29 Nisan 2014 Salı

Nasomatto – Hindu Grass (2006)


Nasomatto – Hindu Grass (2006)

İsminin, eski İran yazıtlarında geçen ve bugün neredeyse tamamı Pakistan'da bulunan Indus Nehri'nden geldiği düşünülen bir din. 2014 yılı itibariyle mensupları bakımından dünyanın üçüncü en büyük dini. Hindistan, Nepal ve Bangladeş'te yaygın olduğu söylenebilir. Bu dinin kutsal olarak kabul edilen metinleri ise "Vedalar" isimli yazılar.

Sanırım Hinduizm'den bahsettiğimi anlamışsınızdır. Çeşitli görüşleri, dini inanışları, mitolojik davranışları ve ibadetleri içine alan ve Hindistan’da yaşayan Hinduların tabi olduğu inançlar ve görenekler ile dini ve sosyal kurumların tamamına verilen ad olarak da düşünebiliriz Hinduizmi. Tarihi M.Ö. 2000'li yıllara kadar dayandığı zikrediliyor bu kadim dinin.

Oldukça karmaşık ve kapsamlı bir düşünce sistemi olarak değerlendirilebilir Hinduizm. Özellikle reenkarnasyona olan inançları oldukça kuvvetli. Bu anlamda İslam düşünürlerinin de fazlaca kafa yorduğu ve anlamaya çalıştığı dinlerden birisi. İnsanı tanrıya yakınlaştırdığına inanılan yoga, günümüzün popüler kültüründe fazlasıyla deforme olup, piyasalaşmışsa da yine önemli ibadet şeklidir Hinduizm'e inananlar için.


En önemlisi ise Hinduizm, ilke olarak her türlü şiddeti ve savaşı yasaklar. Tamamen barışçıl, sevgi dolu, huzurlu bir hayat önerir. Bu dinin mensupları kendilerine saldırı olmadıkça hiç bir canlıyı öldüremez. Canlılara ve doğaya zarar vermeyi şiddetle yasaklar. İşte bu niteliğinden ötürü Hinduizm için çoğu zaman "Barış Dini" denilmiştir.

Gelelim Hinduizmin bizi ilgilendiren yanına. Alessandro Gualtier'inin Nasomatto'su, Hinduizmin barış, sevgi ve kardeşlik öğretisinden ilham alarak Hindu Grass isimli parfümü tasarladı. Amsterdam merkezli başarılı niş parfüm evi Nasamatto'nun Hindu Grass'ı, ilhamını evrensel barış ve aşktan almış. Barışın ve aşkın bütün evrene yayılmasını arzulayan Hinduizme gönderme olarak da düşünülebilir Hindu Grass parfümü. Kendi sitelerinde benzer şekilde parfümlerini tanıtmışlar: "Bu koku, evrensel barış ve sevgiye olan inancı belirtmeyi amaçlar."

Fragrantica'da aromatik yeşil olarak sınıflandırılmış Hindu Grass'ın açılışı beni geçmişe götürüyor. Eski tarz turunçgilli şiprelere benzeyen üst notalarında tütün, paçuli ve bergamot olduğunu düşünüyorum. Tütün, ıslak tütün yaprağı gibi verilmiş. Paçuli ise bilindik topraksı formunda. Bergamot ise eski/tozlu şipreleri hatırlatıyor. Parfümün en tatlı yeri diyebilirim başlangıcı için. Fakat şekerli, baygın bir tatlılık değil. Alışılmışın dışında ve sevmesi zor bir başlangıcı var. Beğendiğimi söyleyemem üst notaları. Orta notalara geçildiğinde koku karakteri değişiyor. Bu andan itibaren ıslak tütün yaprağının yerine ferah ve dumansı tütünle karşılaşıyorum. Bu mutluluk verici karşılaşma için gayet memnunum. Dumansı tütüne biraz yumuşak baharatlar ve aromatik otlar ve limon eşlik ediyor. Orta kısım gayet güzel. Alt notalarda yine değişim göze çarpıyor. Tütün gidiyor onun yerine ferah yeşil kokan paçuli geliyor. Yeni kesilmiş çimen benzeri yeşillik, paçuliye en büyük desteği veriyor sonlarda. Oldukça farklı paçuli kullanımına imza atılmış kapanışta. Böylece tenden ayrılıyor.


Hindu Grass, genel anlamda yeşil kokan tütün-paçuli kokusu denebilir. Başlangıcındaki ıslak tütün efekti bana Jeke ve Alkemi'deki tütün kullanımını hatırlattı. Hatta Santalum'u bile çağrıştırdı tuhaf yağlımsı hissi. Orta kısımdaki şipremsi/dumansı tütün ilginç şekilde ağır yada ağdalı değil. Ferah sayılabilecek tütün hoşuma gitti. Orta notalar adeta klasik turunçgil şiprelerinin dünyasına götürüyor bizi. Sonlardaki yeşil çimensi paçuli de fazla karşımıza çıkan cinsten değil. Fikir olarak güzel, uygulama olarak da başarılı.

Parfümün açılışındaki yağlımsı tütün ve paçulinin, oldukça tuhaf bir hava verdiği söylenebilir. Ağır ve zor üst notalardan sonraki değişim şaşırtıcı. Orta bölümdeki dumansılık ve limon benzeri turunçgillere aromatik otların eşlik etmesi ne güzel! Başlangıçta olmayan limon ferahlığının, orta kısımda ortaya çıkması çok hoş. Genelde tam tersi olurken, Hindu Grass’ın başlangıcı ağır ve ağdalı, orta kısımdan itibaren yumuşayıp, sakinleşiyor. Sonlarında çimensi ferah paçuliyle noktayı koyuyor. Kabul etmesi zor üst notaları geçtiğinizde orta ve son bölümde sizi güzel sürprizler bekliyor. Başlangıcını sevemediğim Hindu Grass’ın orta ve son kısımlarını başarılı bulduğumu söylemem gerekir.

Hindu Grass, başlangıcı dışında fazlaca tatlılık barındırmayan, basit sayılabilecek bir parfüm. Çok katmanlı yada zengin değil ama yüksek kaliteli ve rafine. Orta ve son kısımlarda ortaya çıkan limon/turunçgil/otlar, ona aromatik karakter veriyor. Yine de çok ferah ve yazlık bir koku formuna sahip değil.


2006 yılında piyasaya sürülmesine rağmen, geçmişe ve eskilere götürüyor kokusu beni her seferinde. Onu, günümüzün modern parfümlerinden ayıran bir şey var ama ne? Zaman zaman 1980’li yılların nostaljik erkeksi şiprelerini bile anımsatıyor. Belki de 1960'lı yılların Hippileri ve Çiçek Çocukları'nın dönemine götürmek istiyor bizi. Yüzyıl öncesine, Katmandu'daki bir Hindu tapınağına seyahate davet ediyor olabilir bizi. Kokusunun barış ve sevgiden ilham aldığını düşündüğümüzde, özellikle tütün kullanımının bohem ve umursamaz hava verdiğini hissediyorum. Parfümdeki dumansılık, Hippilerin çok sevdiği esrara bir gönderme mi acaba? Neden olmasın.

Hindu Grass, rahatlıkla meditatif bir koku olarak kullanılabilir Hindu tapınaklarında. İç dünyanıza yaptığınız yolculuklarda size eşlik edebilir. Yoga halindeyken sizi yaradana daha da yaklaştırabilir. Gerçekten de kokusu rahatlatıcı, sakin, huzurlu ve barışçıl. Gökhan Kırdar'ın yada Portishead'in müzikleri gibi bir koku Hindu Grass.

Parfüm yazarı Luca Turin'in kitabında Hindu Grass, ferah baharatlı olarak sınıflandırılmış ve beş üzerinden dört yıldız verilmiş. Anormal yüksek fiyatını göz önünde bulundurun ve bay Turin'i yada beni dinlemeyip, denemeden almayın.


Diğer Nasomatto'lar gibi en yoğun konsantrasyon olan Parfum Extrait formunda Hindu Grass. Kalıcılığı çok iyi. Fark edilirliği başlarda oldukça yüksek. Kimi yerlerde erkek parfümü kimilerinde ise uniseks olarak geçiyor. Bence de uniseks kullanıma uygun ama erkek kısmına birazcık kayıyor gibi. Çok kadınsı koktuğunu söyleyemem. Sıcak yaz günleri dışında her zaman kullanılabilir.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine telekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/7.5

25 Nisan 2014 Cuma

Issey Miyake – L’Eau d’Issey Pour Homme Sport (2012)


Issey Miyake – L’Eau d’Issey Pour Homme Sport (2012)

Dior Homme Sport, The One Sport, Allure Homme Sport, Roadster Sport, Chrome Sport, Habit Rouge Sport, Guerlain Vetiver Sport, L'Homme Sport ve diğerleri... Aklıma gelen ve isminin sonunda "Sport" olan parfümler bunlar. Dikkatinizi çektiyse saydığım parfümlerin tamamı, ticari anlamda başarılı arkadaşların isimlerine "Sport" eklenerek piyasaya sürülen kokular.

Anladığım kadarıyla parfüm sektörünün yeni eğlencesi "Sport" isimli kokular. Çok başarılı olan bir parfümün 2-3 sene sonra sonuna Sport ekle. Kokusunu turunçgiller ile destekle. Biraz ferah hale getir. Yazlık kullanıma uysun. Oldu size "Sport" bir parfüm.

Tabii ki burada parfüm üreticilerinin işin kolayına kaçma merakları var. Sıfırdan yeni bir konsept bulup, onunla uğraşacaklarına hazır çok tutmuş bir parfüm ismine Sport ekle gitsin. E böyle olunca da popüler parfümün isminden yararlanarak daha çok şişe satmakta işin kreması. Ne yazık ki parfüm üreticileri artık bu tür kurnazlıkları ve kolyacılıkları sıkça yapar oldu. Hatta Guerlain ve Chanel gibi önemli üreticiler bile bu trende karşı koyamamış görünüyor.

İyi de isminin sonunda her "Sport" yazan parfüm kötü müdür? Böyle bir genelleme yapmak muhakkak ki doğru değil. Sport olarak çıkarılan başarılı parfümler olabilir. Vasat parfümler de olabilir. Bunun ayrımını bizler zaten rahatlıkla yapıyoruz. Fakat parfümlere ilgisi fazla olmayan insanlar için ciddi kafa karışıklığına sebep olması muhtemeldir.

Bugün çok ünlü ve başarılı bir parfüm olan L'eau d'Issey Pour Homme'un, 2012 yılında piyasaya sürülmüş Sport modelini inceleyeceğim. Bakalım büyük abisi kadar güzel mi kokuyor yoksa sıradan bir flanker olarak yok olup gidecek mi?


L'eau d'Issey Pour Homme Sport, Fragrantica'da odunsu aromatik olarak sınıflandırılmış. Kendi sitelerinde kısaca şöyle tanıtılmış: "Bir dağın zirvesindeki ferah nefes gibi tazelik ve enerji duygusu. Nefesinizi tutun ve sporun bütün heyecanını tecrübe edin. Keskin, enerji veren ferahlık. Modern, erkeksi tasarımın ilhamını spor dünyasından almıştır."

Parfümü üzerime sıktığımda çok ferah narenciyeler ile karşılaştım. Bergamot ve greyfurtun birleşimi olduğunu düşündüğüm üst notalar çok doğal, ferah ve güzel. Gayet başarılı açılışa sahip. İlerleyen dakikalarda aynı ferah turunçgillere serinlik hissi veren Calone ekleniyor. Günümüzün bir çok modern ferah-akuatik parfümünde karşımıza çıkan Calone kimyasalını pek sevdiğim söylenemez. Calone'ye ferah baharatlar da eşlik ediyor. Orta kısmı çok sevdiğimi söyleyemem. Son kısımda da kokusu değişmiyor. Orta notalarla paralel devam eden kokuya, biraz odunsu notalar ve vetiver ekleniyor. Alt notaları da çok ilgi çekici değil.

İssey Sport, anlaşılacağı üzere ferah, yazlık, aromatik turunçgilli bir odunsu olarak düşünülmüş. Başlangıçtaki nefis greyfurt-bergamot ikilisi ne yazık ki ilerleyen saatlerde geride kalıyor ve parfümün kalitesi orta kısımdan itibaren düşüyor. Bunun sebebi yapaylık sınırındaki o serin/soğuk hissi veren Calone. Bu haliyle ortalama yapay akuatikler sınıfına alabiliriz onu.


Orta bölüm ile sonların fazla değişmemesi iyi olmamış. Tamam bir Sport flanker'ından fazla şey beklememek lazım fakat yine de biraz daha özenli bir koku olsa fena mı olurdu. İssey Sport, aynı rakipleri Bulgari - Aqua, Aqua Marine gibi yapaylık sınırında dolaşan bir deneme olmuş. Kokusunun genelini biraz Bulgari - Aqua'ya benzettim. Fakat İssey Miyake'de deniz hissi Aqua kadar yoğun değil.

Başlangıcıyla çok umutlandığım İssey Sport, orta kısımdan itibaren hayal kırıklığı yaşattı. Keşke başladığı gibi devam edebilseydi. Bu haliyle şöhretli abisi L'eau d'ıssey Pour Homme'un epey uzağında görünüyor. Kokusunun biraz abisini andırdığını da belirtmem gerek. Bu anlamda erkeksi yapısı olduğunu söyleyebilirim.

İssey Sport, daha çok 15-25 arası genç arkadaşların ilgisini çekecek gibi. Üst yaş grupları için fazlasıyla basit ve sıradan kaçabilir. Sıcak yaz günlerinde giymesi kolay, güvenli, ferah, vasat kalitede, derinliği olmayan, fazla şey beklenmeyecek, ortalama bir plaj kokusu karakterine sahip. Onun dışında fazla öne çıkan yanı yok. Zaten öyle bir amacı da yok gördüğüm kadarıyla.


Parfümün tasarımını piyasanın sevilen isimlerinden  Jacques Cavallier yapmış. EDT olarak satılıyor. Denemeden almamanızı önermek durumundayım. 

Koku Güzelliği:10/5.5

22 Nisan 2014 Salı

Amouage – Epic Man (2009)


Amouage – Epic Man (2009)

Yüzyıllar öncesinde, Anadolu coğrafyasından başlayarak Çin'e kadar uzanan, dünyanın en eski ticaret yolunun adıdır İpek Yolu. Eski çağlarda, ticaretin kervanlarla yapıldığı zaman diliminde kim bilir nasıl bir yolculuktur Anadolu'dan Çin'e gitmek. Bugün uçakla 12 saatte gidilen bu uzaklık, o zamanlar, hayvan sırtında haftalarca belki de aylarca sürüyordu. Çok zor ve çetin coğrafyaları aşıyordu dönemim tüccarları. Ticaretin sınır tanımayan, evrensel bir gerçek olduğu çıkıyor karşımıza.

Bundan bin hatta iki bin yıl önce dünya dengeleri tamamen farklıydı. Doğu ülkeleri büyük bir zenginlik yaşarken, Batı ülkeleri aynı gelişmişliği gösterememişti. Aynı zaman diliminde, farklı kıtalarda farklı hayatlar yaşanıyordu. Zengin doğunun ürettiği ipek ve baharat, batının zengin elitlerine, soylularına, kraliyet ailelerine sunuluyordu. İpek, muhtemelen o zamanın en değerli metasıydı. Arap tüccarlar, Çin'den getirdikleri ipek ve diğer değerli ürünlerini Orta Doğu'ya ve Avrupa ülkelerine pazarlıyorlardı. İlk ve Ortaçağın en hareketli ve önemli ticaret hattıydı İpek Yolu.

İpek Yolu, kültürlerin kaynaşmasına, bilginin yaygınlaşmasına sebep olmuştu. Yolun güzergahında her milletten ve dinden insana rastlamak mümkündü. Yine bu yol vesilesiyle, Hint inançları, Hristiyanlık, Orta Asya’nın İslam’dan önceki inanç ve kültürü de birbiriyle etkileşim içine girmişti. Denilebilir ki, İpek Yolu kadim dünyanın inanç ve kültürlerinin birbiriyle tanıştıkları yol olmuştu.


Tarihi İpek Yolu bizi ne ilgilendirir demeyin değerli koku severler. Bugün inceleyeceğim parfümün İpek Yolu ile güçlü bağları var. Arap parfüm sanatının en önemli markası Amouage, antik Ortadoğu kültürünün ve eski dönem halklarının bilinçaltına götürmek istiyor bizi her seferinde. Parfümlerinin konseptlerini, Arap ve Ortadoğu tarihinde ve kültüründe yer alan ögelerden seçiyor. Bu anlamda Arap tarihine güçlü göndermeler yapıyor.

Bir süredir kullandığım Epic Man, İpek Yolu'ndan ve o dönemlerdeki Arap efsanelerinden ilhamını almış. Arap tüccarların ve seyyahların, Arabistandan Çin'e yaptıkları mistik ve çileli yolculuklar, Epic Man'in konusunu oluşturuyor. Bu durum Christopher Chong tarafından da doğrulanıyor bazı söyleşilerinde. Hatta kendi sitelerinde bu yönde ifadeler var.

Epic Man, kendi sitelerinde odunsu oryantal olarak sınıflandırılmış. Üzerime ilk sıktığımda karşıma yeşil bir koku çıkıyor. Başlangıcında yeşil çiçekler, aromatik otlar ve biraz da çam benzeri ağaçlar mevcut. Ferah sayılabilecek üst notalar doğal ve gayet başarılı. Geçeyim orta kısma. Burada odunsuluğun etkisi artıyor. Çam/sedir olduğunu düşündüğüm ağaçsılık etkili. Odunsulara ferah sayılabilecek baharatlar ve öd eşlik ediyor. Biber ve küçük hindistan cevizi olabilir baharatlar. Orta bölümde deri de öne çıkıyor tenimde. Fakat çok rafine değil deri. Hafiften plastiğimsi. Geleyim son kısma. Alt notalarda tütsü, misk ve paçuliyle kapanışı yapıyor. Yeşil his, başlangıçtaki kadar güçlü değil. Böylece de tenden ayrılıyor.


Epic Man, klasik Amouage çizgisinden farklı yerde duruyor. Genel olarak ağır, pudralı, çiçeksi, yoğun baharatlı, buhurlu kokan Amouage markasının üyeleri, Epic Man ile başka bir kapı açmış sanki. Epic Man, erkeksi, temiz, ferah, yumuşak, boğucu olmayan, yeşil, odunsu bir parfüm. Bence parfümün ana aksını yeşil efekti verilmiş ağaç/reçine oluşturuyor. Hafif ve ferah baharatlar ikinci öne çıkan öge. Tenimde üçüncü olarak deri ile karşılaştım fakat hiç başarılı bulmadım kullanımını. Parfümün en sevmediğim tarafı buradaki deri oldu. Son olarak da aramızın pek iyi olmadığı öd mevcut. Burada daha kabul edilebilir öd var neyse ki.

Epic Man, ağdalı ve aşırı güçlü Amoauge'lar gibi değil. Fark edilirliği normal seviyelerde. Kalıcılığı tabii ki çok iyi. Çam ağaçları ile dolu bir ormanda yürüyor hissi veriyor zaman zaman. Ten üzerinde plastiğimsi deri ve yeşil çiçekler ön plana çıkıyor. Kıyafet üzerinde biraz sabunsu hale geliyor. Kimi yorumcuların kokusunu "pudralı" bulmasının sebebi muhtemelen sabunsuluk.

Yüksek kalite hissiyatı vermeyen ve ortalama bir Fransız yeşil kokan parfümü olduğunu düşündürten Epic Man'i çok beğendiğimi söyleyemem. Gördüğüm kadarıyla Amouage'ın "ultra lüks ve gösterişli" karakterine uymuyor. Mütevazi, sade ve iddiasız. Uzun süreli kullanımlarda sıkıcı olacağını düşünüyorum. Hatta kullanım sürecinde bile sıkıldım Epic Man'den.


Aklıma takılan bir başka konudan daha bahsedeyim. Parfümün başından sonuna kadar tatlılık ögesi fazla vurgulanmamış. Günümüzün yeni nesil parfümlerinde ve Amouage'ın diğer elemanlarında tatlılık cömertçe kullanılırken, Epic Man, çok az tatlılık barındırmasıyla dikkat çekiyor. Bu anlamda eskinin aromatik fujerlerine gönderme yapsa da kokusu "modası geçmiş" yada "eski" değil. Günümüzü çok yakın ve uygun.

Epic Man'in şişesinin yeşil olması, kokusunun rengiyle gayet uyumlu. Neyseki bu ayrıntıya önem vermişler. Parfümün tasarımını fazla tanınmayan parfümörlerden  Randa Hammami yapmış.

Eau de Parfüm (EDP) konsantrasyonuna sahip. Çok sıcak yaz günleri dışında her dönem kullanılabilir. Fazla bir atraksiyonu ve ilginç tarafına rastlamadım. Oldukça yüksek fiyatını hak ediyor mu şüpheliyim. İsmi gibi destansı bir parfüm mü? Hiç de değil.


Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/6.5

19 Nisan 2014 Cumartesi

Guerlain – Shalimar (1925)


Guerlain – Shalimar (1925)

Bu öylesine bir aşk hikayesi ki benzerine az rastlanır. Bülbülün güle olan aşkına, Ferhat'ın Şirin'e olan aşkına, Kerem'in Aslı'ya olan aşkına benzetilebilir. İnsanlık tarihine Taç Mahal gibi başyapıtı kazandıracak kadar büyük bir aşk hem de.

Ülkemizin depresyonlu, sinirli, stresli, kavgalı-gürültülü, iktidar mücadeleli gündemini bir kenara bırakalım ve 1600'lü yılların başlarına, Güneydoğu Asya coğrafyasına gidelim. Hindistan’ın henüz İngiliz işgaline uğramadığı ve sömürge olmadığı zamanlar. Hindistan-Türk Babür devletinin 5. hükümdarı Şah Cihan zamanındayız. Asıl adı Şehabeddin Muhammed iken kendisine Dünya Şahı anlamına gelen Şah-ı Cihan denilirmiş.

Şah Cihan,  Hindistan’daki Türk hakimiyetinin en parlak dönemlerinden birisini yönetmiş. Çok zengin ve muhteşem bir hükümdarlık devri yaşanmış onun devrinde. Sanata ve bilime büyük önem verdiği söyleniyor. Delhi şehrini inşa ettirip büyüttüğü rivayet ediliyor.

Şah Cihan'ın isminin tarihe geçmesinin asıl sebebiyse karısı ile yaşadığı büyük aşk. Çok sevdiği karısı 'Mümtaz Mahal' olarak da bilinen Ercüment Banu ile evlendikten sonra tam on üç çocukları olmuş. Şah Cihan, hayatı boyunca tutkulu bir aşkla karısına bağlı kalmış. Peki bir devlet başkanını bu kadar kendisine bağlayabilmiş. Ercüment Banu'nun ayrıcalığı nedir? Onu da kısaca İrfan Özfatura'dan alıntı yapayım: "Ercüment Banu, bir kere Türk kızıdır eli kabza tutar, ata sıkı biner, okunu yaman salar. Zekidir, müşfiktir, fedakardır sonra... Edeplidir, afiftir, zariftir... Kur'an-ı kerim'i çok okur etrafındakilere de öğretmeye çabalar."


On üç çocuklu mutluluk tablosu ne yazık ki fazla sürmez. Ercüment Banu, on dördüncü çocuğuna hamiledir. Bu seferki hamileliği çok zor ve sancılıdır fakat o yine de hiç eşine belli etmez durumunu. Doğum zamanı geldiğinde on dördüncü çocuğunu bekleyen Şah Cihan'a kötü haberi sarayın baş doktoru verir: "Başınız sağolsun Hünkarım."

Ercüment Banu on dördüncü çocuğunu doğururken hayatını kaybeder. Karısına büyük bir aşkla bağlı olan Şah Cihan yıkılmıştır adeta. Haftalarca kendisini toparlayamaz Şah. Onun aşkını, yüzünü nereye dönse orada görür adeta. Acısına katlanması çok zordur. Tahtı ve yöneticiliği oğluna bırakır ve onun yasını tutar. En sonunda ölen karısı için bir şey yapması gerektiğini anlar.

Her tarafa haber salınır ve en iyi mühendisleri, taş ustalarını, inşaatçıları çağırır saraya. O zaman ki imparatorluğun başkenti olan Hindistan'ın Agra şehrinde, Jumna (Yamuna) Nehri'nin kenarına karısı için türbe yaptırır. Bu türbe öylesine büyük, gösterişli ve etkileyicidir ki, uzaktan görenler bile hayranlıklarını saklayamazlar. Hindistan'daki bu anıtsal yapı bugün Taç Mahal olarak bilinir. Dünya mimari tarihinin en güzel örneklerinden olan Taç Mahal'in yapılış öyküsü böyledir işte.

                                                                        Resim: Telegraph 

Bu hikayeyi neden mi anlattım. O zaman konumuza geleyim. Şah Cihan ile Ercüment Banu'nun bu müthiş aşk hikayesinden çok etkilenen bir Fransız parfümör vardır 1920'li yıllarda. "Master Parfümör" Jacques Guerlain, 1921 yılında bu aşk hikayesinden ilhamını alarak Shalimar isimli kadın parfümünü tasarlar. Shalimar ismi, Pakistan'daki "Shalimar Bahçelerinden" geliyor. Bu bahçeler, Ercüment Banu'nun en sevdiği bahçelermiş. Böylece parfümün ismi Shalimar olarak seçilmiş.

1925 yılında yeniden piyasaya sürülen Shalimar, parfümler tarihinin en büyük ve en önemli klasiklerinden birisi olmuştur. 2015 yılında doksan yaşını kutlayacak olan Shalimar’ın, parfüm dünyasının mihenk taşlarından birisi olarak hala üretimi devam ettiriliyor ve hala Guerlain'in en çok satan kokuları arasında. Bu kült "tarihi eseri" bir süredir kullanıyorum ve tadına varıyorum. Şimdi ise onu sizlere bir nebze de olsa anlatmaya çalışacağım. Umarım başarılı olurum.

Kendi sitelerinde oryantal olarak sınıflandırılmış Shalimar. Hatta Shalimar'ın tarihteki ilk "safkan" oryantal parfüm olduğu vurgulanmış. Üzerime ilk sıktığımda karşıma eski tarz şiprelere özgü nostaljik tozlu turunçgiller ve limon çıkıyor. Ferah sayılabilecek limon ve bergamot müthiş. Üst notaları harika Shalimar’ın. İlerleyen dakikalarda limon-bergamot ikilisi gerilerde kalıyor. Onun yerine şekerli pudra ve yoğun hayvansallık geliyor. Civetten geldiğini düşündüğüm hayvansallığa misk de eşlik ediyor. Baharatları da unutmamak lazım. Orta bölüm çok zengin, biraz tatlı fakat etkileyici. Orta kısımda gayet başarılı. Geçeyim sonlara. Alt notalarda bütün heybetiyle vanilya karşımıza çıkıyor. Tatlımsı pudralı vanilya sonlardaki ana oyuncu. Ne yazık ki vanilya kullanımını çok rafine ve yüksek kaliteli bulmadım. Biraz sıradan bir pudralı vanilyaya sahip. Vanilyaya tatlımsı tütsü de eşlik ediyor. Fakat tütsü vanilyanın gölgesinde kalıyor. Alt notaları bence en vasat yeri.


Shalimar, kadın parfümü olarak tasarlanmış. Bunun içindir ki kokusu yüksek oranda pudra efektine sahip. Orta kısımdan itibaren artan tatlılık, şekerliliğe doğru evriliyor. Parfümün ana aktörü olan vanilya gayet kadınsı kullanılmış.

Shalimar, çok zengin ve biraz karmaşık. Turunçgiller, baharat, reçine, vanilya, tütsü, civet, hayvansal misk, çiçekler ve pudra. Ne ararsanız var Shalimar'ın harmanında. Bu notaların hepsinden bir tutam alıp karıştırın, Shalimar'a oldukça yakın bir koku ortaya çıkacaktır. Gördüğüm kadarıyla parfümün en öne çıkan notası tatlı vanilya. Daha sonra şekerli pudra, kremsi hayvansallık ve yumuşak baharatlar. Özetle Shalimar bu.

Sıcak, cazibeli ve kadınsı kokuyor. Pudramsılık, başlangıçtan sona kadar devam ediyor. Bunun sebebinin, parfümün ilham kaynağını aşk hikayesinden alması olabilir. İyi de bir aşk hikayesi neden böylesine şekerli ve pudralı kokar. Belki de aşk çok kadınsal bir şeydir. Aşk, kadına yakışır. Ve bir kadın parfümü de pudralı olmalıdır o zamanlarda.

Shalimar'da hatırı sayılır oranda kullanılan hayvansallık şaşırtıcı oldu benim açımdan. Kadın parfümlerine bir türlü hayvansal kokuları yakıştıramıyorum. Bilenen klişelere göre kadınlar mis gibi çiçek kokmalılar. Shalimar'ın ise hiç öyle bir derdi yok. Çok atak, kendine güvenen, egzotik, sıcak ve romantik bir parfüm.


Shalimar'ın pudralı vanilyayı merkeze alan kokusu bana Musc Ravageur'u hatırlattı. Benzer hayvansallık Musc Ravageur'da da var fakat Shalimar onun kadar baharatlı değil. Bazı kullanıclar Jicky'e de benzetmiş. Belki vanilya kullanımı benziyor olabilir fakat Jicky çok daha başarılı ve pürüzsüz bir parfüm. The Third Man’i de ufaktan hatırlatıyor hayvansallığı ve tatlımsı vanilyası.

Shalimar'ın zaman içinde bir çok versiyonu piyasaya sürüldü. EDC, EDT, EDP, Extract gibi farklı formülasyonlara sahip. Ben test sürecinde hem EDC'yi hem de EDT'yi kullandım. Aralarında koku olarak büyük fark görmedim. EDC'nin biraz daha yumuşak ve tene yakın kaldığını söyleyebilirim. Tatlılık da azaltılmış EDC'de. Onun içindir ki EDT'den daha çok beğendim EDC konsantrasyonunu.

Shalimar, neredeyse doksan yaşına geldi. Bu da onun defalarca reformülasyon geçirdiğini bize söylüyor. Eski versiyonlarının çok daha iyi olduğu söylenen Shalimar'ın benim kullandığım EDC yeni versiyonu, kalite ve notaların harmanı anlamında güzel ama harika değil. Evet farklı, etkileyici ve çarpıcı ama yıllar sanki bazı şeyleri eksiltmiş Shalimar'dan. Kimileri "Anneanne kokusu" olarak nitelendiriyor. Evet günümüzün modern parfümlerine çok benzemiyor. Hatta ona "modası geçmiş" bile diyebilirsiniz. Bence durum o kadar da vahim değil. O zamansız bir klasik ve bundan 90 yıl sonra da kadınlar severek kullanacaklardır.


Evet o parfüm dünyasının en büyük klasiklerinden birisi. Muhakkak ki saygıyı hak ediyor. Mitsouko, Vol de Nuit, Samsara, L'Heure Bleue gibi önemli bir Guerlain soylusu. İlginç şekilde kadınların hala en sevdiği parfümlerden birisi.

Shalimar, kadın parfümü olsa da, bazı erkek kullanıcıların onu tercih ettiğini fark ettim. Parfümlerde cinsiyet ayrımına fazla takılmayan birisi olarak, elimdeki Shalimar'ı kullanmayı düşünüyorum. Aslında kokusunun çok kadınsı olmadığını fark ediyorum kullanım sürecinde. Hem erkekler hem de kadınların kullanabilmeleri için fetva verme makamı değilim. Yine de hayvansal vanilya kokularına ilginiz varsa, ona şans vermenizde fayda var.

Shalimar’ı kullanan ünlüler arasında Brooke Shields, Laeticia Casta, Meryl Streep, Rita Hayworth’un olduğu bilgisini de vermeliyim. Kokusunun tasarımın Jacques Guerlain yapmış. Şişesinin tasarımına ise Guerlain ailesinden Raymond Guerlain imzası atmış.

Parfüm kritikçisi Luca Turin'in kitabında Shalimar referans oryantal olarak sınıflandırılmış ve beş üzerinde beş verilerek en iyi parfümler listesine alınmış.

Ağırlıklı olarak kullandığım EDC versiyonuydu. EDT olanını da bir kaç defa denedim. EDC'nin başlangıcı daha az tatlı. EDT olanın oldukça şekerliydi açılışı. Üst notalarındaki bu küçük fark dışında hemen hemen aynı kokuyor iki formülasyon. Şu haliyle benim tercihim EDC versiyonu olacaktır. EDC biraz daha tene yakın kalıyor EDT'ye göre. Tatlılığı da azaltılmış EDT’ye göre.


On sekiz yaşındaki genç arkadaşlara öneremeyeceğim Shalimar'ı. Çünkü kokusunu muhtemelen fazla "yaşlı" bulacaklardır. Otuz beş hatta kırk yaşı devirmiş arkadaşlara öneririm. Sonbahar-kış mevsimi için uygun olduğu çok açık. Siz yine de denemeden almayın.

Koku Güzelliği:10/7.5