3 Mart 2013 Pazar

Serge Lutens – Arabie (2000)



Serge Lutens – Arabie (2000)  Markanın uniseks kullanıma uygun parfümü.

"Fas, bana parfüm tadı verdi. Orada koku hissi ile diğer duyuları birbirinden ayırmak çok zor. 1968 yılında Fas'a gelmeden önce beşinci hissime hiç dokunulmamıştı. Ve parfümlerden nefret ediyordum! Fas'ın aroması, yoğun bir kalabalık içinde sizin birey olmanızı sağlayan yaşam biçimi ile bağlantılıdır. Buradaki kalabalık, bir hareket, bir ses, bir kahkaha, bir oyun... Son olarak diğer hislerle birleşmiştir koku.

Arap dünyasının parfümleri zengin ama genellikle çok ağır. Ben Arap parfümlerinin köklerine sadık kalarak yeni kokular yarattım. Böylece parfüm dünyasında yeni bir yol açtım."

Niş parfüm sektörünün önemli isimlerinden Serge Lutens’in söyleşisinden kısa bir bölüm yukarıdaki satırlar. Eski Fransız sömürgeleri olan Kuzey Afrika ülkelerine seyahatleri sonucunda Fas'tan çok etkilenmiş Serge Lutens. Hatta o kadar sevmiş ki Fas'ı, orada bir ev alıp yerleşecek kadar benimsemiş o coğrafyayı. Evinin bir bölümünü parfümlerinin tasarımları için kullandığı laboratuara bile çevirmiş. Kuzey Afrika kültürünün içine girdikçe, bir parfüm sanatçısı olarak izlenim ve duygu dünyasını alt üst etmiş denilebilir. Bu etkileşimin sonucunda parfümlerinde Arap kültürünün öğelerini eklemeyi unutmamış bir ahde vefa örneği olarak.

                                                                                   Serge Lutens.

Özellikle Chergui'yi ilk denememde Serge Lutens'in ilham aldığı kaynakları ve duygu dünyasını kısmen anladım. Beni şaşkına çeviren bu parfüm, Arap kültürüne ait olduğu bilinen keskin ve yoğun baharatların müthiş bileşiminden oluşuyordu. Cami önlerinde satılan hacı yağları gibi kokmadan, nasıl Orta Doğu kültürünün ruhu verilebilir denilse, sanırım Chergui'den daha iyisi olamaz.

Bugün ise Serge Lutens koleksiyonunun yine Arap etkili eserlerinden olan Arabie'ye göz atacağım. Uzun zamandır hakkında farklı şeyler okuduğum Arabie'ye sonunda kavuştum ve tanışma şerefine nail oldum. Markanın "Fouets de Velours / Sudden Sweetness" serisine mensup Arabie, Fragrantica'da odunsu oryantal olarak sınıflandırılmış.

Parfümün açılışı modern tatlı baharatlar ve tatlı meyveler ile gerçekleşiyor. Baharatlar hafiften Chergui'yi çağrıştırıyor. Ama bire bir aynı değil tabiki. Tatlı lüks meyveler ise klasik bir Serge Lutens kullanımı. Başlangıcını sevdim Arabie'nin. Orta notalarında tatlı şık meyveler geri çekiliyor. Onun yerini ise baharatlar daha da ağırlığını arttırarak dolduruyor. Bu andan itibaren yoğun ve keskin baharatlar baş role geçiyor. Karanfil, karabiber, tarçın, zencefil, küçük hindistan cevizi. Ne ararsanız bir parça var. Adeta baharatların geçiş töreni gerçekleşiyor burnunuzda. Biraz da aromatik otlar kendisini gösteriyor. Her ne kadar biraz karmaşık olsa da yine de güzel orta notalar. Son kısımlarında baharatlar geri plana geçiyor. Bu sefer ortaya dumansı, gizemli tütsü ve odunsu notalar çıkıyor. Bu anlamda alt notalarını, markanın diğer parfümlerinden Fille en Aiguilles'e benzettim.


Arabie, genel itibariyle tatlı Lutensvari meyveler, tatlı modern baharatlar, aromatik otlar ve odunsu notalardan oluşuyor diyebilirim. Fakat baharatlar her zaman ön planda. Başlangıçta tatlı meyveler ile harmanlanmış baharatlar, orta notalarında tek başına ortaya çıkıyor. Neye benziyor acaba? Mesir macunu gibi kokuyor dersem sanırım anlaşılır orta notalar. Zaman zaman karamelize edilmiş baharatlara da benziyor. Hatta zencefilli şekerler gibi adeta. Yada reçinemsi baharatlar. Aşureye bile benzettim. Son kısım ise sanki odanızda bir tütsü yakmışsınız gibi düşünmenize sebep oluyor. Dumansı-odunsu alt notalar ilgi çekici. Sandal ağacı mı desem, çam esintileri mi desem. Karar veremedim.

Meyveler ne olabilir? Portakal, mandalina, şeftali, hurma yada incir olabilir. Tatlı meyveler bence Fille en Aiguilles'teki kadar rafine ve güzel kullanılmamış. Yine de başarılı. Baharatlar ise biraz yoğun ve karışık olmuş. Çok pürüzsüz ve rafine olmasa da lezzetli. Bazen plastiğimsi bir yapaylık barındıran baharatlar fazla dolu dolu diyebilirim. Bazı yorumcuların ilaç gibi koktuğunu söyledikleri Arabie'deki yapaylık beni biraz rahatsız etti. Daha çok uyumsuz ve köşeli diyebilirim. Yumuşacık ve pürüzsüz bir kokuya sahip değil. Zaman zaman rahatsız edici. Bu anlamda Chergui kadar etkileyici değil Arabie. Ama en az onun kadar zengin, derin, detaylı, çoşkulu, çarpıcı ve parlak. Kullanması zor bir kokusu olduğunu belirtmem gerek. Onun için denemeden almak riskli olabilir.


İşte Arabie'nin bana düşündürdükleri:

"2013 yılının mart ayı başlarına denk gelen bu yeni tanışma farklı bir yolculuğa daha çıkmamı sağladı. Evet her zaman bir yolculuğa fiziksel olarak çıkılmaz. Önemli olan ruhumuzun o bitmeyen yolculuğu değil midir? Bizi biz yapan ruhaniliğimiz değil mi? Allah'ın bize kendinden üflediği kutsallığı nasıl göz ardı edebiliriz? İnsanın "yeryüzünün en onurlu varlığı" olarak tanımlanmasını nereye koyacağız?

İster mistik bir yolculuğa çıkın, ister transandantal meditasyon yapın. İster kendinizi şaman ayinindeki rahip gibi hissedin. İster Buda'ya iman etmiş bir kul olun. İster Diyarbakır'daki bir siyasal İslamcı olun. İster Kudüs'te ağlama duvarının önünde Tevrat okuyup dua eden Yahudi olun. İster Mekke'de milyonlarca insan Kabe'nin etrafında tavaf edip, ibadetini gerçekleştirirken, o inanılmaz ve anlatılmaz duygu yoğunluğunu yaşayanlardan olun. İster kutsal kabul edilen Ganj ırmağında yıkanan ve günahlarından arınacağını düşünen bir Hintli olun. Hepimizin amacı aynı değil mi? Nereden gelip, nereye gittiğimizi merak etmiyor muyuz? Sahi niye yaşıyoruz bu dünyada? Neden gönderildik buraya? Sadece Adem ile Havva'nın yaklaşmamaları gereken yasak ağaçtan yemeleri mi asıl sebep? Yoksa bu dünyada hepimizin bir görevi mi var? O görevlerimizi tamamladıktan sonra ölüp, ruhumuzu teslim mi ediyoruz? İyi de herkesin bir rolü varsa bu dünyada acaba benim rolüm ne...?"


Eğer daracık Fas sokaklarında dolaşmak ise amacınız Arabie sizin aradığınız yardımcı olabilir. Kuzey Afrika mimarisinin gereği, kıvrımlı hafif loş bir sokakta, kendi halindeki bir baharat dükkanına girdiğinizde hangi kokuları duyacaksanız, Arabie’de size o hissi verecektir. Belki o günkü kazancı çok olmayan ve her zaman aza tamah etme terbiyesi almış, görmüş geçirmiş dükkan sahibi size ballı-zencefilli-karanfilli-kekikli çay bile ikram edebilir. Neden olmasın.

Luca Turin'in kitabında Arabie, tatlı otsu olarak sınıflandırılmış ve beş üzerinden dört yıldız verilerek çok başarılı bulunmuş. Arabie’yi, Serge Lutens parfümlerinin değişmez burnu Christopher Sheldrake tasarlamış. Eau de Parfum (EDP) konsantrasyonunda. Tam bir sonbahar-kış parfümü. Uniseks olarak satışa sunulmuş olsa da sanki erkek kullanımına biraz daha yakın.

Artıları:
+ Başlangıcını sevdim.
+ Genel olarak egzotik ve ilginç bir sanat eseri.
+ Baharatlı-odunsu bir parfüm arıyorsanız tam yerindesiniz.

Eksileri:
- Biraz fazla karmaşa var kokusunda.
- Baharat kullanımı yoğun ve baş ağrısı yapacak tarzda.
- Köşeli ve hafiften uyumsuz kokusu rahatsız edici olabiliyor.
 
Koku Güzelliği:10/8

28 Şubat 2013 Perşembe

Giorgio Armani – Cuir Amethyste (2005)



Giorgio Armani – Cuir Amethyste (2005)  Markanın “Prive” serisine ait uniseks parfümü.

Aslına bakılırsa çok inanmam bu şifalı taş mevzularına. Hani son yıllarda moda olan şu taş, şu hastalıkları önler. Bu taş, bu rahatsızlıklara iyi gelir durumu. Televizyoncu Okan Bayülgen gibi hafiften dalgamı geçerdim taşların insanları iyileştirebileceğine dair söylenenleri. Fakat ametist taşı ile ilgili okuduklarım oldukça ilginç diyebilirim.

Eski Yunanca'dan gelen Ametist ismi, "sarhoş olmayan, sarhoşluktan koruyan" anlamına geliyormuş. Eski Yunanistan’da insanlar içki içtikten sonra sarhoş olmamak için bu taşı yanlarında taşırlarmış. Çok güçlü enerjiye sahip olduğuna inanılan bu taşın, bir çok rahatsızlığa iyi geldiğinin anlatıldığı yazılar mevcut. Vücuttaki fazla elektriği kendine toplayarak vücut direncini ve gücünü arttırırmış. En bilinen özelliği vücuttaki veya bulunduğu mekandaki negatif enerjiyi pozitif enerjiye çevirmesiymiş. Değerli taşlar kategorisindeki ametist, bir parfüme isim babalığı yapması açısından da parfüm severlerin ilgi alanına girecektir muhtemelen.


Giorgio Armani'nin Haute Couture markası olan Prive'ın parfümlerinden ilkini yazmıştım geçtiğimiz haftalarda. Şimdi de bu özel parfüm serisinin başka kokusuna göz atma zamanı geldi. Cuir Amethyste, Prive serisinin 2005 yılı üyelerinden birisi. Yine çok zor bulunabilen ve oldukça yüksek fiyatlara satılan bu parfümün isminin ilk kelimesi ametist taşından geliyor. Ya ikinci kelime Cuir? Fransızca'da deri anlamına geliyor Cuir. Bir çok parfümde Cuir ismi kullanılıyor. İyi de deriyi anladık bir parfümde. Peki ametist taşı ile derinin nasıl bir ilgisi olabilir derseniz bence de biraz tuhaf olmuş. Sanırım parfümün ismine ilginçlik katmak için böyle bir yol izlenmiş. Markanın kurucusu Giorgio Armani, Cuir Amethyste için kısaca şunları söylemiş: "Cuir Amethyste'in oluşturulma fikri basittir. O deriye bir övgüdür. İkinci teniniz olacak bu parfüm, sınırsızca tensel ve büyüleyicidir."

Fragrantica'da deri olarak sınıflandırılmış Cuir Amethyste. Başlangıcında tatlı ve lüks kokan turunçgiller (portakal-mandalina) ile yumuşak baharatlar başrolde diyebilirim. Üst notalarını beğendim. Orta notalarına doğru parfümdeki tatlılık giderek artıyor. Neredeyse şekerli hal alıyor. Bu andan itibaren meyveler daha öne çıkıyor. Şekerli meyvelere biraz tatlı gül eşlik ediyor. Ve yine oldukça tatlı menekşe. Orta kısımda şekerli meyveler-çiçekler baskın. Başlangıcı kadar sevmedim bu tarafını. Son kısımda ise yapay deri ile plastiğimsi yapay odunsu notalar karşımıza çıkıyor. Alt notalarda epey tatlı. Böylece tenden ayrılıyor.

Cuir Amethyste, lüks sektörünün önemli markalarından Giorgio Armani'nin, niş parfümlerle rekabet etmeye çalışan özel serisine ait. Gerek çok yüksek fiyatları gerekse şişe-sunum yönüyle, en üst segmente hitap ediyor dersem yanlış olmaz. Peki Cuir Amethyste'in kokusu bu ultra-lüks konsepte uygun mu? Bu soru benim açımdan koca bir HAYIR.


Cuir Amethyste, başlangıcında lüks ve rafine, orta kısmında biraz sıkıcı, alt notalarında ise yapay ve bıktırıcı olmayı başarıyor. Genel anlamdaki kompozisyonu şekerli meyveler, şekerli çiçekler, pudralı deri ve yapay odunsu notalar. Biraz ukalaca olacak ama Cuir Amethyste, niş parfüm sektörünün Paco Rabanne - 1 Million'u olmalı bence. Herkesin sevebileceği, sıradan, sıkıcı tatlı deri kokusu olması ile vasat. Ayrıca modern ve bol tatlı meyvelerin katkısıyla, "çocukça" bir arkadaş ile karşılaştığımızın kanıtı adeta.

Cuir Amethyste, uzun zamandır dolabımda bekleyen parfümlerden birisiydi. Denemelerim sonucunda uzun zaman daha beklemeye devam edecek. Pek bir özelliği yada yaratıcı tarafı olmayan Cuir Amethyste, genel beğeniye uyacak şekilde kurgulanmış, kalite hissiyatı iyi, pürüzsüz, modern ama bir o kadar da yapay ve steril kokuyor. Evet buldum. Bu parfüm için en güzel kelime sanırım "steril".

Orta notalarından itibaren burnunuzu zorlayan tatlılık, "artık yeter" deme noktasına getiriyor insanı. Belki de benim tatlı parfümlere olan ilgim azalıyor. Bu tür bol tatlılık içeren parfümlere tahammülüm kalmıyor da olabilir. Yada bu parfümde gerçekten tatlılığın ölçüsü kaçırılmış.

Cuir Amethyste, daha çok otuz yaşın altındaki genç arkadaşları hedefliyor gibi bir his oluştu bende. Baba zengin, maddi sorun yok, yaş yirmi iki, kredi kartı limiti yüksek, şöyle herkesin sevebileceği bir niş parfüm alayım diyecek şanslı azınlık için uygun olabilir. Yada kız arkadaşına abartılı bir hediye almak isteyen ama ne alacağını bilemeyen yeni zengin bir kardeşimiz, özellikle şişesine tav olup, pek anlamadığı kokusunu da beğenip alabilir. Uçuk fiyatı, sulandırılmış şekerli gül gibi kokusu ve zayıf sayılabilecek fark edilirliği ile hiç bir zaman tercih etmeyeceğime eminim.


Parfüm yazarı Luca Turin ile sanırım paralel düşünüyoruz bu parfüm ile ilgili. Her ne kadar notu Tania Sanchez vermiş olsa da Cuir Amethyste, menekşeli deri olarak sınıflandırılmış ve beş üzerinden sadece bir yıldız verilerek en düşük not layık görülmüş. Evet Tania hanım biraz acımasız davranmış diyebilirsiniz. Eğer beş üzerinden bir not verecek olsam üçten fazlası olmazdı sanırım.

Cuir Amethyste uniseks olarak piyasaya sürülmüş. Bence de hem kadın hemde erkek kullanımına uyacaktır. Bazı yorumcular çiçeksi-meyveli yapısı yüzünden kadınlara daha yakın görselerde bence yoğun bir kadınsılık yok. Erkeklerde rahatlıkla kullanabilir. Eau de Parfum (EDP) konsantrasyonuna sahip. Sonbahar-kış kullanımı için daha uygun olacaktır.

Artıları:
+ Başlangıcı güzel
+ Genel olarak çoğu kişinin sevebileceği güvenli kokusu.

Eksileri:
- Sonlarını sevmedim.
- Tatlılık oranı fazla.
- Uzun kullanımlarda sıkıcı ve bıktırıcı olacağını düşünüyorum.
- Yapaylık hissediliyor.

Koku Güzelliği:10/6

25 Şubat 2013 Pazartesi

Givenchy – Absolutely Irresistible (2008)



Givenchy – Absolutely Irresistible (2008)  Markanın limitli üretim kadın parfümü.

Sanırım bir çok insanda vardır. Televizyonda yada diğer eğlence araçlarında sunulan hayatları gerçek sanmayı. Orada anlatılan hikayeye inanmayı isteriz belki de. Yada orada gördüğümüz hayatları yaşamak isteriz. Zengin erkeğin yoksul kıza aşık olması yada tam tersi durum, muhtemelen en çok işlenen konulardandır. Acaba neden böyle?

Belki de öyle bir aşkın imkansızlığı konuyu çekici yapar. Bir çok insan ruhunun derinliklerinde hisseder o sızıyı. Gerçeğe en yakın verilen konu, bir televizyon yapımının çok seyredilmesinin önünü açıyor çoğu zaman. İnsanlar hemen önlerindeki cam dikdörtgenin içindeki olayların kurmaca olduğunu biliyor. Ama çoğumuz izlemeden edemiyoruz.

Yakın geçmiş zamanda, Türkiye'de bir çok insanın ekranın başına kilitlenmesini sağlayan bir dizi vardı. Halit Ziya Uşaklıgil'in ünlü romanı Aşk-ı Memnu, senaryolaştırılıp, popüler oyuncular ile gösterime girince büyük ilgi çekmişti.

2010 yılıydı sanırım. Parfüm alışveriş sitelerinde dolanırken sürekli gözüme takılan bir cümle dikkatimi çekmişti. Bir çok yerde tekrarlanan "Bihter'in Parfümü" Türkçemize deyim olarak bile girecekti neredeyse. Evet Aşk-ı Memnu dizisinin bence biraz fazla abartılan oyuncusu Beren Saat'in, ilerleyen bölümlerde parfüm koklama sahnesi vardı çok kısaca. Ve oradaki kırmızı uzun şişeli parfüm hemen herkesin merakını cezbetmişti. Tabiki parfümün hangisi olduğu kısa sürede ortaya çıktı: "Givenchy -  Absolutely Irresistible"


Givenchy'nin 2003 yılında piyasaya sürdüğü Very Irresistible parfümü oldukça başarılı olmuştu. Marka iki yıl sonra erkek versiyonunu da satışa sundu. Hatta Givenchy bunlarla da yetinmedi. Irresistible ismiyle bir çok farklı parfüm çıkardı. Şu anda bu ismin farklı varyasyonları ile 27 civarında içinde Irresistible kelimesi geçen Givenchy parfümü var.  Absolutely Irresistible ise 2008 yılında piyasaya sürülmüş limitli üretim bir kadın parfümü. Bugün kısaca ondan bahsedeceğim.

Absolutely Irresistible, çiçeksi olarak sınıflandırılmış. Parfümün başlangıcı kadınsı tatlı meyveler ile gerçekleşiyor. Kırmızı meyveler ve biraz da turunçgil diyebilirim. Fena değil üst notalar. Orta notalara geçildiğinde tatlı kadınsı meyveler devam ediyor. Bu andan itibaren baharatlar ekleniyor. Bibere benziyor. Biraz keskin geldi bana. Oldukça tatlı olarak kullanılmış baharatlar. Biraz da yasemin ve gül var. Son kısımda ise kokusu biraz değişiyor. Kremsi yumuşak paçuli baş rolde. Böylece de tenden ayrılıyor.

Absolutely Irresistible bence tam bir kadın parfümü. Hani sık sık diyoruz ya "Parfümde kadın-erkek ayrımı olmaz" diye. İşte bu kadar yoğun kadınsılık hssi veren bir arkadaş için de ayırım olmaz diyemeyiz sanırım. Zaten daha başlangıcında kadınsı karakterini tatlı çiçeksi-meyveler ile ortaya koyuyor. Üst notalarındaki meyveler ve çiçekler bir çok kadın parfümünde rastlanabilecek gibi. Ama başarısız değil. Benim için asıl sorun orta notalarında. Yapaylık hissettiğim bu kısımı çok sevemedim. Rahatsız edici ve keskin. Alt notalarında ise modern paçuli kullanımı için kötü demek doğru olmaz.


Evet o limitli üretim. O asıl parfümün yardımcı oyuncusu. Harika kokmuyor. Ama çok kötü de değil. Fakat benim için bu kalite düzeyi ve koku güzelliği hala yetersiz. Öncelikle biraz basit kalıyor. Tamam niş parfüm rafineliği beklememek lazım bir Givenchy parfümünden. Fakat zaman zaman baş ağrısı yapan kokusu ile bana uymadığı kesin. Bu parfümü bir kadının üzerinde duysam büyük ihtimalle seveceğim. Hatta cazibeli ve seksi olabileceğini de düşünüyorum. Fakat sadece başkalarının üzerinde...

Artık ara sıra kadın parfümlerini de yazacağım. Bu alanda yeni keşiflere çıkmak istiyor burnum. Ama karşıma çıkacak parfümlerin Absolutely Irresistible'dan daha güzel ve başarılı olmalarını tercih ederim açıkçası. Örneğine bir çok yerde rastlanabilecek kokusu ile ilgimi çekmedi ne yazık ki.

Parfümün basın yüzü olarak Liv Taylor'un görev aldığını belirtmeliyim. Sonbahar-kış mevsimine daha uygun. Eau de Parfum (EDP) olarak satışa sunulmuş.

Artıları:
+ Başlangıcı idare eder.
+ Fark edilirliği iyi.

Eksileri:
- Orta kısmını pek beğenmedim.
- Baş ağrısı yapma olasılığı var.
- Farklı ve ilginç tarafı yok.

Koku Güzelliği:10/5.5

22 Şubat 2013 Cuma

Byredo – Bal d’Afrique (2009)



Byredo – Bal d’Afrique (2009)  Markanın kadın parfümü olarak lanse edilen kokusu.

"Annem Hindistanlı. Babam ise yarı İskoç, yarı Kanada Fransızı. İsveç'te doğdum. Çocukken biraz İsveç'te yaşadım. Daha sonra başka yerlere taşındık ailemle. Bir kaç yerde büyüdüm diyebilirim. Kanada'nın Toronto şehrinde oldukça zaman geçirdim. Aksanım İsveç'ten yada çingenelikten geliyor olabilir.

Newyork'da yüksek okulu bitirdim. Sonrasında Kanada'da üniversiteye gittim. Biraz siyaset ile ilgilendim. En son olarak iç dizayna merak saldım. Kolej yıllarında profesyonel olarak basketbol oynadım. Oradan da İsveç'e gidip sanat okudum. Güzel sanatlar diploması aldım. Resim ve heykeller yaptım. Bu sıralarda ilk defa bir parfümör (profesyonel parfüm tasarımcısı) ile tanıştım. Pierre Wulff ile karşılaşmamız benim için yeni bir başlangıç oldu."

                                                            Byredo'nun kurucusu Ben Gorham. 

Bir söyleşisinde bunları söylüyor Ben Gorham. Hayatı dünyanın değişik coğrafyalarında geçmiş bu genç adam, son durak olarak kendisine İsveç'in Stockholm şehrini seçmiş anlaşılan. 2006 yılında kendi niş parfüm markası olan Byredo'yu kurmuş. Eski İngilizce'de "hoş koku" anlamına geliyormuş Byredo. Her niş marka gibi onun da hedefi "en iyi ve yüksek kaliteli malzemeleri kullanarak, harika parfümler üretmek."

Byredo, niş markalar arasında ismi çok geçen bir yerde değil açıkçası. Daha az yerde bulunuyor. Fazla öne çıkmaya çalışmıyor. Fakat 7 yıl gibi kısa sayılabilecek zaman diliminde (2012 yılı sonu itibariyle) on dokuz parfüme imza atmışlar. Ayrıca Gypsy Water, M/Mink, Pulp gibi başarılı parfümler üretmeyi başardılar. Bugün inceleyeceğim Bal d'Afrique'de ilgi çeken ve sevilen parfümlerinden birisi Byredo'nun.

Bal d'Afrique, şöyle tanıtılmış: "1920'li yılların sonlarındaki Paris ve Afrika kültürü, sanatı, dansı, müziğinden ilham alınmış sıcak ve romantik vetiver (kabe samanı). Parisli avantgardizm ve Afrika kültürünün karışımı ile eşsiz ve canlı bir anlatım."

                                                                          Josephine Baker.

Görüleceği üzere parfümümüz Afrika kültüründen ve 1920'li yıllarda Paris'teki yoğun etkisinden ilhamını almış. Bu etkileşimde o dönemde Paris'i sallayan ünlü dansçısı Josephine Baker'ın ne kadar katkısı var bilinmez ama ismini anmak istedim bu vesile ile.

Bal d'Afrique, odunsu oryantal olarak sınıflandırılmış. Parfümün açılışı azıcık limon, bolca turunçgiller ve biraz da portakal çiçeği ile gerçekleşiyor. Çok modern, pürüzsüz ve yüksek kaliteli. Başlangıcı gayet güzel. Orta notalara geçildiğinde asıl karakter karşımıza çıkıyor. Bu andan itibaren tatlı tropikal meyveler, tatlımsı lezzetli çiçekler, biraz hindistan cevizi ağırlığını koyuyor. Bence tatlı modern meyveler ve tropikal çiçekler ana oyuncu. Adeta tropikal bir içki kokteyli gibi. Ferah, yumuşak, sakin ve lezzetli. İnsanın yiyesi geliyor adeta. Orta kısmını da beğendim. Gelelim alt notalara. Hatta hiç gelmesek daha iyi. Son kısımda o lezzetli tropikal içki efekti pek kalmıyor. Onun yerine metalik ve yapay odunsu notalar (muhtemele sedir ağacı) ile yapay kabe samanı etkili oluyor. Bir de sıkıcı misk. Çok yazık olmuş.

Bal d'Afrique, başlangıcı ile sizde merak uyandırıyor. Orta kısmı ile fena değilmiş dedirtiyor. Alt notaları ile hayal kırıklığı yaratıyor. Üst ve orta notalara verilen önem keşke alt notalara da verilseymiş. O zaman güzel bir koku ortaya çıkacağına eminim. Ama fırsat kaçırılmış ne yazık ki.


Genel anlamda tropikal meyvelerin, egzotik çiçeklerin ve odunsu notaların hakimiyetinde. Tropikal meyveler zaman zaman sütlü kokteyl yada ananaslı meyve suyu havası veriyor. Hatta kendinizi Afrika'nın okyanusa kıyısı olan bir ülkesinde, kumsalın hemen bitişiğindeki butik otelde güneşleniyor gibi hissedebilirsiniz. Bir taraftan rengarenk kokteylinizi içerken, diğer taraftan insana huzur veren sessizlik içinde güneşin batışını izliyorsunuz. Ah be yaz mevsimi. Amma da özlemişim seni...

Başlangıcı ve orta kısmı yüksek kaliteli, modern ve lezzetli bir parfüm. Pürüzsüz ve yumuşak. Son kısmı ise vasat bir yapıda. Bu anlamda hayal kırıklığı yaşıyorum. Çünkü parfümün tende en uzun kalan kısmı olan alt notalarındaki o yapaylığı bütün gün koklamak zorundasınız. Bu tür parfümleri sevmeme rağmen bir türlü benimseyemedim. 100 ml.sine 220 dolar vermek şu haliyle pek mantıklı değil. Yine de karar sizlerin.

Açıklanan notalarında “Bucchu” isimli bir bitki de var. Daha önce hiç duymadığım bu bitki, Güney Afrika’da yetişen çalı grubuna ait bir türmüş. Afrika’da merhem olarak kullanılıyormuş Bucchu. Ayrıca ekşi kokarmış. Bir de siklamen çiçeği ve tatlı menekşe var tabiki. Çiçeksilik hissi buradan geliyor olabilir. Başından sonuna kadar hatırı sayılır derecede tatlılık barındırıyor. Hafiften şekerli kokuları sevmeyenlerin ilgisini çekemeyebilir.


İlginç bir yönünden bahsedeyim Bal d'Afrique'in. Parfümü ilk kullandığımda burnuma neredeyse hiç koku gelmedi. Acaba parfümde bir sorun mu var derken, diğer denemelerimde de başlangıcının çok çekimser kaldığını fark ettim. Bazı yorumcularda fark edilirliğinin düşük olduğundan bahsetmişler. Üst notalarda pek burnunuza gelmeyen kokusu ilerleyen saatlerde daha çok hissedilir oluyor. Adeta yavaş yavaş açılan ve etrafa yayılan bir kokuya sahip. Daha önce böyle bir duruma rastladığımı hatırlamıyorum. 

Diğer konu ise kimlerin kullanabileceği. Bazı kaynaklarda kadın parfümü olarak sunulmuş. Bence erkeklerde rahatlıkla kullanabilir. Bal d'Afrique'i ismi pek duyulmamış parfümörlerden Jerome Epinette tasarlamış. Eau de Parfum (EDP) konsantrasyonunda. Tam bir ilkbahar-yaz parfümü. 30 yaş altındaki genç insanların ilgisini çekecek gibi. Üst yaş gruplarına pek uymayabilir. Yüksek fiyatını hak ettiği konusunda şüphelerim var. Denemeden almamak gerek.

Artıları:
+ Başlangıcı fena değil.
+ Orta notaları idare eder.
+ Genel olarak herkesin sevebileceği kokusu.

Eksileri:
- Sonlarını hiç sevmedim.
- Fark edilirliği az.
- Fiyatı yüksek. Her yerde bulmak zor.

Koku Güzelliği:10/6

19 Şubat 2013 Salı

Cacharel – Cacharel Pour L’Homme (1981)



Cacharel – Cacharel Pour L’Homme (1981)  Markanın ilk erkek parfümü.

1932 yılında Fransa'da doğan Jean Henri Bousquet, henüz on beş yaşında tasarım kariyerine başlamış. Terzi çırağı olarak dört yıl boyunca mesleğin mutfağında yetişmiş.

1951 yılında Nimes'teki Ecole Technique'de eğitim gördü. 1956 yılında ise Paris'e taşındı. İki sene sonra erkek tişörtleri ürettiği küçük atölyesini açmıştı. Bu genç adam için herşey 1958 yılında başladı da denilebilir. Markasının ismini ise kendi adı olarak belirlemedi. Bir çeşit ördek olan "Cacharel" ismini uygun gördü.

İlerleyen yıllarda başarı basamaklarını hızla tırmandı Cacharel markası. Dünya hazır giyiminin prestijli isimlerinden birisi oldu. 1978 yılında ise ilk parfümlerini piyasaya sürdüler. Anais Anais isimli bu kadın parfümünden sonra ikinci parfümleri olan Cacharel Pour L'Homme'u 1981 yılında çıkarttılar.

Cacharel Pour L'Homme, parfüm dünyasının saygı duyulan klasiklerinden birisi. Tarz olarak çok benzemeselerde Azzaro Pour Homme, Ralph Lauren - Polo, Aramis Classic, Yves Saint Laurent - Jazz gibi nostaljik bir parfüm diyebilirim. Fakat hiç bir zaman onlar kadar başarılı yada popüler olamadı. Cacharel Pour L'Homme, kendi sitelerinde odunsu olarak sınıflandırılmış ve kısaca şöyle tanıtılmış: "Cüretkar ve zarif. Kuvvetli ve huzurlu. Korkusuz ve rafine."


Parfümün başlangıcı eskilerden gelen limon ile size merhaba diyor. Oldukça ferah bu limona sanki tozlu turunçgiller ve aromatik otlarda eşlik ediyor. Fakat ağırlık limonda. Üst notaları çok doğal, güzel ve rafine. Bir süre sonra orta notalara geçiliyor. Başlangıçtaki limon pek hissedilmiyor. Bu andan itibaren erkeksi sayılabilecek çiçekler devreye giriyor. Biraz lavanta algılıyorum. Sardunya kendisini gösteriyor. Belki azıcık leylak.

Orta kısımdaki çiçeklere hatırı sayılır derecede de yumuşak baharatlar eşlik ediyor. Buradaki çiçeksi baharatlı yapı bana sabunsu geldi. Zaten çok temiz kokuyor şu ana kadar. Alt notalarında ise büyük değişiklik olmuyor. Aynı temiz, yumuşak çiçek-baharat kombinasyonu devam ediyor. Son kısımda odunsular ve misk ekleniyor. Ama çok dominant değil. Parfümün genel gidişine uyumsuzluk göstermiyor. Böylece de tende ayrılıyor.

Her nekadar 1980'lerin hemen başında üretilmiş olsa da, o dönemin sert, keskin, acımasız, maço, süper-erkeksi şiprelerine çok benzemiyor Cacharel Pour L'Homme. Onlardan daha yumuşak, daha bohem, daha sakin, daha az erkeksi dersem çok yanlış olmaz. Hatta bu parfümde yoğun bir erkeksilik hissetmedim. Belki de çiçeklerin oldukça yumuşak ve sabunsu kullanılması bana böyle düşündürmüş olabilir.


Cacharel Pour L'Homme'un başlangıcındaki eski ve biraz tozlu kokan limonu çok sevdim. Fakat sonrasında hayal kırıklığına uğradım. Ben başlangıçtaki kokunun devam edip, parfümün geneline yayılmasını düşünürken, oldukça farklı bir yöne doğru gitti. Orta kısımdan itibaren başlayan yumuşak, sulandırılmış misk ve sabunsu çiçekler pek hoşuma gitti diyemem. Sadece o da değil. Ayrıca çiçekler ile baharatların uyumunu da başarılı bulmadım. Daha doğrusu bana uymadı. Hani bazı parfümler vardır. Bir türlü sevemezsiniz. Yıldızınız barışmaz. Oysaki herkes övgüler yağdırıyordur. Sanırım benim durumum bu.

Cacharel Pour L'Homme, nostaljik bir kokuya sahip. Günümüzün modern parfümlerine hiç benzemiyor. Şöyle bir düşünüyorum da benzer bir parfüm de aklıma gelmiyor. Fakat kokusu oldukça tanıdık geliyor bir yerlerden. Muhtemelen bu parfümü kullanmış birileri ile karşılaşmıştım zamanında.

Açıkçası beni şaşırttı Cacharel Pour L'Homme. Ben daha sert bir şipre beklerken, çok yumuşak hatta ferah sayılabilecek bir yapı karşıma çıktı. Acaba yanlış bir parfüm mü deniyorum diye düşünmedim değil. Genel olarak çok temiz, kaliteli ve pürüzsüz kokuyor. Bu anlamda hakkını vermek lazım. Sonuçta o bir klasik. Bu anlamda saygıyı hak ediyor. Fakat koku karakterinin bana uymadığı kesin. Şunu da küçük bir not olarak vereyim. Otuz iki yaşında bir parfümün değişik seferler formülasyonunun değişmesi normal. Benim denediğim de tahminimce reformüle edilmiş bir şişeye aitti.


Cacharel Pour L'Homme mülayim tarzını kalıcılık ve fark edilirlik alanlarında da sürdürüyor. Çok saldırgan bir kokusu yok. Daha çok "beyefendi kolonyası" gibi davranıyor. Aristokrat, umursamaz, hüzünlü ve kadınlara değer veren, anlayışlı erkekler bu parfümün en iyi müşterisi olabilir. İyi haber ise hala bir çok yerde satılıyor. Ama bir kaç yerde üretiminin sonlandırıldığını okudum. Eğer öyleyse elinizi çabuk tutmakta fayda var.

Parfümümüzün üst yaş gruplarını hedeflediği açık. 35 yaş ve üzerindeki arkadaşlara tavsiye ederim. Genç arkadaşlar pek değerini bilemeyebilir. Bu soğuk sayılabilecek kış günlerinde denediğim Cacharel Pour L'Homme, pek beni tatmin etmedi. Belki de yaz mevsiminde kullanmak daha iyi sonuçlar verebilir. Denemeden almayınız, pişman olmayınız...

Artıları:
+ Başlangıcı çok güzel.
+ Eski tip beyefendi parfümlerine ilginiz varsa listenize almalısınız.
+ Temiz ve kaliteli kokusu memnun edici.

Eksileri:
- Orta kısmından itibaren sevmedim kokusunu.
- Herkesin ilgisini çekebilecek yapıda değil.

Koku Güzelliği:10/5