6 Kasım 2020 Cuma

Amouage – Dia Man (2002)

Amouage’nin geri planda kalan, sesi soluğu pek çıkmayan erkek parfümlerinden birisi Dia Man. Hiçbir zaman Amouage’nin en çok satan parfümlerinden olmadı. Parfümün resmi tanıtımında, Amouage’nin bir başka parfümü Gold’a gönderme yapılması pek rastlanan durum değil. Markanın internet sitesinde “Zevkli inceliğin güzel örneği bu çok yönlü şipre parfümü, Amouage Gold’u tamamlayan zarif gündüz kıyafetidir” cümleleriyle Gold ile Dia’nın arasında bağlantı olduğunu düşünmemi sağlıyor.

Dia Man’ın açılışı ferah olmayan tatlı meyvelerle gerçekleşiyor. Hafiften çiçeksi kokan meyvelerin kuru erik ve bir parça turunçgillerden oluştuğunu sanıyorum. Soyut ve yüksek kaliteli başlangıcı harika. Birçok Amouage’nin aksine fazlaca güçlü olmayan üst notalarından sonra orta bölüme geçiliyor. İlerleyen dakikalarda metaliklik sınırında tütsü ve vetiver bizi karşılıyor. Meyveler geri çekilirken tütsü ve sabunsu nötr çiçekler kompozisyona zenginlik katıyor. Açıklanan orta notalarında erkek parfümlerinde fazla görmediğimiz şakayık ve ylang ylang bulunuyor ki gayet şaşırdım bu duruma. Orta bölüm hafiften eski-tatlı tarza yakın hayvansı geri plana sahip labdanum-paçuli-deri üçgenine yakın durmaya çalışıyor. Kapanışta büyük değişim yok.

Başlangıçta rastlanmayan sabunsuluğun, orta kısımdan itibaren oldukça hissedilir hale geldiği aşikar. Dia Man’ın orta bölümden itibaren sabunsu nötr çiçekler sayesinde Gold Man’i andırdığı düşünülebilir. Kıyafet üzerinde tatlımsı vetiveri andırıyor orta bölüm. Parfümün geneli, soyut, eski hissi veren ama asla demode olmayan meyvemsi-baharatlı vetiver aksına yakın inşa edilmiş gibi. Tütsünün sevdiğim gibi dumansı verilmemesi biraz hayal kırıklığı yaratıyor. Onun maskülen veya alfa erkek parfümü olduğunu söylemek mümkün olmayabilir.

Dia Man, bence soyut ve ruhani tarafa yakın duruyor. Onun karmaşık notalara sahip yapısı meyveleri-baharatları-çiçekleri ve vetiveri bir araya getirmiş. Bu tür parfümler bende uhreviliği çağrıştırıyor. Duyulara hitap eden Dia Man, bir taraftan tanıdık geliyor bir taraftan eskiye ait yabancı gibi zihninize oyun oynuyor.

Bu hoş tasarım, kimi Amouage’ler gibi yoğun Arap-Ortadoğu esintisi taşımıyor. Onun fazlaca batılı koktuğu da söylenemez. Giymesi kolay yapısıyla bazı Amouage’lerden ayrışıyor. Kendi halinde, süper star olamayacak kokusuyla ilginç deneyim sunuyor. Denemeden almanın iyi fikir olmadığını söylemem gerekiyor. 100 ml. şişesinin 340 dolara satıldığını göz ardı etmemek gerekiyor.

Eau de Parfum formundaki Dia Man’ın performansı ilk dakikalar dışında saldırgan değil. Gün içinde ara ara kendisini hatırlatsa da ortalamanın altında yayılıma sahip. Kalıcılığı fena değil. Sonbahar-kış dönemi kullanımı için uygun denebilir.

Koku Güzelliği:10/7

30 Ekim 2020 Cuma

Calvin Klein – Women Intense (2019)

Calvin Klein’in 2018 yılında piyasaya sürdüğü Women isimli parfümün bir yıl sora Intense versiyonunun çıkması sürpriz olmadı. Odunsu çiçeksi olarak sınıflandırılan Women Intense’nin tanıtımı şu cümlelerle yapılmış: “Daha güçlü, daha cesur! Calvin Klein Women Intense kendisine esin kaynağı olan kadınların karakteri gibi, sonsuz çeşitlilik ve derin karmaşıklık taşıyan kadınsılık içerisinde, tezatları kutluyor. Modern ve çok yönlü kadınların güçlendirilmiş gerçekliğinden ilham alıyor. Şişe tasarımı geçmişi yeniden yorumlayan zamansız bir dile sahiptir. Dünyaya kadın gözüyle bakan Anne Collier tarafından tasarlanan şişe, hem bakma hem de kendine baktırma eylemlerini ele alıyor. İhtişamlı portakal çiçeği, duyusal yumuşaklık sağlayan menekşe özü ve güçlü sandal ağacı içeriklerinin ahenkli uyumu ile zamansız bir koku yaratıyor. Çok yönlü, güçlü ve cesur kadınların imzası.”

Women Intense’nin açılışı miskli yumuşak turunçgillerle gerçekleşiyor. Bir parça bergamot ve portakal çiçeğini andıran yumuşacık ve soyut üst notalardan sonra olibanum benzeri reçinemsilik yerleşiyor. Geri planda başarılı verilmemiş menekşe karşımıza dikiliveriyor. Orta bölüm yumuşak olibanumu andıran hafiften plastiğimsi reçineliğe yakın duruyor. Sonlarda büyük değişim yok. Miskin etkisini arttırdığını düşünüyorum.

Oldukça basit ve genele hitap eden ve açık açık ne koktuğu belli olmayan özensiz bir parfüm Women Intense. Tenimde olibanum benzeri reçinemsilikle çiçeksi miskli yapının öne çıktığını söyleyebilirim. Tanıdık koku formunu bir türlü herhangi parfüme benzetemiyorum. Yumuşacık, hafif, tatlımsı ama şekerli olmayan genel yapı, modern ama sıradışı karaktere sahip değil.

Women Intense o kadar yumuşak ki üzerinize ne kadar sıksanız da kokmadığını düşünüyorsunuz. Bu hafif Eau de Parfum’un performansı ne yazık ki yüksek değil. Ne kalıcılığı ne de etrafa yayılımı tatmin etmiyor. İlkbahar-yaz mevsimlerine yakışacağını düşünüyorum. Kokusunu Honorine Blanc tasarlamış.

Koku Güzelliği:10/6.5

25 Ekim 2020 Pazar

Christian Dior – Fahrenheit Cologne (2015)

Christian Dior’un kült erkek parfümü Fahrenheit’in artçı parfümleri aralıklarla da olsa ortaya çıkmaya devam ediyor. 1988 çıkışlı efsane Fahrenheit’in popülaritesi otuz yıldır hala azalmıyor enteresan şekilde. 2020 yılı itibariyle on adete ulaştı Fahrenheit serisi. 2015 yılında Cologne versiyonu raflardaki yerini aldı.

Christian Dior’un internet sitesinde biberli, sulu, ferah odunsu olarak tanımlanmış Fahrenheit Cologne. François Demachy, tasarladığı Cologne versiyonu için şunları söylemiş: “Klasik Fahrenheit’in güçlü akorlarına kapı açacak karakteristik kolonya yaratmak istedim. Amacım, daha keskin notalara doğru yumuşak geçişti.” Dior’un internet sitesinde üç tema öne çıkarılmış: Sicilya mandalinası, menekşe ve virginya sediri.

Fahrenheit Cologne’nin ilk saniyelerinde fazlaca ferah sayılamayacak turunçgiller dikkat çekiyor. Mandalinayı andıran açılışta menekşenin o koyu-karanlık havası rahatlıkla hissediliyor. Orta bölümde turunçgiller geride kalırken menekşe-menekşe yaprağı teması ve neredeyse kadifemsi ambersi karanlık, klasik Fahrenheit’i güçlüce vurguluyor. Sonlarda büyük değişim yaşanmıyor. Menekşe ve deriyi andıran kapanışa bir parça odunsuluk eşlik ediyor.

Fahrenheit Cologne, ilk sıktığım andan itibaren hiç şüphesiz ki 1988 çıkışlı Fahrenheit’ın çok benzeri denebilir. Tabii Fahrenheit gibi zihinlere kazınan koku formunda büyük oynama beklememek gerekiyor ki Cologne versiyonu da daha hafif Fahrenheit olarak düşünülebilir.

Klasik Fahrenheit’in daha giyilebilir ve sevilebilir ferah halini andırıyor Cologne. Biliriz ki Fahrenheit’in o garip benzin-salatalık-menekşe yaprağı teması koyu-karanlık deri ceketlere benziyor. Bir türlü alışamadığım klasik Fahrenheit’in o itici ve soğuk tavrı, Cologne’de daha yumuşatılmış ve gevşetilmiş. Bir kolonyadan da beklentimiz hemen hemen bu olmalı ki Dior bu anlamda doğru iş yapmış Cologne’de.

Eğer klasik Fahrenheit sizin için kullanması zor bir parfümse, Cologne’ye şans vermeniz fena fikir olmaz. Benim için hala kullanması konforlu değil Cologne’yi. Klasik Fahrenheit ile Cologne arasında seçim yapacak olursam kuvvetle muhtemel Cologne’yi seçerdim.

Fahrenheit’in sert, acımasız, alfa erkek yönünü Cologne’de takip etmek mümkün. Bu anlamda maskülen bir parfüm Cologne ve yeni nesil bol şekerli erkek kokularından uzakta duruyor.

Geleyim Fahrenheit Cologne’nin performansına. Kalıcılığı idare ediyor fakat etrafa yayılımı yüksek değil. Kimi kullanıcılar onun yaz mevsiminde kullanılabileceğini söylese de bence serin sonbahar dönemine daha uygun.

Koku Güzelliği:10/6

20 Ekim 2020 Salı

Serge Lutens – Feminite du Bois (2009)

“Feminite du Bois bir parfümdür evet ama bundan daha öte bir şeydir. Parfümcülüğü kavramada yeni bir yoldur. Feminite du Bois’ten sonra söylemeliyim ki parfümler aynı şekilde üretilmemeye başlandı. Koku konseptini sarsmıştır.

Tüm bunlardan sonra parfüm nedir? Uyumsuzlukla birlikte kendi içinde bir harmonidir. Ben neredeyse çevremdeki her şeyle uyumsuzumdur. Burada benim ve diğer insanların duygularını uyumlu hale getirme çabam var. Yani benim akor etme şeklim diğer bir deyişle, yeni bir değer verebilmek için bana saçma gelen, eski moda veya kaba şeyleri değiştirip, anahtar özleri kullanıp, onu saf bir sihire dönüştürüp iyi olmasını sağladım. Tıpkı bir roman gibi veya kendi portreniz gibi. İlk seferi gizli ve örtülüdür. Söylemeliyim ki formülasyonu değiştirilmiştir. İlk yaratım Shiseido versiyonu değiştirilmiştir. Bu sefer soyunmuş haldedir. Küçük ve yassı şişenin Serge Lutens versiyonu içinde onu tamamen açığa çıkardım. O, gerçek Feminite du Bois haline geldi, kendine döndü. Kendi rengi, aroması, etiketiyle sadeliği en doğru şekilde sunuldu. Yanlış veya kötü bir şişeye gerek yoktu. O çıplak şişesinin içinde çırılçıplak, aynen olduğu gibi.

Sedirin açıkça anahtar olduğu, üzeri örtülmemiş, korunmamış ama dönüştürülmüş. Dönüştürülmüş kelimesini sevmiyorum. Diyebilirim ki isnat edilene karşı duran. Tıpkı mahkemedeki bir insan gibi itham edilmiş. Feminite du Bois itham edilmiştir. Ağaç itham edilmiştir. Ağaç ithama karşı duruyor. Diğer bir deyişle ben bir hakimim ve suçluyla aşk yaşıyorum. Bu yüzden sahip olmalısınız. Ne eksik ne fazla. Feminite du Bois işte budur. Hakim ile suçlunun aşkı. Bu, benim…”

2009 yılında Maestro Serge Lutens’in koleksiyonuna eklenen Feminite du Bois için bunları söylemiş üstat. İlk Feminite du Bois’nin 1992 yılında Shiseido lisansı altında yaratıldığını biliyoruz. 1992 yılındaki ilk Feminite du Bois’i Christopher Sheldrake ve Pierre Bourdon’un birlikte tasarladıkları yazılı kaynaklarda. 2009 yılındaki Serge Lutens versiyonunu yine Christopher Sheldrake tasarladı. Orijinaline oldukça benzeyen Serge Lutens’in Feminite du Bois’ini, çıkışında üç yıl sonra denemişim ilk defa. Aradan geçen sekiz yılın ardından bakalım 2020 yılındaki hissettiklerim nasıl bu parfüme karşı.

Feminite du Bois’in ilk saniyeleri şekerli meyveler ve bir parça baharatlarla gerçekleşiyor. Ferah olmayan derin ve yarı karanlık meyvelerin şeftali-erik ikilisine ait oldukları söylenebilir. Baharat tabağına düşmüş olgun mayhoş meyveleri çağrıştıran kısımdan sonra orta notalara geçiliyor. Tarçın ve karanfilin baharatlar bağlamında kendisini gösterdiğini düşünebiliriz. Orta bölümde gül ve menekşeden sınırlı oranda bahsedebiliriz. Sonlarda meyveli baharatlı omurgaya misk ekleniyor. Sedir ağacını andıran odunsuluk tabii ki noktayı koyuyor.

Parfümün ismi, kokunun yönünü işaret etse de tam olarak anlatamıyor. Dişilik ve odunsuluğa gönderme yapan isim, meyvelerin veya baharatların çağrışımını yapmıyor. Yüksek oranda kadınsı odunsuluk beklerken meyveli-baharatlı tarafa yakın duruyor. Serge Lutens hayranlarının yakından tanıdığı koyu eriksi baharatlar, Feminite du Bois’te tekrar edilmiş, tabii yüksek kaliteli işçilikle…

Baştan sona parfümün üzerinde gezinen köşeleri yuvarlatılmış sedir ağacı ve misk, karanfil-tarçın ikilisine yakın duruyor. Menekşe, parfüme modern pudramsı hava katıyor. Gül yağını andırmayan gül teması ve fabrikasyon şeftali suyu hissi vermeyen şeftali aroması güzel sürprizler olarak karşımıza çıkıyor. Karanfilli olgun erik, Lutens standardı babında mutluluk kaynağı oluyor benim için. Ayarında tatlılık her daim rahatlıkla hissediliyor.

Serge Lutens ve Christopher Shaldrake’in işbirliği harika sonuç vermiş Feminite du Bois özelinde. İsmindeki kadınsı vurguya rağmen erkekler de kullanabilir. Serin havaların parfümü Feminite du Bois. Yaz sıcakları için fazla kaçabilir. Eau de Parfum formundaki parfümün performansı fena değil. Kalıcılığı iyi, etrafa yayılımı istikrarlı şekilde ortalama düzeyde.

Koku Güzelliği:10/7.5

 

15 Ekim 2020 Perşembe

Gucci – Bloom (2017)

Gucci’nin yaratım direktörü Alessandro Michele’in vizyonuyla geliştirilen ilk parfüm olması vesilesiyle önem arz ediyor Bloom. Gucci’ye göre Bloom, doğal, etkileyici ve bireysel şekilde gelişen kadınların özgünlüğünü, canlılığını ve çeşitliliğini kutlamak için tasarlanmış bir kokuymuş. Çiçeklerle dolu bahçenin zengin kokusunu yakalamak isteyen Bloom’un sümbülteber ve yasemini, Güney Hindistan’da keşfedilen eşsiz bir çiçek olan ve kullanıcıyı hayali bahçeye taşıyan koku formu yaratmak için parfümeride ilk kez kullanılan Rangoon Creeper ile birleştirdiğinden bahsediliyor.

Parfümün tasarımcısı Alberto Morillas, Bloom için şunları söylemiş: “Bu parfümü yaratmaya başlarken zihnimizde hayali bir bahçe vardı. Cennet gibi bir bahçe. Önce Hindistan’dan yasemin, sümbülteber ve misk ile başladım. Daha sonra da Bloom’un kokusuna derinlik kazandıran Birmanya Sarmaşığı’nı ekledim.”

Bloom’un ilk saniyeleri kremsi beyaz çiçeklerle gerçekleşiyor. Tatlı gardenya ve sümbülteber benzeri üst notalardan sonra orta kısımda kuru beyaz çiçeklere rastlıyoruz. Sabunsu tozlu yaseminin kendisini hissettirdiği orta bölüm, kadınsılığı daha da arttırıyor. Kapanışta büyük değişim yok. Kremsi beyaz çiçekler ve miskin varlığını duyumsuyoruz.

Bloom, kadın parfümlerinde örneğine sıkça rastladığımız sabunsu kuru beyaz çiçek kokusuna benziyor. Baştan sona kadar hiç değişmeyen Bloom’un gayet feminen karaktere sahip olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Koku formu olarak bilindik ve sıkça tekrarlanan yasemin-gardenya-sümbülteber merkezli eserlere fazlasıyla benziyor. Bu anlamda yaratıcı veya sıradışı olduğunu söylemek mümkün değil. Yine de çokça tercih edilen kadınsı tozlu beyaz çiçek formatı, büyük kitlelere hitap edecek düzlemde tasarlanmış.

Bloom’un iyi taraflarından birisi de kalitesinin hiç fena olmaması. Ana akım markalardaki bazı bıktırıcı şekerli yapı veya fazlaca iç bayan çiçeksilik, Bloom’da gayet kontrollü ve ustaca verilmiş. Tabii burada parfümün tasarımcısının büyük üstadlardan Alberto Morillas olması önemli rol oynuyor. Genellikle popüler markalara popüler kokusal eserler veren Alberto Morillas, Bloom’da iyi iş çıkarmış.

Gucci’nin büyük marka değerinin bize empoze ettiği durum, iyi parfümler yaratmaktır. 2000’li yıllardaki harika Gucci parfümlerinin çoğunun üretimini acımasızca bitiren ve 2010’lu yıllarda Gucci by Gucci serileri gibi vasat ötesi kokular çıkararak hayal kırıklığı yaratan Gucci’nin artık silkelenip, kendisine gelmesinin vakti çoktan geçiyor. Bamboo ve Bloom’u bu yönde atılmış olumlu adımlar olarak görüyorum.

Eau de Parfum formundaki denediğim Bloom’un performansı hiç fena değil. Kalıcılığı ve direnci gayet başarılı. Ilık ilkbahar-sonbahar dönemi parfümü olarak düşünülebilir. Yaz sıcaklarında bir parça fazla gelebilir.

Koku Güzelliği:10/6.5