5 Mayıs 2013 Pazar

Parfüm Merakı Forumu



Merhabalar sevgili parfüm severler.

Parfümlerle ilgili yeni bir platform oluşturmak istedim. Yine blogspot (Google) üzerinde bir forum sitesi meydana getirdim. Parfüm Merakı blog sitesindeki mesaj yazma seçenekleri çok sınırlı olduğundan, bir çok farklı başlığa sahip forum uygulaması daha kullanışlı olacaktır. Her türlü parfüm paylaşımını sizlerde orada rahatlıkla yapabileceksiniz.

Yeni oluşturduğum parfüm paylaşım forumu şu: http://parfummerakiforumu.blogspot.com

Buraya üye olup, başlıklar açabilip, mesajlaşma olanaklarına sahip olacaksınız. Ayrıca sizlerinde yeni fikirlerini her zaman duymak isterim yeni platformun eksiklikleri ile ilgili.

4 Mayıs 2013 Cumartesi

Montale – Wild Aoud (2009)



Montale – Wild Aoud (2009)  Markanın öd ağacı temalı parfümü.

Birisi Montale'ı durdursun! Çünkü her sene onar onar parfümler piyasaya sürüyorlar. Bu gidişle 2-3 yıla kadar dünyanın en çok parfüme imza atmış markası olacaklar. Yüzyılı devirmiş Creed ve Guerlain'i bile geçecekler. Oysaki 2003 yılında kurulmuş ve 2007 yılında parfüm üretmeye başlamış Montale. Ve 2013 yılı mayıs ayı itibariyle 89 parfüme ulaşmışlar. Tahmin edebileceğiniz üzere oldukça fazla öd ağacı temasına sahip kokuya yer vermişler.

Arap veya Orta Doğu kültürüne yakın parfümler üretmesiyle tanınıyor Montale. Hem parfümlerin isimleri hem de genel koku karakteri itibariyle bu pazara yönelik oldukları düşünülebilir. Ama zaman zaman Avrupa ve Batı kültürüne yakın parfümlere de yer veriyorlar koleksiyonlarında. Tespit edebildiğim kadarıyla öd ağacı temalı 33 parfümleri bulunuyor. Wild Aoud ise ismiyle dikkatimi çekmeyi başarıyor. Nedense elim ona gidiyor diğerlerinin arasından.

Wild Aoud, markanın 2009 yılında çıkarttığı bir arkadaş. Parfümün başlangıcı bir parça bergamot ve bolca şekerli portakal-turunçgil ile gerçekleşiyor. Oldukça tatlı ve ferah sayılabilecek açılışı var. Harika olmasa da çok kötü de değil. Sonrasında bu şekerli turunçgiller biraz geriye çekilirken ortaya tatlı meyveler, öd ağacı ve tatlı çiçekler çıkıyor. Başlangıcı ile paralel devam eden orta notalar hala meyveli kokunun etkisi altında. Son kısımda ise meyveli yapı gidiyor. Yerine tozlu paçuli geliyor. Bu kadar radikal bir değişiklik beklemiyordum. Garip bir son diyebilirim. Onun dışında da söyleyecek çok fazla şey yok.

Wild Aoud, çok basit bir formülasyona sahip muhtemelen. Tatlı meyveler, tatlı odunsu notalar (ağırlık öd ağacında) ve tatlı çiçekler (sardunya). İşte size Wild Aoud. Genel itibariyle oldukça tatlı-şekerli meyvelerin hakimiyetinde diyebilirim. Hatta ilk denediğimde bir başka Montale parfümü Soleil de Capri'ye benzettim. İkisinde de aynı ortalama meyvemsi his. Fakat sonlardaki tozlu paçuli ile nasıl bir bağ kurabilmiş meyveler pek anlayamadım.


Montale'ın niş marka olmadığını bilsem Wild Aoud için sıradan bir meyveli kompozisyon der geçerim. Ama parfümleri kendi sitelerinde 110 Euro'ya satılan bu markanın daha yaratıcı olmasını istemek hakkım değil mi? Örneğine bir çok ana akım markada rastlanabilecek öylesine yapılmış bir meyveli-odunsu koku olması dışında nasıl bir anlam yükleyebilirim diye düşünüyorum Wild Aoud'a. Ama aklıma hiç bir şey gelmiyor.

Tamam öd ağacına vurgu yapıyor olabilirsin parfümlerinde. İsimlerini de bu yönde koyabilirsin. Ama çıkardığın ve yüksek fiyat etiketi koyduğun parfümlere biraz özen ve biraz da farklılık istesek çok mu ayıp ederiz. Yok yok hiç ayıp olmaz. Ama gördüğüm kadarıyla Montale böyle yangından mal kaçırır gibi yeni parfüm piyasaya sürmeye devam edecek ve kaliteden taviz verecek. Zaten denediğim bir çok Montale'de bu boşvermişliği görüyorum. Ne diyeyim artık...

Wild Aoud ismi gibi vahşi bir öd ağacı yerine, yumuşak ve uysal meyveler vaat ediyor. Hatta bir sepete değişik meyveleri doldurun. Sonra o sepeti derin derin koklayın. İşte Wild Aoud'un kokusuna ulaşabilmenin en kolay yolu. Herkesin beğenebileceği gibi dersem anlaşılacaktır zaten. Riskli bir kokusu yok.

Genel olarak büyük değişiklik göstermiyor kokusu. Alt notalardaki paçuli dışında aynı kalıyor. Durağan bir yapısı var. Uzun süreli kullanımlarda sıkıcı olacağına dair herkesle iddiaya girmeye hazırım. Yeter ki iddianın ödülünü söyleyin.

Wild Aoud, markanın diğer parfümlerindeki gibi yoğun Arap ve Orta Doğu kokusu efektine sahip değil. Oldukça modern ve Avrupalı bir koku neredeyse. Gül az kullanılmış ve sanki Fransız parfümlerindeki gibi.


Montale'ın parfümleri genellikle çok yoğun ve etrafa yayılan güçlü karakterdeler. Çok kullanıldığında boğucu olabilen arkadaşlar. Fakat Wild Aoud hiç de öyle yoğun bir yapıda değil. Tam tersine oldukça yumuşak, ferah sayılabilecek, başlangıcı dışında tene yakın duran bir parfüm. İsminden dolayı daha saldırgan bir koku bekliyordum. Bu anlamda çok şaşırdım.

Wild Aoud uniseks olarak görünüyor bazı kaynaklarda. Bende katılırım bu görüşe. Hem erkeklerin hem de kadınların kullanabileceği gibi. Meyveler ne çok erkeksi ne de kadınsı. Güzel bir dengeye oturmuş.

Montale'ın bütün parfümleri gibi Eau de Parfum (EDP) konsantrasyonunda. 18-30 yaş arasındaki genç arkadaşları hedeflediğini düşünüyorum. Daha üst yaş gurupları için fazla genç işi kaçabilir. Her zamanki gibi parfümün tasarımcısı olarak Pierre Montale görünüyor. Dört mevsimde de kullanılabilecek gibi dersem yanlış olmaz. Fakat bence ilkbahar-yaz mevsimi için daha uygun.

Koku Güzelliği:10/6

1 Mayıs 2013 Çarşamba

Thierry Mugler – Angel (1992)



Thierry Mugler – Angel (1992)  Dünya çapında büyük ses getiren parfümlerden.

"Söylemek istediğim şey şu: Parfümlerin içine konulan vanilya, cis-3 hexenol ve etil maltol gibi kimyasallar parfümü enfes yapıyor, aynı zamanda saf kokular kadar sağlıklı ve ekolojik. Hatta bazen daha ekolojik. Mesela saf sandal ağacı kokusu sürmek istiyorum diyorsunuz. O küçük şişedeki parfüm için Hindistan’daki ormanlar mahvoluyor. Halbuki kimyasal olarak hazırlanan sandal ağacı kokusu hem muhteşem hem de ağaçlara dokunmuyor." diyor parfümler ile ilgili kitaplara imza atmış ünlü gazeteci Chandler Burr.

Modern kimya tekniklerinin ve teknolojisinin gelişmesiyle artık doğada bulunan yada bulunmayan bir koku, labaratuvar ortamında elde edilebiliyor. Vanilya mı istiyorsunuz, yada amber mi aradınız, limonu nasıl mı ekleyeceksiniz bir parfüme. Hiç sorun değil. Hadi Iso E Super ağırlık bir parfüm yapalım. Birisi Terre d'Hermes mi dedi? Yaşasın teknoloji!

Sadece cep telefonu yada plazma televizyonlar alanlarında olmuyor teknolojik gelişmeler. Otomotiv endüstrisindeki teknoloji kullanımı göz alıcı durumda. Yada IPAD konseptini dünyaya armağan eden Apple'nin rahmetli CEO'u Steve Jobs değildi sadece teknolojiyi bir üst düzeye taşımaya çalışan.

Farklı alanlardaki mühendisler gece gündüz çalışıyorlar ve yeni teknikler arıyorlar hayatımızı kolaylaştıracak. Dev AR-GE bütçelerine sahip ilaç tröstleri, savunma sanayisinin milyar dolarlık projeleri, bütçeleri kimi ülkelerden bile büyük küresel petrol şirketleri. Kapitalizm ve liberal ekonomi, önlenmesi zor dinamizmi ile çalışmasına devam ediyor. Bizim için mi yoksa korkunç büyüklükteki kar oranları için mi bu kadar can-ı gönülden çalışıyorlar. Karar sizin.


Kimya endüstrisi de boş durmuyor anlayacağınız. Sentetik elementler neredeyse bütün parfümlerin ana öğesi artık. Bu yapay kokular ise 1992 yılında bir çocukluk hayalinin gerçekleştirmesi için aracı olmuş. Ünlü modacı Thierry Mugler'in çocukluğundaki pamuk şekeri kokusunun peşine düşmesi, "Angel" isimli parfümü ortaya çıkardı. Önemli oranda Etil Maltol aromasına sahip Angel, 1990'lı yılların başlarında parfüm dünyasında taşları yerinden oynattı adeta.

E637 gıda katkı maddesi koduyla bilinen aroma artırıcı etil maltol, çikolata, vanilya, şarap, meyve aromalı içecekler, hamur işi, şekerleme, tütün ürünleri, kozmetik ve ilaç sektörlerinde kullanılıyor. Parfüm sektöründe de kullanılan etil maltol, Angel isimli ikonik kokunun belirleyici tadını oluşturuyor. Daha fazla detaya girmeden geçelim bu efsane parfüme.

Thierry Mugler parfümlerinin başkanı Vera Strubi'nin büyük katkısı ile ortaya çıkan Angel, markanın ilk parfümü. Bazı kaynaklarda parfüm tarihindeki ilk "oryantal gurme" tarzında olduğu iddia ediliyor. Fragrantica'da ise oryantal vanilyalı olarak sınıflandırmışlar. Parfümün açılışı tatlımsı turunçgiller, tatlı karanlık baharatlar ve koyu bir çikolata kokusu ile gerçekleşiyor. Doğal ve yüksek kaliteli üst notalarını çok sevdim. Orta kısımdan itibaren parfümün ana karakteri ortaya çıkmaya başlıyor. Oldukça tatlı çikolata kokusu size kendisini yavaş yavaş gösteriyor. Karanlık ve koyu sayılabilecek çikolataya paçuli ekleniyor. Paçuli oldukça tatlımsı kullanılmış. Angel'in orta kısmına bayıldım. Geçelim sonlara. Alt notalarda paçuli bütün gösterişli haliyle karşımızda. Çikolatamsı koku geri plana geçiyor. Onun yerine vanilyalı, karamelize edilmiş paçuli öne çıkıyor. Ve tenden ayrılana kadar bu acımsı, buruk paçuli devam ediyor. Koku tenden ayrılmaya yakın deri de hissediyorum. Adeta paçulinin arkasına saklanmış deri, ara ara yüzünü gösteriyor. Son kısmı  ise çok etkileyemedi beni.

Bu parfüm bünyesinde bazı ilkleri barındırıyor. Bunlardan en bilineni ilk defa bir parfümde böylesine yoğun ve net şekilde çikolata-karamel benzeri kokunun kullanılması. Hatta açıklanan resmi notalarında çikolatadan bahsedilmesi. Günlük hayatta çikolata yemek mutluluk verici bir durumdur. İnsanın serotonin salgılamasını sağlar. Fakat o güzelim bitter çikolata kokusu üzerinizde ve teninizde nasıl durur acaba? İşte bu sorunun cevabını ilk veren parfümdür Angel.


Angel aynı zamanda çığır açan bir parfüm. Çünkü döneminin koku trendlerine müthiş bir başkaldırıdır. Hatta onun için parfüm endüstrisinin Che Guevarası bile diyebilirim.  İlk defa bir parfümde böylesine çikolataya bandırılmış paçuli kullanılıyordu. Bu yanıyla dünya koku trendini değiştiren, parfüm sektörüne farklı bir istikamet çizen ve bizzat kendisi trend olan tarzıyla öncü olmayı başarmış bir eser.

Çikolata, karamel, şekerleme, jelibon, marshmallow, vanilya, kahve, kakao, tiramisu. Angel bu güzelim tatların hepsinden bir parçayı içinde harmanlamış adeta. Kısaca bitter çikolatalı paçuli diyebilirim Angel'i anlatmak için. Yada karanlık bir baharat-karamel kombinasyonu. Hatta çikolata soslu bir yaş pasta. İlginç olan ise orta notalarından itibaren alttan alta gelen tütün-pipo kokusu. Açıklanan notalarında olmasa da kesinlikle orada bir yerlerde tütün teması var. Benim için büyük bir sürpriz. Hatta alt notalarında bariz bir deri bile hissedebiliyorum.

Angel’ın kokusundaki önemli durumlardan birisi de tatlılık-şekerlilik oranı. Günümüzün modern parfümlerinde bol tatlılık kullanımı Angel’da da var. Zaman zaman şekerli hissi veren Angel, bu tarz kokulara mesafeli duranlar için iyi bir seçenek gibi görünmüyor. Şimdiden uyarayım.

Angel genel olarak düz çizgide ilerleyen bir parfüm hissi veriyor. Ama zengin ve derin. Bir tarafta kırmızı orman meyveleri, bir tarafta koyu baharatlar, bir tarafta karamelize çiçekler. Sanki hepsi var ama hepsi de yok gibi. Şaşırtıcı ve sürprizlere açık bir parfüm. Saldırgan ve güçlü. Egzotik ve gizemli. Seksi ve provokatif.


Şüphesiz o bir süperstar. Neredeyse ilk çıktığı yıldan itibaren dünyanın en çok satan parfümlerinden birisi. Eğer bugünkü pop müziğinin kraliçesi Lady Gaga olduğu varsayılıyorsa, kadın parfüm dünyasının süper starı da Angel'dır. Hatta Chanel - No.5 ile birlikte dünyanın en popüler kadın parfümü dersem yanılmış olmam. Ve en çok taklit edilen... Bu anlamda Angel tam bir başarı öyküsü. Hem de ne öykü. Şişesinin yıldız formunda olması bile onun "Star" karakterini vurguluyor adeta.

Kimi yorumcular Angel'i "ya aşık ol ya nefret et" diye nitelemişler. Bence hayat bu kadar keskin çizgiler üzerinden yürümüyor. Her zaman gri tonlarda olmalı yaşamımızda. Ben yine de bu parfüme aşık olanlar kategorisindeyim. Bilemiyorum belki de tenime çok uydu. Bazı kişilerin tenlerinde hiç de güzel tepkiler vermediğini okuyorum. Demek ki biraz ten seçen bir parfüm. Yani o güzel yüzünü herkese göstermek istemiyor. Onu sınırlı sayıda kişi arzulasın istiyor.

Bence Angel, seksi ve frapan bir kadın rolünü iyi oynar. Hatta tam tersi evinde çocuklarına çikolatalı kurabiyeler yapan anaç ev kadını rolünü bile hakkıyla yerine getirir. Gece kulüplerinin vazgeçilmez müdavimlerinin parfümü olduğunu sanırım söylemeye gerek yok. Ona hangi rolü verirseniz verin hiç farketmez. O hepsinin üstesinden gelecektir. İsminin Melek olması ise kesinlikle tesadüf değil bence. O hem bir iyilik meleği olabilir hem de kötülüğün kraliçesi şeytan.  

Bir başka ilginç durum ise şişesinin ve içindeki sıvının rengi ile ilgili. Parfüm dünyasında mavi şişeli ve mavi isimli parfümler genellikle ozonik, akuatik, deniz tabanlı ferah parfümler olarak bilinir. Fakat Angel'ın şişesinin mavi olduğuna bakıp, onun ferah bir deniz kenarı parfümü olduğunu düşünmeyin. Yoğun, biraz karanlık, güçlü ve baskın bir karakteri var.


Luca Turin'in kitabında Angel meyveli paçuli olarak sınıflandırılmış. Beş üzerinden beş yıldız alarak en beğenilen parfümler listesine girmeyi başarmış. Hakkındaki incelemeyi ise Tania Sanchez yazmış. Bakın şunları söylemiş Tania hanım:

"Angel’ı ilk koklayışım, uzun boylu ve geniş omuzlarını gökyüzü mavisi takım elbisenin bile sevimlileştiremediği bir satış görevlisinin, tezgahtan bana doğru uzanarak parfümü üzerime haşince püskürtmesiyle gerçekleşti. Bir duraklama anı. “Şaka mı bu?” Seneler boyunca bu kokunun, kokladığım en çirkin şey olduğunu düşündüm. O zamanlar kadınların sadece çiçek ya da şeker kokması gerektiği gibi naif inanışlara sahiptim. Oysa ki Angel, sapkın bir yoldan giderek, ikisini birden sahiplenmişti. Klasik bir çiçeksilik ile ‘Hayalet Avcıları’nın yok etmeye çalışacağı, alevlere atılmış şekerden oluşan kötü bir kahramanın, Marshmallow-Man’in birleşimi gibiydi. Seneler boyunca başka parfümler tarafından taklit edilen bu koku, kızlar için hayata geçirilmiş gurme bir şekerleme olarak lanse edildi. Bu yalanlara kanmayın ve Angel’ın "Adem Elması"’nın peşine düşün: Yakışıklı, reçineli, odunsu paçuli, pipo ve deri terlik gibi erkeksi objeleri çağrıştırıyor. Frenk üzümü ve beyaz çiçekler ise feminenliğe oynuyor. Bu iki zıt kutup, maskülen ve feminen, ağız sulandırıcı bir seksapel yaratarak Angel’a duygusuz, buz gibi bir kayıtsızlık kazandırıyor. Aynı filmin başında ‘bu adama dayanamıyorum’ deyip sonunda o adamla evlenen kadın karakterler gibi ben de her seferinde Angel’ı bir kere daha koklamak istedim ve böylelikle satın almak zorunda kaldım."

Angel ile ilgili hoş bir yazıya rastladım internette. Ondan kısa bir bölüm sunmak isterim size:

"Thierry Mugler’in parfümleri, notalarının tadından başka adları, kahramanları ve dünyalarıyla da bana ayrı bir tat verir. Bunu da doğal karşılıyorum çünkü Thierry Mugler hayatının bir döneminde bale sanatçısı idi! Ve güzel sanatlarda eğitimini bitirdikten sonra Paris’e giderek moda dünyasında adını stlist olarak duyurdu. Daha sonra da  estetik duygusu ve yaratıcılığını fotoğraf sanatıyla da pekiştirdiğine tanık olduk. Bütün bu özellikleriyle beni en çok etkileyen ve üzerimde iz bırakan şey ise, parfümleri ile yarattığı kadınları ve onların düşsel alemleridir… Melek ve yabancı…

Thierry Mugler ilk parfümünü 1992’de dünyaya sundu. Parfümümün ismi Angel, ama biliyoruz ki melekler iyi de olabilirler, kötü de… Mugler melek gibi masum görünen, ama Mavi Melek gibi baştan çıkarıcı olabilen bir kadın çiziyordu. Bu yüzden de onu, önce  New York gökdelenlerinde Estelle Hallyday canlandırdı, sonra da mavi bir okyanusa benzer çöllerde kürklere bürünmüş bir Jerry Hall çıktı karşımıza. Kokuya katılan karamela, bal, çikolata ve vanilya notalarıyla, meyvemsi notaların buluştuğu Angel, bize aynı zamanda çocukluğumuzu, annelerimizin kurabiyelerini, kır gezilerini hatırlatıyor. İştah açan notalarıyla Angel her tende farklı duruyor, bu yüzden her kadına hitap etmese de özellikle “çocuk kadın” lara çok yakışıyor. Angel o kadar tutuldu ki, bugün dünyanın en çok satan on parfümünden biri oldu. Kaynak: "http://www.kuraldisidergi.com/1896/parfumun-oykusu

Angel'ın iki versiyonu var. Birisi EDT diğeri de EDP. Asıl versiyonu tabiki EDP olanı. EDT daha sonraki yıllarda çıkarıldı. Ben de EDP versiyonunu denedim. Angel'in büyük başarısından sonra aynı isme sahip 21 farklı parfüm çıkarmış Thierry Mugler. Tabiki bunların çoğu limitli üretimdi. Bu bile Angel'ın nasıl bir isim gücüne sahip olduğunu gösteriyor.


Gelelim bu parfümü kimler kullanabilir sorusuna. Angel kadın parfümü olarak piyasaya sürüldü. Bunda kuşku yok. Fakat Angel'in çok sayıda erkek kullanıcısının olduğunu biliyoruz ve okuyoruz. Objektif olarak bakmaya çalışırsam Angel'ı erkeklerde rahatlıkla kullanabilir. Bence yoğun bir kadınsılık barındırmıyor. Hatta zaman zaman erkeksi vurgular bile hissediyorum. Yine de denemeden almak iyi fikir değil. Ne olur ne olmaz. Sıcak yaz günleri için biraz fazla yoğun ve baskın kalabilir. Tam bir sonbahar-kış parfümü.

Artıları:
+ Başlangıcı çok güzel.
+ Orta kısmı da nefis.
+ Parfüm dünyasının öncülerinden olan bu eseri her koku sever denemeli.
+ Yapaylığa rastlanmayan kaliteli kokusu.
+ Seksi, kışkırtıcı, merak uyandırıcı.

Eksileri:
- Tatlı hatta şekerli parfümleri sevmeyenler uzak durmalı.
- Çok popüler olması ve bir çok kişinin kullanması, başkalarıyla pişti olmanıza neden olabilir.

Koku Güzelliği:10/8.5

28 Nisan 2013 Pazar

Maison Francis Kurkdjian – Lumiere Noire Pour Homme (2009)



Maison Francis Kurkdjian – Lumiere Noire Pour Homme (2009)  Markanın başarılı erkek parfümü.

Fransa'nın içinde yaşadığımız çağa en büyük katkılarından birisi şüphesiz resim sanatı alanında. Tam anlamıyla bir mimari birlikten söz edemeyiz günümüz Fransası için. Fakat resim sanatına katkıları çok büyük Fransız ressamların. Hele ki Edouard Manet'in. Bu ünlü ressam 1862-1863 yıllarında öyle bir esere imza attı ki, eski sanatın bitişi, modern sanatın başlangıcına sebep oldu. Tabiki Manet yaşarken böyle bir şeyden haberdar olmayacaktı. Onun ölümünden sonra bu tablo, resim sanatında bir devrin kapanışını, bir devrin ise açılmasını sembolik olarak da olsa gerçekleştirmişti.

Dışarıdan bakan bir göz için diğer yağlı boya resimlerden pek farkı olmayan bu tablo, İzlenimcilik akımının da temellerinin atılmasını sağlamıştı. Resim alanındaki İzlenimcilik akımı, ressamın doğayı kendi duygu dünyasına göre ve kendinde oluşan izlenimine göre resmetmesinden başka bir şey değildi. Artık doğayı taklit etmeyi bir kenara bırakan ressamlar, kendi izlenimlerini ve zihinlerindeki imgeleri tuvale aktarıyorlardı. Sonrasında Paul Cezanne, Edgar Degas, Claude Monet, Pierre-Auguste Renoir gibi önemli ressamlarda İzlenimcilik akımını takip edip geliştireceklerdi. Fransız ressamlar 19. yüzyılın ortalarında farkında olmadan resim sanatında bir kırılmaya yol açmışlardı.

                                             Modern resim sanatının başlangıcı sayılan Monet'nin ünlü tablosu. 

Şu bir gerçek ki bugünkü Fransa, hegomonik, ekonomik ve sanatsal anlamda eski gücünün çok uzağında. Hatta edebiyat, mimari ve müzik alanlarında bile pek sesi duyulmuyor. Fakat Fransa yavaş yavaş başka bir alanda sağlam adımlarla ilerliyor. O da henüz sanat olarak kabul edilmeyen parfümler. Fransız güzellik ve moda endüstrisi birbirinden başarılı markaları dünya pazarlarına sunarken, parfüm üreticileri de boş durmuyorlar. Hatta diyebilirim ki 19. yüzyılda İzlenimcilik akımını sanat dünyasına armağan eden Fransızlar, 21. yüzyılda da parfüm sanatının nadide örneklerini insanlığın beğenisine sunuyorlar. Gerek ana akım gerekse niş markalara sürekli yenileri ekleniyor Fransa'da. Bu yeni isimlerden en göze çarpanlarından birisi ise Francis Kurkdjian isimli parfümör.

Dedeleri uzun yıllar İstanbul'da yaşamış bir ailenin çocuğu Kurkdjian. Bu anlamda az da olsa bu toprakların ruhuna sahip belki de. Le Male gibi efsaneye dönüşmüş bir parfümü henüz yirmili yaşlarında tasarlamasıyla bütün gözler ona çevrilmişti ilk zamanlar. Bu genç adam anlaşılan fazla aceleci davranmamış. Önce işin mutfağında yetişmiş uzun uzun. Ve 2009 yılında kendi niş markasını kurup, sanatını bütün dünyaya kanıtlamaya karar vermiş. İlk çıkardığı parfümlerden olan Lumiere Noire Pour Homme, bir çok parfüm severin hemen dikkatini çekmeyi başarmış durumda. Hatta markanın en popüler parfümü bile denebilir. Bu kadar ilgi çeken bir eserin, Parfüm Merakı'nda olmaması düşünülemezdi tabiki.

Kendi sitelerinde baharatlı gül, paçuli ve pelin otundan oluştuğu yazılmış. Parfümü ilk sıktığımda hafif tatlımsı modern turunçgiller ve çiçekler (portakal çiçeği) ile karşılaşıyorum. Bahsedilen pelin otundan mı geliyor bu çiçeksilik bilemiyorum. Ama Lumiere Noire Pour Homme'un başlangıcı harika. Kibar, dengeli, yumuşak bir açılış. Söylenecek söz yok. Bir süre sonra orta notalara geçiliyor. Bu turunçgil hissi azalsa da devam ediyor. Bu andan itibaren gül iyiden iyiye kendisini gösteriyor. Hemen arkasında baharatlar var gülün. Aynı kibar koku devam ediyor. Fakat baharatlar ve gülün hakimiyetine giriyor denilebilir. Başlangıcı kadar etkileyici gelmedi bana orta kısım. Gelelim sonlara. Alt notalarda bir parça paçuli hissediliyor. Fakat ilginç olan baharatlara hayvansallık ekleniyor. Tatlı baharatlara çok da yakışmış dozunda hayvansallık. Ve tabiki hissedilir oranda misk. Kapanışını çok sevdim Lumiere'in.
 

Lumiere Noire'de ana ekseni kibar, yumuşak ve çiçeksi kokularla harmanlanmış baharatlı-gül oluşturuyor. Diğer öğeler bu temanın etrafında şekillendilirmiş. Arap etkisindeki parfümlerde rastladığımız insanın içini bayan gül kullanımı yok. Modern, Avrupalı, Fransız, biraz sabunsu ve yumuşak. Gülden sonra ikinci baskın koku baharatlar. Kimyon ve tarçın öne çıkan elementler. Üçüncü olarak da misk. Genellikle parfümlerin alt notalarında kullanılan misk, burada orta kısımdan itibaren yavaşça devreye giriyor. Son olarak da paçuli. Belki de parfümün en geri planda kalmayı yeğleyen notası.

Lumiere Noire başlangıcından itibaren sabunsuluk sınırında dolaşan portakal çiçeği kokusunu size kontrollü şekilde hissettiriyor. Hatta kıyafet üzerinde uzun süre portakal çiçeği baskın hale geliyor. Hiç şaşırmadım bu duruma. Çünkü Francis Kurkdjian'ın başka parfümlerinde de bu sabunsu portakal çiçeği kullanımına rastlıyoruz. Fakat burada üst notalar dışında çok baskın değil portakal çiçeği. Yine de orta kısımda hala alttan alta destek veriyor portakal çiçeği.

Parfümün genelinde markanın bize alıştırdığı kalite hissiyatı mevcut. Fakat Aqua Universalis'de biraz fazla doğallık yakalama çabası, "steril ve zorlama" izlenimi yaratmıştı bende. Burada o kadar zorlamamış kendisini çok pürüzsüz ve doğal olayım diye. Onun için markanın diğer parfümlerine göre biraz dağınık gelebilir kokusu size.

Yurt dışındaki parfüm platformlarında övgüler yağdırıldığını göreceksiniz bu esere. Hatta kimilerine göre erkekler için üretilmiş en iyi gül temalı parfümlerden birisi olduğu bile söyleniyor. Rakipleri de şüphesiz çok güçlü. Le Labo - Rose 31, Frederic Malle - Une Rose, Czech&Speake - Dark Rose, Amouage - Lyric Man, By Kilian - Rose Oud, Eau d'Italie - Paestum Rose, The Different Company - Rose Poivree ve diğerleri...
 

Erkek için siyah ışık. Parfümün ismini böyle çevirebiliriz sanırım. Bu nasıl bir isim diyebilirsiniz. Hatta parfümün konsepti ile ismi çok uymuyor diye de eleştirebilirsiniz. Çünkü asla karanlık bir kokuya sahip değil. Her şey ortada ve transparan. Anlaşılan Francis Kurkdjian, parfümün ismini koyarken hiç böyle polemik olabilecek durumlara kulak asmamış. E iyi de yapmış tabiki. Özgürlük güzeldir. Hayatın her alanında özgürlüğünü koruyabilemeli insan. İşinde, sosyal hayatında, evinde ve parfüm seçiminde...

Bir çok yorumcu Lumiere Noire'yı seksi olarak tanımlamış. Şimdi her insanın hayatı algılama ve anlamlandırma kapasitesi farklıdır. Bunu eleştiri anlamında söylemiyorum. Tamamen insani bir durum. Ama bence bu parfüm kesinlikle seksi, cazibeli yada çekici değil. Tam tersi romantik, sakin, dengeli ve duygusal. Yani bu parfümü Mercedes spor arabasına binip, sağda solda dikkat çekmeye çalışan sonradan görme kardeşlerimiz değil de, klas, şık, cemiyet hayatının müdavimi, stil sahibi, bazı şeyleri ruhunda hazmedebilmiş kişilerin kullanması daha uygun olur. Hafif elit, azıcık snob sanırım doğru kelimeler kokusu için.

Yine bu parfümü çıraklıktan yetişmiş ve zengin olmuş holding sahibine değil de, yurtdışında eğitim almış, ailesi yüksek bürokrasiye mensup, 2-3 dil bilen, profesyonel bir üst düzey yöneticiye uyacaktır. Böyle ayırımlar yapmak pek içimden gelmiyor ama sanki günlük kullanımdan ziyade daha özel ambiyansların veya lüks mekanların kokusu Lumiere Noire Pour Homme. Günlük hayatta pazar günü eşofmanları giyip, markete gitmek için çok uygun olacağını sanmıyorum. Ona hakettiği değeri vermek lazım.

Bu parfüm bende boğaz kıyısında çok şık bir gece kulübünü hatırlatıyor. İçeriye sadece sınırlı sayıda kişinin girebildiği çok lüks bir mekan burası. İçeridekilerin çoğu birbirine yakın üst gelir grubuna dahil kişiler. Zaten hepsi birbirini iyi kötü tanıyor. Hafif loş bir ışık var. Boğazın o inci gibi ışıklarını seyrederek yenen akşam yemeğini hayal edin. Karşınızda çok güzel ve zarif bir kadın. Bir kaç kadeh kırmızı şarap içmişsiniz. İçkinin kana karışmasıyla oluşan rahatlama hissi ile düşüncelere dalmışsınız. Hayatın yaşamak için o kadar da kötü bir yer olmadığını düşünürken buluyorsunuz kendinizi.

Lumiere Noire Pour Homme soyut bir sanat çalışması gibi. Hatta İzlenimcilik akımının bir ressamının paletinden çıkmış tuval bile diyebilirim. Biraz bulanık, saydam ve geçirgen. Bezersiz bir kokusu yok. Özellikle son yıllarda bu tür baharatlı-gül temasına sahip parfümler karşımıza çıkıyor. Yani kokusu yüksek düzeyde yaratıcılık barındırıyor dersem abartmış olurum. Yine de herkesin sevebileceği güvenli limanlardan birisi. Deneyen çoğu kişinin beğenisini kazanacaktır. Bu parfümü kullandığınızda güzel övgüler alacağınızdan şüpheniz olmasın.


Lumiere Noire Pour Homme çok erkeksi yapıda değil. Yani zaman zaman kadınsılık içeren ilginç bir dengede. Bu kadınsılığı gül ve portakal çiçeği veriyor. Fakat baharatlar hemen yardıma koşup, erkeksi vurguyu arttırıyorlar. Hatta bence uniseks olarak rahatlıkla sunulabilir. Eğer çok erkeksi bir gül parfümü arıyorsanız sizin için uygun olmayabilir.

Denemelerim sonucunda, ilk sıktığınız andan sonlarına kadar çok büyük değişimler göstermiyor. Belli bir koku çizgisi var ve oradan ilerliyor. Süprizsiz bir kokuya sahip. Aslında basit kurgulanmış bir parfüm. Çok derin yada bol katmanlı değil. Verilmek istenen mesaj açık. Lafı hiç dolandırmamış Bay Kurkdjian.

Benim için sıkıntı olan diğer tarafı ise zaman zaman sabunsu çiçeksiliğin öne çıkıyor oluşu. Nedense portakal çiçeği kokusunu parfümlerde bir türlü sevemiyorum. Bana doğal ve mis gibi bir portakal hissi veremiyor. Biraz yapmacık duruyor. Onun için Lumiere Noire Pour Homme benim için hayatımın parfümü olamayacak. Hatta bir şişesini bile almayacağım. Ama yine de konforlu kokusunu her parfüm sever denemeli.

Parfümün tasarımcısı Francis Kurkdjian. Eau de Parfum (EDP) versiyonuydu bendeki orijinal numunesi. Fakat internetten gördüğüm parfümün orijinal kutusunun üzerinde EDT yazıyor. Pek anlayamadım bu durumu. Çok sıcak yaz günleri dışında her zaman kullanılabilir.

Artıları:
+ Başlangıcı nefis.
+ Sonları çok güzel.
+ Yüksek kalitesi memnun edici.

Eksileri:
- Benzersiz ve çok yaratıcı bir parfüm değil.
- Fiyatı yüksek.

Koku Güzelliği:10/8

25 Nisan 2013 Perşembe

Ulric de Varens – UDV Night (2011)



Ulric de Varens – UDV Night (2011)  Markanın yeni erkek parfümlerinden.

Bu şehir insana tuzak kuruyor.
Bu şehir insanı uzak kılıyor.
Bu şehir insanı hayli yoruyor.
Bu şehir insanı hep kandırıyor.

Candan Erçetin ile Ceza'nın güzel düeti "Bu Şehir" şarkısı vardı zihnimde. Bu şehire gelirken...

2600 yıllık dünyanın uygarlık merkezlerinden birisinin topraklarına ayak basıyorum. Ve 2600 yıldır dünya jeopolitiğinin tam ortasında "Bu Şehir". Uğruna onlarca savaş yapılmış. Üzerinde farklı imparatorluklar yaşamış. Değişik dinleri topraklarında barındırmış. Sayısız şair bu şehir için şiirler yazmış. Onlarca yazar ve seyyah bu şehri kitaplarında yaşatmış. Bir çok besteci şarkılar bestelemiş. Kimisine göre nazlı bir kız, kimisine göre hüzünlü bir gelin, kimisine göre ise hayat dolu bir anne. Ne derseniz deyin muhtemelen İstanbul dünyanın en güzel şehirlerinden birisi. Belki de en güzeli...

Benim için ise Orhan Veli'nin o unutulmaz şiiri "İstanbulu Dinliyorum" demek bu büyülü şehir. Belki de şairin dediği gibi gözlerimiz kapalı dinlemeliyiz İstanbul'u. Bende bırakıyorum kendimi bu anaç şehire. Nasıl olsa beni bağrına basacak. İstiklal Caddesindeki tarihi binalardan birisi olan Mısır Apartmanı'nın önünde dururken buluyorum kendimi. Sebebini bilmiyorum. Muhtemelen sanat tarihi içgüdülerim bu mimari harikası binaya çekiyor beni. Küçük Fransız balkonları, kemerle vurgulanmış ön cephesi ve süslemeleri ile hayranlık uyandıracak kadar güzel. Mısır apartmanını, televizyonlara çıkıp, birbirinden çirkin binaları pazarlamaya çalışan antipatik müteahhitlerin yaptığı apartmanlar ile kıyaslıyorum. Doksan yılda mimari ve estetik anlayışımızın nasıl geriye doğru gittiği acı bir şekilde yüreğime dokunuyor. Nasıl izin verilir bu yamuk yumuk yeni binalara. Üzülüyorum. Ama elden ne gelir? Aklıma James F. Clarke'ın güzel sözü geliyor: "Bir siyasetçi gelecek seçimi, bir devlet adamı ise gelecek kuşağı düşünür." Sanırım bize de gerçek devlet adamları lazım.

                                                                Parfüm Merakı'nın kendi çekimidir. 
           
Galata Kulesi'ne gitmem gerektiğini hatırlıyorum birden. Kısa sayılabilecek yoldan sonra o harika kule karşımda işte. Galata kulesi bende ona sarılma hissi uyandırıyor her seferinde. Başka hiç bir yapıdan bu kadar sıcak mesajlar alabildiğimi söyleyemem. Ama ne yazık ki kollarım yeterince uzun değil ona sımsıkı sarılmak için. Bu kulenin kendine özgü bir neşesi, parıltısı, çekiciliği var sanki. Onu her zaman uzun boylu ve yaşlı bir amcaya benzetiyorum. Omuzuna çıkıp şehr-i İstanbul'u seyreden insanlardan ise hiç şikayeti yok. Çok anlayışlı bir amca adeta. Her zaman gülümsüyor misafirlerine. İnsanların onu ziyarete gelmelerini istiyor. Belki de her yaşlı gibi o da yanlızlığı sevmiyor. Ondan korkuyor, ürküyor...

Bu yaşlı ama mutlu amcayı geride bırakıp, İstanbul'a gelme amacıma odaklanıyorum. Çünkü her zaman dediğim gibi ben şanslı bir insanım. Çok hoş bir hanımla randevum var. İsmi ise çoğunuza yabancı gelebilir. İlk duyduğumda bende tereddüt yaşadım. Fakat karşımda parfümleri 90'dan fazla ülkede satılan, Fransa merkezli Ulric de Varens parfümlerinin kurucu ortağı ve bay Varens'in kızı Jade hanım var. Tabiki bizim anlaşmamız konusunda ortak dilimiz olan Melis hanımı unutmamam lazım. Ve Charles Prunel'i.

Uzun sayılabilecek söyleşiden çıkarttığım sonuçları, yazacağım diğer Ulric de Varens parfümlerinde de sizlerle paylaşacağım yeri geldikçe. Hele ki bazı parfümlerinin Jean Claude-Ellena tarafından tasarlandığını, şişelerinde ise Thierry de Baschmakoff'un imzası olduğunu duyduğum anda kulaklarım daha da dikkatli dinler oldu Jade hanım ile Charles beyi.

                                                             İstanbul kadar alımlı Jade hanım.

1981 yılında aile şirketi olarak kurulmuş Ulric de Varens. Mass-market/drugstore denilen, nispeten düşük fiyata satılan parfüm sektörünün önemli oyuncularından birisiymiş. Hatta Almanya'da bu pazardan en büyük payı alan şirket olduğunu öğreniyorum biraz da şaşkınlıkla. Dünyanın bir çok ülkesinde satılan parfümleri nihayet Türkiye pazarına da girecek önümüzdeki haftalarda. Yani bir çok mağazada bulunabilecek Ulric de Varens'in parfümleri.

Bugün ise Ulric de Varens'in UDV serisinin Night isimli parfümünden bahsedeceğim. 2011 çıkışlı yeni sayılabilecek bir parfüm UDV Night. Oryantal fujer olarak sınıflandırmışlar parfümlerini. Resmi tanıtımı şöyle:

"Çapkın erkeklerin ilgisini çekecek aşk festivali atmosferinde bir parfüm… Gerçek bir cazibe niteliğinde, meyveli ve uçarı baskın notaları (ananas ve elma), odunsu kokularla vurgulanıyor (sedir ağacı, odun, tarçın). Buna bir de odun, amber ve tonka tanelerinin esansları eşlik ederek hafızalarda kalıcı iz bırakıyor. Böylece, UDV Night, Casanova’ların duyarlı kalplerinin parfümü oluyor.”

Parfümün açılışı tatlı turunçgil ve tatlı meyveler ile gerçekleşiyor. Turunçgil derken ağırlık portakal-mandalina ikilisinde sanki. Ayrıca hafiften de elma var. Aromatik meyveli diyebilirim üst notalar için. Modern ve hafiften metalik UDV Night'ın başlangıcı. Geçelim diğer bölüme. İlerleyen dakikalarda tatlımsı turuçgil hissi veren meyvelere yumuşak ve tatlı baharatlar ekleniyor. Muhtemelen tarçın ve kakule. Orta kısım aromatik baharatlar ve meyvelerin bir karşımı. Alt notalarında ise bir parça odunsu notalar ekleniyor. Amber ve vanilya güçlü şekilde hissediliyor. Böylece de tenden ayrılıyor.


Şunu önceden belirtmek gerekekir ki Ulric de Varens, diğer ana akım markalardan çok daha uygun fiyatlara satılıyor. Pierre Cardin, Antonio Puig, Faberge, Coty, Salvador Dali gibi rakipleri var. Onun için acaba çok yüksek fiyata satılan niş parfümlerle aynı kefeye koymalı mıyım kararsızım. Ama madem Türkiye piyasası için oldukça iddialılar o zaman objektif olarak inceleyelim UDV Night'ı.

Parfümün başlangıcı günümüzün modern parfümlerinde sıkça rastladığımız yapıda. Tatlımsı turunçgiller ve meyveler harikalar yaratmıyorsa da bence kabul edilebilir güzellikte. Bana biraz Paco Rabanne - 1 Million'ın metalik turunçgilimsi açılışını hatırlattı. Evet iki parfümün başlangıcında paralellik var. Orta kısımda ise eklenen tatlımsı baharatlar çok tanıdık. Yine bir çok parfümde duymaya alıştığımız modern/metalik baharat-turunçgil hissiyatı var. Orta kısmı da hala hafiften 1 Million'u hatırlatıyor bana. Son kısımda ise vanilya ve amber baş rolde. Alt notalarını Giorgio Armani - Code For Men'in biraz yapay haline benzettim.

UDV Night, modern baharatlı parfümlerin bir örneği. Bu çok açık. Başlangıçtan itibaren hafiften kendisini gösteren metalik his, yapaylığa yakın. Ama çok rahatsız edici değil. Sonlara doğru bu yapaylık biraz daha artıyor. Başından sonuna kadar çok büyük değişimler göstermiyor kokusu. Belli bir çizgide ilerliyor. Genel olarak herkesin sevebileceği güvenli kokulardan birisi. Yeni nesil parfümlerin çoğunda olduğu gibi bu parfümde başından sonuna kadar oldukça tatlı kokuyor. Zaman zaman şekerli his veren tatlılık, genç arkadaşların ilgisini çekecektir.


UDV Night'ı Paco Rabanne'in popüler parfümü 1 Million'a ile Code For Men'e benzetmiştim yukarıda. Genel olarak düşündüğümde 1 Million'un o yapay deri kısmının çıkarılıp, yerine alt notalarda amber eklenmiş hali gibi UDV Night. 1 Million'un ikiz kardeşi gibi kokmasa da bence andırıyor. Bu anlamda genç arkadaşları hedefliyor anlaşılan. Muhtemelen 18-30 yaş arası genç arkadaşlar için fena bir alternatif değil. Fakat harikalar yaratmadığını söylemem lazım. Fiyat-kalite anlamında bence yeterince tatmin edici. Böylesine uygun fiyatla satılan bir markayı, Serge Lutens yada Le Labo ile kıyaslamak zaten abes olacaktır.

UDV Night'a, Pierre Balmain, Masaki Matsushima, Kenzo, Davidoff, Christian Lacroix gibi ünlü markalara parfümler tasarlamış Jean Jacques imza atmış. Sıcak yaz günleri dışında her mevsimde kullanılabilir.

Koku Güzelliği:10/6