“Bu dönemde; 1906’da üretilip 1990’lara kadar şirket kataloğunda yer alan Apres L’Ondee, 1912’de üretilen L’Heure Bleue, Champs Elysees caddesi 68 numarada açtıkları ikinci dükkandan sonra üretilen Mitsouko, 1920’lere damgasını vuran Shalimar (özellikle yeni yükselen Kuzey Amerika pazarında büyük sükse yapmıştır), 1929’da üretilen ve 1980’lerde yeniden lanse edilen Liu ve özellikle Jacques Guerlain’in yakın arkadaşı Küçük Prens’in yazarı Saint-Exupery’nin romanları ve uçuşlarından esinlenen Vol de Nuit, Guerlain geleneğini belleklere kazıyan parfümler arasında.”
Değerli hocamız Vedat Ozan’ın “Parfümler” kitabının, Guerlain ve Mitsouko başlığından kısa bir alıntıydı yukarıdaki cümleler. Guerlain efsanesinin doğuşunun anlatıldığı o bölümde, markayı böylesine önemli kılan detaylar anlatılıyor. Zaten şu klasiklere bakar mısınız: “Shalimar, Mitsouko, Samsara, Apres L’Ondee, Jicky, Nahema ve diğer adı aklıma gelemeyenler.” A evet, L’Heure Bleue’yu nasıl atlayabilirim ki?
Guerlain’in müthiş kadın parfüm klasikleri arasında yer alan L’Heure Bleue uzun zamandır deneme listemin üstlerindeydi. Sıcak yaz mevsiminde kullanmak istemediğim L’Heure Bleue’yu, bu serin sonbahar dönemine saklamayı tercih ettim. Kullanım süresince de doğru yaptığımı anladım. Kendi sitelerinde çiçeksi oryantal olarak sınıflandırılan L’Heure Bleue, “kendini sevdiren, huzur kaçıran ve büyüleyici” olarak tanımlanmış.
Parfümün açılışı tatlı çiçeklerle gerçekleşiyor. Aldehitleri çağrıştıran sabunsuluk ve şekerli menekşe ilk dakikalarda etkili. Başlangıcı benim için biraz fazla kadınsı ve pudralı. Orta bölümde pudralı yapı azalsa da hala mevcut. Şekerli menekşeye tatlı iris (süsen) de eşlik etmeye başlıyor. Sıcak baharatlar da olaya dahil oluyor. Karanfil muhtemelen en belirgin baharat. Burada biraz da tütsü hissediyorum. Orta bölümü başlangıcına göre daha kabul edilebilir buldum. Son kısım şahane. Vanilyamsı kremsilik, azıcık meşe yosunu, bir pinçik hayvansılık, kaliteli misk, Guerlain klasiği kullandığımı hatırlatıyor bana.
Söylemem gerekir ki karşımızda epey pudralı, eski, tozlu, nostaljik çiçeksilik var. Eğer sadece çiçekler olsaydı sonuç hüsran olurdu ama sıcak baharatlar, tütsü ve vanilya parfümü kurtaran öğeler. Ona kişiliğini veren elemanlar, ironik şekilde onu erkeksiliğe yaklaştırıyor. Özellikle sonları için rahatlıkla erkek kullanımına uygun diyebilirim. Ama ya başı için?
Başlangıcı ve orta kısmındaki güçlü pudralı yapı, onu tam bir kadın parfümü yapıyor, hem de orta yaş üzeri kadın parfümü. Olgun ve süslü sosyetik teyze kokusu ile babaanne parfümü arasında bir yerlerde dolaşıyor. Doğru tanımı size bırakıyorum.
L’Heure Bleue’ye getirilen eleştirilerden birisi de onun eski ve modası geçmiş hissi veren kokusu. Evet, o eski kokuyor diyeceğim ama anlamsız olacak çünkü 1912 yılında piyasaya sürülmüş. Bırakalım da biraz eski kokuversin. Tozlu kokusuna eşlik eden şekerli çiçekler bana göre olmasa da L’Heure Bleue’nun sevenleri beni pek ciddiye almayacaktır, sorun değil.
Kendi sitelerinde üç anahtar notadan bahsetmişler: Menekşe, iris ve vanilya. Bu üç arkadaş, mahşerin üç atlısı gibi oradan oraya koşturuyorlar parfümün gelişim sürecinde. Başlangıçta menekşe, orta kısımda iris ve sonlarda vanilya, görev dağılımını paylaşmış gibi görünüyor. Menekşeyle aramın iyi olmadığı sır değil. Menekşeli kısmı beğenmedim. İrisi çok severim ama burada biraz fazla tatlı kullanılmış, beklediğim gibi değildi. Vanilya ise harika verilmiş. Bir an için Jicky’i kokluyorum sandım kapanışta. Gel de not ver şimdi bu parfüme.
Bir parfümün ismi ve tarihi ne olursa olsun değerlendirmelerde objektiflikten ayrılmamak gerekiyor. Dünyanın en önemli kadın parfüm klasiklerinden olduğunu söylememe gerek yok. Tabii ki saygıda kusur etmeyeceğiz ama kullanım döneminde çok zevk alarak üzerimde taşıdığımı söyleyemem. Orta ve son kısmını beğendim, başını kendime yakın bulamadım. Onun güçlü karakterli yapısı olduğunu söyleyebilirim. Baskın ve ağırbaşlı kadınsılık, elli yaşlarındaki bir hanımefendiye yakışabilir ama bana değil.
L’Heure Bleue’nun kokusunu, aileden Jacques Guerlain tasarlamış. Benim kullandığım EDP olanıydı. Kalıcılığı yeterli. Fark edilirliği başlarda yüksek, sonrasında normale dönüyor. Sonbahar-kış mevsimine uyacağını düşünüyorum. Günlük kullanımdan ziyade özel anların kokusu olabilir. Bakarat sanatçısı Georges Chevalier’in tasarladığı Art Nouveau’dan ilhamını alan şişe formunun, Mitsouko’da aynen tekrar edildiği dikkatinizden kaçmayacaktır.
Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.
Koku Güzelliği:10/7