11 Ağustos 2019 Pazar

Atelier Rebul – Pera

“Atelier Rebul, exclusive mağazacılık markasıdır.  123 yıl öncesinden ilham alınarak, eski bir kozmetik atölyesi olarak hayal edilmiştir. Atelier Rebul ürünleri sadace kendi butik mağazalarında  bulunur.

Pera, bugünkü adıyla Beyoğlu; orta çağlardan günümüze kültürün, sanatın, modanın, zarafetin, doğunun ve batının buluştuğu en önemli semtlerden biridir. Atelier Rebul hikayesi de 1895 yılında Grande Rue de Pera’da başlar; bir süre sonra İstanbul’luların beğenisine sunulan ve kısa sürede Pera Beyfendilerinin vazgeçilmezi olan kolonyalarıyla günümüze kadar uzanan bir efsaneye imza atar. Atelier Rebul Pera Koleksiyonu, Atelier Rebul’un da doğum yeri olan Pera’ya övgü olarak hazırlanmıştır; kalbindeki zengin baharatlar beş duyunuzu ele geçirir.

İçeriğindeki gül, paçuli ve saf amber algılarınızla oynayıp, baş döndürücü bir deneyim yaşamanızı sağlar. Binbir çeşit kokuyu, tadı ve dokuyu içinde barındıran fakat kendini hep yenileyen ve asaletini hiç kaybetmeyen Pera’nın küçük sokaklarında doğu ve batının gizemli buluşmasına tanıklık etmeye hazır olun!”

Yukarıdaki tanıtım cümleleri, Türkiye merkezli parfüm markası Rebul’un yeni konseptle pazara çıkardığı parfümlerden Pera’yı anlatıyor. Harika şişesi, güzel ismi ve merak uyandıran kokusuyla Pera, yakından incelenmeyi hakediyor bana göre.

Pera’nın başlangıcı bir parça turunçgillere eşlik eden baharatlarla gerçekleşiyor. Üst notalarda tozlu sayılabilecek kakule algılıyorum. Yapaylığın hissedilmediği başlangıcı fena değil. Orta kısma geçildiğinde çiçekler ön plana çıkıyor. Sabunsu, yeşil ve yaprağımsı sayılabilecek çiçeklerden yasemin ve orkide kokuyu domine ediyor adeta. Son kısımda çiçeksilik devam ederken sandal ağacı alt notalara yerleşiyor. Biraz da kremsi vanilya var sanki kapanışta.

Pera, baharatlarla başlayan, kadınsı tarafa yakın çiçeklerle devam eden ve sandal ağacı-vanilyayla biten bir parfüm izlenimi veriyor. Parfümün kutusunun üzerinde yazan ‘Pera, doğu ve batının gizemli buluşması’ cümlesi aklımın bir köşesinde duruyor. Resmin bütününe baktığımda kadınsı tarafa yakın bir sabunsu çiçeksilik var diyebilirim. Yapaylığın hemen hemen hiç bir bölümde olmadığı, kalite anlamında iyi iş çıkarılan Pera, tekdüze ilerliyor.

Pera, markanın bahsettiği gibi gizemli mi ya da doğunun ve batının kokusal formlarını bünyesinde taşıyor mu? Eğer baharatların doğuya, çiçeksiliğin batıya ait olduğunu varsayarsak evet bu cümle yerli yerine oturur fakat Pera mistik ve gizemliden ziyade açık ve basit koku formuna sahip. Sandal ağacının oldukça fazla yer aldığı ana kompozisyonda Pera, her temayı bünyesinde barındırmış: Baharat, çiçek, odunsuluk.

Pera’yı kullanım döneminde kalitesinden ötürü beğendim ama koku formu olarak kendime yakın bulamadım. Tabii bir parfümü benim ne kadar kendime yakın bulduğumdan ziyade, siz kullanacak olanların sevip benimsemesi önemli.

EDP formundaki Pera’nın iyi taraflarından birisi de performansı. Kalıcılığı ve etrafa yayılımı fena değil. İlkbahar-sonbahar dönemlerinde daha bir güzelleşecek kokusuyla, Pera günlük kullanıma uyum sağlayacaktır.

Koku Güzelliği:10/6

5 Ağustos 2019 Pazartesi

Boucheron Pour Homme (1991)

Fransa merkezli mücevherat markası Boucheron’nun ilk parfümü 1988 yılında kadın kokusu olarak dünyaya gelmişti. Boucheron ismiyle çıkan ilk kadın parfümünden üç yıl sonra bu sefer erkek parfümü dünya koku severlerinin beğenisine sunuldu. Mücevherat markalarının parfüm işine girmesi çok alışıldık bizim açımızdan fakat Boucheron’un parfümleri hiçbir zaman ne Bvlgari ne de Cartier kadar popüler olamadı.

Boucheron Pour Homme, 1991 yılı çıkışlı markanın ikinci parfümü, aynı zamanda ilk erkek parfümüydü. Parfümseverlerin özel önem verdiği bu parfüm, koleksiyon aşamasındaki koku bağımlılarının gayet iyi bildiği eserlerden birisi diyebiliriz. Bu geri planda kalmış erkeksi klasik hala üretimine devam ederek bir geleneği yerine getiriyor.

Boucheron’un internet sitesinde Pour Homme, “kendisine güvenen erkekler için asil bir koku. Sade ama sofistike dokunuşuyla modern bir adama hitap ediyor.” cümleleriyle tanıtılmış. Turunçgilli odunsu aromatik olarak sınıflandırılmış bizzat Boucheron tarafından.

Parfümün açılışı eski tarz limon, bergamot ve aromatik otlarla gerçekleşiyor. İlk saniyeler, 1990’lı yılların başlarından gelen hatta 1980’li yılları anımsatacak şekilde eski-tozlu ve rafine kokuyor. Üst notaları harika. Orta kısımda aromatik otsu turunçgillere keskin olmayan karanfil ve ekleniyor. Bir parça da erkeksi çiçekler var denebilir. Açıklanan orta notalarında kakule ve fesleğen var. Muhtemelen az da olsa lavanta bulunuyor. Orta kısımdan itibaren sabunsu tarafa da kayıyor Boucheron Pour Homme. Alt notalarda odunsuluk baskın denebilir. Eski dost meşe yosunu, sedir ağacı ve biraz paçuliyle hoş bir kapanışa sahip.

Parfümü ilk sıktığınızda adeta 1970 hatta 1960’lı yılların eski filmlerine ışınlanıyorsunuz. Elinizden tutup saniyeler içinde zaman yolculuğuna çıkarıyor sizi. Başlangıçtaki tozlu-tuzlu-ferah-acımsı hissiyat inanılmaz bir mutluluk kaynağı. Örneğini Chanel Pour Monsieur, Yves Saint Laurent Pour Homme, Eau Sauvage’da gördüğümüz şipremsi nostaljik turunçgiller ve Akdeniz otlarından sonra keskin verilmeyen karanfili koklamak, parfümün geri kalanı konusunda beni umutlandırsa da orta bölümde biraz frene basılıyor. Başlangıcı kadar rafine olmayan orta bölümde muhtemelen yıllar içinde yapılan reformülasyonların etkisi görülüyor. Erkeksi çiçekler orta kısımda ön planda. Bazı kullanıcılar gül, yasemin hatta ylang ylangdan bile bahsetmiş. Genellikle kadın parfümlerinde gördüğümüz bu çiçeklerden ziyade lavantamsı baharatlar daha önde gibi. Orta bölüm biraz hevesimi kaçırsa da kapanıştaki meşe yosunu ve sandal ağacı durumu toparlamaya çalışıyor.

Karşımızda 1980’li yılların ruhunu yaşatan bir maço var. Günümüzün bol tatlı, baharatlı parfümleriyle uzaktan yakından ilgisi olmayan Boucheron Pour Homme, üst yaş grubu erkeklere hitap ediyor. Kimilerinin baba kimilerinin abartarak dede parfümü olarak nitelendirebileceği eski tarz kokusu, evin ablasının tütün kolonyasına benzetmesiyle, çoğu kişi için uygun olmayacağı söylenebilir.

Eğer yaşınız kırkın üzerindeyse ve yeni nesil şeker bombası ilkbahar-yaz parfümlerinden en ufak haz almıyorsanız, hayata kalite, rafinelik ve olgunluk penceresinden bakıyorsanız, Boucheron Pour Homme sizin için uygun olacaktır. Yukarıda da belirttiğim gibi kokusal anlamda Chanel Pour Monsieur, Zino Davidoff, Armani Eau Pour Homme aksına yakın duruyor.

Bu hüzünlü ve erkeksi klasik, ferah sayılabilecek tarzıyla ılık ilkbahar ve yaz akşamlarınızı şölene de çevirebilir kabusa da. Onun için denemeden almayın uyarısını yapmak zorundayım. Günlük kullanıma hatta takım elbiseye de uyabilecek yapısıyla çok yönlü bir arkadaşa benziyor.

Parfümün iki versiyonu var. EDT ve EDP konsantrasyonuna sahip. Benim kullandığım klasik EDT olanıydı. Parfümün şişesi ise Boucheron’un ünlü Reflet saatlerinden ilham almış. Kokusunu Francis Deleamont, Jean-Pierre Bethouart ve Raymond Chaillan birlikte tasarlamış.

Koku Güzelliği:10/7

31 Temmuz 2019 Çarşamba

Baldi – Ametista (2013)

İtalya merkezli iç tasarım markası Baldi için 2013 yılında hazırlanan dört parfümlük koleksiyonunun geçtiğimiz haftalarda ilkini yani Lapislazzuli’yi denemiştim. Sıra Baldi’nin diğer parfümü Ametista’ya geldi. Baldi için tasarlanan dört parfüme de Enzo Galardi imza atmıştı. Enzo Galardi, İtalya’nın önemli niş parfüm markalarından Bois 1920’den tanıdık geliyor bize. Bois 1920’nin 2005 yılından itibaren piyasaya sürdüğü birçok parfümün geri planında Enzo Galardi bulunuyor. Ayrıca Odori markasıyla da farklı koku deneyimleri sunuyor niş parfüm meraklılarına. Arada da Baldi gibi firmalara dışarıdan parfüm üretimi yapıyor anladığımız kadarıyla.

Ametista’nın resmi numunesinin üstündeki tanıtım cümlelerine göre parfümün içeriğinde daha önce hiç duymadığım bir nota olan Litsea Cubeba var. Tam Türkçe karşılığı var mı emin olmamakla birlikte bazı yerlerde dağ biberi olarak geçen Litsea Cubeba’nın, Lauraceae familyasında 5-12 metre yüksekliğinde yaprak dökmeyen bir ağaç veya çalı olduğu ve Çin, Endonezya, Tayvan ve Güneydoğu Asya’nın diğer bölgelerinde yetiştiğini öğreniyoruz. Bu çalıdan yapılan May Chang yağının, hafif, tatlı ve şerbetli kokusu ile güçlü bir meyve aromasına sahip olduğunu modern aromaterapide moral ve motivasyonu arttırmak, gerginliği ve sinirleri yatıştırmaya yardımcı olmak amacı ile kullanıldığını da bilmiyordum tabii ki. Bakalım parfümün genelinde bu duruma rastlayacak mıyım?

Ametista’nın açılışı tatlı ve neredeyse şekerli meyvelerle gerçekleşiyor. Açıklanan üst notalarında yeşil limon, bergamot, portakal gibi ferah notalar olmasına rağmen, üst notalar şeftali-erik gibi olgun meyveleri hatırlatıyor. Lezzetli ve kaliteli üst notalarını sevdim. Orta bölümde şekerli meyveler konsepti devam ediyor. Orta kısmında pudralı hissiyat biraz artıyor. Her ne kadar resmi olarak açıklanan notalarında menekşe varsa da iris çiçeği algısı hissediyorum ciddi anlamda. Orta notalar pudralı, şekerli meyveler ve iris çiçeği ekseninde ilerliyor sanki. Kapanışta kremsi vanilya ve odunsu notalarla tenden ayrılıyor Ametista.

Karşımızda modern, lezzetli, şekerli, meyveli, kremsi, vanilyamsı menekşe-iris kompozisyonu var gibi. Şekerli kremsi vanilya ve pudramsı hissiyatla birlikte kadın kullanımına yakın duruyor. Parfümün tekdüze ilerleyişiyse pudralı, rujumsu meyveleri andırıyor. Bu tarz parfümlerin en müthiş örneklerinden Dior Homme ilk anda aklıma geliyor. Ametista ile Dior Homme’nin büyük benzerlik taşıdığını söyleyemesem de “ruj, kozmetik ürünü, makyaj malzemesi çantasının içi” teması anlamında yakın kurgu taşıdığını düşündürtüyor. Dior Homme oldukça karanlık ve deri kokusuna sahip. Ametista ise tatlı şeftali-böğürtlen meyvelerini merkeze almış gibi. İki parfümün de pudralı yapısı benziyor. Ametista en çok Putain des Palaces’e benziyor sanki. Gerçi Ametista’da deri yok ama benzer meyveli-pudralı tema Putain des Palaces’e ışınladı beni adeta. Ha bir de Histoires de Parfums’ün 1889 Moulin Rouge’sini ciddi anlamda akla getiriyor kokusal bakımdan.

Ametista, kadın kullanımına yakın, modern bir arkadaş. Kimi kaynaklarda meyveli şipre olarak sınıflandırılmış. Şipre kısmına katılamasam da bu leziz meyveli parfüm, hem gayet kaliteli hem de ne yazık ki tatlılığı ilerleyen günlerde bıktırıcı oluyor. Son yıllarda fazlasıyla şekerli parfümlere maruz kaldım. Sanırım artık bu tür parfümler itici oluyor zihnimde. Keşke tatlılığı biraz daha az olsaymış ve mayhoş meyvemsi tarafı öne çıkarılsaymış müthiş bir eser ortaya çıkabilirmiş. Bu hali bile gayet güzel Ametista’nın.

EDP formundaki parfümün kalıcılığı fena değil fakat etrafa yayılımı ilk on beş dakikadan sonra oldukça zayıflıyor ve konforlu ten kokusuna dönüşüyor. Çok sıcak yaz günleri dışında her zaman kullanılabilir.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran Dinçer beye teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/7

26 Temmuz 2019 Cuma

Balenciaga – Florabotanica (2012)

Tüm çağdaşları gibi Balenciaga’nın hikayesi de küçük bir terzi dükkanında başlar. Gipuzkoa’daki çocukluğunun ilk 10 yılı annesiyle işe gidip gelerek geçen İspanyol tasarımcının dikiş hayatı 12 yaşında aynı bölgede çırak olarak çalışmaya başladığı terzi dükkanında start verir. Ve tabii ki inanılmaz bir ünle biten her hikaye gibi, Balenciaga da henüz ilk gençlik yıllarında şehrin en tanınmış ve zengin kadının himayesine girmeyi başarır. Marchioness de Casa Torres, bu umut vadeden çocuğa yatırım yapmakta gecikmez ve mesleği hakkıyla öğrenmesi için Cristobal’i Madrid’e yollar.

Yıl 1919 olduğunda Cristobal İspanya’da saygı duyulan bir tasarımcı ve San Sebastian, Madrid ve Barselona’da butikleri bulunan bir iş adamıdır. İspanya Kraliyet Ailesi’ni de giydirmeye başlayan Balenciaga ulusal ün konusunda tepe noktasına ulaşmayı kısa zamanda henüz 20’li yaşlarındayken başarır. (www.istanbulmodaakademisi.com)”

İşte Balenciaga’nın kısa öyküsü böyleyken, aslına bakılırsa oldukça eskiye dayanır parfüm geçmişi markanın. İlk parfümünü 1947 yılında piyasaya süren Balenciaga, 2000’li yıllara kadar çok fazla ağırlık vermemiş gibi görünüyor koku işine. 2019 yılı itibariyle otuza yakın parfüm üreten Balenciaga, Florabotanica ile oldukça popüler oldu son yıllarda. Kadınların sevdiği bu parfüm, kısa sürede çok satanlar listelerine girmeyi başardı. Balenciaga’nın internet sitesinde Florabotanica’nın çok özel ve farklı bir gül kokusuna sahip olduğu vurgulanmış. Bu deneysel gülün sonsuz cazibeye sahip olduğu vurgulanmış. Bakalım tendeki durumu nasıl Florabotanica’nın.

Parfümün açılışı ferah sayılabilecek yeşil temayla gerçekleşiyor. Açıklanan notalarında nane var ama buradaki yeşillikler daha çok yaprağımsı, aromatik halde gerçekleşiyor. Kısa süre sonra parfümün ana teması gül kendisini göstermeye başlıyor. Ferah güle eşlik eden yeşilliklerle birlikte, canlı ve neşeli devam eden gül, orta bölümde biraz koyu ve sabunsu hale geliyor. Sonlarda da miskli bir gül kokusu olarak tenden ayrılıyor.

Florabotanica, ferah sayılabilecek gül parfümü denebilir. Başlangıcı gayet güzelken, sonlara doğru sıradan ve yüzeysel gül kokusuna dönüşüyor. Orta kısımdan itibaren parfüme yön veren sabunsu hissiyat, kapanışta da bir miktar kendisini gösteriyor.

Florabotanica’nın en ilginç tarafı resmi olarak açıklanan notaları. Parfümlerde pek rastlamadığımız esrar bitkisi kimi kaynaklarda verilmiş fakat Balenciaga’nın internet sitesinde böyle bir notadan bahsedilmemiş. Fil kulağı denen bir bitki var resmi internet sitesinde. Ayrıca nane ve karanfil de vurgulanmış Balenciaga’nın sitesinde. Her zaman için markaların kendi açıklamalarına güvenebileceğimiz için parfümde esrar kokusu var diyemeyeceğim.

Sadece esrar da değil, bazı kullanıcılar amberden de bahsetmişler fakat yoğun şekilde amber de algılayamadım. Florabotanica, ferah, ıslak gül yaprakları gibi kokuyor. Tabii aromatik yeşil temayı da unutmayalım. Büyük değişimler geçirmiyor ve sizi şaşırtmıyor. Hoş bir gül kokusu. Ağır, bıktırıcı ve fazlaca kadınsı değil. Günlük kullanıma uyabilecek basit ve derinliği olmayan gülden bahsedebiliriz.

Fakaat. Evet, başlangıcı güzel ama orta kısmın sonlarına doğru sıkıcı hale gelmeye başlıyor gül teması. Onun soğuk bir tarzı var sanki. Çok sevebildiğimi ve benimseyebildiğimi söyleyemem Florabotanica’yı. Belki de ben erkek bakış açısıyla bu parfüme yeterli değeri gösteremiyorum emin değilim.

EDP formundaki parfümün performansı harika değil. Kalıcılığı iyi ama etrafa yayılımı ortalamanın altında. Tene yakın duruyor. İlkbahar-yaz dönemi için uygun diyebilirim. Kokusunu iki ünlü parfümör Olivier Polge ve Jean-Christophe Herault tasarlamış.

Koku Güzelliği:10/6

21 Temmuz 2019 Pazar

Avon – Aromadisiac For Him (2010)

Uygun fiyatlı parfümler alanında dünyanın en bilinen firmalarından Avon’un her yıl birçok kokusu piyasaya sürülüyor. Neredeyse parfümlerinin sayısı bile belli olmayan Avon, kimi parfümlerin üretimini devam ettirirken, çoğunun üretimini bitiriyor. Tabii üretimi bitirilenlerin yerine hemen yenileri geliyor. Böylesine baş döndürücü parfüm trafiğine sahip Avon’un 2010 yılı Ocak ayı çıkışlı erkek parfümü Aromadisiac For Him’e göz atayım ki parfüm meraklılarının “neden hep çok pahalı parfümleri yazıyorsun” haklı eleştirilerine bir nebze de olsa kendimi savunabileyim 🙂

Aynı yıl hem kadın hem de erkek versiyonları çıkarılan Aromadisiac’ların maskülen olanı For Him, meyveli oryantal olarak sınıflandırılmış. Parfümeri dünyasının cinsel geleneklerinden afrodizyak kavramından ilhamını alan Aromadisiac For Him’in açılışı tatlımsı modern meyvemsilikle gerçekleşiyor. Bir parça turunçgillere eşlik eden incir, ilk saniyelerin dolgun ve karanlık sayılabilecek meyvemsiliğe evrilmesini sağlıyor. Tatlı ve lezzetli incirden kısa süre sonra deri kendisini gösteriyor orta bölümde. Deriye geri planda eşlik eden aromatik otlar, adeta derinin altında eziliyor. Orta kısımdaki deri hafiften yapay ve plastiğimsi denebilir. Son bölümde deri devam etse de odunsu tarafa kayıyor alt notalar.

Aromadisiac For Him, meyveli deri parfümüne benziyor. İki ana öğe var: incir ve deri. İncir parfümleri genellikle ferah tarafa yakın olurlar ve sütsü incir ya da incir yaprağı gibi verilir parfümörlerce. Yazlık parfümlerde kullanılan incir, yeni nesil bazı niş parfümlerde kullanılmaya başlandı ve ben de kaliteli verilince seviyorum incir temasını. Buradaki incir ne ferah ne sütsü ne de incir yaprağı gibi verilmiş. Buradaki incir meyvemsi vurgulanmış. Sonrasındaki deri erkeksi ve meyvemsi denebilir. Deriyi severim ama burada biraz yapay ve vasat kullanılmış.

Ana akım ünlü moda markalarının oldukça yüksek fiyatlı sayılabilecek parfümlerinin karşısına uygun fiyatlarıyla çıkan Avon’un, harikalar yaratacağını beklememek gerekiyor. Koku kalitesi anlamında vasat ve performans olarak da iyi yerde durmuyor ne yazık ki Aromadisiac For Him. Yine de yapılmak isteneni sevdim fakat bunu daha kaliteli yapabilselerdi keşke.

Deri ve incir meyvesini parfümde bir araya getirmek yaratıcı ama kullandığımızın bir Avon olduğunu (küçümsemek anlamında değil) göz önüne alırsak, parfümlere oldukça yüksek rakamlar vermek istemeyen ve açık parfüm de kullanmak istemeyen kişilerin tercihi olabilir Aromadisiac For Him. Ya da parfümlere yeni merak salan genç erkek arkadaşların başlangıç seviyesi basit, hoş ve sınırlı kapasiteli kokusu olarak düşünülebilir Aromadisiac For Him.

Tek düzlemde ilerleyen ve fazlaca değişmeyen parfümün sonbahar-kış dönemine yakışacağını sanıyorum. EDT formundaki Aromadisiac For Him’in kalıcılığı az sayılabilir. Etrafa yayılımı da fazla değil.

Koku Güzelliği:10/6