20 Temmuz 2017 Perşembe

Lorenzo Villoresi – Aura Maris (2012)

“Mare Nostrum”

Akdeniz’in antik dönemdeki ismi olduğu söylenen Mare Nostrum, yine bir Akdenizli tarafından hatırlanmış durumda. İtalyan parfümör Lorenzo Villoresi, 2012 yılında daima sevdiği kültür, tarih ve mitolojiye öykündüğü bu yeni parfüm serisinde henüz ikinci kokuya imza atamadı. Evet, Lorenzo Villoresi’nin Mare Nostrum serisinde hala tek bir parfüm var: Aura Maris.

Deniz esintisi anlamına gelen Aura Maris’in, isminden de anlaşılacağı üzere deniz-su temasına ağırlık vereceğini öngörebiliriz. Deniz esintisi, okyanus dalgaları, yazın parıldayan güneş, Akdenizin aromatik otları, turunçgil meyveleri, kır çiçekleri ve tabii ki masmavi Akdeniz’in merkeze alındığı Aura Maris’in açılışı leziz turunçgillerle gerçekleşiyor. Serin ve tuzlu turunçgiller derken mandalina ve bergamottan bahsedebilirim. Üst notaları harika. Orta kısımda tuzlu turunçgillere aromatik acımsı otlar eşlik ediyor. Bir parça kadınsı olmayan çiçeksilik de var. Orta bölüm de gayet güzel. Kapanışta hafif ve ekşi paçuli var. Köksü ve tozlu kokmayan paçuliyi bu formda görmek pek mümkün olmuyor.

Aura Maris, ferah turunçgilli, tuzlu, hafiften tozlu ve nostaljik paçuli parfümü gibi davranıyor. Başlangıçtaki harika narenciyeler, parfümün son kısmına kadar hissediliyor. Orta bölümdeki kadınsı olmayan çiçeklerle turunçgillerin uyumu başarılı. Açıklanan notalarında yasemin ve nergis var. Muhtemelen ikisi de destek veriyor narenciyelere. Kapanıştaki paçuli, mayhoş ve ferah. Hippi tarzını anımsatan paçuli, buruk ve hafiften hüzünlü.

Aura Maris için söylenen “ferah, yeşil, bergamot ve mandalina ağırlıklı turunçgillere eklenen yumuşak çiçeksi ve meyveli dokunuşlar, aromatik odunsu nüanslar” gayet doğru bir tanımlama. Meyveli-çiçeksi tarza yakın Aura Maris’e eklenen paçuli, onu farklı bir yaz parfümüne dönüştürmüş.

Meyveli-çiçeksi derken, günümüzün yeni nesil bol şekerli ve yapay meyveli-çiçeksi denemeleri aklınıza gelmesin. Buradaki turunçgil meyvelerinin verilişi eski-tozlu şipreleri hatırlatıyor. Bence Aura Maris, olgun ve erkeksi tarafa yakın bir eser. İsmindeki ve konseptindeki deniz teması, ara ara burnunuza gelen tuzlulukla sağlanmış. Modern sucul parfümlere pek benzemiyor Aura Maris. Deniz esintisi ve tuzluluk var ama yosunsu kokma çabası yok.

Hüzünlü ve buruk bir yaz parfümü dersem garip olur mu bilmiyorum ama İtalyan parfümörlerin genelde turunçgilleri bu şekilde verdiklerini gözlemliyorum. Onların narenciye kokuları çok canlı, çok parlak, çok neşeli ve çok ferah olmuyor. Bir parça eskiye özlem duyan, belli yaş kesimine hitap eden, şık, doğal ve azıcık mesafeli geliyor bana İtalyan niş markalarının çoğu turunçgil parfümü. Aura Maris’te bu yazılı olmayan kuralı yerine getiriyor belki de.

Sonuç olarak yüksek kaliteli Aura Maris. Dünyayı yerinden oynatmayacaksa da bu tarzın meraklıları mutlaka denemeli. EDT formundaki Aura Maris’in kalıcılığı orta seviyede. Fark edilirliği yüksek değil. İlkbahar-yaz mevsimi için gayet uygun. Kokusunu, markanın sahibi Lorenzo Villoresi tasarlamış.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/7

17 Temmuz 2017 Pazartesi

Donna Karan – DKNY Men (2000)

Ahhh anılar… Hayatımın Ankara yıllarında, bir açık parfümcü hatırlıyorum. Kızılay meydanının biraz ilerisindeki bir yeraltı çarşısına indiğimizde, şişelere parfüm dolduran bir yer vardı. Sınıf arkadaşımızın sevgilisi için oraya gidip, bir parfüm doldurtmuştuk. Arkadaşımız çantasından uzun, şeffaf bir şişe çıkarıp mağazaya girmişti. Bense diğer arkadaşımla dışarıda beklemiştim. O mağaza hangi çarşısının içindeydi kesinlikle hatırlamıyorum ama o sahnede aklıma kazınan o ince, uzun şişe olmuştu.

İlerleyen yıllarda parfüm merakım sayesinde o şişenin Donna Karan’ın erkek parfümü olduğunu öğrendim. 2000 yılında, yeni milenyumda piyasaya sürülen DKNY Men’in şişesini, Amerika’daki gökdelenlere benzetirdim. Pek yanılmış sayılmam çünkü Donna Karan’ın resmi tanıtımında bu parfümün modern şehir hayatının ritminden, iş merkezlerinin hareketliliğinden ilham aldığını gördüm. Şehir hayatının enerjisini ve elektriğini yakaladığı iddia edilen bir parfüm olarak karşımıza çıkıyor DKNY Men.

Tabii aradan geçen on yedi yılın ardından ilk çıktığı zamanki popülerliği kalmayan DKNY Men’i birazda nostalji olması bakımından kullanmaya karar verdim. Parfümün açılışı tatlı turunçgillerle gerçekleşiyor. Mayhoş mandalina ya da portakaldan bahsedebilirim. Orta kısımda bu leziz meyvelere yumuşak ve tatlı baharatlar ekleniyor. En öne çıkan baharat zencefil bence. Kapanışta meyveli baharatlar devam ederken bir parça sandal ağacı ve ağaçlar eşlik ediyor.

DKNY Men, anladığım kadarıyla mayhoş meyveler (ardıç, erik, mandalina), şekerli baharatlar (zencefil) ve odunsuların birleşiminden oluşuyor. Genel tarzını aromatik fujerlere benzetiyorum. Çok az da olsa Burberry For Men’i andırıyor.

Düz çizgide ilerleyen, derinliği olmayan, yumuşak, kullanması ve sevmesi kolay bir arkadaş. Özellikle genç erkeklere hitap eden, garip bir ferahlık barındıran, kadınların seveceği, modern bir yapaylığa sahip DKNY Men, kullanım döneminde beni rahatsız etmedi. Aşık olamasam da fena bulmadım. “Hoş meyveli fujerler” diye bir kategori olsa, rahatlıkla yerini hazırlardım onun. Dünyanın en pahalı niş parfümlerini beğenmeyip, burun kıvıran evin ablasıysa çok sevdi DKNY Men’i ve “Aaaa ne kadar güzelmiş bu parfüm, adı ne” diyerek beni bir kere daha şaşırtmayı başardı.

Sonuç olarak beğendim DKNY Men’i. Aslına bakılırsa kokusundan umudum yoktu ama beklediğim kadar başarısız çıkmadı. Tabii uzun süreli kullanımlarda sıkılacağımı biliyorum. Elimdeki koca şişe muhtemelen pek kullanılmadan sihirli dolabımın derinliklerinde duracak. Yine de pişman değilim onu deneyimlediğim için.

EDT formunda. Kötü haber şu ki performansı çok kötü DKNY Men’in. Kalıcılığı ortalama seviyede ama fark edilirliği oldukça düşük. Etrafa yayılımı neredeyse yok. Bu anlamda hayal kırıklığı yaratıyor. Ilık ilkbahar-sonbahar ve yaz akşamlarında kullanılabilir.

Koku Güzelliği:10/7

13 Temmuz 2017 Perşembe

Heeley – Coccobello (2013)

“Cennet gibi tropikal bir ada… Güneşin parıldadığı sahil kenarında, sabahları yeşil palmiye yapraklarının üzerinde duran çiğ taneleri… Saydam, sessiz denizin ritmiyle gidip gelen Tahiti Gardenyasının havada uçuşan kokusu… Bronzlaşmış bir bedenin, harika bembeyaz kumların üzerine uzanması ve vücudunu hindistan cevizi kokusuyla bezemesi…” Kimin hayali değildir ki böyle bir yerde ömrünün sonuna kadar yaşamak.

Özellikle son yıllarda tropikal adaların dünya turizminde önemli yer tutması, bu tür sahneleri zihnimize yerleştiriyor. Masmavi ve tertemiz bir deniz, beyaz kumlar ve sahilden denize doğru uzanan hindistan cevizi ağaçları, tropikal adaların olmazsa olmazları. Bu cennet adalarda yaşamak ve oralara yerleşmek kolay değil kuşkusuz. Neyse ki parfümseverler olarak o adalara gidemesek de aynı hissiyatı yaşama imkanımız var.

Heeley’nin Coccobello’su bu ihtiyaca cevap vermek için tasarlanmış sanki. Hakkında bol bol övgü olan bu parfümü kullanmayı ne zamandır istiyordum. Ve artık tenimi süslüyor Coccobello. Parfümün açılışı sütsü, kremsi, vanilyalı hindistan cevizi yağıyla gerçekleşiyor. Leziz, yüksek kaliteli üst notalar harika. Orta bölümde hindistan cevizi yerini korusa da parfüm yeşil tarafa doğru kayıyor. Resmi olarak açıklanan notalarındaki palmiye yaprağı parfümün orta kısmında epey etkili oluyor. Orta notalar yeşil yaprağımsı hindistan cevizi gibi kokuyor. Başlangıcı kadar çarpıcı değil orta bölüm. Kapanışta sedir ağacı bu sefer hindistan cevizine eşlik ediyor. Son bölüm, en sıradan yeri.

Coccobello, zaten ismiyle kendini ifşa ediyor. Hindistan cevizini merkeze alan parfüm, yeşil ve odunsu yapıyla desteklenmiş. Başlangıçtaki müthiş sütsü, kremsi hindistan cevizi, kendinizden geçmenizi sağlayabilir. Deniz kenarında sürdüğümüz hindistan cevizli güneş kremlerine benzeyen başlangıcı adeta tropikal bir adaya ışınlıyor beni. Orta kısımdaysa yeşil yaprağımsı yapı hindistan ceviziyle uyumlu ama müthiş değil. Kapanışı eh işte denebilir.

Coccobello, modern, ferah, sakinleştirici. Tatlılığı dengeli verilmiş. Plajlarda güneşlenenlerin, sosyetik beachlerdeki akşam üstü partilerinin ve sıcak gündüz vakitlerinde kendisini dışarıya atanların yardımcısı olacaktır. Coccobello, sıcak yaz günlerinde, tatile gidemeyen, denizin o tuzlu kokusunu içine uzun uzun çekemeyen şanssız çoğunluğun derdine çare olabilir. Her ne kadar bizim ülkede tropikal adalar bulunmasa da deniz ve tatil özlemini bir parça da olsa giderecektir.

Sonuç olarak hoş bir parfüm. Aslına bakılırsa büyük umutlarla kullanmaya başladım. Beklediğim kadar iyi çıkmadı. İlk on dakikası dışında ortalama denebilir. Yeşil palmiye yaprağı kokusu kulağa hoş gelse de uygulamada iyi sonuç vermemiş. Keşke incir yaprağı benzeri bir tema seçilseymiş.

 

Coccobello’nun rakipleri kimler? Nişlerden Virgin Island Water, Philosykos, Montale – Intense Tiare. Hatta incir merkezli Fico di Amalfi, Premier Figuier. Coccobello, bu güçlü rakiplerinin koku güzelliği anlamında bir basamak gerisinde kalıyor ne yazık ki. Yüksek fiyatına istinaden, denemeden almanızı önermem.

Kokusunun tasarımını, markanın kurucusu ve sahibi James Heeley yapmış. EDP formunda. Kalıcılığı idare eder. Fark edilirliği düşük. Hem erkeklerin hem de kadınların rahatlıkla kullanabileceği gibi. Sıcak yaz günlerine yakışacaktır. Yaş sınırı olmaksızın kullanılabilir.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/6

10 Temmuz 2017 Pazartesi

Lancome – Sagamore (1985)

Parfümler evreninde çıktığım gezintide, birçok farklı durağa uğruyorum. 1900’lü yıllar, 1920’ler, 1950’ler, 1980’ler, 2000’ler ve hatta 2017’ye ışınlanıyorum zaman zaman. Eskinin şöhretli klasikleri, 2000’li yılların değişen koku trendleri, modern ötesi denemeler, vasat nişler, zihnime kazınan çok başarılı ana akım parfümler, şahane otantik nişler, sucullar, oryantaller, doğudan ilhamını alanlar, şık baharatlılar ve daha neler neler. Bütün bu yolculukta beni en heyecanlandıran parfümler 1980’li yılların turunçgilli, meşe yosunlu şipreleri. Ve şimdi bu tarzın en iyi örneklerinden birisiyle tanışacağız.

Lancome’un şaşırtıcı derecede başarılı erkek parfüm klasiği Sagamore’yle neden daha önce tanışmadığım konusunda kendime hayıflanıyorum. İlk olarak 1985 yılında siyah şişe tasarımıyla piyasaya sürülen Sagamore, ilerleyen yıllarda üretimi bitirilerek unutulmaya bırakıldı. 2005 yılında, nasıl olduysa Lancome, üretimi bitirilmiş klasiklerini “La Collection” ismiyle yeniden reformüle edip piyasaya sürdü. Tabii eski şişeler tamamen değişti. Muhtemelen kokularda bir parça farklılaştı. İşte fırsat bu fırsat diyerek Lancome’nin 2005 çıkışlı Sagamore’sini kullanmaya karar verdim.

Kendi sitelerinde bergamot, lavanta ve kakule’yi merkeze aldığı söylenen Sagamore’nin açılışı buruk, eski, tozlu limonla gerçekleşiyor. Nostaljik, kolonyamsı limonlu açılışı harika. Orta kısma gelindiğinde limona dumansı baharatlar eşlik ediyor. Karanfil, tabii ki başrolde. Gerilerden gelen lavanta da partiye katılıyor. Kimi kullanıcılar erkeksi yaseminden bahsediyor, olabilir. Orta bölüm nefis. Kapanış ayrı güzel. Shalimar’ı andıran amber ve diğer şiprelere benzeyen meşe yosunu noktayı koyuyor. Kapanışta kuru paçuli de kendisini gösteriyor ki çok iyi bir seçim alt notalar için.

Sagamore, limonlu, baharatlı, lavantalı, amberli harika bir meşe yosunu parfümü. Genel yapı bu elemanların üzerinden inşa edilmişken, yan rollerde erkeksi çiçekler, paçuli, bir parça deri ve az da olsa sabunsuluk var. Günümüz parfümlerindeki tatlılık Sagamore’de yok gibi. Bir tek orta kısımda dumansı karanfil ve amberli bölümde tatlılık artıyor. Onun dışında tatlılık oranı düşük ve kuru kokuyor.

Oldukça derin ve katmanlı Sagamore. Üst-orta-alt nota ayrımları net ve birbirinden faklı. Detaylı harman, parfümden alınan keyfi arttırıyor. Yapaylığın olmadığı, şık, olgun, erkeksi harika bir eser diyebilirim. Bilemiyorum belki de bu tür parfümlere zaafım vardır. Eğer Chanel Pour Monsieur, Calvin Klein – Obsession For Men, Nicolia – New York/New York Intense tarzı parfümleri seviyorsanız harika bir alternatifiniz var artık.

Kullandığım EDT olanıydı. Şu an satışta olan EDP versiyonu. EDT’nin performansı düşük. Kalıcılığı tende idare eder. Fark edilirliği yüksek değil. Otuz hatta otuz beş yaş üzeri erkeklere tavsiye edebilirim. Başlangıcındaki limona aldanıp, çok sıcak yaz günlerinde kullanmak yerinde olmayabilir. Serin ilkbahar-sonbahar onun hüzünlü ve buruk karakterini ortaya çıkarabilir.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/9