6 Mart 2018 Salı

Giorgio Armani – Emporio Armani She (Lei) (1998)

İtalya’nın dünya moda sektörüne armağanı Giorgio Armani markası, isminin hakkını verircesine efsane parfümlerle kokuseverlerin başını döndürmeye devam ediyor. Markanın modern kült haline gelen iki erkek parfümü Code ve Acqua di Gio’dan sonra en sevdiğim eserlerinden birisi 1998 çıkışlı He (Lui) diyebilirim. Markanın Emporio Armani etiketiyle piyasaya sürdüğü He, kahverengi ve plastiğimsi hissiyat veren püskürtme mekanizmasıyla benzer kokar diye düşünürüm her zaman. Uzun zaman önce kullandığım ve çok sevdiğim He her ne kadar küçük çaplı reformülasyonlar geçirse ve kokusu bir parça değişse de hala içimde farklı yere sahiptir. Giorgio Armani’nin modern yüzünü temsil eden He’nin, aynı yıl kız kardeşi She’de (Lei) kendisini dünyaya tanıtmıştı.

Gerek He gerekse She parfümseverlerin çok sevdiği parfümlerdendi. Tabii aradan geçen yıllar yıldızlarını bir parça söndürse de hala onları kullanan çok sayıda parfümsever mevcut. Hem erkeği hem de kadın versiyonu aynı şişe tasarımına sahip bu iki parfümden She, kendi sitelerinde modern çiçeksi olarak tanımlanmış ve yumuşak, konforlu hissettiren modern parfüm olarak yorumlanmış. Bakalım durum gerçekten öyle mi?

She’nin (Lei) açılışı ferah sayılamayacak tatlı turunçgillerle gerçekleşiyor. Kimi kaynaklarda armuttan bahsediliyor ama bence bergamota yakın üst notalar. Başlangıcı yapay değil ama benim için fazla şekerli. İlerleyen dakikalarda koku karakteri değişiyor. Turunçgiller geri plana geçerken kremsi tatlı çiçekler ve bir parça vanilya kompozisyona ekleniyor. Miskin destek verdiği genel yapıda iris çiçeği hissiyatı var ama çok değil. She, orta kısımdan itibaren oldukça kremsi (neredeyse vanilyamsı) ve pudralı.  Neredeyse plastiğimsi diyebileceğim modern koku formu son kısımda da devam ediyor. Alt notalarda büyük değişim yok. Aynı kremsi, pudralı, vanilyamsı badem-iris çiçeği devam ediyor.

She’yi tanımlamak zor. Ne tam olarak turunçgilli ne çiçeksi ne derili ne vanilyalı ne de pudralı ama bir taraftan da hepsini içinde eritmeyi başarıyor. Oldukça kremsi ve tatlı yapısı günümüzün modern parfümlerine çok benzer. Onun yirmi yıl önce piyasaya sürüldüğüne inanmak zor. Sanki daha birkaç ay önce çıkmış kadar tanıdık ve modern.

She’yi ilk kullandığım gün hemen anladım ki erkek kardeşi He’ye çok benziyor. Hatta She, formülü değiştirilip yazık edilen He’nin ilk formülasyonuna benziyor. He’de deri daha yoğunken She’de vanilya ve pudraya ağırlık verilmiş ama iki parfüm de büyük oranda benzer. Eğer yeni He’den eski tadı alamıyorsanız She’yi gönül rahatlığıyla alıp kullanabilirsiniz. Hafiften feminenlik barındırsa da bence erkekler kullanabilir She’yi.

Sonuç olarak She’nin o tarif edilmez koku güzelliğine ve yapay yaratıcılığına şapka çıkarıyorum. Diğer taraftan da uzun süreli kullanımda sıkılacağımı tahmin ediyorum. Parfümler dünyasına yeni giriş yapan hanımefendilere She’yi önerebilirim. Günlük kullanımda, özel buluşmalarda, akşam çıkmalarına uyum sağlayacaktır. Ağır olmayan, yumuşacık kokusuyla bol bol övgüler alacağınızı düşünüyorum.

EDP formundaki She’nin kalıcılığı yeterli, etrafa yayılımı ilk dakikalarda yüksek. İlerleyen saatlerde tene yaklaşıyor. Serin günlerin parfümü bence She. Serin sonbahar hatta kış mevsimi için daha uygun. Kokusunun tasarımını ünlü parfümör Sophie Labbe yapmış.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/6

2 Mart 2018 Cuma

Amouage - Jubilation 25 Woman

Değerli parfümseverler bugün farklı bir yazıyla karşınızdayız. Zaman zaman sitemde parfümlerle ilgili dostlarımızdan gelen yazıları yayınlıyorum. Bugün bir parfümsever olan Leyla Erçel hanımefendinin kalbinden dökülen hüzünlü ve romantik yazıya yer vereceğiz. Ünlü ressam Modigliani’nin merkezde olduğu yazı, aslında parfüm kokan trajik bir aşk yazısı. Güzel kalpli bir hanımefendiden güzel bir yazı sizlerle…

Amouage – Jubilation 25 Woman

Kokumuzun kahramanı 18. yüzyılda yaşamış entelektüel burjuvazi kültürüne meydan okuyup eleştirel bir dille karşı çıkmış, hayatı doğaçlama yaşayan İtalyan asıllı Yahudi kökenli bir ressam “AMADEO MODIGLIANI” ve onun sevdiği kadın, mahzun ve hüzünlü güzel “JEANNE”.

Modigliani, bu mahzun güzele aşık olur. Jeanne Hristiyandır. Modigliani’nin ailesi bu ilişkiyi asla onaylamaz. Ama aşk yasak tanır mı? Yeni tanıştıkları dönemde Modigliani, Jeanne’nin  bir portresini çizmek ister. Bitirdiğinde Jeanne’a gösterir. Jeanne sevdiği adamın çizdiği kendi portresine heyecanlı ve meraklı gözlerle bakar ve gözlerimi neden çizmedin diye sorar. Modigliani gülümser Jeanne’a yaklaşarak, parmaklarıyla Jeanne’ın yüzüne dökülen saçlarını nazikçe geriye çeker ve aşkla, ihtirasla dudaklarına sarılır. Şehvetle Jeanne’ın naif güzelliğini öpücüklere boğarken, onun ipeksi saçlarından yayılan ve boynundan yükselen o enfes kokudan sarhoş olur. Modigliani, baygın gözlerle bakarken Jeanne’a cevap verir: “ RUHUNU GÖREBİLDİĞİMDE GÖZLERİNİ ÇİZECEĞİM…”

Birlikte daha çok zaman geçirmeye başlarlar. Modigliani’nin sağlığı çok iyi değildir. Tüberküloz ve ağır nefrit ile mücadele etmektedir. Ancak, dudaklarından sigarayı, elinden şarabı  hiç düşürmez. Bir gece Modi ve Jeanne Fransa sokaklarında, loş ışıkların aydınlattığı yollarda bardan çıkmış yürüyorlardır. Fonda Edith Piaf şarkı söylüyordur: “La Vie en Rose”… Jeanne boynundaki şalı çıkarıp Modigliani’nin boynuna dolar ve onu kendine çeker, aşkla öpüşürler yol boyunca. Jeanne’in kokusu her seferinde Modi’nin başını döndürmektedir. Bu arada Jeanne ikinci bebeklerine hamiledir ve yoksullukları her ikisini de çok yormuştur.

O günlerde şehirde bir yarışma düzenlenir ressamlar arasında. Büyük bir ödül vardır. Kimler yoktur ki… Picasso, Utrillo, Diego Riviera ve daha niceleri… Tabii ki Modigliani de… Yarışma günü gelmiştir. Herkes salonda heyecanla bekler. Bir tek Modigliani gelmemiştir. Jeanne gözü kapıda, sıkıntı içinde onu bekler. Saat gelir ve sonuçlar açıklanmaya başlar sondan birinciye doğru. İkincilik büyük ressam Picasso’nundur. Beyaz örtü kaldırılır ve Picasso’nun ikincilik alan tablosu açılır. Picasso, Modigliani’nin portresini çizmiştir.  Modigliani’ye olan hayranlığı bu yarışmada ona ikincilik kazandırmıştır. Artık birinci açıklanacaktır ve Modi hala gelmemiştir. O sırada Jeanne’a sürpriz yapmak üzere nikah kağıtlarını almaya gitmiş ve yolda hırsızlar tarafından saldırıya uğramıştır. Bu saldırıya yorgun ciğerleri dayanamaz ve karlar üzerine yığılır.

Yarışma salonunda heyecan doruktadır. Herkes nefesini tutmuş birincinin açıklanmasını beklemektedir. Sonuç açıklanır; birinci Modigliani’dir. Ve Modigliani sevdiği kadını yani Jeanne’ı resmetmiştir. Tablosunda onun bütün hüznünü, zarafetini eksiksiz çizmiştir. Orada bulunan Jeanne göz yaşlarına hakim olamaz. Çünkü Modi, Jeanne’in gözlerini de çizmiştir. Artık onun ruhunu görebiliyordur.  Salonda ilk alkışlayan Picasso olur birinciyi. Ve ardından herkes.

Herkes gider salon boşalır. Modi ortalıkta yoktur. Jeanne’da buruk bir sevinçle eve döner. Gece yarısı kanlar içinde evin kapısında Modigliani’yi bulur. Onu hemen hastaneye yetiştirirler ancak bedeni yaşam savaşında yenik düşer. 35 yaşında hayata gözlerini kapar. Sevdiği adamın ölüm haberini alan hüzünlü güzel Jeanne, evlerinin penceresinden karnındaki bebeğiyle kendini karların üzerine bırakır. İki aşık aynı gün aynı mezara gömülürler. Jeanne’in Modigliani’yi sarhoş eden, çılgına çeviren saçlarının o enfes kokusu yayılır karlar üzerinde…

Bu müthiş aşk hikayesini ateşleyen o muazzam koku “Amouage Jubilation 25 Women”dir.

Not: Bu yazıyı, değerli parfümsever Leyla ERÇEL kaleme almıştır. Kendisine teşekkür ederiz.

27 Şubat 2018 Salı

Thierry Mugler – A*Men Pure Malt (2009)

Thierry Mugler’in 1996 çıkışlı başarılı erkek parfümü A*Men’den sonra köprünün altından çok sular aktı. Mugler markası A*Men’in satış rakamlarından etkilenerek aynı isimli devam parfümleri ortaya çıkardı. A*Men isminin devamına eklenen kokularla birçok yeni parfüm hayatımıza girdi. Bu devam parfümlerinden en çok sevilenlerinden birisiyse Pure Malt’tı.

İsminden de anlaşılacağı üzere bir içki türünden ilham aldı 2009 çıkışlı Pure Malt. Kendi sitelerinde Pure Malt’ın viskiyle birleşen dumansı ve odunsu tarafına vurgu yapmışlar. Uzun zaman önce kullanıp, ilgimi çeken parfümlerden birisi olarak aklımda kalan Pure Malt’ı tekrardan denemeye karar verdim. Bakalım bize neler sunacak Pure Malt.

Parfümün açılışı koyu ve yoğun paçuliyle gerçekleşiyor. Abisi A*Men’i daha ilk saniyelerde güçlü şekilde andırıyor Pure Malt. Üst notaları gayet güzel. Orta kısma geçildiğinde parfüme ilhamı veren içki temasıyla karşılaşıyoruz. Hafiften acımsı verilmiş içkiye, bir parça kuru meyveler ve kahve eşlik ediyor. Lezzetli orta bölüm fena değil. Kapanışta içkinin etkisi azalırken çikolatamsı yapı ortaya çıkıyor. Oldukça zayıflayan son bölümde vanilya daha etkili sanki. Gayet güzel alt notaları Pure Malt’ın.

Karşımızda tatlı, kuru meyveli, çikolatamsı, kahveli bir içki kokusu var. Viskinin o acımsı ve sıcak tadı tam olarak verilememişse de içki teması gayet rahat şekilde hissediliyor. Başlangıçtaki A*Men etkisi onun köklerine ve ismine sadık kaldığını hatırlatıyor. Orta bölümdeyse kokunun tonu oldukça değişiyor ve klasik A*Men’le pek benzer tarafı kalmıyor, kahve dışında. Sonları neden bu kadar çekingen acaba diye sorsak hata mı yapmış oluruz?

Pure Malt, kaliteli, çarpıcı, ilginç, örneğine pek rastlanamayacak çikolatalı içki parfümü denebilir. Hani havaalanlarında satılan ve içerisinde farklı içkilerin olduğu çikolatalar vardır. Başlangıcı hafiften onları çağrıştırıyor. Orta kısımda kontrollü verilen içki, meyvelerle uyumlu. Paçuli, baştan sona kadar her daim geri planda dolaşıyor. Ne de olsa A*Men’in DNA’sını taşıyor. E paçulisiz bir A*Men nasıl düşünebilir ki.

Pure Malt, abisi A*Men’e göre kullanması ve sevmesi daha zor bir eser. Zaten yoğun içki temalı parfümler çoğunlukla genel beğeniye yakın olmazlar. Alkol-içkinin o keskin ve baskın kokusu çoğu kişi için itici olabilir. Pure Malt, orta bölümden itibaren yoğun şekilde içkiyi kullanıyor ama başlarda ve sonlarda oldukça sınırlı tutuyor içki kokusunun etki alanını. Kullanım döneminde orta kısmı biraz zorlayıcı buldum kendi adıma. Başlangıcını ve sonunu sevdim. Dikkatimi çekense kumaş üzerinde orta notaları acımsı ve neredeyse yapay-metalik kokarken, ten üzerinde daha iyi sonuç verdi. Onun için diyebilirim ki ten üzerinde daha iyi duruyor Pure Malt. Kıyafet üzerinde bir süre sonra yapay, garip bir kokuya dönüşüyor.

Pure Malt, yeni nesil parfümler gibi tatlılığa epey yer vermiş. Buradaki tatlılık fazlaca şekerli gibi olmasa da yine de eğer tatlı kokuları sevmiyorsanız Pure Malt’ı deneme listenizden çıkartsanız iyi olabilir. Biliyoruz ki onun amacı kendisi gibi 2000 yılı sonrasının tatlı, baharatlı, modern oryantalleriyle rekabet etmek. Onu nasıl suçlayabiliriz ki?

EDT formundaki Pure Malt, bar-disko-kulüp tarzı yerlere uyacak, iddialı, yeterince erkeksi bir arkadaş. Soğuk kış günlerinde gündüz kullanımında da deneyebilirsiniz. Yaz aylarında kullanmanızı öneremeyeceğim. Performansıysa harika değil. İlk patlama dışında tene yakın duruyor. Kumaş üzerinde kalıcılığı iyi ama yine de saldırgan sayılmaz. Her yaş grubundan erkeğe uyacağını düşünüyorum.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/7

23 Şubat 2018 Cuma

Christian Dior – Poison (1985)

Christian Dior’un müthiş kadın parfüm klasikleri arasında Poison’un ayrı yeri olduğunu söyleyebiliriz. 1980’lerin ortasında piyasaya sürülen Poison, yıllar içinde sevilen eserlerden olmayı başarmıştı. Tabii her başarılı parfümün ardından devam parfümlerinin gelmesiyle 2018 yılı başları itibariyle Poison ailesi yirmi kokuya ulaşmış durumda. Zaman içinde Hypnotic Poison’un efsaneye dönüşmesi şüphesiz, klasik Poison’un her zaman onun gölgesinde kalmasına sebep oldu. Yine de unutmamalıyız ki Poison ailesinin ana kraliçesi her zaman için 1985 çıkışlı Poison’dur.

Dior’un internet sitesinde Poison’u “meyveli baharatlarla kucaklaşmış büyüleyici sümbülteber” olarak tanımlamışlar. Poison’un doğumundan itibaren efsane bir karaktere sahip olduğundan bahsetmişler. Ayrıca Poison’un unutulmaz ve karizmatik oryantal tarzında olduğunu belirtmişler. Uzun zamandır benim de ilgimi çeken Poison’a biraz daha yakından bakalım.

Parfümün başlangıcı kadınsı çiçekler ve tatlı meyvelerle gerçekleşiyor. İlk saniyelerdeki meyveler muhtemelen mayhoş kırmızı erik. Bir parça baharatların eklenmesiyle orta bölüme geçiliyor. Buradaki baharatlar çok keskin ya da burun tırmalayıcı şekilde verilmemiş. Orta bölümde ağırlığını arttıran çiçeklerden baş rolde tabii ki sümbülteber var. Sümbülteberin o kadınsı ve anaç kokusu baharatlar ve tatlı meyvelerle bir parça da olsa törpülenmiş ki bu iyi haber. Kapanışta çiçeklerin etkisi yok denecek kadar az. Alt notalarda bir parça amber, hafiften sandal ağacı ve kremsi vanilya var sanki.

Poison, üst-orta bölümde olgun, rafine, kadınsı meyveli-çiçeksi tarzına yakınken sonlarda farklı karaktere bürünüp, oryantal kısma dümeni kırıyor. Tabii meyveli-çiçeksi derken öyle yeni nesil kız parfümü formatı beklemeyin Poison’dan. Gayet oturaklı, hanımefendi, cazibeli, orta yaşlı bir kadın parfümü o. Sümbülteberin parfümün üzerindeki hayaleti, onu çarpıcı-dikkat çekici yapmaya yetiyor. Sümbülteber biraz tatlı, hafiften kremsi ve azıcık vanilyamsı verilmiş. Tabii sabunsu karakterini de korumuş. Orta bölümde epey sabunsuluk hissettim Poison’da.

1980’li yıllardan kopup gelmiş bir kadın parfümüyle karşı karşıyayız. O dönemin koku yapısına pek uymadığını söylesek hata mı etmiş oluruz acaba? Genellikle tatlılığın olabildiğince az verildiği kuru parfümler 1980’li yılların genel eğilimini oluştururken Poison bu kuralları pek takmamış anlaşılan. Kendi dönemi için oldukça yenilikçi kremsi, meyvemsi-çiçeksi kokusuyla, 2018 yılında bile hala eski-köhne değil genel yapısı. Bu anlamda onun zamanın ötesinde bir tasarım olduğunu söyleyebiliriz.

Poison, sümbülteberi fazlaca vermesi sebebiyle kendime yakın bulamayacağım bir eser ama tabi ki ona saygı duyuyorum. Onun vurucu ve koklayanın başını çevirtecek kadar iddialı tarafı hiç şüphesiz takdire şayan. Kalite anlamında muhakkak iyi. Bir tek orta kısımda zaman zaman plastiğimsi bir hissiyat algıladım. Tek sorun o diyebilirim. Onun dışında gayet sağlam bir seçenek orta yaş ve üzerindeki hanımefendiler için. Genç kız parfümü olmadığını söylesem abartmış olmam sanırım.

Poison’ın ilginç yanlarından birisi de çoğu kadın parfümünün aksine EDT formunda olması. 1985 çıkışlı ilk Poison’da EDT idi. Kalıcılığı kumaş üzerinde gayet iyi, tende normal. Fark edilirliği ilk bir saat güçlü, sonrasında normale dönüyor. Kokusunu kimin tasarladığı konusunda kararsız kaldım. Kimi yerde Jean Guichard başka kaynakta ise Edouard Flechier ismi var. İkisinin de adı burada dursun madem.

Günlük kullanımdan ziyade özel anların veya romantik akşamların kokusu belki de Poison. Kullanım dönemi olarak serin havaları tercih etmenizde fayda var. Sonbahar-kış parfümü gibi duruyor.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/6