7 Eylül 2014 Pazar

Montale – Wild Pears (2011)




Montale – Wild Pears (2011)

Gülgillerden olduğu belirtilen, filizleri böcek sokmalarına karşı kullanılan yabani ağaç ve onun meyvesi yaban armudu. Türkçe'deki diğer adı Ahlat olan yaban armudunun Anadolu'nun hemen her yerinde bulunan ağaçlardan olduğunu bilmiyordum. Kuraklığa ve hava kirliliğine dayanıklı, orman açıklıklarında, bozkırlarda özellikle ormandan açılmış tarla içlerinde çeşitli alıç türleriyle birlikte yaygın olarak bulunuyormuş yaban armudu.

Hatırladığım kadarıyla hiç yaban armudu yemedim. Bu yüzden tadının nasıl olacağını kestiremiyorum. Fakat üzülmeye gerek yok çünkü bir parfüm evi Wild Pears ismiyle bize yaban armudunun aromasını sunmuş bile. Hem de 2011 yılında.

Montale, enteresan çiçek ve meyveleri kullandığı parfümlerinden vazgeçecek gibi değil. Her ne kadar ağırlığı öd kokusuna ve onun türevlerine verse de markanın meyveli parfümleri artmaya başladı. Parfüm dünyasında çok örneği var mı bilemiyorum ama yaban armudu kokusu ile karşı karşıyayız.


Kendi sitelerinde meyveli bölümüne konmuş Wild Pears. Ve şu açıklama verilmiş: "Tensel beyaz misk ve cömert vanilya tarafından feminize edilen, sandal ağacı ile desteklenen, inci çiçeği ve karanfil tarafından arttırılan, bergamot tarafından hayat verilen armut tatlılığı."

Wild Pears'ın başlangıcı oldukça tatlı meyvemsilik ile gerçekleşiyor. Parfüme ismini veren armudun henüz üst notalarda vurgulanmış olması hiç de şaşırtıcı değil. Buradaki tatlılık Montale parfümlerindeki gibi biraz fazla. Hatta şekerli bile denebilir. Başlangıcı için eh işte diyebilirim. Orta bölümde meyveler hissedilir oranda kremsi hale geliyor. Tatlılık azalırken bu sefer kremsi meyveye dönüşüyor koku. Burada vanilyamsı bir kremsilikten bahsedebilirim. Orta bölümde beyaz çiçeklerinde ortaya çıkmasıyla kadınsı tarafa kayıyor. Çiçeklerin gelmesiyle sabunsu-pudralı tarafı öne çıkıyor. Fakat bence başlangıcından daha güzel orta bölüm. Son kısımda kremsilik biraz azalıyor. Misk daha çok gösteriyor kendisini. Sandal ağacı da sorumluluk alıyor kapanışta. Vanilya hala oralarda bir yerlerde. Böylece de tenden ayrılıyor.

Öncelikle armut meyvesini sevdiğimi söyleyebilirim. Sert ve suyu bol bir armudun tadına doyum olmayacağı sır değil. Fakat Wild Pears’ın ismine bakıp da saf bir armut kokusu beklemeyin çünkü yanılabilirsiniz. Evet parfümün genelinde meyvelerin etkinliği var. Fakat çıplak bir armut kokusu yok.


Armut, oldukça kremsi kullanılmış. Orta bölümden itibaren çiçeklerin devreye girmesiyle, bildiğimiz kadın parfümlerine yakın bir meyveli-çiçeksi-pudralı yapı oluşmuş. Tatlılığın her daim hissedildiği kokusunda vanilyanın da olduğunu düşünüyorum. Vanilyanın meyvelerle ve daha çok çiçeklerle etkileşime girdiği söylenebilir. Sonuç olarak lezzetli bir vanilya-çiçek-meyve kokusu ortaya çıkmış. Tabii meyve parfümlerinin değişmez notalarından olan miski de unutmamak lazım. Misk genelde meyve aromasına ve vanilyaya eşlik etmiş sanki.

Wild Pears, çok popüler olmayan bir meyve temasını seçmiş kendisine. Tabii diğer markalardan bir adım önde olmanın yolu, onlardan farklı olabilmekten geçiyor. Bu amaçla parfüm üreticileri böyle fazla bilinmeyen meyvelere veya çiçeklere el atabiliyorlar kompozisyonlarını oluştururken. Açıkçası hiç de şikayetim yok bu durumdan. Birbirinin aynı kokuların karşımıza çıkmasından daha iyidir değişik aromaların verilmesi.

Gevezeliği bırakıp, bu parfümü beğendim mi sorusunu kendime soruyorum. Montale'in genel olarak biraz kaba ve aceleye getirildiğini düşündüğüm parfümlerine hayran olmadığım anlaşılabilir. Bu demek değil ki markadan nefret ediyorum. Her markaya objektif olmaya çalışıyorum. Burada da öyle yapmaya çalışacağım. Bence Wild Pears kötü bir parfüm değil. Özellikle orta kısımdaki ilginç vanilya-çiçek-meyve karışımını oldukça beğendim. Hatta bana bazı kadınlarda duyduğum bir parfümü anımsattı. Hatta ismini bilmediğim bir kadın deodorantı var ona çok benziyor. Cazibeli, neşeli, pozitif ve leziz olduğunu söyleyebilirim. Özellikle kadınlar bu parfümü seveceklerdir. Erkek kullanımına biraz uzak buldum. Benden söylemesi.


Yapaylık yok denebilir. Fakat yüksek kaliteli bir niş parfüm kokladığımı yine düşündürtemedi Montale bana. Markanın diğer işleri gibi tek düze ilerliyor. Neredeyse hiç değişim gözlenmiyor. Derinlik de yok dersem abartmış olmam. Çok özel ve benzersiz bir kokusu olduğunu da iddia edemem. Ortalama bir Montale parfümü olarak düşünülebilir.

Tatlılık başlangıçta fazlasıyla var. Hatta şekerli denebilecek üst notalar neyse ki orta bölümde kremsilik eksenine giriyor ve tatlılık normale dönüyor. Yine de oldukça tatlı bir tarzı var. Eğer bu tür bol tatlı kokulardan hoşlanmıyorsanız, uzak durulacaklar listenize almanızda fayda var.

Montale parfümlerinin karakteristik özelliği olan sağlam, güçlü, saldırgan, kalıcı ve farkedilir özellikleri Wild Pears'de nispeten var. Genellikle bir yada iki fıs kullandım ve yeterli geldi. Fazla kullanımlarda ilk yarım saatin rahatsızlık vereceğini düşünüyorum. Sonrasında gücü düşüyor.

Her zamanki gibi kokusunun tasarımını Pierre Montale yapmış. Eau de Parfum (EDP) formunda. İnternette üç ayrı şişe rengine sahip Wild Pears'a rastladım. Pembe, siyah ve metalik şişelerin nasıl oluyorda Wild Peras'a ait olduğunu anlamış değilim. Kendi sitelerinde metalik şişenin resmi var. Bende onu doğru şişe olarak kabul edeceğim.


Oldukça kadınsı olduğunu söyleyebilirim. Ben yine de dert etmeden kullandım. Erkeksilik takıntıları olan homofobik arkadaşlarımıza öneremeyeceğim. Genel olarak yaz parfümü olarak betimlenmiş. Muhtemelen meyve aroması ağırlıklı olduğu için yaz kullanımına uygun görülmüş. Bence soğuk kış günleri hariç her zaman kullanılabilir. Hava sıcaklığının otuz iki dereceleri bulduğu bu sahil kasabasında kullandığım Wild Pears, pek rahatsızlık vermedi bana. Yine de siz çok sıcak günlerde temkinli kullanın.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/6.5

3 Eylül 2014 Çarşamba

Guerlain – Eau de Guerlain (1974)




Guerlain – Eau de Guerlain (1974)

Fransa’nın güneyinde, doğal ve tarihi güzellikleriyle dünyaca ünlü bir bölge Provans. Masal kitaplarından fırlamış gibi sevimli kasabaları, lavanta tarlaları, rengarenk evleri, dar sokakları, çeşmeleri ve üzüm bağlarıyla yüzbinlerce turisti kendisine çekiyor her yıl. Sanatçılar, yazarlar, zengin ve ünlüler, turistler, bu güzellikleri görmek için akın ediyor Fransa'nın güney sahillerine. Sadece turistlerin değil Cezanne, Van Gogh, Moliere gibi sanatçılarında ilgisine mazhar olmuş bu coğrafya, Fransız parfüm üreticisi Guerlain'in de gözünden kaçmamış. Provans bölgesinin güneşli günlerinden ilhamını almış bir parfüm Eau de Guerlain. Sıcak yaz mevsiminin habercisi ılık ilkbahar günlerinden bir esinti gibi hayatıma girdi Eau de Guerlain. Ve kolay kolay çıkacağa da benzemiyor.

Aslında çok hevesle başlamadım onu kullanmaya. Onun, 1970'li yılların klasik Guerlain'lerinden olduğunu biliyordum. İsmindeki "Eau" sembolizmi, Guerlain tarafından, Eau de Cologne Imperiale, Eau de Cologne du Coq, Eau de Fleurs de Cedrat parfümlerinde de kullanılmıştı. Bir Guerlain aşığının ifadesiyle "Her Guerlain baş parfümörü, bir "Eau" isimli kolonya piyasa sürerdi." Belki de bu bir Guerlain aile geleneğiydi. 1974 yılında, Jean Paul Guerlain de bu listede yerini alacaktı Eau de Guerlain ile.

Jean Paul Guerlain, ailenin son parfümör temsilcilerindendi. Chamade, Coriolan, Derby, Habit Rouge, Heritage, Nahema, Samsara, Vetiver gibi önemli klasiklere imza attı. Tabii o zamanlar hala Guerlain ailesinin kontrolündeydi marka. Eau de Guerlain, “aile zamanlarında” dünyaya gelmişti.


Anladığım kadarıyla şipre, ferah ve "beyefendi kolonyası" tarzında olması planlanmıştı bugünkü konuğumun. Kolonya terimini görüpte hayal kırıklığı yaşamayın çünkü Eau de Guerlain, EDT konsantrasyonuna sahip. Zaten buradaki kolonya vurgusu, klasik eski tarz Eau de Cologne'ler gibi kokan parfümleri tanımlamak için yapılıyor. Tabii bazı kolonyaların da gerçekten Eau de Cologne konsantrasyonuna sahip olduğunu biliyoruz.

Eau de Guerlain, markanın büyük ve şöhretli klasiklerinin arasında geride kalmış parfümlerden birisi. E bu noktada onu suçlamak doğru olmaz çünkü diğer klasikleri o kadar büyük bir yer kaplıyor ki parfüm dünyasında, Eau de Guerlain'in gerilerde kalmasının yadırganacak tarafı yok. İşte karşımızda fazla bilinmeyen bir Guerlain asilzadesi var bugün: Eau de Guerlain.

Kendi sitelerinde aromatik turunçgil olarak görülüyor ve "Eau" bölümünün altında yer alıyor. Parfümün başlangıcı müthiş bir limon patlamasıyla gerçekleşiyor. Eski tarz kolonyamsı buruk limon nefis. Limona biraz da bergamot eşlik ediyor. Başlangıcı harika. Orta kısımda aynı limonsu yapı devam ediyor. Farklı olarak aromatik otlar ve meşe yosunu ekleniyor. Aromatik otlar biraz daha baskın. Hala eski ve nostaljik. Orta kısım da çok güzel. Sonlarda limon kendisini hissettiriyor geri planda. Temiz bir misk ortaya çıkıyor. Biraz da karanfil var. Keskin değil gayet yumuşak ve neredeyse ferah. Meşe yosunu-karanfil birleşimi yine harika iş çıkartmış.


Eau de Guerlain, tarz olarak şiprelere göz kırpıyor. Özellikle başlangıçtaki buruk kolonyamsı limon ve aromatik otlar, döneminin bir çok parfümüne benziyor. YSL Pour Homme, Eau Sauvage ve diğerleri. Orta kısımdaki meşe yosunu yine enfes bir tat katıyor kokuya. Meşe yosunu-limon-karanfil üçlüsü başrolde denebilir. Orta bölümde 1970 hatta 1960'li yıllara gönderme yapıyor. Bu anlamda tam da kendi döneminin özelliklerini taşıyor.

Abartılı tatlılık barındırmayan, eski, nostaljik, beyefendi kokan ferah bir şipre var karşımızda. Tabii ki yapaylık yok ve bütün notalar çok doğal ve özel. Harika bir karışım ve tam bir koku ziyafeti. Sanırım yaşımın otuzlara gelmesiyle birlikte bu tür eski parfümlere daha ilgili olmaya başladım. Bundan beş sene önce Eau de
Guerlain'i deneseydim muhtemelen burun kıvırıp, bir yere koyacaktım. Fakat şimdi harika olduğunu düşünüyorum ki, birçok yorumcunun da benimle aynı düşüncede olması memnuniyet verici. Hatta kimileri "şimdiye kadar yapılmış en iyi turunçgil parfümü" diyor onun için. O kadar iddialı konuşmayı sevmesem de müthiş bir koku formuyla karşılaştığımı biliyorum ve ona saygı duyuyorum.

Eğer New York, Blenheim Bouquet, Eau Sauvage, Acqua di Parma Colonia tarzı kokuları seviyorsanız, çok iyi bir alternatifle daha tanışmış durumdasınız. Bu konuda şüphem yok.


Genel görüntüye göre eski ve ferah beyefendi kolonyası Eau de Guerlain. 1940 yada 1950'li yıllarda fötr şapkası ve elinde şemsiyesi ile dolaşan Parisli bir centilmenin kolonyası olduğu izlenimi veriyor. Fakat ilginç olan tarafı kaynaklarda uniseks olarak verilmiş. Zaten Eau isimli parfümler genellikle her iki cinse de uygun olarak tasarlanır. Bence Eau de Guerlain, erkek kullanımına daha yakın.

Geleyim güzelin kusurlarına. Parfümün en şikayet edilen yanı çoğu zaman olduğu gibi kalıcılığı ve farkedilirliği. Kullanım döneminde bende bu iki yönünün zayıf olduğunu farkettim. İlk saniyelerde limon patlaması keskin olsa da ilerleyen dakikalarda gücü ciddi anlamda düşüyor. Tene ve kıyafete yakın kalıyor. Sanki özellikle böyle olması sağlanmış. Ne de olsa o kolonya geleneğinin devamı ve hiç bir ferahlatıcı kolonya fazla saldırgan olmamalı. Bu anlamda Jean Paul Guerlain'in seçimini anlıyorum.

Parfüm kritikçisi Luca Turin, Eau de Guerlain'i turunçgil-mine çiçeği olarak sınıflandırmış ve beş üzerinden beş vererek en iyi parfümler listesine almış. Otuz beş yaş ve üzerindeki arkadaşlara tavsiye ederim. Tam bir ilkbahar-yaz parfümü.


Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/8

31 Ağustos 2014 Pazar

Imaginary Authors – Falling into the Sea (2012)




Imaginary Authors – Falling into the Sea (2012)

Henüz ondokuz yaşında ilk kitabına imza atan hayali yazar Nica Galas'ın başından geçen üzücü bir aşk hikayesinden alıyormuş ismini Falling into the Sea. Amerika merkezli bağımsız niş parfümevi İmaginary Authors'un patronu Josh Meyer, her parfümünde hayali kahramanlara ve yazarlara yer veriyor. Tabii ki isimler ve hikayeler kurmaca, kokular ise gerçek.

Falling into the Sea, markanın 2012 yılı ilk parfümlerinden birisi. Daha önce denediğim başarılı parfümleri Memoirs of a Trespasser ve Cape Heartache'den sonra bir hevesle üçüncü arkadaşı da denemeye karar verdim. Aslında ismindeki deniz vurgusu dikkatimi çekti. Sanırım akuatik merkezli bir kokusu olacak. Biraz da sonbaharın ilk günlerine girdiğimiz şu sıcak Eylül ayında, artık yazlık parfümlere yavaşa yavaş veda etmeye başlayacağımızın da habercisi olabilir Falling into the Sea.

                                                                   Hayali yazar Nica Galas

Imaginary Authors'un sitesinde parfümü kullanmak için "yaz sıcaklarının bulutlu günleri istediği zamanlardan" bahsedilmiş. Notaları arasında ise farklı olarak Lychee, tropikal çiçekler ve sıcak kum var. Parfümü üzerime sıktığımda karşıma tatlımsı meyveler çıkıyor. Biraz greyfurt var. Bence kavun yada karpuz hissi veren meyveler daha baskın. Greyfurt biraz geri planda kalıyor açılışta. Başlangıcı çok etkileyici yada ilginç değil. Orta kısımda tatlımsı meyvemsilik daha da artıyor. Sanırım Lychee meyvesi burada ortaya çıkıyor. 1876'da kullanıldığını hatırlıyorum bu meyvenin. Orada çok güzel verilmişken burada oldukça sıradan ve sıkıcı kullanılmış. Orta bölüm bildiğimiz tropikal kırmızı meyveli bir karışım. Son kısımda büyük orada aynı çizgide devam ediyor. Belki biraz çiçeksilikten bahsedebiliriz. Tropikal çiçeklerde aynı meyveler gibi tatlı ve sıradan. Alt notalarda misk de olabilir. Başka da birşey algılayamıyorum.

Falling into the Sea, tam anlamıyla bir meyve parfümü. Hani farklı meyvelerin karışımından oluşan meyve tabakları olur. İşte kokusu o meyve tabakları gibi. Parfümün üzerinde tropikal meyveler ve çiçekler önemli hakimiyet kurmuş. Buradaki meyveler çok sevdiğim şekliyle kullanılmamış. Sanırım bu tür tropikal meyveleri parfümlerde sevemiyorum. Yada burada yeterince kaliteli kompozisyon oluşturulamamış.

Dikkatimi çeken şeyse meyvelerin mahiyeti. Gerek kendi sitelerinde gerekse yorumcular tropikal meyvelerden bahsetmişler. Fakat bana nedense baskın bir kavun-karpuz kokusu geliyor. Belki de o kullanılan meyveler bana öyle düşündürtüyor. Yine de eğer kokusunu bir şeye benzetmem gerekirse yeni kesilmiş kavun ve karpuz karışımına benzediğini söylemek isterim.


Oldukça ferah hatta meyve sularını hatırlatan kokusuyla bu sıcak günlerde denedim neyse ki. Meyveler çok canlı, parlak ve neşeli değil. Biraz buruk, ekşi ve cansız. Tek düze ve sıradan verilmiş meyveler, fazla çekici olmadı tenimde. Kıyafet üzerinde nispeten daha iyi tepkiler verdi.

Çok basit ve derinliği olmayan bir parfüm. İsmindeki deniz vurgusuna bakarak akuatik bir parfüm beklemeyin. Bazı yorumcular onun tuzlu koktuğunu söyleselerde bence çok da tuzlu yapısı yok. Hele ki açıklanan notalarındaki sıcak kum acaba nerede diye uzun uzun kendimi kokladım fakat bir sonuca varamadım. Sanırım burada plajlardaki sıcak kumlar kastedilmiş fakat pazarlamaya yönelik küçük bir numara olma ihtimali yüksek. E o kadarcık farklılık yaratma çabasını da anlayışla karşılamak gerekir.

Falling into the Sea, markanın şimdiye kadar ki en sıradan parfümü bana göre. Fazla bir esprisi olmayan meyve kokusuna sahip. Yine de rahatsız edici yapaylığa rastlanmaması sevindirici. Fakat bir niş parfümevinden daha ilginç ve heyecan verici parfüm bekleme hakkımı saklı tutuyorum.


Parfümün tasarımcısı olarak kurucu Josh Meyer görünüyor. Eau de Parfum (EDP) formunda. Kalıcılığı ve farkedilirliği yüksek değil. Tam bir sıcak yaz günü kokusu. Kaynaklarda uniseks olarak geçiyor. Kendi sitelerinde de bir yönlendirme yok. Bence de hem erkekler hem de kadınlar kullanabilir. Fakat içeriğindeki tropikal çiçekler yüzünden biraz kadın tarafına yakın durduğu iddia edilebilir.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/5.5

27 Ağustos 2014 Çarşamba

Bentley – Bentley For Men Azure (2014)




Bentley – Bentley For Men Azure (2014)

İngiliz otomotiv sanayisine ve Birleşik Krallık mühendisliğine ait Bentley markası, lüks-üstü segmentin en güçlü isimlerinden birisi. Bu ultra lüks sınıfın temsilcisi, marka vizyonu olarak “Hünerli, zevkli, farklı tasarımı, nefes kesici güç ve performansı, zarif ve canlandırıcı sürüş deneyimini” baz aldığını söylüyor.

Böylesi bir markanın piyasaya sunduğu parfümlerinde sıradan olmasını beklemek doğru olmayabilir. Bentley parfümlerinin markanın niteliklerini temsil ettiği söylenebilir. Orijinallik, zarafet, ikonik tasarım ve ölçülü inceliğin, Bentley’in parfümlerinde de aynen yaşatılması düşünülüyor anladığım kadarıyla. Hatta şişe ve kutularının bile Bentley otomobillerinin belirgin karakterini yansıttığını iddia etmişler.

Bentley parfümlerinin sektörde konumlanması da sanırım şöyle. Creed, Serge Lutens, Parfum d’Empire gibi niş markaların bir basamak altında fakat Calvin Klein, Hugo Boss veya Givenchy gibi ana akım oyuncuların da bir basamak üstünde. Yani niş markalar ile ortalama ana akım markaların arasında konumlanıyor. Bu anlamda Hermes, Chanel, Guerlain, Costume National gibi markalarla aynı segmente sahip oldukları söylenebilir. Tabii bu demek değil ki Guerlain ile birebir rekabet içindeler. Konunun daha rahat anlaşılabilmesi için veriyorum bu örneği.


2013 yılında parfüm dünyasına güçlüce girdi Bentley. Bentley For Men ve yurt dışındaki forumlarda büyük beğeni toplayan Intense, gözlerin çevrildiği işler oldu. Özellikle Intense’i bende çok beğenmiştim. Şimdi karşımda yepyeni bir Bentley daha var. 2014 çıkışlı Azure, odunsu, ferah ve baharatların birleştiği marine-fujer tarzına yakın.

Parfümü kullandığımda başlangıcında ilginç bir meyvemsiliğe rastladım. Bildiğimiz şeftali, erik yada portakal meyvemsiliği değil. Ozonik yeşil meyveler. Açıklanan üst notalarında ananas var. Belki de odur. Fakat Aventus’daki gibi meyve suyu kıvamında ananas düşünmeyin. Kuru pudralı ozonik-yeşil bir ananas. Yada herneyse. Sonuç olarak başlangıcını sevdim. Orta kısımda büyük değişim olmuyor. Aynı yeşil ve pudralı meyveler devam ediyor. Bu andan itibaren akuatik yanı biraz daha öne çıkıyor. Bu kokuyu bir yerden hatırlıyorum derken bingo. Givenchy – Insense Ultramarine’e epey benziyor orta bölüm. Son kısımda benzer düzlemde ilerliyor. Artan oranda miskten bahsedilebilir. Yumuşak odunsular ve tatlımsı tonka fasulyesini unutmamak lazım. Her daim ferah ve tanıdık.

Azure, yeşil kokan marine-fujer tarzına yakın duruyor. Davidoff’un Cool Water’ı ve Givenchy’nin Insense Ultramarine’i birleşmiş biraz da aromatik meyveler eklenmiş ve Azure meydana çıkmış sanki. Tabii gayet kaliteli, iddialı, dolgun ve hırslı koku formuna sahip.


Ferah karakterine pudralı akuatik yönüyle vurgu yapıyor. Aromatik tarafını meyveler ile destekliyor. Hatta gerilerden ferah baharatlar size el sallıyor. İlginç bir parfüm olmuş. Kesinlikle bir turunçgil parfümü değil. Pudramsılık mevcut ama rahatsız edici değil. Yeşil karakteri çam-servi tarafına kaymıyor. Yüksek oranda odunsuluk yok. Bilin bakalım bu parfüm nedir? Gerçeği mi istiyorsunuz?

Isaac Newton’un ünlü günlüğüne düştüğü not aklıma geliyor bu anda: “Gerçek, sessizliğin ve aralıksız derin düşünmenin ürünüdür.” Uzun zamandır ara ara kullandığım Azure hakkındaki gerçekleri söyleyebilecek kadar sessiz ve aralıksız düşündüğümü sanıyorum. Bu parfüm garip şekilde güzel, etkileyici, çekici ve lüks. İnsanın kalbini kolayca çalabilecek yapısı olduğu gibi bir izlenime sahibim. Güvenli sularda yüzmeyi tercih etmiş. Kullanan birçok kişinin seveceği açık. Hatta karşı cinsten güzel övgüler alacağınızı da hesaba katabiliriz. Peki neden?

Çünkü Azure, şık ve yüksek kaliteli akutik kokusunu, lezzetli meyveler ve temizlik hissi veren sabunsu-pudramsılık ile bir araya getirmiş. Bilmiyorum ne kadar doğru benzetme olacak ama Insense Ultramarine’in niş parfümleri andıran kardeşi gibi. Büyük ihtimalle kokusunun tasarımında Insense Ultramarine’den esinlenilmiş. Fakat bence onu aşan başarılı bir sonuç çıkmış ortaya.


Gayet modern, ferah, lüks ve biraz tatlı. Günümüzün modern parfümlerine iyi bir örnek. Tatlılık her daim hissediliyor fakat mide kaldırıcı şekerliliğe evrilmiyor. Yapaylık yok denecek kadar az.

Her güzelin kusurları olabileceği gibi Azure’un da eksik yönleri mevcut. Bir kere çok yenilikçi ve yaratıcı karaktere sahip değil. Kendinden önce gelen meşhur klasiklerden öykünmüş gibi görünüyor. İkinci olarak düz çizgide ilerliyor ve neredeyse hiç değişmiyor kokusu. Bu da uzun süreli kullanımlarda sıkıcı olabilir bazı kişiler için.

Bentley For Men Azure’un, çocukken en sevdiğimiz Amerikan dizisi olan Miami Vice’ın yakışıklı oyuncusu Dan Johnson’a yakışacağını düşünüyorum. Miami’nin akşam üstü serinliğinde üstü açık BMW Z4 arabanız ile dolaşırken kullanmaya çok müsait bence. Üzerinizdeki beyaz keten şort ve ipek beyaz bir gömlek ile uyumunun harika olacağını anlamak zor değil. Hatta lüks villanızın havuz başı partisine gayet yakışacaktır. Havanın serinlediği, havuzun mavi aydınlatmasının villanızın duvarlarına vurduğu, birbirinden güzel hanımların ve yakışıklı erkeklerin hafiften flört ettikleri bir parti. “Porsche’si olmayan fakirlerden” bahseden videolar çekmeyecek kadar kendini bilen kadınların bu parfümü seveceğini düşünüyorum.  

Kusurları dışında aklıma gelen bir olumlu yanından daha bahsedeyim. Kullanım sürecinde 2-3 fıs sıktığım Azure, yeterli performansı rahatlıkla sağladı. Özellikle fark edilirliği kıyafet üzerinde etkileyici. Oldukça inatçı ve güçlü yapısı var. Kalıcılık da bir EDT içi çok iyi. Bu anlamda yüzünüzü rahatlıkla güldüreceğini düşünüyorum.


Parfümün tasarımını niş markalar için de çalışmış burunlardan Mathilde Bijaoui yapmış. İlkbahar-yaz için çok daha uygun. Otuz beş yaş ve altındaki arkadaşlara öneririm.

Elimdeki 100 ml.lik şişesi adeta dev gibi. Elimin zor kavrayabildiği şişesi, Bentley’in diğer şişelerinin aynısı. Sadece içindeki sıvı mavi olduğu için mavilik dikkat çekiyor. Aynı Bentley arabaları gibi sağlam, güçlü ve lüks hissiyat uyandırıyor şişesi.

Koku Güzelliği:10/7