22 Eylül 2014 Pazartesi

Frederic Malle – Vetiver Extraordinaire (2002)




Frederic Malle – Vetiver Extraordinaire (2002)

"Diğer parfümörlerin hepsinden apayrı bir yerde tuttuğum, jenerasyonunun en iyisi olduğunu düşündüğüm bir parfümör var: Dominique (Ropion). Birlikte altı parfüm yaptık. Bana kalırsa dünya üzerindeki en iyi parfümör, en azından yaşayanlar arasında… Dominique’in sınırları yoktur, sınırlara inanan birisi değil. İkimiz de parfümeriye çılgın bir tutkuyla bağlıyız ve başkalarının hiç girmediği yollara sapmak gibi bir alışkanlığımız var. Denemekten, keşfetmekten büyük keyif alıyoruz. Ve sırf bu yüzden işleri batırdığımız da oluyor. Üzerinde bir yıldan fazla çalıştığımız bir parfüm vardı, bir gün onu arayıp “Dominique biz ne yapıyoruz, bu işin içine ettik.” dedim. O sırada belki de onbirinci varyasyonu kokluyorduk, oysa ikinci de durmalıydık. Telefonun öbür ucundan kahkaha attığını duydum, “Haklısın, ne bok yiyoruz biz?” dedi. Ve sonra telefonu kapattık."

Parfüm editörü Frederic Malle'in, markası için parfüm tasarlayan ünlü burun Dominique Ropion ile aralarında geçen bu ilginç anekdotu, Ayşecan İpek'in nefis söyleşisinden öğreniyoruz. Bir parfümün, yaratım aşamasının başlangıcını göstermesi bakımından gayet öğretici olduğu söylenebilir. Hep merak edilen konulardan olan parfümör ile işvereni arasındaki ilişki biçimi her zaman böyle olmuyorsa da muhtemelen benzerdir. Tabii Malle parfümevinin niş karakteri, işleri daha özenli ve farklı bir noktaya taşıyor olabilir.

Frederic Malle'in yaşayan en iyi parfümör ilan ettiği Dominique Ropion, 2002 yılında markanın vetiver (kabe samanı) temalı parfümüne imza atmış durumda. Vetiver Extraordinaire (Sıradışı Vetiver) isimli bu parfümün oluşumu aşamasında, bay Malle'in fikren katkıları olduğunu düşünmek saflık olmaz. Muhtemelen aklında odunsu bir vetiver parfümü tasarlatmak vardı ve bu iş için uygun kişinin Ropion olduğunu düşündü. Ropion'un üzerinde çalıştığı vetiver ile aklındaki odunsu notaların kombine edilmesi sonucu Vetiver Extraordinaire'in oluşturulduğuna dair bilgi kırıntıları var. Tabii en doğrusunu bay Malle ve Ropion bilir.


Vetiver Extraordinaire, özellikle kabe samanı kokusu severlerin sürekli gündeminde olan parfümlerden birisi. Üzerinden on iki koca yıl geçmesine rağmen hala ilgi çekmeyi sürdürüyor. Oysaki ne kadar fazla kendi gibi niş rakibi var. Onlarca marka vetiver temalı parfüm piyasaya sürerken, herbirisinden farklı olmak, aralarından sıyrılmak gibi zor bir görevi var Vetiver Extraordinaire'in. Zaman onun aleyhine işliyor. On iki yıl önceki formülü, yeni ve zımba gibi rakiplerinin gerisinde kalma tehlikesiyle karşı karşıya olabilir.

Kendi sitelerinde az görülür şekilde yüzde yirmi beş oranında vetiver kullanıldığı söylenen parfümün başlangıcı keskin ve garip gerçekleşiyor. Topraksı köksü vetiver ve kuru baharatlar daha ilk saniyelerde sizi karşılıyor. Kuru sayılabilecek vetiver ve baharatlar (biber) zaman zaman hastane-eczane kokusunu andırıyor. Başlangıcını biraz tematik ve zor buldum. Orta bölümde koku formu daha yumuşuyor ve ferahlıyor. Başlangıçtaki keskinlik azalıyor. Daha ıslak ve nemli bir vetiver bu sefer kendisini gösteriyor. Bu andan itibaren dumansı sayılabilecek tütsü de hissediliyor. Tütsü bir parça karanlık yapıya bürünmesini sağlıyor kokunun. Orta bölüm açık ara en sevdiğim yeri oldu. Sonlarda tütsünün yerini odunsu notalar alıyor. Sedir ağacının etkinliği büyük. Hafiften Iso E Super de algılıyorum. Ölçülü bir misk, son bölümde yerini alıyor. Kapanışta odunsuluk başrolde denebilir.

Vetiver Extraordinaire, odunsu-reçineli-tütsülü- vetiver parfümü olarak kayıtlara geçebilir. Ana strüktür bu üç elementin elinde. Vetiver zaten parfüme ismini veriyor ve başlangıçtan itibaren konuya dahil. Tütsü orta kısmın büyük bölümünü domine ediyor ve iyiki de öyle yapıyor. Odunsuluk ise son kısımlarda etkin.


Aromatik-yeşil-temiz yapıya sahip olduğu söylenebilir. Zaman zaman da karanlık, dumansı ve grotesk tarafını ele veriyor. Çoğu zaman efendi-uslu ferah, köksü, reçineli gibi davranıyor. Yeni kesilmiş ağaç veya talaşı da andırıyor. Başlangıçtaki köşeli yapı fazla uzun sürmüyor. Genel olarak stabil kalıyor. Çok katmanlı bir parfüm olduğu izlenimi vermiyor. İsmindeki sıradışılık on iki yıl önce doğru olabilirmiş fakat 2014 yılında bu parfümü kokladığımda başlangıcı dışında çok da fantastik öğelerle karşılaşmıyorum.

Yapaylığa rastlanmayan kokusundaki notaların müthiş kaliteli ve benzersiz olduğunu söylemek zor. Şunu da ilave edeyim uyduruk piyasa işi bir ana akım parfüm kalitesi yok karşımızda. Fakat aklımı başından alacak kadar da sıradışı bulmadım onu.

Yorumcular onu Guerlain - Vetiver, Chanel - Sycomore ve Encre Noire'e benzetmişler. Galiba üçüne de benziyor. Encre Noire'in karanlık tarafını andırıyor, Sycomore'un parlak, ferah, ıslak yanını çağrıştırıyor, Guerlain - Vetiver'in aromatik yeşil tarzına gönderme yapıyor. Fazlaca tatlılık barındırmayan, günümüzün popüler parfümlerine tarz olarak benzemeyen, erkeksi odunsu notalardan haz alan arkadaşları hedefleyen, ortalama üzeri başarıdaki Vetiver Extraordinaire, ismindeki ve arkasındaki marka-parfümör gücünü kokusuna tam olarak yansıtabilmiş mi emin değilim. Sanırım Sycomore varken, elim Vetiver Extraordinaire'i kullanmaya uzanmayacak.


Yine çok övülen bir Malle edisyonu yine içimde bir boşluk ve burukluk duygusu... Hayır o kötü bir parfüm değil. Aman bir şişesini almayın da demeyeceğim. Fakat açıklayamadığım bir eksiklik karşıma çıkıyor Malle'nin parfümlerinde. "İşte budur" diyebileceğim hiç bir işlerini hatırlamıyorum. Ya benim anlayamadığım alt-anlamlar üzerinden konuşuyor Bay Malle, ya da Fransız züppeliğini iyi pazarlıyor. Çok yüksek fiyatını hak ediyor mu ona bile karar veremiyorum.

Evet Encre Noire ve Sycomore güzel parfümler ve yanlarında Vetiver Extraordinaire her zaman için duracak. Eğer vetiver baskın parfümleri seviyorsanız ağır-sıklet bir boksör ile tanışmış durumdasınız. Ama onun hiç bir zaman şampiyon olamayacağını düşünüyorum. O, ne Muhammed Ali ne Mike Tyson ne de Evander Holyfield.

Eau de Parfum (EDP) konsantrasyonuna sahip. Kalıcılığı fena değil ama harikalar da yaratmıyor. Farkedilirliği başlarda iyi. Çabucak uysallaşıyor ve tene yakın durmayı tercih ediyor. Erkeksi tarafının ağır bastığını düşünüyorum. Bir kadının üzerinde çok ilgi çekici durmayacağı söylenebilir. Otuz yaş ve üzerindeki arkadaşlarıma tavsiye ederim. Dört mevsimde, dozajını ayarlamak kaydıyla rahatlıkla kullanılabilir.

Luca Turin'in kitabında köşeli vetiver olarak sınıflandırılmış ve beş üzerinden dört puan almış.


Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/7.5

18 Eylül 2014 Perşembe

Joop – Jump (2005)




Joop – Jump (2005)

Almanların otomotiv sektöründe ve kimya sanayisinde dünyanın en iyileri olduğunu biliyoruz. Fakat moda konusunda bir türlü ezeli rakiplerini yakalayacak gibi görünmüyorlar. Almanlar, düzen, disiplin ve çalışmanın sonucu geldikleri bugünkü konumlarından memnun olmalılar. Varsın giydikleri kıyafetlerini de İtalyanlar ve Fransızlar tasarlasın. Ne olacak ki.

Alman Wolfgang Joop’un, dünya çapında saygın hale getirebilmeyi başardığı moda markası, parfüm konusunda epey iddialı. Kırka yakın parfümleri ile pazardan pay kapma yarışının birebir içindeler. Hele ki Joop Homme gibi kült bir parfüm çıkarmış olmanın özgüveni ile hareket ettikleri düşünülebilir. Ancak Joop Homme gibi ikinci bir efsane yaratmaları zor görünüyor.

Her ne kadar on yaşına merdiven dayadıysa da Jump, markanın Go ile birlikte yeni neslini temsil ediyor. Üretimi bitirilmiş eski klasiklerinden hala övgüyle söz edilse de parfüm sektörünün yeni trendlerine uyum sağlamak zorundalar. İşte Jump’ı da bu anlamda değerlendirmek gerekir.

Garip bir şekilde Joop’un kendi sitelerinde parfümlerine yer verilmemiş olması, onlara üvey evlat muamelesi yaptıklarının kanıtı olabilir. Zaten Joop markasının parfümlerini Coty tasarlıyor. Yani Joop parfümleri birer Coty ürünü. İşte yine bir Coty-Joop işbirliğine daha götüreyim sizi bugün.


Fragrantica’da aromatik fujer olarak sınıflandırılan Jump’ın başlangıcı tanıdık geliyor. Turunçgiller, aromatik otlar ve biraz lavanta. Tatlımsı turunçgillere ciddi oranda kremsilik eşlik ediyor. Biraz piyasa işi denebilecek üst notalar Allure Homme Sport’u anımsatıyor. Fakat onun daha vasat hali gibi. Başlangıcı çok ilginç değil. Orta bölümde sanki tatlımsı meyveler ve yumuşak baharatlar ekleniyor. Bu andan itibaren kremsi şekerli meyvelerin etkisi oldukça fazla. Baharatlarda aynı şekerli yapının boyunduruğu altında. Son kısma gelindiğinde koku formu değişmiyor. Bir tek tonka fasulyesi ve odunsu notalar kendisini daha çok gösteriyor. Sonları da enteresan değil.

Jump, yeni nesil, modern, bol tatlı, kremsi, neredeyse pudralı, meyveli ve baharatlı parfümlerin izinden gitmeye çalışıyor. Bunu hem başarıyor hem de başaramıyor. Başarıyor çünkü onu koklayan 15-21 yaş arasındaki çoğu erkek beğenecektir. Bu anlamda hedefine ulaşmış ve onun keyfini sürüyor olabilir. Fakat bir taraftan da hiçbir özgün yanı olmayan, tamamen piyasa işi vasat bir kokuya sahip olmak gibi de küçük! bir defosu var. E o kadarcık kusur her parfümde olur mu diyorsunuz?

Hayır, olmaz. Çünkü Jump gerçekten de uzun zamandır denediğim en yapay, en vasat, en bıktırıcı ve en sıkıcı parfümlerden birisi. Jump, doldurma parfüm satan dükkanların içi gibi kokuyor. Bu kadar kaliteden uzak bir parfümün Joop gibi dünya markasının etiketini nasıl alabildiğini merak etmekteyim.


Peki amaç ne? Bu parfümü kadınların sevmesi mi? Peki neden bu parfümü koklattığım kadınlar onun berbat koktuğunu söylüyor. Yani olay şu mudur: “Bol şekerli meyveler, kremsi baharatlar, başlangıca biraz turunçgil, sonlara odunsu notalar ekleyelim ve gelsin bol bol satışlar” Bu parfümü tasarlayan arkadaşların düşünceleri birebir böyle olmasa bile çok yakın olduğunu tahmin ediyorum. E tabii amaç çok şişe satmaksa şekerli meyvelerden daha iyisi olur mu?

Olur arkadaşım hem de bal gibi olur. Dior nasıl yapıyorsa öyle olur. Guerlain nasıl yapıyorsa öyle olur. Yeter ki böyle kolayına kaçma işin de bizim de vaktimizi alma Jump gibi parfümlerle.

Biraz Allure Homme biraz da Allure Homme Sport’a benzettim kremsiliğini Jump’ın. Fakat Allure Homme Sport’tan hem koku güzelliği hem de kalite anlamında 2-3 basamak aşağıda. Genel hali Versace – Blue Jeans’i de anımsatıyor. Bence denemeden alma hatasına düşmeyin.

Şişesinin mavi olduğuna bakmayın. O safkan bir akuatik değil. Gerçi bu sıcak günlerde baymadı şekerli yapısı. Garip bir şekilde ferah ama baharatlı ve kremsi. Belki onu ilkbahar-sonbahar dönemlerinde kullanmak iyi fikir. Süper ferah bir koku beklemeyin ondan.


Ülkemizdeki birçok internet sitesinde oldukça uygun fiyatlara satılıyor. Parfümün artılarından birisi bu olsa gerek. Ayrıca kalıcılığı ve farkedilirliği gayet iyi. Kıyafet üzerinde 2-3 gün kaldığına şahit oldum. Kalıcılık meraklılarına duyurulur.

Parfümün tasarımını genellikle popüler markalar için çalışmış Sophie Labbe yapmış.  Luca Turin’in kitabında elmalı şampuan olarak sınıflandırılmış ve beş üzerinden sadece iki puan verilmiş. Ayrıca tek bir cümleyle anlatılmış Jump: “Acınası bir Cool Water kopyası”.

Koku Güzelliği:10/4.5

15 Eylül 2014 Pazartesi

Le Labo – Lys 41 (2013)




Le Labo – Lys 41 (2013)

Latince ismi Lilium olan ve bir metreye kadar büyüyebilen dik gövdeli, güzel kokulu çiçekler açan bir bitki zambak. Beyaz, kırmızı, mor, siyah, sarı gibi farklı renklerdeki türlere sahip zambağın doğada 110 çeşidi olduğu söyleniyor.

Genellikle bahçelerde süs bitkisi olarak kullanılıyormuş. Yetişme bölgesi olarak kuzey yarım kürenin şiddetli kış yaşanmayan bölgeleri örnek gösteriliyor. Çoğunlukla dağlık ve çayırlık alanlarda yetişen zambağın, birkaç türü Güneydoğu Asya'nın tropikal bölgelerinde de görülebiliyormuş.

Beyaz zambak yaprağı, yaralar, kesikler ve yanıklar için kullanılıyormuş. Deride kabarcıklar, şarbon yaraları içinde şifalı bir bitki olan zambak, parfüm sektöründe de sıkça karşımıza çıkıyor. Hatta niş parfümevi Le Labo'nun bugünkü konuğum merkezine zambağı alan bir arkadaş. Lys 41'in resmi tanıtımında beyaz çiçeklerin başrolde olduğu saklanmıyor. Ayrıca soylu bir şekilde cazibeli olduğundan ve yasemin, sümbülteber, zambak, odunsu notalar, vanilya ve miskten oluştuğu gibi detaylardan bahsedilmiş.


Lys 41'i ilk kullandığımda karşıma beyaz çiçekler çıkıyor. Muhtemelen sümbülteber üst notaları domine ediyor. Yapaylık hissedilmeyen başlangıcı epey çiçeksi ve tahmin edilebileceği gibi kadınsı. Orta kısma geçildiğinde koku formunda büyük değişim olmuyor. Biraz daha ferah ve tuzlu yapıya geçiyor. Vanilya kaynaklı kremsilik artıyor. Sümbülteber, zambak ve biraz da yasemin artık tamamen direksiyondalar. Orta bölüm başlangıcına göre daha unisekse yakın ve giyilebilir. Son kısımda da aynı beyaz çiçek baskın yapı devam ediyor. Farklı olarak misk daha etkili. Biraz da yumuşak odunsu notalar var. Böylece tenden ayrılıyor.

Lys 41, anlaşılacağı üzere tam bir çiçek kokusu. Merkezini sümbülteber-zambak ikilisinin meydana getirdiği çiçeksilik biraz tatlı ve kremsi. Vanilya iyi ki kullanılmış ve kokuyu katlanılabilir hale getirmiş. Yumuşacık vanilya ve beyaz çiçeklerin işbirliği orta bölümden sonlara kadar devam ediyor.

Genellikle kaynaklarda kadın parfümü olarak geçiyor. Bence de haklılar. Zaten bu tür beyaz çiçek merkezli kokular kadın kullanımına daha yakın oluyor. Oysa ki Carnal Flower'ın birçok erkek seveni ve kullananı olduğunu okuyoruz. Hangi erkek kullanırsa kullansın benim için fazlasıyla kadınsı bu tür kokular. Ayrıca hiç de çekici değiller. Lys 41 için de farklı düşünmüyorum.


Lys 41 kötü bir parfüm değil. Hatta bu türün en sevilebilir üyelerinden birisi. Rakipleri kadar kuru, pudralı ya da sabunsu değil. Oldukça kremsi ve yumuşak. Tabii çok kompleks ve derin bir parfüm olmadığını itiraf etmeliyim. Genel olarak basit denebilecek yapıda. Büyük değişimler göstermiyor, aynı çizgide ilerliyor. Tatlılık oranı neyse ki abartılı değil. Yine de makul oranda tatlı bir kokusu olduğunu söylemek zorundayım.

Sahi rakipleri kim Lys 41'in? Carnal Flower, Fracas, Intense Tiare hatta birazcık No.5 ve Baghari. Aslında kremsi beyaz çiçekler temasına sahip bütün parfümler onun rakibi olabilir. Bu haliyle onlarla rahatlıkla başedebilecek durumda. Gerek kalitesi, gerek genele hitabı anlamında sorun görünmüyor. Carnal Flower/Fracas ikilisinden daha çok sevdiğimi söyleyebilirim. Eğer bu tür çiçeksileri seviyorsanız, oldukça yüksek fiyatını göze alıp, deneme listenize ekleyebilirsiniz Lys 41'i.

Bu tür beyaz çiçek parfümlerinin farkedilirlikleri hep mi yüksek oluyor anlamadım gitti. Ne zaman bu tarz bir parfüm denesem en fazla iki fıs kullanabiliyorum. Fazlası rahatsız edici oluyor. Lys 41'de de bu durum değişmedi. Farkedilirliği başlarda yüksek. Sonrasında normale dönüyor. Kalıcılığı ortalama seviyelerde.


Ferah sayılabilecek yapısı sebebiyle bence dört mevsimde de kullanılabilir. Bu sıcak sonbahar günlerinde hiç de fena olmadı. Yaş olarak sanki otuz ve üzerindeki kadın arkadaşlarımıza uyacak gibi duruyor.

Eau de parfum (EDP) konsantrasyonuna sahip parfümün tasarımcısı Daphne Bugey görünüyor.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/7

10 Eylül 2014 Çarşamba

Thierry Mugler – Womanity (2010)




Thierry Mugler – Womanity (2010)

Modacı Thierry Mugler'in tasarımlarındaki ana ilham kaynağının kadınlar olduğunu okuduğumda hiç şaşırmadım. Moda dünyasının büyük bölümünün kadınlara hizmet ettiğini düşünürsek, kadınları ön plana çıkaran bir tarz geliştirmesi gayet anlaşılabilir. İstisnaları olsa da biliyoruz ki kadınlar her modacı için çok önemli. Çünkü moda demek aynı zamanda kadın demek.

Erkeklerin çalışıp kadının evde oturduğu zamanlar 20. yüzyılda kalmış gibi görünüyor. 21. yüzyılın modernite anlayışı, kadınları da iş hayatına çekiyor. Kendi mesleği olan ve ihtiyaçlarını rahatlıkla karşılayabilecek maddi imkanlara sahip kadınlar giderek artıyor. Kadınlar bağımsızlaşıyorlar ve devir değişiyor. Yeni oluşan duruma modacılarda ayak uydurmak zorundalar.

Thierry Mugler'in 2010 yılındaki yeni vizyonu böyle bir amaçla mı düşünüldü bilemiyorum. Gördüğüm kadarıyla Mugler, 2000'li yılların değişen kadınını şöyle tanımlıyor: "Zeki aynı zamanda cazibeli, olağandışı aynı zamanda şehvetli, karizmatik aynı zamanda alıngan. Kadınlar tabii ki çok yönlüler ama onları birleştiren bir bağ var aralarında: Aynı pozitif enerji ve içten gelenlik, aynı insanlık..." Mugler'in Womanity parfümünün tasarım diline ait hikayeyi ve ipuçlarını bu cümlelerde arayabiliriz.


2010 yılında piyasa sürülen Womanity, Mugler'in her zamanki gibi gürültülü pazarlama kampanyası ile satışa sunuldu. İddialı ismi, "humanity" kelimesine gönderme yaptığını veya ufak bir kelime oyununu düşündürtüyor. Kadını ve kadınlığı merkeze alan bir parfüm olarak tasarlanan Womanity, markanın en çok satan parfümlerinden birisiymiş aynı zamanda. Kendi sitelerindeki tanıtımında en dikkat çeken yanı parfümlerde görmeye hiç alışık olmadığımız havyar notasının kullanılması. Ayrıca incir temasına güçlüce vurgu yapılmış. Onun için incir-havyar düzleminde bir koku beklememiz gerekiyor sanırım. Bakalım kağıt üstünde yazanlar ile pratikteki hali tutarlılık gösterecek mi?

Womanity'in başlangıcı tatlımsı meyveler ile gerçekleşiyor. Kırmızı veya tropikal meyvelere benzetiyorum. Açıklanan notalarına ve kendi sitelerindeki notalarına bakıyorum ama duyumsadığım kokuya benzer bir meyveyle karşılaşamıyorum. Muhtemelen hatırı sayılır oranda çilek var başlangıçta. Fakat sıradan, yapay ve biraz tuzlu çilek diyebilirim. Orta kısımda koku formu büyük değişim göstermiyor. Aynı meyvemsi (çilek ağırlıklı) yapı devam ediyor. Ona biraz incir yaprağı/ağacı kokusu ekleniyor. Fakat burada sütsü ve baskın değil incir yaprağı. Meyvelerin gerisinde kalmış. Orta kısım başlangıcına göre biraz daha ilginç ve sevilesi. Son kısımda aynı yapı istikrarla devam ediyor. Farklı olarak odunsuluk biraz daha artıyor. Başka da bir numarası yok gördüğüm kadarıyla.

Womanity, bence baştan sona meyveli yapıda. Çilek olduğunu sandığım kırmızı meyveler sonlara kadar ısrarla varlığını sürdürüyor. Meyvelere düşük dozda incir yaprağı ya da ağacının o tozlumsu kokusu eşlik ediyor. Fakat parfümü asla domine etmiyor. Sadece yönün odunsuluğa doğru çevrilmesine yardım ediyor. Son kısımda odunsuluk biraz daha etkili ama genel yapıyı bozmuyor ve başrolü oynamaya çalışmıyor.


Womanity, tenimde ve kıyafetimde çok basit ve düz çizgide performansa imza attı. Açıkçası bir Mugler parfümünden çok daha gösteriş, derinlik, iddia ve farklılık beklerdim. Fakat küçük çaplı hayal kırıklığı yaşadığımı itiraf etmeliyim. Parfümü üzerime sıktıktan sonlara kadar pek değişim olmadığını şaşırarak gözlemledim. "Acaba ne zaman farklı karaktere bürünecek" beklentim her kullanımda boşa çıktı. Karşımızda oldukça basit bir arkadaş olduğunu kabul etmeliyiz dostlar.

Acaba birçok yorumcunun dediği gibi Mugler, "ya aşık ol ya da nefret et" tarzı parfümlere mi imza atıyor? Bu noktada kendi deneyimlerimi gözden geçiyorum en güvenilir veri olarak. Angel'ın kadın versiyonu harikaydı ve başımı döndürmüştü. A Men serisinin üyesi Pure Havane'de nefisti. Pure Malt ise gayet kabul edilebilirdi. Fakat bu üç örnek dışında Mugler'in parfümleriyle aramın iyi olmadığını söyleyebilirim. Özellikle A Men ve Alien'ın fazlasıyla abartılmış olduğunu düşünmüştüm. Mugler'in parfümlerini, nefret etmekten ziyade kendime yakın bulmamıştım. Womanity de bu tarafa yakın duruyor ne yazık ki.

İyi de neden beğenmedim Womanity'i. Birincisi fazlasıyla basit, sıradan ve tek düze. Uzun kullanımlarda sıkıcı olacağını görüyorum. İkinci olarak kalite hissiyatı düşük. Yapaylık sınırında dolaşan meyvelerin hiçbir cazibesi yok. Üçüncü olarak benzersiz ya da onu diğerlerinden ayıran tarafı yok. Kokusunu biraz Black XS'in erkek versiyonuna benzettim. Onun biraz daha kadın kullanımına yakın hali gibi. Gerçi bu haliyle bir erkek rahatlıkla kullanabilir Womanity'i. Hatırladığım kadarıyla Dolce & Gabbana - Light Blue Pour Femme'ye de benzettim.


Havyar mevzusuna gelirsem. Parfümün resmi tanıtımında havyar'dan sıkça bahsedilmiş. Çocukken fazlaca yediğim havyarı çok uzun zamandır yemiyorum. Çocukken bir lord olarak şatoda büyütülmedim tabii ki. Fakat yine hatırladığım kadarıyla havyara hiç benzemiyor Womanity'nin aroması. Ha Mugler eğer meyveli bir havyar türü keşfetmişse onu bilemiyorum. Ama şu pazarlama işlerini biraz daha ayakları yere basan şekilde yapsalar isabetli olacak. Kısacası ve açıkçası havyar falan kokmuyor.

Mugler'in güçlü ve ışıltılı ismini arkasına alan Womanity çok sıradan tuzlu/tatlı bir meyvemsi olmaktan öteye geçemiyor. İncir kullanımı ise Philosykos'taki gibi zannetmeyin çünkü pek baskın değil. Geri planda kokuya destek veren bir görüntüsü var sadece. O sütsü ve vanilyamsı incir kullanımı yok.

Yine gayet sıcak günlerde kullandığım Womanity, iyi tepkiler verdi. Kanımca ilkbahar-yaz mevsimine daha çok uyacaktır. Neredeyse ferah yapısı soğuk kış günlerinde çok ilginç olacağa benzemiyor.


Eau de Parfum (EDP) konsantrasyonuna sahip. Kalıcılığı etkileyici. Ten üzerinde rahatlıkla bir günden fazla kalıyor. Farkedilirliği güçlü değil fakat ara ara kendisini size hissettiriyor. Şişesi ve kapağındaki Afrika maskesi benzeri tema hiç de fena olmamış. Kokusunun tasarımını Fabrice Pellegrin yapmış.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/5