12 Şubat 2015 Perşembe

Yves Saint Laurent – La Nuit de L’Homme (2009)


Yves Saint Laurent – La Nuit de L’Homme (2009)

Boynuz kulağı mı geçer diyelim yoksa abisinden daha başarılı kardeş durumu mu diyelim bilemiyorum. Yves Saint Laurent, 2006 yılında piyasaya sürdüğü L'Homme ile yeni nesil, bol tatlı kokular evrenine güçlü bir giriş yapmıştı. Bu kulvarda rakipleri ile çarpışacak olan L'Homme serisine kısa süre içinde yeni parfümler eklendi. 2015 yılı şubat ayı itibariyle ondan fazla flanker'ı çıkmış durumda. Ve bu seride en az L'Homme kadar ilgi gören hatta onun daha önüne geçen bir parfüm 2009 yılında dünyaya geldi. Adeta abisinin tahtını salladı bu parfüm.

La Nuit de L'Homme, ismindeki karanlık-siyah vurgusu ile abisi L'Homme'un akşam ve özel günlerde kullanılabilecek benzeri olduğu izlenimi veriyordu bana. Aslında L'Homme ile La Nuit de L'Homme arasında benzerlikler var dikkatli koklandığında. Fakat La Nuit de L'Homme, büyük başarı kazandı devam parfümü olarak. Adeta asıl parfümün önüne geçti. İnsanlar onu çok sevdiler ve kısa sürede markanın en çok satan erkek parfümlerinden birisi oldu. Sadece markanın değil, küresel anlamda da oldukça önemli iş yaptı La Nuit de L'Homme.

La Nuit de L'Homme'un başarısının sebebini parfümü üzerinize ilk sıktığınız andan itibaren anlıyorsunuz. Kendi sitelerinde lavanta, kumarin (coumarin), sedir ve karabiber notaları üzerine temellendirildiği belirtilen parfümümüz, hem çok tanıdık geliyor, hem de garip şekilde size kendisini sevdiriyor. Kalbinizi beklemediğiniz yerden çalmasını biliyor adeta.


İlk çıktığı zamanlarda kullanıp, pek iyi şeyler hissetmediğim La Nuit de L'Homme'u, aradan geçen yılların ardından tekrardan teste tabii tutmak istedim. Kendi sitelerinde ferah oryantal olarak sınıflandırılmış. Parfümün tanıtımını "şıklık, cazibe, gizem" kavramları ile yapmışlar. Üzerime sıktığımda karşıma tatlımsı meyveler (vişne, kuru erik veya turunçgiller) çıkıyor. Oldukça tatlı verilmiş meyvelere kremsilik de eşlik ediyor. Üst notaları enerjik, hareketli, canlı ve genel beğeniye uygun. Yüksek kaliteli olmasa da beğendim başlangıcını. Orta kısımda meyveler hala etkili. Farklı olarak baharatlar ortaya çıkıyor. Koku, bu andan itibaren baharatların egemenliğine giriyor. Kakule, tarçın ve biberin başrolde olduğu söylenebilir. Oldukça tatlı yumuşak baharatlara modern bir lavanta da eşlik ediyor. Orta notaları, meyveler ile birleşen baharatların marifetiyle lezzetli ve sevilesi. Ne yalan söyleyeyim orta kısmını da beğendim. Geleyim sonlara. Belki de gelmesem daha iyi olur. Alt notalarda yumuşak odunsu notalar ortaya çıkıveriyor. Yapay sedir ağacı, hem kremsi hem de vetiver destekli. Fakat en sevmediğim tarzda verilmiş buradaki sedir ağacı. Son kısım durağan, sıkıcı ve sıradan.

La Nuit de L'Homme, herkesin sevebileceği, popüler olabilecek şekilde kurgulanmış. Modern ve canlı meyvelere eklenen tatlı baharatlar bence iyi sonuç vermiş. Tabii kalite hissiyatının yüksek olduğunu söyleyemem. E şimdi Yves Saint Laurent gibi büyük kitlelere hitap eden bir marka, çok satmak adına kaliteden ödün vermek durumunda kalabilir. Sanırım onların yaşadığı da bu. Hele ki alt notalarda artan yapaylık, ortalama üzeri kullanıcıları oldukça sıkıntıya sokacaktır. Tamam bir niş kalitesi beklemiyoruz ama çok daha özenilmiş bir kompozisyon beklemek hakkımız değil mi?

Zaman zaman şekerli denebilecek, abisi L'Homme'dan daha karanlık ve koyu fakat ondan koku güzelliği anlamında daha başarılı bir arkadaş La Nuit de L'Homme. 15-30 yaş grubunu ve fazla deneyimi olmayan, kokusuyla herkesten övgü almak isteyen erkekleri hedefliyor sanki. Tam bir ortam veya ofis kokusu. Belki de kız arkadaşınızla buluşmalarınızın en değişmez öğesi olacaktır ve size eşlik edecektir. Bu parfümü deneyip de nefret edecek kişi azdır. Fakat çok özgün, farklı ve ilginç de bir tarafı olmadığını da kabul etmek gerekiyor.


Evet o hiçbir zaman müthiş bir klasik ya da kült kokulardan olmayacak. Çünkü fazlaca benzeri var diğer markalarda. Hatta uzun süreli kullanımlarda sıkıcı bile olacağını düşünüyorum. Eğer Spicebomb, CK One Shock, Versace - Eros, Bulgari Man'dan birisi elinizde varsa, La Nuit de L'Homme almanıza gerek yok bence.

Günümüzün modern, tatlı, baharatlı oryantalleri arasında kendisine yer edinen La Nuit de L'Homme, benim için "eh işte" kokulardan birisi oldu. Evet bir taraftan koku cezbedici ama vasatlık sınırındaki kalitesi can sıkıcı. Bu iki duyguyu size aynı anda yaşatabilecek kaç parfüm vardır ki? Tabii benim sevip sevmememin pek önemi yok. Onu onbinlerce insan sevmiş ve kullanıyor. Tabii bu durum onu kullandığınızda başkalarıyla pişti olma riskini de içinde barındırıyor.


Parfümün tasarımcıları olarak üç isim görünüyor. Anne Flipo, Pierre Wargnye ve Dominique Ropion üçlüsü kokusuna imza atmış. EDT formundaki kokusunun kalıcılığı ve farkedilirliği tenimde yüksek olmadı. Sonbahar-kış mevsimlerinde kullanmak gerekebilir.

Koku Güzelliği:10/6.5

9 Şubat 2015 Pazartesi

Parfums MDCI – Invasion Barbare (2005)


Parfums MDCI – Invasion Barbare (2005)

Kelime anlamı olarak kırıcı, kaba, vahşi, yabani ve ilkel anlamlarına gelen "barbar" kelimesinin kökeninin Antik Yunan'a kadar gittiği rivayet ediliyor. Eski Yunanlıların ve Romalıların, o dönemlerde kendileri gibi olmayan ve yaşamayan kişileri, kabileleri ya da toplumları barbar olarak niteledikleri sır değil. Tabii barbarlık kavramının yüzyıllar içinde çoğu halkın üzerine yapıştırılan yafta gibi kullanıldığını da anlıyoruz tarih okumalarından.

Milattan önceki dönemlerde Çinlilerin, Orta Asya'da kabileler halinde yaşayan Türkleri ve o coğrafyadaki insanları barbar olarak görmeleri şaşırtıcı değil. Hatta bu barbarlık yaftası Türklerin üzerinden uzun zaman silinememiş bir türlü. Orta Çağ Avrupasında bile Türklerin barbar oldukları ve hatta ailelerin çocuklarını bile "seni barbar Türklere veririm" diye korkutmaları işin trajik yanı. Genellikle batı dünyası için, doğuda yaşayan vandallar olarak görülen kabileler, M.S. 350 yılları civarında büyük bir göç dalgası ile Avrupa'ya girmiş ve kıtanın bütün dengesini değiştirmişti. Vizigotlar, Ostrogotlar, Vikingler ve diğerleri, tarihin akışını değiştiren barbar kavimler olarak düşünülüyor.

Barbarlık ve vandallık, 21. yüzyıl dünyasında farklı şekillerde karşımıza çıksa da, dünya insanlarının bilinçaltında her zaman için derin izler bırakmış. "Parfümlerle ne ilgisi var bu anlattıklarının Parfüm Merakı" dediğinizi duyar gibiyim. Bence de barbarlık ile parfümlerin hiç ilgisi yok ama ismi "Barbar Saldırısı" olan bir koku karşımıza çıkıverdi 2006 yılında. Fransa merkezli niş parfümevi  Parfums MDCI oldukça tartışılan, hakkında güzel yorumlar olan Invasion Barbare'i genç parfümör Stephanie Bakouche'e emanet etti. Bayan Bakouche'un ismi, büyük üstatların yanında fazlaca geçmese de, bu iddialı parfümün tasarımına imza atmış gibi görünüyor. Kariyerinde L'Artisan Parfumeur için Rose Privee dışında başka ses getiren parfüm yaratamamış gibi görünse de, Parfums MDCI niş parfümevi ona güvenmiş ve ortaya nostaljik fujer severlerin ilgisini çeken bir eser ortaya çıkmış.


Parfums MDCI gibi niş parfümevi için oldukça amatörce hazırlanmış internet sitesinde Invasion Barbare'ın oryantal karakterine güçlüce vurgu yapılmış. Oryantal eğreltiotu, baharat ve aromatik yapısı olduğundan bahsedilmiş. Zaten parfümün daha ilk saniyelerinden itibaren eğreltiotu vurgusunun ne kadar doğru olduğunu anlıyorsunuz. Evet Invasion Barbare'in, erkeksi, şık ve sofistike olduğunun deklare edilmesi benim için çok anlamlı değilse de, bu kadar övgüler alan ve çok konuşulan parfümü denemekten mutlu olduğumu belirtmeliyim.

Lafı uzatmadan geçeyim "Barbar Saldırısı"na. Parfümün başlangıcında eski tarz erkeksi keskin lavanta karşılıyor beni. Lavantaya erkeksi ve tozlu sayılabilecek bergamot da eşlik ediyor. Başlangıcı yeterince fujer, yüksek kaliteli, eski ve güzel. Her ne kadar böylesine verilmiş lavanta benim için fazla olsa da yine de beğendim kalite hissiyatını üst notaların. Orta kısımda hiç şaşırmadığım değişiklikler oluyor. Lavanta, ana yapıdaki yerini sürdürüyor. Yeşil lavantaya aromatik otlar (kekik), baharatlar (kakule ve zencefil) ve plastiğimsi deri eşlik etmeye başlıyor. Tenimde sabunsu menekşe hissiyatına doğru kayan orta bölümün en rahatsız edici tarafı uyumsuz plastiğimsi deri. Kompozisyona neden eklendiğini anlayamadığım bu deri, hem fujer karakterine ket vuruyor hem de yapaylık oluşmasına neden oluyor. Zengin ama karmaşık ve tutarsız orta bölümü sevdiğimi söyleyemem. Geleyim sonlara. Alt notalarda fujer yapı devam ediyor ama koku oldukça zayıflıyor. Kapanışta misk, biraz vanilya ve yumuşak kremsi menekşe ile orta kısma göre daha makul şekilde tenden ayrılıyor. Vanilyamsı menekşe yine fazla tatlı değil. Son kısım sakin ve rafine.

Invasion Barbare, tam bir eski tarz İngiliz Züppesi kokusu. Erkeksi, nostaljik, maço ve atipik. Tatlılığa pek yüz vermeyen bu retro fujerin bende uyandırdığı his şu: Lavantalı, menekşeli, sabunsu, derili, anasonlu, baharatlı bir takım elbise kokusu. Günümüzün yeni nesil bol tatlı-şerbetli baharatlı oryantalleri ile uzaktan yakından ilgisi olmayan, nevi şahsına münhasır, duruşu ve karakteri olan, soylu, asil, resmi ve ciddi bir parfüm. O, erkeksiliğin ve klasik Fransız modasının bir ürünü adeta.


1960'lı yıllardan yanlışlıkla 2006 yılına ışınlanmış uzay-zaman yolcusu gibi duruyor Invasion Barbare. Dumansı, lavantalı, menekşeli fujerlerin hakimiyetindeki eski dünyanın bir oyuncusu. Kendisine arkadaş olarak Sartorial veya Mouchoir de Monsieur'un eşlik edebileceği, biraz derinlere inersek efsanevi kült Brut ile yakından akraba çıkabilecek bir kardeşimiz. Caron Pour Homme ile de ara ara takılabilir Invasion Barbare. Aman yadırgamayın çünkü karakteri böyle. Nasıl ki Britney Spears ile Leonard Cohen'i aynı sahnede düşünemezsek, 1 Million ile de Invasion Barbare'yi aynı karede düşünemeyiz. Olmaz arkadaşlar zorlamayın doku uyuşmazlığı var.

Bence Invasion Barbare'e en yakın parfüm yukarıda da değindiğim üzere Penhaligon's'un erkeksi fetişi Sartorial. Alfa veya baskın erkek kokusuna meraklı ve hafiften eşcinsel karşıtı, Amerikan Cumhuriyetçilerine oy veren Orta Amerikalı tutucu ve silahlara meraklı kovboy kılıklı erkeklerin kokusu olabilir Invasion Barbare. Hey, Mr. Bush; Teksas'taki çiftliğinde kullanman için sana bir parfüm daha buldum. Umarım beğenirsin!

Bu tarz menekşeli, sabunsu lavantalı, baharatlı, fazlaca maço unsurları öne çıkaran kokulara gıcık değilim ama kendime yakın bulamıyorum. Sanki benim için değil de 63 yaşındaki dayıma daha çok uyacağını hissediyorum böyle kokuların. Onun içindir ki uzun zamandır merak ettiğim bu arkadaş için harika övgüleri arka arkaya sıralamayacağım. Onun yerine şunu yapayım: "Denemeden almayın, pişman olmayın" klişesini tekrar edeyim ve aradan sıyrılayım.


Sonbahar-kış mevsiminde kullanmak için daha uygun bence. Luca Turin'in kitabında Invasion Barbare, baharatlı odunsu olarak sınıflandırılmış. Beş üzerinden beş verilerek en iyi parfümler listesine alınmış. Bir kere daha beni şaşırtıyor bay Turin verdiği notla. Fakat yine de değerli abimize saygıda kusur etmemek gerekiyor.

Eau de Parfum (EDP) formundaki Invasion Barbare, anlaşılacağı üzere tam bir erkek parfümü. "Yok benim alt komşu söylediydi, uniseks kullanıma uygunmuş Parfüm Merakı" derseniz size cevabım Funda Arar'ın o can alıcı bedduası olur: "Aşksız kal, aşksız kal, aşksız yalnııııızzz"

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/6

5 Şubat 2015 Perşembe

Givenchy – Pi (1998)


Givenchy – Pi (1998)

Yamuk dikdörtgen şişesiyle, içerisindeki açık sarı sıvısıyla, sade-beyaz kutusuyla ve üzerinde matematiğin en bilinen sabit terimi Pi yazısıyla Givenchy’nin ünlü parfümü karşımızda. Sanırım Pi’yi anlatmama ya da tanıtmama gerek yok. Çünkü muhtemelen dünyanın en popüler erkek parfümlerinden birisi kendisi. Kimi yerlerde 1998 yılında piyasaya sürüldüğü belirtilen Pi'nin bazı kaynaklarda da 1999 yılında çıktığı iddia ediliyor. "Zamanın, tarihlerin, yılların ve saatlerin ne önemi var şu uçsuz bucaksız evrende" derseniz de söyleyecek bir şey bulamam, çünkü haklısınız.

Pi'yi sadece ülkemizde popüler sanan arkadaşlara iyi haberi vereyim. Hiç de öyle değil! Daha ilk çıktığı zaman bile Givenchy markasının gücünü arkasına alarak dünyanın en çok satan erkek parfümleri listesine girmekte zorlanmadı. İyi de Pi'nin böylesine sevilmesinde Givenchy markasının ne kadar rolü vardı? Muhtemelen oldukça sınırlı. Peki Pi nasıl oldu da bu kadar büyük fenomene dönüştü? Bu soruya cevabım şu olabilir: Rochas Man, Le Male, 212 Men, Acqua di Gio, L'Eau d'Issey Pour Homme, Code For Men neden böylesine sevildiyse aynı sebepten. Pi, bir şekilde büyük kitlelerin ve milyonlarca insanın kalbini çalıvermişti. Çünkü hiçbir pazarlama kampanyası bir parfümü bu kadar çok sattıramazdı.

Kokularla veya parfümlerle azıcık ilgilenen herkesin muhakkak bildiği Pi, Givenchy'nin yeni nesil parfümlerini temsil ediyordu 1990'lı yılların sonlarında. Efsane burun Alberto Morillas imzalı Pi, 2000'li yıllara geçiş kokularından birisiydi. Kendisinden önce fazlaca tatlılık barındıran ve gourmand koku olmamasının avantajını kullandı belki de. Bu anlamda hemen hemen aynı tarihlerde piyasaya sürülmüş Rochas Man ile yakın bir kulvardaydılar ve rakiptiler. 1990'lı yıllar artık sona eriyordu ve doğal olarak koku trendleri de değişiyordu. İşte Pi, bu değişimin öncülerindendi.


İçeriğindeki fazlaca kullanılmış tatlılık (neredeyse yanık şeker), benzoin, vanilya, badem onu daha önce pek de benzerine rastlanamayan bir karaktere bürümüştü. Bu anlamda Pi'nin başarısı aslında daha önce yapılmayanı yapmasıydı. Zamanın ötesinde bir koku formuna sahipti. Bu ileri görüşlü parfüm, piyasaya sürülmesinden yaklaşık on yedi yıl sonra, sanki geçen yıl piyasaya çıkarılmış gibi tanıdık ve modern kokuyor. Çünkü o doğru ata oynamış ve geleceğin koku trendi olan gurme tarzına yatırım yapmıştı. Ve tabii ki kazanan oldu.

Uzun zaman önce (sanırım 4-5 yıl oldu) denediğim Pi'yi fena bulmamış ve onun genel yapısını biraz ağır ve yapay bulsam da kabul edilebilir olduğunu düşünmüştüm. Aradan geçen bunca zaman sonra Pi'yi yeniden kullanmak istedim. Bakalım eski anılara geri götürebilecek mi beni.

Kendi sitelerinde odunsu oryantal olarak sınıflandırılmış Pi. Üzerime sıktığımda beni kremsi turunçgiller karşılıyor. Buruk ve yapay mandalina üst notaların tek hakimi gibi. Başlangıcını çok güçlü ve sağlam bulmadım. Üst notalarını beğenmedim Pi'nin. Orta notalara geçildiğinde kremsi mandalina bir süre daha kendisini gösteriyor. Sonrasında ise gerilerden gelip, parfümün baş köşesine kurulan pudralı vanilya ve benzoin'e fazla direnemiyor. Nane ya da çam ağacı efektine sahip bebek pudrası kıvamındaki vanilya ve yapaylık hissi veren benzoin orta bölümü domine ediyor. Bu andan itibaren kokunun tatlılık oranı artıyor ve neredeyse şekerli hale geliyor. Evet vanilyayı severim fakat burada fazlasıyla sıkıcı, vasat ve yapay kullanılmış. Orta notaları da başlangıcı gibi hayal kırıklığı yaşatıyor. Geleyim sonlara. Sanırım parfümün en sevdiğim yeri alt notalar oldu. Pudralı vanilya, son bölümde sakinleşiyor daha kabul edilebilir hale geliyor. O karamel benzeri şekerli yapı geri çekiliyor. Yumuşak ve tatlımsı odunsu notalar durumu toparlıyor neyse ki. Biraz da sütlü çikolata algılıyorum. Kapanışı harika bulmasam da fena değil diyeyim de ayıp olmasın bu popüler arkadaşa.


Pi, şekerli, pudralı, mandalinalı, bademli, benzoin destekli karamel-vanilya kokusu benim için. Basit, derinliği olmayan, tek düze ilerleyen vasat bir kokuya sahip. Başlangıçtaki kremsi mandalinayı hiç sevmedim. Sanki seyreltilmiş gibi eğreti duran mandalina, burada olmamış. İlginç olan ise bu seyreltilmiş hissini orta bölümde de yaşadım. Sanki parfümün içeriğinden, onun güçlü yapısını ve ruhunu çıkarıp, başka bir hale getirmişler. Burada sanırım parfümün ciddi bir reformülasyon geçirdiğini düşünmemiz gerekiyor. Zaten birçok yorumcu da bu durumdan şikayetçi. Benim denediğim en yeni Pi, şekerli su kıvamına getirilmiş adeta. Çok yazık.

Pi, rakipleri gurmelerden Rochas Man ve Lolita Lempicka Au Masculin'e az da olsa benziyor. Zaman zaman orta bölümde anasonlu bir koku alıyorsunuz. Bu da onu biraz Lolita Lenpicka'ya yaklaştırıyor bence. Fakat Pi'de vanilya ve karamel oranı Lolita Lempicka'ya göre oldukça fazla. Bir de Pi, diğerlerinden daha pudralı ve bademli. Tatlılık konusunda da rakiplerinin gerisinde kalmıyor. Sadece Rochas Man ve Lolita Lempicka Au Masculin’e mi benziyor Pi?  Mesela ikonik kadın parfümlerinden Hypnotic Poison'a az da olsa benzemiyor mu? Hypnotic Poison'daki o bademli, vanilyalı yapı ile Pi'deki daha mütevazi koku birbirini andırıyor olmasın? Hatta işi abartıp Pi'nin kadın parfümleri arasında eşdeğeri olarak Hypnotic Poison'ı gösterebilir miyiz? Hey bir dakika! Pi ile Hypnotic Poison'un aynı yıl yani 1998 yılında piyasaya sürülmeleri de mi tesadüf? Haydi bakalım, buyurun çıkarın kuyuya attığım taşı :)

Eğri oturalım doğru konuşalım. Evet Pi, bir zamanların en büyük hitlerinden birisiydi. Aradan geçen yıllar ve yeni çıkan güçlü rakipleri sayesinde eski popülaritesini kaybetmiş gibi görünüyor. İşin daha da kötü yanı Pi, bu son haliyle oldukça yapay ve vasat kokuyor. Kalite hissiyatı çok düşük. Başlangıcı ve orta kısmı oldukça başarısız. Bu haliyle Pi'nin ilerleyen yıllarda fazlaca şansı görünmüyor sert rekabette.

Hakkında ilginç şehir efsaneleri çıkartılan parfümlerden birisi Pi. Benim duyduğum iki efsaneyi paylaşayım sizinle. İlki, Pi'nin şişesinin üzerinde erkeğe yönelik bir ibare olmaması. Mesela Pour Homme ya da For Men gibi tabirlerin bulunmaması kimilerince Pi'nin hem erkekler için hem de kadınlar için uygun olduğuna yönelik bir inanış oluşturmuş. Gerçi Givenchy'nin kendi sitesinde Pi, erkek parfümleri bölümünde bulunuyor. Fakat kokusundaki hafiften feminenlik, insanların Pi'nin uniseks kullanıma uygun olduğu için erkek ibaresi konulmadığı düşüncesine yol açmış olabilir. İkinci konu ise parfümün konsantrasyonu. Eski formül Pi, oldukça güçlü, saldırgan ve sağlam bir parfümdü. Kalıcılığı ve farkedilirliği çok yüksekti. Yine şişesinde hiçbir ibarenin bulunmaması sebebiyle Pi'nin EDP olduğunu iddia ediyordu bazı parfümseverler. Yine kendi internet sitelerinde EDT konsantrasyonunda olduğu yazıyor Pi'nin. Zaten kullandığım bu son halinde farkedilirlik oldukça düşük. Adeta kolonyamsı bir hale dönüşmüş Pi'nin performansı üzücü. Eğer bulabilirseniz eski formülasyon şişelerden alın kendinize. Çünkü yeni hali gerçekten de kullanılacak gibi değil.


Parfümün şişe tasarımına Serge Mansau imza atmış. Usta burun Alberto Morillas'ın eseri Pi, Luca Turin'in kitabında da yerini almış. Bay Turin Pi'yi "sweet nothing" olarak sınıflandırmış ve beş üzerinden bir vererek en kötü parfümler listesine dahil etmiş.

Sonbahar-kış mevsimi için uygun olacaktır. Aman sıcak yaz günlerinde denemeyin. Yaş olarak genç arkadaşları ya da parfümlere yeni giriş yapan kullanıcıları hedefliyor bence. Otuz yaşın üzerindeki koku severlere pek tavsiye edemeyeceğim.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/4

2 Şubat 2015 Pazartesi

Serge Lutens – Serge Noire (2008)


Serge Lutens – Serge Noire (2008)

Hayatının çoğu moda dünyasının merkezi sayılan Paris'te geçmiş bir mistik denebilir Serge Lutens için. 1967 yılında Christian Dior için çalışması teklif edildiğinde hayır dememişti. İyiki de dememişti çünkü Dior'un çatısı altında makyaj alanında devrimsel işlere imza attı. Christian Dior'u, on üç sene sonunda dünyanın en iyi makyaj malzemeleri üreten markasına çevirmişti. Hatta onun için dünyanın en iyi makyaj uzmanı denilmesine bile sebep olmuştu bu durum. Oysa ki pek de umurunda değildi bu tanımlamalar ve abartılı övgüler Serge Lutens için.

Moda dünyasının içinde, prova odalarının göbeğinde, defilelerin hemen arka odasındaki koşuşturmanın içinde yer aldı yıllarca. Kadınları farklı makyaj teknikleri ile güzelleştirirken, belki de kendisini arıyordu şu kocaman evrende. Acaba "benim ne işim var burada" diye düşünüyor muydu, lüks takım elbiselerle ve yüksek kaliteli pamuklu kumaşlarla dolu odalarda. Eğer Serge Lutens'i birazcık tanıyorsak muhtemelen bu sorgulamaları yapıyordu.

Sonrasında ünlü Shiseido için çalışmaya devam etti. Ve yine büyük başarılar yakaladı makyaj konusunda. Hani bazı insanlar vardır ellerini hangi işe atsalar başarılı olurlar, kendilerini kabul ettirirler. Belki de bay Lutens'in kaderi, ona başarı yollarını cömertçe açıyor. Sebebi ne olursa olsun maestro Serge Lutens'in zihnindeki parfüm evreni, bizim düşündüğümüzden farklı olabilir.


2008 yılında piyasaya sürdüğü Serge Noire isimli parfümünde küçük bir kelime oyunu yaptığını düşünebiliriz. Serge kelimesinin tekstil alanında kullanılan bir tür kumaş olduğunu biliyoruz. Bay Lutens, bu parfümüne kendi ismini verirken, acaba yıllarca içinde bulunduğu moda sektörüne bir gönderme mi yaptı yoksa benliğinden bir parça olarak mı düşündü Serge Noire'i? Küllerinden yeniden doğan mitolojik Anka Kuşu'nu mu simgelemek istedi yoksa? Antika bir sandalyenin üzerinde unutulan eldivenler miydi düşünmemizi istediği? Geçmişimize ait zaman zaman aklımıza gelen enstantaneler mi Serge Noire parfümünün hedefi? Yanmış ağaç kokusuna karıştırılan bir tutam tütsü mü vaat ediyor Serge Noire bize? Koklayalım ve görelim.

Kendi sitelerinde “Entre Ciel Eclair” serisine ait olarak gösterilmiş. Bir söyleşisinde "gri oryantal" olarak sınıflandırmış bay Lutens, Serge Noire'ı. Üzerime sıktığımda keskin baharatlar, karanlık kuru ağaçlar ve geri planda hayvansallık karşılıyor beni. Ağırlığın tarçında olduğunu düşündüğüm kuru baharatlar ve tütsü benzeri dumansı odunsu notalar oldukça farklı. Başlangıcını sevmek ve alışmak zor. Bence sıra dışı ve başarılı. Orta kısımda baharatlar hala etkin. Fakat bu sefer tarçın geriye çekiliyor. Karanfil ve kimyondan oluşan yumuşak ve tatlımsı baharatlar ortaya çıkıyor. Başlangıçtaki kuru odunsuluk orta bölümde yok. Hafiften hayvansallık hala devam ediyor. Biraz da tatlımsı paçuli mevcut. Bu kısım başlangıca göre daha konforlu, genel beğeniye uygun ve makul. Orta notalarını sevdim. Son kısma gelindiğinde egzotik amber iyice kendisini gösteriyor. Ambere, tütsü eşlik ediyor. Orta bölümdeki tatlılık sonlarda azalıyor. Kuru odunsu notalar ve tütsü, egzotik amberin gerisinde kalmayı tercih ediyor. Son kısmını üst ve orta notalar kadar farklı bulmasam da fena değil.

Serge Noire, kuru baharatlar (tarçın, biber), amber, tatlı karanfil, tütsü ve odunsu notalardan oluşuyor. Başlangıcı pek alışıldık değil. Kimilerinin ter kokusuna benzettiği başlangıcını bazı parfümseverlerin soğana benzetmelerini anlıyorum. Karanlık ve dumansı sayılabilecek başlangıcını ilk denemelerimde bende beğenmemiştim. İlerleyen günlerde dikkatimi vererek kokladığımda başlangıcının oldukça derin ve detaylı olduğunu fark ettim. Hatta sınırlı da olsa hayvansallığı keşfetmek ise şaşırtıcıydı. Koku güzelliği olarak harika olmasa da verdiği his anlamında gayet başarılı üst notalar. Orta bölümde, başlangıçtaki soyut tablo biraz berraklaşıyor. Tatlı karanfil olduğu anlaşılan orta kısım hem yeterince kaliteli hem de gayet şık. Orta notalarda biraz kuru tütün ya da kül tabağı kokusu da alıyorum sanki. Açıklanan notalarında tütün yok ama sanki arkalarda bir yerde destek veriyor tatlı baharatlara. Tütsü de artık devreye girmeye başlıyor orta bölümde. Kapanışı ise üst ve orta bölüm kadar derin ve kompleks değil. Ambre Sultan’dan tanıdığımız egzotik ve tatlımsı amber alt notalarda önemli yer tutuyor. Tütsü ve odunsu notalar, ambere destek veriyor. Kapanışı sade ve sakin.


Serge Noire'i kullanmadan önce yüksek beklentilere sahiptim. Chergui, Arabie, Ambre Sultan ve Fille en Aiguilles gibi çok başarılı parfümleri hep aklımın bir köşesindeydi Serge Lutens'in. Serge Noire, diğer arkadaşları kadar etkileyici, çarpıcı ve baş döndürücü gelmedi bana. Evet onlar kadar ilk anda insanı vurmuyor kokusuyla. Yavaş yavaş anlıyorsunuz ne anlatmak istediğini. Fakat yukarıda saydığım parfümler kadar kendine özgü karakteri var. Genellikle Lutens parfümlerinde şurubumsu ve şekerli kullanılan baharatlar burada ilginç şekilde kuru ve biberimsi verilmiş. Gerçi orta notalarda karanfil tatlılık seviyesini arttırıyor fakat o klasik Lutens tatlılığı yok Serge Noire'de. Kuru, odunsu, tütsümsü ve tarçınımsı yapıya sahip.

Tütsü, parfümün orta notalarından itibaren kompozisyona yavaş yavaş nüfuz ediyor. Parfüme karanlık bir yan kattığı aşikar. Kokudaki dumansılık muhtemelen tütsüden geliyor. Sonlardaki sedir ağacı benzeri odunsular da dikkat çekici. Reçinemsi verilmemiş ağaçsılık, tütsü ve amberle ile iyi bir ikili oluşturmuş.

Serge Noire, diğer denediğim Lutens'lere göre kalite hissiyatı anlamında üzmüyor. Zaman zaman parlak/metalik koku muhtemelen tarçından geliyor. Kompozisyon genel olarak uyumlu. Ağaçsı-tütsülü baharatlar güzel fikir. Bir şişesini almadan önce denemenizi tavsiye ederim. Genel beğeniye uzak, biraz zor kokuya sahip. Tematik yapısı, onu ve sizi günlük kullanım için zorlayabilir.

Sonuç olarak Serge Noire, kendine özgü farklı karakteriyle sıyrılmayı başarıyor diğer niş rakiplerinden. Genel Lutens parfümlerinin tarzından biraz uzak. Fakat tütsü kullanımıyla, arkadaşlarının verdiği “dumansı gizemlilik” efektini başarıyla sağlamış. Yine de Chergui ve Fille en Aiguilles kadar etkilemedi beni.


Parfümün tasarımcısı olarak, Lutens'in birçok işine imza atmış burun Christopher Sheldrake görülüyor. Eau de Parfum (EDP) formundaki kokusu kalıcılık olarak yeterli. Farkedilirliği ise düşük oldu tenimde. Kimi yerlerde uniseks olarak sunulsa da erkek kullanımına daha yakın. Sonbahar-kış mevsimlerinde daha iyi sonuç verecektir.

Koku Güzelliği:10/7