3 Haziran 2014 Salı

Yohji Yamamoto – Yohji Homme (2013)




Yohji Yamamoto – Yohji Homme (2013)

Japonya'nın başkenti Tokyo'da doğmuş Yohji Yamamoto. 2. Dünya Savaşı'nın en sert geçtiği zamanlarda dünyaya gelmenin şanssızlığını yaşamış. Henüz doğduktan bir  yıl sonra, savaşta oldukları Amerikan uçaklarının bombardımanına maruz kalmış Tokyo. Çok küçük yaşta ise babasını kaybetmiş. Bir söyleşisinde Yamamoto içindeki uhdeyi şöyle dile getirmiş: "Ben Tokyo'da doğduktan sonra orası bombalanmış. Sanırım ruhumun köklerinde hala yıkılmış Tokyo şehri var. Hayatımın başlangıcından sonuna kadar, bu karanlık yanımı hep taşıyacağım içimde. Ne zaman babam aklıma gelse, savaşa karşı öfke duyuyorum."

Annesi ise erken ölen eşinden dolayı Yohji'ye hem annelik hem de babalık yapmış. Çocukken, terzi olan annesine zaman zaman yardım da ediyormuş bay Yohji. 1966 yılında hukuk fakültesini bitirip, diplomasını almış. Fakat aklı her zaman moda dünyasının parıltılı dünyasındaymış. Kıyafetler tasarlamış uzun yıllar. Başarılı işlerinin, modanın kalbinin attığı şehirlerde yankı uyandırması uzun sürmemiş. Onun tarzını minimalist şıklık olarak tanımlayanlar çoğunlukta. Kendi markası Yohji Yamamoto ile ismi, dünyanın önemli modacıları arasına girmiş durumda.

Rei Kawakubo, Kenzo Takada ve Issey Miyake gibi Japon moda ekolünün temsilcisi olan Yohji Yamamoto, her tasarım markası gibi parfüm işine de girdi. İlk parfümleri 1996 çıkışlı Yohji isimli kadın kokusuydu. 1999 yılında ise ilk erkek parfümleri Yohji Homme piyasaya sürüldü. Jean-Michel Duriez imzalı ilk Yohji Homme, parfümseverler arasında kısa zamanda çok sevildi. Fakat 2002 yılında Procter & Gamble lisansı ile üretilmeye başlandı Yohji Homme. Bir süre sonra da üretimi bitirildi.


Parfümseverleri hayal kırıklığına uğratan bu durum, 2013 yılında tersine döndürüldü. Ünlü Yohji Homme, tekrardan üretilmeye başlandı. Bu sefer parfümörü Olivier Pescheux'dı. Tabii ki yeniden formüle edilmiş olarak karşımıza çıkacaktı yeni Yohji Homme. Benim kullandığım 2013 çıkışlı yeni Yohji Homme. İlk formülasyonu çokça övgüler alan Yohji Homme'un bakalım yeni hali nasıl olmuş.

Kendi sitelerinde kakule, bergamot, kahve, sedir ağacı, rom ve deri notalarından oluştuğu belirtilmiş. Üzerime ilk sıktığımda beni tatlımsı canlı turunçgiller karşılıyor. Portakal, bergamot ve aromatik otlar size merhaba diyor. Üst düzey rafinelik hissi vermese de başlangıcı gayet güzel. Orta kısma geçildiğinde turunçgiller geride kalıyor. Bu andan itibaren rom, tatlı baharatlar ve deri hakimiyeti ele alıyor. Deri biraz plastiğimsi kullanılmış. Başlangıcı kadar ilgimi çekmese de eh işte diyebilirim. Son kısımlarda yine değişiyor yapısı. Deri geri plana geçerken, meyan kökü algılıyorum. Biraz kahve ve odunsu notalar. Meyan kökü ve kahve sanki daha baskın. Alt notalar çok ilgi çekici yada ilginç değil.

Yohji Homme'un, 1999 çıkışlı ilk formülasyonunu deneme şansım olmadı. Yeni halinin ise çok başarılı olduğunu söylemem zor. Başlangıcındaki canlı turunçgiller en sevdiğim kısmı oldu. Orta bölümdeki deri biraz plastiğimsi ve yüksek kaliteli değil. Yumuşak ve aromatik baharatlar neyse ki durumu biraz kurtarmış. Sonları ise sanki meyveli gibi. Belki meyan kökü bu hissiyatı veriyordur.


Parfüm genel olarak ortalama kalitede. Zaman zaman notalardaki dağınıklığı fark edebiliyorsunuz. Çok usta işi bir reformülasyon çıkarılmamış sanki. Tenimde deri, meyan kökü ve baharatların daha etkili olduğunu söyleyebilirim. Kahve notası ise fazla öne çıkamadı tenimde bir türlü. Bu anlamda benim için aromatik odunsu-baharatlı-deri olarak sınıflandırabilir.

Belki de doğru kelime "aromatik" Yohji Homme için. Oldukça yumuşak ve sakin kokusu var. Saldırgan değil. Güçlü erkeksi çağrışımlar yapmıyor. Daha çok konfor ve genel beğeni odaklı tasarlanmış gibi. Kimi zaman öne çıkan içki teması, bildiğimiz alkol kokusu gibi verilmemiş. Meyan kökünün ve baharatların arkasına zarifçe yerleştirilmiş. Yani onun için içki kokan parfüm demek şu haliyle yanlış olabilir.

Peki Yohji Homme'u sevdim mi? O, koku severlerin önem verdikleri bir parfüm. Fakat eminim ki ilk formülasyonu çok daha başarılıydı. Bu haliyle ilginç, etkileyici yada farklı tarafına rastlamadım. Evet güzel kokuyor ama sadece güzel. Hayatımın parfümü olacağını hiç sanmıyorum.

Parfüm yazarı Luca Turin'in kitabında ilk formülasyon Yohji Homme meyan kökü fujeri olarak sınıflandırılmış ve beş üzerinden beş puan verilmiş. Ayrıca parfüme övgüler yağdırmış. Benim denediğim yeni formülasyonu 2013 yılında tekrardan test etmiş Turin. Bu sefer onu lavantalı meyan kökü olarak sınıflandırmış ve beş üzerinden dört vererek notunu düşürmüş.


Üretimi başlatılmasına rağmen hala çoğu yerde karşınıza çıkamayacak bir parfüm. Adeta niş parfümler gibi onu bulmanız için aramanız şart. EDT konsantrasyonuna sahip. Kalıcılığı iyi ama fark edilirliği az oldu tenimde. Keşke biraz daha güçlü olabilseymiş. Sonbahar-kış mevsiminde kullanmak iyi fikir olabilir. Her yaştan arkadaşa uyabilecek, günlük kullanımda sırıtmayacak yapısı var.

Koku Güzelliği:10/6.5

30 Mayıs 2014 Cuma

Creed – Irisia (1968)




Creed – Irisia (1968)

Bu aralar Sigmund Freud'a takmış durumdayım. Onun hayata ve insana dair müthiş çözümlemeleri, bugün bile hala aşılabilmiş değil bence. Özellikle insanın çocukluk dönemini ele aldığı tezleri, okumaya ve incelemeye değer. Her davranışımızın kökeninde gerçekten de çocukluk dönemimiz mi var? Sevdiğimiz yemekler, beğendiğimiz müzik, aşık olduğumuz insanlar, yapmak istediğimiz iş, yaşamayı dilediğimiz coğrafyalar ve tabii ki bizi bizden alan kokular. Hepsinin kaynağı çocukluğumuz mu?

Filmlerde gördüğümüz ünlü bir sahne vardır hani. Adam psikoloğuna gider. Psikolog onu odaya alır ve oradaki kanepeye uzanıp, çocukluğundan bahsetmesini ister. Merak etmeyin size şu an en yakın kanepeye uzanıp, çocukluğunuzu ve geçmiş yaşamınızı düşünün demeyeceğim. Fakat bazı kokular vardır ki, sizi geçmişe götürür. Anılarınızı canlandırır. Çocukken çıktığınız dut ağacı, ailenizin sizi götürdüğü deniz kenarı, öğretmenleriniz ile gittiğiniz piknik alanındaki akan dere, arkadaşlarınızla oynadığınız oyun sonucunda su gibi terlemeniz ve annenizin sırtınıza havlu koyması, "yarım saat daha izin ver anne lütfennn" siteminiz ve aklıma gelmeyen onlarca çocukluk anısı. İşte bir süredir kullandığım Creed'in Irisia'sı yukarıdakilere benzer anıları çağrıştırdı zihnimde. Eskiler, anılar, çocukluğum ve büyüdüğüm şehirler.

Creed'in fazla bilinmeyen ve büyük ihtimalle de üretimi bitirilmiş çiçeksi parfümü Irisia, uzun zamandır dolabımda mahzun şekilde bekliyordu. Elim bir türlü nedense ona gitmiyordu. Ve çok öne çıkmayan bu parfüme bir haksızlık da ben yapmayayım dedim ve kendisine şans vermeyi göze aldım. Açıkçası çok umutlu değildim bu Creed'den ama kullandıkça fikrim değişti. Kendi siteleri dahil neredeyse hiç bir bilgi yok Irisia ile ilgili. Creed'in popüler ve şöhretli yeni nesil parfümlerini düşündüğümüzde Irisia'nın yalnızlığı etkiledi beni. Onun için "unutulmaya yüz tutmuş diva" dersek hiç de yanlış olmaz.


Fragrantica'da yeşil çiçeksi olarak sınıflandırılmış Irisia. Üzerime sıktığımda karşıma tozlu/eski bergamot çıkıyor. Bu kokuyu biliyorum ama nereden? Evet sanırım hatırladım. Mitsouko? İşte size 1900'lü yılların ortalarından gelen bir şipre başlangıcı. Eski ve nostaljik üst notalarda tütün kolonyalarını andıran turunçgiller başrolde. Yüksek kaliteli şipre başlangıcı müthiş ama yeni nesil koku severlerin kabul etmesi zor. Muhtemelen "yaşlı teyze" kokusu damgası yiyecek başlangıç çok başarılı. Orta bölüme geçildiğinde nostaljik turunçgiller hala etkili. Fakat bu sefer sabunsu çiçekler devreye giriyor. Parfüme ismini veren iris (süsen) ve sümbülteber. Bence sümbülteber daha baskın. İris biraz dengeleyici rol oynamış sanki. Ve harika bir sürpriz olarak leziz meşe yosunu kendisini gösteriyor. Ama hiç bir zaman rol çalmaya çalışmıyor. Hep oralarda bir yerde. Geleyim son bölüme. Alt notalarda benzer koku formu devam ediyor. Bu sefer turunçgiller yok. Neredeyse erkeksi sayılabilecek çiçeklere amber, paçuli ve sedir ağacı ekleniyor. Meşe yosunu kapanışta da sizi yalnız bırakmıyor. Sabunsuluk alt notalarda da devam ediyor. Ve şölen böylece sona eriyor.

Şöyle bir zihnimi gözden geçiriyorum. 1968 çıkışlı İrisia, denediğim en eski tarihli Creed parfümü. Genellikle yeni nesil popüler Creed'leri kullanıyoruz bir hevesle. Oysaki 250 yıldan fazladır parfüm ürettiğini iddia eden bir markanın eski kokularını neden es geçiyoruz ki? Bu anlamda 1960'ların sonunda piyasaya sürülen İrisia, Creed'in eski ve tarihi yüzünü görmemi sağlıyor. İyi ki de bu şansa erişmişim.

Şimdi efendim İrisia nasıl bir parfüm? Tam bir şipre. Her şeyiyle ve bütün benliğiyle. Her notanın DNA'sına işlemiş şipre karakteri. Başlangıç, bizi adeta 2. Dünya Savaşı sonrası Paris'e götürüyor. Tozlu bergamotlu açılış, Mitsouko'yu andırıyor. Hatta biraz Eau Sauvage esintisi. Ucundan azıcık Aramis Tuscany karakteri. Üst notalar ilk başta çok eski ve yaşlı kadın kokusu gibi gelebilir ama kullandıkça müthiş kalitesine hayran kalıyorsunuz. Orta kısımda turunçgiller hala yerinde dursa da çiçeklerin hakimiyeti bariz. Bu bölüm hiç de kadınsı değil. Bir çok erkeksi şipre kadar erkek kullanımına uygun bile diyebilirim. Evet İrisia kadın parfümü olarak görünüyor ama erkekler içinde kullanması zor yapıda değil.


Orta notalar bence sümbülteber etkisinde. Fracas yada Carnal Flower kadar dişil değil sümbülteber. Sabunsuluk hissedilmeye başlanıyor alttan alta. İris ve meşe yosunu ile güzel bir denge kurulmuş. Özellikle orta bölümden itibaren ortaya çıkan meşe yosunu ciddi anlamda erkeksilik katıyor parfüme. Onun içindir ki Fracas ve Carnal Flower'ı kendime yakın bulamadım ama İrisia, çok daha konforlu kullanıma sahip orta bölümde.

Alt notalara geleyim. Orta kısımdan gelen sabunsuluk, sonlarda da devam ediyor. Fakat YSL - Y'deki kadar değil. Zaten kapanışta çiçeklerin yerini amber ve sedir ağacı alıyor. Sanki biraz da deri var gerilerde. Erkeksi sayılabilecek kapanışa sahip İrisia. Hala kaliteli ve ilginç.

Değerli dostlarım, karşımızda günümüzün modern bol tatlı baharatlı gurmesi yok. Eskilerden fırlayıp gelmiş ve 2014 yılının dünyasına ayak uyduramayacağı belli olan klas, şık ve yüksek kaliteli bir şipre var. Muhtemelen kendi döneminin en güzel örneklerinden birisiydi. Meşe yosunu sürprizi ise unutulacak gibi değil. Başlangıcı tütün kolonyalarından, harika bergamot esansına geçen bir rüya adeta. Abartılı olmayan çiçeksilik frapan yada şehvetli değil. Ölçülü ve muhafazakar. Baloya gitmeye hazırlanan orta yaşlı bir kadın da kullanabilir İrisia'yı, kütüphanesinde Ernest Hemingway'ın kitabını okuyan bir asilzade erkeği de. Enteresan, zengin ve nostaljik.

Kokusu biraz Mitsouko'yu biraz YSL - Y'yi biraz da Fracas'ı hatırlatıyor. Fakat onlar kadar kadınsı değil İrisia. Ayrıca Mitsouko'daki şeftalimsi yapı yok. YSL - Y'deki aşırı sabunsuluğa da kaymıyor. Fazla tatlılık barındırmaması da memnun edici. Başarılı bir parfüm. Denenmesi gereken klasiklerden birisi olmalı bence. Fakat artık fazlaca yerde rastlanmıyor. Sanırım yeni nesil popüler Creed'ler dururken, İrisia'nın pabucu dama atılmış Creed tarafından.

                                                                               Resim: Parfumo

Ünlü oyuncu Sophia Loren'in de İrisia kullandığını küçük bir dedikodu olarak vereyim. Eau de Parfum (EDP) formunda. Kalıcılığı gayet iyi. Başlangıcı oldukça keskin ve yoğun. Sonrasında normale dönüyor neyse ki. Kırk yaş ve üzerindeki kullanıcıları hedefliyor sanki. Çok sıcak yaz mevsimi dışında her zaman kullanılabilir. Fakat bu parfümde ilginç bir hüzün var. O çiçek ve turunçgil kullanımı oldukça buruk. Bence İrisia’yı, hüzünlü bir sonbahar mevsiminde kullanmak harika olacaktır.

Parfümün tasarımını Creed ailesinin beşinci nesil üyesi James Henry Creed yapmış. Parfüm kritikçisi Luca Turin'in kitabında yeşil şipre olarak sınıflandırılmış İrisia. Beş üzerinden bir yıldız verilerek en kötü parfümler sınıfına sokulmuş. Beni yine oldukça şaşırtan bir puanlama Luca Turin'den. Bu kadar kötü bir notu hak edecek tarafının olmadığını düşünüyorum.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/8

26 Mayıs 2014 Pazartesi

Prada – Candy (2011)




Prada – Candy (2011)

Kabul etmek gerekir ki çoğu zaman önyargılarımızın kurbanı oluruz. Aslında olmayan şeyleri varmış gibi zihnimize yerleştiririz. Kafamızda hayali planlar kurarız. Olmadık şeylere inanırız. Hatta bu uğurda sevdiğimiz insanları bile incitiriz. Ah o önyargı kuyusu yok mu? Amma derin hatta dipsizdir.

Ünlü moda evi Prada'nın Candy isimli parfüm çıkardığını duyduğumda ne yalan söyleyeyim zihnimdeki önyargı kazanı kaynamaya başladı. Sorular birbiri ardına yağıyordu. Prada neden böylesine sıradan isim seçti? Kutusunun üzerindeki genç kız figürü, kokusunun karakteri hakkında ipucu veriyor mu? Günümüzün bol tatlı gurme parfümlerine vasat bir üye daha mı ekleniyor? Prada neden böyle fazlasıyla piyasa işi pazarlama kampanyası uyguluyor parfümü için? Aklıma gelen bazı önyargı içeren sorular olarak hatırladıklarım.

Özellikle Infusion serisi ile parfümler dünyasında yer edinen Prada'nın, fazla iştahlı olmadığı anlaşılıyor kokular dünyasında. Infusion ve özel serisini saymazsak, çok sayıda parfüme imza attıkları söylenemez. Belki de bu durumu eksiklik olarak gördükleri için 2011 yılında iddialı bir parfüm piyasaya sürdüler. Şişesinin üzerindeki genç kız figürüne istinaden, büyük şehirlerde yaşayan, gezmeyi ve eğlenmeyi seven, neşeli, canlı ve hareketli kızların parfümü olarak sunulmaya çalışılmış gibi görünüyor Candy.


Parfümün isminin, son yılların en popüler tarzı olan şekerli-karamelli-vanilyalı kokulara gönderme yaptığını düşünmek olası. Belki de tatlı ve şeker kızlara küçük bir taş atıldığı düşünülebilir. Parfümün tanıtımı şu cümleler ile yapılmış: "Candy, baştan çıkarıcı bir kokudur. Saf, teşvik edici cazibesiyle sizi sarar. Pembe ve altın renge sahip Candy, Prada kadınının yeni yüzünü test etmenizi sağlar. Candy'nin sırrı, hoşgörü ve sevinçtir."

Fragrantica'da oryantal vanilya olarak sınıflandırılmış Candy. Üzerime sıktığımda karşıma oldukça tatlı ve lezzetli bir koku çıkıyor. Yumuşak ve pudralı karamel ilk saniyelerde önce burnumda sonra zihnimde güzel duyguların uyanmasını sağlıyor. Candy'nin üst notaları çok güzel bir karamel ile size merhaba diyor. Biraz da tatlı baharatlar var. Muhtemelen kakule. Yapaylık neredeyse yok başlangıçta. İlerleyen dakikalarda bu tatlımsı kokuya pudralı çiçekler ekleniyor. Muhtemelen iris (süsen) baş rolde. Tenimde orta bölümü biraz Dior Homme/Dior Homme Intense'e benzettim. Kokusu hala pudralı ve yumuşacık. Son kısımda ise koku formu büyük değişiklik göstermiyor. Biraz benzoin ve hissedilir oranda misk de yerini alıyor kapanışta. Hala tatlı ve hala vanilyamsı. Böylece tenden ayrılıyor.

Candy, ismi gibi bol tatlı, şekerli, karamelli hatta çikolatamsı kokuyor. Bu tarz parfümleri sevmeyenler için biraz can sıkıcı olacağını düşünüyorum tatlılık oranının. Bence ikinci ana öge çiçekler. İristen geldiğini düşündüğüm çiçeksilik, fazla kadınsılık katmıyor genel kompozisyona. Süet yumuşaklığındaki karamel-çiçek işbirliği gayet kabul edilebilir sınırlarda diyebilirim. Parfümün sonu ise en sıradan yeri. Ortalama bir misk ile yapılan kapanış, dillere destan yada unutulmaz değil.


Candy, aslında basit bir parfüm. Karamel-şeker-vanilya-çiçekler ve miskten oluşuyor. Zaman zaman karamelize edilmiş portakal hissi yaşamanıza sebep oluyor. Özellikle son kısımda sanki biraz turunçgil esintileri var. Derin yada detaylı yapısı yok. Tek düze ilerliyor. Neredeyse hiç değişmiyor. Tabii ki Prada gibi ana akım işlere imza atan markadan çok daha fazlasını beklemek anlamsız olur. Yine de kendi kategorisinde bence güzel ve kullanılabilir bir gurme.

Onun kadın parfümü olarak piyasaya sürüldüğü sır değil. Kokusunu düşündüğümde bence çok kadınsı nüanslar taşımıyor. Hatta bazı erkek parfümleri, Candy'den çok daha kadınsı bulunabilir. Bu anlamda Candy, hem erkekler için hem de kadınlar için rahatlıkla kullanılabilecek bir seçenek.

Rahatsız edici yapaylığa rastlamadım. Direkt hedefe odaklanmış, ne amaçladığını bilen bir parfüm. Yeni nesil tatlımsı vanilyalı parfümlere rakip olabilecek ve genç kızlar için güvenli bir seçenek olarak tasarlandığını düşünüyorum. Bu haliyle rahatlıkla istediğini alabilir Candy. Tatlılık oranı daha az olsaymış, benim de ara ara kullanabileceğim bir gurme olabilirdi. Ama bu haliyle değil.

Candy, genç, neşeli, pozitif, modern, uçarı tiki kızları kalbinden vurabilir. House Cafe'ye takılan, yeni açılan lüks AVM'lerde çantasını koluna takıp dolaşan, bol bol alışveriş yapan, kıyafet kombinlerine önem veren, süslü,  arkadaşlarıyla gülüşüp Starbucks'ta Caramel Frappuccino içen, ailesinin maddi durumu iyi, kolejde okuyan kızlara göre bir parfüm bence.


Candy'nin en şikayet edilen yanı ise ne yazık ki kalıcılığı ve farkedilirliği. Kalıcılığı kıyafet üzerinde iyi olsa da, tende tatmin edici değil. Farkedilirliği ise düşük oldu. Eau de Parfum (EDP) olmasına rağmen çekingen ve tene yakın olduğunu söyleyebilirim. En azından benim tenimde böyle tepki verdi.

Bol şekerli ve vanilyalı kokusu, soğuk kış günleri için daha elverişli olduğunu hissettiriyor. Sıcak yaz günlerinde biraz can sıkıcı hale gelebilir. Kokusunun tasarımını Daniela (Roche) Andrier yapmış.

Koku Güzelliği:10/7
 

22 Mayıs 2014 Perşembe

Le Labo – Santal 33 (2011)




Le Labo – Santal 33 (2011)

Amerikan popüler kültürünün en çok işlenen ögelerinden birisidir kovboylar. Özellikle 1900'lü yılların başlarını anlatan Hollywood filmlerinin değişmez karakteridir kovboy. Hayatı at sırtında geçen, orta yaşlarda, kirli sakallı, üzeri sürekli tozlu ve kirli, geçimini çoğu zaman banka yada posta treni soyarak geçiren yalnız adamlardır kovboylar. Biraz aykırı gideni devletin tarafına geçer ve bir kasabaya şerif bile olurdu. Astığı astık kestiği kestik kovboyların en büyük dostları Smith&Wesson'ları nasıl maharetli kullandıkları ise zihnimize kazınmıştır adeta. Vahşi Batı'nın malum kuralıdır: "Kim silahını daha hızlı çekerse, o hayatta kalır!"

1950'li yıllarda ise Amerika artık dünyanın öne çıkmış yeni süper gücüdür. Bu gücünün en büyük kaynağını ise küresel markalarından ve şirketlerinden alıyor haliyle. Amerika deyince aklımıza ilk gelen markalardan birisi de kuşkusuz ki Marlboro. Dünyanın en şöhretli sigara markası olarak büyük reklam kampanyalarına imza atmaları, kendi açılarından anlaşılabilir. Gerçi uzun yıllardır özellikle Marlboro'nun kendi vatanında çok büyük anti-sigara uygulamaları hayata geçirilmiş durumda. Sigara karşıtı bu tavır, bütün ülkelere neyse ki çabuk yayıldı. Fakat insanların zihnindeki "Marlboro içen maço erkek" imajı hemen silinecek gibi görünmüyor.

Sigaraya karşı bu kadar sıkı önlemlerin olmadığı 20. yüzyılın başlarında Marlboro içen erkeği simgeleyen "Marlboro Adamı", Amerikan tarihi açısından önemli simgelerden birisiydi. Tabii ki bu imajı yerleştirmek için, çok büyük bütçeler ayırıyordu Marlboro. "Erkek dediğin Marlboro içer" sloganıyla kim bilir kaç milyon insan sigara içmeyi önemli ve değerli bir ayrıcalık olarak düşünmüştü. Oysaki ilerleyen yıllarda yapılan sağlık araştırmalarında sigaranın en büyük kanser sebebi olarak ortaya çıkması, çoğu kişi için sonun başlangıcıydı. Hatta Marlboro Adamı'nın bile. Çünkü artık sigara bir numaralı kanser sebebiydi. Ve hiç kimse Marlboro Adamı'nın gözünün yaşına bakmayacaktı. Bu popüler kültür simgesi, uzun yıllar boyunca unutulmaya terk edilecekti arkasında kötü anılar ve kansere yakalanmış yüz binlerce kişi bırakarak.


2014 yılında, artık kovboyların ve Marlboro Adamı'nın esamisi okunmasa da, Amerika merkezli niş parfüm evi Le Labo, eski zamanları hatırlatmak istiyor bize Santal 33 ile. İlhamını sert, erkeksi ve maço bir karakter olan Marlboro Adamı'ndan almış Santal 33. Kendi sitelerinde de bu yönde bilgiler verilmiş. Parfümün sigarayla alakalı olarak tütün kokusunu mu vurguladığı, yoksa eski kafa bir erkek parfümü olarak mı düşünüldüğünü öğreneceğiz birazdan. O zaman geçelim detaylara.

Fragrantica'da odunsu aromatik olarak sınıflandırılmış Santal 33. Üzerime sıktığımda karşıma tuhaf sayılabilecek bir koku çıkıyor. Garip, endüstriyel ve plastiğimsi deri ve karanlık salatalık benzeri menekşe. Deri biraz daha baskın oldu tenimde. Durun bir dakika. Bu aromayı tanıyorum. Fahrenheit? Narciso Rodriguez For Him? Evet bu deri ve karanlık menekşe kesinlikle Narcisio Rodriguez For Him paralelinde bir erkeksilik meydana getirmiş. Bence epey benziyorlar fakat Santal 33'deki deri oldukça yapay ve plastiğimsi. Geçeyim orta bölüme. Erkeksi deri ve menekşe, yaklaşık bir saat kadar etkisini sürdürüyor. Sonrasında radikal bir değişim yaşanıyor. Deri ve menekşe ortadan tamamen kaybolurken, tatlımsı, neredeyse sütsü-kremsi misk ortaya çıkıyor. Kimileri hindistan cevizine kimileri de incire benzetmiş bu rayihayı. Tatlı ve lezzetli misk olarak tanımlanabilir. Çok yumuşak, kaliteli ve sütlü gibi. Bu bölümden itibaren parfüme ismini veren sandal ağacı da hissediliyor. Evet ismi Santal 33 ama sandal ağacı biraz geri planda duruyor sanki. Çok kibar ve yüksek kaliteli iris (süsen) çiçeğini unutmamak lazım. Kötü başlayan ama güzel sonlanan bir parfüm diyebilirim.

Santal 33, bence oldukça basit bir parfüm. Fazla detaylı yada derin değil. Deri, menekşe, sandal ağacı, misk ve iris çiçeğinden oluşuyor. Zengin harmana sahip olduğu söylenemez. Zaten parfüm iki bölümden oluşuyor. İlki plastiğimsi tuhaf deri-menekşe ve ikinci kısım sandal ağacı-misk iş birliği. Başka da kokunun yapısına etki edecek nota karşıma çıkmadı.


Parfümün hemen başlangıcındaki yapay deri oldukça farklı ve alışılmışın dışında. Kimi zaman hastaneleri veya eczaneleri hatırlatıyor. Bazen de lastik fabrikasında dolaştığınızı hissettiriyor. Biraz sert ve garip açılışa sahip. Konforlu olmayan ilk bir saatlik bölüm, nispeten erkeksi denebilir. Bu kısım atlatıldığında çok daha yumuşak ve sevilesi bir kokuyla karşılaşıyorsunuz. Bazı yorumcuların dediği gibi sütlü-kremsi-vanilyamsı misk-sandal ağacı iş birliği gayet başarılı. Parfümün en sevdiğim yeri de burası oldu zaten.

Sıra dışı ve kimyasal bir açılıştan sonra gelen beyaz ve damla sakızlı deterjanla yeni yıkanmış çarşaf. Nedense zihnimde Santal 33'ün çağırışımı bu minvalde oluyor. Parfümün resmi pazarlama konsepti ile fazlaca ilgisi yok kokusunun. Belki üst notalarda menekşe erkeksilik veriyordur. Onun dışında vahşi ve sert erkeksilik ile karşı karşıya değiliz. Hatta günümüzün modern parfümlerini hatırlatıyor orta ve son kısım.

Evet soruyorum Le Labo'ya. Nerede Marlboro Adamı, nerede banka soyan kötü kovboylar, nerede Clint Eastwood bakışı, nerede silahındaki altı kurşunla altı haydutu vuran kasaba şerifi? Hani isim-konsept-pazarlama tutarlılığı? Nerede sigara, duman yada tütün kokusu, nerede viski tadı, nerede kökenini attan alan hayvansallık, nerede haftalarca yıkanmamış kıyafet efekti?

Santal 33, başlangıcı dışında güzel sayılabilecek bir parfüm fakat muhteşem değil. Endüstriyel sterillik taşıyan kokusu zaman zaman Comme des Garçons'un Odeur serisinin güzide üyelerini çağrıştırabilir. Nitekim bana çağrıştırdı. Bu haliyle çok yüksek fiyatlarına istinaden büyük boy şişesini almak konusunda aceleci olmayın ve muhakkak önce deneyin.


Parfümün tasarımına Avon, David Beckham, Kenneth Cole, Paris Hilton ve Sarah Jesicca Parker gibi vasat markalara işler yapmış olan Frank Voelkl imza atmış. Eau de Parfum (EDP) formunda. Kalıcılığı ve fark edilirliği yüksek olmadı denemelerimde. Erkek kullanımına biraz daha yakın. Uygun dozajlama ile dört mevsimde de kullanılabilir.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/7