17 Ağustos 2014 Pazar
15 Ağustos 2014 Cuma
Comme des Garcons – Vettiveru (2002)
Comme
des Garçons – Vettiveru (2002)
2000 yılında başlayan Comme des
Garcons'un parfüm serileri 2006 yılında Guerrilla serisi ile son bulmuş gibi
görünüyor. Her yıl bir temayı seçip, onunla ilgili parfümler piyasaya süren
Comme des Garcons'un, en sevilen serisinin Incense olduğu söylenebilir.
Özellikle Kyoto ve Avignon'un Incense serisi içindeki başarısı gözden kaçacak
gibi değil.
Markanın 2002 yılı serisi
"Cologne" fazla ilgi görmedi nedense. Üç parfümden oluşan seriden bir
tek Vettiveru sivrilebildi. Muhtemelen Anbar ve Citrico'nun üretimi
bitirilirken, Vettiveru hala yurtdışında çoğu yerde satılmaya devam ediliyor.
Çünkü Vettiveru, markanın sevilen kolonyalarından birisi haline geldi. Comme
des Garcons'un diğer popüler parfümleri ülkemizde satılırken Vettiveru'nun
satışının olmaması şüphesiz ki koku severler için kayıp.
Vettiveru'nun parfüm severler tarafından
bu kadar talep görmesi benimde merakımı cezbetti. Genel olarak parfüm
platformlarında hakkında iyi şeyler söyleniyor ve öneriliyor. Zaten Comme des
Garcons'un kendine özgü farklı stili, parfümlerine de yansıyor. Benzerine zor
rastlanan kokulara imza atıyorlar. Onların pazarda farklı bir yer edinmesinin
sebebi de muhtemelen özgün olmaya çalışmaları. Bunu da gördüğüm kadarıyla
başarıyorlar.
Kolonya serisinin üyesi Vettiveru,
Fragrantica'da odunsu aromatik olarak sınıflandırılmış. Üzerime sıktığımda
karşıma turunçgiller çıkıyor. Biraz limon ve bergamot var sanki. Üst notalar
çok parlak ya da limon kolonyası gibi değil. Daha buruk, sakin ve bergamot
merkezli denebilir. Ferah başlangıcı doğal ve güzel kokuyor. Orta kısımda limon
geri planda kalıyor. Bergomot-neroli benzeri yapı devam ediyor. Orta notalarda
ağaçsı vetiver (kabe samanı) kendisini gösteriyor. Başlangıcı kadar ferah devam
etmiyor Vettiveru. Aynı buruk koku devam ediyor. Sanki biraz nötr çiçekler ve
geri planda ferah baharatlar da var. Fakat ağaç kökünü andıran vetiver başrolde.
Son kısımda ağaçsılık biraz daha artıyor. Neredeyse sedir ağacı ve topraksı Iso
E Super var diyeceğim. Belki de vardır. Böylece de tenden ayrılıyor.
Vettiveru genel olarak ferah
sayılabilecek bir vetiver parfümü. İsmine binaen orta notalarda karşımıza çıkan
vetiver, son kısımlara kadar etkisini hissettiriyor. Vetiverden sonra ikinci
önemli nota turunçgiller. Neroli-bergamot-limon üçlüsü parfüme hoş ve buruk bir
aroma katmış. Kimi zaman limon ön plana geçiyor kimi zaman bergamot burnunuzu
okşuyor. Turunçgil kullanımı başarılı ama klasik ve parlak bir portakal kokusu
beklemeyin. Zaten en büyük şaşkınlığım buradaki turunçgil kullanımına
yönelikti. Hem çok göze batmıyor ve geri planda kalıyor turunçgiller hem de
kokuya ferahlık vermeyi başarıyor. Sonlarıysa bence odunsuların hakimiyetinde.
Tabii vetiver de eşlik ediyor ağaçsı yapıya.
Vettiveru, klasik bir ferah parfüm
değil. O hem topraksı, hem odunsu, hem turunçgilli kokmayı başarıyor ve bunları
güzelce harmanlıyor. Karşımızda sıkıcı bir akuatik yok. Acqua Di Parma'lardaki
gibi canlı ve baskın turunçgil kullanımı da yok. Tatlı ve şekerli değil. Yapay
kokmuyor. Anlatması zor bir şekilde ferah ve güzel. Aynı zamanda oldukça
çekingen ve sakin.
Parfümümüz kaynaklarda uniseks olarak
geçiyor. Kullanım sürecinde topraksı ferah vetiver ve odunsuluğun baskın
olduğunu farkettim. Onun içindir ki erkek kullanımına daha yakın gibi
düşünülebilir. Erkeksi vurgular olsa da bir kadın rahatlıkla kullanabilir onu.
Fakat kadınsı bir form beklemeyin.
Evet kabul ediyorum ve sürüye katılan
bir koyun olmayı kabul ediyorum. Vettiveru harika bir parfüm değil. Etkileyici
ve vurucu da değil. Hayatınızı kokusu da olamayacaktır. Yine de çok güzel ve
doğal bir vetiver kokusu. Garip şekilde ferah, temiz, transparan ve basit.
Belki de asıl gücünü bu basitliğinden alıyor.
125 ml.si 60 dolar civarında satılan
Vettiveru, bir yorumcunun dediği gibi bu fiyata alınabilecek en iyi vetiver
temalı parfüm olabilir. Özellikle yurtdışında çok uygun fiyatlara satılıyor.
Hele bir de 500 ml. dev şişesi var ki ömür boyu kullanırsınız rahatlıkla.
-Vetiverru, karbon, oksijen, su ve
elektromanyetik spektrumun, karmaşık biyokimyasal tepkimelerin fantastik
şekilde fışkırmasının sonucu mu? Pek sanmıyorum.
-Fizikçi Freeman Dyson’un söylediği
üzere, eğer hiçbir iki fermionun aynı kuantum durumunda bulunamayacağını dikte
eden Pauli-dışlama (Pauli-exclusion) ilkesi var olmasaydı Vetiverru yine de
piyasaya sürülebilir miydi? Tabii ki!
-Bütün elektronlar en alt seviyedeki
atomik yörüngeyi işgal eden parçacıkların, sadece ayrık, izinli kuantum
durumlarını işgal edebileceklerini öğreten kuantizasyon ilkesi olmasaydı
Vetiverru yine de güzel kokar mıydı? Neden olmasın!
-Bu parfüme meşhur enformasyon ölçümü
veya negatif entropi’sinden türetilebilen enformasyon teorisi içinde önemli
teorik bir temel kazandırılabilir mi? Pardon?
Şaka bir yana bence Vettiveru dünya
jet-set'inin en sevdiği yaz lokasyonlarından İbiza'ya yakışır. Buradaki sabahın
ilk ışıklarına kadar süren partilerden birisindeyiz. İbiza Adası’nın en büyük
kulübünün o geceki sürprizi Tiesto ve Paul Van Dyk. Üst üste yıllardır dünyanın
en iyi DJ'yi seçilen Tiesto setin başına geçiyor. Partiye Adagio for Strings
ile başlıyor. Sonrasındaysa Dance For Life ve Just Be ile devam ediyor. Saat
gece yarısını geçtiğinde bu sefer setin başında Paul Van Dyk geliyor. Benimde
sevdiğim DJ'lerden olan Van Dyk, o tuhaf ve hüzünlü sayılabilecek geçişlerini
yapıyor. Partideki herkes mutlu ve yarı sarhoş. İçeriye sadece beyaz kıyafetle
alınan dans müziği severler, kullandıkları sentetik uyuşturucuların etkisiyle
sağa sola sallanıyorlar. Avrupa'nın en büyük elektronik müzik partisinin loş
ortamında ve Ağustos ayının rutubetli ve gece uyutmayan sıcağının ortasında
kullanmak için birebir Vettiveru'yu.
Kimi yorumcuların Lalique'in başarılı
parfümü Encre Noire'in ferah haline benzettiğine rastladım. Bazılarıysa
Guerlain'in ünlü klasiği Vetiver'e benzetmiş. Bence Guerlain - Vetiver kadar
yeşil kokmuyor Vettiveru. Ben Sycomore'a daha çok benzettim genel halini. Tabii
Sycomore'un 2-3 basamak altında verdiği kalite hissiyatı anlamında.
Bu çok sıcak ve rutubetli Ağustos ayında
kullandığım Vettiveru'yu bol bol sıktım. Kimi sefer 7-8 fıs kullanmama rağmen
hiç rahatsız etmedi. Onun tam bir ilkbahar-yaz parfümü olduğunu düşünüyorum.
Fakat bu kadar çok uyguladığım halde farkedilirliği yüksek olmadı. Genel olarak
tene yakın kalıyor. Kalıcılığı ise bir Eau de Cologne'ye (EDC) göre etkileyici.
Koku Güzelliği:10/7
11 Ağustos 2014 Pazartesi
Givenchy – Insense (1993)
Givenchy –
Insense (1993)
1990'lı
yıllar... Erken 90'lı yılların hafızamda fazlaca yeri olmasa da sonları acı
hatıralarla hala zihnimin bir köşesinde canlı duruyor. Kabul etmeliyim ki 90'lı
yılların başlarında parfümler ve kokular muhtemelen o kadar da ilgi alanıma
girmiyordu. Belki de post-ergenlik döneminde bu hale geldim. Sadece koku
hassasiyetim değil hayata bakışım da o zamanlarda mı şekillendi acaba?
İçiniz
rahat olsun çünkü sıkıcı çocukluğumu size anlatmayı düşünmüyorum. Sadece o
zamanları daha dikkatle gözden geçiriyorum zihnimde. Parfümlere dair her ne varsa
çıkarmak için. Fakat ne yaptıysam bu parfümü anımsayamıyorum.
1993
yılında Givenchy, Insense ismindeki erkek parfümünü piyasaya çıkardığında büyük
heyecan uyandırmadı. Hemen bir yıl sonra ise Insense Ultramarine piyasaya sürüldü.
Ve bomba patladı. Bir yıl arayla çıkan iki parfümden ağabey Insense'in kısa
süre içinde üretimi bitirildi. Ultramarine ise yıllarca dünyanın en çok satan
erkek parfümlerinden olacaktı. İsimleri bile aynı olan iki parfümün birisi
ticari olarak başarısız oluyor diğeri ise en çok satanlar listelerine giriyor.
Kaderin cilvesi bu olsa gerek.
Küresel
bir marka olarak Givenchy, küresel ticaretin gereklerini uygulamak zorunda.
Başarılı olan parfümün üretimi devam ettirilir, başarısız olanlara ise elveda
denir. Oysa Insense olayında durum biraz farklı. Çünkü üretimi bitirilen ilk
Insense, yıllardır parfüm severlerin ve eski koku severlerin en çok sevdiği ve
aradığı parfümlerden birisi olarak göze çarpıyor. Bu klasiğin hala büyük oranda
seveni ve saygı duyanı var. Ultramarine, büyük kitlelere hitap eden piyasa parfümü
gibi görülürken, Insense, parfümden gerçekten anlayanların ve merakı geçip,
amatör koku severlik düzeyine gelenlerin gözdelerinden birisi. Üretimi
bitirildiği için artık bulunmasının zor olması, bulunsa dahi yüksek fiyatlara
satılması, onun hakkında küçük bir fikir edinmemizi sağlıyor.
İşin
başka ilginç tarafı 1993 yılında çıkan Insense ve 1994 yılında çıkan
Ultramarine koku olarak birbirlerine hiç benzemiyorlar. Insense 1980'lerin
şiprelerini ve erkeksi parfümlerini andırırken, Ultramarine, sabunsu, akuatik
ve modern karaktere sahip. Daha önceden Ultramarine versiyonunu denemiş ve
fikirlerimi yazmıştım. Bugün ise ilk Insense'i büyüteç altına alacağım. Bakalım
her yerde bahsedildiği kadar güzel mi kokusu?
Fragrantica'da
aromatik fujer olarak sınıflandırılmış Insense. Üzerime sıktığımda beni
eskilerden gelen turunçgiller karşılıyor. Buruk, tozlu ve nostaljik
turunçgillerin içinde muhtemelen bergamot-portakal var. Modern olmayan,
1980'lere gönderme yapan bir turunçgil kullanımına sahip. Turunçgillere aromatik
otlar eşlik ediyor. Üst notaları yapaylıktan uzak ve güzel. Orta kısımda buruk
turunçgillerin etkisi devam ediyor. Ve parfümün asıl karakteri ortaya çıkmaya
başlıyor. Bu andan itibaren çiçekler size merhaba diyor. Lavantayı
hissediyorum. Yeşil iris (süsen), artemisia belki de manolya. Fakat kadınsı
çiçekler düşünmeyin. Oldukça erkeksi çiçeksilikten bahsediyorum. Yeşil erkeksi
çiçekler diyelim tam olsun. Bu bölüm yine kaliteli fakat bu kadar erkeksilik
benim için fazla. Son kısımda erkeksi çiçeklerin hakimiyeti devam ediyor.
Kapanışta odunsuluk daha önde gibi. Balsamsı ağaçsılık, çam-köknar ikilisine
yakın. Böylece de tenden ayrılıyor.
Insense,
genel olarak şipre-odunsu tarzına yakın. Başlangıçtaki ekşimsi
turunçgiller-aromatik otlar neredeyse Eau Sauvage/Safari/Number One düzleminde.
Fakat onlardan biraz daha canlı ve yeni. Orta bölümdeki erkeksi çiçekler, benim
çok sevmediğim Safari tarzına yakın gibi. Fakat onun kadar eski kafa değil. Son
kısım ise orta notaların paralelinde devam ediyor. Yani tarafsız gözle
baktığımda çok değişken ve kompleks bir parfüm olmadığını söyleyebilirim. Düz
çizgide ilerliyor.
Insense
aslına bakılırsa ilginç bir yerde duruyor. Ne 1980'lerin sert erkeksi
şiprelerine benziyor. Ne de 2000'li yılların şerbetli-şekerli oryantallerine.
İkisinin arasında kalmış geçiş dönemi parfümü denebilir. Kullanım sürecinde
farkediliyor ki, bariz şekilde eskiye öykünmüş. Küçük kardeşi Ultramarine kadar
ferah, akuatik ve modern değil.
Insense'in
en özgün tarafı kuşkusuz erkeksiliği. Günümüzün modern parfümlerinde fazla
rastlanmayan erkeksilik, burada fazlasıyla mevcut. Tatlılık barındırmayan, hafiften
maço yanı gözden kaçmıyor fakat ne Number One ne de Safari kadar yüklenmemiş
erkeksi vurguya. Onlardan daha yumuşak, ferah ve giyilebilir. Insense için Mitsouko'nun
erkek versiyonu denebilir mi diye düşünüyorum. Biraz zorlama olur bu benzetme.
Fakat genç arkadaşlara Insense'i koklatsak büyük kısmı onu hacı yağlarına
benzetebilir. Aslında gayet temiz, pürüzsüz, beyefendi ve sakin yapıda. Yaş
olarak otuz ve üzerindeki erkeklere tavsiye etmem gerekiyor. Çünkü hiç de genç işi
kokmuyor.
Evet
o kaliteli. Hatta kimi yorumculara göre Givenchy'nin en iyi parfümü. İşi
abartıp onun başyapıt olduğunu vurgulayanlarda var. Givenchy'nin en iyi parfümü
olduğuna karar verebilmek için markanın bütün parfümlerini denemiş olmak lazım.
Onun içindir ki öylesine iddialı cümleler kurmak yersiz. Fakat kalite ve farklı
karakter anlamında yeni nesil Givenchy'lerden bir üst seviyede olduğu
düşünülebilir.
İyi
de Insense'i beğendim mi? Şimdi onun tarzının bana yakın olmadığı gayet açık.
Bu kadar erkeksi parfümlere bir türlü ısınamıyorum. Onun içindir ki Insense bir
şişesinin peşine düşeceğim bir parfüm değil. Fakat eski tarz aromatik şipreleri
seviyorsanız ve bir erkek şeker-vanilya değil de böyle maskülen çiçeksi kokmalı
diyorsanız, o zaman şimdiden nereden alacağınızın araştırmasını yapmaya başlayabilirsiniz.
Insense'in
üzerine yapışan "erkeksi çiçeksilik" etiketinin faili Luca Turin gibi
görünüyor. Ünlü kitabında Insense'i erkeksi çiçeksi olarak sınıflandırmış ve
beş üzerinden beş puan vererek, en iyi erkek parfümleri listesine almış.
Başlangıcı
keskin ve yoğun. Sonrasında fark edilirliği normal seviyeye geliyor. Kalıcılık
bir EDT için iyi. Biraz hüzünlü tarafını düşünüp de onu sonbahar mevsiminde kullanmanın
yerinde olacağını söyleyebilirim. Hatta çok soğuk kış günleri dışında her zaman
kullanılabilir. Bu sıcak günlerde neyse ki hiç rahatsız edici değildi.
Önemli
sayılabilecek bir noktaya değineyim. 2007 yılında Givenchy markasının
kuruluşunun 50. yılı sebebiyle üretimi bitirilmiş ünlü ve klasik Givenchy
parfümleri yeni şişe ve kutularda limitli olarak piyasa sürüldü. Bu parfümlerin
arasında Insense de vardı. Fakat tahmin edeceğiniz gibi 2007 çıkışlı parfümlerin
tamamı reformüle olarak çıktı. Yani şu an iki ayrı şişede Insense var. Orijinal
olan şişesi Ultramarine'e benzeyen sarı kutulu şişe. Benim kullandığım orijinal
formülasyonuydu. Uzun ince şişe sonradan çıkartıldı. Koku olarak ise deneyen
yorumcular ufak tefek farklılıklar olduğunu söylüyorlar. Eğer bulabilirseniz
eski sarı şişe/kutu olanı almanız daha mantıklı gibi görünüyor.
Parfümün
tasarımını, kariyerinde önemli işlere imza atamamış burun Daniel Moliere
gerçekleştirmiş. Şişesinin tasarımını Pierre Dinand'ın yaptığına dair bilgi
var.
Not:
Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.
Koku
Güzelliği:10/7
7 Ağustos 2014 Perşembe
Etat Libre d’Orange – Archives 69 (2011)
Etat Libre
d’Orange – Archives 69 (2011)
"Mandalina,
kırmızı meyveler CO2, orkide & Prune JE, tütsü, kafur, kırmızı biber,
benzoin, paçuli ve misk." Sizce bu birbiriyle alakası olmayan notalardan
anlamlı ve güzel kokan bir parfüm çıkar mı?
Kırmızı
meyveler CO2'nin ve Prune JE'nin ne olduğu konusunda fikrim yok. Bu terimlerin
gizemli bir Da Vinci şifresi olduğunu da sanmıyorum. Kendisinden beklendiği gibi
farklı ve radikal bir koku tasarımının işaretleri mi acaba bu notalar. Yoksa
yine şişirilmiş pazarlama cümleleri mi?
Sıradışı
konseptler, popüler kültüre güçlü göndermeler, cinsellikle mizahın kesiştiği
isimler, absürt hikayeler. Eğer bir niş parfüm evi, bunları size vaat etse tepkiniz
nasıl olurdu bilemiyorum. Fakat Etat Libre d'Orange'ın yapmak istediği şeyi
yavaş yavaş anlamaya başladığımı sanıyorum. Üstelik kullandığım sekizinci
parfümünden sonra!
Archives
69 ismine ilk bakışta cinsellik çağrışımı yaptığı düşünülebilir. Belki de benim
içim fazlasıyla fesat. 69 ifadesinin bir seks pozisyonu olduğunu ve porno sektöründe
sıklıkla kullanıldığını bilmek için çok kültürlü olmamıza gerek yok. Orijinal
numunesinin içindeki küçük bilgilendirme broşürünün arka yüzünde büyük harflerle
"Masumiyetin Sonu" ibaresinin olması rastlantı olmasa gerek. Yine
aynı broşürdeki "Bu parfüm şehvetsel kurtuluşun kokusudur" yazması
manidar.
Etat
Libre d'Orange'den beklendiği üzere seks çağrışımı yapan Archives 69 ismi,
markanın iddiasına göre tamamen bizim abartmamız. Paris merkezli markanın buradaki
ana mağazasının adresinden geliyormuş ismi. 69 Rue des Archives adresinde
bulanan Etat Libre d'Orange merkez butiği, parfüme ismini verdiyse de benim gibi
kuşkucuların merakını tam anlamıyla bastırabilmiş değiller.
Archives
69, epeydir çekmecede duran parfümlerdendi. Neden onu uzun zamandır karanlık
çekmecemde unuttuğumu bilemiyorum. Belki de bundan önce denediğim diğer Etat
Libre d'Orange parfümlerinin biraz hevesimi kırmasıydı sebep. Putain des
Palaces dışındaki kokularla bir türlü yakın arkadaş olamamıştık. Bakalım
Archives 69 ile nasıl bir ten uyumu sağlayabileceğim.
Parfümün
açılışında garip bir kokuyla karşılıyorum. Üst notaların bende uyandırdığı
izlenim Vicks kokusu. Eskiden babam evde sık sık Vicks kullanırdı. O günlere gitmemi
sağladı başlangıcı. Mentol diyesim var. Belki alkol. Kimisi kafur demiş, kimisi
de biber. Pek bir şeye benzetemedim üst notaları. Zaten kokuyu da sevemedim. Tuhaf
açılış bana göre değil. Orta kısımda biraz daha tanımlanabilir kimlik
kazanıyor. Tatlımsı meyveler hissediyorum. Muhtemelen erik ya da yaban mersini.
Tabii büyük oranda mandalinayı unutmamak lazım. Meyveler dedim ama ferah
meyveler ve turunçgiller akla gelmesin. Olgun ve biraz karanlık mandalina
Tauer'in turunçgil kullanımını hatırlatıyor. Meyvelere ilerleyen saatlerde
tatlımsı metalik baharatlar ekleniyor. Biber burada başrolde. Orta kısım
başlangıcına göre daha kabul edilebilir. Son kısımda misk öne çıkıyor. Belki
biraz tütsü. Tatlılık sonlarda da mevcut. Orta bölüme yakın ilerliyor kapanışta
kokusu.
Archives
69, diğer Etat Libre d'Orange parfümlerinde karşılaştığım tuhaf yapaylığı
bünyesinde barındırıyor. Bazı yorumcuların medikal-eczane benzetmesi doğru olabilir.
Ben plastiğimsi bir derinin verdiği türden yapaylık hissediyorum daha çok.
Hatta tatlı balkabağı bile diyesim var. Archives 69, Tilda Swinton: Like This
gibi balkabağı tatlısı hissini verdi bana. Parfümün üzerinde bir hayalet gibi
dolaşıyor adeta.
Bu
arkadaşı sınıflandırmak kolay değil. Odunsu bir parfüm değil. Vanilya, kahve,
karamelli bir hali de yok. Sanırım onun için meyveli-baharatlı denebilir. Öne
çıkan aktörler yaban mersini, erik, biber olarak göze çarpıyor. Fakat bu
notaları çok berrak şekilde algılayamıyorsunuz. Sanki kokusu bilerek karmaşık
hale getirilmiş hiç kimsenin anlayamaması için. Biraz kakafonik ama lezzetli.
Muhtemelen fena halde ten seçen bir parfüm. Doğru tenle buluştuğunda çok güzel
olacağına eminim.
Archives
69'un sanatsal bir koku karakteri olduğu söylenebilir. Günlük kullanımda, sokakta
dolaşırken yada ofis kullanımına uyacağını sanmıyorum. "Mod ve an" kokusu
bence. Mistik ve transandantal değil. Çözmesi zor, kullanımı zor, sevmesi zor
ve alışması zor bir kokuya benziyor. Onun için yeterince emek harcayacak şanslı
kişileri arıyor olabilir.
Zaman
zaman kadınsı, pudralı, rujumsu, sabunsu hale geliyor. Başka zaman ise uniseks
kullanıma uygun meyveli, baharatlı, cazibeli bir yapıya bürünüyor. Kimi zamanlardaysa
rahatsız edici, bıktırıcı, yapay, plastiğimsi, iç gıcıklayıcı, ukala ve şımarık
oluveriyor.
Archives
69'u sevdim mi sorusunu bana soruyor musunuz bilmiyorum ama yine de cevap
vereyim. Bir Etat Libre d'Orange parfümünü sevmek-nefret etmek yada kaliteli
bulup-bulmamak bağlamında düşünürsek hata yapabiliriz. Çünkü onların tarzları
bu. Garip, benzersiz ve uçuk. Archives 69'un bu ifadeleri karşıladığı söylenebilir.
Bu parfümün kolay kolay benzerine rastlayacağınızı sanmıyorum. Bu anlamda
"size özel" tarafını göreceksiniz. Kokusunu genel anlamda çok
sevdiğimi söyleyemem. Başlangıcı çok itici. Orta kısımdan itibaren plastiğimsi
yapaylık hissedilse de fena bir parfüm değil. Fakat büyük boy şişesini almak
konusunda ısrarcı olacağımı sanmıyorum. Yine de onu kullandığım için pişman
değilim. Koku hafızama farklı bir hatıra daha kazınmış oldu.
Denemeden
alınması halinde pişman olma olasılığı yüksek. Uniseks olarak geçse de kadın
kullanımına yakın gibi. Sonbahar-kış mevsimi için daha uygun olacaktır. Parfümün
tasarımını, sektörün tanınan isimlerinden Christine Nagel yapmış. Eau de Parfum
(EDP) konsantrasyonuna sahip.
Koku
Güzelliği:10/6.5
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)