23 Mart 2014 Pazar

Cartier - Declaration (1998)


Cartier - Declaration (1998)

"Koku bir kelime, parfüm ise edebiyattır."

Bu sözü on yedi yaşındaki bir çocuğun söylemesi beklenemez doğal olarak. Yine de zihnimde on yedi yaşında bir genç hayal ediyorum. Fransa'nın Grasse şehrinde yaşayan. Babası parfümör olan ve okuldan sonra onun iş yerine gelip, yüzlerce çeşit esans şişelerinin arasında dolaşan bir çocuk. Ofisteki büyük masanın üzerinde boy boy şişelerin her birinin üzerinde farklı isimler yazılı şişeler. Bir tutkunun ve aşkın temelleri o zaman atılmıştı belki de aynı şimdiki gibi ılık ve güneşli ilkbahar mevsiminde.

1960'lı yılların ortasında yerel bir parfüm fabrikasında çırak olarak işe başladığında, önündeki kocaman hayatın nasıl olabileceğini tahmin etmiş miydi? Büyük ihtimalle hayır. Hangimiz elli yıl sonra nerede olacağımızı tahmin edebilir ki zaten. Parfümör çırağı olarak başladığı kariyerinde, çok uluslu şirketlerde uzun yıllar çalışarak kendisini geliştirmeyi bilmişti Jean Claude Ellena. Bugün Hermes'in baş parfümörü olan Ellena, öylesine ilgi görüyor ki günümüzün parfüm kullanıcıları tarafından, herkesin gözleri bu ustanın eski dönem işlerine çevrilmiş durumda. Çünkü sanatında nereden nereye geldiği merak konusu.

Jean Claude Ellena'nın, 2000 yılı öncesinde tasarımına imza attığı dört önemli parfüm öne çıkıyor. Bunlar Van Cleef & Arpels - First, L`Artisan Parfumeur - L'Eau du Navigateur, Bulgari - Eau Parfumee au The Vert ve Cartier - Declaration. Erken dönem Ellena işlerinden öne çıkan bu dört arkadaştan 1998 çıkışlı olanı ile günlerimi geçiriyorum bu aralar. Declaration, her anlamda önemli bir parfüm sektör için. Sadece parfüm endüstrisi için değil, Cartier açısından da önemli. Çünkü Cartier'in en çok satan kokularından birisi. Bu anlamda ticari olarak başarılı bir eser var karşımızda.

Declaration, ismini her zaman ki gibi Cartier'in mücevher koleksiyonundan almış. Ellena'nın bu parfümü, kendisi içinde dönüm noktalarından birisiydi. Çünkü parfümde yüksek oranda Iso E Super kullanılmıştı ve bugünkü Terre d'Hermes koleksiyonunun tohumları atılmıştı Declaration ile. Hatta Terre d'Hermes'in atası bile denebilir Declaration için. Parfüm Merakı'nın da böylesi bir kokuya kayıtsız kalması düşünülemezdi.


Ellena'nın ilk eserlerinden olan Bulgari için tasarladığı yeşil çay kokusu Eau Parfumee au The Vert'ten sonra, şanslıyım ki ustanın ikinci erken dönem eserine kavuştum. Uzun zamandır merak ettiğim Declaration, erkek parfümü olarak piyasaya sürülmüş. Fragrantica'da odunsu çiçeksi miskli olarak sınıflandırılmış. Üzerime ilk sıktığımda tuzlu/buruk/ekşimsi/keskin baharatlarla karşılaşıyorum. Baharatlar derken kakule, zencefil ve biberden bahsedebiliriz. Güçlü baharatlar garip bir ferahlığa da sahip aynı zamanda. Başlangıcı alışılmadık ama güzel. Orta kısma geçildiğinde büyük değişim görünmüyor. Farklı olarak baharatlar biraz da yumuşuyor ve etkisi azalıyor. Onun yerine dumansı çay ve tuzlu portakal yerleşiyor. Narenciye bahçelerini hatırlatan turunçgillerin orta kısımda birden bire kendisini göstermesi gerçekten ilginç. Bu bölüm zaman zaman nane-limon çaylarını hatırlatıyor bana. Orta bölümde hatırı sayılır oranda tuzluluk da var. Geçeyim sonlara. Alt notalar oldukça odunsu. Iso E Super, kabe samanı ve sedir ağacıyla son buluyor. Ama asıl yeşil çay ve zencefil biraz daha etkin kapanışta.  

Eğer bilim adamı olsaydım ve size Declaration'un sihirli formülünü vermek isteseydim sanırım şöyle formülize ederdim kokusunu: Tuzlu ferah baharatlar, dumansı yeşil çay, tozlu portakal/bergamot, vetiverli Iso E Super. İşte size Declaration. Çok karmaşık olmamıştır umarım.

Declaration, tenimde yeşil çay ve tozlu baharatları öne çıkarırken, kıyafet üzerinde daha ferah ve tuzlu bir yol izledi. Kumaşta tuzlu turunçgiller ve ferah baharatlar şeklinde gelişen kokusu, Iso E Super'i de ortaya çıkardı. Fakat tenimde daha dumansı ve yeşil koktu. Bu anlamda kıyafet üzerinde çok daha ilginç, ferah ve sevilesiyken, tende tek düze ve sıkıcı oldu. Yaklaşık bir hafta boyuncu sürekli dışarıya çıkarken kullandığım Declaration'u, sanırım kıyafet üzerinde kullanmaya devam edeceğim. Tenimde beklediğim etkiyi veremedi ne yazık ki.


Evet Declaration önemli bir parfüm. Hem Cartier'in en çok satan parfümlerinden olması hem de Jean Claude Ellena sanatının kalfalık dönemine denk gelmesi açısından ilgi çekici bir deneyim yaşatıyor. Eğer Ellena'nın ustalık eseri Terre d'Hermes'i seviyorsanız, Declaration'u mutlaka deneyin yada kullanın. Aradaki benzerliğe şaşırabilirsiniz.

Madem herkes teorilerden bahsediyor. Benim neyim eksik diyerek ortaya bir iddia atayım. Bence Declaraiton, Terre d'Hermes ile benzer DNA'ya sahip. Haddimi aşmadan şöyle diyeyim, Declaration, Terre d'Hermes'in ilk prototipi olarak düşünülebilir. Ellena, kalfalık döneminde Declaration ile Iso E Super, vetiver ve tozlu portakal-baharat deneyine girmiş. Açtığı bu yolda Terre d'Hermes ile ustalık dönemi eserini inşaa etmiş gibi görünüyor benim penceremden.

Declaration ile Terre d'Hermes bire bir aynı mı? Tabii ki hayır. Hatta tecrübesiz burunlar arada benzerlik bile bulamayabilir. Dikkatli parfüm severler Terre d'Hermes'in o tozlu/topraklı portakal-vetiverinin biraz daha arkaik halini Declaration'da takip edebilirler. Fakat başka önemli bir tespit daha yapayım. Kendimi geri çekip bu parfüm neye benziyor diye düşündüğümde şaşırtıcı derecede Ellena'nın ilk ses getiren parfümü Bulgari - The Verte'e benzediğini fark ettim. Özellikle tenimde çok bariz şekilde ortaya çıkan yeşil çay, The Vert'teki ile neredeyse aynı. Görünen o ki, Declaration, Terre d'Hermes ile The Vert'in enteresan bir karışımı. En azından benim için öyle.


Baharatları merkeze alan Declaration, boğucu ve burun yorucu olmaktan ziyade, ekşi/buruk turunçgillerle harmanlanmış baharatları sunuyor bize. Bunun sonucunda sıcak yaz günlerinde bile kullanılabilir hale getirilmiş. Declaration, dört mevsimde de kullanılabilecek farklı bir parfüm. Fazlasıyla sıcak yaz günlerinde dozajı iyi ayarlamak gerekebilir. Çünkü oldukça fark edilir ve kalıcı bir arkadaş. Bu anlamda bir EDT'ye göre performansı çok iyi.

Ana akım bir markanın parfümüne göre kalite hissiyatı yeterli. Yapaylık hissedilmiyor. Tek eleştirilecek yanı fazlasıyla düz çizgide ilerlemesi ve fazla değişim göstermemesi. Günümüzün modern parfümlerindeki bolca tatlılık kullanımı burada fazla yok. Hatta bu özelliğinden dolayı zaman zaman Eau Sauvage tarzı şiprelere bile gönderme yapıyor. Biraz nostaljik tarafı var bence. 25 yaş ve üzerindeki arkadaşlara önerebilirim.

Parfüm kritikçisi Luca Turin'in kitabında Declaration ferah baharatlı olarak sınıflandırılmış ve beş üzerinden dört yıldız verilerek oldukça beğenilmiş.
         

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/7

20 Mart 2014 Perşembe

Parfum d’Empire – Ambre Russe (2003)


Parfum d’Empire – Ambre Russe (2003)

Sizi yine bir zaman kapsülüne binmeye ve tarihin derinliklerine yolculuk yapmaya davet ediyorum koku bağımlısı kader ortağı dostlarım. Henüz günümüz dünyasında zaman makinesi icat edilmemiş olsa da hayal gücümüzü hiç bir şey engelleyemez nasılsa. Yanılıyor muyum?

Makinemizin zaman sensörlerini 18. yüzyıla ayarlayalım. Gideceğimiz yer ise Rusya olsun. 1700'lü yılların ilk çeyreğindeyiz. Deli Petro lakaplı Rus Çarı I. Petro, yıllar önce taç giymiş ve ülkeyi yönetiyor. Rus tarihinin en önemli yöneticilerinden olan Deli Petro, ülkesinin kalkınması için çabalamakta ki diğer Avrupa devletlerini teknolojik anlamda yakalayabilsin. Hatta bunun için Avrupa'nın gelişmiş ve güçlü ülkelerindeki uygulamaları Rusya'ya taşımak ve ülkesinde köklü reformlar yapmak istiyor. Kimliğini gizleyerek çıktığı uzun Avrupa gezisinde, bilim ve zanaat ile ilgili yeni bilgiler edinir. Hollanda'da gemi yapım tezgahlarında marangozluk yapar. İngiltere, Fransa, Hollanda, Almanya'yı dolaşır ve ülkesine döner. Gördüğü yenilikleri kendi ülkesinde uygulamaya geçirmek için hazırdır artık.

Fakat Petro'nun başka bir özelliği daha vardır. Kültür ve sanat alanında da gelişmişliğin yaşanması gerektiğini düşünür. Avrupa'ya özgü geleneklerden olan balo düzenlemeyi Rusya'ya taşır. Artık dönemin üst düzey yöneticileri, burjuvazi, askerler ve soylu sınıf, balolarda bir araya gelmeye başlar. Gösterişli Rus saraylarında yapılan balolarda sadece eğlenilmez, işle ilgili konular da çözüme kavuşturulurdu. Misafirlerin dans ettiği, oyun oynadıkları, sohbet ettikleri balolarda Rus soyluları altın ve gümüş metal tel desenli ağır ipek kumaşlardan özel kıyafetler diktirmeye ve bunları pahalı danteller, değerli taşlar vesaire ile süslemeye başlamışlardı.


Konumuz olan parfümlere geleyim yavaş yavaş. Fransa merkezli başarılı niş parfüm evi Parfum d’Empire, yine beni hayal kırıklığına uğratmadı ve çok severek kullandığım bir esere imza attı. Eski dönemlerde Menuet, Polonez, Gavot isimli dansların sergilendiği baloları çağrıştırıyor bugün inceleyeceğim Ambre Russe parfümü. Sözlük anlamı olarak "Rus Amberi" karşıma çıkıyor. Kendi sitesinde şöyle tanıtılmış Ambre Russe: "Slav halkının ruhu gibi tutkulu, gösterişli bir iksir. Ambre Russe'deki lüks amber, Çarlık dönemi Rus İmparatorluğu'nun önlenemez ihtişamını simgeler."

Eskilerde kalmış Rus İmparatorluğunun gösterişli balolarına, orada içilen şampanyalara ve neredeyse Rusların milli içkisi haline gelen votkaya göndermeler olan bir parfüm Ambre Russe. Gerek isminde gerekse içeriğindeki notalarında hem içkiden hem de Rus kültüründen esinlenme olduğunu saklamıyorlar. Hatta Rus çayı ve efsanevi Rus işi derilere bile göndermeler var uzun sayılabilecek tanıtım yazısında. Yani Çarlık dönemi Rus İmparatorluğunun ihtişamından ve gücünden ilhamını almış parfümümüz.

Fragrantica'da baharatlı oryantal olarak sınıflandırılan Ambre Russe'nin açılışı keskin içki/alkol kokusu ile gerçekleşiyor. Yüksek kaliteli votka/şampanya ikilisine lezzetli ve ekşi kırmızı meyveler (kiraz, vişne) destek veriyor. Biraz da tatlılık mevcut alkol aromasında. Fakat rahatsız edici değil. Bu tür içki kokularına pek alışık olmasam da başlangıcı çok güzel. Orta kısımda kokusu oldukça zenginleşiyor. İçki teması hala mevcut. Artık tatlımsı baharatlar, ıslak tütün ve dumansı siyah çay kontrolü ele alıyor. Tenimde tütün, diğer elementlerden daha baskın oldu. Çok yoğun deri yada tütsü algılayamadım. Orta bölümü tatlı baharatlı, çaylı, dumansı, kirazlı, ıslak pipo tütün olarak tasvir edilebilirim. Orta notaları nefis Ambre Russe'nin. Geçeyim sonlara. Alt notalarda yine köklü değişime uğruyor. Tatlı vanilyamsı egzotik ve gizemli amber kapanışı yapıyor. Buradaki amber, biraz Ambre Sultan'daki kullanımı hatırlatıyor. Başarılı bir kapanışı var. Fakat üst ve orta kısmı kadar etkileyici ve çarpıcı değil. Yine de bir çok niş parfüme fark atar.


Ambre Russe, ismindeki amber çağrışımını başarıyla burnunuza sunuyor. Orta bölümün ilerleyen saatlerinde karşınıza çıkan amber, tam sevdiğim gibi karanlık, derin, hafiften hayvansal ve tatlı-egzotik kullanılmış. Amberi kenara koyacak olursam benim için ikinci ana öğe ıslak tütün yapraklarını hatırlatan pipo kokusu. Tütün, burada tatlımsı ve meyveli kullanılmış. Ekşi ve lezzetli kırmızı meyveler (kiraz/vişne) en sevdiğim taraflarından birisi oldu parfümün. Doğru ayarda kullanılmış tatlılık memnun edici ve keyif verici. Üçüncü başat nokta baharatlar. Keskin/yoğun baharatlar zaman zaman burnunuzu zorlayacak gibi olsa da hiç sorun değil benim için. Çünkü gayet dengeli ve başarılı kullanılmış. Ve dumansı çayı da unutmamak lazım. Genellikle çay kokusunu parfümlerde bir türlü sevemiyorum. Burada öylesine güzel kullanılmış ki benim gibi ön yargılı olanları bile şaşırtabilecek derecede.

Ambre Russe, benim için yüksek kaliteli ve nefis bir parfüm. Yapaylığa rastlanmayan parfüm, hem yeterli derece de iyi harmana sahip hem de çok katmanlı ve değişken. Buradan ustalıkla oluşturulmuş bir kompozisyona sahip olduğu sonucu çıkabilir. Eğer bu tür içki-ıslak tütün yaprağı-tatlı baharatlar-amber kokularını seviyorsanız harika bir seçeneğe sahip olduğunuzu rahatlıkla söyleyebilirim.

Kullanım sürecinde çok sevdim Ambre Russe'yi. Sonlardaki amber kullanımı yer yer Ambre Sultan'ı hatırlatsa da ondan daha kompleks ve ilginç. Markanın diğer parfümü Fougere Bengale'e de benzettim biraz. Hatta Jeke'yi de andırıyor tatlı tütün kullanımı. Fakat Jeke'de tütün biraz kaba kullanılmışken, Ambre Russe müthiş bir kaliteye ve harmana sahip. Fakat asıl başka bir parfüme benziyor derken sonunda ampul yanıyor zihnimde! Özellikle başlangıcı ve orta kısımdaki kirazlı pipo tütünü hissiyatı By Kilian’ın sevilen parfümü Back to Black’e oldukça benziyor. Back to Black pudralı kirazlı tütün gibiyken Ambre Russe baharatlı içkili kirazlı pipo tütünü gibi. Bu anlamda Back to Black ile benzeştiklerini düşünüyorum. Şu haliyle favori amber parfümlerim listesine en üst sıralardan girmiş durumda Ambre Russe. Kirazlı pipo tütünü, gizemli amber, tatlı baharatlar ve yüksek kaliteli içki teması daha güzel nasıl verilebilir ki... Bravo Parfum d’Empire.


Kokusunda baştan sona tatlılık mevcut. Fakat baygınlık verici şekerliliğe dönüşmüyor neyse ki. Yine de tatlımsı kokuları sevmeyenler için doğru tercih olmayabilir. Buradaki tatlılık bal veya tonka fasulyesinden kaynaklanıyor muhtemelen. Amberin bu şekilde kullanılması da tatlılığın fazlaymış gibi algılanmasına sebep oluyor.

Ambre Russe, derin, ilginç, aristokratik, entelektüel, olgun, egzotik, dumansı, doğu ile batının başarılı bir sentezi gibi. Amber yer yer doğu etkileri veriyor. Fakat modern tatlımsı baharatlar ve içki teması onu batı dünyasına yaklaştırıyor. Bu parfüm sanki Winston Churchill, Napoleon Bonaparte yada Rus Çarı Deli Petro için tasarlanmış. Çok farklı bir aurası var. Bu anlamda günlük kullanım veya çarşı pazar gezmelerinde tavsiye edemeyeceğim. Eğer Koç yada Sabancı ailesinin boğazdaki yalılarında akşam verdikleri yemeğe davetliyseniz Ambre Russe'yi kullanmak için doğru mekanı bulmuşsunuz demektir.

Ambre Russe, yeni nesil zenginlerin yada belediyelerden ihale alarak sağa sola rüşvet dağıtan utanmaz müteahhitlerin parfümü olamaz. Yada iktidar gücü kimdeyse hemen onun tarafına geçen ve bu yaptığından hiç gocunmayıp, bir de "ne var bunda" diyen pişkin gazetecilere yada medya yöneticilerine de uymaz. Bu parfüm, 3-4 nesildir burjuvaziye mensup, para-pul ile işi olmayan, çok yüksek gelir sahibi, kazancının bir kısmını sanata ve koleksiyonerliğe harcayan, dünya edebiyatını bilen ve sürekli okuyan, devasa kütüphanesinde Gogol, Engels, Schopenhauer ve Adam Smith'in kitaplarını bulunduran, pipo kullanan, akşam yemeğinden sonra Brandy içen, doğu kültürlerine meraklı ve Arap etkili antikalara sahip, felsefe ve mimariyi seven, diplomat arkadaşlarıyla dünya siyasetini tartışan erkekler için uygun olabilir.

Parfümün tasarımcısı aynı zamanda markanın kurucusu Marc-Antoine Corticchiato. Yine üst düzey bir işe imza atmış bay Corticchiato. Eau de Parfum (EDP) konsantrasyonuna sahip. Tam bir sonbahar-kış parfümü. Erkek kullanımı için daha uygun gibi görünüyor. Otuz yaşın üzerindeki arkadaşlara tavsiye ederim. Anlaşılacağı üzere 20'lik delikanlı parfümü değil Ambre Russe.


Parfüm yazarı Luca Turin'in kitabında Ambre Russe, kocaman amber olarak sınıflandırılmış ve beş üzerinden dört puan vererek oldukça beğendiğini belirtmiş. Eğer Turin'in not sisteminde puan verecek olsaydım beş üzerinden beş puanı rahatlıkla verirdim.

Koku Güzelliği:10/9

17 Mart 2014 Pazartesi

Chanel – Coromandel (2007)


Chanel – Coromandel (2007)

Çin kültürü muhtemelen insanlığın en eski, zengin ve ilginç kültürlerinden birisi. Binlerce yıllık bu kadim uygarlık, eski gücüne ulaşmaya çalışıyor yavaş yavaş. Ekonomi kanallarında çalışan iyi eğitimli yakışıklı/güzel iktisatçıların ağız birliği etmişcesine söylediği söz doğru sanki: "Uyuyan dev Çin."

Çin ne zaman uyanır ve eski hakim günlerine döner bilemiyorum ama Çin kültürünün Batı dünyasında hala tam olarak keşfedilemediği çok açık. Gerek konut mimarileri, gerek ilginç dinleri ve tapınakları, gerek hepsi birbirine benzeyen insanlarıyla Çin, yüzyıllardır ortalama Batılının gözünde hep bilinmez ve mistiktir.

Bizim şu an Çin’e karşı hissettiğimiz duyguları muhtemelen yaklaşık yüzyıl önce Fransız bir kadın da yaşıyordu. Chanel markasının kurucusu Gabriel Chanel, bir gün Çin'de üretilmiş ve genellikle arkasında kıyafetlerin değiştirildiği, üzerinde rengarenk figürlerin olduğu paravanlardan görmüştü. Ve görmesiyle hayran kalması bir olmuştu.

Genellikle Çin ve Japon evlerinde kullanılan ve mekanları ayrıma işlevini yerine getiren lake cilalı paravanlar, bütün dünyaya Çin'den giderdi. Ev mobilyası olarak da düşünebileceğimiz bu işlemeli taşınabilir paravanların katlanabilen modelleri de mevcuttu. İşte Coco Chanel, bu paravanları çok sevmişti. Hatta bu paravanlardan koleksiyon yapacak kadar bağlanmıştı onlara. "İyi de bunları bize niye anlatıyorsun Parfüm Merakı" diyorsanız kısmen de olsa haklısınız. Fakat bugünkü inceleyeceğim parfüm adını bu Çin paravanlarından alıyor.


Aslında Coromandel, Hint yarımadasının güneydoğu kıyılarına uzanan denizlerine verilen isim. Çin paravanlarının Avrupa’ya getirilmesi, Hindistan’ın Coromandel sahillerinden yapıldığı için Avrupalılar ona Coromandel paravanları adını vermiş.

17. yüzyılda Avrupa'da popüler olmaya başlayan Coromandel tekniğine sahip Çin paravanları, ilk olarak 12 bölümden oluşurken, daha sonraları 4-6-8 ve 10 bölümlü olarak üretilmeye başlanmış. Konumuz olan Coromandel parfümü de Gabriel Chanel'in bu büyük tutkusundan ismini almış.

Coromodel, Chanel'in sadece butiklerinde satılan "Les Exclusifs" serisine ait. Çok yüksek fiyatlara satılan bu özel seri parfümleri her yerde bulmanız mümkün değil. Niş parfümlerle kıyaslanan Les Exclusifs serisinde son yıllarda önemli artış oldu ve toplamda 15'i geçmiş durumda. Coromandel, serinin en sevilen ve en çok konuşulan parfümlerinden. Uzun zamandır merak ettiğim arkadaşla sonunda tanışmış bulunmaktayım. Onu, size takdim etmekten mutluluk duyarım.


Kendi sitelerinde odunsu oryantal olarak sınıflandırılmış Coromandel. Parfümü üzerime ilk sıktığımda tozlu/eski kokan çikolatamsı baharatlı paçuli ve ona kuru turunçgiller/aromatik otlar eşlik ediyor. Üst notalarda tatlımsı karanlık paçuli daha baskın. Başlangıcı çok güzel Coromandel'in. Orta kısma geçildiğinde biraz sorun hissediyorum. Burada gariplik var sanki. Plastiğimsi tütsü ve benzoin mi bu koku? Emin değilim. Özellikle tende çok daha net hissediliyor orta kısımdaki garip uyumsuzluk. Alt notalara geçeyim. Sonlarda parfüm yine kendisine geliyor. Tatlılık biraz artıyor. Ortaya kremsi ve vanilyalı paçuli çıkıyor. Beyaz çikolata bile hissediyorum. Karanlık alt notalar hafiften Angel'a benziyor. Kapanışına bayıldım Coromandel'in. Koklamaya doyamıyorum sonlarını. Müthiş.

Coromandel, görüleceği üzere paçuliyi merkeze almış. Başlarda kuru/eski/tozlu paçuli, sonlarda yerini tatlımsı, kremsi, çikolatamsı paçuliye bırakıyor. Orta bölüm ise sanki tütsü/amber/sandal ağacı etkisinde. Başlangıcı harika, orta kısmı hayal kırıklığı, sonları şahane. Ne garip ama değil mi?

Acaba neden böyle. Şimdi Coromandel'i sadece tenime değil, kıyafetimde de kullandım. Ten üzerinde etkisi daha zayıf oldu. Özellikle orta kısımdaki uyumsuzluk dikkatimi çekti. Ve tenimde alt notalarına bayıldım. Kıyafet üzerindeyse orta bölümdeki sorunu yaşamadım. Kumaşta daha tek düze kalıyor. Tende kremsi, yumuşak ve konfor kokusuyken, kıyafette karanlık, etkileyici ve tozlu koktuğunu fark ettim. İkisi arasında seçim yapacak olursam kıyafet üzerindeki halini çok daha fazla sevdim Coromandel'in. Bilmem katılır mısınız?


Coromandel, başlangıcıyla küçük bir yumruk atıyor burnunuza. İlk denediğimde üst notalarda kuru paçuli hissederken, başka denememde hayvansal misk algılıyorum. Acaba zihnim benimle oyun mu oynuyor? Neden olmasın?

Coromandel, özetle tatlı kremsi paçuli, vanilya, tütsü, çikolata ve baharatlardan oluşuyor. Hazır ismi geçmişken çikolatadan da bahsetmem gerek. Sonları şaşırtıcı derecede Angel'a benzeyen Coromandel, ciddi oranda sütlü çikolata efektine sahip. Lezzetli çikolata ile paçulinin birlikteliği harika olmuş. Zaman zaman karanlık, derin, nostaljik, dumansı ve baharatlı kokan Coromandel zaman zaman lezzetli kahve/kakao/çikolata/vanilya tarafını öne çıkarıyor. Bu anlamda karşımızda çok yönlü, kompleks ve şaşırtıcı bir parfüm var. Hatta bazen tozlu gül bile geliyor arkalardan bir yerlerden. Yoksa Noir de Noir izleri mi?

Tabii ki Coromandel çok güzel bir parfüm. Ten üzerinde orta bölümdeki kısmı saymazsam göz kamaştırıcı ve etkileyici. Niş parfümlere yaklaşan kalitesiyle saygıyı hak ediyor. Eğer Angel ve Bornoe 1834'ü seviyorsanız büyük ihtimalle Coromandel'i de seversiniz. Fakat çok yüksek fiyat etiketine istinaden denemeden almanızı tavsiye etmem. Hatta Angel, üçte bir fiyatına size benzer duyguları yaşatabilir.

EDT olarak satılan Coromandel'in kalıcılığı çok iyi. Kıyafet üzerinde günlerce kalıyor. Fark edilirliği de hiç yabana atılacak gibi değil. Bu anlamda başarılı. Kadın parfümü olarak piyasaya sürüldüyse de erkekler rahatlıkla kullanabilir. Tam bir soğuk kış günü kokusu. Ilık havalarda denemenizi tavsiye etmem. Havanın soğuk olduğu 2-3 günlük dönemde kullandığım Coromandel'in, kıyafetim üzerinden, sokakta yürürken burnuma gelen kokusunu ve aldığım hazzı tarif etmem zor. Size de böyle yapmanızı tavsiye ederim. Çok soğuk bir günde dışarı çıkıp biraz hava almak istediğinizde montunuza 1-2 defa uygulayın ve ondan sonrasını Coromandel'e bırakın.


Parfümün tasarımını Jacques Polge ve Christopher Sheldrake birlikte yapmışlar. Luca Turin, kitabında Coromandel'i pudralı paçuli olarak sınıflandırmış ve beş üzerinden dört vererek "harika" olduğunu yazmış.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran ww.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/8

13 Mart 2014 Perşembe

Christian Dior – Addict (2002)


Christian Dior – Addict (2002)

"Tanrı, Havva'yı Hz. Adem'in sol kaburga kemiğinden yarattı. O sırada Hz. Adem'i hafif bir uyku tuttu. Bir müddet sonra uyandığında Hz. Havva'yı gördü karşısında. İlk anda şaşırdı, sonra çok sevindi. Kalbi hemen ona ısındı ve aralarında bir yakınlık ve mutluluk meydana geldi."

Bu ilginç anlatım, farklı versiyonları ile farklı İslami kaynaklarda karşınıza çıkabilir. Tabii ki böyle bir yaratım sürecinin olduğuna dair elimizde somut kanıt yok. Dünya nüfusunun yarısını oluşturan kadınların yaratılış sürecini Hıristiyani kaynaklardan da benzer şekilde takip edebiliyoruz. Hıristiyan mitolojisinde kadının, ilk insan olan Adem'in kaburga kemiğinden yaratıldığına dair bir çok söylence ve ünlü ressamların eserleriyle karşılaşabilirsiniz. Bunların belki de en bilineni Michaelangelo'nun Sistine Şapeli'ndeki "Havva'nın Yaratılışı" freski.

Yaratılış ve varoluşun bizim ilgi alanımız parfümlerle pek alakalı olmadığının farkındayım. Fakat bir çok dünya markası, parfümlerinin tanıtımlarında erkeğin ve kadının klişeleşmiş yönlerini bize sunuyorlar ve bunların üzerinden reklam çalışmalarını yürütüyorlar.


Bu devasa pazarlama çarkında kadınlara biçilen rol seksi, cazibeli, vamp, güzel ve çekici olmak. Her ne kadar feministler bu duruma fena halde kızsalarda sanırım kadını cinsel obje olarak kullanmaya devam edecek moda sektörü. Örnek mi? İşte size Christian Dior'un ünlü parfümü Addict.

Reklam metinlerinde "Ve Tanrı Kadını Yarattı" imgesine ve algısına vurgu yapmaları hiç şaşırtıcı değil Addict için. Hatta parfümün tanıtım filmindeki "Dior, Kadını Yarattı" iddiası büyük ihtimalle, Tanrı'nın kadını yaratmış olmasına ukalaca bir gönderme. Dior parfüm biriminin önemli hamlelerinden birisi diyebiliriz Addict'e. Markanın 1985 yılında Poison ile başlattığı kadınsı ve modern parfümler serisine 2002 yılında Addict'te katılmıştı. İlk çıktığından itibaren çok satanlar listesinde kendine yer bulmayı başardı Addict. Dior kadınları, aynı Poison serisi gibi Addict'i de bağrına basmıştı.

2002'deki ilk Addict'ten sonra 2014 yılı Mart ayı itibariyle bu isimle 16 farklı flanker çıkarmaları, Addict'e verilen önemi de gösteriyor bir bakıma. 2012 yılında ise Addict yeniden formüle edilerek aynı şişe formu ve isimle piyasaya sürüldü. Benim kullandığım Addict, 2012 yılı Francois Demachy versiyonu. İlk Addict ise Thierry Wasser'e aitti.


Kendi sitelerinde parfümün dört sac ayağına oturduğu vurgulanmış: "Meyveli, ferah, çiçeksi ve oryantal." Ayrıca modern, şehvetli ve enerjik olduğu belirtilmiş. Addict'i üzerime ilk sıktığımda karşıma tatlımsı portakal çiçeği ve mandalina çıkıyor. Canlı ve yoğun üst notaların ferah olduğunu söyleyemem. Cazibeli ve güçlü başlıyor. Çok rafine olmasa da gayet güzel diyebilirim. Orta kısımda portakal çiçeği etkisi devam ediyor. Bu andan itibaren pudramsılık ve çiçekler ekleniyor. Çiçek derken muhtemelen yasemin. Orta bölümün sabunsu çiçeksiliğin hakimiyetinde geçtiği söylenebilir. Son kısımda çiçeksilik geri çekiliyor. Onun yerine pudralı vanilya geliyor. Vanilya seven birisi olarak beğendiğimi söyleyemem buradaki kullanımı. Böylece de tenden ayrılıyor.

Addict, şüphesiz ki egzotik ve cazibeli bir kadın parfümü. Pudralı çiçeksilik ve vanilyanın baş rolde olduğu söylenebilir. Bir de tabii ki portakal çiçeği-mandalina ikilisi. Onun dışında çok derin yada zengin değil. Bu öğeler neredeyse bütün kokuya hakim.

Oldukça tatlı, kremsi ve vanilik bir koku formuna sahip. Özellikle orta kısımdaki yoğun çiçeksilik genellikle sabunsuluk ekseninde ilerliyor. Hatta biraz Hypnotic Poison'daki bademsiliği bile hissettiriyor. Orta bölümü pek sevdiğimi söyleyemem. Başlangıcı çok güzel, sonlarıysa biraz hayal kırıklığı. Addict, yüksek kalite ve müthiş bir koku hissiyatını uyandırmıyor tenimde. Oysaki çok umutluydum.


Şimdi bahsetmem gereken bir konu da Addict'in iki ayrı versiyonu olması. İlk formülasyonu bir çok kişi daha başarılı bulmuş. Benim kullandığım ikinci formülasyonun basitleştirilmiş olduğu yönünde eleştiriler var. İlk versiyonu denemediğim için karşılaştırma yapamayacağım fakat 2012 versiyonu dedikleri gibi ortalama ve basit bir koku olarak hafızamdaki yerini alıyor.

Kabul etmek gerekir ki Dior'un kadın parfümlerinin kışkırtıcı yanı Addict'e yansımış. Özellikle başlangıcındaki vurucu portakal çiçeği ve sonrasındaki hipnotik çiçeklere bakarak, Dior'un bu parfümüyle de amacına ulaştığını düşünüyorum. Mülayim, iddiasız ve sakin kadınlar için uygun değil bence. Hırslı, süslü, üst düzey kadın yönetici parfümü adeta. Koridorda yürürken arkasında iz bırakmayı seven kadınların kokusu olabilir. Yada bir mekana girdiğinde bütün ilginin onda toplanmasından haz alan kadınların parfümü olabilir.

Addict, günlük kullanımdan ziyade, davetlerde yada gece çıkmalarında kullanılsa fena olmaz. Oldukça baskın ve yoğun kokusu, onu gündüz dolaşmalarında yada ofis kullanımlarında sınırlıyor bence. Ha kullanılmaz mı tabii ki kullanılır. Ama biraz abartılı ve fazlasıyla frapan kaçacaktır günlük kullanımda. O daha özel ve ambiyans parfümü bana göre. Etrafına güçlü kadınsılık mesajları veren Addict'i, sevgiliniz ile baş başa geçireceğiniz anlara saklamanızda fayda var hanımlar.


Dior haklı olabilir. Parfümün bütün reklam kampanyası onun ikonik bir arkadaş olduğuna dem vurmuş. Muhtemelen de öyle. Fakat yine de Addict'i çok sevdiğimi ve kendime yakın bulabildiğimi söyleyemeyeceğim. Fakat onu taşıyabilecek bir kadında harika duracağını tahmin edebiliyorum.

Parfüm kritikçisi Luca Turin'in kitabında Addict, çiçeksi oryantal olarak sınıflandırılmış. Beş üzerinden iki yıldız verilen Addict, başarılı bulunmamış. Eau de Parfum (EDP) konsantrasyonuna sahip. Sonbahar-kış mevsimi için daha uygun görünüyor. Yaş olarak yukarıları (30 ve üzeri) hedeflediğini düşünüyorum. Genç kız parfümü olmadığı çok açık.

Koku Güzelliği:10/6