20 Ekim 2014 Pazartesi

Jovoy – Ambre Premier (2011)




Jovoy – Ambre Premier (2011)

1920'li yılların başlarında Blanche Arvoy isimli kadın, Paris sosyetesinin o zamanlarda ihtiyaç duyduğu büyük bir eksikliği gidermeye karar vermişti. Dönemin elitlerinin ve yüksek gelirli ailelerin parfüm alabilecekleri özel parfüm satış butiği açmayı düşünüyordu. Bu alanda, 1920'li yılları düşünürsek seçenek fazla değildi Fransa'nın başkentinde. Çünkü yüksek sosyeteye mensup kişiler asla sokak sokak gezip alışveriş yapmazlardı. Onlar için özel hizmet veren, lüks mağazaları severdi üst gelir grubuna mensup Parisliler.

1923 yılında parfüm satış butiğini açmıştı bayan Arvoy. Dönemin lüks ve kaliteli sayılabilecek parfümlerini ve kokularını müşterilerinin beğenisine sunuyordu. İşte 1920'li yıllardan bu yana bir geleneğin devamı Jovoy parfüm butiği. Günümüzde burayı zor bulunan niş markaların satıldığı ve parfümseverlerin uğramadan edemediği bir yer olarak düşünmemiz gerekiyor. Gerçi parfümerinin merkezi sayılabilecek Fransa ve başkenti Paris, bu tür mağazalar konusunda cömert davranıyor konuklarına son yıllarda.

Jovoy lüks parfüm butiği, ilginç bir karar vererek, kendi ismiyle parfümler piyasaya sürmeye başladı. 2007 yılında çıkardıkları "Les 7 Parfums Capitaux" serisini diğer parfümleri takip etti. 2014 yılının Ekim ayı itibariyle kendilerine ait yirmi parfümleri var. Tabii bu parfümleri dışarıdan parfümörlere tasarlatıyorlar. Yurtdışı merkezli parfüm platformlarında ise Jovoy'un parfümleri ilgi çekiyor ve tartışılıyor. Ülkemizde ise fazla bilindiği söylenemez Jovoy'un koku tasarımları. Genel itibariyle fiyatları ve konsepti bakımından niş parfümlere yakın duruyor Jovoy'lar.


2011 yılında piyasaya sürdükleri Ambre Premier, isminden de anlaşılacağı üzere amber temasına sahip. Parfümün tasarımını fazla duyulmamış burunlardan Michelle Saramitot yapmış. Bakalım bay Saramitot nasıl bir iş çıkarmış.

Kendi sitelerinde oryantal olarak sınıflandırılmış Ambre Premier. Parfümün başlangıcı ortalama tatlılıktaki amber ile gerçekleşiyor. Yumuşak ve tozlu amber gayet güzel. İlerleyen dakikalarda orta bölüme geçiliyor. Başlangıçtaki koku formu değişiyor. Ambere ek olarak gül ekleniyor. Hatta tatlımsı baharatlar da var geri planda. Orta bölüm amber-gül ve baharatlar ekseninde devam ediyor. Son kısımda paçuli ortaya çıkıyor iyice ağırlığını hissettiriyor. Fazla tatlılık barındırmayan paçuli, neredeyse kakao acımsılığı taşıyor. Paçuliye biraz da vanilya eşlik ediyor. Kapanış böylece gerçekleşmiş oluyor.

Ambre Premier, ismindeki amberi başından sonuna kadar hissettiriyor. Başlangıçta tatlımsı amber mevcut. Üst notalar ilk kullandığımda itici geldiyse de sonraki kullanımlarda alıştım. Orta bölümde egzotik ve gizemli yapı devam ediyor. Orta notaların sürpriz oyuncusu gül. Kadınsı kullanılmamış gül karanlık ve biraz tozlu. Baharatlarla uyumu gayet iyi. Parfümün en sevdiğim yeri burası oldu zaten. Sonlardaki değişim dikkat çekici. Üst ve orta kısımdaki amber baskınlığı, alt notalarda yerini tozlu paçuliye bırakıyor. Angel'ın tatlı olmayan hali de diyebileceğim paçuli fena kullanılmamış fakat garip bir şey rahatsız ediyor sonlarda beni.


Başlangıcını ve orta kısmını beğendim fakat son kısımda bir şey dürtüklüyor burnumu ve beynimi. Kontrollü bir yapaylık hissediyorum. Muhtemelen parlak ve kadifemsi kullanılan amberden geliyor bu his. Bu tip amber genelde başımı ağrıtır. Ambre Premier'de bu kervana katılıyor.

Üst ve orta bölümdeki hafiften hacı yağımsı egzotik-arabik amber güzel verilmiş. Ona eşlik eden erkeksi tozlu gülle iyi bir ikili oluşturuyorlar. Fakat sonlarda yapaylık sınırındaki tatlı olmayan paçuli, pek hoşuma gitmedi. İtici kapanışı hayal kırıklığı yarattı ne yazık ki.

Ambre Premier, Ambre 114'teki kullanıma yakın olarak verilmeye çalışılmış derin amber ile daha iyi kompozisyonla, müthiş bir parfüm olabilirdi. Bu haliyle oldukça yüksek fiyat etiketini hak ettiğini düşünmüyorum. Hele ki Ambre Sultan gibi superstar varken, ikinci sınıf bir aktöre ilgi göstermek içimden gelmiyor.

Eğer amber temalı niş parfümlere meraklıysanız, tabii ki deneyin ve tadına varın Ambre Premier'in. Belki sizin tam da aradığınız koku olacaktır. Fakat benim için garip yapaylığa sahip son kısmıyla, hafif baş ağrısı olarak hafızamdaki yerini alacak.


Kalıcılığı gayet iyi oldu tenimde. Farkedilirliği biraz zayıflıyor ilerleyen dakikalarda. Sonbahar-kış mevsimi için uygun görünüyor. Kimi yerlerde kadın parfümü kimi yerlerdeyse uniseks olarak sınıflandırılmış. Bence kadın parfümü demek abartılı olur. Hatta erkeksi nüanslar taşıdığını bile düşünüyorum. Yaş olarak ise otuz ve üzerindeki arkadaşlara yakışacak gibi.

Koku Güzelliği:10/7

17 Ekim 2014 Cuma

Guerlain – Habit Rouge (1965)


Guerlain – Habit Rouge (1965)

Hiçbir şeyin ilki kolay kolay unutulmaz diye boşuna dememişler. İlk arabamız, ilk köpeğimiz, ilk öğretmenimiz, okula gittiğimiz ilk gün ve tabii ki ilk aşkımız… İnsan hafızasının derinliklerinden, bazen hiç olmadık zamanlarda aklımıza gelir yaşadığımız ilkler. Kimi zaman önemsemez geçeriz kimi zaman hafiften bir hüzün çöker, nostalji yaşarız. Aynen Habit Rouge'da olduğu gibi.

1965 yılında, İkinci Dünya Savaşı'nın korkunç etkilerinin Avrupa kıtasından silinmeye çalışıldığı, artık savaşın değil sevginin ve aşkın egemen olmasının istendiği yıllara gidelim mi? İnsan haklarının, özgürlüklerin ve barışın egemenliğinin istendiği 1960'lı yılların Fransa’sında, Guerlain ailesinin baş parfümörü Jean-Paul Guerlain'da bir ilke imza atacaktı laboratuvarında. İlk aşkımızı nasıl unutmuyorsak, dünyanın o zamana kadar yaratılmış ilk oryantal erkek parfümü Habit Rouge'da kolay kolay unutulmayacaktı.

Karşımızda yine Guerlain geleneği ve klasizm var. 1965 yılında kendi demelerine göre tarihteki ilk oryantal parfümü ortaya çıkarmış olmaları, parfüm dünyasındaki oynadıkları rolün büyüklüğünü bir kere daha anlamamızı sağlıyor. Baş parfümör Jean-Paul Guerlain'in konseptini binicilik sporundan aldığı Habit Rouge'u, aradan geçen 49 yılın ardından hala üretimde ve raflarda. Çok iyi bir at binicisi olan Jean-Paul Guerlain'ın, 1976 yılındaki olimpiyatlar için Fransa milli takımına bile alınması gündeme gelmiş. Biniciliğe ve atlara olan büyük tutkusu, Habit Rouge'un tasarımında başat rol oynamış. Hatta parfümün ilhamının, binicilerin giydiği klasik kırmızı ceketlerden aldığı vurgulanmış.


Kısacası erkek parfümlerinin gelmiş geçmiş en büyük efsanelerinden birisi Habit Rouge. Sektörün nirengi noktalarından birisi. Ve şanslıyım ki, Habit Rouge'un yeni değil de eski formülasyonuna ulaştım. Bir süredir kullandığım Habit Rouge ile ilgili düşüncelerim biraz karışık diyebilirim. Artık daha fazla uzatmadan geçelim bu esere.

Kendi sitelerinde oryantal olarak sınıflandırılmış ve dinamik, tutkulu, cüretkar olduğu vurgulanmış. Üzerime sıktığımda karşıma öncelikli olarak turunçgiller çıkıyor. Adeta patlama şeklinde burnunuza hücum eden turunçgiller eski ve nostaljik kokuyor. Turunçgillere aromatik otlar ve biraz da kolonyamsı limon eşlik ediyor. Evet üst notalar tahmin edileceği gibi günümüzün modern parfümlerine çok uzak. Fakat yüksek kaliteli ve şık. Çok iyi başlangıcı var Habit Rouge'un. İlerleyen dakikalarda kokusu ciddi anlamda değişiyor. Şipremsi turunçgiller hala geri planda hissediliyor. Orta notalarda asıl karakterini ortaya koyuyor. Oldukça tatlı ve yumuşak baharatlar (karanfil-tarçın-zencefil) ve erkeksi pudralı çiçekler (lavanta, gül ve karanfil çiçeği) ana gövdeyi oluşturuyor. Pudralılık güçlüce algılanabiliyor. Orta bölüm şaşırtıcı ve ilginç. Son kısımda yine bir dönüşüm söz konusu. Alt notalarda klasik Guerlain vanilyası orada duruyor. Pudralı sayılabilecek vanilyaya deri ve meşe yosunu eşlik ediyor. Sonlarda biraz hayvansallık da var. Amberden geliyor olabilir buradaki hayvansallık. Kapanışı gayet güzel diyebilirim.

Habit Rouge bana göre turunçgil-pudra, erkeksi çiçekler-tatlımsı baharatlar ve vanilya ekseninde ilerliyor. Başlangıcındaki eski/tozlu turunçgiller ile tam bir şipre gibi davranıyor. Orta bölümdeki pudralı erkeksi çiçeklerle ve baharatlarla 1900'lü yılların başlarındaki maskülenlere öykünüyor. Son kısımda, Guerlain'in imzası haline gelen pudralı vanilya ile Shalimar'ın güvenli sularında yüzüyor. İşte size Habit Rouge'un kısa özeti.


Bu kadar kısa kesip atmayayım. Habit Rouge, başlangıcını saymazsak, yüksek oranda pudra efektine sahip. Aldehitlere pek benzemeyen bu pudramsılık, hem erkeksi çiçeklerin (özellikle gül) hem de vanilyanın üzerinde büyük hakimiyet kuruyor. Hatta kimi kullanıcıların onu kadınsı bulmalarının sebebi muhtemelen pudra kullanımı. Peki gerçekte durum nasıl? Habit Rouge kadınsı mı kokuyor?

Tavuk ve yumurta arasındaki sorunsala benzetebilirim bu soruyu. Habit Rouge kadınsı mı yoksa kadın parfümleri Habit Rouge'a benziyor mu? Şu açık ki o, erkek parfümü olarak tasarlanmış. Tabii 1960'lı yılların erkek parfüm trendlerini düşünürsek, hiç de kadınsı değil. O yıllarda böylesine pudra kullanımı erkek parfümlerinde mevcuttu. Fakat son yıllarda kadın parfümlerinde daha çok karşımıza çıkıyor pudramsılık. Buradan da anlaşılacağı üzere, o yılları ve o yılların şartlarını düşünmeliyiz doğru sonuçlara varabilmek için. Bana kalırsa da zaman zaman kadınsı izlenim bırakıyor. Fakat bahsedildiği kadar feminen değil kesinlikle.

Kompleks, detaylı, zengin, kafa karıştırıcı, ilk seferinde şok edici, karakterli bir kokuya sahip. Hani bazı parfümler vardır kullandığınız zaman modunuz değişir. Kendinizi başka birisiymiş gibi hissedersiniz. Sizi alır götürür ve oraya bırakır. İşte Habit Rouge'un bünyeye etkisi aşağı yukarı böyle oluyor. Her kullandığım zaman farklı yönü ortaya çıkıyor. Kimi kullanımda bol turunçgilli şipre yönünü keşfediyorum. Bazen tatlı baharatlar hakimiyet sağlıyor. Zaman zaman erkeksi çiçekler öne çıkıyor. Genel olarak da vanilyamsı bir yapıyla burun  buruna geliyorum. Bu anlamda anlaşılması kolay bir parfüm gibi görünmüyor. Biraz zaman vermeniz ve onu anlamaya çalışmanız gerekiyor. Mağazada 1-2 defa deneyerek hakkında bir şeyler söylenemeyecek kadar karmaşık ve derin kokuyor.


Guerlain'in kendi sitesinde Habit Rouge'un Shalimar'ın erkek haline benzetilmesi gayet yerinde. Benim de severek kullandığım Shalimar'ı andırdığına katılıyorum. Onun biraz daha erkeksi hali diyelim de içim rahat etsin. Hatta bir yorumcunun onu Old Spice'a benzetmesini ise kesinlikle anlayabiliyorum. İlk kullandığımda bana da Old Spice'a benzediğini düşündürtmüştü. Kullanım sürecinde Caron’un pek bilinmeyen parfümlerinden Royal Bain’e de benzediğini fark ettim. İki parfümün pudralı ve kremsi tarafları birbirini andırıyor.

Habit Rouge, yaşlı bir erkek gibi mi kokuyor? Yoksa baba parfümü mü? Onun 18 yaşındaki arkadaşlara hitap etmediği görülüyor. Bence 40 yaş ve üzerindeki erkekler için düşünülebilir. Ayrıca günlük kullanım için pek uygun olmayabilir. Daha farklı anlarda ya da ortamlarda kullanmak gerekiyor sanki. Resmi ve muhafazakar tavrı çok net hissedilebiliyor. Günümüzün yapay ve vasat vanilya parfümleriyle uzaktan yakından ilgisi yok. Yine de oldukça tatlı hatta kremsi koktuğunu belirtmem gerek. Eğer tatlı kokuları sevmiyorsanız, sizin için uygun olmayabilir.

Parfüm eleştirmeni Luca Turin'in kitabında Habit Rouge tatlı toz olarak sınıflandırılmış ve beş üzerinden beş verilerek en iyi erkek parfümleri listesine alınmış. İlk kullandığımda burun büktüğümü ve pek beğenmediğimi söyleyebilirim. İlerleyen günlerde kokusuna alıştım ve anlamaya başladım. Yine de benim için harika bir seçenek olduğunu düşünmüyorum. Açıkçası büyük boy şişesini alacağımı sanmıyorum. Bay Turin’in parfümün tarihselliğini de göz önüne alarak en yüksek notu verdiği iddia edilebilir. Turin’in beş üzerinden verdiği not sistemine göre benden en çok dört yıldız çalışır, daha fazlası zorlama olur.


Habit Rouge'un büyük başarısının ardından, birçok aynı isimli versiyonu çıktı. 2014 yılı sonu itibariyle ondan fazla Habit Rouge isimli farklı versiyonu mevcut. Benim denediğim eski formülasyon EDT olanıydı. Ayrıca EDC, EDP ve Extrait versiyonları da bulunuyor. Yani önümüzde seçenek çok.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/7.5

13 Ekim 2014 Pazartesi

Mona di Orio – Vetyver (2011)


Mona di Orio – Vetyver (2011)

Henüz genç bir kızken, efsane parfümör statüsüne çoktan yerleşmiş Edmond Roudnitska'nın yanında çalışma ve ona asistanlık yapma şansına kaç kişi erişebilmiştir acaba? Altı yıl boyunca bay Roudnitska'nın Grasse yakınlarındaki küçük bir köy olan Cabris'teki atölyesinde çalışan bayan Mona di Orio, muhtemelen ne kadar şanslı olduğunun farkında. Böylesi bir deneyimi, hem de Edmond Roudnitska ile yaşamak, her parfümörün hayali olmalı. Tabii gerçek hayatta biliriz ki hayallerin çoğu gerçekleşmez. Fakat bu genelleme bayan Mona di Orio için söz konusu değil anlaşılan.

Klasik bir parfüm eğitimi alan Mona di Orio, Edmond Roudnitska ile birlikte çalışmanın onurunu yaşamıştı. Sadece onur duymakla kalmadı, onun sayesinde 1920 ve 1930'ların "parfümlerin altın çağı" denilen bu tarihlere öykünen parfümler tasarlamaya da girişti. Zengin, kompleks ve özgün parfümler yaratmak için yola çıktı. Kırk iki yaşında bu amacını gerçekleştirmek için kendi markasını oluşturmaya karar verdi. Ve sonuçta Mona di Orio niş parfümevi ortaya çıktı.

Niş parfüm dünyasında yeni olmasına rağmen, işini ciddiye alıyor gördüğüm kadarıyla. Ülkemizde ve dünyada "Vanille" parfümü ile tanınırken, ben onun biraz daha geri plandaki bir parfümüne göz atacağım. Vetyver, 2011 çıkışlı ve isminden de anlaşılacağı üzere vetiver (kabe samanı) temasına sahip. Markanın "Les Nombres d’Or" serisinin üyesi.


Kendi sitelerinde Vetyver'in "sıcak havalar için mükemmel bir uniseks parfüm" olduğu vurgulanmış. Ayrıca "hem temiz hem de kompleks" olmak gibi zor olan bir görevi de başardığı söylenmiş. Vetyver'i üzerime sıktığımda karşıma tozlu ve kuru vetiver çıktı ilk saniyelerde. Ona geri planda ferah turunçgiller, azıcık aromatik otlar ve yumuşak baharatlar eşlik ediyor. Karanlık sayılabilecek üst notalarını sevdim. İlerleyen dakikalarda kokusu daha çimensi ve yeşile dönüyor. Neredeyse ıslak-rutubetli köksü vetiver orta kısmı domine ediyor. Yumuşak baharatlar orta bölümde biraz daha etkili. Muhtemelen zencefil ve küçük hindistan cevizi mevcut.
Buradaki vetiveri fazlaca yeşil ve ıslak buldum. Ayrıca tuhaf bir şekilde bana plastiğimsi geldi. Orta notaları başlangıcı kadar güzel bulmadım. Son bölüm, orta kısmın paralelinde ilerliyor. Farklı olarak misk ve odunsu notalar (sedir ağacı) ekleniyor. Orta bölümdeki rutubetli köksü vetiver hala kedisini gösteriyor. Kapanışı nispeten orta bölüme göre kompleks ve başarılı. Böylece de tenden ayrılıyor.

Parfümün adı Vetyver. Doğal olarak kokusunun vetiver düzleminde olmasını beklememiz gerekir. Zaten Mona di Orio'da bu beklentimizi boşa çıkarmamış. Baştan sona vetiverin hakimiyetinde bir parfüm olmuş. Fakat kullanılan vetiver yapıları farklı. Mesela başlangıçta tozlu/kuru ve neredeyse tütsümsü bir vetiver varken, orta kısımdan itibaren tatlımsı, günümüze yakın ve rutubetli bir vetiver kullanılmış. Bu anlamda vetiverin iki farklı kullanımını göstermiş bize. Baharatlar ise gayet yumuşak ve ferah. Keskin ya da burnu zorlayıcı baharat kullanımı yok. Sonlardaki sedir ağacı ise çok farklı verilmemiş. Herşey fazlasıyla olması gerektiği gibi.

Başlangıcındaki karanlık sayılabilecek kuru vetiveri kendime daha yakın buldum. Abartmayacağımı bilsem Encre Noire'deki vetiver kullanımına benzeteceğim üst notaları. Orta kısımdaysa genel olarak temiz, sakin ve yeşil bir vetivere dönüşüyor. Daha çok Grey Vetiver tarzına yakın. Hatta Creed - Original Vetiver'i de andırıyor azıcık.


Vetyver, kimi zaman ferah, köksü ve steril kokarken bazen de gayet karanlık ve kasvetli hale dönüşebiliyor. Tam meyveli vetiver diye aklımdan geçirirken, plastiğimsi vetiver kokusu geliyor sanki bir yerlerden. Kullanım sürecinde kafamı ciddi anlamda karıştırdı. Hayır o çok kompleks ya da bol katmanlı değil. Hatta basit sayılabilecek aromaya sahip. Galiba onu sevdim mi yoksa sevmedim mi noktasında sonunda kararımı verdim: Kendime yakın bulamadım.

Neden mi? İlk olarak canım öyle istediği için (sanırım böyle bir özgürlüğüm var). İkinci olarak ise kokusu Encre Noire'den ziyade Guerlain - Vetiver ve Tom Ford - Grey Vetiver tarzına daha yakın olduğu için. Ferah sayılabilecek, yeni kesilmiş çimen hissi veren köksülük, benim için sihirli formül değil. Karanlık ve tütsülü vetiver sever birisi olarak "işte budur!" cümlesini bana söyletemedi. Evet güzel, hoş ve kaliteli bir deneme ama fazlaca değişik yanı olmayan, harikalar yaratmayan, aklınızı başınızdan alamayacak ortalama bir vetiver kokusu olduğunu düşünüyorum. Umarım yanılıyorumdur.

Eğer vetiver temalı parfümleri seviyorsanız, denemenizi öneririm. 230 dolar civarındaki etiketi ile niş markaların bile çoğundan yüksek fiyata sahip Vetyver'i denemeden almanızı tavsiye edemeyeceğim. Ne olur ne olmaz.


Eau de Parfum (EDP) formundaki Vetyver'in başlangıcı dolu dolu gerçekleşiyor. İlerleyen dakikalarda ortalamanın biraz altında seyrediyor farkedilirliği. Kalıcılık idare eder. Kendi sitelerinde uniseks olarak sınıflandırmışlar fakat bence erkek kullanımına daha yakın. 20-35 yaş arası arkadaşlara uyacaktır. Temiz, ferah ve sakin yapısı, günlük kullanımda rahatlıkla kullanabileceğiniz anlamına geliyor. Yine sıcak sayılabilecek sonbahar günlerinde kullandığım Vetyver, hiç rahatsızlık vermedi. Üstelik serin akşamlarda da fena iş çıkarmadı. Onun içindir ki dört mevsimde de kullanılabileceğini düşünüyorum.

Kokusunun tasarımına, markanın kurucusu Moni di Orio imza atmış.

Koku Güzelliği:10/6.5

10 Ekim 2014 Cuma

Issey Miyake – Pleats Please (2012)


Issey Miyake – Pleats Please (2012)

İlk defa 1989 yılında ortaya çıkan bir kavram Pleats Please. İssey Miyake modaevinin, üzerine yeni tasarımlar ekleyerek geliştirdiği bu kıyafet serisi, 1993 yılında görücüye çıkmaya hazır hale gelmişti. Markanın ilkbahar-yaz koleksiyonunda kendi ayakları üzerinde duran bir kıyafet serisi olarak dünyaya sunumu yapılmıştı.

Bizler parfüm meraklıları olarak İssey Miyake ismini duyduğumuzda aklımıza piyasaya sürdükleri parfümleri gelir. Oysa Japonya'nın dünyaya mal olmuş en büyük küresel markasını düşünmemiz gerekir. Modern hayat tarzının kıyafet tasarımlarını yapmanın peşinde koşan İssey Miyake'nin, 2012 yılında çıkarttığı yeni kadın parfümü Pleats Please'de, anlaşılacağı üzere, bu kıyafet serisinden ilhamını ve ismini almış.

Parfümün resmi tanıtımının, kokuyu tasarlayan genç burun Aurelien Guichard tarafından Japonya'daki Tokyo Mid Town'da yapıldığını biliyoruz. Karşılıklı konuşma şeklinde geçen tanıtımda Guichard, markanın ve sektörün üst düzey yöneticilerine, parfümünün geri planını anlatmış. Hatta çocukluğuna gidip, küçükken futbolcu olmak istediğini, fakat parfümör babası ve heykeltıraş annesinin etkisiyle parfümörlük mesleğini seçtiğini bile anlatmış çok sayıdaki konuğa.


Kendi sitelerinde Pleats Please kısaca şöyle tanıtılmış: "Bu parfüm, markanın en ikonik kıyafet tasarım çizgisinden ilhamını almıştır: Pleats Please. Neşeli, keyifli, kararlı modern moda. Ünlü Pleats serisinin ilk parfümü. İyimser, dinamik ve canayakın ruha sahip enerjik, renkli Pleats Please; eğlenceye bir davettir. Eğlenceyi etrafa yay!"

Resmi tanıtımında çiçek buketinden, alt notalardaki vanilya ve canlı odunsu notalardan bahsedilmiş. Ayrıca "nashi" denilen melez bir Japon meyvesinin kullanıldığı söylenmiş. Üzerime ilk sıktığımda gerçekten de meyvelerle karşılaşıyorum. Armudun etkisinin hissedildiği tatlımsı modern meyveler gayet güzel ve neredeyse ferah. İlerleyen dakikalarda kokusuna şekerli çiçekler hakim olmaya başlıyor. Meyveler hala orada. Çiçeksilik ise artık ön planda. Beyaz çiçeklerden oluşan çiçek demeti, kokuyu ciddi anlamda kadınsılığa doğru çekiyor. Orta bölümü pek sevmedim. Son bölümde çiçekler geriye çekiliyor. Tatlı paçuli, misk ve azıcık da vanilya var artık kapanışta. Sıradan ve yapay alt notalar, ilgi çekici değil ne yazık ki.

Pleats Please'in başlangıcı fena değil. Lezzetli meyvemsilik, armudun ağırlıklı olduğunu düşündürtüyor. Tatlımsı meyveler doğal ve canlı. Orta kısımda çiçeklerin devreye girmesiyle artık iyice karakterini belli ediyor. Son kısımlarda yapaylık hissediliyor. Paçulinin kullanımı, miskin verilişi ve muhtemelen ambergris, hiç bana göre değil. Alt notalardaki yapaylık, bende ciddi baş ağrısı yaptı her seferinde.


Pleats Please, hiç şüphesiz ki tam bir meyve-çiçek kombinasyonu. Örneğine çokça rastlayabileceğimiz modern tatlımsı yumuşak meyveler ve çiçekleri merkeze almış. Bu anlamda çok özgün ve radikal bir yanı yok. Fakat kullanan çoğu kadının kendisinden bir şeyler bulabileceği güvenli koku forumuna sahip parfümlerden olduğu söylenebilir. Yani bu anlamda riskli bir seçim olmayacaktır.

Tatlı, meyveli-çiçeksi, genç kızları hedefleyen, modern, pozitif, hayat dolu bir parfüm Pleats Please. Genel beğeniye uygun olduğunu sanırım söylememe gerek yok. Zaten Issey Miyake gibi ana akım markanın, çok riskli bir koku formuna imza atması beklenemez. Fazlaca bir numarası olmayan, tek düze, kalite hissi vermeyen, vasat piyasa parfümü olarak düşünülebilir. Bir şişesini alıp kullanmaya değeceğini sanmıyorum. Yine de seçim ve karar sizin.

Orta kısmın sonlarından itibaren karşıma çıkan, o tuhaf yapaylık, parfümün en başarısız yeri. Sonlarda da sanırım ambergristen gelen o metalik koku, migren hastalarına hiç de iyi gelmeyecek. Daha önce denediğim diğer Issey Miyake parfümlerinin tamamında baş ağrısı ile karşılaşmıştım. Yıllar içinde değişen bir şey yok. 2012 çıkışlı yeni parfümleri de baş ağrısı atakları haline geldi bende. İssey Miyake bunu nasıl beceriyor bilemiyorum ama her parfümü beni rahatsız etmeyi başarıyor. Oysaki yıllar önce kullandığım L'Eau d'Issey Pour Homme ne de güzel parfümdü.


Geçtiğimiz haftalarda kullandığım Montale'in Wild Pears'ına benziyor Pleats Please. Özellikle başlarındaki armut, iki parfümü birbirine yaklaştırıyor. Hatta Pleats Please'in başlangıcı daha güzel. Son kısımlardaysa ayrı yollara sapıyorlar. Yine de Wild Pears, bir adım daha önde koku güzelliği olarak. En azından Montale, baş ağrısına sebep olmuyor. Tatlılık kullanımında ise iki parfüm birbiriyle yarışıyor adeta. Şekerli denebilecek kadar tatlılık barındıran kokusu, benim için bile rahatsız edici.

Sanıyorum ki Pleats Please, doğru kadında, doğru zamanda ve doğru yerde kullanılınca hoş etkiler yayacak etrafa. Günlük kullanımda rahatlıkla kullanılabilecek parfüm, bende beklediğim sonuçları vermese de, kadınların üzerinde çok daha heyecan verici olacağı düşünülebilir.

Çoğu yorumcu ilkbahar-yaz dönemine uygun olduğunu belirtmiş. Serin ilkbahar mevsimine katılırım ama sıcak yaz günlerinde biraz fazla şekerli gelebilir. Bu dönem dışında her zaman kullanılabilir. 15-30 yaş arası kadınları hedeflediğini düşünüyorum. Benim kullandığım ilk çıkan EDT versiyonuydu. Sonradan bir de EDP (Eau de Parfum) olanı çıkmış. Onu ise denemediğim için aradaki farkı bilemeyeceğim.



Koku Güzelliği:10/6