Biliyoruz ki bu dünyada iyi insanlar, kötü insanlardan çok daha fazlalar fakat sesleri az çıkar. Nur içinde yat Tuğçe...
7 Aralık 2014 Pazar
6 Aralık 2014 Cumartesi
Scentstory – 24 Classic (2009)
Scentstory – 24
Classic (2009)
Bunu
söylemek fazla baba işi mi olacak bilmiyorum ama yaş artık otuzlara gelince
insan, zamanın ne kadar çabuk geçtiğinin farkına varıyor. Nereden mi biliyorum?
Daha dün gibi hatırlıyorum 24 dizisinin ilk yayınlanma zamanını. Her zamanki
gibi CNBC-E'nin sayesinde tanışmıştık 24 dizisiyle. Dizi Amerika'da başladığı
anda büyük bir fenomen haline gelmişti. Adeta herkes 24 dizisinden
bahsediyordu. Tabii bu gazla bizde dizinin ilk yayınlanma gününde kurulduk
televizyonun başına. Ve başladık izlemeye.
Daha
önce fazlaca denenmemiş bir formattaydı 24 dizisi. Olay kurgusu olarak gerçek
zamanlıydı. Dizi 24 bölümden oluşuyordu ve her bölüm aynı yayın saati gibi bir
saatlik bölümü anlatıyordu. Başroldeki Kiefer Sutherland, ilerleyen yıllarda
kendisinden daha ünlü hale gelen özel ajan Jack Bauer karakterini
canlandırıyordu. CTU isimli bir antiterör biriminde çalışan Jack Bauer'in,
Amerikan başkanına ve ülkesine düzenlenecek tehditleri engelleme görevini
müthiş bir koşturmaca içinde icra ediyordu. İlk birkaç bölümde hızlı tempo ve
olay döngüsü ilginç gelse de, kısa süre sonra diziden sıkılıp izlemeyi
bırakmıştım. Fakat özellikle Amerikan halkı Jack Bauer karakterini ve 24
dizisini çok sevdi.
Televizyon
tarihinin önemli dizilerinden olan 24, sekiz yıl daha devam etti. Bu arada
birçok ödüle de sahip oldu. Sanırım artık final yapılmış durumda dizi. Hatta en
son olarak filmi bile çekildi 24’ün. Yani karşımızda izlenme rekorları kıran ve
çok iddialı bir dizi var ve hiç aklıma gelmeyecek şekilde bu diziden ilhamını
almış bir de parfüm serisi...
Büyük
bir şöhret yapmış 24 dizisinin ismi ve konsepti kullanılarak, Scentstory
markasıyla piyasaya sürülmeye başlandı 24 isimli parfümler. Muhtemelen dizinin popülaritesini
kullanarak biraz da parfüm satar mıyız gibi mantığa oturduğu söylenebilir 24
parfümlerinin. Ticari bir hamle olarak görüyorum Scentstory firmasını ve 24
parfümlerini. Yine de ülkemizde bulunmayan ve farklı konsepti ile rakiplerinden
ayrılan bir marka gibi duruyor.
Scentstory
markasının altında şimdiye kadar sekiz adet 24 temalı parfüm çıkarmış durumlar.
İlk 24 parfümü 2009 yılında çıktı. Bugünkü konuğum, 24 Classic ismiyle çıkan ve
ilk erkek parfümleri. Kendi sitelerinde odunsu oryantal olarak sınıflandırılan
24 Classic'in Jack Bauer karakterinden ilham aldığı söylenmiş: "Güçlü, kuvvetli,
zorlu fakat duyarlı."
24
Classic'i üzerime sıktığımda beni turunçgiller ve şekerli meyveler karşılıyor.
Fakat mis gibi kokan lezzetli portakal aklınıza gelmesin. Buruk ve neredeyse
yapay lavanta destekli mandalina düşünün. Hafiften de meyvemsilik. İşte üst
notalar bu şekilde gerçekleşiyor. Çok ilgi çekici değil benim için başlangıcı.
Orta kısımda aynı buruk mandalina devam ediyor. Ona tatlımsı baharatlar
ekleniyor. Tarçın, kişniş ve bibere benzetiyorum baharatları. Orta kısım, üst
notaların paralelinde ilerliyor. Hala tuhaf ve metalik his devam ediyor orta
bölümde. Alt notalarda vanilya ve öd ekleniyor sadece. Sanki hafiften de deri
var. Tatlılık oranı da azalıyor sonlara doğru. Alt notalarını çok beğendim.
Açık ara parfümün en güzel yeri sonları.
24
Classic, başlangıcında nane efekti veren mandalina, karamelize meyveler,
lavanta, sinir bozucu baharatlar, zayıf vanilya ve öd kokusundan oluşuyor.
Genel kompozisyon ferah olmayan turunçgiller ve baharatlar üzerine kurgulanmış.
Tatlılık baştan sona her evrede mevcut. Kalite hissiyatı düşük, koku sıkıcı ve
vasat.
İyi
şeyler söylemek istiyorum her parfümle ilgili. Sonuçta hiçbirisine önyargılı
yaklaşmamaya çalışıyorum. Hiçbir kokuya düşman değilim. Fakat bu tür kullanılan
baharat ve turunçgiller en sevmediğim tarz olarak zihnime kazınmış önceki
deneyimlerimde. Başlangıçtaki yapaylık sınırındaki kalitesiz mandalina ya da
diğer turunçgiller, bana fersah fersah uzak. Orta kısımdaki baharatlar da gayet
itici kullanılmış. Son kısmı neyse ki toparlıyor durumu fakat yine de
kullanabileceğim bir koku formuna sahip değil.
Daha
ilk kullanımda bu parfümün tarzı o kadar tanıdık geldi ki... Çoğu kullanıcı onu
Nikos - Sculpture Homme'a benzetmiş. Sculpture'u denemediğim için hakkında bir
şey söylemem doğru olmaz. Ama Montale'in Wood and Spice'ına yakın buldum
kokusunu. Hatta Tom Ford'un Oud Wood'unu anımsattı az da olsa. Tabii onlardan
çok daha vasat ve kalitesiz olmak kaydıyla.
24
Classic, hem sıkıcı ve gıcık kokusuyla hem de yapaylık sınırındaki vasatlığıyla
benim için olmasa da olur parfümlerden birisi. Daha ilk kullandığım andan
itibaren yıldızım bir türlü barışamadı onunla. Evet o erkeksi kokuyor. Fakat
aynı zamanda ciddi oranda tatlılık barındırıyor. Başlangıçtaki şekerli yapı,
alt notalara doğru kademeli şekilde azalıyor ve daha tahammül edilebilir hale
geliyor. Yani onun için yeni nesil erkeksi oryantallerden diyebiliriz.
Turunçgillerden
bahsetmem sizi yanıltmasın çünkü o ferah kokmuyor. Sonbahar-kış kullanımı için
uygun görünüyor. EDT konsantrasyonuna sahip. Kalıcılığı ve fark edilirliği
yüksek olmadı tenimde. 18-30 yaş arası erkeklere uyacağını düşünüyorum. Ve tabii
denemeden almanızı tavsiye etmiyorum.
Not:
Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.
Koku
Güzelliği:10/5
3 Aralık 2014 Çarşamba
Parfums de Marly – Herod (2012)
Parfums de Marly
– Herod (2012)
Bu
öykü, 1683 yılına kadar uzanıyor. Kendilerine Anadolu topraklarını yurt edinen
Osmanlılar, gelişmelerini ve sınırlarını Balkanların yukarılarına taşımaya
karar verdikten sonra, artık Avrupa üzerine yürüyorlar. Zamanın Avrupa'sında
yaşanan büyük korku, kıta Avrupa’sını ve Hristiyanlık dünyasını derinden
etkiliyor. Çünkü Osmanlı yeniçerileri artık Avrupa'nın giriş kapısı olarak
görülen Viyana kapılarına kadar dayanıyorlar. Sert geçen ilk kuşatmada Viyana
şehri teslim olmuyor ve direniyor. Geri çekilen Osmanlı orduları ikinci defa
1683 yılında tekrardan Viyana'ya yükleniyorlar ve şehri kuşatıyorlar.
Avrupa'nın
dört yanından gelen askerler, savaşçılar, şövalyeler birleşip, Avusturya
ordusuna destek oluyorlar. Yine sert bir savaş yaşanıyor Osmanlı ordusu ile
Avusturya İmparatorluk askerleri arasında. O zamanın en önemli savaş öğesi ise
atlar. Çünkü savaşların kaderini atlar belirliyor. İyi, sağlam, güçlü ve hızlı
atları olan ordular, her zaman avantajlı oluyorlar savaşta. İşte rivayet odur
ki 2. Viyana Kuşatması sırasında, bir Osmanlı akıncısının atı, savaş alanında
öylesine kendisini gösteriyor ki, herkes hayran kalıyor. Buna Avusturya ordusu
askerleri de dahil.
Kaderin
bir oyunu mudur bilinmez ama Avusturya Ordusu tarafından pusuya düşürülen
Osmanlı akıncı birliği, esir olarak düşman kuvvetlerin (Avusturya ordusunun)
eline geçiyor. Tabii bahsi geçen at da bu esirliğe dahil oluyor ve böylece yeni
hayatına merhaba diyor. Bu güçlü ve Avrupa'da daha önce eşine rastlanmamış at,
İrlanda’lı Yüzbaşı Robert Byerley tarafından sahipleniyor ve İngiltere'ye
götürülüyor. İngiltere'de yarışlara sokulan ve büyük başarılar elde eden ata
isim olarak, kendisini ele geçiren yüzbaşıya ithafen Byerley Turk deniyor. Ve
İngiltere'de başka cins atlarla çiftleştirilerek, dünyaca ünlü İngiliz
atlarının atalarından birisi oluyor. Bugün hala Byerley Turk atları en iyi cins
at ailelerinden birisi olarak kabul ediliyor.
İşte
hikayenin bundan sonrası bizim ilgi alanımıza girmeye başlıyor. Bu ünlü at ırkı
Byerley Turk'un torunlarından birisinin adı bilin bakalım ne:
"Herod". Evet genellikle soyluların, burjuvaların ve "cemiyet
hayatının" spor dalı olarak bilinen atçılığın tarihindeki bu önemli atın
yani Herod'un, 1758 yılında dünyaya geldiğini, Byerley Turk at ailesinin bir
üyesi olduğunu öğreniyoruz. Ve Fransa merkezli yeni sayılabilecek niş parfümevi
Parfums de Marly, atlara ve onların tarihine özel önem verdiğini açıkça
belirtiyor. E bu durumda 2012 yılı çıkışlı parfümlerine Herod ismini vermeleri
pek de şaşırtıcı olmamalı. İşte Herod parfümünün isminin kısaca öyküsü böyle.
İlhamını
bir at isminden alan Herod parfümünün, nasıl koktuğuna geçeyim artık. Kendi
sitelerinde vanilya notasına vurgu yapılan Herod'u üzerime sıktığımda beni
lezzetli kırmızı meyveler (vişne olabilir), tarçın ve vanilya karşılıyor.
Başlangıcı hafif ekşimsi hissiyat veren baharatlarla vanilyanın harika dengesi
üzerine oturmuş. Açılışı mükemmel Herod'un. İlerleyen dakikalarda baharatlar ve
vanilyaya tatlımsı tütün de ekleniyor. Bu andan itibaren biraz dumansı hale
gelen Herod, orta bölümde de müthiş kokuyor. Son kısımlarda vanilyanın ağırlığı
iyice artıyor. Artık tütün ve baharatlar geride kalıyor. Vanilyaya biraz da
yumuşacık odunsu notalar ekleniyor. Başlangıcı ve orta bölümü kadar aklımı
başımdan almadıysa da gayet güzel kapanışa sahip Herod.
Herod,
bu karanlık, soğuk, kapalı, kasvetli, yağmurlu geç-sonbahar günlerinde içimi
ısıtan şahane bir parfüm olarak karşıma çıktı. Başlangıcındaki ekşimsi,
lezzetli, yüksek kaliteli baharatlar ve tatlılığı abartılmamış vanilya etkileyici
güzellikte. Orta kısımdaki baharat-vanilya üzerine eklenen, vişneli pipo tütünü
efekti veren koku ise enfes. Son kısımdaki durağanlık ve vanilyanın tek düzeliği
ve hafiften "mumsu" verilmesi küçük çaplı hayal kırıklığı yaşatsa da
hiç önemli değil. Herod, bu haliyle bile şaheser.
Değerli
dostlar biliyorsunuz ki, parfummeraki.com sitesinde, dünyanın en önemli, en
lüks, en pahalı, en ortalama, en vasat, en itici parfümlerini yazıyorum. Kimisi
benim için hiçbir şey ifade etmeden unutulma çöplüğüne giderken, kimi
parfümlerin aklıma takılan yönleri oluyor ve zaman zaman hatırlıyorum. Fakat
bazı parfümler, beni benden alıyor, mutlu ediyor, hayata bağlıyor. İşte Herod,
son kategoriye girmekte zorlanmıyor benim için. Çünkü o, tam da istediğim gibi
kokuyor. Rafine baharatlar, kremsi/cazibeli vanilya ve kararında tütün, Herod'a
hayran kalmam için yeterli sebepler gibi görünüyor.
Bu
tür tatlı, modern, ekşimsi, vişnemsi, baharatlı, vanilyalı tütün parfümleri her
zaman için favorim ve Herod, bu konuda denediğim en iyi örneklerden birisi. Kibar,
lüks, kaliteli, yapaylık barındırmayan, asil ve karakterli bir parfüm. Kokusunu
üzerimde her hissettiğimde keyif aldığım ender parfümlerden birisi oldu. Keşke
son bölümü biraz daha özenli olsaymış. İşte o zaman belki de on üzerinden on
verebileceğim parfümle tanışmanın mutluluğunu yaşayacaktım.
Herod,
günümüzün tatlı/kremsi vanilya-baharat-tütün parfümlerinin başarılı bir
temsilcisi. Gerek kokusunun gerçekçiliği gerekse asaletinden taviz vermemesiyle
bir şekilde sizi yakalıyor ve bırakmıyor. Tabii ben bu tarz parfümleri sevdiğim
için belki de bana öyle geliyor. Siz yine de muhakkak deneyin Herod'u ve öyle
alın. Ben dahil hiç kimsenin ipiyle kuyuya inmeyin.
Herod,
Tom Ford'un şimdiden fenomen hale gelen Tobacco Vanille'ine benzetiliyor çoğu
kişi tarafından. Genelini düşündüğümde haksız sayılmazlar. Tabii Herod'da
baharat oranı çok daha fazla. Tütün oranı ise biraz düşük. Onun dışında
kokularının oldukça yakın olduğu söylenebilir. Herod, Tobacco Vanille'den biraz
daha erkeksi izlenim bırakıyor. Herod daha çok mis gibi kokan ve fırından yeni
çıkmış tarçınlı-vanilyalı pastalara benzerken, Tobacco Vanille, vanilya kokulu
oda mumlarını andırıyor.
2012
yılında piyasa sürülen Herod, çok yeni bir parfüm olmasının handikabını yaşıyor
belki de. Ya da Parfums de Marly'in fazlasıyla niş marka olması ve dünyada bile
az yerde satılması onun popüler olmasını engelliyor. Yoksa şöhretli rakibi
Tobacco Vanille'den hiçbir eksiği yok belki de fazlası var. Bu anlamda Parfums
de Marly, harika bir iş çıkartmış.
Geçeyim
ten-kumaş karşılaştırmasına. Kıyafetlerime sıktığımda Herod basit bir baharatlı
koku olarak kendisini gösterdi. Kremsi vanilya geri planda kaldı. Ve çok ilgi
çekici olmadı. Ten üzerindeyse Herod çok daha sevimli, tatlımsı, neredeyse hindistan
cevizli vanilya gibi koktu. Bu anlamda Herod’un tam bir ten parfümü olduğunu
düşünüyorum.
Eau
de Parfum (EDP) formundaki Herod'un tenimde kalıcılığı bir gün civarında oldu
ve benim için fazlasıyla yeterli. Farkedilirliği ilk saniyelerde iyiyken,
ilerleyen saatlerde düşüyor. Zaten Herod'un eleştirilen yanlarından birisi
farkedilirliğinin sınırlı olması. O kadar kusur kadı kızında da olur artık.
Parfüm
platformlarında erkek kullanımı ağırlıklı olduğu belirtiliyor. Gerçi
tatlı/kremsi/lezzetli vanilyanın varlığı erkeksiliği azaltıyorsa da yine de
tütün ve baharatlar onun erkek kullanımı için daha uygun olacağını
düşündürtüyor. Yine de Herod’u kadınlar rahatlıkla kullanabilir ve muhtemelen
de çok severler. Tam bir sonbahar hatta kış parfümü. Soğuk havalarda kendisini
size daha çok sevdirebileceğini düşünüyorum.
Parfümün
tasarımcı olarak Olivier Pescheux görülüyor. Olivier Pescheux'un ilginç bir
isim. Bir çok Diptyque parfümünü tasarlamış. Higher, 1 Million gibi vasat ama
çok satan hitlere imza atmış. Fakat epey başarısız ve sıradan markalar için de
çalışmış. Herod ise Pescheux'un en ilgimi çeken parfümü olarak şimdiden yerini
almış durumda.
Koku
Güzelliği:10/8.5
29 Kasım 2014 Cumartesi
Aramis – Aramis (1965)
Aramis – Aramis
(1965)
Kral
13. Louis şerefine: "Birimiz hepimiz için, hepimiz birimiz için!"
Çocukluğumuzun
belki de en aklımızda kalan cümlesidir bu muhtemelen. Oyunlarımızda diğer
arkadaşlarımızla bu yemini tekrarlar ve adeta kendimizi Üç Silahşör gibi
hissederdik. Ne güzeldir çocukluk aslında. Dert yoktur, tasa yoktur, geçim
kaygısı yoktur, yalan yoktur, iki yüzlülük yoktur. Belki de çoğumuz onun için
severiz çocukları ve hatta imreniriz onlara. Çünkü çocuk saflığı ve
günahsızlığı simgeler çoğu zaman.
Alexander
Dumas'ın dünya klasikleri arasında yer alan Üç Silahşörler'ini muhtemelen
çoğumuz okumuştur. Aralarına katılan D'Artagnan ile biricik kralları 13.
Louis'i korumak için çarpışan bu dört şövalye, dünya edebiyat tarihine de
geçmiştir uzun yıllar önce. Üç Silahşörler'in en yakışıklısı, en genci,
kadınların yüreklerini hoplatan Aramis'in ününü ise biliyoruz.
Aramis
kelimesi, zihnime Üç Silahşörler sayesinde sağlamca kazınmış durumda. Fakat
Aramis ismini dünyanın en büyük kozmetik şirketlerinden Estee Lauder'in alt
markası olarak da biliyoruz. Estee Lauder'in Üç Silahşörler'deki Aramis
karakterinden ismini aldığı söyleniyor bu markanın. Tabii Aramis'in, Amerika
kökenli olması, daha çok Amerika kıtasında yüksek popülariteye ulaşmasını
sağladı. Özellikle 1960'lı yılların sonlarından itibaren Amerikan kültüründe
Aramis markasının ürünleri önemli yer tutmaya başladı. İlk parfümlerini 1965
yılında piyasaya sürdüler. Ve olan oldu.
Sade
bir şişe ve kutu tasarımıyla piyasaya sürülen ilk parfümleri erkek kullanımı
içindi. İsmi, markanın ismiyle aynı idi. Aramis parfümü, 1965 yılında piyasaya
sürüldükten sonra özellikle Amerika pazarında büyük başarı yakaladı ve çok uzun
yıllar en çok satan erkek parfümleri listesinden ayrılmadı. Aramis'in ilk
parfümü çok büyük bir yıldıza dönüşmüştü yıllar içinde. Amerika kıtasından
gelen Aramis rüzgarına dünyanın geri kalanı da daha fazla direnemedi ve parfüm
dünyasının kült kokularından birisi haline geliverdi. Bugün bile Amerika'nın
hala en çok satan erkek parfümleri listesine üst sıralardan girmeyi başarıyor.
Aradan 48 yıl geçmesine rağmen.
Bu
müthiş başarı öyküsünün arkasında ne vardı? Aramis parfümü neden böylesine
fenomen olmuştu? Tabii bu soruları reklam ve pazarlama kampanyaları ile açıklamak
fazlaca yüzeysel kaçar. Çünkü hiç bir reklam, neredeyse 50 yıl boyunca
erkeklerin o parfümü kullanmasını sağlayamazdı. Aramis bir şekilde erkeklerin
bam teline dokunmuştu. Belki de onu kullanan erkekler, kendileri ile Aramis'i
özdeşleştirmişti. Ya da Aramis'e saygıyla karışık hayranlık besliyorlardı.
Çocukluğumdaki
anılardan birisi de babamın Aramis kullanmasıyla ilgiliydi. Hayal meyal
hatırladığım anılarım, beni yanıltmıyorsa, banyodaki dolapta bir şişe Aramis
parfümü her zaman dururdu. Zaten çoğu kişi, Aramis'i babasının kullandığını
söyler. İşin ilginç tarafı belki de otuz sene önce babamın kullandığı Aramis'i,
bugün ben kullanıyorum. Eski anılarla birlikte... Babadan oğula geçen bir
gelenek gibi...
Anıları
zor da olsa bir kenara bırakıp, 2014 yılının dünyasına dönelim. Hayatın
inanılmaz hızlı aktığı, sokakta yürüyen çoğu insanın yüzünün asık olduğu,
depresif, sıkışmış, sıkılmış, kaygılı, sinirli ve neredeyse patlamaya hazır
bomba haline gelmiş "güzel ve yalnız ülkemize" dönelim. Ve bakalım
bilgi çağını yaşadığımız 2014 yılında, Aramis, bana neler hissettirecek.
Aramis'i
kullandığımda üst notalarında her seferinde nostaljik bergamot, biraz artemisya
ve çokça aromatik otlar karşıma çıktı. Ağırlığın eski kokan bergamot ve tozlu
aromatik otlarda olduğu söylenebilir. Neredeyse eski kolonyaları hatırlatan
başlangıcını sevdim Aramis'in. Orta bölüme geçildiğinde eski bergamotun geri
plana geçtiğini anlıyoruz. Orta notalar, güçlüce ortaya çıkan hayvansallık ve
misk ile birlikte verilmiş. Fakat çok abartılı ve mide bulandırıcı kadar yoğun
değil hayvansallık. Yine de orta bölümü domine ediyor hayvansal misk. Orta
kısımda karanlık ve tozlu kokan baharatlarda ciddi destek veriyor
hayvansallığa. Baharat olarak kakule ve karanfil olduğu söylenebilir. Orta bölüm
biraz bana uzak olsa da yine çok etkileyici. Geçeyim son kısma. Asıl şenlik alt
notalarda başlıyor. Tatlılık barındırmayan karanlık/korkutucu deri önce sizi
kendinize getiriyor. Arkasında ciddi anlamda tozlu kuru paçuli ve biraz da meşe
yosunu mevcut. Harika bir sürpriz yapıyor meşe yosunu ama ne yazık ki deri ve
paçulinin gerisinde kalıyor. Kapanış bölümünde vetiver de var. Evet eminim.
Nefis bir vetiver hem de. Kapanışı çok başarılı Aramis'in.
Evet
değerli koku delileri. Karşımızda 1960'lı yıllardan kopup gelmiş, adeta
ışınlanmış ve "2014 yılının dünyasında ne arıyorum" diye şaşkın
şaşkın etrafına bakan bir zaman yolcusu var. Aramis isimli arkadaş şaşırmakta
haklı. Çünkü 2014 yılının dünyasındaki modern parfümlerin çoğu bol bol tatlılık
içeriyor, adeta şeker dükkanı gibi. Aramis ise 20. yüzyılın genlerine sahip,
kuru, tozlu, eski, erkeksi, güçlü, sert, derin, çok katmanlı, tatlılık
barındırmayan, sağlam ve karakterli bir parfüm. 2014 yılının şeker bombası
tikilerinin arasında bocalaması ve şaşırması olağan. Onu kesinlikle
kınamıyorum. Hatta destekliyorum.
Aramis,
günümüzün parfüm trendlerine hiç uymayan, ülkemiz insanının yüksek ihtimalle
"ıyyy hacı yağı gibi kokuyor" diyecekleri, nostaljik, abartacak
olursam arkaik, über-maço, ultra-ödünsüz, hiper-acımasız ama adaletli,
sofistike, babacan, karizmatik, sululuğu sevmeyen, ciddi, karanlık ama yasa
dışı olmayan, kabadayı, mert ve cesur bir parfüm. O, bir takım elbise parfümü.
Eğer şort ve tişörtle kullanacaksanız kaçacak yer arayın çünkü Aramis'in ruhu
gelir ve sizi elbette bulur, bunun hesabını sorar.
Anlaşılacağı
üzere yaşı otuz beş olup, yolun yarısını devirmiş hatta kırklı yaşların
erkeğinin parfümü Aramis. Çoğu kişi için o "baba" parfümü. Baba
derken kendi babanız da olabilir, Ford Coppola'nın "Baba"sı da
olabilir, 50 yaşından sonra kendisine Harley Davidson alan bir tıp doçenti
olabilir, Kadirizmin kurucusu Kadir İnanır da olabilir, hatta Sedat Peker bile
olabilir.
Aramis
tehlikeli, riskli, anlaşılması zor, tozlu, kirli, hayvansı miskli, baharatlı,
erkeksi çiçeksi, bergamotlu, karanlık derili, paçulili, meşe yosunlu bir klasik
ve efsane. Bu kadar farklı notanın bir araya gelip, berbat bir koku ortaya
çıkacağını zannetmeyin çünkü Aramis harika bir erkek parfümü. Onun neden bu
kadar sevildiğini ve saygı duyulduğunu şimdi daha iyi anlıyorum.
Eğer
Aramis'i bundan 3-4 yıl önce, bu kadar deneyimim yokken kullansaydım büyük ihtimalle
değerini anlayamayacak, "modası geçmiş" diye burun kıvıracaktım.
Demek ki herşeyin doğru zamanını beklemek gerekiyor. Benim için doğru zaman
2014 yılının kasım ayının son günleriymiş.
Luca
Turin'in kitabında Aramis, deri şipre olarak sınıflandırılmış. Beş üzerinden
dört puan verdiği Aramis'i çok beğenmiş bay Turin. Eski Amerika başkanı George
Bush'un da kullandığı parfümlerden birisiymiş Aramis. Bu küçük bilgiyi de
vermiş olayım.
Parfümün
tasarımcısı çok önemli parfümörlerden
Bernard Chant. Bay Chant, kayıtlara göre en son 1977 yılında Aramis -
Devin'i tasarlamış ve ondan sonra başka parfüme imza atmamış. Sadece 6-7 adet
parfüme imza atmış Chant ama hepsi birer klasik olmuş durumda. Gres -
Cabochard, Estee Lauder - Estee, Clinique - Aromatics Elixir, Aramis 900, Devin
ve Aramis Classic. Bu müthiş eserlerin hepsine imza atmış Bernard Chant.
Tam
bir kış parfümü olduğunu söylemek durumundayım. Herşeyiyle bir erkek parfümü o.
EDT formülasyonuna sahip Aramis'in 48 yıl içinde defalarca reformüle olduğunu
düşünmek hiç de yanlış olmamalı. Eski formüllerinin çok daha sert, kalıcı ve
saldırgan olduğu söylenen Aramis'in, benim denediğim güncel versiyonun çok
agresif olmadığını söylemek durumundayım. Denemeden alınmayacak parfümlerin
başında geldiğini belirteyim ki sonrasında kokusunun karşısında küçük çaplı şok
yaşamayın.
Not:
Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.
Koku
Güzelliği:10/7.5
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)