1 Mayıs 2019 Çarşamba

Roberto Cavalli – Just Cavalli (2013)

İtalyan moda markası Roberto Cavalli’nin 2002 yılında başladığı parfüm macerası 2019 yılının ortalarında kırktan fazla eserle devam ediyor. Kimi moda markaları gibi çok popüler parfümlere imza atamasalar da yeni kokular geliyor Roberto Cavalli’den. Gerçi bugün inceleyeceğim parfümü pek yeni sayılmaz, 2013 yılı çıkışlı.

Roberto Cavalli’nin Just isimli parfümleri, markanın kendi içerisindeki en fazla sayıdaki kokuya sahip serisi diyebiliriz. On parfüme ulaşan Just isimli parfümlerden Just Cavalli isimli olanına göz atacağım. Kadın kullanımı için piyasaya sürülen Just Cavalli, markanın kendisi tarafından “kremsi-çiçeksi ve son derece seksi” olarak tanıtılmış.

Parfümün açılışı neroliyle gerçekleşiyor. Kremsi, tatlı ve hafiften yapay turunçgillerle karşımıza çıkan üst notaları, modern fakat kalite anlamında düşük. Orta kısma geçildiğinde sabunsu turunçgiller devam ederken kremsi tiare çiçeği kendisini iyice gösteriyor. Vanilyamsı ve tropikal hissiyat veren orta kısmı biraz plastiğimsi ve yapay davranıyor ne yazık ki. Alt notalarda kremsi tiare çiçeği yoluna devam ediyor. Açıklanan notalarında gül ağacı var Just Cavalli’nin. Muhtemelen sonlardaki odunsu hissiyat, tiare çiçeği ve gül ağacının birleşiminden meydana geliyor. Kapanışı da bir parça yapay ve kremsi.

Just Cavalli, modern, tatlı, yapay, hafiften plastiğimsi tropikal çiçeksi, vanilyamsı ve odunsu bir parfüm. Başlangıcındaki ferah olmayan turunçgiller karmaşık ve rafine değil. Roberto Cavalli, bu parfüm için sadece üç nota açıklamış: Neroli, tiare çiçeği ve gül ağacı. İlk saniyelerdeki neroliyi çok belirgin hissettiğinizi söyleyemem. Daha çok kremsi turunçgil tarafına yakın duran ilk saniyeler kadınsı ve yapay. Orta kısımda genellikle son yıllardaki kadın parfümlerinde gördüğümüz tiare çiçeği teması bütün ağırlığıyla parfüme yön veriyor. Tiare çiçeği temalı parfümler genellikle hindistan cevizli güneş kremlerine benzetilebilir. Vanilyamsı, tatlı, lezzetli, tropikal içkiye benzeyen Just Cavalli’nin orta kısmı ne yazık ki yapaylık barındırıyor ve kalite anlamında iyi yerde durmuyor. Sonlardaki gül ağacı teması ise bildiğimiz anlamda ağaçsı hissiyat vermiyor. Orta kısmın devamı olarak ilerliyor.

Just Cavalli, hoş ve kullanan çoğu kadının sevebileceği vasat kalitede bir arkadaş. Tabii Roberto Cavalli gibi ana akıma hizmet eden markadan tematik ve yüksek kaliteli parfüm beklemek hayal olabilir. Roberto Cavalli, bu anlamda tropikal ve kremsi parfüme imza atarak kendince doğru hamle yapmış ama kokusal olarak pek iyi yerde durmuyor Just Cavalli. Özellikle tiare çiçeğinin yeterince başarılı verilmemesi ve neroli-gül ağacı notalarının yeterince güçlü kullanılmaması parfümün eksi tarafları denebilir.

Sonuç olarak hep kötü taraflardan bahsetmeyelim. Just Cavalli, genel beğeniye uygun, sakin, barışcıl, temiz, leziz, sütsü ve basit denebilir. Hoş ve yumuşak kokusu giriş seviyesi kokuseverler için fena seçenek değil. Siz yine de almadan önce deneyin.

Just Cavalli EDT formunda. Kalıcılığı ve etrafa yayılımı ortalamnın biraz altında. İlkbahar-yaz mevsimine yakın duruyor. Günlük kullanıma ve spor kıyafetlere rahatlıkla yakışacaktır. Kokusunun tasarımına iki usta parfümör Nathalie Lorson ve Fabrice Pellegrin imza atmış.

Koku Güzelliği:10/6

26 Nisan 2019 Cuma

Profumi del Forte – Versilia Vintage Boise (2009)

İtalyan niş parfümevi Profumi del Forte’nin 2009 yılında piyasaya sürdüğü Versilia Vintage isimli iki kokudan Ambra Mediterranea’yı kullanmıştım ve şimdi serinin ikinci parfümü Boise ile birlikteyim. Dünyada yavaş yavaş tanınmaya başlayan Profumi del Forte markasının Versilia Vintage serisi iki parfümden oluşuyor ve henüz yeni eserler gelmedi.

Boise, kendi sitelerinde turunçgilli, çiçeksi, odunsu aromaların uyumu olarak nitelendirilmiş. Parfümün karakteri, çam ormanı hayranlığının yeniden yorumlanması şeklinde tanıtılmış. Boise’nin açılışı ferah sayılabilecek buruk, tozlu turunçgillerle gerçekleşiyor. Üst notalarda turunçgillere reçinemsi yapı eşlik ediyor. Açıklanan notalarında bulunan elemi reçinesi muhtemelen reçinemsi turunçgil hissiyatını veriyor. Örneğine pek rastlanmayacak ilginç turunçgiller harika olmasa da farklı. Orta kısımda reçinemsi turunçgillere ferah baharatlar ekleniyor. Kakule benzeri baharatların yanında lavanta da katılıyor orta kısma. Kapanışında temiz sedir ağacı ve bir parça paçuli devreye giriyor. Alt notaları yumuşak ve hoş bir odunsu olarak hafızamda kaldı.

Profumi del Forte’nin Versilia Vintage serisi için “sonsuz kumsallar” teması kullandığını görüyoruz. Boise, ılık, ferah, sucul olmayan tozlu-tuzlu kumsal kavramına yakın gibi görünüyor. Başlangıcından sonuna kadar o ilginç tatlı-tozlu-tuzlu yapı, Boise de etkili oluyor. Yeni nesil ferah parfümlerdeki bol şekerli baharatlı ve turunçgilli yaz parfümlerine benzemiyor Boise. Hafiften çiçeksi (asla kadınsı değil), reçinemsi, tatlılığın kontrollü verildiği bir parfüme benziyor.

Boise, aromatik, balsamsı, odunsu bir turunçgil parfümüne benziyor. Bu parfümü kullanırken aklıma bir diğer Profumi del Forte eseri Tirrenico geldi. İki parfüm de ılık havalarda kullanmaya uygun denebilir. Tirrenico’nun o sıradışı ve zor sevilebilecek yapısı ile Boise tabii ki kokusal anlamda büyük benzerlik göstermiyor. Fakat bu iki ilkbahar-yaz parfümünü bir türlü kendinize yakın bulamıyorsunuz, içine giremiyorsunuz. Evet, kokusal ve kavramsal olarak farklı çalışmalar Boise ve Tirrenico ama sevilesi ve sizi üzerinizde taşıdığınızda mutlu edecek eserler değil.

Boise, muhakkak ki kaliteli, yapaylık barındırmıyor, temiz ve şık ama koku güzelliği anlamında bana uymadığını söyleyebilirim. Tanımlaması zor tarzını ılık havalara daha çok yakıştırıyorum. Uniseks olarak tanıtılmış ki bence de gayet yerinde bu durum. Günlük kullanıma uyabilecek Boise, yaş aralığı olmadan herkesin kullanmasına uygun diyebilirim. Denemeden almanın iyi fikir olmadığını söylemeden edemeyeceğim.

Koku Güzelliği:10/6

21 Nisan 2019 Pazar

Hugo Boss – Boss Number One (1985)

Alman moda endüstrisinin en önemli markası diyebileceğimiz Hugo Boss’un, 1920’li yıllarda başlayan hikayesi, 1985 yılında ilk parfümünü piyasaya sürmesiyle başka bir boyut kazandı. Her ne kadar kuruluşundan altmış yıl sonra ilk parfümünü çıkarsa da 2000’li yıllarda popüler parfümlere imza atarak dünya parfümerisinde önemli ticari başarılara imza attılar.

Her popüler parfüm güzel kokar mı tartışmasını başka yazıya bırakalım çünkü bir süredir Hugo Boss’un 1980’li yılların sonlarında tanınan fakat artık pek kimsenin bilmediği klasikle beraberim. 1985 yılı çıkışlı ve Hugo Boss’un ilk kokusu olarak tanıyoruz Boss Number One’ı. Hugo Boss, ilk parfümünü erkekler için piyasaya sürdü ve kısa zamanda klasikler arasındaki yerini aldı Boss Number One. Kimi yorumcular tarafından parfümün ilk çıkış isminin sadece Boss olduğu, ilerleyen yıllarda Boss’a Number One’ın eklendiğini belirtiliyor. Number One’ın eklenmesiyle Hugo Boss’un ilk parfümü olduğu vurgulanmış olabilir.

Boss Number One, kimi platformlarda aromatik fujer olarak sınıflandırılmış ki hiç de yanlış sayılmaz bu tespit. Parfümün açılışı eski-tozlu turunçgil, aromatik otlar, lavanta ve pelin otu (artemisya) ile gerçekleşiyor. Turunçgillerden nostaljik bergamot en önde olanı. Aromatik otlardan da fesleğen veya kekik benzeri bitkiler var muhtemelen. Pelin otu, 1970 ve 1980’li yılların erkek parfümlerinde sıkça kullanılan bir çiçek. Sevmesi zor kokusu olan pelin otuna lavanta destek veriyor. Orta kısımda tozlu turunçgil benzeri yapı devam ederken erkeksi çiçekler ekleniyor kompozisyona. Bu andan itibaren parfümün hitap ettiği maço-alfa erkeği tarzına doğru yol alıyor. Orta kısımda ana karakter değişmeden tütün ve bir parça meşe yosunu ekleniyor. Erkeksi gül de arkalardan hissediliyor. Son kısımda pürüzsüz ve yüksek kaliteli paçuli var ama bildiğimiz paçuliye pek benzemiyor. Daha çok ballı ve köksü olmayan çok başarılı bir paçuli denebilir. Tabii ki bir 1980’ler parfümünün çoğu zaman en güzel kısmı alt notalardır ve Boss Number One’da bu geleneği bozmuyor.

Uzun zaman önce kullandığım Boss Number One’ın küçük şişesini hala saklarım ve kokusu en ufak değişim göstermemiş bu geçen zaman içinde. Müthiş bir kalite ve rafine hissiyat, Boss Number One’da ilk belirtebileceğim özellik. Bu parfüm tekdüze hissiyat verse de harman olarak oldukça zengin ve detaylı. Kokusu hüzünlü/nostaljik/eski/tozlu bergamot kolonyalarını anımsatıyor çoğu zaman. Tabii erkeksi çiçekler ve genel yapıya entelektüel hava katan dumansı olmayan tütün, lavanta ve aromatik otların yadsınamaz rolü, 1980’li yılların en güzel armağanı meşe yosunu ve görüp görülebilecek en hoş paçuliyi içeriğinde barındırıyor.

Boss Number One, eski tarz maskülen parfümlerin tipik örneği. Bu parfümü 2019 yılında insanlara koklatsak, çoğu kişinin beğenmeyeceğine eminim. Tarzı, günümüzün modern parfümleriyle uzaktan yakından alakalı değil. Onun sabunsu ve erkeksi çiçeksi kokusu, doğal olarak üst yaş grubu erkekleri hedefliyor bugün için. Kırk yaş üzeri erkeklerin ve bu tür parfümleri geçmişte kullanan babaların parfümü olacaktır Boss Number One. Onun aromatik fujer tarzı, hafiften Brut’u anımsatıyor, paçuli kullanımıysa Givenchy – Gentleman’a yakın duruyor. Azıcık Aramis, birazcık Azzaro Pour Homme, Xeryus ve Gucci – Nobile, yine Boss Number One’ın yakın arkadaşları olarak düşünülebilir.

Ve benim açımdan köprünün altından çok sular aktı. Boss Number One’ı ilk kullandığım zamanlar henüz yeterli parfüm deneyimi olmayan meraklı ve hevesli bir gençtim. Bugün için yüzlerce parfümü koku hafızama yerleştirmenin ve yaşımın 40’lara çok az kalması sebebiyle, ilk kullandığım zaman ki kadar başarısız bulmadım onu. Tabii koku tarzı olarak yine de bana uzak. Ben daha çok 1980 hatta 1970’li yılların turunçgilli, meşe yosunlu şiprelerine hayranım. Bu tarz eski tip aromatik fujerlere karşı nedense çok merakım yok. Herşeye rağmen üzerimden yayılan kokunun nostaljik ve hüzünlü havasına, yüksek kaliteli sabunsuluğuna, rafineliğine ve erkeksi alfa karakterine saygı duymamam mümkün değil. Bu parfüme hiçbir zaman aşık olmayacağımı ruhumun derinliklerinde hissediyorum fakat yüzlerce birbirinin aynısı, şeker bombası yeni nesil parfümden sonra onun kokusunun bileğimden burnuma yayılması eski anıları tazelememe sebep oldu, aynı uzun yıllardır görmediğiniz eski bir arkadaşı görmüş gibi…

Denemeden alınmaması gereken bu beyefendi EDT formunda. Kalıcılığı ve etrafa yayılımı gayet iyi. Sonbahar-kış kullanımına yakın duruyor. Kokusunun tasarımına Drakkar Noir gibi bir efsane parfüme, aynı zamanda Yves Saint Laurent – L’Homme/La Nuit de L’Homme gibi popüler çöplere imza atan, ilginç parfümör Pierre Wargnye imza atmış.

Koku Güzelliği:10/6.5

16 Nisan 2019 Salı

Ephemera – Bass (2015)

“Kokuyu ve sesi bir araya getiren Ephemera, müzikal tınlama ve yankılanmaya dayalı koku oluşturma bileşimleri projesidir.” İlk duyduğunuzda kafa karıştırıcı hatta anlamsız gelen bu tanımın ardından şu soruları sorsam sizlere: Mavi renk nasıl kokar? Fa notasının tadı nasıldır acaba? Meşe yosunu kokusunun karşılığı hangi ses aralığıdır?

Daha da kafamız karışmadan Ephemera projesine kısaca bakalım. 2014 yılında elektronik müziğin önemli isimlerinin katıldığı projenin ilk aşamasında, üç müzisyen, Ben Frost, Tim Hecker ve Steve Goodman (Kode9), Berlin’li başarılı parfümör Geza Schoen’in daha sonra üç farklı koku yaratması için yeniden yorumladığı üç ham ses materyali yarattı. Bu seslerin isimleri şöyleydi: Noise, Drone ve Bass. Sonrasında devreye Geza Schoen girdi ve bu üç sesin karşılığı olarak düşünülebilecek üç parfüm meydana getirdi. Tabii ki bu yaratım sürecinde, o üç sesin, Geza Schoen’in zihninde canlandırdığı üç koku profili olarak hayata geçtiğini söyleyebiliriz.

Bu projenin küratörlüğü, Unsound’dan Malgorzata Plysa ve Mat Schulz tarafından yapıldı. İlk defa 2014 yılında New York’taki Unsound Festivalinde başlatılan fikirle, Ekim 2014’te Polonya’daki Krakow Ulusal Müzesi’nde sunuldu. Buradaki amaç bir nörolojik durum olan sinestezi yardımıyla parfüm/koku ile ses/müzik arasında bağ kurmaktı.

2014 yılında Ephemera by Unsound olarak bir niş parfüm markası benzeri oluşumla üç ayrı parfüm piyasaya sürüldü. Bass, Noise ve Drone isimli üç parfümün ardından başka bir koku piyasaya sürmediler. Bass, bu üç parfümün muhtemelen en bilineni ve başarılısı olarak gösteriliyor. Bir süredir kullandığım Bass, müzisyen Steve Goodman’ın çocukluk anılarındaki yanmış elektrikli süpürge kokusuna benzemesi için tasarlanmış. Tabii Geza Schoen, Bass’ı dumansı ağaç, rom, deri, mastik, çay, castoreum ve yosun notalarıyla zenginleştirmiş.

Bass’ın açılışı koyu, karanlık ve derimsi tarza yakın şekilde gerçekleşiyor. Hafiften hayvansılık barındıran başlangıcı dumansı ve pek benim sevdiğim gibi değil. Orta kısma geçildiğinde hayvansı kısmı geride kalıyor. Orta notalarda yeşil sayılabilecek harika tütsüyle yoluna devam ediyor Bass. Yüksek kaliteli, köksü, nemli tütsüye belki de karanlık vetiver de eşlik ediyor. Orta bölüm detaylı ve zengin kokmasa da çok doğal ve başarılı, hafiften Encre Noire’yi andırıyor. Kapanışta yine tütsü var ama bu sefer odunsu kısım öne çıkıyor. Tütsü geri planda kalmayı tercih ediyor. Yine müthiş kaliteli ve doğal odunsuluk, koklamaya doyamamayı beraberinde getiriyor Bass’ın alt notalarını.

Başlangıcıyla biraz burnu zorlayan plastiğimsi/hayvansı açılışın ardından şahane orta-alt notalara sahip eserle karşı karşıyayız. Çoğu kişinin iddia ettiğinin aksine bence Bass, çok karanlık ve koyu bir parfüm değil, başlangıcını saymazsak. Orta kısımda ilginç şekilde yumuşayan ve neredeyse yeşil-köksü kokan tütsü, bence parfümün başrol oyuncusu. Tütsüye genel anlamda en büyük desteği ağaçsı koku formu veriyor. Bu anlamda tütsü-ağaç kokusu diyebilirim Bass için.

Büyük resme bakacak olursak, müthiş bir nota zenginliği ve detaycılık yok Bass’ın kompozisyonunda. 2-3 nota üzerinden ilerleyen, sürprizsiz bir arkadaş fakat orta bölümden itibaren kalitesi ve doğallığıyla takdiri hak ediyor. Günümüzün şeker bombası berbat parfümlerine asla benzemeyen Bass, neyse ki tatlılığı olabildiğince az yansıtmış kokusuna. Yine de eski-köhne kokmuyor, gayet günümüze yakın hissettiriyor sizi.

Renkleri duymak, şekilleri tatmak, sesleri koklayabilmek… Ephemera koku projesinin amacı sinestezi denilen bu duruma gönderme yapmak ve deneysel bir iş ortaya çıkarmaktı. Bass’ın resmi tanıtımında parfümün bir süre çalışan elektrikli süpürge kokusunu andırması planlandığı söylense de sonuç pek öyle değil bence. Hangi elektrik süpürgesi tütsü ve sedir-meşe ağacı gibi kokar ki? Nörolojik bir hastalık olarak tanımlanan sinestezinin, ünlü şairler, ressamlar, yazarlar ve sanatçılarda görülen durum olduğu konusunda yazılara rastlayabilirsiniz. Sanırım henüz sinestezik olmadığım için Geza Shoen’in elektrik süpürgesi çağrışımını yakalayamadım. Yine de harika bir odunsu, yosunsu, vetiverimsi tütsü parfümü Bass. Yukarıda da belirttiğim gibi genel tarzı biraz Encre Noire’yi anımsattı bana.

EDP formundaki Bass’ın kalıcılığı gayet iyi, etrafa yayılımı fena değil. Performans anlamında sizi üzmeyecektir, tabii parfümü dünyada satın alabilecek internet sitesi bulabilirseniz. Uniseks olarak sunulsa da erkek kullanımına yakın duruyor. Sonbahar-kış mevsimlerine uyacağını düşünüyorum.

Koku Güzelliği:10/8

11 Nisan 2019 Perşembe

Hermes – Elixir des Merveilles (2006)

Hermes’in 2004 yılında piyasaya sürdüğü Eau des Merveilles isimli kadın parfümü, kokusever hanımefendiler tarafından oldukça beğenilmişti. İlginç hatta sıradışı nota dizilimi ve kadın parfümü olmasına rağmen erkek kullanımına göz kırpmasıyla benim de sevdiğim bir parfüm Eau des Merveilles. Ilık ilkbahar-erken yaz döneminde kullanacak parfüm bulamayan kokuseverlerin yardımına koşan Eau des Merveilles’in, yıllar içinde birçok devam parfümü piyasaya sürüldü. Limitli üretim Merveilles’lerle birlikte 15’i aşkın parfümlük seri haline geldi Merveilles çetesi.

2004 yılı çıkışlı ilk Eau des Merveilles’ten sonra serinin en sevilen ve popüler parfümü 2006 yılı çıkışlı Elixir des Merveilles oldu. Oldukça hafif ve çekingen kokan ilk Eau des Merveilles’in aksine güçlü ve dayanıklı koku imajı çizen Elixir des Merveilles, en az ablası kadar farklı ve erkek kullanımına yakın diyebilirim. Hermes’in internet sitesinde “ağız sulandıran ve şehvetli karışım” olarak tanıtılan Elixir des Merveilles’i, bizzat parfümü yaratan ünlü burun Jean-Claude Ellena “Sürpriz içeren ve sihirli, kadın için amber parfümü” olarak tanımlamış. Hermes tarafından kokusu “karamelize edilmiş portakal kabuğuna” benzetilmiş.

Parfümün açılışı tatlı turunçgillerle gerçekleşiyor. Ferah olmayan canlı, parlak ve neredeyse tatlı-tuzlu turunçgillerin bergamot, neroli ve portakal çiçeğini andırdığını söyleyebilirim. Yüksek kaliteli başlangıcından sonra orta kısma geçiliyor. Orta notalarda tatlı turunçgiller devam ederken, baharatlar yavaş yavaş oyuna giriyor. Geri planda kalmaya çalışan baharatların yanında reçinemsi sedir ağacı da yerini alıyor. Başlangıcıyla paralel ve aynı tatlılıkta ilerleyen kokusu, kapanışta da büyük değişim yaşamıyor. Odunsu tarafa biraz daha kayan alt notalar egzotik ve karanlık olmayan reçinemsi amberle son buluyor.

Elixir des Merveilles ne safkan meyveli ne çiçeksi ne oryantal ne de baharatlı, belki de hepsinin karışımı bir iksir. Baharatlar derken acaba hangisi: kimyon, zencefil hatta biber! Turunçgil derken hangisi: Bergamot, neroli, portakal çiçeği ya da portakal! Neredeyse kremsi hatta yağlımsı bir şey bu parfüm. Sedir ağacının üzerine bırakılmış ve güneşte kavrulan şekerli portakal kabuğu gibi mi kokuyor? Muhtemelen hem evet hem hayır. Tatlı reçine, köksü olmayan paçuli veya egzotik olmayan amberle bile ilişkilendirilebilir onun tarzı.

Elixir des Merveilles’e biraz önce “şey” dediğimin farkındayım ve bilinçli olarak söyledim. Çünkü onun kokusu bir konfor ya da ofis parfümü değil, garip şekilde ana akımın tematik uygulaması gibi. Aslında hem Jean-Claude Ellena’nın diğer parfümlerini (Terre d’Hermes, Voyage, Jour ve Eau des Merveilles) anımsatıyor Elixir des Merveilles, hem de üstat Ellena’nın bu kadar reçineli, sıcak baharatlı esere nasıl imza attığını da sorgulamama sebep oluyor. Çünkü Elixir des Merveilles hem onun diğer parfümlerini hatırlatıyor hem de Ellena’nın ferah, kullanımı kolay, etrafa fazla yayılmayan/inatçı olmayan sakin parfümlerine karakter olarak benzemiyor. Çelişkilerin ve arada kalmışlıkların parfümü belki de.

İnsan zihni (en azından benimki parfümleri yorumlarken) karşısına çıkan yabancı bir durumu her zaman kafasında daha önce bulunan şablona oturtmak ister. Ormanda yürürken bir hayvan görürsünüz ve daha önce bildiğiniz bir hayvanla eşleştirmeye çalışır zihniniz. Bu durum belki de hayatta kalma içgüdümüzün bilinçaltına gönderdiği mesajlardandır. Ya da bir parfüm koklarsınız ve zihninizde tartmaya başlarsınız onu. Acaba hangi parfüme benziyor, çiçeksi mi meyveli mi, yasemin mi var misk mi kullanılmış gibi… Çoğu zaman izlenimlerimiz ve geçmiş tecrübelerimiz bizi yönlendirir veya kafamızdaki basmakalıp hayaller bizi sınırlar. Elixir des Merveilles’i kokladığımda onu kafamdaki hazır şablonlardan birisine oturtamadım. Bu iyi mi kötü mü tartışmak anlamsız, önemli olan vaka… Aklıma yatan en kestirme tanım: Turunçgilli, reçineli, şekerli, yağlımsı, kekremsi, baharatlı, sıcak odunsuluğa sahip diyebilirim.

Sonuç olarak Elixir des Merveilles’in seven kitlesi olduğunu görülüyor. Bana bu parfümü ulaştıran değerli Mine hanım da o aşık olan kesimde duruyor. Ben ise bu parfümü beğenmekle birlikte aşık olduğumu sanmıyorum. Onu üzerinize sıktığınızda garip, canlı enerjisi ve yumuşak kokan hoş karakteri var ama düz çizgide ilerleyen yapısıyla ve tematik turunçgil tarzıyla sanırım onunla tanıştığıma memnun olanlar grubunda bulunacağım.

EDP formundaki Elixir des Merveilles’in performansı fena değil. Kalıcılığı gayet iyi, etrafa yayılımı yeterli. Dirençli ve ara ara kendisini size anımsatıyor saatler geçse bile. Erkekler de kullanabilir onu ama hafiften de olsa kadın parfümü olduğunu hissettiriyor. Çoğu kişi onu sıcak yaz günlerinde kullandığını söylese de bence serin ilkbahar döneminde rahatsız etmeden rahatlıkla üzerinizde taşıyabilirsiniz. Günlük kullanıma da uyum sağlayacaktır.

Koku Güzelliği:10/7