25 Aralık 2017 Pazartesi

Christian Dior – Poison Girl (2016)

Ben bir kız değilim, zehirim” cümlesiyle birlikte Dior’un en iddialı yeni kadın parfümü Poison Girl, Ocak 2016 itibariyle piyasaya sürüldü. Parfümün ismi ve pazarlama cümlesi arasındaki çarpıcı ilişki Dior’un yakalamayı istediği duyguyu vermiş. Poison Girl, parfümseverlerin iyi bileceği üzere 1985 çıkışlı ünlü Poison kokusunun devamı. Dior’un Poison’ları öylesine ilgi çekiyor ki 32 yıl sonra hala devam parfümü geliyor Poison isminde. Tabii Poison’ların bu kadar meşhur olmasında Hypnotic Poison’un büyük katkısı var. O, bir süper star olarak hala kadınların en sevdiği arkadaşlarından birisi.

Ve 2016 yılında Poison serisine genç bir kız eklendi. Zaten parfümün adı her şeyi açıklıyor. Poison ismiyle eskilerin devamı olduğunu vurguluyor. Girl ile onun yepyeni ve modern bir parfüm olacağının mesajı veriliyor. Şişe tasarımı ve rengiyle de ablası Hypnotic Poison’un yolunda olduğunu vurguluyor adeta. “Ben bir kız değilim, zehirim” mottosuyla masum bir kız değil, tehlikeli bir zehir olduğu mesajını Dior bize veriyor. Bir parfümden amma çok mesaj çıkarttım görüyorsunuz.

Dior’un yeni nesil rakiplerine cevabı olarak düşünülebilir Poison Girl. Hatta Hypnotic Poison’un yavaş yavaş eskimesi ve yıldızının sönmeye doğru evrilmesi yüzünden Dior’un Poison Girl hamlesini yaptığını düşünebiliriz. Tabii parfümün ismiyle genç kızları da Poison’ların içine çekmeye çalışıyor Dior. Bu anlamda gayet bilinçli davranıyor. Sonuçta parfüm kullanma yaşı bütün dünyada giderek düşüyor ve artık genç kızlar, büyük markalar için önemli ve atlanmaması gereken pazar. Biraz daha yakından inceleyelim artık Poison Girl’ü.

Parfümün açılışı oldukça tatlı ve leziz turunçgillerle gerçekleşiyor. Gayet canlı, dinamik, kaliteli ve modern kokan portakal kokusunu sevdim. Orta bölümde turunçgillerin verdiği meyvemsilik devam etse de koku karakteri çiçeksiliğe doğru kayıyor. Orta notalarda beyaz çiçekler ve gülün hakimiyetinden bahsedilebilir. Orta kısımdaki yapay ama kadınsı yapı tam da zihnimdeki kokuyla örtüşüyor. Parfümün bir yerlerinde böyle şekerli-çiçeksi-tonka fasulyesi-vanilya ile karşılaşacağımı tahmin ediyordum. Orta bölümde hafiften Hypnotic Poison esintisi var sanki. Son bölümde tatlılık hala fazla. Resmi olarak açıklanan alt notalarında tonka fasulyesi var. Kapanış vanilya-tonka eşliğinde gerçekleşiyor. Mumsu ve durağan vanilyadan bahsedilebilir.

Kendi sitelerinde Poison Girl’ün içeriğindeki üç nota vurgulanmış: Acı portakal, Grasse gülü ve Venezuela tonka fasulyesi. Parfümün genelini düşündüğümde gayet yerinde olduğunu anlıyorum bu üç notanın öne çıkarılmasının. Açılıştaki turunçgiller gerçekten de acımsı, daha olmamış portakal kokusunu çağrıştırıyor. Genelde ferah parfümlerin üst notalarında kullanılan turunçgiller, burada ferah değil. Tam tersine leziz, cazibeli ve bolca tatlı. Bence parfümün en güzel yeri açılışı. Yüksek kaliteli turunçgiller ne yazık ki kısa zaman sonra yerini orta bölümdeki çiçeklere bırakıyor. Şimdi çiçeksi kısmı inceleyelim kısaca. Çok ilginç ve benzersiz olmayan feminen çiçekler hafiften yapay ve azıcık sıradan. Gül hissediliyor ama tam bir gül parfümü denemez Poison Girl. Daha çok farklı çiçeklerin oluşturduğu gayet tanıdık, ortalamanın altında kalitede, etrafa yayılan, tırnaklarını burnunuza geçiren, iddialı, dolu dolu, cazibeli, hırslı, çarpıcı, arkasından baktıran çiçeklere sahip Poison Girl. Onu kullandığınızda size pek boşluk bırakmıyor ve gerçek bir parfüm kullandığınızı hissediyorsunuz.

Genellikle parfümlere seksi gibi şeyler söylemem. Çünkü artık her alanda öylesine çok kullanılıyor ki bu terim, içinin boşalmaya başladığını düşünüyorum. Onlarca belki yüzlerce parfüm (ağırlıklı olarak kadın parfümü) seksi temasıyla ve tanıtımıyla piyasaya sürülüyor. Onun için hemen hemen hiç kullanmamaya çalışsam da seksi kelimesini, Poison Girl gerçekten de sinir bozucu şekilde seksi, aynı zamanda yapay. Onun genlerini ablası Hypnotic Poison’dan aldığını düşünüyorum. Evet iki parfüm birbirini andırıyor. Poison Girl, belki de Hypnotic Poison’un daha güncellenmiş, modernleştirilmiş ve genç kızların hoşuna gidecek hale getirilmiş versiyonudur. Ne dersiniz, yanlış mı düşünüyorum?

Geleyim kokusunu sevdim mi kısmına. Orta kısmı dışında hoş bir kadın parfümü ama zaten orta notalar parfümün büyük bölümünü kapladığı için benim için çok konforlu değildi onu kullanmak. Zaten oldukça kadınsı kokusunu üzerime sıkıp, dışarı çıktığımı söyleyemem çünkü bana uymayacağı belliydi. Onu hep tenimde denedim ve aşık olmadım, kaliteli bulmadım. Oldukça piyasa işi gibi görünüyor. Dior’un çok satma uğruna karakterinden ödün vermesi denebilir Poison Girl için. Bir sürü çiçeksi-şekerli ortalama kadın parfümüne benzeyen Poison Girl, evet çarpıcı ve iddialı ama yenilikçi ve sıradışı değil. Biraz ukala, azıcık umursamaz, ufaktan küstah ve yeni nesil selfie meraklısı gençler gibi hafiften narsist.

Benim kullandığım EDP olanıydı. Yakın zamanda EDT versiyonu da çıkmış. Kalıcılığı ve fark edilirliği muhteşem olmasa da yeterli. Sonbahar-kış parfümü Poison Girl. Günlük kullanıma ve spor kıyafetlere pek uyacağı izlenimi vermiyor. Akşam ve özel anların kokusu sanki. Kokusunun tasarımını tabii ki Dior’un baş parfömürü Francois Demachy yapmış. Son sözü bay Demachy’ye verelim: “Poison Girl diğer parfümlerden hemen ayırt edilebilen, ödün vermeyen imzanız gibidir.

Koku Güzelliği:10/6

21 Aralık 2017 Perşembe

Mona di Orio – Cuir (2010)

Kakule, absent, deri, yabani ardıç, reçine, opoponax ve kunduz yağı.

Yukarıdaki notalar, Mona di Orio’nun Cuir parfümünün resmi olarak açıklanan içerikleri. Mona di Orio’nun Les Nombres D’Or serisinin üyesi Cuir, ismindeki deri vurgusunu, ilan edilen notalarında da belirtmiş. Daha önce yine Les Nombres D’Or serisinin popüler iki üyesi Vanille ve Vetyver’i kullanmıştım. Şimdi sıra Cuir’e geldi anlaşılacağı üzere.

Cuir’in açılışı karanlık ve tozlu gerçekleşiyor. Açıklanan notalarında bulunmasa da vetiver algılıyorum başlangıçta. Buradaki karanlık ve kuru vetiver oldukça alışılmamış denebilir. Orta bölümde parfümün depresif hali devam ediyor. Aynı karanlık ve tozlu yapı devam ediyor. Orta kısımda parfüme ismini veren deri ortaya çıkıyor. Buradaki deri oldukça soyut davranıyor ve deri ceketler gibi kokmuyor. Hafiften plastiğimsi mi desem ayakkabı boyası tarzında mı desem öyle bir deri var. Deriye bir parça tütsünün de eşlik ettiğini sanıyorum. Ve kapanışa geleyim. Oldukça zayıflayan alt notalarda büyük değişim yok. Yumuşak derinin yanında bir parça odunsular bulunuyor. Üst ve orta kısma nazaran daha sevilesi kapanışa sahip.

Cuir için karanlık mı demeliyim yoksa dumansı mı demeliyim karar veremedim. Sanırım ikisi de var. Buradaki dumansılık pipo tütünü gibi değil de deriden gelen dumansılığı çağrıştırıyor. Hatta hafiften kirli bile kokuyor deri ve doğallık hissiyatı vermiyor. Yapaylığın sınırlarında gezinen ve köksü vetiver-tütsüyle dans eden bir deriye sahip Cuir.

Muhtemelen Cuir’in kokusunun doğada pek karşılığı yok. Yani onu zihninizde neye benzeteceğinizi ve nasıl kelimeye dökeceğinizi bilemiyorsunuz. Yukarıda bahsettiğim resmi olarak açıklanan notalarına bakıyorum. Deri dışında diğer notaları algıladığımı söyleyemem. Acaba Mona di Orio bizi ters köşeye mi yatırmak istiyor bu notaları açıklayarak. Çünkü kunduz yağının bulunduğu parfümlerin genellikle hayvansı yönü ağır basar ama Cuir hayvansı değil daha çok plastiğimsi. Ayrıca kakule veya başka bir baharat da dikkatimi çekmedi kompozisyonda. Sanki Cuir daha odunsu-vetiversi-tütsümsü deri vaat ediyor bize. Tabii her daim karanlık ve dumansı.

Cuir, içine kapanık, depresif bir parfüm. Bir şekilde derin ve gizemli olmayı başarıyor, diğer taraftan da doğal kokamıyor. Kullanması ve sevmesi zor bir esere benziyor. Peki Cuir’i sevdim mi sevmedim mi? Tabii papatya falı bakacak değilim bu sorunun cevabı için. Genel tarzının bana yakın olmadığını söyleyebilirim. Kokusu biraz, araba tamirhanelerine gittiğinizde oradan gelen motor parçalarının ve yağlarının kokusuna benzerken diğer yandan dumansı ve karanlık yanıyla farklı olduğunu haykırıyor. Herkese uymayacak, konforlu olmayan, tam anlamıyla deri parfümüne benzemeyen, oldukça tematik ve garip bir çalışma olmuş Cuir. Rahatsız edici derecede itici değil ama kullanmaktan da zevk alamıyorsunuz.

Çok uzatmayayım. Sonuç olarak Cuir, sıradışı, dumansı, koyu deri parfümü olarak sınıflandırılabilir. Tatlılık az. Bu anlamda günümüz koku trendlerine uzak ama çok da eski ve babanne kokusu gibi de değil. Günlük kullanıma uymayacak, belli bir yaş (30 üzeri) ve parfüm deneyimi isteyen, erkek kullanımına yakın (uniseks olarak piyasaya sürülmüş), olgun ve soğuk bir eser. Denemeden almanın riskli olacağını sanırım söylememe gerek yok.

Kokusunun tasarımını Mona di Orio yapmış. EDP formunda. Kalıcılığı yeterli, fark edilirliği ortalama seviyede. Tam bir kış parfümü. Soğuk havalarda kendisini daha iyi göstereceğini düşünüyorum.

Koku Güzelliği:10/6

17 Aralık 2017 Pazar

Chanel – Pour Monsieur Concentree (1989)

1955 yılında Chanel’in ilk erkek parfümü olarak piyasaya sürülen Pour Monsieur’un kısa sürede büyük başarı sağlaması şaşırtıcı değildi. O müthiş turunçgilli şipre, 2017 yılında hala ulaşılması zor tahtında oturmakta. Bir dönemin nirengi noktası olarak kabul edilen Pour Monsieur’un üretimini Chanel neyseki hiç bitirmedi ve bizim gibi yeni sayılabilecek nesiller onu koklama şerefine nail oldu. Bu anlamda muhakkak ki şanslıyız.

Chanel’in, efsanevi klasiği Pour Monsieur’un zaman içinde yeni devam parfümleri çıkarmasını beklerdik fakat olmadı. Chanel’in bu tarihi parfüme saygısından dolayı mı hiç devam parfümü piyasaya sürmedi bilemiyorum. Ta ki 1989 yılına kadar. Pour Monsieur’un tek devam parfümü olarak kendisini gösteren Concentree, koku bağımlıları için önemini koruyor hala. Klasik Pour Monsieur’un küçük kardeşi olarak düşünülebilecek Concentree, Chanel’in internet sitesinden kaldırılmış. Büyük ihtimalle üretimi bitirilen Concentree, epeydir ilgimi çekiyordu. Ve tanıştık kendisiyle.

Pour Monsieur Concentree’nin açılışı eski limon ve aromatik otların eşliğinde gerçekleşiyor. Tozlu ve buruk eski limon kolonyalarına benzeyen Concentree, abisi Pour Monsieur’u oldukça andırıyor. Başlangıcını sevdim. Orta bölümde turunçgillere lavanta ve ekşi baharatlar ekleniyor. Kakule ve küçük hindistan cevizinin verdiği hissiyatı pek sevemedim. Orta bölüm bana yakın gelmedi. Kapanışta güzel sürprizler var. Yumuşak ve şekerli olmayan vanilyaya eşlik eden meşe yosunu alt notaları güzelleştiriyor. Son bölüm nefis.

Pour Monsieur Concentree, limonlu, kremsi, ekşi baharatlı meşe yosunu kokusuna benziyor. Abisi gibi eski-tozlu davranan Concentree, başlangıçta ferahken, orta bölümde hüzünlü baharat kokusuna dönüşüyor. Baharat derken keskin ve burnu yoran baharatlar aklınıza gelmesin. Kremsi ve turunçgillerle kombinlenmiş baharatlar adeta baharat gibi kokmuyor.

Klasik olan abisine başlarda benzeyen orta bölümde bir parça farklılaşan Concentree, aynı geri planı kullanıyor fakat küçük dokunuşlarla ondan ayrılıyor. Benzer hüzünlü hissiyatı veren iki parfümün arasında seçimim tabii ki 1955 çıkışlı Pour Monsieur olur. Concentree’de o eski-nostaljik havayı alıyorsunuz ama hep bir şeyler eksik gibi geliyor. Özellikle orta bölümünü bir türlü sevemediğim Concentree’yi hararetle öneremeyeceğim. Abisi varken küçük kardeşi pek ilgi çekici değil bence.

Sonuç olarak kesinlikle kötü ve kalitesiz değil Concentree. Günümüzün yeni nesil parfümlerine benzemeyen yapısıyla, orta yaşın üzerindeki erkekleri hedefliyor. Daha resmi ve takım elbise kokusuna benzeyen Concetree, günlük kullanıma uyacaktır.

Concentree, 1955 çıkışlı abisine benziyor ama bir parfüme daha yakın buldum. Eski Eau Sauvage’yi hatırlatan Concentree, onun kadar aromatik otsu ve ferah değil. Eau Sauvage’nin biraz daha baharatlı ve kremsi hali gibi düşünülebilir Concentree. Hatta kullanım döneminde bir parça Old Spice’ı anımsattı. Gördüğüm kadarıyla Pour Monsieur aromatik şipreye yakınken Concentree aromatik fujer tarzına yakın.

Ünlü burun Jacques Polge’nin elinden çıkmış Pour Monsieur Concentree. Kıyafet üzerindeki kalıcılığı fena değil ama fark edilirliği ne yazık ki kötü. Performans arayanların hoşuna gitmeyecektir. Soğuk kış günleri dışında her zaman kullanılabilir.

Koku Güzelliği:10/6

13 Aralık 2017 Çarşamba

Andree Putman – Tan d’Epices (2015)

“Andree Putman 1925 yılında Paris’te doğmuş, kendi tanımıyla “ilginç bir ailenin kızı”. Annesi piyanist, babası yedi dil bilen, mesleği olmayan bir entelektüel olarak Fransa’nın neredeyse soylu sayılabilecek, yüksek burjuva sınıfının geleneği içinde bir sülalenin “kara koyun”u olarak kabul ediliyor. Kendisinin ise bu ailenin içinde daha da ileri düzeyde bir kara koyun olduğunu söylüyor. Henüz 10 yaşındayken annesini evdeki yaldızlı mobilyaları ve şaşaalı resimleri atarak yerine, aile çevresinin hayret dolu tepkilerine neden olan, Art Deco mobilyalar ve soyut sanat eserleri almaya ikna eder.

1972 yılında Didier Grumbach ile birlikte “Créateur et Industriels” adlı mekânı kurarlar (Grumbach şimdi Haute Couture Federasyonu Başkanı). Bu grupta Issey Miyake, Jean Charles Castelbajac, Thierry Mugler gibi genç moda tasarımcıları tanıtılmaktadır. Böylelikle Putman, modern sanat, moda ve seri üretim arasında kurmayı arzu ettiği ilişkiyi de sağlayabilecektir.”

Açık Radyo’nun internet sitesindeki detaylı Andree Putman yazısı okunmaya değer. Yukarıda bu yazının bir bölümünü alıntıladım. O yazı anladığım kadarıyla Almanca bir yayından tercüme edilse de Andree Putman gibi önemli izler bırakarak bu dünyadan yakın zamanda ayrılmış bir başarı abidesi olarak saygıyı hakediyor. Özellikle iç mimari alanında ismini dünyaya duyurmuş bir tasarımcı olan Andree Putman, 2001 yılında ilk ve tek parfümü olan Preparation Parfumee’nin müthiş etki yaratmasına rağmen koku koleksiyonunu genişletmedi. 2013 yılında ölen Andree Putman’ın ardından kızı Olivia annesinin kişisel anılarını hatırlatacak bir parfüm serisi için Intertrade Group’un sahibi Celso Fidelli ile işbirliğine gitti. Andree Putman’ın ilk parfümünden on dört yıl sonra altı parfümlük yeni seri piyasaya sürüldü. Tan d’Epices, 2015 çıkışlı yeni serinin ilgi çeken parfümlerinden oldu. Kendi sitelerinde parfümleri hakkında bilgi bulunmayan Tan d’Epices’in isminden dolayı baharat merkezli olacağını tahmin edebiliriz.

Tan d’Epices’in açılışı keskin ve tatlı baharatlarla gerçekleşiyor. Tarçın ve zencefilin baskın olduğu başlangıcı gayet modern, leziz, meyvemsi ve yüksek kaliteli. Üst notaları gayet güzel. Orta bölümde büyük değişim görünmüyor. Tatlı baharatlara orta kısımda sıcak reçineler ekleniyor. Orta bölümde güzel bir sürpriz olarak dumansı sayılabilecek tütsü mevcut. Tütsünün yanında sıcak reçineler epey etkili orta kısımda. Kapanışta odunsular dikkatimi çekiyor. Keskin baharatların geri çekildiği alt notalarda biraz vanilya ya da balsamik benzoin bulunuyor.

Tan d’Epices, ismindeki baharat temasının hakkını sonuna kadar veriyor. Oldukça sağlam ve dolgun baharatlar gayet net ve başarılı şekilde verilmiş. Güzel tarafı baharatların çok yerinde tatlılıkla ve meyvemsilikle verilmiş olması. Böylece hem burnu zorlamıyor baharatlar hem de leziz ve modern hissiyat veriyor. Sevdiğim tarzda kokusu var Tan d’Epices’in. Sanırım onunla tanıştığım için şanslıyım.

Tabii parfümün önemli ayaklarından birisi sıcak baharatlara eşlik eden sıcak reçineler. Zaman zaman ağaçsı hissiyat veren bu reçinemsilik gayet dengeli verilmiş. Kimi niş parfümlerde abartılı verilen reçineler genellikle baş ağrısı yapıyor. Buradaki reçineleri beğendim. Geri plandaki odunsuluk ve vanilyamsılık fena değil.

Bence parfümün en ilginç tarafı dumansı tütsü-tütün benzeri yapı. Kimi zaman meyveli pipo tütünlerine kimi zaman dumansı sandal ağacı tütsülerine benzeyen orta notalar hem yüksek kaliteli hem de koklaması keyifli. Bu anlamda iyi iş çıkarılmış.

Tan d’Epices’taki Serge Lutensvari meyvemsilik ve baharat kullanımını beğendim. Bir parça Fille en Aiguilles tarzını anımsatıyor. Tabii Lutens’in eseri daha üst düzey denebilir. Kullandıkça bir parfüme daha çok benzettim Tan d’Epices’i. Ve sonunda aklıma geldi. Geçtiğimiz haftalarda kullandığım Rundholz’un 03. Apr. 1968 isimli parfümüne benzettim. İkisinde de meyvemsi baharatlar, reçineler ve tütsü var. Umarım yanılmıyorumdur.

Tan d’Epices bu haliyle çok soğuk günlerde kullanılabilecek sıcacık baharatlı reçineli bir eser. Dumansı tütsünün apayrı hava kattığı Tan d’Epices’i sevdim. Her ne kadar tekdüze koksa da ve büyük değişim göstermeden devam etse de bu tarzı seviyorsanız deneme listenize almanızı öneririm.

EDP formundaki Tan d’Epices’in performansı yeterli. Farkedilirliği yüksek olmasa da kalıcılığı iyi. Uniseks olarak piyasaya sürülmüş ama erkek kullanımına daha yakın sanki.

Koku Güzelliği:10/7