24 Ağustos 2015 Pazartesi

Christian Dior – Dior Homme Sport (2008)


Christian Dior – Dior Homme Sport (2008)

İşi çok zor Dior Homme Sport'un. Bir tarafta Dior Homme gibi modern zamanların en kült parfümü, diğer tarafta Dior Homme'u bile geçen popülaritesi ve seven kitlesiyle Dior Homme Intense. Dior Homme serisinin büyük başarısından sonra gözler Sport'a çevrildi. Intense'ten sadece bir yıl sonra Dior Homme Sport, koku severlerin beğenisine sunuldu. Bu Sport atağı iki yönden merak uyandırıyordu. Birincisi Dior Homme ve Intense kadar başarılı olabilecek mi, ikincisi de serideki süsen (iris) çiçeği Sport'ta da baskın olacak mı? En önemli beklentiyi de ben dile getireyim: Kokusu güzel olacak mı? Yoksa piyasadaki Sport kervanına yeni ve sıradan bir üye mi katılacaktı?

Christian Dior'un genellikle parfümler konusunda hayal kırıklığı yaşatmadığı söylenir. Dior Homme Sport'a bu minvalde yaklaşmak gerekir mi bilmiyorum. Biz her parfümü kendi özel koşulları içinde ve bağımsız şekilde değerlendirmeye devam edelim. İsmindeki Dior Homme etiketini bırakalım ve karşımızda ismini hiç bilmediğimiz bir parfüm varmış gibi davranalım.

Parfüm garip şekilde, çıktıktan dört yıl sonra yeniden formüle edilip piyasaya sürüldü. Yani 2012 yılında artık yeni Dior Homme Sport'u kullanmaya başladık. Şişe tasarımı hatta parfümörü bile aynı iki parfümün. Fakat çoğu kaynakta iki ayrı parfüm olarak gösteriliyor. E hal böyle olunca geçen yılların ardından yeni formülasyonunu denemeye karar verdim.


Kendi sitelerinde şöyle tanıtılmış: "Ferah, enerjik ve rahatlatıcı odunsu iz. Ani bir rüzgarın özgürlüğü gibi, enerjik Sicilya limonunun ferahlığı, Virginya sedirinin odunsu kokusu, Toskana süseninin (iris) pudralı imzasıyla süslenmiştir." Yine kendi sitelerinde şu üç nota vurgulanmış: Tanzanya zencefili, Toskana süseni ve Atlas sediri. Dior Homme ve Intense'in en önemli notası süsenin burada da kullanıldığı belirtilmiş. Ayrıca zencefil notasının, Dior Homme Sport'un kalbine yerleştirildiği vurgulanmış. Zaten parfümün tasarımcısı Francois Demachy, Dior Homme Sport'un yaratılmasında "zencefil etrafında oluşan basit bir yapının hedeflendiğini" açıklamış.

Dior Homme Sport'un açılışı ferah turunçgillerle gerçekleşiyor. Greyfurt, portakal ve limonun şahane ve modern karışımı nefis. Yapaylığın rastlanmadığı turunçgilli üst notalar gayet iyi. Parfüm kısa zamanda orta notalara geçiyor. Bu kısımda limon ve greyfurt geri çekilirken portakal yoluna devam ediyor. Orta notalarda parfümün ve turunçgillerin tatlılık oranı oldukça artıyor. Biraz portakallı karamele benzetiyorum burayı. Tabii asıl sürpriz zencefilden geliyor. Parfümün ana ögesi zencefil, tatlı portakal ve biraz tonka fasulyesiyle birlikte verilmiş. Geri plandaysa tuhaf bir ferahlık gelmeye çalışıyor ama zencefil ve turunçgiller ona izin vermiyor. Calone olma ihtimali yüksek. Orta bölümü başlangıcı kadar sevemesem de idare eder. Son bölüm, orta kısmın paralelinde ilerliyor. Ek olarak yapaylık sınırındaki tatlı amber ve kaliteli olmayan odunsu notalar irkilmeme sebep oluyor. Amber hiç sevmediğim şekilde verilmiş. Alt notaları sınıfı geçemiyor.

Dior Homme Sport'un hem ismindeki Sport vurgusu hem de konsepti onu ferah parfüm olma yoluna sokuyor fakat o, sanki biraz zorla bu oyunu oynuyor. Evet başlangıcı çok ferah ama orta kısımdan itibaren tatlılığın fazlaca artması yaz parfümü için şaşırtıcı. Neredeyse şekerli hale gelen orta kısımda, zencefil gibi köşeli notanın kullanılması ilginç. Sonlardaki tatlı amberi ve odunsu notaları bir kış parfümünün sonlarına rahatlıkla koyabilirsiniz. Hepsinden daha enteresanı, baştan sona kadar ferah kokmayı başarıyor. Bu çok sıcak yaz günlerinde bol bol kullandığım Dior Homme Sport, hiçbir zaman rahatsız edici olmadı.


"Tamam o anlamda rahatsız edici olmadı da koku güzelliği ne alemde Parfüm Merakı?" dediğinizi duyar gibiyim. Şöyle özetleyeyim kendi durumumu: Başlangıcı harika, orta kısım kabul edilebilir, sonları vasat. Enfes başlangıcıyla umutlandığım Dior Homme Sport, orta kısımdan itibaren günümüzün modern, tatlı, ferah, baharatlı parfümlerinin benzeri haline geldi. Alt notalardaki yapıyı Invictus, Versace Pour Homme, Yves Saint Laurent - L'Homme çizgisine yakın buldum. Parfümün genel karakteriniyse Allure Homme Sport ve Edition Blanche'e benzettim. Chanel'in bu iki parfümüyle yakın zamanlarda çıkan Dior Homme Sport'un rakipleri olarak düşünülebilir Allure serisinin devam üyeleri.

Karşımızda kremsi turunçgillerle bezenmiş, yumuşak-tatlı zencefil kombinasyonu olduğunu unutmayalım. Kendi sitelerindeki süsen iddiasını ise fazla gerçekçi bulamadım. Dior Homme Sport'ta yoğun süsen kullanımı yok. Günümüzün modern tatlı baharatlarına ve yapaylık sınırındaki amber-sedir ağacı ikilisine yeni bir örnek daha ortaya çıkarmış Dior. Ha bu arada alt notalardaki şekerli amber ya da ambergris kullanımını bazı yeni ve popüler Creed'lere benzetmediğim değil. Haydi bakalım, şimdi çıkarın kuyudan taşı :)

Kompleks olmayan basit bir yaz parfümünden harikalar beklemek, eşyanın doğasına aykırı olabilir. Eşya deyince aklıma geldi. Sartre'ın Bulantı romanındaki nesne ile ilgili şu sözlerini vereyim: "Nesneler madem ki canlı değiller insanı etkilememeliler. Nesneler kullanılır, tekrar yerine konur, onların içinde yaşanır. Onlar aletten başka bir şey değildir." O zaman soru şu: Parfümler alet midir değil midir :)


"Parfüm Merakı gevezeliğin tuttu yine, Sartre ile Dior Homme Sport'un ne ilgisi var?" derseniz tamamen haklısınız. Hani ne bileyim facebook'ta video paylaşmaya harcadığımız zamanı, Sartre okuyarak değerlendirmemiz daha anlamlı olmaz mı?

Dior Homme Sport, 15-30 yaş gurubunu hedefleyen, modern koku trendlerine uygun, alınmasa çok şey kaybedilmeyecek, büyük kitlelerin sevmesi için tasarlanmış, Dior Homme ve Dior Homme Intense'in koku güzelliği ve özgünlük anlamında yanına yaklaşamayacak bir piyasa kokusu. Eğer modifiye arabanızla motordan tuhaf sesler çıkartarak gezmeyi seviyorsanız, kız arkadaşınızla AVM'lerde takılmaca yapmayı seviyorsanız, gömleğinizin düğmesini bir tık açıp neredeyse karnınızı göstermeyi huy edinmişseniz, babanız parayı yeni bulmuş esnafsa, buyurunuz size iyi bir seçenek. Bu saydığım özelliklere sahip olamayan "kaybedenlerden" iseniz büyük beklentiniz olmasın Dior Homme Sport'tan.

EDT formuna sahip. Kalıcılığı normal. Fark edilirliği ilk yarım saat gayet iyi. Sonrasında trajik şekilde tene yaklaşıyor ve çekingen kalıyor. Luca Turin, Dior Homme Sport'u zencefil sabunu olarak sınıflandırmış ve beş üzerinden dört puan vermiş. Luca Turin bu puanı yüksek ihtimalle ilk formülasyon için verdi. Yeni halini denese belki puanı düşer.


Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/6

20 Ağustos 2015 Perşembe

Lorenzo Villoresi – Theseus (2011)


Lorenzo Villoresi – Theseus (2011)

"Theseus, Atina'nın efsanevi kralı. Annesinin Ethra, babasının Egeus veya Poseidon olduğu söylenir.

Theseus, İyonyanın başkahramanıydı. Atinalılar onu büyük bir reformcu olarak kabul ediyorlardı. Attika'nın Atina önderliğinde siyasi bütünleşmesini sağlayan kişi olduğu kabul ediliyordu."

İsterseniz bu alıntı yeterli olsun çünkü hikayenin tamamını yazmaya kalksam ne siz ne de ben bir şey anlarız. Yunan Mitolojisi'nin karmaşık ve çoğu zaman absürt olayları bugün için bize gülünç gelse de, dönemin pagan toplumları için önemliydi. Tanrıların birbirleriyle olan bitmek bilmez kavgaları, savaşları ve çekişmelerinin anlatıldığı Yunan Mitolojisi, emin olun Roma veya Türk Mitolojisi kadar garip ve doğaüstü.

Kaynağını Yunan ve Antik Roma kültüründen aldığını bildiğimiz Avrupa medeniyeti, Yunan Mitolojisi'nin figürlerini farklı alanlarda sık sık kullanıyor. Müzik, sinema ve edebiyat alanında mitolojiyi konu alan eserlere rastlamak mümkün. Bu durum parfümler için de geçerli tabii ki. E kambersiz düğün olur mu?


Anlaşılacağı üzere İtalya merkezli mütevazı niş parfüm evi Lorenzo Villoresi'nin 2011 çıkışlı parfümü Theseus, ismini ve ilhamını mitolojik kraldan almış. Lorenzo Villoresi'nin resmi açıklamasında Theseus'un "ferah, neşe saçan bir koku olduğu; daha önce bilinmeyen, güçlü, korkunç hayvanların yaşadığı tuhaf ülkelere, mitolojik bölgelere ve denizlere yapılan maceralı antik seyahatleri anımsattığı" belirtilmiş. Parfümün "şık, soylu, zamansız, derin, baştan çıkartıcı, kadifemsi, eşine az rastlanan, keskin ve değerli olduğu" vurgulanmış. Ayrıca kokusunu "değerli bitkilerin reçineleri, uzak coğrafyaların baharatları ve otları, biber ve turunçgillerden" oluştuğu söylenmiş.

Theseus'u üzerime sıktığımda karşıma aromatik yapı çıkıyor. Tatlı turunçgiller ve kuru köksü vetiver ilk saniyelerde dikkatimi çekiyor. Ferah sayılamayacak turunçgiller, alışılmış şekilde verilmemiş. Vetiver ise Sycomore'da karşıma çıktığı gibi. Dumansı denebilecek vetiveri sevdim. Başlangıcı ferah ve gayet güzel. Orta kısımda vetiver hala algılanabiliyor. Ona destek olarak ekşimsi baharatlar (kakule, kumarin, karanfil veya biber olabilir) ve erkeksi sayılabilecek çiçekler (ağırlık fujer sınırlarındaki lavantada) ekleniyor. Orta kısım başlangıcından daha karmaşık ama bence daha az sevilesi. Sonlarda yumuşak misk, paçuli ve odunsu notalar ağırlıkta. Alt notaların etkileyici olduğunu söylemek zor.

Theseus'u ilk kullandığım günlerde, onun, hiç sevmediğim buruk baharatlı lavantalı fujerlerden olduğunu düşünüp önyargılı davrandım. İlerleyen günlerde vetiverin parfüme damga vurduğunu fark ettim. Başlangıçtaki baskın vetiverin, orta kısımda biraz geriye çekildiği açık. Sonlardaysa vetiver hala var. Yine de onun Sycomore veya Guerlain - Vetiver kadar yoğun kullanıma sahip olmadığını anlıyorum. Orta kısımdan itibaren tatlımsı hüzünlü baharatlara eşlik eden yeşil yapı, kokunun karakterini oluşturuyor. Diğer ögeler yardımcı rollerde.


Kimi yorumcuların deri notasından bahsetmesini anlayamadım. Bence deri varsa da çok gerilerde. Tenimde dumansı sayılabilecek ve neredeyse kuru tütünsü vetiver yüzünü gösterdi ki iyi ki öyle yaptı. İlgimi çeken şeyse gündüz sıcak saatlerde kullandığımda o buruk ve sevmediğim fujer baharatlarını öne çıkardı. Akşam serinlikte kullandığımda kuru ve yüksek kaliteli vetiver baskın hale geldi. Ya da ben öyle hissettim.

Theseus, insanı ikilemde bırakan bir arkadaş. Kimi kullanımlarda sevdiğim ve üzerimdeki kokusundan zevk aldım, bazen de burun büktüm kullanmamaya söz verdim. Bu tür parfümler benim için zordur çünkü bir türlü karar veremezsiniz. Şunu söyleyebilirim ki sevdiğimi söyleyemem. Eğer çok iyi vetiver parfümü arıyorsanız Guerlain - Vetiver'e ve Chanel'in özel seri bombası Sycomore'a bakabilirsiniz. Theseus, zaten safkan vetiver parfümünden ziyade, eskilere gönderme yapmaya çalışan ekşi baharatlı fujerin bir araya gelmesiyle oluşmuş. Aynı hibrit arabalar gibi. Ne benzinli motorun sürüş zevkini verir hibritler ne de doğru düzgün yakıt ekonomisi sunarlar.

Parfümün genelinde tuhaf yeşil yapının olduğu söylenebilir. Çimensi bir yeşillik mi ağaçsı bir yeşillik mi yoksa lavantadan kaynaklanan yeşillik mi karar veremedim. Bu yeşil yapı vetiverle iyi uyum sağlıyor ve ferah yapıyı destekliyor.


Parfümün ismi gayet iddialı. Antik bir kralın isim babalığı yaptığı parfümün Antaeus veya Kouros gibi haşin bir yaramaz olduğunu sanmayın. Genel olarak sakin, iddialı olmayan, yumuşak sayılabilecek bir deneme. Konfor kokusu olduğu söylenemez. Büyük kitlelerin sevebileceği gibi değil. Oldukça tematik. Günlük kullanıma uyabiliyor ve farklı karakterini de gösteriyor.

Daha önce kullandığım ve çok sevdiğim iki Villoresi parfümü (Piper Nigrum ve Uomo), beklentimin artmasına sebep olmuştu. Theseus'un bana göre olmadığını anlamam uzun sürmedi. Tabii bu durum parfümün kötü olduğu anlamına gelmiyor. Siz yine de fırsatını bulursanız bir deneyiverin.

Lorenzo Villoresi'nin parfümleri çok fazla yerde satılmıyor. Onun için bulması zor olabilir. Ama fiyatları ortalama niş rakipleriyle aynı seviyede. Eğer yakınlarda İtalya seyahatiniz varsa oradan daha uygun fiyatlara ulaşabilirsiniz.


Theseus, EDT formunda. Kalıcılığı ve fark edilirliği ortalama seviyede. Erkek kullanımına daha yakın olduğu söylenebilir. Kimi yorumcuların onun uniseks olduğunu söylemelerine pek itibar edemiyorum. Yaş olarak çok genç arkadaşları hedeflemediği açık. Soğuk kış mevsimi dışında her zaman kullanılabilir.

Koku Güzelliği:10/6.5

17 Ağustos 2015 Pazartesi

Maurer & Wirtz – 4711 (1792)


Maurer & Wirtz – 4711 (1792)

Bu hikaye 1708 yılına kadar uzanıyor. Johann Maria Farina isimli İtalyan, kardeşi Jean Baptiste'e yazdığı mektupta şöyle diyordu: "Yağmur yağdıktan sonra portakal çiçeklerinden, dağ nergislerinden gelen kokuya ve İtalya'nın ilkbahar sabahlarına benzeyen bir koku buldum." Bu müjde, dünya parfüm tarihini de değiştiren olaylar silsilesini başlatmıştı. Bir yıl sonra Johann Maria Farina, ilk Eau de Cologne üretimine başlamıştı.

Kimi kaynaklar Farina'nın genç yaşında İtalya'dan ayrılmak zorunda kaldığını ve Almanya'nın o zamanki adı Cologne olan bugünkü Köln şehrine yerleştiğini yazıyor. Farina, turunçgil yağlarından yaptığı koku karışımına Eau de Cologne ismini vermişti. Yani parfümün ismi "Cologne'nin Suyu" anlamına geliyordu. Bugünkü haliyle “Köln'ün Suyu”.

Almanya çapında ünlenen Farina'nın Eau de Cologne'si, 1790'lı yıllarda bir Alman'ın ilgisi çekmişti. Tabii o yıllarda Farina ölmüştü. Efsane tam da 1792 yılında biraz daha gizem kazandı. Genç bir tüccar olan Wilhelm Mülhens, 1792 yılında bir Katolik keşişinden mütevazı evlilik hediyesi almıştı. Bu gizemli keşiş ona "Mucize Suyu" isimli bir karışım vermişti. Aslında bu karışım insana canlılık veren ve güç katan bir tür yaşam iksiriydi. Onu içenlerin uzun ve sağlıklı yaşayacağına inanılırdı. Genç tüccar Wilhelm Mülhens, bu fırsatı değerlendirdi ve küçük bir fabrika açarak formülü gizli olan iksirin üretimine geçti. Bu sihirli suyu şarapla karıştırarak satmaya başladı. İşte bizzat markanın kendisine göre, 4711 parfümünün başlangıç hikayesi böyleydi. Oysa tahminimce, Wilhelm Mülhens'in sihirli formül olarak ürettiği şey, Farina'nın Eau de Cologne'sinin devamıydı. Çünkü bay Mülhens, Eau de Cologne'nin marka haklarını Farina ailesinden almak için epey uğraşmıştı. Hepimiz biliriz ki efsaneler ve gerçeküstü hikayeler halk kitlelerinin her zaman daha çok ilgisini çeker.


1794 yılında Cologne (Köln) şehri Fransızlar tarafından bir savaş sonucu işgal edilir. Fransız işgal güçlerinin komutanı General Charles Daurier, Cologne şehrinin düzensiz ve gelişi güzel sokaklarına bir çözüm bulmak için her eve numara verilmesini ister. Wilhelm Mülhens'in üretim yaptığı binaya 4711 numarası denk gelir. Ve böylece dünyanın en eski ve en bilinen kolonyasının ismi ortaya çıkar.

1810 yılında Napolyon, ülke çapında ilaç olarak kullanılan her şeyin içeriklerinin halka açıklanmasını emreder. Wilhelm Mülhens, ticari sırrının ortaya çıkacağını düşünerek 4711'i ilaç ya da iksir olarak değil de koku olarak pazarlamaya başlar ve çok başarılı olur. Dönemin yüksek sosyetesine mensup kişiler 4711'i hem ferahlatıcı bir parfüm hem de kişisel temizlikleri için kullanır. 1875 yılında, Ferdinand Mülhens, 4711'i ticari marka olarak tescil ettirir. O tarihten günümüze kadar da gerek şişesi gerek logosu büyük değişikliğe uğramadan günümüze kadar gelir.

Dünyanın en eski kolonyası 4711'in kimi zaman mucizelerle örülü tarihi aşağı yukarı böyle. Ülkemizde pek bilinmeyen 4711, Avrupa kıtasında ve tabii ki ana vatanı Almanya'da çok bilinen bir marka. Yurt dışı merkezli parfüm platformlarında adından sık sık bahsedilen 4711'i epeydir merak etmekteydim. Gerçi onun için parfüm mü yoksa koku mu demeli emin değilim. Çünkü Jicky ile başlayan modern parfümlerin tarihinden daha eskiye gidiyor onun geçmişi. Kendi sitelerinde şöyle tanıtılmış:


"220 yıldan fazla süredir, dünya çapındaki insanlara heyecan ve ilham verir 4711. Peki ne ile? Fragrance, Duft, Perfume, Profumo, ?? ve Parfum farklı dillerde cevap olabilir fakat asıl olan şudur: Eau de Cologne.

Değerli içerikler özenle harmanlandı. Bergamot, limon ve portakal, benzersiz şekilde canlandırıcı bir etkiyle yeniden donatıldı. Lavanta ve biberiye sakin ve dinlendirici efekt verir. Neroli, acı portakal çiçeğinin özü rahatlatıcı etki sağlar, olumlu bir ruh durumu meydana getirir."

4711'i üzerime sıktığımda karşıma çok ferah turunçgiller çıkıyor. Üst notalarda gayet doğal neroli bana merhaba diyor. Başlangıcını beğendim. Orta kısımda turunçgilli ana yapı devam ediyor. Bu kısımda neroli geri çekilirken eski tarz limon, aromatik otlar, lavanta ve meşe yosunu algılıyorum. Orta notalar da başlangıcı kadar ferah. Son kısımda meşe yosunu az da olsa var. Biraz misk ve yumuşak odunsu notalarla kapanışı yapıyor.


Başlangıçtaki neroli, şaşırtıcı derecede doğal ve ferah. Günümüzün yeni nesil neroli parfümlerini andırıyor. Çoğu kişinin 4711'i Neroli Portofino’ya benzetmesi büyük ihtimalle başlangıçtaki neroli notası yüzünden olmuş. Çünkü orta kısımdan itibaren Neroli Portofino ile yolları ayrılıyor koku karakteri anlamında. Orta notalarda başlangıcın aksine modern değil de eski tarz turunçgil şiprelerine yakın. Limon sevdiğim gibi verilmiş. Aromatik otların limonla uyumu çok iyi. Lavanta zaman zaman ferah şekilde kendisini hissettiriyor. Ve en büyük sürpriz meşe yosunu. Turunçgillerin gerisinde kalsa da meşe yosunu orta kısımdan itibaren var. Son bölümde koku o kadar zayıflıyor ki notaları algılamak neredeyse imkansız. Zaten pek de ilgi çekici değil kapanışı.

4711’in kokusunda çoğu kişinin belirttiğinin aksine nerolinin çok baskın olmadığını düşünüyorum. Evet başlangıçta neroli önemli rol oynuyor. İlerleyen dakikalardaysa limon ve aromatik otların hakimiyetine giriyor koku. 4711’i sadece neroli kolonyası olarak nitelemek bu anlamda çok doğru olmayabilir. Evet çok kompleks ya da detaylı değil harmanı. Ama neroliye limonun hatta lavantanın desteği görmezden gelinemez. Aromatik otları saymıyorum bile.

232 yıllık bir parfümü kullanıyorum. Aslında ne düşüneceğimi çok bilmiyorum. 4711'i, 2015 yılının koku trendlerine göre değerlendirmem çok anlamsız olacaktır. Onu ancak kendisi gibi tarihi parfümlerle kıyaslamak gerekiyor belki de. Mesela Eau Sauvage'la, Eau de Guerlain'le, Blenheim Bouquet’le, Vintage Tabarome’la, Chanel Pour Monsieur'la, Hermes Eau de Cologne'yle. Bu saydığım klasiklerden en çok Eau de Guerlain'e benzettim 4711'i. Tabii Guerlain kadar yüksek kaliteli ve kalıcı değil. Yine de hiç fena değil kokusu. Ona kötü demek haksızlık olur.


4711, inanılmaz derecede ucuz fiyatlara kocaman şişeleri satılan bir kolonya. Bu tarihi eseri alıp, günlük olarak kullanmasanız bile o güzel şişesini evinizin büfesine koyup, misafirlerinize ikram etmeniz bile bence hoş olacaktır. Marketlerden alacağınız ve nerede yapıldığı belli olmayan, yarısı su limon kolonyalarını alacağınıza, 500 ml.lik dev gibi şişesi bile ortalama parfüm fiyatına satılan 4711'i alıp, zaman zaman "tarihi koklamanızı" öneririm. Hatta basit ve güzel bir ev hediyesi olarak bile düşünülebilir. Maddi değeri büyük bir hediye olmasa da manevi ve tarihi değeri sebebiyle farklı bir hediye olacağını sanıyorum.

4711, çok ferah ve çok hafif bir kolonya. Zaten konsantrasyonu da Eau de Cologne (EDC). Bu düşük formdan harikalar beklemek abes olabilir ama yine de fark edilirliği çok kötü. İlk sıkıldıktan 10-15 dakika sonra neredeyse kayboluyor. Kalıcılığı tişörtlerimde ortalama EDC seviyesinde oldu ama tende kalıcılığı ve fark edilirliği çok az. Kolunuzu çok dikkatli koklamadıkça algılamanız mümkün değil. Gerçekten de tam bir kolonya bu anlamda. Zaten parfüme yapılan en büyük eleştiri genelde bu zayıflığı ve çekingenliği konusunda oluyor ki gayet haklılar. Ne kadar çok üzerime sıksam da değişen bir şey olmadı ve performansı ne yazık ki berbat.

Tam bir ilkbahar-yaz kokusu. Sanki bir parça erkek kullanımına yakın. Gerçi 1920'li yıllarda 4711'in tanıtımlarında onun "kadınlar için özel bir koku" olduğu vurgulanıyor. Hatta bu reklamın posteri küçük çaplı bir skandala bile sebep olmuş. Kadınlar için özel olduğu vurgulanan postere yanlışlıkla Köln Başpiskoposu'nun resmi basılmışsa da sonradan bu hata düzeltilmiş. Bence o hem kadınlara hem de erkeklere rahatlıkla uyacaktır. Yaş olarak biraz daha yukarılara hitap ediyor gibi. Mesela yirmi beş ve üzerindeki arkadaşlar deneyebilir. Çok genç arkadaşlar onun limon kolonyası gibi koktuğunu söyleyip, burun kıvırabilir.


Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/6.5

13 Ağustos 2015 Perşembe

Clive Christian – 1872 Men (2001)


Clive Christian – 1872 Men (2001)

Kafam fena halde karışık. Bir tarafta İngiltere Kraliçesi Viktorya, bir tarafta Roma İmparatoru Nero, bir tarafta gourmand iddiası ve diğer tarafta Viktorya dönemi İngiltere’sindeki Crown Perfumery. Sanırım olayı yavaş yavaş çözmeye başladım.

İngilizlerin tarihi parfüm evi Crown Perfumery’nin, yakın zamanda Clive Christian markası tarafından satın alınmasıyla olay başlıyor. Crown Perfumery’nin 1800’lü yıllarda, Viktorya döneminde üretime başladığı ve o zamanki kraliyet ailesine de hizmet verdiği söyleniyor. Tabii Viktorya dönemi, İngiltere tarihinde çok tartışmalı bir zaman dilimi. Dönemin siyasi, kültürel ve dini polemiklerine girmeyeceğim. Anladığım kadarıyla Clive Christian, Crown Perfumery’nin kurulduğu yıl olan 1872 tarihini parfüm ismi haline getirerek vefa örneği sergilemiş. Tarihi parfüm evine bir tür saygı duruşu anlamına geliyor bu jest.

Clive Christian’ın kendi sitelerindeki Kraliçe Viktorya vurgusu, bayan Victoria Christian’ın bir söyleşisindeki İmparator Nero’nun adaçayı sevgisi ve Chandler Burr’un 1872 Men’i gourmand olarak sınıflandırması ilk başlarda beni şaşırtsa da parfümü kullanmaya başladığımda taşlar yerine oturmaya başladı.


Clive Christian’ın sitesinde parfümlerinin tek tek tanıtımlarının yapılmadığını biliyoruz. Genel 1-2 cümleyle sunum yapılıyor. Markanın kurucusunun kızı Victoria hanımın, 1872 Men için, Roma İmparatoru Nero’nun adaçayı otunu bildiğini, ferahlatması ve rahatlatması için kullandığını söylemesi şüphesiz önemli. Zaten parfümün genelindeki aromatik otların neden verildiğini böylece anlamış oluyoruz. 1872 Men’in İngiliz mükemmelliğinin yansıması olduğu ve geleneksel Viktorya dönemi parfümlerine gönderme yaptığını belirtiyorlar.

Parfümü üzerime sıktığımda ferah aromayla karşılaşıyorum. Neroli-bergamot ikilisi ilk saniyelerde etkili. Yüksek kaliteli başlangıcı biraz yeşil ve çok doğal kokuyor. Üst notaları nefis. Orta kısma geçildiğinde ana yapı pek değişmiyor. Bergamot yine etkin. Yeşil meyvelere bu sefer aromatik otlar ekleniyor. Adaçayı, kekik hatta fesleğen bile olabilir. Orta notalar hala saygın, kuru ve yeşil. Başlangıcı kadar olmasa da beğendim orta bölümü. Son kısımda sanki ekşimsi buruk mandalina rol alıyor. Biraz misk ve ferah amber de algılıyorum fakat ağırlık acımsı mandalinada. Son kısım eh işte.

1872 Men, ferah aromatik bir narenciye parfümü. Nerolinin başlangıçtaki katkısı olumlu yönde. Bergamotun baskın yapısı biraz eski tarz şipreleri anımsatıyor. Günümüzün portakal kokulu parfümlerine pek benzemiyor bu anlamda. Daha karakteristik ve yeşil kokuyor. Zaten şişesinin rengi az çok fikir verebilir size. Aromatik otların etkisi yadsınamaz. Yeşil narenciyeler, buruk bir uyum oluşturmuş otlarla. Sonlardaki mandalina benzeri koku (belki de yuzu meyvesi), üst ve orta kısımla uyumsuz değil. Alt notalarda yeşil yapı etkisini kaybediyor sadece.


Kimi yorumcular onun çiçeksi yanına dikkat çekmeye çalışsa da bence pek öyle değil. Çiçeklerden ziyade aromatik otlar hakim parfüme. Ayrıca kimilerinin parfümü “kadınsı” bulmalarını hiç anlayamadım. Bence erkeksi nüanslar taşıyor ve kadınsı değil. 

Yukarıda söylediğim gibi yeni nesil tipik turunçgil parfümlerine benzemiyor. Asidik, buruk belki ekşimsi bile diyebiliriz. Eskilerden gelen, farklı, soylu ve resmi bir tarzı var. Buradan onun üst yaş guruplarını hedeflediğini düşünüyorum. Zaten birçok genç arkadaşımızın onu deneyip de çok seveceğini sanmıyorum. Olgun tarzı, sıcak yaz mevsiminde plaj gezmelerinde değil de golf kulüplerinde ya da ultra lüks yatıyla Akdeniz koylarını turlayan bir süper zenginin kullanımına uygun hale getiriyor onu.

Bana katılır mısınız bilemem ama başlangıcı biraz Neroli Portofino’yu anımsatıyor. Tabii Neroli Portofino’da biraz daha ferah ve baskın neroli vardı. 1872 Men’deyse bergamotla dengelenmiş neroli. 1872 Men’in kapanışı ise Yuzu Fou’yu aklıma getirdi. Benzer şekilde verilmiş buruk-asidik yuzu meyvesi belki de zihnimde mandalinanın canlanmasını sağladı. Orta kısım ise gayet kendine özgü.


1872 Men, kesinlikle yüksek kaliteli bir parfüm. Notalar çok doğal, yapaylığa rastlanmıyor. Bu konuda onu eleştirmek mümkün değil. Fakat her kaliteli parfümü sevip, kendimize yakıştıracağız diye kuralımız yok. Herkesin sevemeyeceği farklı narenciye kullanımıyla, 1872 Men, kısıtlı bir guruba hitap ediyor gibi.

Yine dedikodu yapayım ve kimi yorumcuların parfümde ısrarla “tereyağı” gibi bir koku olduğunu söylemelerine geleyim. Bir kere 1872 Men kuru sayılabilecek yapıda. Pek öyle yağlı bir koku beklemeyin. 1872 Men’i defalarca denememe rağmen tereyağı gibi bir kokuya rastlamadım. Umarım Clive Christian birden bire galeyana gelip, parfümün resmi notalarını açıklamaz ve içerisinde de tereyağı notası olmaz. Eğer varsa fena utanırım.

Ve geleyim en tartışılan konuya. Çoğu yorumcu 1872 Men’nin o inanılmaz fiyat etiketini hak edip etmediğini sorguluyor hatta daha çok eleştiriyor. Parfümün çok katmanlı ve kapsamlı olmadığını söylemek gerekiyor. Genel olarak basit, ferah, lüks bir narenciye kokusu olarak tasarlanmış. Parfümün arkasındaki isimse son yılların en başarılı burunlarından Geza Schoen. Geri planı sağlam bir parfüm olmasına rağmen bu kadar yüksek fiyatı, basit bir turunçgil kokusuna verir misiniz işte asıl soru bu. Kimisi verir, kimisi vermez bizi de ilgilendirmez ama ben olsam bir şişesini almayı düşünmezdim. Çünkü koku karakteri anlamında bana yakın olduğunu düşünmüyorum. Bu tarz kokuları seviyorsanız ve dünyanın en pahalı parfümlerini sattıklarını iddia eden bu markanın eserleri dolabımda durmalı derseniz o zaman almanız konusunda size hak veririm. Durum benim açımdan böyledir.


Denemeden almamanız gerektiğini sanırım söylememe gerek yok. Luca Turin, 1872 Men’i tatlı turunçgil olarak sınıflandırmış ve beş üzerinden üç puan vermiş. Bir başka yazar Chandler Burr’da ona üç puanı layık görmüş. Eğer beş üzerinden puan verecek olsaydım sanırım ben de üç puan verirdim.

İlkbahar-yaz kullanımı için daha uygun gibi görünüyor. Otuz beş hatta kırk yaş üzeri erkekleri hedeflediğini sanıyorum. Yaz mevsiminde bile takım elbise giymek zorunda olan beyaz yakalılara önerebilirim. 1872 Men, Pure Perfume konsantrasyonuna sahip fakat bu çok yüksek konsantrasyon, fark edilirliğini olumlu anlamda etkilememiş. Kalıcılığı idare eder ama fark edilirliği ilk patlamadan sonra zayıflıyor. Onun için “tene yakın kalan bir züppe” diyebilirim sanırım.

Koku Güzelliği:10/7.5