İngiltere merkezli niş parfümevlerinin en bilinenlerinden birisi denebilir Jo Malone için. Her ne kadar kendi kurduğu markasını Estee Lauder’e satsa da Jo Malone, dünya çapında başarı yakalamış durumda. Gelinen noktada küresel bir niş parfümevi gibi davranıyor. Sürekli yeni parfümler piyasaya sürerek koleksiyonu genişletiyor. Hemen hemen her temayı ve notayı kullanarak eksik parça bırakmamaya çalışıyor.
Jo Malone gibi iddialı markanın, parfümeri dünyasının en temel çiçeklerinden gül üzerine parfüm üretmemesi düşünülemezdi. Markanın en bilinen gül parfümünün Red Roses olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. 2001 yılı çıkışlı Red Roses, markanın 2000’li yıllardaki karakterini izlemek açısından da hoş bir deneyim oldu benim için. Jo Malone’nin internet sitesinde Red Roses şu cümlelerle tanıtılmış: “Modern romantizmin kaynağı. Dünyanın en seçkin yedi gülünün şehvetli karışımı. Ezilmiş menekşe yaprakları ve limon dokunuşu ile yeni toplanmış çiçek buketi gibi açılıyor. Şaşırtıcı derecede temiz ve saf.”
Red Roses’in ilk saniyeleri bir parça limon, azıcık nane ama en çok da ferah gülle gerçekleşiyor. Açılışı gayet kadınsı, temiz, kaliteli, pürüzsüz ve gül kolonyalarını anımsatıyor. İlerleyen saatlerde koku karakterinde büyük değişim olmuyor. Orta kısımda temiz ve ferah sayılabilecek güle biraz menekşe ekleniyor. Misk de gül sularını andıran orta kısımdaki gülün yanında bulunuyor. Sonlarda miskli gül kapanışı yapıyor.
Red Roses, isminden de anlaşılacağı üzere gerçekçi ve bahçenizdeki kıpkırmızı güller gibi kokuyor. Bu yüksek kaliteli aroma hemen hemen hiç değişmeden devam ediyor. Basit, canlı, şeffaf, azıcık sabunsu, limonlu gül, birçok yeni nesil gül parfümündeki gibi bolca şekerli ya da ağır verilmemiş. Her kullandığımda bana gül sularını anımsattı. Uzun süreli kullanımda sıkıcı olacağı gibi bir önyargım var ne yazık ki.
Gördüğüm kadarıyla uzun uzadıya onu anlatmak yersiz çünkü karşımızda tekdüze ve gerçekçi bir gül aroması var. Onun çok yaratıcı ya da ilginç koktuğunu söylemem mümkün değil. Bize gül kokusu şöleni yaşatamayacak olsa da İngiliz gelenekselliğinin veya Viktorya dönemi şatolarının bahçelerinin şıklığını ve Britanya’nın yüksek kaliteli el işçiliğine sahip eserlerini anımsatması bakımından Red Roses, saf ve tertemiz gül kokusu arayan parfüm delilerinin listesinde üst sıralarda yerini korumaya devam edecektir.
Red Roses’ı bazı kaynaklar Lucien Piquet ve Patricia Bilodeau’nun birlikte tasarladığı iddia etmiş. Eau de Cologne formunda olmasına rağmen performansı şaşırtıcı derecede iyi. Hem kalıcılığı hem de etrafa yayılımı EDC için yeterli. Tabii ki kadın kullanımına yakın duruyor. Günlük kullanımda her yere uyum sağlayabilecek, ılık ilkbahar döneminde en iyi tepkilerini verebilecek Red Roses’ı deneyen çoğu kadının rahatlıkla benimseyeceğini düşünüyorum. Hele ki Chloe’nin o korkunç başarısız gül parfümlerini düşündükçe, Red Roses kullanılabilecek iyi seçeneklerden birisi denebilir.
Koku Güzelliği:10/7