Hermes – Bel Ami (1986)
1870 yılında,
Fransa-Belçika sınırındaki Meuse Irmağı kıyısında, Sedan bölgesinde
gerçekleşmiş bir savaş. Fransa ve Prusya arasındaki savaşta, III. Napoleon yönetimindeki
Fransa ordusunun yenilmesiyle sonuçlanan Sedan Savaşı'nın, mağlup Fransa için
ciddi sonuçları olmuştu. Ülkede II. İmparatorluk dönemi ayaklanma ile yıkılmış,
III. Cumhuriyet ilan edilmişti. Savaşın hayırlısı olur mu bilinmez ama Fransa'nın
Cumhuriyete ve demokrasiye geçmesinde önemli bir etkendi 1870 Sedan savaşı.
Paris uzun bir
kuşatmanın sonunda Almanların eline geçmişti. Şehrin hatta ülkenin ekonomik
olarak zor günler geçirdiğini öngörmek zor değildi. Almanların, savaşı kaybeden
Fransızlara yüklü savaş tazminatı ödetmesi de cabasıydı. İşgal günleri ve
sonrası Fransa toplumunda büyük çöküntüye yol açmıştı. Sadece maddi anlamda
değil, ahlaksal ve toplumsal olarak da zor günler geçiriyordu Fransızlar.
Savaşta yenilmiş her ülkenin halkında hayal kırıklığı, yılgınlık ve bunalım yaşanması
sosyolojik olarak normal sayılabilirdi.
1880’li
yıllarda, Fransa'da böyle bir toplumsal psikoloji vardı. Fakat İlber hocanın
dediği gibi "Fransız kültürünü dize getirmek mümkün değildi" Almanlar
tarafından. İşte tam da bu yıllarda Fransa edebiyatında Guy de Maupassant
isimli bir yazar dikkat çekiyordu. Kendine özgü yazı tarzıyla, Fransa'da 19.
yüzyılın sonlarında oldukça popüler olmuştu. Günümüzün "kısa hikaye"
tarzının babası olarak kabul ediliyor hala Muapassant. Ve bu genç adam savaş
sonrası ülkesinin ahlaki anlamdaki çöküşünün romanını yazmaya karar vermişti.
İsmini Bel Ami
(İyi Arkadaş) koyduğu romanında Georges Duroy isimli bir gazeteciden söz
ediyordu. Kısa yoldan zengin olmak ve burjuvaziye karışmak isteyen Georges
Duroy karakterinin yaşadıkları anlatılıyordu. Yakışıklılığı sayesinde kısa
zamanda dönemin sosyetesinin dikkatini çekmişti Duroy. Basın, sermaye ve iktidar
ilişkileri sarmalında hızla yükselen Duroy'un, her şeyi menfaate endeksleyen
burjuva ahlakında gözlenen çürüme ve acımasızlık, kısa sürede yaşam biçimi
haline gelmişti Duroy'un. Romanın yazarı Guy de Maupassant, 1880'li yıllarda
medya dünyasıyla iktidar arasındaki ilişkiyi çarpıcı şekilde ortaya koymuştu.
İşin ilginç yanı ise, Fransa'da yazılmış bir romandan 130 yıl sonra, günümüz
Türkiyesinde, iktidar ile medya arasındaki çarpık ve ahlaksız ilişkilerin aynen
devam ettiğini görmek, insanın midesinde çirkin bir ekşime hissetmesine sebep
oluyor ne yazık ki.
Konuyu daha da
uzatmadan gelelim ilgi alanımıza. Anlaşılacağı üzere, Hermes markası, Bel Ami
isimli erkek parfümünün ilhamını, işte bu ünlü romandan almış. Hermes'in eski
dönem ağır toplarından olan Bel Ami, bugün için bile en iyi erkek parfüm
klasikleri arasında gösteriliyor. Bu anlamda erkeklerin kalbinde önemli bir
yeri var Bel Ami'nin. Aynı Guerlain yada Chanel'in meşhur klasikleri gibi.
Gerçi ülkemizde pek bilinen bir parfüm değil Bel Ami. Fakat parfüm meraklılarının
gayet yakından tanıdığı bir eser. Eski tarz erkeksi parfümlerin başarılı
temsilcilerinden birisi olduğu rahatlıkla söylenebilir.
Kendi
sitelerinde çok kısa bir tanım var. O da şöyle: "Dayanılmaz şekilde çekici
ve erkeksi. Kakule, paçuli, amber ve derinin cüretkar bir karışımı."
Parfümü üzerime sıktığımda beni tozlu bergamot karşılıyor. Eski tarz tozlu
bergamota biraz limon ve aromatik otlar eşlik ediyor. Açılış klasik 1980'ler
şipresi. Nostaljik sayılabilecek üst notalar kaliteli ve çok güzel. Orta
kısımda eski his devam ediyor. Bu sefer yine eskilerin harika notası meşe
yosunu karşıma çıkıyor. Meşe yosununa yumuşak tatlımsı baharatlar da katılıyor.
Ve parfümün baş aktörü deri kendisini göstermeye başlıyor. Erkeksi çiçekleri de
unutmamak lazım. Tozlu turunçgiller hala etkili orta bölümde. Buradaki deri
bence karanlık değil. Aromatik turunçgillerin etkisiyle ferah bile denebilir.
Son kısımda yine müthiş bir dönüşüm yaşanıyor. Deri geride kalırken, yumuşak ve
limonsu tütsü kendisini gösteriyor. Nefis bir tütsü olduğunu söylersem abartmış
olmam. Tütsüye yüksek kaliteli vetiver de eşlik ediyor. Ne güzel bir sürpriz!
Bel Ami'nin
ana yapısını tozlu turunçgiller, erkeksi çiçekler, meşe yosunu, deri ve
tütsünün oluşturduğu söylenebilir. İlginç şekilde bergamot destekli
turunçgiller, parfümün sonlarına kadar etkili. Bu anlamda aromatik yönü gayet
güçlü. Deri ceketler gibi kokmayan Bel Ami'de iyiki böyle kullanılmış turunçgil
destekli deri. Kimi yorumcular onun karanlık koktuğunu söylese de bence pek
doğru değil. Bu kadar aromatik ve turunçgilli yapı kolay kolay karanlık kokamaz
gibime geliyor.
Bel Ami,
1980'li yılların ortalarının esintilerini burnunuza taşıyor. 1986 yılında
piyasaya sürüldüğünde, o sene hiç de yabana atılmayacak rakipleri vardı. 1986
çıkışlı Obsession For Men, Xeryus ve Zino Davidoff'un en büyük rakibiydi Bel
Ami. Fakat kokusu hiç birine benzemiyordu. O aslında bir deri parfümüydü. Her
eski kafa deri parfümünde olduğu gibi erkeksi ve maçoydu. Evet Bel Ami, bariz
bir erkek kokusu. Çok sert ve acımasız olmasa da yine de rengini belli ediyor,
karakterini ortaya koyuyor.
Günlük
kullanıma uygunsa da biraz resmi bir duruşu var Bel Ami’nin. Daha çok takım
elbise kokusu gibi. Tam bir beyefendi parfümü. Aristokrat, şehrli, Parisien,
entelektüel, saygılı, olgun ve karakterli. Nostaljik ve eski koktuğunu inkar
edemem. 1930’lu yıllarda, şık takım elbise giymiş, fötr şapkalı ve elinde
şemsiyesi ile Paris yada Roma sokaklarında dolaşan centilmenlerin parfümü
olmalıymış Bel Ami. Eski dünyanın rafine geleneklerini günümüze taşıyan bir
misyon kokusu adeta.
Bu aralar
kendime yeni adet çıkardım farkındaysanız. Parfümleri hem ten üzerinde hem de
kıyafet üzerinde kullanıp, ikisini karşılaştırıyorum. Unutmazsam bu yönlerini de
yazacağım artık parfümlerin. Çünkü bazen oldukça farklı kokulara dönüşebiliyor
parfümler. Bel Ami'yi ten üzerinde denediğimde turunçgil, meşe yosunu, baharat,
deri ve tütsü kısmının öne çıktığını fark ettim ki gayet sevdim. Tende
üst-orta-alt nota ayrımları fark ediliyor. Basit ve tek düze değil. Değişken ve
sürprizli. Kıyafet üzerinde kullandığımda aromatik otlar ve deri yönü kendisini
gösterdi. Garip ve ekşi hale gelen kokusu şaşırtıcı oldu. Böylece ten üzerinde
çok daha iyi sonuç verdiğini söyleyebilirim. Tavsiyem odur ki kıyafetten ziyade
ten üzerinde denenmeli. İlk günler kullandığımda kendime yakın bulamadığım Bel
Ami, ilerleyen günlerde ne yaptı etti kendisini sevdirmeyi başardı. Biraz şans
verin ona, hemen vazgeçmeyin. Kullandıkça değerini anlıyorsunuz.
Tabii ki Bel
Ami bir klasik. Aynı Equipage, Drakkar Noir, Polo Classic, Kouros, Insense,
Egoiste, Habit Rouge yada Antaeus gibi. Bu anlamda saygı duyulması gereken bir
yere sahip. Fakat bu, onu eleştirmeyeceğimiz anlamına gelmez. Yin de Bel Ami'nin
çok rahatsız eden yanına rastlamadım. Genel olarak kaliteli, çok katmanlı, zengin
ve güzel bir parfüm. Kokusu "eski" anılarını çağrıştırıyor olabilir.
Günümüzün modern parfümlerine benzemediği açık. Genel olarak tatlılık kullanımı
az. Artık bol şekerli yeni nesil piyasa parfümlerinden bıkmaya başladık
sanırım. Onun için de böylesi tatlılığı sınırlandırılmış kokulara karşı ilgim
artıyor. Hermes, yine iyi iş çıkarmış Bel Ami ile.
Luca Turin'in
kitabında Bel Ami, deri turunçgil olarak sınıflandırılmış ve beş üzerinden dört
puan verilmiş. Ayrıca bay Turin, parfümün reformüle edildiğinden bahsetmiş. Bazı
platformlarda eski Bel Ami'nin kokusunun daha güzel olduğu, yeni formülünün pek
başarılı olmadığı söylense de bence bu hali bile gayet iyi.
Bel Ami'nin
tasarımını Jean-Louis Sieuzac yapmış.
Sonbahar-kış mevsimi için uygun olduğunu düşünüyorum. Yaş olarak genç arkadaşları
hedeflemiyor. Otuz hatta otuz beş yaş üzeri erkeklere önerebilirim.
Koku
Güzelliği:10/8