18 Temmuz 2013 Perşembe

Yves Saint Laurent – Y (1964)



Yves Saint Laurent – Y (1964)  Markanın ilk parfümü.

"Cüret, özgürlük ve modernlik, serbest kalan Parisli şıklık. Parfümler yolculuğa davettir. Yves Saint Laurent parfümlerinin tarihi, başarı taşları ile döşenmiştir. 1964 yılında Y'nin oluşturulmasından itibaren, Yves Saint Laurent koku ile ilgili sosyolojik bir yol meydana getirmiştir."

Yukarıdaki alıntıya katılmamak mümkün değil. Yves Saint Laurent'in genel olarak moda anlamında yapıp ettiklerini analiz edebilecek birikime sahip olamayabilirim. Fakat koku dünyası ile ilgili bir kaç kelam edebiliriz.

İyi de hangi birisini sayayım. Şu parfüm klasiklerine bakın: "Yvresse, Rive Gauche, Paris, Opium..." Hepsi de döneminin en önemli hitleri olmayı başarmış kokular. Çoğu zaman benzerleri yapılmaya hatta taklit edilmeye çalışan zamansız klasikler. Şu bir gerçek ki Yves Saint Laurent'in gerek kadın gerekse erkek parfümlerine getirdiği soluğu çok az marka başarabilmiştir. Belki Guerlain, Chanel ve biraz da Hermes.

Ünlü modacının koku serüveni ise 1964 yılında başlıyor. Hep söylenir ya herşeyin ilk olanı çok değerlidir ve unutulmazdır diye. Parfüm severlerde biliyorum ki böylesine vefalıdır ve Y isimli klasiği her zaman hatırlayacaklardır. Neyseki hala bulunabilen bir parfüm Y.


Y'nin 1964 yılında piyasaya sürülmesinin başka bir anlamı vardı aslında. Yves Saint Laurent markasının yeni bir stratejisiydi parfüm sektöründe boy göstermek. YSL'in faaliyet alanlarını çeşitlendirme hamlesinin ilk adımıydı Y isimli parfüm. Bu anlamda da önemli ilk olması.

Meyveli şipre olarak sınıflandırılan Y'nin başlangıcı yoğun pudra, yeşil çiçekler ve eski kokan bergamot ile gerçekleşiyor. Bu kısım aynı 1960'lı yıllardan kopup gelmiş ve yanımdan usulca geçmiş bir kadının kokusunu hatırlattı bana. Oldukça eski ve tozlu diyebilirim. Başlangıcını çok sevemedim. Orta kısımdan itibaren neyseki bu pudralı-sabunsu yapı geriye çekiliyor. Onun yerine daha makul beyaz çiçekler ve biraz da meyveler geliyor. Çiçekler derken gül, sümbülteber ve yasemin aklınıza gelmeli. Meyveler ise biraz daha geri planda kalmayı kabullenmiş gibi. Şeftali ve erik olabilir. Fakat öyle lezzetli ve ağız sulandıran cinsten değil. Çiçekler ile harmanlanmış meyveler. Başlangıcına göre çok daha sevilebilir orta kısım. Gelelim alt notalara. Sonlarda çok güzel sürprizler var. Her ne kadar çiçekler hafiften hissedilse de vanilya, benzoin, hayvansallık (civetten geliyor olabilir), paçuli ve amber ana oyuncu olarak boy gösteriyor. Kapanışı harika Y'nin. Fakat o kadar zayıflıyor ki sonlara doğru, o güzelim kokuyu pek hissedemiyorsunuz.

Y, anlaşılacağı üzere şipre temeline oturtulmuş. 1960'lı yılları düşündüğümüzde pek de yadırganacak durum değil. Onun için özellikle başlangıcında eski ve nostaljik koktuğunu kabul etmek lazım. Ayrıca üst notalarındaki yoğun pudramsılık onun kadınsı yönünü vurgulamış. Hiç bir kadınımız üzerine alınmasın ama açılışı yaşlı kadın parfümleri gibi diyeyim. Genç ve enerijk değil. Daha görmüş geçirmiş ve olgun. Biraz melankolik ve hüzünlü hali var sanki. Başlangıcı ile pek barışamadık anlayacağınız. Hatta bu pudramsı çiçekler orta notaların sonlarına kadar etkisini devam ettiriyor. Neyseki son kısımda epey azalıyor. Ama o zamanda parfümün gücü ve etkinliği kayboluyor. Ne şans ama!


Yukarıda da belirttiğim gibi meyveli şipre olarak sınıflandırılmış Y. Orta kısımdan itibaren devreye giren meyveler, çiçekler ve gül ile güzel denge sağlanmış. Fakat sümbülteber benzeri çiçekler veya aldehitler genel olarak daha etkili. Orta kısım fena değil bence. Alt notalarda biraz Guerlain - Jicky havası sezinledim. Muhtemelen o hayvansı benzoin böyle düşünmemi sağladı. Keşke daha fark edilir olsaymış sonları.

Bu tür eski sayılabilecek klasik parfümleri denemeyi seviyorum. Çünkü bana o yıllara yolculuk yaptığımı düşündürüyor. Zamanın kıyafetleri, eğlence anlayışı, sosyal hayatı, dinlenen şarkıları, yaşanan trajedileri, mutluluk kaynaklarını adeta içimde bir yerlerde hissediyorum. Evet 1960'lı yıllarda üretilmiş parfümün koku karakteri günümüz için biraz köhne kalmış olabilir ama o dönemin şartları içinde düşünmek lazım her olguyu. Yoksa yanlış sonuçlara varabiliriz.

Y'nin kokusu bugünün modern kadın parfümlerine benzemiyor olabilir. Fakat yer yer Fracas'ı hatırlatan çiçekleriyle kadınlar için güçlü bir seçenek olacağını düşünüyorum. Eğer sabunsu yeşil çiçekler ve meyvelerle aranız iyiyse denemenizde fayda var. Ayrıca yapaylığa rastlanmaması ve kalitesi de göz ardı edilmemeli.

Bu parfümü kimler kullanır diye düşünüyorum. Bir yorumcunun dediği gibi Y, divaların kullanabileceği eserlerden. Mesela Bülent Ersoy'un o süslü ve abartılı kıyafetleri ile bu parfümü kullandığını öğrenirsem hiç şaşırmam.


Küçük bir dedikodu vereyim. Y'nin kokusunun ilham kaynağının Guerlain'in ünlü parfümü Mitsouko olduğu söyleniyor. Özellikle orta kısımdan itibaren kullanılan meyve notaları (ağırlıklı olarak şeftali) sanırım böyle bir izlenime yol açmış.

Y safkan kadın parfümü diyebilirim. Peki erkekler kullanabilir mi? Kullanırsa ne olur? Öncelikle başlangıcı ve orta kısmı bence kadınsal çağırışımlar gönderiyor çevreye. Ama sonları neredeyse bir erkeğin kullanabileceği gibi. Bence erkek kullanımı için iyi fikir değil. Şartları o kadar da zorlamaya gerek yok. Bir erkekte, kadında verebileceği etkiyi sağlayamayacağını düşünüyorum.

Şişe tasarımını Pierre Dinand'ın yaptığı bilgisine ulaştım. Y'nin kokusunun arkasındaki isim ise sadece bir kaç işe imza atmış olan Jean Amic. Amic, 1977'de yine Yves Saint Laurent'in büyük başarı kazanacak parfümü Opium'un kadın versiyonunu tasarlamış.

Luca Turin Y'yi yeşil şipre olarak sınıflandırmış ve beş üzerinden dört yıldız vererek oldukça beğenmiş.

Dört mevsimde de kullanılabilecek yapısı ilgi çekici. Benim denediğim EDT olanıydı. Birde Parfum versiyonu varmış. Genç arkadaşların kullanmalarını tavsiye etmem. 40 hatta 45 yaş ve üzerindeki kadınlara uyacağını düşünüyorum. Herkesin sevebileceği güvenli kokusu olduğunu söylemek zor. Onun için denemeden almayınz.


Artıları:
+ Son kısmı çok güzel.
+ Modern, zıpır ve birbirinin aynısı meyveli kokulardan bıkan kadınlar için kaliteli bir alternatif.

Eksileri:
- Başlangıcını sevemedim.
- Benim için fazla sabunsu ve çiçeksi.

Koku Güzelliği:10/7

14 Temmuz 2013 Pazar

Acca Kappa – Cedro



Acca Kappa – Cedro  Markanın erkek parfümlerinden.

1994 yılında Simon Kuper tarafından yazılan "Football Against the Enemy" isimli kitap İngiltere'de büyük yankı uyandırmıştı. Malum, İngilizlerin futbol sevgisi ve hatta futbolu ilk kendilerinin oynadıklarını iddia etmeleri sanırım bu kitabın böylesine başarılı olmasına sebep olmuştu. Sadece İngiltere'de değil dünyanın farklı ülkelerinde de ismini duyurmuştu bu kitap. Ülkemizde ise "Futbol Asla Sadece Futbol Değildir" ismi ile kitap evlerindeki yerini aldı. Bu cümle kalıbı daha sonra başka alanlarda da gönderme yapma anlamında kullanılır oldu dilimizde. Madem öyle bende bu trende uyayım ve şöyle değiştireyim kalıbı: "Saç fırçası asla sadece saç fırçası değildir."

Parfüm Merakı nereden çıktı saç fırçası dediğinizi duyar gibiyim. İlgi alanımız olan parfümlere pek yakın durmadığının farkındayım saç fırçalarının. Fakat 1869 yılında kurulan Acca Kappa markasının en bilinen endüstriyel ürünü muhtemelen saç fırçaları.

Haydi yine İtalya'ya gidelim. Daha geçtiğimiz haftalarda Parma şehrini ziyaret etmiş, Acqua di Parma markasını anlamaya çalışmıştık. Şimdi ise yolumuz Kuzey İtalya'nın Adriyatik tarafına bakan fakat denize kıyısı olmayan Treviso şehrine düşüyor. 1800'lü yılların ortalarında Hermann Krull isimli adam, Venice şehrine yerleşiyor. Burada ilk defa inci ithalatına başlıyor. Daha sonrasında ise Treviso şehrinin merkezindeki eski bir fabrikaya geçiyor. Orada yüksek kalitede saç fırçaları üretmeye başlıyor. İlerleyen yıllarda ise bütün Avrupa'ya satış yapmaya başlıyor. İşlerinin iyiye gitmesi sonucu farklı alanlara da ilgi duyuyor. Banyo ürünleri, aromatik yağlar ve güzellik ürünleri üretimine başlıyor. Tabiki yine kaliteden taviz vermeyerek.


150 yıla yaklaşan tarihi ile İtalya'nın güzellik ürünleri sektöründeki en önemli oyuncularından Acca Kappa, 1997 yılında ilk parfümünü çıkarmış. Bugün inceleyeceğim Cedro, markanın ikinci parfümü. Fakat artık üretimi LiboCedro ismi ile devam ettiriliyor.

Cedro, çiçeksi-baharatlı-odunsu olarak sınıflandırılmış kendileri tarafından. Tanıtımı şöyle yapılmış: "Yoğun, ferah balzamik ve odunsu notalar içeren özgün bir koku. Kakule, bergamot, adaçayı ve karanfilin değerli esanslarının benzersiz, dinamik karışımı."

Parfümün başlangıcı buruk, temiz, pürüzsüz ve faklı turuçgille başlıyor. Öyle bildiğimiz portakal kokusu değil. Kolonyamsı bergamot diyesim var. Biraz da lavanta hissediyorum açılışta. Ferah sayılabilecek ama oldukça ciddi ve resmi. Benzerine rastlamadım diyebilirim. Aşık olduğumu söyleyemesem de başarısız değil. Yüksek kaliteli ama bana göre olmadığını düşünüyorum. Orta notalara geçildiğinde oldukça değişiyor kokusu. Bergamot artık hissedilmezken başrole plastiğimsi deri, karanlık odunsu notalar ve azıcık da menekşe geçiyor. Biraz da aromatik otlar. Adaçayı, kekik veya fesleğen. Fakat aromatik otlar deri-koyu odunsulara destek vermek için oradaymış izlenimi veriyor. Olaya fazla karışmıyor. Bu kısım da yine çok pürüzsüz. Fakat benim için harika değil. Alt notalarda ise karakter yine değişiyor. Parfüme ismini veren sedir ağacı artık daha hissedilir oluyor. Misk ise hatırı sayılır derece de destek veriyor. Biraz da amber algılıyorum. Bu kısımda hafiften sabunsuluk var. Ne yazık ki alt notalar, üst ve orta notalar kadar rafine ve pürüzsüz değil. Böylece de tenden ayrılıyor.


Cedro, isminden de anlaşılacağı üzere sedir ağacı teması ağırlıklı. Başlangıcını saymazsam orta kısımdan itibaren devreye giren sedir ağacı ağırlığını hissettiriyor. Her ne kadar orta kısımda biraz geri planda kalsa da son kısımda artık hakimiyeti eline alıyor sedir ağacı.

Sedir, bir çok parfümün alt notalarında kullanılıyor. Hatta en çok kullanılan odunsu nota muhtemelen sedir ağacıdır. Aynı kabe samanı, amber, misk gibi parfümlerin kalıcılıklarını arttırmak için başvurulan güvenli adreslerden birisi. Burada ise tekdüze sedir ağacı kullanımına rastlamadım. Tam tersine oldukça değişken yapısı var. Alt, orta ve alt notalar ayrımları çok belirgin. Parfüm üç ana sac ayağını size fazlasıyla hissettiriyor. Bu anlamda yeterince kompleks diyebilirim.

Acca Kappa, niş marka olarak kabul ediliyor. Her ne kadar parfümleri diğer niş rakiplerine göre daha makul fiyatlara satılsada kalite anlamında ödün verilmemiş olması memnunluk verici. Cedro, üst ve orta notalarda yüksek kaliteli olduğunu size hatırlatıyor. Pürüzsüz ve rafine hali çoğu niş parfümlerde bile artık kolay kolay bulunamıyor. Fakat son kısımlarda ahenk biraz bozuluyor. Özellikle misk sıradan kullanılmış. Sedir ağacı ile aralarında güzel uyum sağlanamamış. O kadar kusur her parfümde olabilir tabiki.

Cedro, bence odunsu notalar, erkeksi çiçekler ve deri hakimiyetinde. Fakat buradaki odunsuluk, Gucci Pour Homme'daki gibi tütsüye kaçan cinsten değil. Burada daha aromatik otlar, yeşillikler ve karanlık ağaçların hakimiyeti var. Günümüzün modern parfümlerinde rastlanan iç bayan tatlılıktan eser yok. Benden sürekli odunsu parfüm önerisi isteyen arkadaşlara tavsiye edebilirim. Fakat niş marka olduğundan hem fiyatlar ana akım arkadaşlara göre biraz yüksek hem de bulması zor olabilir.


Yine de kendime çok yakın bulmadım kokusunu. Büyük boy şişesini alıp kullanacağımı sanmıyorum. Fakat kalitesine ve farklı tarzına saygı duydum. Garip şekilde orta kısımlarda Fahrenheit'e benzediğini düşündüm. Ama onun çok daha rafine hali gibi. Muhtemelen o karanlık deri benzeri koku böyle hissetmemi sağladı. Belki de bana öyle geliyor.

Genel yapısı itibariyle sıcak yaz günleri dışında her zaman kullanılabilir. Bazı yorumcular çok ferah koktuğunu söylemişler. Bence o kadar da ferah değil. Hatta orta kısımdaki karanlık odunsu notalar, sonbahar kullanımına daha yakın gibi duruyor. Yine de sıcak temmuz ayında kullanmama rağmen rahatsız etmedi beni.

Parfümümüz Eau de Cologne (EDC) konsantrasyonunda. Bu durum kalıcılığına pek yansımamış. Bence yeterli kalıcılığı. Fark edilirliği biraz düşük geldi bana.

Cedro erkek parfümü olarak sunulmuş. Bence de gayet doğru tanımlama. Epey erkeksi tarzı olduğunu kabul etmek gerek. Sanki 25 yaş ve üstündeki arkadaşlara uygun olacağına dair izlenim oluştu bende. Tabiki karar sizin.


Artıları:
+ Yüksek kalitesi ve rafineliği gözden kaçmamalı.
+ Günümüzün bol tatlılık barındıran odunsu parfümlerinden bıkanlar için kaçış planı olabilir.

Eksileri:
- Sonlarını pek sevemedim.
- Orta kısımdan itibaren ortaya çıkan o garip karanlık deriye ısınamadım.
- Genel olarak herkesin sevebileceği gibi değil.

Koku Güzelliği:10/6.5 

10 Temmuz 2013 Çarşamba

Thierry Mugler – Cologne (2001)



Thierry Mugler – Cologne (2001) Markanın uniseks olarak sunulan parfümü.

Bugün ilk defa yaz mevsiminin geldiğine inanmaya başlıyorum. Oturduğum yerde terlemenin, denizi ve onun kokusunu özlemenin, Ege kıyılarında tatil hayalleri kurmanın başka bir açıklaması aklıma gelmiyor.

Şöyle bir mavi tura çıksam tekneyle. Çeşme'den başlasa seyahatim. Zaman ve mekan sınırlamam olmasa. Uğradığım her koyun ve el değmemiş plajların tadını çıkartsam. Sabahları çok erken kalkıp yola koyulsam. Yelkenlimin her şeyi ile kendim ilgilensem. Rüzgar beni alıp götürse canı nereye isterse. Masmavi suları seyretsem güvertede otururken saatlerce. Öğleden sonra "Vira bismillah" deyip, küçük kayığımı suya indirip balık tutsam. Kendimi denizin cömertliğine teslim etsem. Her gün birbirlerine bağırıp çağıran, bunu da büyük bir zevkle yapan siyasetçileri bir gün duymasam ve görmesem ne kaybederim ki. Hep daha fazla kazanma hırsı ile fıtratına ters düşmenin şaşkınlığını yaşayan ve kendisine yabancılaşan insanlarla karşılaşmasam hayatımdan ne eksilir ki? Bu ucu bucağı görünmeyen masmavi deniz ile konuşsam beni dinler mi acaba? Dinleyeceğine eminim.

Çocukluğumdan itibaren yaz mevsimi demek benim için deniz kenarı demek. Fakat konumuz benim çocukluğum değil. Fransız modacı Thierry Mugler'in çocukluğunda duyduğu sabun kokusuna öykündüğü söyleniyor 2001 yılı çıkışlı Cologne parfümü. Hatta Fas'tan aldığı veya orada kokladığı bir sabunun kokusundan esinlendiği iddiasına bile rastladım Cologne için. Arkasında nasıl bir hikaye olursa olsun önemli değil. Çünkü Mugler'in bu sade ve basit parfümü yurtdışında büyük ilgi görüyor. Bakalım benim de gönlümü alabilecek mi?
   

Mugler Cologne'nın açılışı yeşil tozlu yapraklar-çimen şeklinde karşıma çıkıyor. Bu koku çok tanıdık diye düşünürken aklıma hemen incir ağaçlarının yapraklarının kokusu geliyor. Bu yanıyla Diptyque'in ünlü parfümü Philosykos'a benziyor başlangıcı. Çok ilgimi çektiğini söyleyemem üst notaların. Orta kısma geçildiğinde bu tozlu buruk yeşil yaprak kokusu geri plana geçiyor. Ortaya nötr çiçekler (mimoza, portakal çiçeği) ve sabunsu misk çıkıyor. Orta kısım başlangıcına göre daha sevilesi. Ama hala aşık olduğum söylenemez. Son kısımda da miskin etkisi hissediliyor. Ona yeşil kabe samanı ve odunsu notalarda destek veriyor. Böylece de tenden ayrılıyor.

Markanın dördüncü parfümü olan Mugler Cologne, çok basit yapıda aslında. Yeşil yapraklar, portakal çiçeği, sabunsuluk ve misk ana oyuncular. Bonus olarak da bergamot ve odunsu notalar var. Hepsi bu. Orta kısımdan itibaren devreye giren misk bana Bulgari Pour Homme'u hatırlattı. Oradaki damla sakızı efekti gibi diyebilirim. Genel olarak düz çizgide ilerliyor. Çok karmaşık yada derin değil. Mugler'in diğer parfümlerine bakarsak oldukça mütevazi gibi duruyor. Onlar kadar gösterişli ve iddialı sayılmaz. İyi ama neden?

Özellikle büyük ilgi gören limitli üretim "Pure" serisinin yoğun, baharatlı, ağdalı karmaşık karakterli parfümlerini düşündüğümde Cologne, evin, yaramaz olmayan ve annesinin sözünü her zaman dinleyen sakin çocuğu gibi. Diğer kardeşlerine ne tarz olarak ne de kuvvet anlamında benzemiyor. Hele ki Angel gibi büyük bir hit çıkarmış markanın Akdeniz sahillerinde tatile yapan üyesi gibi Cologne. Çünkü onun konsepti bu. Vermek istediği mesaj temizlik hissi veya yeni yıkanmış yatak çarşaflarının kokusu muhtemelen. Bunun içinde onu suçlayacak değiliz tabiki.


Bir çok yorumcu çok ferah kokusu olduğunu ifade etmiş. Şimdi o kadar da serinleten, sıcaklarda ağaç altındaki hamakta uyurken sizi ferahlatacak bir arkadaş gibi gelmedi bana. Evet içeriğindeki notalar yaz mevsimine uygun aromalar ama özellikle başlangıcındaki odunsuluk sınırlarında kullanışmış yeşil çimensi koku hiç de klima karşısına geçilmiş hissi vermiyor. Oldukça buruk ve bence burnu zorlayan tarafı var başlangıcının. Çoğu kişi kokusunu genel olarak Creed - Original Vetiver'e benzetmiş. Başlangıcını saymazsak, sonlara doğru gerçekten de andırıyor Original Vetiver'i.

Açıkçası ismindeki Cologne'yi gördüğümde daha limon-turunçgil ağırlık bir parfüm bekliyordum. Onun yerine neroli ve sabunsuluk buldum denilebilir. Başlangıcı dışında uyumsuz bir tarafı yok. Ama benim için fazla yeşil ve sabunsu kokuyor. Kendi adıma çok abartılacak veya özel tarafı yok diyebilirim.

Fakaaat. Ülkemizde yaz mevsimi için kullanıma uygun Bulgari - Aqua ve Aqua Marine, 212 Men gibi popüler parfümlere yönelmiş erkeklerin fazla bildikleri kokulardan değil Mugler Cologne. Oysaki yurt dışında büyük bir seven kitlesi var. Takip ettiğim forumlarda hakkında genel olarak güzel şeyler yazılıyor, tavsiye ediliyor. Ülkemizde ise o kadar ilgi çekmediği aşikar. Nedenini bende bilemiyorum.

Parfümün ilginç bir tarafından da kısaca bahsedeyim. Açıklanan notaları içinde "S" notası var. Marka bu notanın ne olduğunu veya içeriğini açıklamamış. Sanırım pazarlama kampanyasının içine biraz ilginçlik katmak istemişler. Ben yine de küçük bir tahmin yapayım. Acaba bu "S" notası "Soap" olmasın?


Dört mevsimde de kullanılabilir bence. Soğuk kış günlerinde pek iyi sonuçlar vermeyeceğini düşünüyorum. Sanki ilkbahar-sonbahar için daha uygun. Yaz mevsimi için de yeterince ferahlatıcı gelmedi bana. Belki de alışmışız yaz parfümü deyince bol bol limon-portakal kokmaya.

Bu kadar basit ve sade bir kompozisyonu bana koklatsalar büyük ihtimalle Jean Claude Ellena'nın tasarladığını düşünürdüm. Fakat Mugler Cologne'ya saygı duyulan burunlardan Alberto Morillas imza atmış. Parfüm yazarı Luca Tur, "buhar temizliği" olarak sınıflandırmış. Beş üzerinden dört yıldız vermiş ve oldukça beğenmiş.

İsminin Cologne olduğuna bakmayın. EDT konsantrasyonuna sahip. Unisek olarak satılıyor. Bence erkek kullanımına biraz daha yakın. Hatta Luca Turin'de onun "eğlenceli bir erkeksi parfüm olduğunu" söylemiş. Ama bir kadında kötü duracağını sanmıyorum. Bence denemeden almak iyi fikir değil.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.


Artıları:
+ Basit, kullanımı kolay yapısı.
+ Yapaylık hissedilmemesi memnun edici.
+ Yurt dışında çok uygun fiyatlara bulunabiliyor.

Eksileri:
- Başlangıcını sevemedim.
- Benim için fazla yeşil ve sabunsu.
- Fark edilirliği yüksek değil.

Koku Güzelliği:10/6

3 Temmuz 2013 Çarşamba

Tom Ford - Tom Ford for Men (2007)



Tom Ford - Tom Ford for Men (2007)  Markanın ilk erkek parfümü.

Bazı insanlar vardır. Hayata karşı olan dirençleri diğerlerine göre daha yüksektir. Karşılarına çıkan zorluklarla mücadele etme azmi şaşkınlık vericidir. Aldıkları her darbe adeta onların yeniden doğması için bir sebeptir. Çoğu kişinin vazgeçme eşikleri çok düşüktür oysaki. Hep kazanan ve başarılı olanların sayısı binlerle sınırlıyken, kaybeden veya başaramayanların sayısı yüzbinlerden de fazladır. Çünkü insan, güçlü görünen ama bir o kadar da zayıf olan canlılar sınıfındadır bana göre. Ne kadar inkar etmeye çalışırsak çalışalım hayat, her zaman insanın bir adım önünden gidiyor. Yakalamaya çalıştıkça daha uzaklaşan bir "an" gibi.

Dünyaya ismini duyuran insanların hep bir amaçları vardır bence. Bu amaçların belki de en bilineni arkasında bir eser bırakma arzusudur çoğu zaman. Çünkü isimler, hayatlar, yaşanılan evler, binilen arabalar, edilen sohbetler, yapılan iyilikler, yaşanan aşklar yüzyıllar sonra unutulup gidecektir. Zamanın döngüsü, her şeyi öğüten dev bir makine aslında. Zaten olması gereken de bu değil mi? Yoksa hepimiz anılarımızla yaşamaya kalksak ne kadar dayanabiliriz ki hayata.

Orta yaşlarında dünyanın en büyük markalarından birisinin yöneticisi olmuştu Tom Ford. Zor durumda bulunan Gucci'nin imdadına yetişmişti. Günde 18 saat çalışarak, batacak denilen Gucci'yi eski güçlü dönemlerine taşıyordu yavaş yavaş. Uzun yıllarını verdiği Gucci macerasından sonra ayrılma anı geldiğinde Tom Ford, arkasına dönüp baktığında ne görmüştü acaba? Batmakta olan gemiyi kurtaran kahraman mı? Moda tarihine adını yazdırmış bir adam mı? Egolarını yeterince tatmin edememiş bir işkolik mi? Yoksa kanserle uzun yıllardır mücadele eden sevgilisinin kendisine duyduğu hayranlık mı? Kim bilir...

Bir çok kişi onun için "dahi" diyor. Muhtemelen haklılar. Çünkü henüz on yılı bile dolmamış markasını, dünyanın en bilinen isimlerinden birisi haline getirdi. Ve bu durum, normal atmosfer basıncı altında çoğu kişinin hayal bile edemeyeceği bir şeydi. Zaten dünya dahilerin ve çılgınların öncülüğünde ilerlemiyor mu? Zihni herkesten farklı çalışan insanlar dünyanın teknolojik, ekonomik, sosyolojik ve düşünsel anlamda bayraktarlığını yapmıyor mu? Deliler, çılgınlar, uçuklar ve dahiler... İyiki varsınız. Her ne kadar dünyanın büyük çoğunluğu sizden nefret etse ve kıskansa da...


Moda endüstrisinin son yıllardaki en büyük keşfi kuşkusuz Tom Ford isimli yakışıklı Teksaslı. Onun en sevdiği şeylerden birisi ise çarpıcı reklam kampanyaları ile ürünlerini pazarlamak. Çarpıcıdan kastımın seksi hatta çoğu zaman erotik olduğu anlaşılmalı. Tom Ford Beauty markası ile pazara sunduğu parfümlerinden kendi ismini taşıyan Tom Ford for Men, cinselliğin sınırlarını zorlayan reklam kampanyaları ile dünyaya tanıtıldı. Tabiki dikkatler hemen markaya çevrildi. Aynı şekilde parfüm severlerinde dikkatinden kaçmadı bu büyük pazarlama faaliyeti. Benden yazmam konusunda en çok istek alan parfüm bugünkü konuğum.

Tom For for Men, kendi sitelerinde odunsu olarak sınıflandırılmış ve tanıtımı şöyle yapılmış: "Tom Ford'un ilk erkek parfümü. Modern etkiler ile klasik elementlerin karışımı. O ikinci bir ten gibi. Yaratıcı, klasik odunsu bir parfüm. Tensel, rafine ve lüks."

Parfümü ilk kullandığımda karşıma parlak turunçgiller çıkıyor. Buradaki turunçgiller portakal ağırlıklı değilde metalik bir içki temasını andırıyor. Muhtemelen bergamot-mandalina karışımı. Kimi yorumcular üst notaları liköre kimisi de viskiye benzetmiş. Bence de metalik viski kokusuna benzeyen turunçgiller hakim. Çok modern değil. Biraz olgun hali var başlangıcın. Bence gayet başarılı. Sevdim açılışını. İlerleyen dakikalarda bu metalik ve cazibeli turunçgillere ferah baharatlar ekleniyor. Ağırlık zencefilde. Fakat oldukça yumuşak kullanılmış. Bu kısımda güzel de bir sürpriz var. Hafiften de tütün geliyor arkalardan. Orta notalar için turunçgil-baharat-tütün-amber kombinasyonu diyebilirim. Ne yazık ki yapaylık kendisini göstermeye başlıyor. Özellikle amber başarısız kullanılmış. Rahatsız edici derece de hissediliyor yapay amber. Orta kısmı için iyi şeyler hissedemiyorum. Son kısımlarda ise yumuşak odunsu notaların hakimiyeti var. Kabe samanı destek veriyor yapay tatlımsı odunsulara. Güneş gibi parlıyor Angel benzeri silhat. Çok şaşırdım bu ortaya çıkan silhata. Oysaki parfümün genel gidişatına pek uymuyordu. Yine de iyiki var kremsi silhat. Alt notalardaki odunsu notaları sevmedim ama silhata bayıldım. Böylece tenden ayrılıyor.

Tom Ford for Men, genel olarak metalik yapay turunçgiller, ferah ve yumuşak baharatlar, tütün, amber, odunsu notalar ve silhattan oluşuyor. Ana aksı ise metalik turunçgiller, yapay amber, tütün ve silhat meydana getiriyor. Diğer öğeler ise genel beğeniyi arttırmak için yan rollere eklenmiş oyuncular adeta.


Öncelikle belirteyim ki Tom Ford for Men, başlangıcı ve sondaki silhat hariç yapay kokuyor. Orta kısımdan itibaren ortaya çıkan bariz metalik yapaylık, kalite hissiyatını ciddi anlamda düşürüyor. Yani karşımızda çok rafine, mis gibi doğal kokan, duru ve uyumlu bir koku yok. Biraz dağınık, üzerinde pek çalışılmamış, sanat eseri sayılamayacak bir arkadaş diyebilirim. İyi de Tom Ford markasının amacı sanat eseri yaratmak mı? Kendi açılarından tabiki değil.

Burada markanın kendisini nasıl sunduğu ve hangi amaçla bu parfümü piyasaya sürdüğü önem kazanıyor. Öncelikle Tom Ford'un cazibeli, seksi, etkileyici, iddialı, erkeksi, provakatif bir koku formu üzerinde durduğunu düşünüyorum. Çok satan, popüler olma ihtimali yüksek, gece kulüplerinde yada günlük hayatta ilgi çekecek, övgüler alacak bir parfüm istedi büyük ihtimalle Tom Ford. Şu haliyle bazı sorunları olsa da başarmış gibi. Çünkü Tom Ford for Men büyük kalabalıkların sevebileceği bir kokuya benziyor. Bu anlamda görevini başarıyla yerine getiriyor.

İyi de Parfüm Merakı ne düşünüyor derseniz o zaman biraz ukalalık yapayım söz buraya gelmişken. Parfümümüz, bence kalite anlamında vasat. Özellikle yapay amberin ve yapay odunsuların kullanımını hiç sevmedim. Ve parfümden ciddi anlamda soğumama sebep oldu. Sonuçta burnumu tırmalıyor bu yapaylık. Yok demek veya inkar etmeye kalkışmanın anlamı yok. Tom Ford for Men, benim için bir şişesi alınacak kadar sofistike değil.


Belki de beklentim fazlaydı. Çünkü markanın ilk erkek parfümü. Hem de Tom Ford'un bizzat ismini taşıyor. Acaba sırf bu özellikleri bakımından daha özenli bir kokuya sahip olamaz mıydı? Büyük ihtimalle olurdu. Ama o zaman da Tom Ford isminin etrafa yaydığı auraya ters düşebilirdi. Sanırım markamız işin biraz kolayına kaçarak, vasat kalitede ama ilgi çekici koku yoluna sapmış. Yani bir çok sıradan ana akım parfüm üreticisinin tercih ettiği stratejiyi benimsemiş. İyi de o zaman Tom Ford isminin ve onun bu kadar iddialı parfümünün diğer sıradan markalardan ne farkı kalıyor?

Her şeye rağmen kötü bir parfüm değil. Hatta birbirinin aynısı yeni nesil parfümlerden ayrılan farklı bir tarzı var. Bu da onu karizmatik yapıyor. Evet belki de doğru kelime karizmatik Tom Ford for Men için. Ama hayatınızın kokusu olacak kadar değil.

Bahsetmem gereken durumlardan birisi de erkeksilik. Günümüzün modern parfümlerindeki tatlılık kullanımı, çoğu kişinin şikayetine sebep oluyor. Bu tür parfümlerin biraz kadınsı olduklarına dair tartışmalar var. Tom Ford for Men ise fazla tatlılık barındırmayan yapısı ile dikkat çekiyor. Başlangıcından itibaren erkeksi çizgide ilerliyor. Pek öyle kadınsılığa prim vermiyor. Bu tarz erkeksi parfümleri seven ve modern kokuların hiçbirisinde bu tonu bulamayanların denemesi gereken bir arkadaş diyebilirim.  

Avon, Calvin Klein, Estee Lauder gibi markalar için çalışmış olan Yves Cassar tasarlamış kokusunu. Parfüm yazarı Luca Turin, ferah oryantal olarak sınıflandırmış ve beş üzerinden üç yıldız vermiş.


Parfümün şikayet edilen başka yanları ise kalıcılığı ve fark edilirliği. Kalıcılığı EDT'lere göre normal. Ama fark edilirliği bende de düşük oldu. Havaların biraz serinlediği bu günlerde denediğim Tom Ford for Men, sanki sonbahar-kış mevsimine daha yakın gibi. Fakat makul oranlarda kullanılırsa yaz mevsimi için de düşünülebilir. Denemeden almayınız pişman olmayınız.

Artıları:
+ Başlangıcını sevdim.
+ Cazibeli ve seksi sayılabilecek kokusu.
+ Genel olarak bir çok kişinin beğenebileceği yapısı.

Eksileri:
- Orta kısmından itibaren karşıma çıkan yapaylığı yadırgadım.
- Fark edilirliği düşük.
- Rakiplerine göre yüksek fiyata sahip.

Koku Güzelliği:10/7

30 Haziran 2013 Pazar

Acqua di Parma – Colonia (1916)



Acqua di Parma – Colonia (1916)  Klasikler arasında yerini alan eserlerden.

Parma. Kuzey İtalya'nın ortasındaki bu şirin şehir, tarihi güzellikleriyle birlikte gastronomi alanında da iddialı. Hatta meşhur Parmesan peynirinin isminin Parma şehrinden geldiği bile rivayet ediliyor. Tarihi kiliseler, saraylar, tiyatrolar ve Avrupa'nın en eski üniversitelerinden birisini barındırması, Parma şehrinin ilgimizi çekmesi için yeterli bence.

Tarihi İtalya kadar eski olan bu şehir, 12. yüzyıldan sonra adını duyurabilmiş. Günümüzün modern İtalyasında sadece meşhur yeşillikli Tortelli veya et suyunda Anolini yemekleri ile anılmıyor Parma. İtalya'nın gururu olan bir markayı bünyesinden çıkarabilmesi ile dikkati çekiyor. Hem de yüzyıla yakın tarihi olan bir marka. Aslında hikaye bundan 97 yıl önceye kadar gidiyor.

1916 yılında eski Parma şehrinin merkezinde, küçük bir parfüm laboratuvarı düşünün. Ahşap rafların ve eski büyük şişelerin içinde farklı farklı esanslar bulunan bir dükkan. Herşeyi el ile hazırlanan formüller üzerinde çalışan o dönemin "parfümörleri" mum ışığı altında son kontrollerini yapıyorlar. Amaçları basit ve geleneksel İtalyan tarzı bir kolonya yapmak. Hem kadınların hem de erkeklerin kullanabileceği gibi bir koku. Turunçgil ve limon ağırlıklı. Şık ve tarz sahibi. O dönem için lüks ve aristokratik. Ve bu çabaların sonunda kendi deyimleri ile "ilk gerçek İtalyan Eau de Cologne" üretilmiş oldu.

Acqua di Parma markasının serüveni böyle başlıyor denebilir. Amaçları, 1900'lü yılların İtalyan tarzını, şıklığını, estetiğini ve kalitesini bütün Avrupaya hatta dünyaya tanıtmaktı. Tabiki bunu parfümler ve farklı güzellik ürünleri ile yapacaktı. Burada önemini kavramamız gereken durum Acqua di Parma'nın safkan bir parfüm markası olması. Ünlü moda evlerinin "bir kaç tane de parfümümüz olsun yan ürün olarak" düşüncesi onlar için geçerli değil. Uzmanlıkları sadece güzel kokulu şeyler üzerine. Bir anlamda İtalya'nın en eski niş parfüm evi diyebiliriz. Her ne kadar 2001 yılında Louis Vuitton grubuna satılmış olsa da.


Colonia, markanın ilk ve en ünlü parfümü. Hatta parfüm endüstrisinin önemli klasiklerden birisi diyebilirim rahatlıkla. 1916 yılından beri üretimi devam ediyor. Tabii ki bazı reformülasyonlar geçirmesi kimseyi şaşırtmamalı. 97 yaşında bir parfümün ilk hali ile günümüze gelmesi pek mümkün görünmüyor.

Turunçgilli olarak sınıflandırlmış Colonia. Bence de kesinlikle doğru. Zaten parfümün ilk saniyelerinde karşınıza turunçgiller çıkıyor. İlk sıktığımda eski ve tozlu limon, aromatik otlar (biberiye, kekik veya fesleğen) ve çok güzel lavanta karşıma çıkıyor. Eski tarz turunçgilleri hatırlatan üst notalar çok doğal, çok rafine ve çok güzel. Harika başlangıcı var Colonia'nın. Sonrasında orta kısma geçiliyor. Açıkçası büyük değişimler geçirmiyor. Aynı eski ve tozlu turunçgiller devam ediyor. Aromatik otlar biraz daha kendisini gösteriyor. Lavantanın yerine bir parça gül, yumuşak ve ferah baharatlar ekleniyor. Gül bildiğimiz yoğun ve kadınsı haliyle yok burada. Turunçgil ile karıştırılmış adeta. Orta kısmını da çok sevdim. Son kısma gelindiğinde odunsu notaların ağırlığı hissediliyor. Biraz da meşe yosunu buradayım diyor. Klasik bir kapanışı var. Turunçgiller ile odunsu notaların işbirliği. Çok etkileyici değil. Belki de parfümün en sıradan tarafı olmuş sonları. Böylece de tenden ayrılıyor.

Colonia, hiç şüphesiz tam bir turunçgil kokusu. Tozlu ve eski kokan limon-portakal birlikteliği harika. 1980'li yılların sert şiprelerine çok benziyor bu turunçgil kullanımı. Zaten ilk denememde hemen Christian Dior'un erkek klasiklerinden Eau Sauvage'a benzettim. Fakat ilerleyen kullanımlarda Yves Saint Laurent Pour Homme'a da epey benzediğini fark ettim. Yani özetle Colonia, günümüzün parfüm trendlerine biraz uzak. Eski kokan turunçgilleri çoğu kişi beğenmeyebilir. Fakat emin olun nefis kokuyor açılışı.


Orta kısımda bence çok güzel. Hatta orta notalardan itibaren daha da kompleks hale geliyor kokusu. Aromatik otlar çok başarılı kullanılmış. Bu otsular aynı zamanda Colonia'nın, Akdenizli ruhuna da bir gönderme adeta. Bazı yeni parfümlerde aromatik otlar ağdalı ve köşeli kullanılıyor. İnsanların burunlarını yoruyor. Fakat burada kokladıkça daha çok koklamak istiyorsunuz. Adeta bağımlılık gibi bir şey.

Son kısım ise biraz hayal kırıklığı yarattı bende. Odunsu notalar biraz pudralı kullanılmış. Zaten en şikayet edilen kısmı burası genel olarak. Bu eleştirilere katılıyorum. Sonları biraz da özenli olsaymış, ömür boyu kullanılabilecek bir parfüm olabilirmiş.

Her ne kadar büyük değişimler göstermiyor gibi gelse de genel olarak zengin bir yapısı var. Notaları tek tek algılayabiliyorsunuz. Kalitesi tartışılmaz. Yapaylığa rastlanmıyor. Niş parfüm standartlarını rahatlıkla yakalamış gibi görünüyor. Hele ki 97 yıl önce üretildiğini düşünürsek.

Colonia, gerçek bir parfüm klasiği. Gerek kokusu gerekse size yaşattığı deneyim ile adeta zamanda yolculuğa çıkmış gibi hissediyorsunuz. Bu parfümü üzerime sıkıp, gözlerimi kapatıp kokladığımda 1920 yada 1930'lu yılların İtalyasında gibi hissediyorum kendimi. Gayet şık takım elbise ve değişmez aksesuvar olan fötr şapka ile centilmen İtalyan erkeklerinden birisiyim şimdi. Dar ve tozlu İtalya sokaklarında yürüyorum. Elinde şemsiyesi ve geniş elbisesi ile karşıdan gelen nazik hanıma selam veriyorum. O da bu iltafatımı kendisine yakışan bir şıklık ile cevaplıyor. İşte Colonia bana bunları düşündürüyor.


Şimdi de Sicilya adasındayım. Mevsim sonbahar. Eylül ayının sonları. Güneşin yaz aylarındaki yakıcılığı kalmamış. Eğik açıyla gelen güneş ışınlarının altında plaj şezlongunun üzerinde uyukluyorum. Denizden gelen hafif bir meltem vücudumun üzerinde geziniyor. Arkamdaki portakal ve limon bahçelerinden gelen koku ile denizin o nefis yosun kokusu birleşiyor. Gözlerim hafif kapalı. Hüzünlüyüm. Sebebini bilmiyorum. Yanımda sevdiğim kadının olmaması mı acaba? Onun elini tutamamak mı? Bu güzel anları yalnız başına geçirmek mi içimi burkuyor? Belki de o güzel yaz mevsiminin bitmekte olduğunu fark ettiğim için. Sebebi ne olursa olsun ne düşüneceğimi ve ne hissedeceği bilmiyorum. Sadece o ana bırakıyorum kendimi.

Bir süredir kullandığım Colonia'yı bence tanımlayan en iyi iki kelime nostalji ve hüzün. Nostalji kısmı eski anıları çağrıştırdığı için olabilir. İnsanı gerçekten de geçmişe götürüyor kokusu. Şu an hayatta olmayan büyük halamın evindeki kolonya şişelerinden yayılan kokuyu hatırlattı bana. Hüzünlü hissetmeme sebep olansa çok canlı, modern ve pozitif olmayan karakteri. Buruk kullanılmış turunçgiller ve limon garip şekilde onu melankolik yapıyor. Zaman zaman hafiften de hayvansallık hissediyorum. Fakat oldukça sınırlı bir ballı hayvansallık. Bu anlamda eski tarz tatlı hayvansal oryantallere de göz kırpıyor.            

Colonia, eski kokan yapısı nedeniyle genç arkadaşlar için iyi bir seçenek olmayabilir. Zaten onu başkalarını etkilemek için değil, ruhunuzu okşamak için kullanmalısınız. O size özel olmalı. Olgun, görmüş geçirmiş, stil sahibi erkekler daha iyi taşır Colonia’yı sanki.

30 hatta 35 yaş ve üzerindeki arkadaşlara tavsiye ederim. Uniseks olarak satılıyor fakat bana erkek kullanımına daha yakın geldi. Yine de kadınlar da bakabilirler kokusuna. Belki ilgilerini çeker. Parfüm kritikçisi Luca Turin Colonia'yı çiçeksi kolonya olarak sınıflandırmış ve beş üzerinden üç yıldız vermiş. Ayrıca parfümün ünlü sevenleri arasında Cary Grant, David Niven, Ava Gardner, Eva Turner, Audrey Hepburn varmış.


Parfümümüz pek alışık olunmadık şekilde Eau de Cologne (EDC) formunda. Parfümün ilk hali de EDC'ymiş zaten. Onun için kalıcılık ve fark edilirlik değerleri düşük olabilir. Tam bir sonbahar parfümü bence. İlkbahar veya yaz mevsiminde de kullanılabilir. Bir iyi haber daha vereyim. Acqua di Parma'nın parfümleri gerek ülkemizdeki bazı büyük mağazalarda gerekse bir çok internet sitesinde satılıyor. Yani ulaşması kolay diyebilirim.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Artıları:
+ Başlangıcı çok güzel.
+ Orta kısmını da beğendim.
+ Rafine, şık, stil sahibi kokusu.
+ Günümüzün parfümlerindeki gibi bol tatlılık barındırmayan yapısı memnun edici.

Eksileri:
- Sonları etkileyici değil.
- Fark edilirliği biraz zayıf.

Koku Güzelliği:10/8