10 Haziran 2015 Çarşamba

Christian Dior – Diorella (1972)


Christian Dior – Diorella (1972)

Bir sanat eserinin ilk kıstası nedir? Bütünün ve bütüne eklenen her parçanın arasındaki oranların varlığının kusursuzluğu mu? Sanat kuramları ile parfüm kuramları arasında benzerlik var mıdır sizce?

Üzerinize sıktığınız parfüm isimli sıvı, sizde heyecan verici psikofizyolojik duyarlılık sağlıyor mu? Heyecanlanmanıza ve hayaller kurmanıza yardımcı oluyor mu? Estetik anlamda sizi tatmin edebiliyor mu? Bu sevimli kimyasallar, teninizde mekanik ya da fiziksel tepkiler vermenizi sağlıyor mu? Dünyayı ve etrafımızdaki birçok şeyi tanımamızı sağlayan muazzam koku duyumuz, evrenin sonsuz duygusal güçlerini, çeşitli hassas ve incelikli zenginliğini kavramamıza yardım edebilir mi?

Eldeki sınırlı elementlerle, sınırsız bir dünyanın kapısını açmak kolay iş midir? Aynı bir mimar gibi parfüm inşa etmek, az şey midir? Çeşitli varyasyonları kullanarak, o birbirine benzemez koku moleküllerini uyumlu bütüne çevirmek herkesin harcı olabilir mi? Parfümörün paleti ile ressamın paleti arasında çok büyük fark var mıdır teoride?


Bu ve benzeri soruları arttırabiliriz. Tabii işin bu kısmı biraz akademik ve kuramsal tarafa kayıyor. Hiç şüpheniz olmasın ki birileri bu soruları geçmişte soruyordu ve cevap arıyordu. Aynı şimdiki kuramcılar gibi. Mesela efsane parfümör Edmond Roudnitska, yukarıda yazdığım parfüm ve koku arasındaki ilişkiler üzerine kafa yormuş, makaleler kaleme almıştı.

Edmond Roudnitska’nın, parfüm tarihine armağan ettiği müthiş eserlerin neredeyse tamamı “klasikler” mertebesine yükselmiş durumda. Özellikle Christian Dior için 1950'li yıllardan itibaren tasarladığı parfümler, sektöre yön veren kokulara örnek olarak gösterilebilir. Diorama, Eau Sauvage, Hermes için Eau d'Hermes ve Rochas'ın klasikleri Femme Rochas ve Moustache gibi eserler, Edmond Roudnitska'nın önemini anlamak için yeter de artar bile.

Bay Roudnitska, hem parfümör hem de koku kuramcısı olarak fazlasıyla saygıyı hak ediyor. Diorella'yı, Edmond Roudnitska'nın ustalık dönemi eseri (bu ifadenin şu sıralar ne kadar itici hale geldiğinin farkındayım) olarak düşünebiliriz. Diorella, anlaşılacağı üzere çok önemli bir kadın parfümü klasiği olarak tarihteki yerini almış durumda. 2015 yılı itibariyle kırklı yaşlarında bir kadın olarak karşımızda duruyor. Tabii aradan geçen yıllar hem kokusunu reformülasyonlar yoluyla değişime uğrattı hem de şişesi ve kutusu değiştirdi. Christian Dior tarafından geçtiğimiz yıllarda yeniden üretimi yapıldı Diorella'nın. Tabii orijinal haline ne kadar sadık kalınmış bilmek çok zor. Bakalım yeni Diorella, bana neler hissettirecek.


Diorella'nın başlangıcı yoğun pudralı aldehitler ve sabunsu turunçgiller ile gerçekleşiyor. Tozlu limon, pudralı bergamot, aromatik otlar, yeşil aldehit yapı ilk saniyelerde burnunuza hücum ediyor. Eski hatta nostaljik pudralı kadın parfümlerini hatırlatıyor üst notalar. No.5'in daha ferah ve limonlu halini düşünün. İşte başlangıcı aşağı böyle gerçekleşiyor. Orta bölüme geçildiğinde pudralı yapı devam ediyor ama etkisi azalıyor. Orta kısımda kadınsı çiçeksilik belirgin hale geliyor. Pürüzsüz ve yüksek kaliteli çiçekler yasemin ve hanımeli olabilir. Orta bölüm hala olgun ve mesafeli. Başlangıcını beğendim ama orta kısmı benim için fazla çiçeksi. Geleyim son kısma. Alt notalarda müthiş bir değişim var. Yumuşak odunsu notalar, meşe yosunu ve harika vetiver son kısmı baş döndürücü hale getirmeye yetiyor. Kapanışı tek kelimeyle şahane.

Diorella, 1970'li yılların koku karakterini önümüze seriyor. Daha ilk saniyelerdeki eski-tozlu yapısı, kokunun ilerleyen aşamaları hakkında fikir sahibi olmanızı sağlıyor. Başlangıçtaki nefis ve doğal limon, tarihi şiprelerle paralellik gösteriyor. Üst notalardaki bergamot tozlu yapısı ile limonun yanına ilişiveriyor. Açılıştaki yeşil aldehitler, bence erkek kullanımı için uygun. Orta kısma geçildiğinde pudralı beyaz çiçeklerin etkisinin artmasıyla kadın tarafına doğru kayıyor ana yapı. Buradaki çiçekler günümüz parfümlerindeki bol şekerli ve dağınık değil, gayet disiplinli, rafine ve net. Yapaylık hissedilmeyen orta bölüm bana göre olmasa da bu tür çiçekleri seven kadınların ilgisini çekecektir. Alt notalarsa enfes. Yine bir klasik ve yine alt notalar sanat eseri. Kapanıştaki yumuşak odunsu notalar ve meşe yosunu koklamaya değer. Neredeyse erkeksi alt notalar hala doğal, kibar ve resmi.

Kendi sitelerinde meyveli-çiçeksi tarzına vurgu yapılmış Diorella'nın. Tamam çiçekleri algılıyoruz da meyve nereden çıkmış? Parfümü üzerimde uzun uzun koklayınca Christian Dior'a hak veriyorum. Kimi yorumcuların belirttiği gibi kokunun üzerinde dolaşan meyveler şeftali-kavun ağırlıklı. Fakat burada Mitsouko kadar baskın değil şeftali. Yine de kullanım şekli olarak biraz andırıyor Diorella'daki şeftaliyi. Tabii buradaki meyveler gayet eski, tozlu ve soyut kullanılmış. Çok net ve modern meyvemsilikten bahsetmem mümkün değil.


Diorella, günümüzün koku trendlerine hiç uymayan bir leydi olarak düşünülebilir. Zaten onun sıkı bir şipre olduğunu göz önüne alırsak, genç kız işi olmadığı rahatlıkla anlaşılabilir. Nostaljik kokusu ve tarzı, pudralı yapının etkisiyle olgun kadınların boyunlarını süslemeye yatkın. Tatlılık az kullanılmış. Kuru bir parfüm olduğunu düşünüyorum. Çok derin ve kapsamlı kokmasa da verdiği müthiş kalite hissiyatı bile hayranlığınızı rahatlıkla kazanacaktır. 

Diorella, kendinden önceki müthiş kadın parfüm klasiklerini andırıyor. No.5 aldehitleri, No.19 yeşili ve meşe yosunu, Mitsouko meyvemsiliği ve diğerleri. Nerede okuduğumu unuttum ama bir parfüm yorumcusunun Diorella'yı “Eau Sauvage'ın kız kardeşi” olarak espri şekilde değerlendirmesinde haklılık payı var. Koku olarak çok benzemese de genel kurguda Diorella'nın Eau Sauvage'ı biraz anımsattığı söylenebilir.

Eğer vintage kıyafetlere, retro mobilyalara meraklıysanız; ara ara eskiye, eski hayatlara, anılara, polaroid makinelerle çekilmiş fotoğraf albümlerinize bakıp, geçmişe ve yaşanmışlıklara yolculuk etmeyi seviyorsanız, Diorella o hissiyatı size verecektir. Şahane bir klasik Diorella. Bu tarzı sevmeseniz bile tecrübe etmeniz gerektiğini düşünüyorum çünkü bir dönemin özeti gibi adeta.

Luca Turin'in kitabında odunsu turunçgil olarak sınıflandırılmış. Beş üzerinden beş puan verilerek en iyi parfümler listesinde kendisine yer bulmuş.


EDT konsantrasyonuna sahip Diorella. Kalıcılığı fena değil. Fark edilirliği başlangıçta iyi ama ilerleyen saatlerde düşüyor. Çok saldırgan bir parfüm değil. Ferah sayılabilecek bu meyveli-çiçekli parfüm, soğuk kış günleri dışında her zaman kullanılabilir. Yaş olarak otuz beş ve üzerindeki kadınlara yakışacağını düşünüyorum.

Koku Güzelliği:10/7.5

9 Haziran 2015 Salı

Sık grip olmak, koku alma kaybı nedeni


Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi Kulak Burun Boğaz Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Mansur Doğan, çok fazla gribal enfeksiyon geçiren insanlarda koku alma kaybının ortaya çıkma olasılığının, diğer insanlara oranla daha fazla olduğunu bildirdi.
Gribal enfeksiyonların duyu kaybında tetikleyici bir faktör olduğuna dikkati çeken Doğan, şunları söyledi:
''Virüs süresini tamamlayıp, insan vücudundan atılıyor fakat yarattığı hasarlar kalıcı olabiliyor. Bunlardan biri de koku alma kaybıdır. Gribal enfeksiyon sonrasında koku alma bölgesinde virüsün yarattığı bir hasar meydana gelebiliyor. Yani virüsler koku alma sinirlerindeki hücreleri öldürüyor.
Eğer koku alma sinirinde hasar meydana gelirse, bunun geri dönüşü olmuyor ve koku alma artık mümkün olmayabiliyor. Bu tahribatı da önceden değerlendirmek mümkün değil, çünkü o bölge kapalı olan bir bölge, beynin alt tarafı, o nedenle tahribatı sinir yönünde değerlendirmek çok zor. Fakat kısmi bir hasar oluşursa bu kayıp önlenebilir. Virüslere bağlı enfeksiyonlarda koku alma kaybı yaşanırsa, bu konuda çok yapılacak bir şey yoktur. Ancak bakteriyel enfeksiyonlar ya da burunda oluşan etler, koku alma kaybına sebepse kayıp önlenebiliyor.''

Gribin virüse bağlı bir enfeksiyon olduğunu ifade eden Doğan, ''Çok grip olan insanlarda koku alma kaybının ortaya çıkma olasılığı, diğer insanlara oranla daha fazladır. Virüse bağlı enfeksiyonlarda kişilerin çok kayba uğramadan hastalığı rahat ve daha az hasarla atlatabilmeleri için bol B vitamini almalarını, hekimin verdiği soğuk algınlığı ilaçlarını kullanmalarını ve istirahat etmelerini öneriyoruz'' dedi.
Koku alma duyusu kaybının sadece gribal enfeksiyonla ortaya çıkmadığını kaydeden Doğan, kronik sinüzitlerin, bakteriyel ve mantar sinüzitlerinin, burundaki etlerin, koku alma duyusu bölgesindeki ya da beyindeki tümörlerin de bu kayba neden olduğunu anımsatarak, bu tür sorunları yaşayan kişilere Kulak Burun Boğaz hekimine ya da beyin ve sinir hastalıkları konusunda uzman doktora muayene olmalarını önerdi.
Kaynak: www.ntv.com.tr

7 Haziran 2015 Pazar

Versace Pour Homme (2008)


Versace Pour Homme (2008)

Kökenini ve ilhamını Akdeniz'den aldığını söyleyebiliriz Versace Pour Homme'un. Resmi tanıtımındaki abartılı ifadeleri bir kenara bırakacak olursak, Versace markası, sık sık ait olduğu İtalya'ya ve onunla bütünleşen ögelere yer veriyor. Sadece parfümlerine değil, şık takım elbiselerine de, Akdeniz'in o büyülü havasını, rahatlığını, samimiyetini ve sıcaklığını yansıtıyor.

Versace Pour Homme, 2008 yılı çıkışlı olmasına istinaden markanın yeni nesil parfümlerini temsil ediyor. İlk çıktığı yıllarda epey ilgi çeken Versace Pour Homme'un ilerleyen yıllar biraz popülaritesini düşürmüş gibi görünüyor. Yine de Versace'ın üretimi devam eden az sayıda erkek parfümünden birisi olarak karşımızda duruyor. Çok iddialı mı? Eh işte. Söyleyecek yeni bir şeyi var mı? Pek sayılmaz. Durun, hemen karamsar olmayın. Onun hala sadık kullanıcıları var ve yeterince seviliyor.

Kendi sitelerinde Versace Pour Homme'un "aromatik yapısından, güçlü ve tutkulu karakterinden, kararlı erkeksiliğinden, ada çayı ve mavi sümbülün mineral-çiçeksi aromasından" bahsedilmiş. Kaynaklarda genellikle aromatik fujer olarak sınıflandırılmış. Çok da haksız sayılmazlar bu tanımlamada.


Versace Pour Homme'un başlangıcı ferah turunçgillerle gerçekleşiyor. Buruk ve güzel limona aromatik otlar eşlik ediyor ilk saniyelerde. Zaten kısa süre içinde limon kayboluyor ortadan. Başlangıcını beğendim. Orta bölümde en dikkat çekici değişiklik tatlılığın artması oluyor. Bu andan itibaren kremsi turunçgil kokusuna dönüşüyor. Limonun yerini ferah sayılamayacak kremsi portakal ya da portakal çiçeği alıyor. Tatlılığın artmasına rağmen ilginç bir şey oluyor ve arkalardan bir yerden sucul yapı ortaya çıkıveriyor. Çiçeksi sayılabilecek orta bölüm erkeksi tarafa daha yakın. Orta notalar, hem fazlaca tatlı (neredeyse vanilya) hem de garip şekilde ferah ve sucul. Bu anlamda bay Morillas hoş bir denge tutturmuş. Başlangıcı kadar değilse de “eh işte” orta bölümü. Son kısım, orta bölümle paralel ilerliyor. Büyük değişim yok sonlarda. Aynı tatlımsı çiçeklere ek olarak yapay sayılabilecek sedir ağacı, amber ve misk katılıyor kompozisyona. Alt notaları beğenmedim.

Versace Pour Homme, yeni nesil bol tatlı ferah akuatik denemelerden birisi gibi görünüyor. Tonka fasulyesinden geldiği belli olan tatlılık, orta bölümden itibaren iyice artıyor ve neredeyse şekerli karaktere zorluyor kokuyu. Başlangıçtaki ferah limon çok parlak ya da canlı değil, buruk ve ekşi. Yapaylığa rastlanmayan üst notalar, parfümün en sevdiğim yeri oluyor. Orta notalarla birlikte pek rastlanmayan birliktelik yaşanıyor. Tonka fasulyesinin baskın şekerliliği ile ferah akuatik çiçeksilik karşılaşıyorlar ve iki tarafta galip gelemiyor. Evet orta kısım hem ferah ve yazlık hem de tatlı ve kışlık. Normalde bir ucubeye benzemesi gereken bu simya formülü, tasarımcı Alberto Morillas'ın ustalığı sayesinde uyumlu birlikteliğe dönüşüyor. Parfümün aklımdaki tek soru işareti olarak kalan yeri alt notalar. Sonlarda sanki tatlılık biraz daha artıyor. Bunda amberin etkisi olabilir. Sedir ağacı yapaylık sınırında ve klişe. Misk ise silik ve etkisiz. Son bölüm olmamış.

Parfümün şişesini elinize aldığınızda açık mavi sıvıyla karşılaşıyorsunuz. Bu da doğal olarak ferah ve denizi çağrıştıran bir koku algısı yaratıyor. Zaten az çok durum öyle. Safkan bir akuaitk olmasa da (hibrid sucul diyebiliriz) üst ve orta notalar ferahlığa daha yakın. Evet tonka fasulyesinin müdahalesi yaz sıcakları için can sıkıcı olabilir ama parfüme modern bir hava kattığı aşikar. Bu garip bileşim, Versace Pour Homme'u dört mevsimde de kullanmak için uygun hale getirmiş. Genellikle bu tür parfümler azdır. Yazın kullandığınız kış mevsimine uymaz, sonbaharın hüznüne yakışan kokular ilkbaharın neşesine uyum sağlamaz. Versace Pour Homme bu haliyle her dönem genç arkadaşlarımız için bir seçenek olarak düşünülebilir.


Evet kabul ediyorum harika değil. Hatta ortalama bir tatlı akuatik kardeşimiz Versace Pour Homme. Bir şişesini almasanız çok şey kaçırmayacağınız, parfüm dünyasına büyük yenilik getirmeyen, geniş kitleleri hedefleyen ve popüler olmaya çalışan ve bunda da kısmen başarılı olan örneklerden. Eğer tatlı kokuları sevmiyorsanız pek yanaşmayın derim ona.

Çoğu yerde Chanel - Allure Homme Sport'a benzetilmiş Versace Pour Homme. Hatırladığım kadarıyla haklılık payı var. Fakat Allure Homme Sport biraz daha tatlı ve baharatlıydı sanki. Burada baharatların yerini sucul yapı almış. Allure Homme Sport, daha gösterişli, cazibeli ve kaliteliydi. Versace Pour Homme, daha mütevazi ve basit.  

Yine de arkadaşlarınızdan güzel övgüler alabileceğiniz, 200 ml.si uygun sayılabilecek fiyatlara satılan, parfümlerden sanat eseri beklemeyen kullanıcıları tatmin edecek piyasa kokusu dersek yanlış olmaz sanırım. Tam da ana akım bir marka olan Versace'ın istediğini yapmışa benziyor Versace Pour Homme.

Luca Turin'in kitabında çamaşırhane misk olarak sınıflandırılmış ve beş üzerinden bir puan verilerek en kötü parfümler listesine dahil edilmiş.


Kimi kullanıcılar kalıcılığından şikayet etmişler. Bence bir EDT için yeterli. Fark edilirliği ortalamanın biraz altında. Kıyafet üzerinde tek düze kokarken, tende bir parça daha başarılı hale dönüşüyor. Genç arkadaşlar için daha uygun bir seçenek olduğu söylenebilir.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/5.5

4 Haziran 2015 Perşembe

Bond No.9 – New York Oud (2011)


Bond No.9 – New York Oud (2011)

New York merkezli parfüm evinden, "Eski Dünya" merkezli bir koku denemesi olarak formülize edebiliriz New York Oud'u. Zaten parfümün resmi basın bülteninde de benzer ifadeler var. Mesela hoş bir paradokstan bahsediyorlar. New York gibi tarihi çok eskilere gitmeyen bir şehrin kalbinden çıkan Bond No.9 parfüm evi, tarihi yüzlerce yıl öncesine giden öd kokusundan ürettiği parfümü koleksiyonuna ekliyor. Fakat Bond No.9'ın söylediğine göre durum biraz farklı.

New York'un 21. yüzyılın başkenti sayılması kuşkusuz, A.B.D'nin dünya çapındaki hegemonyasıyla doğru orantılı. New York her zaman caz müziğiyle, komedi kulüpleriyle, 2. Dünya savaşından sonra modern sanatın geliştiği şehir olarak bilinir. New York genel olarak yeniyi, dinamizmi ve yüksek enerjiyi temsil eder. Zaten şehrin canlı yapısı muhtemelen Bond No.9'ın bol bol parfüm piyasa sürmesinin sebebi. Batıyı, aydınlanmayı ve moderniteyi temsil eden New York'un parfüm evi, kadim bir doğu geleneği olan öd temalı parfüme imza attığında takvimler 2008'i gösteriyordu.

İngilizlerin ünlü Harrods mağazası için ürettikleri Harrods Swarovski Limited Edition, sınırlı dağıtımı olmasına rağmen markanın çok satılan parfümlerinden olmayı başardı. Ve yine Bond No.9 ekibinin bize bildirdiğine göre, bu parfüm markanın ilk öd denemesiydi. Bu başarıdan cesaret alan Bond No.9, 2011 yılının Sevgililer Günü'nde New York Oud'u piyasaya sürmeye karar verdi.


İsminden de anlaşılacağı üzere New York Oud, markanın New York serisinin üyesi. Bu seriden daha önce New York Amber'i kullanmıştım. Şimdi ikinci nota olan New York Oud'e göz atacağım. Yine resmi tanıtımlarında parfümün klasik Eau de Parfum'lerin (EDP) %20 olan konsantrasyonuna değil %30 parfüm esansına sahip olduğunu belirtmişler. Yani New York Oud'un Extrait de Parfum konsantrasyonunda olduğu söylenebilir. Zaten kullanım döneminde çok güçlü ve yoğun olduğunu fark ettim.

New York Oud'un açılışı tatlı gül ile gerçekleşiyor. Gül sularını andıran başlangıcına tatlı ve modern kırmızı meyveler eşlik ediyor. Liçi, çilek ve erik olduğunu tahmin ettiğim meyvelerden çok daha baskın gül teması. Başlangıcını beğendiğimi söyleyebilirim. Orta kısımda parfüme ismini veren öd ortaya çıkıyor. Tatlılık aynı oranda devam ediyor. Gül hala öde eşlik ederken meyveler geriye çekiliyor. Orta bölümde ödün yanında safran kendisini güçlü şekilde hissettiriyor. Orta notalar için safran-öd birlikteliği diyebilirim. Safranla pek aram olmadığından orta bölüme çok ısınamadım. Geleyim son kısma. Alt notalarda seyreltilmiş misk var. Paçuli de algılıyorum sonlarda. Kapanışını biraz sarsak ve özensiz buldum. Kapanışı etkileyici değil.

New York Oud, tam beklediğim gibi çıktı. Öd ve gül, parfümün iki ana aksını oluştururken, safran ciddi anlamda onlara destek veriyor. Başlangıcı bildiğiniz gül suyu efekti veriyor. Tabii bir New York'lu için gül suyu çok anlam ifade etmeyebilir. Fakat buralarda New York Oud'un başlangıcını kime koklatsanız aynı tepkiyi alırsınız. O anlamda ülkemiz insanının çok ilgisini çekeceğini sanmıyorum üst notaların. Orta bölümde gülün etkisi azalıp öd-safran yörüngesine giriyor parfüm. Safranla ödün birleşimi bana niyeyse çamaşır sularını ya da klorak kokusunu anımsatıyor. Buradaki kullanımı da sevemedim. Son kısım sıradan ve sulandırılmış gibi bir miskle gerçekleşiyor. Kuru paçuli fena değil alt notalarda ama misk daha ağır basıyor.


New York Oud'deki öd kullanımı hep şikayetçi olduğumuz gibi ilaçsı ne yazık ki. Yapaylık ve rahatsız edici antiseptikleri anımsatan koku mevcut. Tabii burada safran önemli rol oynuyor. Aklıma safran ve gülün birlikte kullanıldığı örnekler geliyor. Mesela Amouage'ın Lyric Man'i. Lyric Man'da çok daha güzel ve rafine verilmişti safran-gül ikilisi. Mesela yine Bond No.9'ın New York Amber'i. Tabii orada safran daha geri plandaydı. New Yor Oud'da orta bölümde çok daha etkin safran. Mesela L’Artisan Parfumeur'in Traversee du Bosphore'u da akla gelebilir. Gerçi L'Artisan'ın yorumunda oldukça şekerli lokum kıvamında verilmişti gül ve safran. Bir de Montale'in Aoud Lime'ı var. Oradaki kullanımı çok daha aromatikti gülün ve safranın. Koku karakteri olarak bu örneklere benzetilebilir New York Oud. Hatta azıcık Oud İspahan'a biraz da yine Montale'in sevilen parfümü Black Aoud'a yakın kokusu. Zaten kullanım sürecinde en çok Montale parfümlerinde rastladığım şekilde kullanılmış gül ve öd. Eğer New York Oud'u Bond No.9 değil de Montale piyasaya sürseydi hiç şaşırmazdım.

Tatlılık her daim var. Muhtemelen balla sağlanmış tatlılık. Parfümün başlangıcı modern, dinamik, canlı hatta saldırgan. Dev cüsseli gül kokusu etrafa müthiş şekilde yayılıyor. Onun için dikkatli ve az kullanmanızı öneririm. Orta kısımda modern yapı yerini biraz olgun ve üst yaşları hedefler hale dönüşüyor. Zaten genel anlamda çok genç arkadaşların taşıyabileceği gibi değil. Arabik, oryantal, doğu esintili karakteri, onu kullanımı ve sevmesi zor kılıyor. Genel beğeniye uymayacağını muhakkak söyleyeyim. Denemeden almanız, oldukça yüksek fiyat etiketine istinaden içinize oturması gibi yan etkiler gösterebilir.

Hem kadın hem de erkek kullanımı için önerilen New York Oud’u, gülün yoğun kullanımından dolayı kadın tarafına daha yakın bulanlar olacaktır ki haklılık payı mevcut. Çok erkeksi değil. Günlük kullanıma uymayacak tarzı, sizi biraz zorlayabilir. Sonbahar-kış kullanımı için önerebilirim. Sıcak yaz günlerinde bunaltıcı olacaktır.


Parfümün tasarımcısı olarak Laurent Le Guernec'in ismi geçiyor. Muhtemelen doğrudur. Bu arada New York Oud, 2012 yılında FIFI tarafından "Yılın en sıra dışı parfümü" ödülünü almış.

Koku Güzelliği:10/6