20 Şubat 2016 Cumartesi

Lalique Pour Homme (1997)

Açıkçası şaşkınım! Lalique’in, şimdiye kadar elliden fazla parfüm piyasaya sürdüğünü yeni farkettim. Ünlü mücevher markası Lalique’in, 1990’lı yılların başlarından itibaren parfüm alanına yatırım yaptığını biliyoruz. İlk parfümleri Lalique for Women’dan bu yana, koleksiyonu giderek büyütüyorlar.

Encre Noire’in belki de beklenmeyecek kadar büyük başarısının ardından gözler Lalique’in yeni çıkacak eserlerine çevrilmişti. Encre Noire’in farklı versiyonları piyasaya sürülmeye devam ediyor. Fakat bugün, Lalique’in geri planda kalmaya mahkum olmuş erkek parfümü Lalique Pour Homme’a göz atacağım. 1990’lı yılların sonlarında yaratılmasına rağmen, kullanım döneminde gayet modern auraya sahip olduğunu düşündürttü bana.

Kendi sitelerinde ferah, odunsu, ambersi olarak sınıflandırılmış ve şık, rafine erkekler için tasarlandığı iddia edilmiş. Lalique Pour Homme’un başlangıcı ferah sayılamayacak bergamot ile gerçekleşiyor. Hafif tozlu bergamota, kısa süre içinde lavanta ekleniyor. Erkeksi ve olgun hissi veren başlangıcını beğendim. Orta bölümde lavanta biraz daha öne çıkıyor. Ona pudralı ve şekerli olmayan vanilya ekleniyor. Bu andan itibaren vanilyalı lavanta haline dönüşüveriyor. Orta kısım da fena değil. Son bölümde lavanta artık yok. Vanilyanın etkisi azalıyor. Odunsu kapanış damga vuruyor alt notalara. Tabii hissedilir oranda deri de var. Hem deri hem sedir ağacı benzeri odunsular biraz plastiğimsi. Kapanışı eh işte.

Lalique Pour Homme, uzun zamandır kullandığım en çabuk gerçekleşen parfüm. Evet bu cümle saçma gelebilir size. Bende yazarken anlamsız buldum ama öyle. Yani biraz hızlı olup bitiyor her şey. Başlangıçtaki bergamota hemen lavantanın eşlik etmesi, sonrasında bergamotun çabucak geri çekilmesi, bir kaç saat sonra hemen vanilyanın ortaya çıkması, sonrasında hoop derinin gelmesi ve kapanışın odunsulukla gerçekleşmesi. Notaların kronolojisi aşağı yukarı böyle. Adeta eski, hızlı çekim filmlere benziyor.

afis yen

Lalique Pour Homme, yeterince erkeksi, lavantalı, derili, vanilyalı bir sedir ağacı kokusuna benziyor. Kimi kullanıcıların süsen (iris) ve meşe yosunundan bahsetmelerini ilginç buldum çünkü bu iki notaya da denk gelemedim ya da dikkat etmedim. Bence bu parfüm lavanta, vanilya ve deri üzerine kurgulanmış. Kendi sitelerindeki ferah vurgusunu da pek doğru bulmadım. Hiç de ferah kokmuyor. Ha ferah yerine aromatik deseler belki daha uygun olurdu. Görüyorsunuz, şimdi de tutmuş koca markaya akıl vermeye kalkıyorum. Bu blog yazarlığı tuhaf hale getirdi beni 🙂

Sonlarındaki kontrollü-steril yapaylığı saymazsam gayet temiz ve yumuşak başlı davranıyor. Saldırgan ve maço değil. Etrafa yayılımı sınırlı, kalıcılığı da epey düşük. Özellikle ten üzerinde bu kadar az kalan bir parfüm uzun zamandır kullanmamıştım. Eğer performans meraklısıysanız sizin için iyi seçim olmayacaktır.

Sonuç olarak çekingen karakterli, harika kokmayan ama günlük kullanıma ve takım elbiseye çok yakışacak, otuz yaş üzeri erkekleri hedeflediğini düşündüğüm, Lalique Pour Homme, ortalama bir parfüm, her yönüyle. Eğer bir şişesini almazsanız büyük şeyler kaçırmazsınız, alırsanız da pişman olmazsınız.

yakin

Maurice Roucel’in elinden çıkmış Lalique Pour Homme. Erkek parfümlerinde çok görmediğimiz şekilde hem EDT hem de EDP versiyonu bulunuyor. Benim kullandığım EDP olanıydı. Şişesini bizzat Marie-Claude Lalique’in tasarladığı söyleniyor. Sıcak yaz mevsimi dışında her zaman kullanılabilir.

Koku Güzelliği:10/6.5

15 Şubat 2016 Pazartesi

Tauer – PHI Une Rose de Kandahar (2013)

Hikayenin başlangıç tarihinin 2013 yılının Haziran ayı olduğunu söyleyebiliriz. İsviçre deyince aklımıza gelen bilim adamı klişesi, uzun zaman sonra Andy Tauer ismiyle yer değiştireceğe benziyor. Parfümör Andy Tauer, 2013 yılının Haziran ayında bir gül yağı kokusu test eder. Bu gül yağının tamamen doğal olduğu ve kendisine Afganistan’dan geldiği söylenir. Kalitesine hayran kaldığı bu gül yağından elinde sadece elli gram kadar vardır ve şöyle düşünür “elli gram gül yağını kullanıp, parfüm yapabilirim.”

Bay Tauer, zihninde yer eden Afganistan gül yağı üzerinde çalışmaya devam eder. 2013 yılının Ağustos ayının son günlerinde karşımıza şu formülle çıkar: ” 3% oranında gül yağı, 2% oranında doğal kayısı yağı, 0.4% oranında tarçın kabuğu ve acı badem yağı, 3% bergamot ve diğerleri.” Parfümdeki sentetiklerin 50% civarında yer almasını düşünmektedir.

Eylül 2013’ün sonlarında formül büyük oranda oluşmuştur: ” 3% gül yağı, %2.5 kayısı yağı, 3% tütün özütü, 9% paçuli yağı, 3% bergamot, 1.5% burbon sardunya, 0.35% tarçın kabuğu yağı, 0.3% acı badem yağı.” İşte size son zamanların en ilgi çeken Andy Tauer parfümü PHI Une Rose de Kandahar’ın sihirli formülü.

Kendi sitesinde parfümlerinin içeriklerini bu denli detaylı açıklayabilecek kadar rahat Andy Tauer. Afganistan’dan aldığı elli gramlık gül yağıyla, yüzlerce şişe parfüm çıkaramayacağını ama PHI Une Rose de Kandahar’ın limitli üretim olmayacağını söyleyecek kadar da açık sözlü. İlk çıktığı günden itibaren merak ettiğim PHI Une Rose de Kandahar, Parfüm Merakı’nın ukala burnunu dolduruyor günlerdir. Bakalım sonuçlar nasıl?

kendi

PHI Une Rose de Kandahar’ın açılışı meyvemsilikle gerçekleşiyor. Muhtemelen kayısı, üst notalardaki tatlı ve kremsi meyvenin karşılığı. Ferah olmayan meyveler bir parça pudramsı. Orta bölümde parfümün ana yapısı ortaya çıkıyor. Meyvemsilik geride kalırken, yağlı, tatlı ve tozlu gül karşımıza çıkıveriyor. Eski tarz güle, bir pinçik tütün ve baharatlar ekleniyor. Tütün ıslak ve yağlımsı. Bu andan itibaren garip bir dumansılığın etkisine giriyor. Sevmesi zor ama oldukça çarpıcı. Geleyim kapanışa. Son bölümde kuru baharatlar etkili. Fazlaca tatlı olmayan vanilya ile baharatların uyumu çok güzel. Fakat alt notalarda oldukça zayıflıyor.

Bizzat Andy Tauer, parfümünü şöyle tanımlamış: ” Evet o, geri planında tütün, amber, karanlık paçulinin desteklediği meyveli, kayısılı gül parfümü.” Kokunun yaratıcısı olarak Andy Tauer’in söyledikleri tabii ki önemli. Ben de katılıyorum bu açıklamaya. Hatta bu cümle, parfümün genel konseptinin kısa özeti gibi. İlave olarak şunu söyleyeyim. “Neredeyse içkiye yatırılmış tütün yapraklarının üstüne dökülen baharatlar (tarçın), yanına konan tozlu-arabik gül ve paçuli yağı.” Bay Tauer, bu tespitime katılır mı bilinmez.

PHI Une Rose de Kandahar, başlangıcından itibaren sıradan piyasa işi kokuya sahip olmadığını gösteriyor. Olgun ve nostaljik-köhne yapı, parfümü kimi zaman paçuli yağlarına kimi zaman bozulmaya yüz tutmuş gül yağlarına yaklaştırıyor. Oldukça karakteristik ve farklı bir parfüm. Bildiğiniz anlamda gül kokularına benzemiyor. Azıcık hayvansı, vanilyamsı, kremsi, tatlı (tonka fasulyesinin rolü büyük), yağlımsı ve Arap esintili parfümleri çağrıştırıyor. Gerçi parfümün ismindeki Kandahar, onun doğuya ait olduğunu vurguluyor adeta.

Geleyim ismindeki güle. Gül, asla Oud İspahan, Black Aoud ya da diğer muadillerine benzemiyor.  Daha çok Patchouli Imperial ve Royal Bain’in yüksek kaliteli karışımı gibi. Ağır, ağdalı, sevmesi ve kullanması zor. Tatlılık fazla. Pudralı sayılabilecek yapı, gül ile birleşince zaman zaman kadın parfümü hissiyatı veriyor. Gerçi uniseks olarak sunulmuş. Kendinizi alıştırmanız gerekiyor onu kullanabilmek için. Açıkçası çok derin ve katmanlı değil bence. Başlangıcı ve orta kısmı aynı düzlemde ilerliyor. En büyük değişim son kısımda gerçekleşiyor.

cicek

Sonuç olarak parfümü sevdim mi? Aşık olmadım ama arkasındaki fikri sevdim. Bay Tauer’in Afganistan’ı ve Kandahar’ı hatırlatan konsepte imza atmasını anlamlı bulurken, o coğrafyadaki savaşları anlamsız buldum. Bölgedeki yüksek dağlarda yetişen gül kokusunun hayalini kurdum. Kandahar’ın bir kasabasındaki toprak yollarda dolaşan ayakları çıplak çocuğun, değişmesi zor kaderini düşünüp, hüzünlendim. 14-15 yaşındaki kız çocuklarının zorla evlendirilmesine isyan ettim. Cehalete kızdım, radikallere lanet okudum ve mutluluk güneşinin, aydınlık geleceğin, bir gün bu bölgelerden de doğacağını ümit ettim.

PHI Une Rose de Kandahar, Eau de Parfum (EDP) formunda. Kalıcılığı gayet iyi. Çoğu kişi fark edilirliği yüksek demiş ama bende pek öyle olmadı. Tam bir kış parfümü. Ilık günlerde bile ağır gelebilir. Yaş ve deneyimi isteyen bir arkadaş bence. Denemeden almanın ise hiç iyi fikir olmadığını belirtmeliyim.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/7

11 Şubat 2016 Perşembe

Chanel – Coco Mademoiselle (2001)

Aradan geçen yıllar bize gösteriyor ki boynuzun kulağı geçtiği örneklere yenisi eklenmiş durumda: Coco Mademoiselle.

Hypnotic Poison’un, ablası Poison’dan çok daha popüler olması ve sevilmesi, Eau de Merveilles’in, Elixir isimli başarılı devam çalışması ve Miss Dior’dan ismi daha çok duyulan devamı Miss Dior Cherie. Tabii durum erkek parfümlerinde de benzer seyrinde. Dior Homme’dan çok daha ilgi çeken Dior Homme Intense’i ve L’Homme’un pabucunu dama atan La Nuit de L’Homme.

Aslında şöyle bir düşündüğümüzde çok sık rastlanan durum değil, devam parfümlerinin asıllarından başarılı olup, öne çıkması. 2001 yılında, Chanel’in baş parfömürü Jacques Polge, belki de riskli sayılabilecek hamle ile ünlü klasikleri Coco’ya yeni bir arkadaş hediye etti. Bu isim Coco Mademoiselle olacaktı.

1984 yılında çıkan Coco, Chanel’in sevilen parfümlerindendi ama Coco Mademoiselle, yıllardır dünyanın en çok satan kadın parfümleri arasında. Hatta Amerika pazarında bir numarayı çok az kaptırıyor rakiplerine. Bu anlamda müthiş bir seven kitlesinin olduğu söylenebilir Coco Mademoiselle’in.

Top5USWomens

Kendi sitelerinde “kadınsı, seksi, genç ve etkileyici” sıfatları layık görülmüş onun için. Ayrıca parfümün ilhamını genç Coco Chanel’in ruhundan aldığı belirtilmiş. Modern oryantal olarak sınıflandırılan Coco Mademoiselle’in açılışı ferah sayılamayacak turunçgillerle gerçekleşiyor. Kısa süre sonra ona çiçekler eşlik ediyor. Başlangıcı için portakallı beyaz çiçeklerin hakimiyetinde denebilir. Orta bölümde parlak ve yapay amber karşımıza çıkıyor. Beyaz çiçeklerin eşlik ettiği orta bölüm, metalik ve rahatsız edici. Son bölüm parfümün en sevdiğim yeri oluyor. Burada, orta kısımda ipuçlarını aldığımız paçuliye fazlaca tatlı olmayan vanilya ekleniyor. Sıra dışı olmasa da başarılı kapanışa sahip.

Coco Mademoiselle anladığım kadarıyla portakallı beyaz çiçekler (portakal çiçeği ve yasemin) ve paçuli üzerine kurulmuş. Diğer unsurlar destekleyici gibi düşünülebilir. Gerçi çok da fazla notanın desteklediği söylenemez. Bir tek misk, parfümün üzerinde dolaşıyor orta bölümde. Derin, detaylı değil. Hatta yüksek kalite hissiyatı da vermiyor.

Orta kısımdan itibaren burnumu tırmalayan yapaylık, en sevmediğim haliyle verilmiş. Bu tür metalik amberden gelen yapaylık, cazgır ve tırnaklarını çıkarmış beyaz çiçeklerle desteklenince, bünyemde “aşırı doz” uyarısı yaptı. Neredeyse her kullandığımda hafif çaplı baş ağrısı ataklarına sebep oldu. Okuduğum kadarıyla bu durumdan çok fazla kişi muzdarip. Eğer migren ve ileri düzeyde sinüzitiniz varsa Coco Mademoiselle’i kullanırken bir daha düşünün. Eğer kullanmayı kafanıza koyduysanız da ağrı kesici hapınızı cebinizde bulundurmayı unutmayın.

Sadece başımı ağrıtsa iyi. Düşük kalite hissiyatı, büyük hayal kırıklığı yarattı. Bu kadar meşhur parfümün böylesine özelliksiz olabileceğini tahmin etmezdim. Başyapıtla karşılaşacağımı düşünürken, sıradan çiçeksi yapı tam da “hayaller-gerçekler” durumuna sebep oldu. Ama sonradan düşündüm ve popüler, çok satan parfümlerin genellikle vasat olduğunu aklıma getirdim. Ruhumu rahatlattım.

tek sis

Sonuç olarak sevemedim Coco Mademoiselle’i. Kıyafete sıktım, farklı kollarıma uyguladım. Gündüz ılık saatlerde boca ettim, sabahın oldukça serin anlarında şansımı denedim. Pek değişiklik olmadı. Kullanım döneminde, bu parfümü daha önceleri başkalarından ne kadar çok duyduğumu fark ettim. Kimi kadınlarda harika kokan Coco Mademoiselle, muhtemelen benim erkek tenimle anlaşamadı.

Luca Turin, Coco Mademoiselle’i çiçeksi oryantal olarak sınıflandırmış ve beş üzerinde dört puan vererek oldukça beğenmiş.

Kullandığım Eau de Parfum (EDP) versiyonuydu. EDT ve Parfum (Pure Parfum) versiyonları da mevcut. Kalıcılığı iyi. Fark edilirliği başlarda yüksek. İlk on beş dakikadan sonra normale dönüyor tende. Kıyafet üzerinde fark edilirliği daha yüksek. Bence soğuk günlerin parfümü. Geç sonbahar-kış dönemine uyacaktır.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/5

7 Şubat 2016 Pazar

Etat Libre d’Orange – La Fin Du Monde (2013)

Toparlanın gidiyoruz, dünyanın sonu geliyor!

21. yüzyılın ilk on altı yılında dünya çapında gelinen noktanın iç açıcı olmadığının farkındayım. Savaşların, ölümlerin, göçlerin, acıların eksik olmadığı bilgi çağında, yaşananları her an takip ediyoruz. Dünya bundan daha kötü hale gelir mi? Neden olmasın.

Kıyamet senaryolarını bir kenara bırakacak olursam, dünyanın sonunun geldiğini bir tek biz değil, 1900’lü yılların başlarında, iki dünya savaşı yaşamış Avrupalı aydınların da söylediğini görüyoruz. İsviçre doğumlu fakat Fransız vatandaşı Blaise Cendrars, ilginç yaşam öyküsünü, yazdığı şiirleri ve romanlarıyla süslemiş. Modern Fransız edebiyatının en aykırı isimlerinden olarak gösterilen Blaise Cendrars’ın eserlerinde gerçeküstücülüğe yaklaştığı bile söylenir. Onun 1919 tarihli “The End of the World, Filmed by the Angel of Notre Dame” romanının, 2013 yılında niş parfüm evi Etat Libre d’Orange’ın eserine ilham kaynağı olduğu söylenebilir.

La Fin Du Monde’un (Dünyanın Sonu) tanıtım görsellerinde nükleer atık temasının kullanılması, markanın, dünyanın sonunun nükleer savaştan geleceğini düşündüğünü çağrıştırıyor bana. Oysa Blaise Cendrars’ın romanını hiciv üzerine kurduğu belirtiliyor. Bilemiyorum belki de Etat Libre d’Orange’ın amacı, Blaise Cendrars’ın komik-alaycı üslubuyla bizimle hafiften dalgasını geçmektir.

La Fin Du Monde’un açıklanan notaları tam Etat Libre d’Orange’ın tarzına uygun: “Patlamış mısır, havuç tohumu, barut, susam ve diğerleri.” Bu notalardan nasıl güzel ve anlamlı koku oluşturulabilir diye düşünürken, kullanıveriyorum La Fin Du Monde’i. Başlangıcında tatlımsı yapı karşıma çıkıyor. Tanımlaması zor. Bir parça turunçgil ve kremsi sayılabilecek nötr çiçeklerden bahsedilebilir. Süsen (iris) büyük pay sahibi muhtemelen. Üst notaları leziz, modern ve yumuşak. Orta kısımda kimilerinin havuca benzettiği koku ortaya çıkıyor. Evet belki de haklılar. Tatlılık devam etse de azalma eğiliminde. Orta kısmın sonlarına doğru kuru tütsü kendisini gösteriveriyor. Gerçekten şaşırtıcı. Son bölümde egzotik olmayan parlak ambere, bir parça turunçgil ve kremsi çiçekler eşlik ediyor. Kapanışı hafiften yapaylık sınırında.

la_fin_du_monde afis yen

Patlamış mısır ve barut. La Fin Du Monde’in içeriğinde tabii ki patlamış mısır ve barut bulunmuyor. Onların nota halindeki elementleri de yok. Zaten marka bize verdiği mesajda La Fin Du Monde’de patlamış mısır ve barut olduğunu değil, o izlenimi veren kokuya sahip olduğunu söylüyor. Bol yağlı ve tuzlu patlamış mısıra bayılırım ama La Fin Du Monde’un kokusunun patlamış mısıra benzediğini hiç sanmıyorum. Ayrıca barut konusunda iyi kötü bilgim olduğunu düşündüğümde, La Fin Du Monde barutu da andırmıyor. Peki, nasıl kokuyor?

Bu soruyu markanın tanıtım broşürlerinde esprili olarak ele alıyorlar ve soruyorlar: “Dünyanın sonu nasıl kokacak?” Dünyanın sonunun nasıl kokacağını bilmiyoruz ama La Fin Du Monde’i kendimce şöyle tanımlayabilirim: Bir tutam portakal, amber, bal kabağı ve iris (süsen) çiçeğini kazana koyup, kaynatın. Üzerine de bir pinçik şeker dökün. İşte La Fin Du Monde’un zihnimde çağrıştırdığı sahne bu. Muhtemelen bu karışımın kokusu La Fin Du Monde’ye benzemeyecektir ama teşbihte hata olmaz.

Etat Libre d’Orange gibi sıra dışı markanın parfümlerini anlatmak her zaman için zordur. La Fin Du Monde’e amberli gourmand mi desem, çiçeksi meyveli mi desem karar veremiyorum. Kokusu markanın diğer parfümü Tilda Swinton Like This’e benziyor. Evet, kesinlikle andırıyor iki parfüm birbirini. Kimi yorumcuların Dior Homme benzetmesine ise katılamayacağım. Evet, iki parfümde de iris kilit rolde ama La Fin Du Monde, Dior Homme’la farklı karakterde.

Sonuç olarak “dünyanın sonu” gibi iddialı isme sahip La Fin Du Monde, gayet yumuşak, lezzetli, neşeli, azıcık feminen ve hafiften pudralı. Bu anlamda ismiyle çelişiyor kokusu. Kullanımı kolay, sert olmayan, sakin ve uysal. Markanın kimi parfümleri gibi köşeli ve uçlarda değil. Uzun süreli kullanımlarda sıkıcı olacağını hissediyorum. Devrim yaratamayacak bir devrimci o.

uyumlu la fin yen

La Fin Du Monde’ın tasarımını genç parfümörlerden Quentin Bisch yapmış. Eau de Parfum (EDP) formunda. Kalıcılığı yeterli. Fark edilirliği yüksek değil ne yazık ki. İlkbahar-sonbahar mevsimlerine çok yakışacaktır. Hem kadınlar hem de erkekler rahatlıkla kullanabilir.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/6.5