13 Mayıs 2014 Salı
Imaginary Authors - Memoirs of a Trespasser (2012)
Imaginary
Authors - Memoirs of a Trespasser (2012)
Garip
ve sürprizlerle dolu bir hayat yaşadığımızın farkında mıyız acaba? İsmine Dünya
denen gezegene dağılmış yüz milyonlarca insan, çoğu zaman hayat koşturmacasının
ortasında buluveriyor kendisini. Son sürat akan trafiğe, insanlara hatta
yaşamın kendisine inat Röyksopp'ün şarkıları gibi tuhaf bir hüzüne kapılmayanımız
var mıdır? Sonbahar mıdır hüzün mevsimi? Bu sıcacık ilk bahar günlerinde
hüzünlenemez miyiz gökyüzündeki pamuk helvasına benzeyen beyaz bulutlara
bakarken? Sahi en son ne zaman kafanızı kaldırıp, gökyüzüne uzun uzun baktınız?
Çocukken en sevdiğimiz şey olan sırt üstü uzanıp, bulutların üzerinizden yavaşça
geçişini izlemeyeli ne kadar zaman oldu? Hiç etrafınızdaki ağaçlara dikkat
ediyor musunuz? Yaprakları ne durumda? Üzerindeki kuşlar yeterince mutlu ve telaşlı
mı?
Kırklı
yaşlarında bir adam düşünün. Amerika'da yaşayan. Klasik orta sınıf beyaz
Amerikalı. Hani Hollywood filmlerindeki araba satıcıları gibi. Akşam eve
giderken ya Burger King'den yada Pizza Hut'tan paket yiyecek alıp, evinde
televizyon karşısında yiyen bekar ve yalnız orta düzey gelire sahip bir
Amerikalı. İşte kafamızda oluşturulmuş bu tiplemeye uyacak birisi mi diye
düşünüyorum Josh Meyer'i. Aslında hikayesi diğer arkadaşlarından pek de farklı
değil. Sadece o ikince el araba işi değil, emlakçılık yapıyormuş bundan 4-5 yıl
önce. Sanırım hayatımızın bir döneminde hepimizin hissettiği duyguyu yaşamış ve yaptığı işin, aslında yapması gereken iş olmadığını anlamış. Ve internetten parfümlerin
sihirli dünyasıyla tanışması uzun zaman almamış. Sanki kaderi ona doğru olanın
bu olduğunu fısıldamış, sadece onun duyabileceği şekilde.
Parfümlerle
ilgili okuduğu kitaplar yetmemiş ve daha teknik kaynaklara yönelmiş. Bu arada kendisine amatör bir parfüm yapım seti edinmiş. Kendi kendisini yetiştirerek
başladığı parfümörlük hayatını, şu anda Imaginary Authors isimli markasıyla
taçlandırmış durumda Josh Meyer. Amerika dışında çok az yerde satışı yapılan Imaginary
Authors için "butik, bağımsız yada niş" marka diyebiliriz. Henüz çok
yeniler sektörde. İlk parfümleri 2012 yılında piyasaya sürülmüş.
Koleksiyonlarında dokuz parfüm var. Şimdiden özellikle Amerika kıtasında hatırı
sayılır bir parfüm sever grubunu etkilemeyi başarmış görünüyorlar.
Josh Meyer (Resim: cafleurebon)
Her
zaman şöhretli ve pazarlama çılgını ana akım markaları inceleyecek değiliz ya!
Hatta son zamanlarda, fazla bilinmeyen butik markalar çok daha ilgimi çekmeye başladı.
Kendimi gün yüzüne çıkmamış hazinelere dokunuyormuş gibi hissediyorum. Evet
belki Indiana Jones değilim. Fakat konforlu küçük dünyalarımızdan çıkıp, çeperlerde
neler oluyor diye başımızı kaldırıp bakmak neden yanlış olsun ki?
Geçtiğimiz
haftalarda Imaginary Authors'un Cape Heartache'ine göz atmıştım ve gayet
başarılı bulmuştum. Şimdi markanın ikinci popüler parfümü Memoirs of a Trespasser
var karşımızda. Markanın genel konsepti olan "Hayali Yazarlar" teması
devam ediyor Memoirs of a Trespasser'de. Hayali yazar Philip Sava adına yapılmış
ikinci parfüm olduğunu belirteyim unutmadan. "Konyağınız varsa aşkı ne
yapacaksınız ki" gibi fazla romantik sayılamayacak bir mottosu olan Philip
Sava, iyi ki günümüzün dünyasında yaşamıyormuş.
Kendi
sitelerinde "Gerçek bir macera kokusu" olduğu vurgulanan Memoirs of a
Trespasser'in "eski anılarınızı canlandırmak istediğiniz dönemlerde"
kullanılması tavsiye edilmiş. Fragrantica'da oryantal vanilya olarak
sınıflandırılmış. Üzerime sıktığımda tatlımsı reçine ve tatlı kırmızı meyveler
bana merhaba diyor. Yüksek kaliteli ve lezzetli başlangıcı gayet modern ve
güzel. Sevdim üst notalarını. İlerleyen dakikalarda orta kısma geçiliyor.
Burada reçine-meyve ikilisine tatlımsı vanilya eşlik ediyor. Evet vanilya neredeyse
ana oyuncu haline geliyor. Yapaylık hissedilmeyen vanilyalı kek kıvamındaki
aromaya biraz da baharatlar ekleniyor. Tütsüyü andıran dumansı odunsu notalarda
mevcut. Hepsi de fazlaca şekerli olmayan tatlılık ile harmanlanmış. Orta kısım
çok zengin ve ilginç. Neyse ki bu bölüm de sınıfı geçiyor. Geleyim son kısma.
Alt notalarda reçine ve odunsu notalar geride kalıyor. Vanilya artık tek oyuncu
haline geliyor fakat pudralı veya kokulu mumları andırır şekilde verilmiş vanilya.
Tatlılık oldukça artıyor kapanışta. Yüksek kaliteli bulmadım buradaki
vanilyayı. Hafiften Tobacco Vanille'in sonlarını çağrıştırıyor. Böylece de
tenden ayrılıyor.
Resim: fragrantica
Memoirs
of a Trespasser, ana hatlarıyla vanilya-reçine-odunsular-kırmızı meyveler
kombinasyonu üzerine inşa edilmiş gibi görünüyor. Vanilya başlangıçtaki kısa
süre dışında her zaman çok etkili. Sanırım parfümümüzü vanilyalı grubunda
değerlendirebiliriz. Vanilyaya en büyük desteği reçine, baharatlar ve ağaçsılık
veriyor. Başlangıcı gayet ilginç ve benzersiz. Orta kısımda artan vanilya oranı
Musc Ravageur'ı hatırlatıyor. Evet orta bölüm ile Musc Ravageur'un orta kısmı
yakın denebilir. Tabii ki Musc Ravageur'dan çok daha odunsu ve reçineli.
Sonlarda ise Tobacco Vanille'in o vanilya kokulu mumlara benzeyen tarafını
çağrıştırıyor.
Shalimar'daki
gibi hayvansal bir vanilya yok Memoirs of a Trespasser'da. Daha yumuşak, daha
tatlı, daha modern, daha lezzetli ve daha "kekvari". Koklayan yada kullanan
çoğu kişinin sevebileceği güzel bir deneme olmuş Memoirs of a Trespasser. Son
kısmındaki bölüm hariç yüksek kaliteli vanilya memnun edici. Gerçekten de leziz
bir vanilya kullanılmış. İnsanın zaman zaman yiyesi gelecek kadar hem de.
Josh
Meyer, başlangıç için hiç de fena iş çıkarmamış. Evet Memoirs of a Trespasser,
benzersiz yada yaratıcı değil. Kendisinden önceki sağlam ve şöhretli vanilya parfümlerinden
etkilenmiş. Onların kompozisyonuna küçük rötüşlar yapıp, insanların beğenisine
sunmuş. Markanın en popüler parfümlerinden olması da şüphesiz tesadüf değil.
Eğer vanilyalı parfümleri seviyorsanız, işte denemeniz gereken bir seçenek
daha. Kötü haber ise deneme listeniz giderek uzuyor.
Yine
ten-kıyafet karşılaştırması yapayım. Ten üzerinde kullandığımda çok daha derin
ve zengin kokan Memoirs of a Trespasser, kıyafet üzerinde tek düze kaldı. Ten üzerinde
reçineli ve odunsu kısmı öne çıktı. Kıyafet üzerindeyse vanilyalı tarafını
gösterdi. Fakat vanilya, biraz pudralı ve bol tatlı gibiydi. Bu anlamda ten
üzerinde denenmesini öneririm. Kumaş üzerinde beklenen derinliği yakalayamadı.
Memoirs
of a Trespasser, uniseks olarak piyasaya sürülmüş. Bence de doğru karar.
İçeriğindeki vanilya bazen kadınsılık hissettirse de reçine, baharatlar ve
odunsular, dengeyi sağlıyor. Eau de Parfum (EDP) konsantrasyonuna sahip.
Kalıcılığı çok iyi. Adeta tene yapışıyor. Fark edilirliği ortalama seviyelerde.
Sonbahar-kış kokusu olduğunu sanırım söylememe gerek yok. Soğuk kış günlerinde
içinizi ısıtacağına bahse girerim.
Not:
Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.
Koku
Güzelliği:10/7.5
10 Mayıs 2014 Cumartesi
Hermes – Bel Ami (1986)
Hermes – Bel Ami (1986)
1870 yılında,
Fransa-Belçika sınırındaki Meuse Irmağı kıyısında, Sedan bölgesinde
gerçekleşmiş bir savaş. Fransa ve Prusya arasındaki savaşta, III. Napoleon yönetimindeki
Fransa ordusunun yenilmesiyle sonuçlanan Sedan Savaşı'nın, mağlup Fransa için
ciddi sonuçları olmuştu. Ülkede II. İmparatorluk dönemi ayaklanma ile yıkılmış,
III. Cumhuriyet ilan edilmişti. Savaşın hayırlısı olur mu bilinmez ama Fransa'nın
Cumhuriyete ve demokrasiye geçmesinde önemli bir etkendi 1870 Sedan savaşı.
Paris uzun bir
kuşatmanın sonunda Almanların eline geçmişti. Şehrin hatta ülkenin ekonomik
olarak zor günler geçirdiğini öngörmek zor değildi. Almanların, savaşı kaybeden
Fransızlara yüklü savaş tazminatı ödetmesi de cabasıydı. İşgal günleri ve
sonrası Fransa toplumunda büyük çöküntüye yol açmıştı. Sadece maddi anlamda
değil, ahlaksal ve toplumsal olarak da zor günler geçiriyordu Fransızlar.
Savaşta yenilmiş her ülkenin halkında hayal kırıklığı, yılgınlık ve bunalım yaşanması
sosyolojik olarak normal sayılabilirdi.
1880’li
yıllarda, Fransa'da böyle bir toplumsal psikoloji vardı. Fakat İlber hocanın
dediği gibi "Fransız kültürünü dize getirmek mümkün değildi" Almanlar
tarafından. İşte tam da bu yıllarda Fransa edebiyatında Guy de Maupassant
isimli bir yazar dikkat çekiyordu. Kendine özgü yazı tarzıyla, Fransa'da 19.
yüzyılın sonlarında oldukça popüler olmuştu. Günümüzün "kısa hikaye"
tarzının babası olarak kabul ediliyor hala Muapassant. Ve bu genç adam savaş
sonrası ülkesinin ahlaki anlamdaki çöküşünün romanını yazmaya karar vermişti.
İsmini Bel Ami
(İyi Arkadaş) koyduğu romanında Georges Duroy isimli bir gazeteciden söz
ediyordu. Kısa yoldan zengin olmak ve burjuvaziye karışmak isteyen Georges
Duroy karakterinin yaşadıkları anlatılıyordu. Yakışıklılığı sayesinde kısa
zamanda dönemin sosyetesinin dikkatini çekmişti Duroy. Basın, sermaye ve iktidar
ilişkileri sarmalında hızla yükselen Duroy'un, her şeyi menfaate endeksleyen
burjuva ahlakında gözlenen çürüme ve acımasızlık, kısa sürede yaşam biçimi
haline gelmişti Duroy'un. Romanın yazarı Guy de Maupassant, 1880'li yıllarda
medya dünyasıyla iktidar arasındaki ilişkiyi çarpıcı şekilde ortaya koymuştu.
İşin ilginç yanı ise, Fransa'da yazılmış bir romandan 130 yıl sonra, günümüz
Türkiyesinde, iktidar ile medya arasındaki çarpık ve ahlaksız ilişkilerin aynen
devam ettiğini görmek, insanın midesinde çirkin bir ekşime hissetmesine sebep
oluyor ne yazık ki.
Konuyu daha da
uzatmadan gelelim ilgi alanımıza. Anlaşılacağı üzere, Hermes markası, Bel Ami
isimli erkek parfümünün ilhamını, işte bu ünlü romandan almış. Hermes'in eski
dönem ağır toplarından olan Bel Ami, bugün için bile en iyi erkek parfüm
klasikleri arasında gösteriliyor. Bu anlamda erkeklerin kalbinde önemli bir
yeri var Bel Ami'nin. Aynı Guerlain yada Chanel'in meşhur klasikleri gibi.
Gerçi ülkemizde pek bilinen bir parfüm değil Bel Ami. Fakat parfüm meraklılarının
gayet yakından tanıdığı bir eser. Eski tarz erkeksi parfümlerin başarılı
temsilcilerinden birisi olduğu rahatlıkla söylenebilir.
Kendi
sitelerinde çok kısa bir tanım var. O da şöyle: "Dayanılmaz şekilde çekici
ve erkeksi. Kakule, paçuli, amber ve derinin cüretkar bir karışımı."
Parfümü üzerime sıktığımda beni tozlu bergamot karşılıyor. Eski tarz tozlu
bergamota biraz limon ve aromatik otlar eşlik ediyor. Açılış klasik 1980'ler
şipresi. Nostaljik sayılabilecek üst notalar kaliteli ve çok güzel. Orta
kısımda eski his devam ediyor. Bu sefer yine eskilerin harika notası meşe
yosunu karşıma çıkıyor. Meşe yosununa yumuşak tatlımsı baharatlar da katılıyor.
Ve parfümün baş aktörü deri kendisini göstermeye başlıyor. Erkeksi çiçekleri de
unutmamak lazım. Tozlu turunçgiller hala etkili orta bölümde. Buradaki deri
bence karanlık değil. Aromatik turunçgillerin etkisiyle ferah bile denebilir.
Son kısımda yine müthiş bir dönüşüm yaşanıyor. Deri geride kalırken, yumuşak ve
limonsu tütsü kendisini gösteriyor. Nefis bir tütsü olduğunu söylersem abartmış
olmam. Tütsüye yüksek kaliteli vetiver de eşlik ediyor. Ne güzel bir sürpriz!
Bel Ami'nin
ana yapısını tozlu turunçgiller, erkeksi çiçekler, meşe yosunu, deri ve
tütsünün oluşturduğu söylenebilir. İlginç şekilde bergamot destekli
turunçgiller, parfümün sonlarına kadar etkili. Bu anlamda aromatik yönü gayet
güçlü. Deri ceketler gibi kokmayan Bel Ami'de iyiki böyle kullanılmış turunçgil
destekli deri. Kimi yorumcular onun karanlık koktuğunu söylese de bence pek
doğru değil. Bu kadar aromatik ve turunçgilli yapı kolay kolay karanlık kokamaz
gibime geliyor.
Bel Ami,
1980'li yılların ortalarının esintilerini burnunuza taşıyor. 1986 yılında
piyasaya sürüldüğünde, o sene hiç de yabana atılmayacak rakipleri vardı. 1986
çıkışlı Obsession For Men, Xeryus ve Zino Davidoff'un en büyük rakibiydi Bel
Ami. Fakat kokusu hiç birine benzemiyordu. O aslında bir deri parfümüydü. Her
eski kafa deri parfümünde olduğu gibi erkeksi ve maçoydu. Evet Bel Ami, bariz
bir erkek kokusu. Çok sert ve acımasız olmasa da yine de rengini belli ediyor,
karakterini ortaya koyuyor.
Günlük
kullanıma uygunsa da biraz resmi bir duruşu var Bel Ami’nin. Daha çok takım
elbise kokusu gibi. Tam bir beyefendi parfümü. Aristokrat, şehrli, Parisien,
entelektüel, saygılı, olgun ve karakterli. Nostaljik ve eski koktuğunu inkar
edemem. 1930’lu yıllarda, şık takım elbise giymiş, fötr şapkalı ve elinde
şemsiyesi ile Paris yada Roma sokaklarında dolaşan centilmenlerin parfümü
olmalıymış Bel Ami. Eski dünyanın rafine geleneklerini günümüze taşıyan bir
misyon kokusu adeta.
Bu aralar
kendime yeni adet çıkardım farkındaysanız. Parfümleri hem ten üzerinde hem de
kıyafet üzerinde kullanıp, ikisini karşılaştırıyorum. Unutmazsam bu yönlerini de
yazacağım artık parfümlerin. Çünkü bazen oldukça farklı kokulara dönüşebiliyor
parfümler. Bel Ami'yi ten üzerinde denediğimde turunçgil, meşe yosunu, baharat,
deri ve tütsü kısmının öne çıktığını fark ettim ki gayet sevdim. Tende
üst-orta-alt nota ayrımları fark ediliyor. Basit ve tek düze değil. Değişken ve
sürprizli. Kıyafet üzerinde kullandığımda aromatik otlar ve deri yönü kendisini
gösterdi. Garip ve ekşi hale gelen kokusu şaşırtıcı oldu. Böylece ten üzerinde
çok daha iyi sonuç verdiğini söyleyebilirim. Tavsiyem odur ki kıyafetten ziyade
ten üzerinde denenmeli. İlk günler kullandığımda kendime yakın bulamadığım Bel
Ami, ilerleyen günlerde ne yaptı etti kendisini sevdirmeyi başardı. Biraz şans
verin ona, hemen vazgeçmeyin. Kullandıkça değerini anlıyorsunuz.
Tabii ki Bel
Ami bir klasik. Aynı Equipage, Drakkar Noir, Polo Classic, Kouros, Insense,
Egoiste, Habit Rouge yada Antaeus gibi. Bu anlamda saygı duyulması gereken bir
yere sahip. Fakat bu, onu eleştirmeyeceğimiz anlamına gelmez. Yin de Bel Ami'nin
çok rahatsız eden yanına rastlamadım. Genel olarak kaliteli, çok katmanlı, zengin
ve güzel bir parfüm. Kokusu "eski" anılarını çağrıştırıyor olabilir.
Günümüzün modern parfümlerine benzemediği açık. Genel olarak tatlılık kullanımı
az. Artık bol şekerli yeni nesil piyasa parfümlerinden bıkmaya başladık
sanırım. Onun için de böylesi tatlılığı sınırlandırılmış kokulara karşı ilgim
artıyor. Hermes, yine iyi iş çıkarmış Bel Ami ile.
Luca Turin'in
kitabında Bel Ami, deri turunçgil olarak sınıflandırılmış ve beş üzerinden dört
puan verilmiş. Ayrıca bay Turin, parfümün reformüle edildiğinden bahsetmiş. Bazı
platformlarda eski Bel Ami'nin kokusunun daha güzel olduğu, yeni formülünün pek
başarılı olmadığı söylense de bence bu hali bile gayet iyi.
Bel Ami'nin
tasarımını Jean-Louis Sieuzac yapmış.
Sonbahar-kış mevsimi için uygun olduğunu düşünüyorum. Yaş olarak genç arkadaşları
hedeflemiyor. Otuz hatta otuz beş yaş üzeri erkeklere önerebilirim.
Koku
Güzelliği:10/8
7 Mayıs 2014 Çarşamba
Tom Ford – Oud Wood (2007)
Tom Ford – Oud Wood (2007)
Ne tik ağacı ne sedir
ağacı ne servi, çam, ceviz, gürgen. Sizi bugün dünyanın en pahalı ağacıyla
tanıştırmamı ister misiniz? Reçineli sınıfına giren, kokulu özütünün pek çok
isim olan bir ağaç "Öd (Oud, Agarwood)". 20 kilo Agar ağacından
sadece 12 ml. Öd özütü çıkabildiğini düşünürsek, neden dünyanın en pahalı
esansı olduğu anlaşılabilir Öd'ün. Sadece çok az bulunması olarak da değerlendirilmemesi
gerekir konunun. En iyi kalitede öd yağını elde etmenin tek yolu, yüz yaşını
aşmış Agar ağaçları sayesinde olduğu düşünülürse, kolay ulaşılabilir bir esans
olmadığı rahatlıkla anlaşılabilir doğal Öd'ün.
Farklı kalitelerdeki
tamamen doğal öd yağlarının fiyatları oldukça değişiklik gösterse de, birinci
kalitedeki doğal öd esansının bir kilo fiyatının 18.000 Euro civarında satıldığı konuşulduğuna göre, ödün,
parfümlerde neden sentetik halde kullanılmak zorunda olduğu görülebilir. Ve
evet bazı markalar aksini iddia etselerde sektörün neredeyse tamamı sentetik öd
kullanır parfümlerini oluştururken. Belki Arabistan merkezli bazı markalar
doğal içerik kullanıyorlardır. Fakat onların parfümlerinin de fiyatlarının
nasıl yüksek olabileceğinin tahminlerinde bulunabiliriz.
Parfümlerinin içeriğinde
öd kullandığını iddia eden ana akım markalar bile var. Mesela M7, M7 Oud
Absolu, S.T. Dupont Oud Oriental, Roberto Cavalli Tiger Oud, Carven Oud
Thameen, Fahrenheit Absolute, Dirty English For Men, Ermenegildo Zegna
Indonesian Oud, Versace Oud Noir gibi örneklerde doğal öd esansı
kullanılamayacağı, satış fiyatlarından anlaşılabilir. Hatta Maison Francis
Kurkdjian, Montale, Mancera, Bond No.9 gibi üreticilerinde sentetik öd
kullanımına yöneldikleri sır değil.
Niş parfümcülüğün
özellikle son on yılda en sevdiği esans oluverdi Öd. Neredeyse her marka bir
yada daha fazla, isminde veya içeriğinde Öd olan parfümlere yer veriyor
koleksiyonlarında. Bu Öd furyasına Amerikan modasının yeni ikonu haline gelen
Tom Ford markasının kayıtsız kalması düşünülemezdi. Güçlü niş rakipleriyle
mücadele etmenin zor olduğunu bizden çok daha iyi biliyorlar şüphesiz. Fakat
iddialı ve hırslı Tom Ford, Öd temalı parfüm yarışında geride kalmayacağını
ispat etmeye çalışıyor. Hem de "Private Blend" serisinin bir üyesi
ile.
Tom Ford'un niş
parfümlerle kıyaslanabilecek özel serisinden Oud Wood ile birlikteyiz şimdi de.
Kendi sitelerinde "zor bulunan, egzotik ve kendine özgü" olarak
duyurulmuş. Fragrantica'da odunsu oryantal olarak sınıflandırılmış. Üzerime
sıktığımda beni tatlı öd ve tatlı yumuşak baharatlar (kakule ve biber)
karşılıyor. Öd, gayet yapay ve ilaç gibi verilmiş. Baharatlar ise tatlı
biberimsi ve gayet güzel. Zıtlıkları içinde barındıran açılışı var. Güzel
baharatlar ve hastane gibi kokan öd. Buyurun siz karar verin başlangıcı
başarılı mı yoksa kötü mü. İlerleyen dakikalarda baharatlar geride kalıyor.
Tatlımsı/kremsi ödün etkinliği devam ediyor. Orta kısımda öd ağacına bu sefer
yapay kremsi sedir ağacı ve vanilya eşlik ediyor. Sedir ağacının vanilyayla
birleşimi en sevmediğim tarzda gerçekleşmiş. Orta notaların bana hitap etmediği
açık. Alt notalarda vanilyalı, kremsi sedir ağacı devam ediyor. Bu ikiliye
kremsi yapay sandal ağacı da ekleniyor. Son kısımda iç açıcı değil. Ne büyük
hayal kırıklığı!
Oud Wood, gerçekten de
ismi gibi kokuyor. Öd ve odunsular en belirgin elemanlar. Üçüncü olarak vanilya
öne çıkıyor. Fakat burada gayet vasat ve sıkıcı. Sonlardaki sandal ağacı ise
evlere şenlik. Gayet yapay sandal ağacı aynı orta notalar gibi vanilya
kremsiliğine boğazına kadar batmış.
Parfümün iki farklı
sektörden oluştuğu söylenebilir. İlk kısım hastane/antiseptik hissi veren öd ve
yumuşak baharatlar. Bu bölüm canlı, saldırgan, biraz Arap etkili ve tuhaf.
İkinci bölümde karakter tamamen değişiyor. Evet öd yine oralarda bir yerde ama vanilya kremsiliği ve yapay
sedir-vetiver-sandal ağacı işbirliği, orta ve son kısmın bel kemiğini
oluşturuyor. Bu kısım daha stabil, sakin, dingin ve sıradan.
Oud Wood, genel olarak
tatlı ve vanilya kremsiliğine sahip. Özellikle orta kısımdan itibaren vasat
kalitedeki vanilya önemli rol oynuyor öd ve sedir ağacını dengelemekte ve
yumuşatmakta. Nispeten başarılı olsa da bu durum koku güzelliği olarak değil de
sinir bozucu yapaylık olarak yansıyor ana yapıya. Kokusunun genelinde
tatlılığın bolca kullanıldığını söylersem yanlış olmaz. Buradaki tatlılık
bal-tonka fasulyesi sayesinde verilmiş olabilir.
Başından sonuna kadar
yapaylık ve uyumsuzluk hissedilen Oud Wood, şaşırtıcı derecede kalitesiz ve
sıkıcı kokuyor. Başlangıcındaki güzel baharat kullanımı dışında çok sevilesi
yanına rastlayamadım. Adeta günümüzün modern yapay-vasat odunsu parfümlerini
hatırlatıyor. Hatta Bulgari Man'a benzettim yapay odunsu kısmını. Kimi
yorumcuların Oud Wood'u, Joop Homme'a benzetmelerini anlayabiliyorum. Sentetik
plastiğimsi sandal ağacı muhtemelen bu hissi veriyor. Evet zaman zaman Joop
Homme'un o plastiğimsi yapısını aklınıza getirmiyor değil.
Sanırım bu soruyu sormak
zorundayım. Karşımda Tom Ford'un inanılmaz yüksek fiyatlara satılan özel serisine
ait bir parfüm mü var? Ciddi misin Tom Ford. Bu arkadaşın Serge Lutens,
Amouage, Nasomatto'lar ile rekabet edebileceğini düşünüyor musun? Eğer öyle
olduğunu düşünüyorsan parfüm biriminin tası tarağı toplayıp, dükkanı
kapatmasının vakti geldi demektir.
Eau de Parfum
konsantrasyonuna sahip. Kalıcılığı çok iyi. Fark edilirliği başlarda yüksek.
Sonrasında tene yakın kalıyor. Tam bir sonbahar-kış kokusu. Luca Turin, Oud
Wood'u, ferah odunsu olarak sınıflandırmış ve beş üzerinde üç puan vermiş.
Oud Wood, sıradan bir
kompozisyondan öteye geçemeyen, öylesine ve aceleyle çıkarılmış izlenimi
bıraktı bende. "Bir çok parfüm piyasa sürelim, elbet insanlar kendilerine
yakın buldukları birini alır kullanır, bizde bol bol şişe satarız"
düşüncesini Tom Ford abimize yakıştıramadığımı dile getireyim. Başka ne söyleyeyim
bilemiyorum. Daha fazla canımı sıkmadan burada bitireyim ve Hande Yener'in bol
cıstaklı şarkılarını yüksek sesle dinleyeyim de moralim yerine gelsin:
"Kim bilebilir aşkı
Aşktan ölene kadar
Sınırlarda yaşatır inan
Kendi gidene kadar"
Not: Bu parfümü bana
ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.
Koku Güzelliği:10/5
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)