9 Aralık 2014 Salı

Kenzo – Flower (2000)


Kenzo – Flower (2000)

Bir rivayete göre Japonlar, gelincik çiçeği için şöyle söylemişler: "Gelincik insan ömrü gibidir. Dünü vardır, yaşamıştır. Bugünü vardır, yaşıyordur. Ama yarını belli değildir."

2000 yılında Japon moda sektörünün en önemli isimlerinden Kenzo markası, çiçek temalı bir parfüm piyasaya sürmeye karar verdi. Ve parfümün ilhamının gelincikten alınması düşünüldü. İşin ilginç yanı doğada gelincik çiçeğinin herhangi bir kokusunun olmamasıydı. Yani gelincik "kokusuz bir çiçek" olarak biliniyor. Peki bir parfüm kokusu olmayan çiçekten nasıl ilham alabilir? Bu sorunun yanıtı belki de Alberto Morillas'tadır.

Kenzo - Flower'ın hikayesi söylenenlere göre 1999 yılında başlıyor. Gelincik çiçeklerini seven Kenzo, temasını bu çiçekten alan bir parfüm için ünlü burun Alberto Morillas'ın kapısını çalıyor. Kenzo, bay Morillas'tan klasik, sıkıcı ve sıradan bir çiçek parfümü olmamasını istedikleri yeni parfümleri için fikir istiyor. Morillas, üzerinde çalışıp hazırladığı koku örnekleri markaya sunuyor. İçlerinden bugünkü Flower parfümünün koku örneği beğeniliyor ve 2000 yılında, yeni milenyumda, hazırlıklar tamamlanıp, güçlü bir pazarlama kampanyasıyla piyasaya sürülüyor Kenzo - Flower.


Parfümün piyasaya çıkmasıyla birlikte en çok satan kadın parfümleri listesine girmesi zor olmuyor. Endüstriden çeşitli ödüller de kazanan Flower, Kenzo'nun kadın parfümleri anlamında en büyük başarısı olarak görülüyor aradan 14 yıl geçmesine rağmen. Ve halen Kenzo'nun en sevilen kadın parfümü olarak tahtını kimseye kaptırmaya niyeti yok. İşte karşımızda dünyanın en çok satılan çiçek kokularından birisi Kenzo - Flower.

Flower, kendi sitelerinde şöyle tanıtılmış: "Güçlü ve kırılgan, tekil bir şehirdeki çiçek. Gelincik çiçeği kokusuzdur. Kenzo onun kokusunu icat etti. Taklit edilemez bir imzayla pudralı çiçeksilik. Kenzo - Flower, gerçek bir uluslararası başarıdır."

Flower'ı tenime uyguladığımda ismiyle doğru orantılı olarak çiçeklerle karşılaşıyorum. Tatlımsı pudralı çiçekler diyebilirim. Fakat pudralılık fazla abartılmamış. Çiçeklerden menekşe ve gülü ayırt edebiliyorum. Ayrıca beyaz çiçekler de mevcut. Belki sümbül, yasemin ve diğerleri. Başlangıcı temiz ve hoş ama benim için kadınsı ve fazla tatlı. Orta kısımda pudra oranı azalıyor. Çiçekler biraz daha öne çıkıyor. Orta bölümde vanilya artık kendisini gösteriyor. Hatırı sayılır şekilde portakal çiçeği de alıyorum. Orta notalar vanilyalı beyaz çiçekler ve portakal çiçeği şeklinde denebilir. Tatlılık hala devam ediyor. Orta notaları çok güzel. Alt notalarda vanilyanın etkisi sürüyor. Farklı olarak misk ve odunsu notalar ortada dolaşmaya başlıyor. Tatlılık alt notalarda azalıyor. Böylece de tenden ayrılıyor.


Flower'da ana eleman pudra olarak öne çıkıyor. Başlangıçtan orta notaların sonlarına kadar baskın pudra kokusu adeta domine ediyor parfümü. Aldehitler kadar rahatsızlık vermeyen pudralı yapı, parfümü ciddi oranda kadınsı tarafa taşıyor. Ayrıca tatlılık da oldukça hissedilir durumda. Yani kimileri için tatlılık seviyesi fazla gelebilir alt notalara kadar.

Flower, pudralı ana yapının kanatları altına sığınmış beyaz çiçekler ve portakal çiçeği ile kadınsı karakterini pekiştiriyor. Orta kısımdaki vanilya, ana yapıyı yumuşatıyor, sakinleştiriyor ve anaçlaştırıyor. İsmindeki çiçeksilik pudranın gerisinde kalsa da kadınların bu parfümü neden bu kadar sevdiklerini şimdi anlıyorum. Buradaki çiçekler ve vanilyanın birleşimi, parfümü bembeyaz temizlik hissi veren bir masumluğa eviriyor. Evet sanırım doğru kelime "masumiyet" Flower için.

Sakin, sağduyulu, fırtınalar koparmayan, koridorlarda iz bırakmayı önemsemeyen, hırslarını törpülemiş, hayatında denge arayan, tevazu sahibi, uysal kadınların parfümü olmalı bence Flower. Ailesi ile birlikte mutlu ve huzurlu bir ömür sürmek isteyen, kendisini çocuğuna adayan, kavgayı değil uzlaşmayı önemseyen, kürk giymeyi sevmeyen, vicdanlı ve hayvan dostu kadınların tenlerinde hayal ediyorum Flower'ı.


Eğer Flower parfümünü bir renge benzetin deseniz kesinlikle beyaza benzetirdim. Yumuşacık kokusu dostluğu, arkadaşlığı, kader ortaklığını, samimiyeti çağrıştırıyor. Hani gece bir arkadaşınızda kaldığınızda sizin için mis gibi kokan yeni bir çarşaf serer yatağa. Uykuya dalarken o kokuyu koklayarak uyuyakalırsınız. Sabah kalktığınızda ise hüzünlü bir kış güneşi odanının içine girer ve sizi sarmalar. İşte Flower'ın bende çağrıştırdığı aynen böyle bir duygu dünyası.

Peki Flower'ı sevdim mi? Yine geldik subjektifliğin acımasız sınırlarına. Flower sadece benim için değil muhtemelen çoğu erkek için fazlasıyla kadınsı nüanslar taşıyacaktır. O gerçek bir kadın parfümü ve benim için de kullanılabilir olma çizgisinden uzak. Kokusu ise yapaylık barındırmasa da pudralı yapısı nedeniyle kendime yakın bulduğumu söyleyemem. Zaman zaman ucuz kadın deodorantlarını zaman zaman da içinde farklı çiçekler olan kocaman bir buketi anımsattı bana. Çok derin, kompleks bir parfüm olmadığı söylenebilir. Genel olarak aynı düzlemde ilerliyor ve sizi şaşırtmıyor.

Flower, kadın gibi kadınlara hediye etmek için, güvenilir sayılabilecek parfümlerden birisi olabilir. Yaş sınırını biraz yüksek tutmak istiyorum çünkü o, genç kız kokusu değil. 30 yaş ve üzerindeki kadınlar şans verebilirler. Benim kullandığım EDP versiyonuydu. Kalıcılığı bir güne yakın oldu ve yeterince iyi bu konuda. Farkedilirliği başlarda biraz yoğun. Sonrasında yumuşak karakterinin de etkisiyle tene yakın duruyor. Sonbahar-kış kullanımı için uygun olacağın düşünüyorum. Sıcak yaz günlerinde kullanmak fazlasıyla ağır gelebilir.

Parfüm kritikçisi Luca Turin'in kitabında Flower, odunsu kavun olarak sınıflandırılmış ve beş üzerinden dört yıldız verilerek oldukça beğenilmiş. Flower hakkındaki değerlendirmeyi ise Luca Turin değil Tania Sanchez yapmış. Bir başka parfüm yazarı Chandler Burr'de Flower'ı incelemiş. O da Tania hanım gibi beş üzerinden dört puan vermiş.


Flower'ın şişesini ünlü tasarımcı Serge Mansau yaratmış. Şişenin içerisine yerleştirilmiş gelincik çiçeğiyle benzersiz, uyumlu ve minimal bir tasarım diline sahip. Ayrıca şöyle de bir bilgi var Tekin Acar'ın sitesinde şişe ile ilgili: "Ambalajının içerisinde, 16 dilde yazılmış, özel bir mesaj taşımaktadır. Bu mesaj: "saf özel duyarlı bir çiçeğin gücü" cümlesiyle gelinciği anlatmaktadır. Parfümün 100 ml lik boyu, büyük binaları ve gelincik boyunu temsil ediyor. 30 ml, 50 ml, ve 100 ml lik boylarında büyüyen bir gelincik ve kadın, bir arada betimlenmiştir."

Koku Güzelliği:10/6

7 Aralık 2014 Pazar

Tuğçe

Biliyoruz ki bu dünyada iyi insanlar, kötü insanlardan çok daha fazlalar fakat sesleri az çıkar. Nur içinde yat Tuğçe...


6 Aralık 2014 Cumartesi

Scentstory – 24 Classic (2009)


Scentstory – 24 Classic (2009)

Bunu söylemek fazla baba işi mi olacak bilmiyorum ama yaş artık otuzlara gelince insan, zamanın ne kadar çabuk geçtiğinin farkına varıyor. Nereden mi biliyorum? Daha dün gibi hatırlıyorum 24 dizisinin ilk yayınlanma zamanını. Her zamanki gibi CNBC-E'nin sayesinde tanışmıştık 24 dizisiyle. Dizi Amerika'da başladığı anda büyük bir fenomen haline gelmişti. Adeta herkes 24 dizisinden bahsediyordu. Tabii bu gazla bizde dizinin ilk yayınlanma gününde kurulduk televizyonun başına. Ve başladık izlemeye.

Daha önce fazlaca denenmemiş bir formattaydı 24 dizisi. Olay kurgusu olarak gerçek zamanlıydı. Dizi 24 bölümden oluşuyordu ve her bölüm aynı yayın saati gibi bir saatlik bölümü anlatıyordu. Başroldeki Kiefer Sutherland, ilerleyen yıllarda kendisinden daha ünlü hale gelen özel ajan Jack Bauer karakterini canlandırıyordu. CTU isimli bir antiterör biriminde çalışan Jack Bauer'in, Amerikan başkanına ve ülkesine düzenlenecek tehditleri engelleme görevini müthiş bir koşturmaca içinde icra ediyordu. İlk birkaç bölümde hızlı tempo ve olay döngüsü ilginç gelse de, kısa süre sonra diziden sıkılıp izlemeyi bırakmıştım. Fakat özellikle Amerikan halkı Jack Bauer karakterini ve 24 dizisini çok sevdi.

Televizyon tarihinin önemli dizilerinden olan 24, sekiz yıl daha devam etti. Bu arada birçok ödüle de sahip oldu. Sanırım artık final yapılmış durumda dizi. Hatta en son olarak filmi bile çekildi 24’ün. Yani karşımızda izlenme rekorları kıran ve çok iddialı bir dizi var ve hiç aklıma gelmeyecek şekilde bu diziden ilhamını almış bir de parfüm serisi...


Büyük bir şöhret yapmış 24 dizisinin ismi ve konsepti kullanılarak, Scentstory markasıyla piyasaya sürülmeye başlandı 24 isimli parfümler. Muhtemelen dizinin popülaritesini kullanarak biraz da parfüm satar mıyız gibi mantığa oturduğu söylenebilir 24 parfümlerinin. Ticari bir hamle olarak görüyorum Scentstory firmasını ve 24 parfümlerini. Yine de ülkemizde bulunmayan ve farklı konsepti ile rakiplerinden ayrılan bir marka gibi duruyor.

Scentstory markasının altında şimdiye kadar sekiz adet 24 temalı parfüm çıkarmış durumlar. İlk 24 parfümü 2009 yılında çıktı. Bugünkü konuğum, 24 Classic ismiyle çıkan ve ilk erkek parfümleri. Kendi sitelerinde odunsu oryantal olarak sınıflandırılan 24 Classic'in Jack Bauer karakterinden ilham aldığı söylenmiş: "Güçlü, kuvvetli, zorlu fakat duyarlı."

24 Classic'i üzerime sıktığımda beni turunçgiller ve şekerli meyveler karşılıyor. Fakat mis gibi kokan lezzetli portakal aklınıza gelmesin. Buruk ve neredeyse yapay lavanta destekli mandalina düşünün. Hafiften de meyvemsilik. İşte üst notalar bu şekilde gerçekleşiyor. Çok ilgi çekici değil benim için başlangıcı. Orta kısımda aynı buruk mandalina devam ediyor. Ona tatlımsı baharatlar ekleniyor. Tarçın, kişniş ve bibere benzetiyorum baharatları. Orta kısım, üst notaların paralelinde ilerliyor. Hala tuhaf ve metalik his devam ediyor orta bölümde. Alt notalarda vanilya ve öd ekleniyor sadece. Sanki hafiften de deri var. Tatlılık oranı da azalıyor sonlara doğru. Alt notalarını çok beğendim. Açık ara parfümün en güzel yeri sonları.


24 Classic, başlangıcında nane efekti veren mandalina, karamelize meyveler, lavanta, sinir bozucu baharatlar, zayıf vanilya ve öd kokusundan oluşuyor. Genel kompozisyon ferah olmayan turunçgiller ve baharatlar üzerine kurgulanmış. Tatlılık baştan sona her evrede mevcut. Kalite hissiyatı düşük, koku sıkıcı ve vasat.

İyi şeyler söylemek istiyorum her parfümle ilgili. Sonuçta hiçbirisine önyargılı yaklaşmamaya çalışıyorum. Hiçbir kokuya düşman değilim. Fakat bu tür kullanılan baharat ve turunçgiller en sevmediğim tarz olarak zihnime kazınmış önceki deneyimlerimde. Başlangıçtaki yapaylık sınırındaki kalitesiz mandalina ya da diğer turunçgiller, bana fersah fersah uzak. Orta kısımdaki baharatlar da gayet itici kullanılmış. Son kısmı neyse ki toparlıyor durumu fakat yine de kullanabileceğim bir koku formuna sahip değil.

Daha ilk kullanımda bu parfümün tarzı o kadar tanıdık geldi ki... Çoğu kullanıcı onu Nikos - Sculpture Homme'a benzetmiş. Sculpture'u denemediğim için hakkında bir şey söylemem doğru olmaz. Ama Montale'in Wood and Spice'ına yakın buldum kokusunu. Hatta Tom Ford'un Oud Wood'unu anımsattı az da olsa. Tabii onlardan çok daha vasat ve kalitesiz olmak kaydıyla.

24 Classic, hem sıkıcı ve gıcık kokusuyla hem de yapaylık sınırındaki vasatlığıyla benim için olmasa da olur parfümlerden birisi. Daha ilk kullandığım andan itibaren yıldızım bir türlü barışamadı onunla. Evet o erkeksi kokuyor. Fakat aynı zamanda ciddi oranda tatlılık barındırıyor. Başlangıçtaki şekerli yapı, alt notalara doğru kademeli şekilde azalıyor ve daha tahammül edilebilir hale geliyor. Yani onun için yeni nesil erkeksi oryantallerden diyebiliriz.



Turunçgillerden bahsetmem sizi yanıltmasın çünkü o ferah kokmuyor. Sonbahar-kış kullanımı için uygun görünüyor. EDT konsantrasyonuna sahip. Kalıcılığı ve fark edilirliği yüksek olmadı tenimde. 18-30 yaş arası erkeklere uyacağını düşünüyorum. Ve tabii denemeden almanızı tavsiye etmiyorum.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/5

3 Aralık 2014 Çarşamba

Parfums de Marly – Herod (2012)


Parfums de Marly – Herod (2012)

Bu öykü, 1683 yılına kadar uzanıyor. Kendilerine Anadolu topraklarını yurt edinen Osmanlılar, gelişmelerini ve sınırlarını Balkanların yukarılarına taşımaya karar verdikten sonra, artık Avrupa üzerine yürüyorlar. Zamanın Avrupa'sında yaşanan büyük korku, kıta Avrupa’sını ve Hristiyanlık dünyasını derinden etkiliyor. Çünkü Osmanlı yeniçerileri artık Avrupa'nın giriş kapısı olarak görülen Viyana kapılarına kadar dayanıyorlar. Sert geçen ilk kuşatmada Viyana şehri teslim olmuyor ve direniyor. Geri çekilen Osmanlı orduları ikinci defa 1683 yılında tekrardan Viyana'ya yükleniyorlar ve şehri kuşatıyorlar.

Avrupa'nın dört yanından gelen askerler, savaşçılar, şövalyeler birleşip, Avusturya ordusuna destek oluyorlar. Yine sert bir savaş yaşanıyor Osmanlı ordusu ile Avusturya İmparatorluk askerleri arasında. O zamanın en önemli savaş öğesi ise atlar. Çünkü savaşların kaderini atlar belirliyor. İyi, sağlam, güçlü ve hızlı atları olan ordular, her zaman avantajlı oluyorlar savaşta. İşte rivayet odur ki 2. Viyana Kuşatması sırasında, bir Osmanlı akıncısının atı, savaş alanında öylesine kendisini gösteriyor ki, herkes hayran kalıyor. Buna Avusturya ordusu askerleri de dahil.

Kaderin bir oyunu mudur bilinmez ama Avusturya Ordusu tarafından pusuya düşürülen Osmanlı akıncı birliği, esir olarak düşman kuvvetlerin (Avusturya ordusunun) eline geçiyor. Tabii bahsi geçen at da bu esirliğe dahil oluyor ve böylece yeni hayatına merhaba diyor. Bu güçlü ve Avrupa'da daha önce eşine rastlanmamış at, İrlanda’lı Yüzbaşı Robert Byerley tarafından sahipleniyor ve İngiltere'ye götürülüyor. İngiltere'de yarışlara sokulan ve büyük başarılar elde eden ata isim olarak, kendisini ele geçiren yüzbaşıya ithafen Byerley Turk deniyor. Ve İngiltere'de başka cins atlarla çiftleştirilerek, dünyaca ünlü İngiliz atlarının atalarından birisi oluyor. Bugün hala Byerley Turk atları en iyi cins at ailelerinden birisi olarak kabul ediliyor.


İşte hikayenin bundan sonrası bizim ilgi alanımıza girmeye başlıyor. Bu ünlü at ırkı Byerley Turk'un torunlarından birisinin adı bilin bakalım ne: "Herod". Evet genellikle soyluların, burjuvaların ve "cemiyet hayatının" spor dalı olarak bilinen atçılığın tarihindeki bu önemli atın yani Herod'un, 1758 yılında dünyaya geldiğini, Byerley Turk at ailesinin bir üyesi olduğunu öğreniyoruz. Ve Fransa merkezli yeni sayılabilecek niş parfümevi Parfums de Marly, atlara ve onların tarihine özel önem verdiğini açıkça belirtiyor. E bu durumda 2012 yılı çıkışlı parfümlerine Herod ismini vermeleri pek de şaşırtıcı olmamalı. İşte Herod parfümünün isminin kısaca öyküsü böyle.

İlhamını bir at isminden alan Herod parfümünün, nasıl koktuğuna geçeyim artık. Kendi sitelerinde vanilya notasına vurgu yapılan Herod'u üzerime sıktığımda beni lezzetli kırmızı meyveler (vişne olabilir), tarçın ve vanilya karşılıyor. Başlangıcı hafif ekşimsi hissiyat veren baharatlarla vanilyanın harika dengesi üzerine oturmuş. Açılışı mükemmel Herod'un. İlerleyen dakikalarda baharatlar ve vanilyaya tatlımsı tütün de ekleniyor. Bu andan itibaren biraz dumansı hale gelen Herod, orta bölümde de müthiş kokuyor. Son kısımlarda vanilyanın ağırlığı iyice artıyor. Artık tütün ve baharatlar geride kalıyor. Vanilyaya biraz da yumuşacık odunsu notalar ekleniyor. Başlangıcı ve orta bölümü kadar aklımı başımdan almadıysa da gayet güzel kapanışa sahip Herod.

Herod, bu karanlık, soğuk, kapalı, kasvetli, yağmurlu geç-sonbahar günlerinde içimi ısıtan şahane bir parfüm olarak karşıma çıktı. Başlangıcındaki ekşimsi, lezzetli, yüksek kaliteli baharatlar ve tatlılığı abartılmamış vanilya etkileyici güzellikte. Orta kısımdaki baharat-vanilya üzerine eklenen, vişneli pipo tütünü efekti veren koku ise enfes. Son kısımdaki durağanlık ve vanilyanın tek düzeliği ve hafiften "mumsu" verilmesi küçük çaplı hayal kırıklığı yaşatsa da hiç önemli değil. Herod, bu haliyle bile şaheser.


Değerli dostlar biliyorsunuz ki, parfummeraki.com sitesinde, dünyanın en önemli, en lüks, en pahalı, en ortalama, en vasat, en itici parfümlerini yazıyorum. Kimisi benim için hiçbir şey ifade etmeden unutulma çöplüğüne giderken, kimi parfümlerin aklıma takılan yönleri oluyor ve zaman zaman hatırlıyorum. Fakat bazı parfümler, beni benden alıyor, mutlu ediyor, hayata bağlıyor. İşte Herod, son kategoriye girmekte zorlanmıyor benim için. Çünkü o, tam da istediğim gibi kokuyor. Rafine baharatlar, kremsi/cazibeli vanilya ve kararında tütün, Herod'a hayran kalmam için yeterli sebepler gibi görünüyor.

Bu tür tatlı, modern, ekşimsi, vişnemsi, baharatlı, vanilyalı tütün parfümleri her zaman için favorim ve Herod, bu konuda denediğim en iyi örneklerden birisi. Kibar, lüks, kaliteli, yapaylık barındırmayan, asil ve karakterli bir parfüm. Kokusunu üzerimde her hissettiğimde keyif aldığım ender parfümlerden birisi oldu. Keşke son bölümü biraz daha özenli olsaymış. İşte o zaman belki de on üzerinden on verebileceğim parfümle tanışmanın mutluluğunu yaşayacaktım.

Herod, günümüzün tatlı/kremsi vanilya-baharat-tütün parfümlerinin başarılı bir temsilcisi. Gerek kokusunun gerçekçiliği gerekse asaletinden taviz vermemesiyle bir şekilde sizi yakalıyor ve bırakmıyor. Tabii ben bu tarz parfümleri sevdiğim için belki de bana öyle geliyor. Siz yine de muhakkak deneyin Herod'u ve öyle alın. Ben dahil hiç kimsenin ipiyle kuyuya inmeyin.


Herod, Tom Ford'un şimdiden fenomen hale gelen Tobacco Vanille'ine benzetiliyor çoğu kişi tarafından. Genelini düşündüğümde haksız sayılmazlar. Tabii Herod'da baharat oranı çok daha fazla. Tütün oranı ise biraz düşük. Onun dışında kokularının oldukça yakın olduğu söylenebilir. Herod, Tobacco Vanille'den biraz daha erkeksi izlenim bırakıyor. Herod daha çok mis gibi kokan ve fırından yeni çıkmış tarçınlı-vanilyalı pastalara benzerken, Tobacco Vanille, vanilya kokulu oda mumlarını andırıyor.

2012 yılında piyasa sürülen Herod, çok yeni bir parfüm olmasının handikabını yaşıyor belki de. Ya da Parfums de Marly'in fazlasıyla niş marka olması ve dünyada bile az yerde satılması onun popüler olmasını engelliyor. Yoksa şöhretli rakibi Tobacco Vanille'den hiçbir eksiği yok belki de fazlası var. Bu anlamda Parfums de Marly, harika bir iş çıkartmış.

Geçeyim ten-kumaş karşılaştırmasına. Kıyafetlerime sıktığımda Herod basit bir baharatlı koku olarak kendisini gösterdi. Kremsi vanilya geri planda kaldı. Ve çok ilgi çekici olmadı. Ten üzerindeyse Herod çok daha sevimli, tatlımsı, neredeyse hindistan cevizli vanilya gibi koktu. Bu anlamda Herod’un tam bir ten parfümü olduğunu düşünüyorum.

Eau de Parfum (EDP) formundaki Herod'un tenimde kalıcılığı bir gün civarında oldu ve benim için fazlasıyla yeterli. Farkedilirliği ilk saniyelerde iyiyken, ilerleyen saatlerde düşüyor. Zaten Herod'un eleştirilen yanlarından birisi farkedilirliğinin sınırlı olması. O kadar kusur kadı kızında da olur artık.


Parfüm platformlarında erkek kullanımı ağırlıklı olduğu belirtiliyor. Gerçi tatlı/kremsi/lezzetli vanilyanın varlığı erkeksiliği azaltıyorsa da yine de tütün ve baharatlar onun erkek kullanımı için daha uygun olacağını düşündürtüyor. Yine de Herod’u kadınlar rahatlıkla kullanabilir ve muhtemelen de çok severler. Tam bir sonbahar hatta kış parfümü. Soğuk havalarda kendisini size daha çok sevdirebileceğini düşünüyorum.

Parfümün tasarımcı olarak Olivier Pescheux görülüyor. Olivier Pescheux'un ilginç bir isim. Bir çok Diptyque parfümünü tasarlamış. Higher, 1 Million gibi vasat ama çok satan hitlere imza atmış. Fakat epey başarısız ve sıradan markalar için de çalışmış. Herod ise Pescheux'un en ilgimi çeken parfümü olarak şimdiden yerini almış durumda.

Koku Güzelliği:10/8.5