19 Kasım 2017 Pazar

Nishane – Zenne (2017)

Türkiye merkezli niş parfümevi Nishane’nin 2017 yılında piyasaya sürdüğü üç yeni parfüm aslına bakılırsa üçlemenin üyeleri. Nishane, geleneksel Türk gölge oyunu olan Hacıvat-Karagöz’den ilham alarak üç parfüme imza attı. Hacivat, Karagoz ve Zenne isimli bu üç parfümden Hacivat’ı kullanmış ve beğenmiştim. Nishane’nin gölge oyunu serisine devam edelim madem. Şimdi sıra Zenne’de.

Muhtemelen şişesinin rengi ve ismi yüzünden en ilgimi çeken parfüm olmuştu bu seride Zenne. Eski dilde kadın anlamına gelen Zenne anladığım kadarıyla farklı anlamlara da geliyor. Kadın kılığına giren erkek dansçıya da Zenne deniyor, gölge oyunundaki bütün kadın figürlerine de zenne de deniyormuş.

Zenne’nin açılışı farklı bir meyvemsilikle gerçekleşiyor. Tatlı ve leziz meyveler üst notaları tamamen kaplıyor. Bir parça turunçgiller ve üzüm benzeri meyveler var sanki üst notalarda. Orta kısımda üzümü andıran meyveler daha da ağırlığını arttırıyor. Bu meyveler koyu ve neredeyse karanlık denebilir. Orta bölümde bir parça da çiçeksilik var fakat ağırlık tatlı meyvelerde. Son bölümde vanilyanın devreye girdiğini düşünüyorum. Kapanıştaki vanilya harika olmasa da gayet kabul edilebilir tarzda.

Zenne, bence meyveli-çiçeksi-ambersi vanilya tarafına yakın. Çiçeklerden ziyade meyvemsilik ön planda. Modern ve leziz meyvelerden en öne çıkanı siyah üzüm sanki. Evet, Zenne’nin büyük bölümünü siyah üzüm oluşturuyor bana göre. Üzüme eşlik eden, abartılı şekilde kadınsı olmayan çiçekler ve yüksek kaliteli amber parfümün omurgasını meydana getiriyor. Ayarında tatlılık her daim parfümün üzerinde dolaşıyor.

Zenne, büyük değişim göstermeyen, yarı karanlık, kalite hissiyatı iyi, benzeri pek olmayan, koku trendlerine uymayan bir arkadaş. Belki yanlış algılıyorum ama Zenne’yi üzüm suyuna benzetiyorum. Hani marketlerde satılan üzüm suları vardır. Garip şekilde aklıma üzüm sularını getirdi Zenne. Şunu da söylemeliyim ki kullanması ve sevmesi kolay bir parfüm. Gündüz-gece, her ortama uyabilecek tarzıyla Zenne fena seçenek değil.

Karşımızda yüksek sayılabilecek fiyatlara satılan bir niş parfüm var. Bu açıdan bakıldığında çarpıcı, katmanlı, baş döndüren yapısının olmadığını söylemeliyim. Tek düze ilerlediğini ve büyük vaatler sunmadığını düşünüyorum Zenne’nin. Evet, iyi, hoş koku ama o fiyat etiketini hak ediyor mu şüpheliyim. Eğer meyveli parfümleri seviyorsanız listenize alabilirsiniz.

Zenne, Extrait formunda. Kalıcılığı iyi, fark edilirliği ortalama seviyede. Uniseks olarak piyasaya sürülmüş. Bence iyi bir denge kurmuşlar. Hem erkekler hem de kadınlar rahatlıkla kullanabilir. Sonbahar-kış dönemine daha çok uyacağını sanıyorum. Kokusunun tasarımını Jorge Lee yapmış.

Koku Güzelliği:10/6

15 Kasım 2017 Çarşamba

Comme des Garçons – Kyoto (2002)

Başkentlerin başkenti denilen Japonya’nın en ilginç şehri Kyoto’dan bahsedelim bugün. Japonya’nın başkenti Tokyo’dan bile daha popüler olan Kyoto’nun nüfusunun yaklaşık 1,5 milyon olduğu biliniyor. Japon imparatorluğunun bin yıl kadar başkenti olan Kyoto, tapınaklar şehri olarak da adlandırılıyor. İki binden fazla Budist ve Şinto tapınağı bulunuyor Kyoto’da. Bu özelliği onun ruhani tarafını da öne çıkarıyor.

Bunun içindir ki sanat dünyasının ilgisini çeken bir şehir Kyoto. Sadece Kyoto’yu merkeze alan sinema filmleri değil, 2002 yılında piyasaya sürülen bir parfüm de hafızalardan silinmiyor. Az buz değil on beş yıl önce Comme des Garçons’un piyasaya sürdüğü Kyoto parfümü, kokuseverlerin kalbindeki özel yerini hala koruyor bana göre. Comme des Garçons’un efsane parfüm serisi Incense’nin en popüler iki eserinden birisiydi Kyoto. Diğeri tabii ki Avignon’du.

Beş parfümden oluşan Incense serisinin her biri, farklı dinlerden esinlenerek meydana getirilmiş. Kyoto parfümü Budizm ve Şintoizm’den ilhamını almış. Açıklanan notalarında tütsü, ardıç yağı, kahve, tik ağacı, ölmez otu gibi oldukça farklı kokular bir arada verilmiş. Bakalım ortaya nasıl bir parfüm çıkmış.

Kyoto’nun açılışı yeşil ağaçsı yapıyla gerçekleşiyor. Açıklanan notalarındaki ardıç yağı belki de ilk saniyelerdeki kokunun kaynağı. Hafiften çamsı-reçinemsi hissiyat veren başlangıcı sakin ve yüksek kaliteli. Orta bölümde ağaçsı hissiyat devam ediyor. Burada abartılı olmayan dumansılıkla birlikte tütsü devreye giriyor. Orta bölümün ve son kısmın ana oyuncusu tütsü. Buradaki tütsü fazlaca dumansı olmaktan ziyade yeşil, temiz ve ağaçsı. Kapanışta hala yeşil tütsü etkili. Alt notalarda ilaveten sedir ya da tik ağacını andıran odunsuluk hissediliyor. İşte size Kyoto.

Oldukça kuru, karanlık denemeyecek, tatlılığın pek hissedilmediği, dingin, fazlaca basit, katmanlı sayılamayacak ama koklamaya doyulamayacak kadar da derin yapısı var. Yeşil çam ormanının içinde yakılmış ve sönmüş tütsü çubuklarını anımsatan Kyoto, üst ve orta bölümde ferah reçinemsi yanını göstermekten çekinmiyor. Bu haliyle Nepal’in bir dağ köyündeki çam ağaçları arasındaki Budist tapınağını anımsatıyor size. Oradaki yaşlı ve bilge rahibin her sabah ayin başlamadan önce etrafın güzel kokması için yaktığı tütsü muhtemelen Kyoto gibi kokacaktır.

Bu parfümün neden ilgi gördüğünü anlamak zor değil. İlk olarak çok kaliteli, tertemiz, kullanımı kolay ve uyumsuzluk yok. İkinci olarak böylesine ruhani bir tütsü kullanımına dünyanın kuzey ve batısında yaşayan halklar alışık olmayabilir. Bu deneyim onların koku hafızalarıyla bağdaşmayabilir. Doğu ile batı arasındaki bir ülkede doğup büyümüş bendeniz bile etkilendi Kyoto’dan. Etrafa yaydığı dünya-dışı havanın yanında, karakteri olan farklı bir çalışma. Barışçıl ve bilge kokusu tam da dünyanın şu an için ihtiyacı olan sağduyuyu işaret ediyor belki de.

Kyoto, bol bol sıkınayım, kızlar kokuma bayılsın ya da erkekler beni fena çekici bulsun tarzı bir eser değil. Koku trendlerinden uzak ayrı bir gezegende yaşayan yalnız bir keşiş Kyoto. AVM tikilerinin, emocanların, kıroyum ama para bende’cilerin, ağzını yaya yaya garip bir Türkçeyle konuşan beyaz Türklerin ya da aklı-fikri para-rant-ihale üçlüsünde olan siyasal islamcıların parfümü değil Kyoto. Onun spritüel derinliğine ve meditatif yönüne saygı duymayanlarla buluşmaması daha iyi. Onun içindir ki günlük kullanıma uymayacak, yoga yaparken sizi sarıp sarmalayacak, hayatın anlamsızlığındaki anlamı ararken size eşlik edebilecek, sessiz, sakin, derin, biraz utangaç, münzevi, antik bir tapınak kokusu Kyoto.

Açıklanan notalarında kahve var. Bazı yorumcular da kahveden bahsetmiş. Kullanım döneminde yoğun kahveye rastlamadım. Özellikle defalarca kontrol ettim tenimi ama pek kahve yok gibi içeriğinde. Zaten Kyoto’nun asıl amacı kahve gibi kokmak değil, yeşil ağaçsı kokmak anladığım kadarıyla.

Ha bu arada nerede okuduğumu unuttum ama New York civarında yaşayan sanatçıların bir zamanlar en sevdikleri ve bol bol kullandıkları parfümmüş Kyoto. Eğer öyleye hiç şaşırmam çünkü tam bir bohem ressam ya da performans sanatçısı kokusu Kyoto.

Bu harika eser tabii ki müthiş bir ustaya ait. Parfüm sektöründe tasarımları en çok ilgi çeken parfümörlerden Bertrand Duchaufour’un imzası var Kyoto’da. EDT formunda. Kalıcılığı yeterli, fark edilirliği yüksek değil. Biraz çekingen kaldığı söylenebilir. Ten üzerinde çok daha derin kokarken kıyafette daha basit davranıyor. Ten üzerine uygulamanızı öneririm. Uniseks olarak piyasaya sürülse de erkek kullanımına yakın. Otuz yaş üzeri arkadaşlara tavsiye ederim. Sonbahar-kış döneminde kullanmak iyi fikir.

Koku Güzelliği:10/8

11 Kasım 2017 Cumartesi

Roberto Cavalli – Uomo (2016)

Roberto Cavalli erkeği, içgüdüsel bir stil ve zarafet hissiyle kutsanmış olarak kolayca, sofistikeliği ve gündelikliği harmanlıyor. Roberto Cavalli erkeği bağımsız ve özgürdür, her koşulda kendisine sadık kalır ve hiçbir zaman taklit etmeye ihtiyacı yoktur. Kibirli olmadan kendinden emin, doğal şekilde baştan çıkarıcı, etrafındaki insanların kalplerinde ve zihinlerinde derin iz bırakan bir çeşit karizma yayar. Onun için yaşam, müzik gibidir, iç ritmiyle ve melodisiyle uyum içindedir.”

Allah’ım şu tanıtım cümlelerine bakar mısınız. Pazarlama kelimeleri değil adeta manifesto kaleme almışlar. Meğer neymiş Roberto Cavalli erkeği de haberimiz yokmuş. Oradaki sıralanan özellikleri baz aldığımızda dünya üzerinde 8-9 tane Roberto Cavalli erkeği ancak vardır muhtemelen, daha fazla çıkmaz.

Neyse dalgamızı geçtik fakat asıl konumuza odaklanalım. Roberto Cavalli’nin 2016 çıkışlı yeni parfümü Uomo, isim olarak rakipleriyle aynı adı tercih etmiş. Kendi sitelerinde Uomo’yu üç nota üzerinden tanıtmışlar. Siyah menekşenin modernlik kattığını, sedir ağacının sofistikelik sağladığı ve balın cazibeli olduğu belirtilmiş. Bu üç nota dışında daha farklı kokular da algıladım kullanım döneminde.

Roberto Cavalli Uomo’nun açılışı tatlı ve leziz meyvelerle gerçekleşiyor. Bir parça portakal ve daha çok eriğe benzettiğim başlangıcını beğendim. Orta bölümde tatlılık epey artıyor. Parfümün merkezindeki koku menekşe ortaya çıkıyor. Buradaki menekşe oldukça şekerli, hafiften pudralı ve meyvemsi verilmiş. Orta bölüm eh işte. Son kısımda büyük değişim yok. Bir parça vanilya ya da tonka fasulyesi var sanki. Kapanışı fena değil.

Uomo, tatlı, sıcak, hafiften karanlık ve koyu, derili, baharatlı oryantalleri andırıyor. Günümüzün modern parfümlerindeki pudralı-şekerli-meyveli yapı tekrar edilmiş. Menekşe, parfüme çiçeksilikten ziyade baharatlı his vermiş adeta. Menekşeyle parfümlerde aram pek iyi değildir fakat buradaki verilişi hoşuma gitti. Sanki iris çiçeği gibi verilmiş menekşe. Sanırım onun için beğendim. Tabii parfümün genelinin oldukça tatlı olduğunu sanırım söylememe gerek yok.

Açıklanan notalarında bu tatlılığı açıklamak için bal verilmiş. Bence baldan ziyade tonka fasulyesinin sıcaklığı var parfümde. Modern ve koku trendlerine uygun kokusuyla 18-35 yaş arası erkeklere gözünü dikmiş gibi görünüyor Uomo. Kim meyveli-derili tatlı parfümleri sevmez ki?

Sonuç olarak harikalar yaratmayan, yaratıcı olmayan, fazlaca benzeri olan, ortalama bir erkek parfümü. Dikkatimi çekense rakiplerine göre daha sevilebilir olması. Nedense Spicebomb ve Eros’u hiç sevemedim bu tarza yakın olarak. Uomo onlara göre daha kaliteli ve kullanılabilir geldi bana. Giorgio Armani Code ve Ultimate’ye yakın tarzı onu popüler hale getirebilir mi diye düşünüyorum ama pek ortalarda görünmüyor Uomo. Belki de pazarlamasını pek yapmadılar Uomo’nun.

EDT formundaki kokusunun kalıcılığı idare eder, fark edilirliği zayıf denebilir. Çok erkeksi sayılmasa da kimi yorumcuların Uomo’yu hafiften kadınsı bulmasını abartılı buluyorum. Kokusunun tasarımını ünlü burunlardan Christophe Raynaud yapmış. Sonbahar-kış parfümü olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Karşı cinsin bu parfümü beğeneceğini ve kullanımının kolay olduğunu belirteyim. Rahatsız edici olmayan genel tarzı her ortam için uygun. E daha ne olsun.

Koku Güzelliği:10/7

7 Kasım 2017 Salı

Rundholz – 03. Apr. 1968 (2012)

Almanya’nın en büyük eyaleti Kuzey Ren-Vestfalya’da 1993 yılında temeli atılmış bir modaevi Rundholz. İsmini, kurucusu Lenka Rundholz’dan alan modaevi, Almanların pek etkili olamadığı moda sektörü için alternatif bir kanal denebilir. Lenka Rundholz’un avangart moda dilinin meraklıları bu markayı bileceklerdir. Studio Rundholz’un faaliyet alanı kadın hazır giyimi, kadın ayakkabıları ve çeşitli aksesuarlar olduğu biliniyor ta ki 2012 yılına kadar.

Bu endüstriyel modaevi 2012 yılında parfüm işine de girdi. Şimdiye kadar sadece üç parfüm piyasaya sürdüler. Gerisi gelir mi bilemiyorum ama parfümlerinin ilginç isimleri her zaman ilgimi çekmiştir. Bir süredir kullandığım 03. Apr. 1968, tahmin edeceğiniz gibi markanın kurucusu Lenka Rundholz’un doğum tarihi. Kendi sitelerinde parfümleri hakkında hiç bilgi olmayan Rundholz’un 03. Apr. 1968’i merkeze tütsüyü almış gibi görünüyor. Parfümün tasarımcısı Arturetto Landi’nin bu parfüm için “kimliği ve karakteri olan etkileyici bir parfüm. 03. Apr. 1968, sıradışı insanlar içindir.” dediği rivayet ediliyor. Bakalım benim gözümden nasıl bir kokuyla karşılaşacağız.

3. Apr. 1968’in açılışı hafiften meyvemsilik ve dumansılıkla gerçekleşiyor. Açıklanan üst notalarında liçi isimli tropikal meyve var. Evet, başlangıcı hafiften lezzetli ve meyvemsi ama bu etki sınırlı. Daha ilk saniyelerde karşımıza çıkan dumansılık orta bölümde daha da artıyor. Buradaki dumansılık yüksek kaliteli, gizemli ve gayet ilginç. Orta bölüm o kadar dumansı ki, burada tütünün olduğundan şüpheleniyorum. Tabii ki parfümün omurgasını oluşturan tütsü de orta kısımdan itibaren ortaya çıkıyor. Dikkatli kokladığımda bir parça kuru karabiber de var sanki. Orta bölüm harika. Kapanışta büyük değişim olmuyor. Orta kısımla hemen hemen aynı gerçekleşen alt notalarda başlangıçtaki meyvemsilikten ziyade dumansı tütsü hakim. Kalite hissiyatı son bölümde de gayet iyi.

3. Apr. 1968 için rahatlıkla diyebilirim ki şimdiye kadar kullandığım en dumansı-reçinemsi ve bu etkiyi en uzun süre devam ettiren parfüm. Orta bölümden itibaren öyle bir dumansılık yayıyor ki etrafa sanki birisi tütsü yakmış ya da yoğun sigara kullanımı olan bir mekandasınız. Bu dumansılık tabii ki tütsüden gelse de bence parfümde kuru tütün mevcut. Baharatları orta bölümde algılıyorum. Kimi yorumcuların bahsettiği vanilyayı ise algılayamıyorum.

3. Apr. 1968’in resmi olarak açıklanan üç notası var: Liçi, heliotrope ve tütsü. Bu durum Rundholz markasının minimalizmine bağlanmış. Tabii üç nota açıklanması parfümde sadece bu içerikler olduğu anlamına gelmiyor fakat 03. Apr. 1968’in mininal bir parfüm olduğuna katılıyorum. Çok fazla nota ve kakafoni yok. Genel olarak düz çizgide ilerliyor ve büyük değişimler vaat etmiyor.

Olabildiğince sade, kuru, tatlılığın az olduğu, günümüz koku trendlerini umursamayan, doğru ortamda insanı alıp başka yerlere götürebilecek başarılı bir eser. Yer yer sıcak reçineleri andıran yapısı, kar yağarken sizi münzevi bir kütük eve çağırıyor ve orada gaz yağıyla aydınlanırken verandaya çıktığınızda ciğerlerinize çektiğiniz çam ormanını ayağınıza getiriveriyor. Yanmış tütsü ya da köz haline gelen çam kozalakları veya yüksek kaliteli bir puronun kokusu 03. Apr. 1968’in amaçlarından birisiydi muhtemelen.

Bu koku formunu tabii ki herkes sevemez. Invictus ya da Eros kullanan arkadaşları da hedeflemediği açık 03. Apr. 1968’in. Kokunun tasarımcısı Arturetto Landi’nin dediği gibi sıradışı bir parfüm. Biraz Cape Heartache’ye benziyor ama ondan çok daha kaliteli ve baş ağrısı yapmıyor. Bu parfüm bana Serge Lutens’in bazı parfümlerindeki dumansılığı hatırlatıyor. Azıcık da olsa Arabie ve Fille en Aiguilles esintisi var sanki.

Kinski’den sonra bir başka Alman için tasarlanmış enfes parfümle daha tanıştım. Almanlar parfüm işine biraz daha eğilseler muhtemelen Fransızların epey uykusunu kaçıracaklar anlaşılan. Ha bu arada parfümün tasarımcısı Arturetto Landi’ye de dikkatinizi çekerim. 03. Apr. 1968’i yaratan bu üstad, son yıllarda niş markalar için oldukça sayıda parfüm tasarlıyor. Özellikle biehl parfumkunstwerke’nin sevilen eserleri al01, al01 ve al03 ona ait.

EDP formundaki 03. Apr. 1968’in kalıcılığı iyi, fark edilirliği tatmin edici. Erkek kullanımına yakın duruyor. Tam bir kış parfümü. Tek olumsuz yanı oldukça zor bulunabilmesi.

Koku Güzelliği:10/7