8 Eylül 2016 Perşembe

Givenchy – III (2007)

Givenchy’nin 1970 yılında piyasaya sürülen parfümü Givenchy III, markanın Paris’teki “3 Avenue George V” adresindeki mağazasının şerefine tasarlandığı söyleniyor. Yeni açılan mağazalar için parfüm piyasaya sürme işi, moda markalarının hala devam ettirdiği gelenekler arasında sayılabilir. Hatırlarsanız, Tom Ford’un İtalian Cypress parfümü de yine böyle yeni mağaza açılması şerefine piyasaya sürülmüştü. Anlaşılan 1970’li yıllardan beri, moda sektöründe değişen fazlaca şey yok.

Givenchy’nin önemli kadın parfüm klasiklerinden sayılan Givenchy III, bir süredir üretilmiyordu. 2007 yılında Givenchy’nin önemli klasik parfümlerinin yeniden formüle edilip piyasaya sürülme projesi olan “Les Parfums Mythiques” serisi içinde kendisine yer buldu Givenchy III. Tabii eski klasiklerini unutmayıp, bunları reformüle etmiş olsa da yeniden hayata geçirmesi takdir edilmesi gereken bir hareket. Birçok ünlü markanın bu kadarcık vefası bile yok eski parfümlerine karşı. “Üretimini bitirdik” deyip soğuk bir açıklamayla, tarihi çoğu klasik parfüm bu dünyaya veda ediyor.

Benim kullandığım güncel versiyon olan 2007 çıkışlı Givenchy III. Parfümün açılışı nostaljik ve tozlu turunçgillerle gerçekleşiyor. Eski bergamot, sizi bir anda 1970’li yıllara ışınlıyor adeta. Eski limon-bergamot kolonyalarını hatırlatan açılışı harika. Orta bölümde turunçgiller geriye çekilirken, ortaya çiçekler çıkıyor. Sabunsu beyaz çiçekler, aldehit havası veriyor. Ağırlığın yaseminde olduğu söylenebilir. Eski kadınsı çiçekler yüksek kaliteli ve pürüzsüz ama benim için biraz feminen. Son kısım yine şahane. Meşe yosunu, tatlı amber ve paçuli, kapanışı şenlendiriyor.

Givenchy III’ün yeşil çiçeksi şipre olduğu konusundaki çoğunluğun fikrine aklım yatıyor. Müthiş başlangıcı zaten tam bir klasik şipre açılışı. Orta bölümdeki beyaz çiçek buketi, bir parça tatlı ve sabunsu. Kapanıştaki meşe yosunu sürprizi harika. Şu durumda diyebilirim ki orta kısmı dışında enfes bir eserle karşı karşıyayız.

diger eski

Ne varsa eskilerde var sözünü artık kendime motto haline getireceğim yakında. Eski parfümlerdeki detaycılık, yüksek kalite ve güçlü karakter, yeni nesil şeker bombası ergen parfümlerinde ne arar. Givenchy III, müthiş uyumu ve kalitesiyle hayran bırakıyor. Kendinizi 1970’lı yıllarda Paris sokaklarında dolaşıyormuş havasına daha ilk saniyelerde sokuveriyor. Şık kürküne sarılmış bir hanımefendi aklıma geliyor Givenchy III’ü kokladığımda. Arkadaşlarıyla kahve içmek için sözleştiği cafe’ye yavaş ama cazibeli adımlarla yürüyor. Kendisine şapkalarını kaldırıp selam veren takım elbiseli beyefendilere küçük ve abartısız gülümsemesiyle karşılık veren sarışın bir leydi. Kırmızılar içindeki değil de beyaz kıyafetler içindeki bir kadını düşündürtüyor bana.

Eski versiyonunu ne yazık ki denemedim Givenchy III’ün. Çoğu kişinin daha başarılı bulduğu eski versiyonu muhakkak müthişti. 2007 versiyonu bana göre epey kadınsı ve çiçeksi. Bu çiçeksilik sabunsuluğa doğru evrildiği için kendime uygun bulmasam da bazı kullanıcıların onu erkeklere yakıştırmasına şerhimi koyuyorum. O, turunçgilli şipreyle başlıyor ve erkeksi sayılabilecek meşe yosunu ile sonlanıyor. Yine de parfümün üzerindeki beyaz çiçeklerin ağırlığı, onu bir erkek için konforlu olmaktan çıkarıyor. Şu haliyle kadın parfümüne daha yakın.

Givenchy III hangi parfümlere benziyor? Chanel – No.5, Yves Saint Laurent – Y, Chanel – No.19, Christian Dior – Diorella, Guerlain – Mitsouko ile benzer yanları var. Böylesi şöhretli parfümlerle aynı zamanda rekabet ettiği de söylenebilir. İşinin zor olduğuysa aşikar.

2007 çıkışlı Givenchy III, EDT formunda. Kalıcılığı iyi, fark edilirliği normal. Sıcak sayılabilecek Eylül ayında kullandığımda rahatsız etmedi ama yine de ilkbahar-sonbahara daha çok yakışacaktır. Yaş olarak otuz beş hatta kırklı yaşlara göz kırpıyor. Denemeden almak riskli olabilir.

eski sise yen

Luca Turin’in kitabında yeşil şipre olarak sınıflandırılmış. Beş üzerinden beş puan verilerek en iyi parfümler listesine alınmış.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/7

5 Eylül 2016 Pazartesi

Paco Rabanne – Ultraviolet Man (2001)

“Sıvı nane, çokça vetiver, ultra gri amber, görünmez titreşimler. Çoğalan duyular, koku titreşimleri, sıcak vetiver, elektro-şok.”

Hey, şu ifadelere bakar mısınız? Bu bir şaka mı yoksa yanlışlıkla Comme des Garçons parfümü mü kullanmak üzereyim? Bu reklam cümleleri, Paco Rabanne gibi popüler bir markaya mı ait? Genellikle birbirinin neredeyse aynı klişe tanıtım cümlelerine hiç benzemiyor Ultraviolet Man’ın kendi sitesindeki nitelemeleri. Hem ismi hem de şişesi farklı çağrışımlar uyandıran Ultraviolet Man’ın, markanın enteresan işlerinden birisi olduğu söylenebilir. Zaten Ultraviolet’in, yıllar geçse de bitmeyen seven kitlesini başka türlü açıklamak mümkün görünmüyor.

Kendi sitelerinde odunsu oryantal olarak sınıflandırılan Ultraviolet’nin açılışı şekerli çiçekler, şekerli aromatik otlar ve şekerli naneyle gerçekleşiyor. Başlangıcındaki yeşil hissiyatı atlamamak gerekiyor. Kimlerinin ferah dediği başlangıcı bence ferahlıktan uzak. Garip açılışı bana göre değil. Orta kısımda şekerlilik biraz azalıyor ve acayip naneye menekşe benzeri yapı ekleniyor. Buruk-ekşi baharatlar da arkaya saklanmış sanki orta bölümde. Kendi sitelerinde kakule ve karabiberden bahsedilmiş. Bu iki nota varsa da baskın değil. Orta notalar da bana oldukça uzak. Son bölüme geleyim. Kokunun genelinde büyük değişim yok. Alt notalarda kasvetli amber ve yapay vanilya var sanki. Brrrr…

Nasıl bir belaya bulaştığımı yeni yeni anlıyorum. Ultraviolet’i nasıl tanımlayacağımı, hangi sınıfa sokacağımı ve neye benzeteceğimi şaşırmış durumdayım. Ultraviolet büyük ihtimalle yapay şekerli nane ve tanımsız amberin (muhtemelen gri amber) birleşiminden oluşmuş bir Quasimodo. Notre Dame’ın kamburu kadar ucube ve anlamsız kokusunu anlatmaya alfabedeki harfler yetmiyor. (Nasıl gönderme ama) Bu hissiyatı daha önce Kouros, Muscs Koublai Khan ve Comme des Garçons’un Odeur’larında yaşamıştım. Tam anlamıyla zihnimdeki hiçbir koku şablonuna oturtamadığım parfümleri anlatmakta zorlanırım. Ultraviolet’te de böyle oluyor.

ikinci resmi yen

Ultraviolet, Paco Rabanne tarafından, 2000’li yılların ortalarına (2050’li yıllar olabilir) hitap eden fütüristik bir deneme gibi duruyor. Birçok kişinin söylediği “tuhaf” yapısı aynı zamanda itici, yapay, rahatsız edici. Benzersiz ve tanımlaması zor. Kesinlikle riskli bir koku. Herkesin sevemeyeceği, “ya sev ya nefret et” tarzına uygun sıradışı bir parfüm. Paco Rabanne gibi popüler işlere imza atan markadan beklenmeyecek derecede farklı bir arkadaş Ultraviolet. Bu anlamda hem takdiri hak ediyorlar hem de koku güzelliği anlamında eleştirilmeyi hak ediyorlar.

Şimdiye kadar denediğim hiçbir parfüme benzetemediğim Ultraviolet, benim için sinir bozucu olmanın ötesine geçemiyor. Parfümün hiçbir bölümünü sevemedim. Gıcık ve bıktırıcı kokusuna eklemlenmiş şekerlilik berbat piyasaya parfümlerini andırırken, genel yapısındaki steril uyumluluk şaşırtıcı. Açıklanan notalarındaki vetiver, paçuli ve meşe yosununa rastlayamadım. Hele ki meşe yosununu görünce heyecanlanmıştım ama derin bir hayal kırıklığı tarafına geçiş yaptım. Kadınların bu parfümü çok sevdiklerini söyleyen yorumculara şunu demek isterim ki: “Ultraviolet’i seven kadın, varsın beni sevmesin.”

Ne güzel, oturmuşum balkona. Hem manzarayı seyredip hem de bu yazıyı kaleme alırken, bir taraftan da Yunanistan’dan yayın yapan radyo istasyonu Star Radio’u dinliyorken, Dire Straits’in harika şarkısı Sultans of Swing çalarken, keyfime limon sıktın be Ultraviolet. Aaa bu çalan Scorpions mu yoksa! Niye Türkiye’deki radyo istasyonlarında rastlayamayız ki Scorpions şarkılarına ve tabii ki Roxette’e?

Kokusunun tasarımını ünlü isim Jacques Cavallier yapmış. Puig tarafından üretilen Ultraviolet, EDT formunda. Kalıcılığı ve fark edilirliği çok şükür ki bende yüksek olmadı. Sonbahar-kış kullanımına yakın duruyor.

sise paco yen

Luca Turin’in kitabında Ultraviolet yeşil şekersi olarak tanımlanmış ve beş üzerinden bir puan alarak en kötü parfümler listesine girmiş. Tania hanımın bu puanına ben de katılıyorum. Parfümün tek olumlu yanıysa, ilginç bir teknikle yapılmış olan şişesi.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/3

2 Eylül 2016 Cuma

Burberry – Touch For Men (2000)

Ana akım markaların parfümlerini kullanmadan önce genellikle önyargılar oluyor. Popüler ve çok satan parfümlerde de bu duruma rastlanabiliyor. Hatta kendim de zaman zaman fazlasıyla bilindik markaların parfümlerini kullanmadan önce “acaba” diyorum. Çünkü genel olarak popüler markaların ünlü parfümleri, vasata yakın oluyor. Çünkü herkese hitap etmeleri gerekiyor. Risk almıyorlar, yaratıcılıkla işleri olmuyor ve daha çok işin pazarlama kısmına ağırlık veriyorlar.

Burberry’nin parfümleriyle genel olarak çok barışık değilim. Başarılı parfümleri London For Men dışında kendime yakın kokusuna rastlayamadım Burberry’nin. Tabii bu durum, ister istemez zihnime “muhtemelen sevemeyeceğim yeni deneyeceğim Burberry parfümünü” düşüncesini getiriyor. Açıkçası büyük umutlarla kullanmaya başlamadım Touch For Men’i.

Zamanın ne kadar çabuk geçtiğini, Touch For Men’in on altı yıl önce piyasaya çıkmış olduğunu fark ettiğimde anladım. 2000 yılında piyasa sürülen Touch For Men, 1990’lardan, 2000’li yıllara geçişte Burberry’nin sektörün beğenisine sunduğu eserlerden birisiydi. Markanın kendi sitesinde Touch For Men’in “klasikler” bölümünde sunulması, Burberry’nin de parfümüne bakışını bize anlatıyor.

Touch For Men’in açılışı kremsi tatlı turunçgillerle gerçekleşiyor. Gayet tanıdık açılış, günümüzün birçok modern tatlı parfümündeki gibi. Başlangıcı güzel. Orta kısımda turunçgiller geride kalırken yumuşak baharatlar ve tatlı çiçekler nöbeti devralıyor. Menekşe orta bölümde epey etkili. Kremsilik ve tatlılık biraz daha artıyor orta bölümde. Neredeyse vanilyalı hissiyat veren kremsiliği kimilerinin pudralı olarak nitelemesi mantıklı. Orta kısmı da beğendim. Son bölümde büyük değişiklik yok. Yumuşak ve kremsi yapıya misk ve odunsular ekleniyor. İşte bu kadar.

baska touch yen

Touch For Men, başından sonuna kadar neredeyse hiç değişmiyor. Düz çizgide ilerleyen kokusunda ilk dikkatimi çeken tatlılığın ve vanilyamsı kremsiliğin yüksek oranı. Parfümü pudralı tarafa çeken bu tatlılık, açıklanan notalarında bulunan tonka fasulyesinden geliyor olabilir. Yine de tonkadan ziyade vanilya kremsiliği düşünün siz. Yumuşak ve tatlı baharatlar fazla çıkıntılık yapmıyor. Küçük hindistan cevizi ve biberden geldiğini düşündüğüm baharatlar, parfümü sıcak tarafa davet ediyor. Misk, sanki başlangıçtan itibaren var. Sedir ağacıysa, güçlü kremsiliğe teslim olmuş durumda, alt notalarda. Kompozisyonun geneline “temiz, efendi, iyi aile çocuğu” tarzı hakim sanki. Karanlık ya da kasvetli değil ama bazı kullanıcıların “ferah, sucul” tanımlarını da karşılamaktan uzak.

Evet, lafı evirip çevirmeye gerek yok. Touch For Men bana göre şaşırtıcı derecede Le Male’e benziyor. Her ne kadar Le Male’de nane ve lavanta varsa da, Touch For Men’de bu iki nota yerine baharatlar ve menekşe monte edilmiş. Kimi yorumcuların onu Fahrenheit’e benzetmesini zihnime yerleştiremedim. Menekşe dışında Touch For Men ve Fahrenheit’in pek benzer tarafı yok. Touch For Men, illa ki bir parfüme benzetilecekse Body Kouros daha gerçekçi olacaktır.

Touch For Men, beklediğimden çok daha güzel geldi burnuma. Pek umudum yoktu ama gayet de severek kullandım Touch For Men’i. Kabul etmek gerekir ki kalite anlamında vasat, yaratıcılık yok ve performansı muhteşem değil ama kullanan çoğu kişinin sevebileceği, kadınlardan güzel tepkiler alabileceğiniz, “güvenli” sınıfına girebilecek bir arkadaş. Eğer Le Male veya Body Kouros tarzı kokuları seviyorsanız, bu fiyat seviyesinde bana göre denenmesi gereken seçeneklerden birisi. Evet, o dünyayı sallamayacak kokusuyla ama fiyatının hakkını verecektir.

Tatlılığın ve pudramsılığın kimi zaman arttığı Touch For Men için kadınsı koktuğu yolunda eleştiriler var ama siz aldırmayın. Şunu da söylemem gerekir ki maço değil kokusu. Eğer kremsi-tatlı kokuları sevmiyorsanız belki de denemeseniz daha iyi olur.

set touch yen

Touch For Men’in kokusunu Jean-Pierre Bethouart tasarlamış. EDT formunda. Kalıcılığı kıyafette çok iyi. Tende normal. Fark edilirliği başlarda iyi, sonrasında normalin altına doğru iniyor. Çok sıcak yaz mevsimine uymayacağını düşündüğüm Touch For Men, sonbahar-kış kullanımına daha yakın gibi görünüyor.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/7

30 Ağustos 2016 Salı

Tom Ford – Italian Cypress (2008)

Akdeniz servi ağacı, harika ve mistik görüntüsüyle, sadece ressamlara değil, parfüm sanatçılarına da ilham oluyor. Kokular alemine iki ayrı seriyle giren ve ortalığı epey karıştıran Tom Ford, sürekli genişleyen özel seriye yatırım yapmaya devam ediyor. Gerçi birbiri ardına çıkardığı özel seri üyelerini, birkaç yıl içerisinde üretimden kaldırıp, hızlı devir daim sağlıyor ama bunun markaya nasıl getirisi olduğunu bilemiyorum. Her ne kadar firmaların ticari sırları ilgi alanımıza girmiyorsa da, insan merak etmeden duramıyor.

Servi ağacından esinlenen ve markanın kendi sitesinde en çok satanlar bölümünde yer alan Italian Cypress, taze, yenilikçi ve sofistike olarak tanımlanmış. Tom Ford’un İtalya’daki Milano mağazası için tasarlandığı söylenen Italian Cypress’in açılışı yeşil turunçgillerle gerçekleşiyor. Ekşi bergamot ve eski-tozlu sayılabilecek turunçgiller çok ferah olmasa da, ilginç ve başarılı. Orta bölümde parfüme ismini veren servi ortaya çıkıyor. Serviye çam da eşlik ediyor. Nane-mentol benzeri yapı ve metalik baharatlar da var orta bölümde. Son kısımda ağaçsılık devam ediyor. Kapanışta tütsü de algılıyorum. Biraz da meşe yosunu var sanki. Dumansılık hissiyatı alt notalarda mevcut. Fena değil son bölüm.

Yeşil temanın baştan sona hakim olduğu İtalian Cypress, kimilerinin dediği gibi aromatik şipreden ziyade yeşil ağaçsı kısma daha yakın. Erkeksi ve eski tarz parfümlere benzeyen Italian Cypress, günümüzün modern parfümlerine oldukça uzak. Tatlılığın neredeyse olmadığı kuru ağaçsı ana gövde, çam-serviye yakın. Naneye benzettiğim serinliğe aromatik Akdeniz otları destek veriyor. Açıklanan notalarında bahsedilen fesleğen hissediliyor ama aram yok ne yazık ki fesleğenle. Kuru baharatlardan tarçın, biraz karanfil ve zencefil ayırt edebildiklerim. Kapanıştaki tütsü-yosun sürprizi memnun edici.

Bu tür baskın yeşil kokuların en büyük sorunu çam terebentin yağı gibi davranabilmesi. Zor dengeyi kurabilmek her parfümörün harcı olmasa gerek. Italian Cypress’in yüksek kaliteli ve doğal başlangıcı çarpıcı ve erkeksi. Orta kısım biraz karmaşık, hafiften metalik ve mentolümsü. Sonları durağan ama kaliteli ve yeterli. Şu durumda benim için sorun, orta notalar olarak görünüyor. Kötü değil orta bölüm ama mentol, fesleğen ve baharatlar benim için biraz fazla dolu. Onun dışında büyük sorunla veya uyumsuzlukla karşılaşmadım.

tom and italian yen

Çoğu yorumcunun Italian Cypress’i ünlü iki klasik Halston Z14 ve Ralph Lauren – Polo Classic’e benzetmeleri dikkat çekici. Merak etmeme rağmen Z14’ü kullanma fırsatım olmadı ama Polo Classic, en sevdiğim eski tarz parfümlerden birisi. Italian Cypress ile Polo Classic, gerçekten de benzeşiyorlar. İki parfümün de yeşil ağaçsı tema üzerine inşa edilmesi, insanların benzetmelerinin asıl sebebi muhtemelen. Tabii Polo Classic’te çam ağacı daha baskınken, Italian Cypress’te servi öne çıkıyor. Polo Classic’in sonlarında paçuli ve deri var, oysa Italian Cypress’da paçuli yerine dumansı ağaçsılık yer almış. Benzer tarafları da var, ayrılan yönleri var. İkisi de gayet başarılı bana göre.

Sonuç olarak Italian Cypress, özel seri üyesi olmasının avantajıyla, artık günümüzde pek tercih edilmeyen bir tarz olarak yeşil-erkeksi-ağaçsı temaya yönelik tasarlanmış. Tabii bu bir anlamda risk çünkü popüler koku profilinden ziyade az satılabilecek alana yapılan yatırım, geri dönüşte ticari anlamda sorun yaratabilir. Neyse ki niş markaların bu tür özgürlüğü var. E Tom Ford’un özel serisinin de niş segmentine yakın olduğunu düşünürsek, Italian Cypress, yok olmaya yüz tutmuş bir temayı canlandırmaya yönelik deneme olarak görülüyor ama başarı şansı az gibi. Zaten kimi yerlerde üretiminin bitirildiğine dair söylentiler çıkan Italian Cypress’ın kokusu kötü ya da vasat değil ama harikalar da yaratmıyor. Böylesine astronomik fiyata satılan Italian Cypress’i alacağınıza Polo Classic’e yönelmeniz daha anlamlı gibi görünüyor. Para problemi olmayan şanslı azınlıktansanız ve erkeksi, olgun parfüm arıyorsanız, o zaman denemenizde fayda var.

Italian Cypress’i sadece Polo Classic ya da Z14’e değil, birçok eski tarz erkeksi parfüme benzetiyorlar. YSL – Jazz/Rive Gauche’dan tutun da Drakkar Noir’e, Givenchy – Xeryus’a hatta tıraş köpüklerine kadar benzeme listesi uzayıp gidiyor. Artık değerlendirmeyi size bırakıyorum.

sekil italian

EDP formunda. Kalıcılığı iyi, fark edilirliği başlarda yüksek, ilerleyen saatlerde normale dönüyor. Bu sıcak ağustos ayında denemekle hata mı yaptım emin değilim çünkü daha serin havaların kokusu sanki. Serin ilkbahar-erken sonbahara yakışacağını düşünüyorum. Erkeksi ve olgun geri planı, onu çok genç erkek arkadaşların ilgi alanından çıkaracaktır. Otuz yaş üzeri ve resmi kıyafetlere veya hafta sonu tatillerinde kullanıma uyar, pürüzlük çıkarmaz. Kimi kaynaklarda uniseks olarak sunulmasına bakmayın, erkek kullanımına daha yakın.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/7