5 Aralık 2012 Çarşamba

Parfum d’Empire – Wazamba (2009)



Parfum d’Empire – Wazamba (2009)  Markanın odunsu ağırlıklı parfümü.

Bir çoğumuz duymuşuzdur “Kara Kıta” sözünü. Afrika için söyleniyor. Neden Afrika için kara kıta diyorlar? Yaşayanlarının derileri siyah olduğu için mi? Yoksa şu anda dünyanın en yoksul ve muhtaç durumdaki ülkelerin burada bulunmasından dolayı mı? Sanırım Afrika kıtasının kaderinin “kara” olmasından dolayı bu ibare kullanılıyor.

Sadece Afrika halklarının acıları değil dansları da zaman zaman yansıyor haber bültenlerine. Hani ilkel sayılabilecek müzik aletleri ile turistlerin ilgisini çekecek danslar ederler. İşte bugünkü inceleyeceğim parfüm böylesi şeyler çağrıştırdı bana. Neden mi?


Fransa merkezli niche parfüm evi Parfum d’Empire’ın Wazamba parfümünün ismi için Afrika’dan esinlenilmiş. Bir çeşit müzik aleti Wasamba. Oldukça basit bir yapılışı var. Wasamba için bir çeşit çıngırak da denilebilir. Ağaç dalının düzeltilerek ona yuvarlak diskler takılması ile yapılıyor. Batı Afrika ülkelerinde yerel halkın ritüellerinde kullandıkları bir müzik aleti kısacası.

Wazamba parfümü ismini Wasamba olan bu müzik aletinden almış. Yani bir anlamda Afrika’ya ve oranın müziğine, kültürüne gönderme yapılmış. Zaten Parfum d’Empire’ın resmi açıklaması her şeyi açıklıyor. Wazamba parfümünün ilginç açıklaması şöyle:

“ Dini törenlerin ağaçsı, reçineli kokusu.

Milenyumlar için insanoğlunun Tanrılara kokulu mesajları. Wazamba'da pek çok farklı kültürün dini törenlerinde yakılan çam sakızı (reçine) ve ağaçlar bir araya getirildi. Derinden yankılanan Somali tütsüsü, Kenya mürü (myrrh), Etiyopya opoponaxı, Hint sandal ağacı ve Fas'ın servisi. Wazamba, zamansız bir geziye davetiyedir. Öz uyumlaşmaya bir yolculuk.

Bu yoğun, güçlü koku, gizemini, hızla yükselen tütsü kokusu ile açmaya başlar. Kompozisyonun ana ekseni aldehidler ile güçlendirilmiştir. Eski zamanlardan beri Sheba'nın topraklarındaki bu kibirli reçine, kokusunu dünyevi meseleleri saf güzelliğe yüceltmeye adamıştır.

                                                               Wasamba isimli müzik aleti. 

Wazamba adını Batı Afrika ritüellerinde kullanılan bir çeşit sistruma benzeyen müzik aletinden almıştır. Derinliği ile Afrika'nın kabul ritüelleri boyunca perküsyon gibi yankılanır, bu mistik koku tütsü, mür, opponaxın reçine notaları ile sarhoş edici bir hal alır.

Wazamba daha sonra bizi, içsel yolculuğumuza çıkarcasına ormanların kalbine götürür. Arapların çok tercih ettiği ve simyacılığın ağacı kabul ettikleri servi, yeşil, toprağımsı notalarını kokuya dokur.  Sandal ağacı kremsiliği ile onu bağlar ve ruhu arındırdığı düşünülen, meditasyonu yoğunlaştıran dumansılığı ile Hintli havasını bu sihirle ortaya çıkarır. Wazamba'nın uzun süren uyandıran karışımı, mürün meyankökü aksanları, katışıksız köknar balsamının sıcak meyvemsiliği, elmanın unutulmuş meyve notası yanık laden reçinesine eriyip karışır.”

Evet bir niche markaya da böyle bir açıklama yakışırdı. Şimdi bu açıklamadaki ip uçları ve deneme sürecinde bende hissettirdikleri şöyle bir izlenim oluşturdu. Ağırlık tütsü, reçine, mür ve odunsu notalarda. O zaman detaylara geçeyim.


Kendi sitelerinde odunsu, reçinemsi bir koku olduğundan bahsedilmiş. Fragrantica’da ise oryantal denmiş. İlk sıktığımda karşıma yine tanıdık bir koku çıkıyor. Serge Lutens’in nefis parfümü Fille en Aiguilles’in kardeşi adeta. Wazamba’nın açılışı aromatik otlar, meyveler ve dumansı bir tütsü ile gerçekleşiyor. Aromatik otlar daha geri planda. Tütsü ve meyveler ana öğe. Meyve derken sanki kurutulmuş meyveler gibi. Elma veya erik olabilir. Başlangıcı güzel Wazamba’nın.

Bir süre sonra çok büyük değişim göstermeden orta kısmına geçiyor. Burada çam ağacı teması ekleniyor yoğun bir şekilde. Tabiki yumuşak tatlımsı baharatları da unutmamak lazım. Muhtemelen tarçın-karanfil işbirliği mevcut. Parfümün en zengin ve ilginç kısmı burası. Tatlı  ve derin meyveler, çam, baharatlar ve tütsü. Eğer mutlaka bir şeye benzeteceksem reçineleri akan çam ağacının dalına asılmış bir tütsü gibi diyebilirim.

Son kısımda yine büyük değişim göstermiyor. Aynı karakter devam ediyor. Fakat burada kokusu biraz sıradanlaşıyor. Yani orta kısımdaki gizemli, derin ve ilginç koku, burada yerini sıradan sayılabilecek kabe samanı ile reçineye bırakıyor.


Wazamba niche parfüm kalitesini ve standartlarını yakalamış. Malzeme kullanımı etkileyici. Çok gerçekçi bir kokusu var. Özellikle çam ağacı reçinesi ve tütsü kokuları ustalıkla harmanlanmış. Şimdiye kadar denediğim en güzel tütsü kullanımına sahip parfümlerden birisi. Bence Wazamba tam olarak tütsü ve odunsu notaların hakimiyetinde. Diğer öğeler daha çok tamamlayıcı gibi.

Yapaylık barındırmayan, yüksek kaliteli, günlük kullanıma uyacak, ama karşı cinsin çok ilgisini çekeceğini düşünmediğim, modern ve derin bir parfümle karşı karşıyayız. Parfümün oluşturulmasında Afrika’dan esinlenildiği söyleniyor. O zaman benimde hayal gücüm çalışmaya başlıyor:

Batı Afrika ülkesi Burkino Faso’dayız. Uluslararası bir yardım kuruluşunda çalışan Kanada’lı doktorun kulübesinin kapısı çalınıyor. Hava kararmış. Yazın en sıcak günlerinden birisi. Doktor günün yorgunluğuyla uzandığı yatağında kalkıyor. Kapıda oranın yerli halkından birisi. Evet hatırlıyor. Sabah çocuğunu muayene etmişti. Zayıf İngilizcesi ile onu bu akşam düzenleyecekleri bir düğüne çağırıyor. Doktor ilginç olabileceğini düşünerek gidiyor. “Afrika’nın geceleri bile sıcak” diye düşünüyor düğün yerine vardığında. Ve bir kenara geçip izlemeye koyuluyor. Ortada yakılan büyük bir ateşin etrafında ritmik hareketlerle dans eden daha doğrusu zıplamaya benzeyen figürler yapan insanlara bakıyor. Ellerinde Wasamba isimli müzik aletleri ile hem ritim tutup hem de anlamadığı bir dilde tekrarlanan cümleleri dinliyor doktor. Acaba bu ritüeller kaç bin yıllıktır diye düşünmeden edemiyor. Yanan odunların tütsüye benzer çıkardığı dumanlar ile birlikte hayatının en ilginç törenlerinden birisine tanıklık ediyor. Hatta hayatı boyunca unutamayacağına emin bu sahneyi…


Şimdi de Nepal’deyiz. Özellikle Everest dağının bir bölümü topraklarında olması sebebiyle son yıllarda oldukça ismi duyulan bir ülke diyebiliriz. Başkent Katmandu’dan çok uzak bir dağ köyündeyiz. Halkın büyük çoğunluğunun Hindu olduğu bu coğrafyalar, uzak köylerdeki tapınakları ile biliniyor. İnzivaya çekilen Hindu din adamları, buralarda dünya nimetlerinden uzak bir hayat yaşayarak ruhlarını temizlemeye çalışıyor. Sabahın çok erken saatlerinde bütün öğrenciler ve rahipler avluda toplanıyorlar. Ve günün en önemli ibadeti olan meditasyona başlıyorlar. Burası dünyanın en ücra köşelerinden birisi. Dik bir yamacın üzerine kurulmuş. Aşağısı göz alabildiğine ağaçlar, tepeler ve zayıf akan bir nehir. Henüz bilmiyoruz ama belki de Cennet böyle bir yerdir. Yüzyıllık kocaman ağaçların arasındaki ahşap kulübeler, doğayla tamamen uyumlu. Zaten asıl sorun insanın bir türlü doğaya uyum sağlayamaması değil mi? İşte Wazamba bana böyle bir ormanda dolaşıyormuş hissi veriyor.


Tütsü kullanımı niche parfüm markaları arasında oldukça popüler olmaya başladı. Comme des Garcons’un İncense serisi artık kült olma yolunda ilerliyor. Amouage’in krallara layık parfümü Jubilation XXV’i nasıl unutabilirim ki. By Kilian’in yeni tütsü temalı parfümü Incense Oud, Tauer’in iki tütsü kokusu Incense Rose ve Incense Extreme, Montale – Full Incense ve Sonomo Scent Studio – Incense Pure.

Tütsü genellikle gizemli ve mistik bir hava veriyor içine girdiği parfümlere. Burada da o mistik tarafını hissediyorsunuz. Ama bana ilginç bir şekilde içki teması da var gibi geldi Wazamba’da. Sanki biraz konyak. Bu haliyle azıcık Lubin – İdole’ye de benzettim. Oldukça sıcak bir kokusu var genel olarak.

Yukarıda da bahsettiğim gibi Serge Lutens’in Fille en Aiguilles’ine oldukça benziyor. Aradaki fark Serge Lutens’de karanlık meyveler daha baskın başlangıcında. Devamında da daha ilginç Serge’nin parfümü. Wazamba çok benzemekle birlikte Fille en Aiguilles’in daha az derin ve daha az karanlık hali diyebilirim. İkisi arasında seçim yapacak olsam Serge Lutens’i seçerdim muhtemelen.


Wazamba Eau de Parfum (EDP) formülasyonunda. Bu durum kalıcılığına olumlu anlamda etki yapmış. Fark edilirliği başlarda yüksek. Keskin bir açılıştan sonra sakinleşiyor. İyiki de öyle oluyor. Uniseks olarak piyasaya sunulsa da bence erkek kullanımına daha yakın. Kadınlar için biraz fazla odunsu diyebilirim. Tam bir sonbahar-kış parfümü.

Artıları:
+ Orta notaları çok iyi.
+ Başarılı bir odunsu tütsü kombinasyonu.
+ Kalitesi tatmin edici.

Eksileri:
- Sonları biraz sıradan.
- Yüksek fiyatı. Ayrıca her yerde bulmak zor.

Koku Güzelliği:10/8.5 

1 Aralık 2012 Cumartesi

Etro – Musk



Etro – Musk  Markanın misk temalı parfümü.

“ Tekstil ve modayı sanat olarak insanlara sunan bir aile” olarak düşünebiliriz Etro’yu. “  Bilgi ve yaratıcılığın deneysel toplamıdır. Etro yeni gelenektir.” İşte kendilerini böyle tanımlayan bir marka Etro.

1968 yılında markanın kurucusu Gimmo Etro, doğal elyaf kullanarak yüksek kaliteli ve prestijli kumaş üretimini başlatmış. Özgün tasarımları ve yenilikçi renk kullanımı ile İtalyan moda dünyasının en önemli isimlerinden birisi olması gecikmemiş. Sadece İtalya’da değil artık dünyanın da lüks hazır giyim markalarından birisi. Ülkemizde de satılıyor artık Etro’nun ürünleri. Bir fikir vermesi açısından şöyle küçük bir tablo vereyim:

Gömlek: 695 TL
Ayakkabı: 957 TL
Atkı: 645 TL
Mendil: 225 TL  (Evet sadece bir mendil)
Bayan Hırka: 2.695 TL


Görüleceği üzere Etro lüks pazarına hitap ediyor diyebiliriz. Etro’nun parfümleri niche segmentine daha yakın desem yanlış olmaz. Genel olarak yüksek fiyatlara sahipler. Her yerde bulmak da zor. Şimdiye kadar yirmiden fazla parfüme imza atmışlar. İlk parfümlerini 1989 yılında piyasaya sürmüşler. Etra, Messe de Minuit, Shaal Nur gibi şöhretli parfümleri var. Fakat ben daha az bilinen bir arkadaş olan Musk’a göz atacağım.

Musk parfümü isminden de anlaşılacağı üzere misk temalı. Zaten kendi sitelerinde şöyle bir tanıtım yazısı bulunuyor:

“ Misk sakin bir duygusallık barındırır. Zarafet ve denge sembolüdür. O sadece fiziksel değil, zihinsel ve ruhsal bir cazibeye de sahiptir. Yemyeşil çiçekler ve misk bitkisi ile bir ormanı bize yansıtır. Tatlı ve kokulu şehvete sebep olan huzurun durgun sıcaklığı.”

Kendi sitelerinde herhangi bir tanımlama yapılmamış kokusu ile ilgili. Fragrantica’da ise çiçeksi, odunsu, misk olarak sınıflandırılmış. Çok da doğru bir tanım.


Musk’u ilk sıktığımda karşılaştığım koku çok tanıdıktı. Nereden derseniz Bulgari taraflarından. Evet üst notaları Bulgari Pour Homme’a şaşırtıcı derecede benziyor. Yeşil çiçekler ve çiçeksi bir turunçgil diyebilirim. Açıklanan üst notalarında bergamot, greyfurt ve mine çiçeği (verbana) mevcutmuş. Bence daha çok çiçekler hakim. Sanki biraz menekşe var. Mine çiçeği de olabilir. Unutmadan söyleyeyim misk de alttan alta kendisini hissettiriyor.

Orta notalarında yeşil çiçekler geri çekiliyor. Onun yerine yumuşak odunsu notalar geliyor. Muhtemelen sedir ve gayak ağacı. (Guiac wood) Misk yine bir hayalet gibi dolaşıyor odunsu notaların arasında. Son kısımda ise odunsu notalara sandal ağacı ekleniyor. Ve tabiki misk.


Etro’nun çok bahsedilen ve övgüler alan bir parfümü değil Musk. Sebebini tahmin ediyorum. Musk aslına bakılırsa çok basit bir kokuya sahip. Parfüme ismini veren misk baştan sona etkin. Oldukça yumuşak diyebilirim. Evet Etro – Musk için sanırım en iyi kelimeler yumuşak ve sakin olabilir. Saldırgan bir tavrı yok. Bu durumun sebebi fark edilirliğinin çok düşük olması muhtemelen.

Etro – Musk kötü bir parfüm değil. Ama bu tür misk kullanımına çok aşina değilim. Genel olarak misk, yeşil çiçekler ve odunsu notalardan oluşuyor. Eğer bu tür parfümlere meraklıysanız tavsiye ederim. Yapaylığa rastlamadım. Modern sayılabilecek bir yapısı var. Çok fazla tatlılık barındırmıyor.


Diğer konu ise Bulgari Pour Homme’a benzemesi. Şimdi hiçbir yorumcu bahsetmemiş ama ben fena halde Bulgari Pour Homme’a yakın buldum. Bulgari’den farkı yeşil çiçekler olabilir. Etro – Musk sabunsuluk sınırlarında geziniyor diyebilirim. Hatta bir yorumcunun dediği gibi yeni yıkanmış temiz çarşaflara benzemiyor değil Musk. Yani temizlik hissi veren biraz steril kokusu var diyebilirim.

Etro – Musk benim hiçbir zaman tercih etmeyeceğim bir arkadaş. Fakat beyaz misk kokusu arıyorsanız Musk’u listenize alabilirsiniz.

Parfüm kritikçisi Luca Turin, Etro – Musk’u “küflü miske” benzetmiş ve beş üzerinden üç yıldız vermiş.


Bence oldukça erkeksi bir kokusu var. Kadın kullanımına uyacağını sanmıyorum. 18-35 yaş grubu için düşünülebilir. İlkbahar-sonbahar mevsimlerinde daha güzel duracağını düşünüyorum.

Kalıcılığı ve fark edilirliği en çok eleştirilen kısmı. Yüksek sayılabilecek bir fiyata satılan parfümün bu kadar zayıf olmasını kimse kabul edememiş anlaşılan. Bence de fark edilirliği çok az. Tene yakın kalıyor. Büyük ihtimalle kibar bir ten parfümü olarak düşünülmüş tasarımcısı tarafından.

Artıları:
+ Sakin ve kibar bir misk parfümü.

Eksileri:
- Başlangıcını çok beğenmedim.
- Çok basit bir kokusu var. Daha ilginç olabilirmiş.
- Fark edilirliği çok zayıf. İstediğiniz kadar sıkın bir süre sonra hissedemiyorsunuz.

Koku Güzelliği:10/6

28 Kasım 2012 Çarşamba

Karl Lagerfeld – Photo (1990)



Karl Lagerfeld – Photo (1990)  Markanın erkek parfümlerinden.

Diğer yönlerini biliyordum ama ünlü modacı Karl Lagerfeld’in fotoğrafçı tarafına aşina değildim. Meğer Lagerfeld’in fotoğraf üzerine kitabı bile varmış. Bence insanın moda sektöründe başarılı olabilmesinin yollarından birisi de çok yönlü olması. Yani aynı anda başka şeyleri düşünerek ya da hayalini kurarak insanların beğenisine sunması. Çünkü moda sektörü sürekli değişiyor. Yeniliklere ayak uydurabilme hızınızın diğer sektörlerden belki de daha fazla olması lazım. Bunun içinde algıları açık zeki bir zihin gerekiyor.

Aklımdaki Karl Lagerfeld imajı hep siyah ceket giyen, parmaksız siyah eldiven takan ve siyah gözlüklü birisi olarak canlanıyor. Bir de tabiki son yıllarda yüzüne yaptırdığı estetikler sayesinde, dayak yemiş de dudağı şişmiş gibi duran erkek silüeti.


Bugün inceleyeceğim parfümün isminin Photo olmasının sebebini bilemiyorum. Ama kuvvetle muhtemeldir ki Karl Lagerfeld’in fotoğrafçı yanına vurgu yapılmak istenmiş. Zaten Photo parfümü 1990 yılında piyasaya sürülmüş. Markanın üçüncü erkek parfümü. Fakat ilerici bir parfüm değil de daha eski dönemlere gönderme yapılmış koku karakterine sahip. Artık geçeyim Photo’ya.

Parfümümüz Fragrantica’da baharatlı oryantal olarak sınıflandırılmış. Bence tam bir eski dönem aromatik fujer. Zaten daha ilk saniyelerde kokusu sizi geçmişe götürüyor. Buruk, kolonyamsı bergamot ve lavanta sizi karşılıyor. Eski kokan ve artık demode olmuş bir açılışı var. Aromatik ve temiz. Aynı zamanda erkeksi. Bu tür eski tarz kokularla aram pek iyi olmadığından başlangıcını beğendiğimi söyleyemem.


Orta notalarından itibaren kokusu çok değişmiyor. Bergamot geri çekilirken lavanta hala etkin. Bu arada erkeksi çiçekler ve baharatlar ekleniyor. Karanfil, kişniş, yasemin ve diğerleri. Buradaki baharatlar keskin ve baskın değiller. Başlangıçtaki kokunun altında, fazla kendilerini göstermiyorlar. Son kısmı ise en hoşuma giden bölümü. Bir parça deri, amber, meşe yosunu ve odunsu notalar. Hatta biraz da silhat.

Photo 1980’lerin ve 1990’ların başlarına ait erkeksi, kolonyamsı, bolca lavanta hissi veren, eski ya da modası geçmiş gibi kokan, maço sayılabilecek bir arkadaş. Birebir aynı olmasalar da Yves Saint Laurent – Jazz, Ralph Lauren – Safari ya da Guy Laroche – Drakkar Noir’e yakın duruyor. Hatta Yves Saint Laurent – Rive Gauche’un eski, yumuşak ve kolonyamsı hissi veren abisi gibi. Brut’e benzeten bile var.


Üst ve orta notaları çok değişmiyor. Asıl değişim son kısımda yaşanıyor. Başlangıcında bir sürü örneğine rastladığım buruk, ekşimsi ve erkeksi çiçekler bana göre değil. Orta kısmı da çok kendime yakın bulamadım. Son kısım ise aşık olunacak kadar güzel olmasa da parfümün en tahammül edebildiğim yanı. Eğer bu tür eski kokan maço, erkeksi parfümleri seviyorsanız Photo tam size göre olabilir. Ama benim için olmadığı kesin.

Artık bu tür eski tarz aromatik fujerler ve şipreler hep birbirinin aynısı gelmeye başladı bana. Yani o başlangıçtaki ekşi, garip bergamot kullanımı sıkıcı ve bıktırıcı geliyor. Biraz köşeli bir karakteri var. Genel beğeniye uyacak bir tarzı yok. Evet 1990’lı yıllar için fena bir seçenek olmayabilirmiş. Ama 2012 yılında bu parfüm başka gezegenden gelmiş gibi.


Photo ne yazık ki parfüm dünyasına çok büyük yenilik getirmeyen, diğer şöhretli eski aromatik fujerları taklit eden bir arkadaş bana göre. Aromatik otlar ve yeşil teması daha ağırlıklı gibime geldi. Kokusu tendeki geçen saatlerin ardından çok fazla değişim geçirmiyor alt notalarını saymazsak. Hiçbir zaman popüler olamamış, şöhreti yakalayamamış, öne çıkamamış bir yardımcı aktöre benzetiyorum.

Photo tam bir erkek parfümü. Kadın versiyonu çıkarılmamış. Sanırım bir kere reformülasyon geçirmiş. Onun için eski yani ilk versiyonunu bulabilirseniz denemenizde fayda var. 30 yaşın altındaki erkeklerin kullanması zor görünüyor. Belli yaşın üzerindeki arkadaşlara tavsiye ederim. Sonbahar-kış mevsimi kullanmak için en uygun zaman gibi duruyor. Aman denemeden almayın. Herkesin sevebileceği gibi değil.

Artıları:
+ Sonları fena değil.
+ Eski kokan erkesi parfümlerden hoşlananlar için seçenek olabilir.

Eksileri:
- Başlangıcını sevmedim.
- Orta notaları da bana göre değil.
- Günümüzün parfüm trendlerine çok uzak.

Koku Güzelliği:10/5.5

25 Kasım 2012 Pazar

Bond No.9 – Signature Perfume (2009)



Bond No.9 – Signature Perfume (2009)  Markanın uniseks olarak piyasaya sunulan parfümü.

Hepimiz az çok biliyoruz ki, parfüm sektörü de diğer iş kolları gibi erkeklerin egemenliği altında. Artık sanayi çağının bittiği ve bir sonraki adım olan bilişim çağında olduğumuz söyleniyor. 21. yüzyılın başlarındayız. Oysaki gelişen ve değişen ileri teknoloji bütün insanların bilinç düzeyini arttırması gerekirken, tam tersi mi oluyor ne?

Hani savaşlar bitecekti, insanlar daha bilge olacaklardı. Hani terörün, vurup kırmanın, sokakta gösteri yapma hakkını kullanan insanlara böcek ilacı sıkar gibi biber gazı sıkmanın anlamsızlığını kavrayıp dostça yaşayacaktık. Demek ki anormal derecede hızla ilerleyen teknoloji, belki de insanlığın zihni gelişiminden daha hızlı ilerlediği için bütün teoriler yanlış çıkıyor.

Newyork’un Manhattan adasındaki “Michelin üç yıldıza” sahip dünyanın en ünlü ve pahalı restoranlarından birisinde, finans dünyasının başarılı yöneticilerinden bir adam karısı ile akşam yemeği yiyor. O masayı kapmak için kaç bin dolar ödediğini ve kaç hafta sıra beklediğini tahmin edersiniz. Ya da İstanbul’un gözde semtlerinden Nişantaşı’ndaki Prada mağazasında bir el çantasına iki bin lira vermekten çekinmeyen kadınlar için paranın nasıl bir anlamı vardır ki?

Yukarıdaki örneklerle aynı saniyeler içinde paralel bir evrende neler oluyor acaba. O Manhattan’daki ünlü ve çok pahalı restoranın karşı kaldırımında bir evsiz, geleceğinin ne olacağını düşünmekten bile aciz durumda. Bırakın gelecek ya da kariyer planları yapmayı, bu gece karnımı nasıl doyururum ya da gece nerede soğuktan donmadan uyurum diye düşünmekte. Nişantaşı’ndaki  lüks Prada mağazasının kuş uçuşu on beş kilometre uzağındaki gece kondu semtinde bir kadın alkolik kocasından yine korkunç bir dayak yerken, inşallah bir tarafımı kırmaz bu sefer diye umuyor. Yoksa üç çocuğuma nasıl bakarım diye düşünerek, suratına aldığı yumrukları sayıyor. Bir, iki, üç…

İstediğiniz kadar iPhone 4 yada iPhone 5 akıllı telefon piyasaya sürün. 6 hatta 7’sini de geliştirin. Dört çekirdekli İntel bilgisayar işlemcilerinin yerine otuz iki çekirdekli işlemciler yapın. Gece görüş kamera sistemine sahip yeni Mercedes E serisi arabayı tanıtın. Dünyanın en lüks yedi yıldızlı otellerinin musluklarını altınla kaplatın. Hiçbir anlamı yok gece karnı aç olarak yatağa giren çocukların olduğu bir dünyada. Ya da ailesi içinde bile tacize uğrayan kadınlar bu kadar çok oldukça. Prada mağazasından alışveriş yapan kadın ile her gece alkolik kocasından dayak yiyen kadın nasıl eşit olabilir ki?

Acaba insanlar şanslı mı doğarlar yoksa kendi şanslarını mı yaratırlar sorusu kafamı kurcalıyor ara sıra. Evet Sabancı ailesinin bir üyesi olarak dünyaya gelmek ile Kars’ın bir dağ köyünde dünyaya gelmek tabiki aynı şeyler değil. Ama dünyanın eşit ve adil olduğunu kim söylüyor ki?

Şimdi buradan yola çıkarak bir şişe parfüme en fazla 25-30 lira verebilecek birisi ile 650 lira verebilecek insan eşit şartlardadır diyemeyiz. Ama bu durum yaşadığımız dünyanın acı bir gerçeği. Bond No.9 markasının bugün inceleyeceğim parfümünün fiyatını görünce ise ne diyeceğimi bilemedim. O zaman artık detaylara gireyim.

Bond No.9, Newyork merkezli bir niche parfüm evi. Amerika’da bizim burada 150-200 TL arasında alabildiğimiz Giorgio Armani, Versace, Bulgari gibi parfümleri 25-30 dolar civarlarında satın alabiliyorsunuz. Yani ortalama kalitedeki bir parfümün Amerika satış fiyatı 30-40 dolar diyelim. Bugün yazacağım Bond No.9’ın Signature Perfume’ü ise 100 ml.si 340 dolarlık fiyat etiketiyle Amerikan standartları için bile astronomik. Ki normal bir ana akım parfümün yaklaşık on katı fiyata sahip. Peki neden?


Dolabımda duran bir sürü hiç denenmemiş Bond No.9 parfümünden rastgele birisine el attım. Karşıma ise 2009 yılında piyasaya sürülmüş ve diğer Bond No.9 parfümlerinden bile daha pahalıya satılan Signature Perfume çıktı. Kendi internet sitelerinde neden bu kadar yüksek fiyata satıldığı şöyle açıklanmış:

“Gittiğimiz bu yolda, yüzde 20 eau de parfum oranını yenileyerek, konsantrasyonu yüzde 30 yaparak onu başka bir kategoriye ulaştırmış olduk, o da, bugünlerde çok az bulunan: saf parfüm (Pure Perfume) olmasıdır.”

Bu açıklama ne anlama geliyor hemen açıklayayım. Bond No.9’ın bütün parfümleri bir çok niche marka gibi Eau de Parfum (EDP). Fakat Signature Perfume’un yüzde yirmi olan EDP konsantrasyonu yüzde otuz gibi çok yüksek bir orana çıkarılmış. Bugün inceleyeceğim Signature Perfume neredeyse saf parfüm (Pure Perfume) formunda. Yani parfümün en güçlü ve yoğun hali. Tabiki doğal olarak fiyatı da oldukça yüksek.

Artık geçelim parfümümüze. Bugün inceleyeceğim arkadaşın ismi bile tartışmalı. Kendi sitelerinde “Signature Perfume” olarak geçiyor. Bendeki orijinal numunesinin üzerinde sadece “Bond No.9 Perfume” ibaresi var. Başka bir kaynakta “Perfume Oud” yazılmış. Ben yine de markanın resmi sitesindeki ismi kullanacağım.


Signature Perfume için Bond No.9 şöyle bir açıklama yapmış:

“Koku repertuarımızda Bond No.9'ı benzersiz yapan nedir? Tek bir şey, o kontrastlar üzerine bir çalışmadır, Doğu ile Batının karışımı, Dubai ve New York, antik ve modern, 21. yy New York'unda o uluslararası halinin ortaya çıkardığı hava. Bir diğer nokta, o çok baştan çıkarıcı, erotik.

Ve sonunda Arap geceleri NoHo'ya geldi. Bond No.9'ın yönetim butiğinin 10. yıldönümünü vurgulamak için imza kokumuz Bond No.9 Perfume Oud parfümünü göz önüne sermekten başka şansımız yoktu. Bond No.9 Perfume Oud sadece New York'a komşuluk için değil NoHo adresimiz için de duyular içerisinde sabit bir noktadır.

Dünyada pek çok öd ağacı kokusu vardır, ama buradaki öd ağacı kokusu, New York'un efsanevi eritici potasından çıkandır. Bond No.9 parfümü dört görkemli, uyumlu, doğu/batı içeriklerini kapsar. Doğu dünyasını temsilen topraksı, sıcak öd ağacı. Buna karşı onunla oynarcasına, Orta Doğu ile Batı hazinesi olarak, rafine edilmiş tatlılığın özeti olarak gül. Güney Amerikadan tonka fasulyesi bu ateşe karamel-badem tadı verirken Asya'nın misk geyiğinden ilham alınarak, öd ağacının şehevi doğasının altını çizmek için de misk kullanılmıştır.”


Bu açıklamalardan anlaşılacağı üzere Signature Perfume’de ana öğe daha çok Arap parfümlerinde kullanılan öd ağacı (oud, aoud veya Agarwood). Kendi sitelerinde parfümün notaları öd ağacı, gül, tonka fasulyesi ve misk olarak sıralanmış. Fragrantica’da oryantal çiçeksi olarak sınıflandırılmış. Parfümü ilk sıktığımda beni çok yumuşak bir çiçeksi-meyveli tema karşılıyor. Kadınsı çiçekler daha baskın sanki. Ferah sayılabilecek çiçekler. Muhtemelen seyreltilmiş hissi veren yumuşak bir gül ve biraz misk. Açılışı çok basit ve sıradan bir kadın parfümü olarak düşünebilirsiniz.

İlerleyen dakikalarda parfümün diğer elementlerinin öne çıkmasını bekliyorum. Değişmesini ve dönüşmesini. Ama bu beklentim boşa çıkıyor. Çünkü başlangıçtaki yumuşak çiçeksi-meyvemsi his aynen sona kadar devam ediyor. Orta kısımlarda biraz yumuşak odunsular ekleniyor. Muhtemelen öd ağacı. Sonrasında ise biraz tatlanıyor. Bunu da tonka fasulyesi sağlıyor diyebilirim. Bond No.9’ın sitesinde yazan öd ağacı, gül, misk ve tonka fasulyesinden başka hiçbir şeye rastlayamadım.

Şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki Signature Perfume çok çok basit bir kompozisyona sahip. Kokusu başından sonuna kadar hiç değişmiyor. Sıradan bir kadınsı-çiçeksi-misk kokusu olarak düşünebilirsiniz. Bence rahatsız edecek kadar yapaylık yok. Ama çok kaliteli bir parfüm kokladığınız izlenimine kapılmıyorsunuz. Sanki mağazalarda satılan yüzlerce birbirine benzeyen kadın parfümünden birisi. Bu yönü en şaşırdığım tarafı oldu. Çünkü çok yüksek fiyatlara satılıyor ve daha derin, ilginç bir kokusu olmasını beklemek sanırım anormal olmaz.


Signature Perfume kötü kokan bir arkadaş değil. Yumuşak, ferah, hafif, sakin ve barışçıl. Sanki Nobel Barış ödülünü kazanan bir kadın kullansa harika olabilir. Tam da bu noktada dikkatimi çeken bir detaydan bahsedeyim. Bu arkadaşın resmi pazarlama kampanyasında Arap gecelerinden bahsedilmiş. Sanırım içeriğindeki öd ağacı notasının baskın olması sebebiyle böyle yapılmış. Ama geneline baktığımızda hiç de ağır ve iç bayan Arap kokularına benzemiyor. Daha batılı ve modern koktuğunu düşünüyorum. Yani konsept ile koku birbirine uymamış.

Ortalama ve bir kadın için güvenli sayılabilecek eserlerden birisi. Ama büyük boy şişesini almaya değmez bence. Yine abartılmış ve şişirilmiş fiyatıyla hayal kırıklığı yaşadığım Bond No.9 parfümü ile karşılaştım. 18-30 yaşlarındaki kızlar için uygun olabilir. Ama bana göre olmadığına eminim. İlginç tarafı ise uniseks olarak piyasaya sunulması. Kadın kullanımına daha yakın olduğunu düşünüyorum.


Signature Perfume’ün tam bir ilkbahar-yaz kokusu. Neredeyse ferah sayılabilecek çiçekler ve yumuşak odunsu notalar sonbahar-kış kullanımı için fazla narin kaçabilir. Kalıcılığı fena değil. Farkedilirliği ortalamanın altında.

Artıları:
+ Genel olarak herkesin hoşuna gidebilecek kokusu.
+ Ferah bir öd ağacı kokusu arıyorsanız listenize alabilirsiniz.

Eksileri:
- Çok basit ve sıradan kokusu.
- Düz çizgide ilerliyor. Neredeyse hiç değişmiyor. Sizi şaşırtmıyor. Herhangi bir yenilik getirmiyor.
- Bu kadar yüksek bir fiyat etiketini hak ediyor mu şüpheliyim.

Koku Güzelliği:10/6

21 Kasım 2012 Çarşamba

Histoires de Parfums – Ambre 114 (2001)



Histoires de Parfums – Ambre 114 (2001)  Markanın amber temalı parfümü.

Ne derler bilirsiniz: “Tembel insan yaratıcı olur.” Fakat bu söz bana tembellerin kendilerini haklı çıkarma gayreti gibi geliyor. Belki de doğrudur. Ya da kısmen doğrudur. Yani her tembel yaratıcı olmayabilir.

Parfüm Merakı bloguna yazma aralıklarımı biraz açmaya başladığımın farkındasınızdır. Bu tamamen bilinçli bir seçim. Parfümleri daha uzun sürelerde denemeye karar verdim diyebilirim. Böylece kendimi geri çekip daha uzun süreler kokuları anlamaya çalışacağım. Yani işin içinde tembellik yok. Biraz daha titiz davranma isteği var.

Parfümleri yazmayı devam ettirirken, o güzel kokulu iksirler ile ilgili yazılanları da günü gününe okumaya, takip etmeye çalışıyorum. İnsanlar neleri konuşup, tartışıyorlar. Ya da yeni çıkan parfümler hakkında nasıl yorumlar yapıyorlar. Elimden geldiğince izliyorum. Bu okumalarım arasında bir çok yeni ana akım ve niche parfüm markası ile karşılaşıyorum. Özellikle niche parfüm sektöründe biraz hareketlenme var diyebilirim. Yeni markalar ortaya çıkıyor. Doğal olarak da onlara ait yeni parfümler. Fakat bugün çok yeni bir markanın parfümünden bahsetmeyeceğim.

2000 yılında Gerald Ghislain tarafından kurulmuş Histoires de Parfums. Fransa merkezli. İlk parfümlerini kuruldukları yıl olan 2000'de piyasaya sürmüşler. Bugün inceleyeceğim parfümleri 2001 çıkışlı Ambre 114.


Parfümün ismi aslında bize ipucu veriyor. Evet Ambre 114, amber temalı bir arkadaş. 114 rakamı ise parfümün içeriğinde kullanılan element sayısıymış. Bu uygulamayı Le Labo’da yapıyor. Sanırım Le Labo isime rakam ekleme konusunda Histoires de Parfums’den esinlenmiş.

Ambre 114, markanın “Kült kitaplar” serisine ait. Bu seride bir de 1969 isimli parfüm var. Kendi sitelerinde baharatlı oryantal olarak sınıflandırılmış. Parfümün açılışı pek alışıldık değil. Koku hafızam tanıdık sinyaller veriyor üst notalar ile ilgili. Ama zihnim bir yere oturtamıyor. Hem çok tanıdık hem de anlatması zor. Ambre 114’ün açılışını biraz hacı yağlarına benzettim. Sanki Arap ya da doğu esintisi. Parfümün tanıtımlarındaki doğu vurgusunun sebebi şimdi anlaşılıyor. Tütün desem tam olarak değil. Çiçekler desem değil. Baharat desem değil. Sanki bir Amouage yada Montale parfümünü kokluyorum. Hayır gayet “Fransız ve batılı” bir marka oysaki Histoires de Parfums. Ambre 114’ün açılışı modern hacı yağlarına benzer şekilde gerçekleşiyor. Açıklanan üst notalarına bakıyorum. Kekik ve küçük hindistan cevizi var. Kekik olamaz. Muhtemelen küçük hindistan cevizi. Emin değilim.

Üst notalar azımsanmayacak kadar uzun sürüyor. İlerleyen dakikalarda orta notalara yavaş ve yumuşak bir geçiş yapılıyor. Bu andan itibaren baklayı dilinin altından çıkarıyor Ambre 114. Karanlık sayılabilecek derin bir amber hakimiyeti ele alıyor. Bu kısım daha az hacı yağı efekti barındırıyor. Ambere biraz baharatlar ekleniyor. Ama fazla kendisini göstermiyor baharatlar. Adeta güçlü ambere boyun eğiyor. Onun üstünlüğünü kabul ediyor. Orta notaları harika Ambre 114’ün. Çok şık, lüks, derin, oldukça tatlı bir amber. Belki yanında sandal ağacı ve silhatı da sayabiliriz.


Alt notalara geçildiğinde tatlımsı amber hala çok etkin. Neredeyse gourmand kıvamında bir amberden bahsediyorum. Sanırım biraz vanilya, tonka fasulyesi, süetimsi deri, tütsü ve odunsu notalar yardımcı aktörler olarak sayılabilir. Alt notaları da harika.

Ambre 114’ün ismi bize nasıl bir arkadaş ile karşılaşacağımızı baştan anlatıyor. Başlangıcını saymazsam genel olarak şekerli-tatlı-vanilyamsı bir amber her zaman ön planda. Derin, biraz karanlık, gizemli, etkileyici ve seksi. İşte ben bu tür amber kullanımına bayılıyorum. Zaten daha orta notalarında aklıma hemen bir başka amber temalı koku olan Serge Lutens - Ambre Sultan geldi. Yorumcular bahsetmemişler ama ben iki parfümü çok benzettim. Ambre 114 daha yumuşak, tatlı ve zengin. Ambre Sultan ise otsu ve daha az tatlı.

Ambre 114 orta notalarından itibaren harika bir parfüm. İnsan koklamaya doyamıyor. Amber teması ancak bu kadar güzel kullanılabilir. Zengin, lüks, estetik ve egzotik. Kendimi aynen 1001 gece masallarında gibi hissediyorum. Yada Suudi Arabistan’daki yerel kokular satan dükkanlardan birindeyim sanki. Hatta mistik öğretilere ilgi duyan bir çöl bedevisinin çadırındayım. Burada yakılmış tütsüler, amber, sandal ağacı ve vanilya çubuklarının birbirine karışmış kokularını içime çekiyorum. Adeta kendimden geçiyorum. Bu bir rüya olmalı…


Uzun zamandır denediğim en güzel oryantal parfüm sanırım Ambre 114. Yada ben bu tür amber kullanımını çok sevdiğim için böyle söylüyorum. Sebebi ne olursa olsun karşımızda ustalıkla harmanlanmış, derin ve etkileyici bir parfüm var. Ve benim için önemli olan da bu. Geneli itibariyle oldukça tatlı ve yumuşak bir kokusu olduğunu söyleyebilirim.

Yukarıda bahsettiğim gibi açılışı biraz farklı. Herkesin sevebileceği gibi değil. Bende uzun uzun düşündüm acaba açılışını sevdim mi diye. Yani oldukça kararsız kaldım. Fakat en sonunda çok da hoşlanmadığımı anladım. Tek olumsuz tarafı başlangıç kısmı.

Ambre 114’ü yine hem tene hem de kıyafete uyguladım farklı zamanlarda. Tende nefis ve egzotik bir amber kokusuna dönüşürken, kıyafet üzerinde daha Arap yağlarına benzer hale geldi. Onun için mutlaka tende deneyin. Kararınızı öyle verin.

Parfümümüz Eau de Parfum (EDP) olarak piyasaya sunulmuş. Kalıcılığı tenimde yüksek oldu. Bir sonraki gün rahatlıkla ve net şekilde hissediyorsunuz kokusunu. Uniseks olarak düşünülmüş. Bence erkeğe daha yakın duruyor. Otuz yaş ve üzerindeki herkese tavsiye ederim. Tam bir sonbahar-kış parfümü. Parfümün tasarımını, markanın kurucusu Gerald Ghislain yapmış.

Artıları:
+ Orta notaları harika.
+ Müthiş bir amber kullanımına sahip.
+ Kalıcılığı gayet iyi.

Eksileri:
- Başlangıcını pek kendime yakın bulamadım.
- Fiyatı yüksek. Her yerde bulmak zor.

Koku Güzelliği:10/8.5