26 Ocak 2018 Cuma

Thierry Mugler – A*Men/Angel Men (1996)

Uzun yıllar önce kullanmıştım Angel Men’i. O zamanlar parfümlere bu kadar aşina olmadığımı söyleyebilirim. Hatırladığım kadarıyla ilk izlenimlerim çok olumlu olmamıştı zihnimde. Angel Men’i zorlayıcı bazı notaları yüzünden benimseyemediğimi hatırlıyorum. Fakat yıllar içinde şunu anladım ki çok uzun zaman önce sevdiğiniz bir parfümü artık sevmeyebilirsiniz ya da eskiden hiç sevmediğiniz kokular bugün için kalbinizi çalabilir. Paçuli notasıyla olan ilişkim muhtemelen böyleydi. Yıllar içinde, bir türlü sevemediğim paçuli kokusunu artık her parfümde arar oldum. Böylesine bir değişimin sebebini ben de bilemiyorum. Belki de tecrübelerin ve yaşanmışlıkların artmasıyla paraleldir.

Angel Men’e yeniden şans vermek istedim anlaşılacağı üzere. Thierry Mugler’in oldukça sevilen ve satış rakamları anlamında markayı hiç üzmeyen A*Men’i nihayet bileğimi süslüyor. Kendi sitelerinde A*Men’i şöyle tanıtmışlar: “Angel Men, Angel’ın kadın versiyonunun diğer yarısıdır. İki parfüm aynı grafik kodlara, alfabedeki aynı ilk ve son harfler gibi benzerdir. Angel Men, 1992 yılında çıkan Angel’ın bir görüntüsü gibidir. Erkekler için yapılan ilk oryantal gourmand parfümdür. İlk olarak Angel için icat edilen oryantal gourmand koku ailesine Angel Men’de dahil edilmiştir.”

Amerika’da Angel Men olarak satılan parfümümüzün açılışı oldukça karanlık şekilde gerçekleşiyor. Koyu paçuli ve karanlık kahve kokusu ilk saniyelerde etkili oluyor. Açılışında bir parça lavanta ve nane de var muhtemelen. Fena değil üst notaları. Orta bölümde parfümün en önemli öğesi kahve karşımıza çıkıyor. Mugler’in sitesinde Arap kahve çekirdeği olarak tanımlanan bu nota, oldukça tatlı verildiği için çikolatamsı kokuyor. Orta kısmı sevdim. Kapanışta çikolatamsı koku devam ediyor. Ekstra olarak mumsu olmayan vanilya ekleniyor kompozisyona. Azıcık amber de algılanıyor sonlarda. Kapanışı da gayet güzel.

Angel Men, oldukça karanlık çikolata-paçuli parfümü gibi görünüyor. Bizzat Mugler’in fazla oranda kullanıldığını söylediği Arap kahvesi çekirdeğinden ziyade, sütlü çikolata gibi koktuğunu düşünüyorum. Tabii paçulinin kokunun genele katkısı büyük. Topraksı kokmayan paçuli, muhtemelen vanilyanın etkisiyle oldukça yumuşak ve kremsi davranıyor ki Angel Men’in başarısının temelini de büyük ihtimalle bu oluşturuyor.

Angel Men, artık modern parfüm efsanelerinden birisi haline gelen ablası Angel’a (kadın versiyonu) benziyor. Zaten Mugler de bu kardeşliği destekleyen tanıtımlar yapıyor. Sonuçta ikisi de çikolatalı paçuliyi merkeze alıyor. Aralarındaki fark kadın versiyonun biraz daha çiçeksi, daha tatlı ve feminen olması. Erkek versiyonu ise daha erkeksi, daha az tatlı ve daha çikolatamsı diyebilirim. Angel’ın kadın versiyonunu çok sevmiştim, erkek yorumunu da gayet başarılı buldum. 22 yıl önce piyasaya çıkmasına rağmen modern yanını koruyor. Sanki dün çıkmış gibi rakipleriyle mücadele ediyor ve kalite anlamında benzer kokan çoğu ana akım parfümden daha kaliteli diyebilirim. Bence rahatsız edici yapaylık bulunmuyor.

Angel Men’in bu kadar sevilmesinin sebebi tabii ki lezzetli sütlü çikolata gibi kokması. Eğer bu tarz kokuları seviyorsanız, çok iyi bir seçenek olarak deneme listenize dahil edebilirsiniz. Parfümlerde hem çikolata kokusunu hem de paçuliyi sevdiğim için ikisinin birleşimi Angel Men’i rahatlıkla benimsedim. Şunu da söylemem gerekir ki çok detaylı ve derin kokmuyor. Genel olarak aynı çizgide devam ediyor ve ilerleyen saatlerde sizi şaşırtmıyor. Başlangıcı neyse sonu da hemen hemen aynı.

EDT formunda fakat performansı fena değil. Kalıcılığı gayet iyi. Fark edilirliği tenimde ortalama oldu. Tam bir kış parfümü. Ilık sonbaharda kullanmak bile fazla gelebilir burnunuza. Erkek parfümü olarak piyasaya sürülse de uniseks kullanıma yakın duruyor. Kokusunun tasarımını Jacques Huclier yapmış.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/7.5

22 Ocak 2018 Pazartesi

Papillon Artisan Perfumes – Salome (2015)

“Bir parfüm yaratırken renkleri, dokuları ve mekanları düşünüyorum. Parfümlerimin çoğunda tarihin dönemlerinden, romantik ve edebi kavramlardan, doğadan, insanlardan, sanat eserlerinden etkileniyorum.”

Yukarıdaki sözleri Papillon Artisan Perfumes’in kurucusu parfümör Liz Moores söylemiş. İngiltere merkezli yeni bir niş parfümevinin kurucusu Liz Moores, 2014 yılında başladığı parfüm üretiminde, 2018 başları itibariyle beş parfüme ulaşmış durumda. Ve Papillon Artisan Perfumes’in en ilgi çeken parfümü Salome ile yolumuza devam edelim Parfüm Merakı’nda.

Salome’nin açıklanan notalarının içinde tanıdık bir öğe var: Türk gülü. Ayrıca Afrika taşı gibi anlamsız bir içerik de eklemişler listeye. Salome’nin açılışı çok sert ve yoğun hayvansılıkla gerçekleşiyor. Olabilecek en karanlık, miskli, civetli hayvansılıktan bahsediyorum. Sevmesi ve kabul etmesi zor üst notalar bana uzak olsa da çok kaliteli, çarpıcı ve sıra dışı. Orta bölümde bir parça sakinleşme görüyoruz neyse ki. Orta kısımda hayvansı bölüm geriye çekilirken karanlık taraf öylece duruyor. Burada eski-tozlu çiçekler ve hatta aldehitler var. Açıklanan notalarında yasemin ve karanfil bulunuyor. Acaba deri de var mı diye düşünüyorum, evet kesinlikle deri var. Hatta bir parça dumansı tütün bile olabilir. Orta notaları harika. Kapanışta koyu-karanlık yapı devam ediyor. Alt notalarda pudralı baharatlar, bir parça amber ve neredeyse meşe yosununa benzeteceğim enteresan notalar var.

Salome, ilk saniyelerden son ana kadar çok farklı, çarpıcı, zor ama bir o kadar da ilginç, keşfetmesi güzel, maceralı bir parfüm. Onun derinliği, detaycılığı ve çok sağlam geri planı kolay kolay başka parfümde karşınıza çıkmaz. Liz Moores inanılmaz bir iş başarmış Salome ile.

Salome özetle olabilecek en koyu, karanlık, korkutucu, gaddar sanatsal parfümlerden birisi. Başlangıcındaki tahammül edilmesi zor hayvansılık atlatıldıktan sonra çok kuru, neredeyse tatlılığın olmadığı, eski kafa parfüm klasiklerine benziyor. Çiçeklerin bu kadar enteresan kullanılması benim için mutluluk verici. Aslına bakılırsa tozlu-tarihi kadın parfümlerini andırıyor Salome. Belki de çiçeklerin ve pudralı yapının böylesine güçlü kullanılması bu hissi yaşamamı sağlıyor. Aynı zamanda erkeksi de kokuyor bazı anlarda. Çok garip çok…

Salome’nin 2015 yılında piyasaya sürülmüş olduğunu görmek inanılır gibi değil çünkü kokusu adeta 1920’li yıllarda takılıp kalmış gibi. Tamamen başına buyruk, ayrı bir evrenden sesleniyor Salome bize. Onun çağrısına kulak verecek parfümseverleri bekliyor muhtemelen.

Eğer parfümlere yeni yeni merak salıyorsanız ya da piyasa işi güvenli kokuları seviyorsanız, o zaman Salome’yi denemeyi aklınızdan bile geçirmeyin. Ne zaman ki konfor alanınızdan çıkıp, bir parfüm delisi olmaya karar verirseniz işte o zaman Salome’yi kullanma zamanınız gelmiştir.

Salome herkesin sevebileceği ya da kullanabileceği bir eser değil. Ben bile uzun süre tereddüt ettikten sonra denemeye karar verdim ve şok oldum. Yine de böylesine modern parfüm dünyasına meydan okuyan cesur bir arkadaşla karşılaştığım için mutluyum. Onu hala uzun süreli olarak kullanıp kullanamayacağım konusunda kararsızım. Muhtemelen benim için biraz fazla hayvansı kalacaktır. Eğer Muscs Koublai Khan veya Bandit’i seviyorsanız, Salome’yi acilen deneme listenize almalısınız.

Özel parfümler, özel mekanlarda ve özel zamanlarda kullanılmalı bence. Salome de özel bir parfüm ve günlük kullanıma uymayacağı aşikar. Otuz beş hatta kırk yaş üzeri, ileri düzey parfümseverleri hedefleyen Salome’nin performansı fena değil. Kalıcılığı harika, fark edilirliği başlarda yüksek, sonrasında normale dönüyor. Tam bir kış parfümü, ılık havalarda denemeyin derim.

EDP formundaki Salome’yi hafiften kadın kullanımına yakın bulurken, kimi kısımları da erkeksi mesajlar veriyor. En iyisi uniseks diyelim Salome’ye.

Koku Güzelliği:10/8

18 Ocak 2018 Perşembe

Dolce & Gabbana – The One (2006)

Dolce&Gabbana modaevinin 2006 yılında piyasaya sürdüğü The One isimli parfümlerinin iddiasını anlamak için markanın tanıtım yüzüne gözlerimizi çevirmemiz gerekiyor. Dünyaca ünlü aktris Scarlett Johansson’un reklam yüzü olduğu The One, bu anlamda büyük bir pazarlama kampanyasıyla gün yüzüne çıktı. Anlaşılan Dolce&Gabbana’nın The One’dan beklentileri oldukça yüksekti.

Beklentilerini karşıladı mı bilemiyoruz fakat 12 yıl içinde The One parfümleri seri haline geldi. İki yıl sonra çıkan The One For Men ve devamlarıyla birlikte 16 parfüme ulaştı The One ismi. Artık The One serisine ismini veren ilk parfüme yer vermenin zamanı gelmişti Parfüm Merakı’nda.

Kendi sitelerinde çiçeksi oryantal olarak sınıflandırdıkları The One’ın açılışı kadınsı çiçekler ve tatlı meyvelerle gerçekleşiyor. Pek başarılı bulmadığım turunçgillere litçi isimli tropikal meyve eşlik etse de sevemedim ilk saniyeleri. Orta kısımda meyvelerin rolü azalırken çiçeklerin gücü giderek artıyor. Çiçekler derken oldukça kadınsı ve burnu-algıları tırmalayan beyaz çiçeklerden bahsedebilirim. Açıklanan orta notalarında leylak var. Muhtemelen yasemin de destek veriyor leylağa. Orta bölüm benim için fazla yapay, zor ve kadınsı. Kapanış neyseki durumu kurtarmaya çalışıyor. Çiçeklerin ve meyvelerin neredeyse kalmadığı alt notalarda kremsi leziz vanilya tek hakim diyebilirim. Kremsi vanilyaya aynı şekilde kremsi ve neredeyse tropikal denebilecek sütsü misk eşlik ediyor. Parfümün en sevdiğim yeri kapanışı oluyor.

The One hiç şüphesiz ki meyveli-çiçeksi kokuyor. Modern, yapay, kadınsı meyveler ve çiçekler üst-orta notaları fena halde domine ediyor. Bu tür ağır kadınsı çiçekler çoğu zaman başımı ağrıtır ve The One’da bu kuralı değiştirmiyor. Kapanışta huzura ve olgunluğa ulaşan The One için saatlerce eziyet çekmenin benim için anlamı yok.

Evet tam bir kadın parfümüyle karşı karşıyayız. O, her şeyiyle baskın bir dişi. Her ne kadar etrafa yayılım olarak saldırgan davranmıyorsa da oldukça iddialı bir parfüm. Onu kullandığınızda gerçek bir parfümü üzerinizde taşıdığınızı hissediyorsunuz. Buraya kadar pembe hayallerle geldik. Şimdi gerçeklere geçeyim.

The One, kaliteli ve doğal kokan bir parfüm değil. Üst-orta bölümdeki sıradan şekerli meyveler ve çiçekler onlarca yeni nesil kadın kokusunda karşımıza çıkacak türden. Son bölümdeki başarılı kremsi vanilyaya ulaşana kadar baş ağrısından ölmezseniz şanslısınız. Allah’tan performansı yüksek değil The One’ın. Bir de çok kalıcı ve fark edilirliği yüksek olsaydı, o vasat aromaya saatlerce nasıl dayanabilirdim bilemiyorum.

The One benim için hayal kırıklığı oldu diyebilirim. Doğru kadında çok daha ilginç kokacak The One benim üzerimde başarısızdı. Bolca tatlı ve piyasa işi gibi davranan kokusunu kadınların seveceğini görmek zor değil. Kullanım döneminde orta kısımdaki çiçekleri biraz Coco Mademoiselle’e benzettim. O parfümü de sevememiştim The One’ı da sevemedim.

The One, EDP formunda. Kalıcılığı idare eder, fark edilirliği zayıf. Sonbahar-kış mevsimine uyacağını düşünüyorum. Genç kız arkadaşlardan ziyade 25 yaş üzeri hanımefendiler kullansa belki de daha iyi olur.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/5

14 Ocak 2018 Pazar

Histoires de Parfums – Fidelis (2015)

Sıradışı konsepti ve farklı parfümleriyle oldukça ilgi gören Histoires de Parfums, 2011 yılında “Editions Rare” isimli seri piyasaya sürdü. 2018 yılının başları itibariyle yedi parfüme ulaşan Editions Rare serisi de kendi içinde bölümlere ayrılıyormuş meğer.  Markanın sitesine göre Editions Rare serisinin içindeki üç parfüm diğerlerinden farklı yerde duruyor. Veni, Rosam ve Fidelis parfümleri bir şekilde altınla bağlantı kurularak pazarlanıyor.

Veni sarı altınla, Rosam beyaz altınla, Fidelis ise pembe altınla ilişkilendirilmiş kendi sitelerinde. Bugünkü yazı konuğum Fidelis’in açıklanan notalarında oldukça ilgimi çeken içerikler var. Mesela ahududu, kahve, paçuli ve kimyon notalarının birlikte kullanılması farklı koku formuyla karşılaşacağımı düşündürtüyor bana. Ayrıca öd, gül, safran ve amberden de bahsedilmiş tanıtımında.

Fidelis’in açılışı kuru sayılabilecek farklı baharatlarla gerçekleşiyor. Kakuleden şüpheleniyorum ilk saniyelerde. Hafiften de kahve olabilir üst notalarda. Sevdiğimi söyleyebilirim başlangıcını. Orta bölümde gülün kompozisyona girdiğini fark ediyorum. Buradaki gül geri planda kalmaya çalışıyor ve hafiften meyveli denebilir. Orta notalarda amberin etkisi giderek artıyor. Buradaki amber egzotik, koyu ve ağır bir amber. Son bölümde amberin etkisi devam ediyor. Safran kapanışta daha görünür oluyor. Safranlı amberin pek bana göre olmadığı gün gibi ortada.

Birkaç yıl sonra geriye dönüp baktığımda Fidelis’ten zihnimde ne kalacak diye düşünüyorum ve cevabı buluyorum: Amber. Buradaki amber gayet kütleli, sağlam, elitist, karanlık ve azıcık sert, daha doğrusu acımsı. Ahududu, kakule, kahve, gül, paçuli ve öd genel olarak amberin etkisinde bir şeyler söylemeye çalışıyorlar ama sesleri pek çıkmıyor.

Histoires de Parfums’un sitesinde Fidelis’in önce üst-orta-alt notaları açıklanmış. Sonrasındaysa ana notalar olarak not eklenmiş ve safran, kimyon, gül, amber ve ödden bahsedilmiş. Tabii bu çok alışıldık bir uygulama değil. Anladığım kadarıyla Histoires de Parfums burada diğer açıklanan notalardan ziyade kokunun asıl aksının ana notalar olarak verilen beş elementten oluştuğunu vurguluyor.

Kullanım döneminde yoğun kahve, ahududu, paçuli ve öd notalarına rastlamadım. Muhakkak vardır bu arkadaşlar ama etkileri sınırlı. Özellikle kahve-ahududu-öd üçlüsünü bir parfümde yan yana gördüğümü hatırlamadığım için oldukça ilgimi çekmişti kağıt üstünde Fidelis. Uygulamadaysa işlerin harika olmadığını söylemeliyim.

Enteresan tarafı bu tür egzotik ve koyu amber kokularını severim ama Fidelis bir şekilde kendisine bağlayamadı beni. İçine girip keyif alabileceğiniz konfor parfümü değil. Oldukça tematik, pek derinliği olmayan, akılda kalamayacak, doğru düzgün bir temaya sahipmiş gibi görünmeyen yapısının olduğunu söylemek istiyorum.

Histoires de Parfums’un kimi parfümlerini çok seven birisi olarak Fidelis’e büyük umutlar bağlamıştım ama beklediğim kadar çarpıcı ve ilginç çıkmadı. Onun kötü ve vasat koktuğunu söylemek haksızlık olsa da bana pek uymadı genel yapısı. Biraz fazla acımsı, buruk ve zorlayıcı tarzına alışmak zaman istiyor belki de.

Tatlılığın olduğunu ama abartılmadan verildiğini belirtebilirim. Günlük kullanıma pek uymayacak, spor kıyafetin üzerinde sırıtabilecek, akşamlara daha iyi uyum sağlayabilecek tam bir kış kokusu gibi duruyor. Kimi kaynaklarda uniseks olarak sunulsa da erkek kullanımına yakın diyebilirim.

Kokusunun tasarımını genelde ilginç markalarla çalışan 36 yaşındaki parfümör Julien Rasquinet yapmış. Eau de Parfum formunda. Kalıcılığı iyi, fark edilirliği ortalama seviyede.

Koku Güzelliği:10/6