10 Mart 2014 Pazartesi

By Kilian – A Taste of Heaven (2007)


By Kilian – A Taste of Heaven (2007)

Bu öyle bir içkinin hikayesi ki tarihte eşine az rastlanmıştır. İsmi, Fransızca'da La Fee Verte, İngilizce'de Absinth, Türkçe'de de Absent (Yeşil Peri) olarak geçiyor. Dünyanın alkol anlamında en yoğun içkilerinden. Kimi versiyonlarında %80 oranında saf alkolün  kullanıldığı rivayet ediliyor. Sadece bir kadehi ile insanı gerçek dünyadan koparıyor, ikinci kadehte halüsinasyonlar gördürüyor, üçüncü kadehte ise ölüm riski barındırıyor. Ve bakın nasıl anlatılmış bu akıl almaz içki:

"Absent (Absinthe) ilk kez Henri Louis Pernod tarafından 1805'de ticari olarak piyasaya sürülen aromatik bir likördür. Artemisia absinthium ve diğer bazı Avrupa’ya has mutfak ve tıpta kullanılan bitkilerin damıtılması ile yapılır. %45 ile 75 arası alkol ihtiva eder. Avrupa’da üretime girdiğinden beri geçen 200 yıl boyunca Absinthe, tüm dünyada yaratıcılığı arttıran ve afrodizyak bir içki olarak nam saldı.

On dokuzuncu yüzyıl Fransa’sında günlük yaşamın her alanına girmişti absent. Paris’in geniş bulvarlarında yer alan kafeler, akşam üstü saat beşte şık giyimli beyler ve hanımların, zümrüt yeşili içkilerini yudumlayarak hayatın akışını izlemelerine sahne oluyordu. Rengi nedeniyle Le Fee Verte ya da Yeşil Peri diye bilinen bu içecek o denli popülerdi ki, akşam üstü kokteylinin saati yeşil saatler olarak da anılıyordu. Ünlü Fransız İzlenimci ressamlar: Toulouse Lautrec, Degas, Manet, Van Gogh, Belle Epoque döneminin Paris’i, Montmartre cafeleri, Verlaine ve Rimbaud’dan Joyce ve Hemingway’e kadar birçok yazarın esin kaynağı olmuş absent. Hatta bir çok ünlü sanatçının Absent içtikten sonra en önemli eserlerini verdikleri de söyleniyor.


Elbette madalyonun bir de karanlık yüzü var. Başka hiçbir içki bu kadar içtenlikle lanetlenmemiş, başka hiçbir içki böylesine doğrudan hedef alınarak yasaklanmamış. İngiltere’de cinnet geçiren bir babanın ailesini katletmesi, adamın absinth bağımlısı olmasına dayandırılarak, önce İngiltere’de sonra ise tum Avrupa’da yasaklandı. Günümüzde ise; absinthe Amerika ve İngiltere’de halen yasak olmakla beraber, başta Fransa, İspanya, Çekoslovakya olmak üzere, pek çok ülke tarafından üretilip, tüketilmektedir." (Gnoxis.com)

Bu alıntıyı neden yaptığım sanırım anlaşılmıştır. Ülkemizde de yasal olarak satışı bulunmayan Absent'in özellikle cemiyet hayatında fazlaca seveni olduğu söyleniyor. Ve Fransa merkezli By Kilian, Fransa ile özdeşleşmiş bir içkiden ilhamını almış A Taste of Heaven isimli parfümünde. Kilian Hennessey'in 2007 yılında ilk altı parfümünü piyasaya sürmesiyle "Black Masterpiece" serisi de ortaya çıkmış oldu.

Bugün inceleyeceğim A Taste of Heaven, markanın "Siyah Başyapıt" serisine ait. Kendi sitelerinde tüm zamanların en tartışmalı içkisi olan Absent'ten ilhamını aldığı söyleniyor A Taste of Heaven'ın. Zaten parfümün sıvısının da yeşil renkli olması, konsept ile birebir örtüşüyor. Diğer ismi "Absinthe Verte" olan A Taste of Heaven için Fragrantica, oryantal fujer tanımını layık görmüş. Bakalım bize cennetin lezzetini tattırabilecek mi?


Parfümü üzerime ilk sıktığımda tanıdık bir aromayla karşılaşıyorum. Keskin ve tatlımsı lavanta bütün ağırlığıyla burnuma hücum ediyor. Geri planda sanki biraz aromatik otlar ve erkeksi çiçekler var. Fakat lavantanın yanında çok zayıflar. Eski tarz oldukça erkeksi lavanta, Caron Pour Homme'daki ile neredeyse aynı. Başlangıcı fena değil. İlerleyen saatlerde büyük değişim göstermiyor kokusu. Erkeksi ve tatlımsı lavantaya pudralı vanilya ekleniyor. Zaman zaman hayvansallık hissettiren vanilya gayet rafine. Alt notalarda parlak amber kullanımı da var. Ama yapaylık sınırında. Son kısımda meşe yosunu hoş bir sürpriz yapıyor. Böylece de tenden ayrılıyor.

Parfümümüz yüksek kaliteli erkeksi fujerleri çağrıştıran lavanta ve pudralı hayvansal vanilya ana ekseninde geziniyor. Yani kısaca naneli, yeşil, lavantalı vanilya. Bu iki nota dışında biraz odunsuluktan, biraz da baharatlardan söz edilebilir. Eminim sardunya da oralarda bir yerler var. Fakat epey gerilerde.

A Taste of Heaven eski erkeksi fujerlere öykünmüş bir modern klasik denilebilir. Lavanta parfümün ana öğesi. Ona eşlik eden vanilya biraz geri planda kalmayı kabullenmiş. Genel olarak düz çizgide ilerliyor. Neredeyse hiç değişmiyor. Lavanta kokularını seviyorsanız müthiş bir deneyim olacaktır. Fakat lavantaya mesafeliyseniz, hayatınızın parfümü olmayacağı çok açık.

A Taste of Heaven'ın kokusu, bana naneli likörleri hatırlattı. Hani orta şekerli Türk Kahvesinin yanında servis edilen ve yemyeşil görüntüsü ile aslında tadını da ele veren naneli likörler. Zaten parfüm, ismini ve ilhamını bir içkiden alıyor. Likör gibi kokması normal. Burada alkol/içki kokusu şüphesiz ki var. Hayatımda hiç Absent içmediğim için tadını yada kokusunu bilemiyorum. Fakat Absent eğer böyle kokuyorsa pek seveceğimi sanmıyorum.


Evet sıvısının rengi yeşil. Parfümün ilham kaynağı da yeşil bir içki olunca kokusunun da yeşili çağrıştırması beklenebilir. Bu basit önerme genel hatlarıyla doğru. A Taste of Heaven'ı bir renge benzetin deseniz, onu denemiş çoğu kişi yeşile benzetecektir.

Kokusunda hatırı sayılır oranda tatlılık mevcut. Bence ayarı fazla kaçmamış. Yine de tatlı kokan parfümlerle arası iyi olmayanların canını sıkabilir. Buradaki tatlılığı muhtemelen tonka fasulyesi veriyor.

Eski klasikler. "Ne varsa onlarda var" diyenler haklı belki de. 2007 yılında piyasa sürülmüş A Taste of Heaven, parfüm klasiklerinden Caron Pour Homme'a fazlasıyla benziyor. Hatta dilim varmıyor ama adeta kopyalanmış gibi. Eğer Caron Pour Homme'un biraz da kaliteli haline dört katı ödemek istiyorsanız sizi hiç tutmayayım. Hemen By Kilian satış standına gitmenizi öneririm. Fakat şu haliyle Caron Pour Homme, bu işlevi ondan çok daha uygun fiyata yerine getirecektir.

Markanın kurucusu Kilian Hennessy, bir söyleşisinde kısaca şunu söylemiş parfümü için: “Koleksiyonumun içindeki parfümler arasında en fazla A Taste of Heaven’ı kullanırım. O tam bir züppe kokusu. Lavanta ve son kısımlarında da vanilya…”

Parfüm kritikçisi Luca Turin'in kitabında A Taste of Heaven lavanta vanilya olarak sınıflandırılmış. Beş üzerinden dört puan vererek oldukça beğendiğini belirtmiş ve yorumun sonunda şöyle demiş: "Eğer Caron Pour Homme'u seviyorsanız fakat ondan daha zengin ve kompleksini istiyorsanız, A Taste of Heaven tam size göre."


Soğuk kış mevsiminde kullanmak daha iyi sonuçlar verebilir. Tam bir erkek parfümü. Eau de Parfum (EDP) formunda. Kokusunun tasarımına markaya bir çok iş yapmış Calice Becker imza atmış. Otuz yaş ve üzerindeki erkekler için uygun olacağını düşünüyorum.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/7.5

6 Mart 2014 Perşembe

Tom Ford – Santal Blush (2011)


Tom Ford – Santal Blush (2011)

Tarihi 4.000 yıl öncesine kadar uzandığı sanılan bir bitki sandal ağacı. Latince adı "arbutus andrachne" olan sandal ağacının İngilizcesi santal, santalwood yada Santalum Album olarak karşımıza çıkabilir. Hindistan, Mısır, Yunan ve Roma kaynaklarında karşımıza çıkan sandal ağacı, ortalama boyu 3-7 metre arasında olan bu ağacın yaprakları kalın, koyu yeşil ve eliptik biçimli oluyor genellikle. Salkımlar halinde olan meyveleri bulunan sandal ağacının, gövdesi kullanılarak, özellikle Hindistan'da bir çok tapınağın inşa edildiği biliniyor. Eski Mısır'da ise ölülerini mumyalamak için sandal ağacı yağının kullanıldığı düşünülüyor.

Bu enteresan bitkinin Hint kültürüne o kadar derin etkileri var ki, antik dönem Hint mitolojisinde bile karşımıza çıkıyor. Dünya sandal ağacı yağı üretiminin % 90'nının Hindistan'da gerçekleştirildiği düşünülürse hiç de şaşırtıcı değil bu kadar önemli olması. Yaşam gücünü arttırdığına inanılan sandal ağacı, eski çağlardan itibaren Hindistan'ın dini ve manevi geleneklerinin parçası olmuş. Ayrıca tıp alanında da etkili bir ilaç olarak kullanılırmış.

Konumuza gelecek olursak, sandal ağacının bir çok parfümde kullanıldığını görürüz. Genellikle alt notalarda sabitleyici olarak karşımıza çıkan sandal ağacı, parfümlere zengin, sıcak, baharatlı, balsamik, tatlı odunsu hava vermesiyle biliniyor. Kokusu tam olarak ağaç gibi de değil sandal ağacının. Sanki meyvemsi, baharatlı, tatlı bir ağaç gibi denilebilir. Tabii ki parfüm üreticilerinin bu kadar önemli bir notaya yer vermemeleri düşünülemez.


Aynı vetiver gibi bir çok sandal ağacını temel alan parfüme rastlıyoruz artık. Hatta üreticiler, hiç saklamaya gerek duymadan parfümlerinin isimlerinde sandal ağacını kullanıyorlar. Adeta "parfümün karakteri bu, merak ediyorsanız alın" der gibiler. Sandal ağacı merkezli parfümlere bir katkı da ünlü tasarımcı Tom Ford'dan geldi. 2011 yılında "Signature Collection" adı altında Private Blend serisine ait olarak piyasaya sürüldü Santal Blush.

Fragrantica'da odunsu oryantal olarak sınıflandırılmış Santal Blush. Parfümü üzerime ilk sıktığımda tatlımsı ve kremsi sandal ağacı karşıma çıktı. Biraz çiçeksi ve hafiften makyaj malzemesi hissi algılıyorum. İlerleyen saatlerde büyük değişim göstermiyor kokusu. Sadece yumuşak baharatlar ekleniyor. Muhtemelen tarçın. Buradaki tarçın da sandal ağacı gibi kremsi ve tatlı. Gerilerden öd kokusu da geliyor sanki. Son kısımda da odunsu notalar mevcut. Biraz da misk hissediyorum. Böylece de tenden ayrılıyor.

Santal Blush, isminin hakkını verir oranda sandal ağacı temasına sahip. Parfümün neredeyse her anında sandal ağacı baskın. Sonraki ikinci aktör yumuşak baharatlar. Kremsi baharatlar keskin yada köşeli değil. Sandal ağacıyla güzel uyum sağlanmış. Üçüncü olarak kremsi çiçeksilikten bahsedilebilir. Ylang ylang, yasemin ve gül olabilir. Bu kısım oldukça kadınsı yapıyor kokusunu.


Santal Blush, yapaylık barındırmayan fakat yüksek kaliteli bir parfüm hissi vermeyen ortalama sandal ağacı kokusuna sahip. Modern, Fransız ve süslü. Hatta biraz kokoş. Fakat tek düze ilerleyen, kremsi ve hafif tatlımsı yapısıyla fazla ilgi çekici gelmedi bana.

Parfümle ilgili iki farklı durumla karşılaştım. Ten üzerine sıktığımda çok sıradan ve vasat bir sandal ağacı kokusu karşıma çıktı. Hiç bir özelliği olmayan bu koku, büyük hayal kırıklığı yarattı. Fakat kıyafet üzerine sıktığımda oldukça kadınsı neredeyse ruj/makyaj çantası efektine sahip. Açıkçası bu halini çok daha fazla sevdim. Bence kıyafet üzerinde çok daha ilginç ve cazibeli.

Yine de bu kadar basit ve ortalama bir parfümün nasıl Private Blend serisinden çıktığını anlamış değil. Astronomik sayılabilecek fiyatlara satılan Tom Ford'un özel serisine mensup Santal Blush, böylesine sıradan bir sandal ağacı kokusunu şişeleyip karşımıza çıkartıyorsa ayıp etmiş oluyor. Çok yüksek fiyatını hak etmeyen bir parfüm olarak zihnimdeki yerini alıyor. Daha fazla bahsedeyim diyorum ama çok da fazla söylecek söz yok Santal Blush ile ilgili. Sandal ağacı, sandal ağacı ve sandal ağacı...


Uniseks olarak piyasa sürüldüyse de kadın kullanımına biraz daha yakın sanki. Eau de Parfum (EDP) formunda. Parfümün tasarımını kariyerinde fazlaca parlak işlere imza atamamış Yann Vasnier yapmış. Sonbahar-kış mevsimi için daha uygun görünüyor.

Koku Güzelliği:10/6.5

3 Mart 2014 Pazartesi

Serge Lutens – Daim Blond (2004)


Serge Lutens – Daim Blond (2004)

Süet ayakkabılar... Ne zordur onları temiz ve yeni tutabilmek. Yıllar önce aldığım açık renkli süet ayakkabıyı neredeyse her gün özel fırçaları ile temizler, sonrasındaysa yine özel boyasıyla eski ve ilk gün alınan haline getirmeye çalışırdım. Hatta neredeyse ayakkabı boyacılığı mesleğinin inceliklerini bile öğrenmiştim. Ve bunları bana sadece bir süet ayakkabı yaptırmıştı.

O gün bu gündür, ayakkabı mağazalarının vitrinlerinde gördüğüm parlak, yepyeni açık renkli ve cazibeli süet ayakkabılara hafif tebessümle bakarım. Sanırım bilinçaltıma işlemiş ki hemen alarm zilleri çalar böyle bir görüntü karşısında. Ve aklıma gelir o kendime düstur edindiğim klişe: "Sakın açık renkli süet ayakkabı alma."

Ayakkabı konusunda kararım değişmeyecek olsa da soruyu biraz değiştirerek sorayım ve konumuza geleyim: "Süet kokan bir parfüme ne dersiniz?" Bir çok kişi için iyi fikir olmayabilir süet kokan parfüm. Zaten süet denilen şeyde bir tür işlenmiş deri. Yani süet ve deri arasında yakın bir akrabalık var anladığım kadarıyla. O zaman süet kokan bir parfüm, direkt olarak deri gibi mi kokar? Bu tür parfümleri deri kategorisine alabilir miyiz?

Fransız niş parfüm evi Serge Lutens, bu sorulara cevap aramak niyetinde mi bilemiyorum. Fakat 2004 yılında piyasa sürdükleri Daim Blond, genel anlamıyla süet-deri ikilisinin baş rolündeki bir parfüm olarak kokular tarihindeki yerini almış durumda. Lutens parfümlerinin değişmez sanatçısı Christopher Sheldrake'in imzasını taşıyan Daim Blond, markanın diğer popüler eserleri gibi büyük ses getirmedi. Biraz geri planda kaldığı söylenebilir.


"La Peau de Bois" serisine ait Daim Blond, Fragrantica'da çiçeksi şipre olarak sınıflandırılmış. Üzerime ilk sıktığımda tatlımsı meyveler ve biraz da ilaç/duman kokusu karşıma çıkıyor. Tatlımsı meyveler derken muhtemelen kayısı. Hatta şeftali bile olabilir. Kayısıya biraz da mandalina eşlik ediyor alttan alta. Başlangıcını sevdiğimi söyleyemem. İlerleyen dakikalarda meyvelerin hakimiyeti devam ediyor. Ona hissedilir oranda süet ekleniyor. Azıcık da baharatlar ve iris (süsen) mevcut. İris biraz da öndeyken, baharatlar geri planda. Orta bölüm tatlımsı meyveli süet/deri kokuyor denebilir. Son kısımda büyük değişiklik olmuyor. Sadece misk ekleniyor kompozisyona. Böylece de tenden ayrılıyor.

Daim Blond, genel olarak tatlımsı meyveli-deri-iris-misk kokusu olarak nitelendirilebilir. Bu da onu çiçeksi-meyveli deri sınıfına sokabilir. Uyumlu, sakin, barışçı ve konforlu yapısı var. Yumuşak/uysal meyvemsilik (kayısı) ve süet/deri her daim ön planda. Parfüm bu iki elementin üzerine kurgulanmış. Geri plandaki iris, baharatlar ve misk, parfümü farklı kılmaya çalışıyor gördüğüm kadarıyla. Peki başarılı olabiliyorlar mı? Ne yazık ki hayır.

Daim Blond, oldukça tatlımsı meyveler (neredeyse meyve suyu gibi) ve süeti birleştirerek farklı bir yol çizmeye çalışmış kendisine. Evet fikir olarak harika fakat uygulamada çok başarılı olduğunu düşünmüyorum. Neden mi?


Daim Blond, başlangıcında tuhaf bir yara bandı efekti ile sizi karşılıyor. Meyveler çok rafine ve lezzetli değil. Biraz yapaylık sınırında. Tamam çok pürüzsüz kullanılmış ama yine de Robert Piquet - Visa'daki o gibi müthiş meyveleri beklemeyin. Bu anlamda biraz şaşırttı beni. Zaman zaman meyvelerin tatlılığının artması, kimi parfüm severlerin hoşuna gitmeyebilir. Sonrasında ortaya çıkan süeti de kendime yakın bulamadım. Tamam deri parfümlerini severim ama burada pek ilgimi çekmedi o süet kokusu. Bilemiyorum belki de tenime uymadı bir türlü. Yani yıldızımız barışmadı.

Daim Blond, reformülasyon geçirmiş olabilir. Meyveler biraz sulandırılmış hissi uyandırdı bende. Belki Serge Lutens'den beklentim çok yüksek olduğu için biraz hayal kırıklığı yaşadım. Lutens parfümlerinin o egzotik, gizemli ve sizi alıp götüren karakterine burada rastlayamadım. Ortalama bir meyveli deri parfümü olmuş Daim Blond. Saklısı gizlisi yok. Her nota ortada.

Bilemiyorum bana deli der misiniz ama kokusunu az da olsa Aventus'a benzettim. Aventus'un o dumansı meyvemsiliğini andırıyor buradaki dumansı kayısı kokusu. Aventus daha ferah, canlı ve dinamikken, Daim Blond sönük ve hüzünlü. Hatta Mitsouko ile çok uzaktan akraba bile olabilir Daim Blond. Fragrantica’da şipre olarak sınıflandırılmasını şimdi daha iyi anlıyorum. Gerçektende Mitsouko’daki meyvemsi şipre karakterini hatırlatıyor Daim Blond.

Derinliği olmayan, basit, düz bir kokusu var. Başından sonuna kadar değişmiyor. Aynı çizgide ilerleyen yapısı uzun kullanımlarda sıkıcı olabilir. Fakat enteresan şekilde Diam Blond'u koklayan hanımlar genellikle çok beğendiler. Yani bu parfüm ilginç şekilde kadınların övgüsünü alıyor. Belki meyve aroması böyle tepki vermelerini sağlıyor. Sonuçta kadınları hangi erkek anlayabilmiş ki :)


Farklı kaynaklarda uniseks olarak görünüyor. Bence az da olsa kadın kullanımına yakın. Çok erkeksi çağrışımlar yapmıyor kokusu. Fakat meyveli parfümleri seven erkeklerde denemeliler. Belki onların tenine daha iyi uyum sağlar.

Eau de Parfum (EDP) formunda Daim Blond. Bence doğru kullanımla dört mevsime de uyabilir. Fakat yine de ılık/serin ilkbahar/sonbahar günlerine yakışacağını düşünüyorum. Kalıcılığı idare eder. Fark edilirliği başlarda yüksek. Sonra tene yakın hale geliyor.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/6.5

28 Şubat 2014 Cuma

Burberry – Brit For Men (2004)


Burberry – Brit For Men (2004)

"Popüler kültürün kendisi bir hayli eski olsa da, kavramı oldukça yeni oluşmuştur. İlkin T.S. Eliot, Virginia Woolf gibi yazarların dikkatini çekmiş, öncelikle Britanya'da gündeme girmiştir. Akademik ilginin nesnesi olması da her yerden önce Britanya'da gerçekleşti.

Olgunun kendisi eski dedim ama bu da çok doğru olmayabilir. Popüler kültür kavramını en geniş anlamıyla alır, söz gelişi halkla eş anlamlı sayarsak, o zaman tabii bu işin başını mağara insanlarına kadar götürmek mümkün. Ama popüler kelimesi bunu yapmamıza izin vermeyecek kadar çağdaş çağrışımlarla yüklü bir kelime. Nitekim, kırsallığı çok daha ağır basan folktan bile hemen kendini ayırıyor. Popüler kültür dediğimiz bu olgunun başlangıcını ben, on dokuzuncu yüzyılda görüyorum." (Murat Belge)

Sanırım Murat Belge hoca haklı. 21. yüzyılda sıkça dilimize pelesenk olacağı düşünülen "popüler kültür" kavramının mucidi İngilizler. 20. yüzyılın en büyük emperyal krallığına sahip İngiltere'nin, "üzerinde güneş batmayan ülke" anlamını destekleyen isminin, hala bir çok resmi belgede Great Britain olarak geçmesi tesadüf olmasa gerek. Kimi yerlerde England kimi yerlerde Great Britain olarak geçen İngiliz uygarlığının, kendine has bazı özellikleri olduğu söylenebilir. Mesela biraz ukala olmaları, üyesi oldukları Avrupa Birliğini bile fazla ciddiye almamaları, popüler müzik dalında başarılı sanatçılar çıkarmaları, kendilerine özgü diplomasi dilleri/yöntemleri olması ve tabii ki sütle içtikleri beş çayları.

Britain kelimesinin "İngiliz" anlamında kullanıldığını öğrendiğimde aklıma ilk önce Brit Pop geldi nedense. Britain’in kısaltması olduğunu sandığım Brit kelimesi, parfümden ziyade Oasis'i, Coldplay'i, Manic Street Preachers'ı ve tabii ki Radiohead'ı hatırlatıyor bana. Ta ki bu güne kadar. Artık algım biraz daha farklı işleyecek. Çünkü Brit isimli bir parfüm çıkmış durumda karşıma.


İngiltere'nin moda alanındaki gururu Burberry'nin parfümlerinin özellikle İngiltere'de oldukça ilgi gördüğü söylenebilir. Bu durum belki "yerli malı yurdun malı" anlayışı ile açıklanabilir. Sadece İngilizler değil, Burberry'nin bazı parfümlerinin çok satanlar arasında yer alması, yabana atılamayacak başarı olduğu söylenebilir.

Burberry markasının parfüm biriminin işlerinden birisi de Brit For Men isimli odunsu oryantal arkadaş. İlk çıktığında çok satanlar listelerini zorlayan Brit'in erkek versiyonunun, ortaya çıkan benzer rakiplerinin biraz gerisinde kalmış gibi görünse de hala üretimine devam edilmesi, şimdilik markanın ondan memnun olduğunu anlatıyor bize.

Kendi sitelerinde "sıcak ve aromatik" olduğu söylenen Brit For Men'i üzerime ilk sıktığımda tatlımsı modern baharatlar ve tatlımsı kremsi turunçgiller bana merhaba diyor. Oldukça tatlı olan baharatların zencefil, kakule ve küçük hindistan cevizi olduğunu düşünüyorum. Turunçgil kadrosundan da portakal veya mandalina ile azıcık da bergamot. Kremsi baharatlı üst notalar fena değil. Orta kısma geçildiğinde turunçgillerin yerini tatlımsı gül alıyor. Buradaki gül, baharatlarla karıştırılmış ve şerbet haline getirilmiş gibi adeta. Bu andan itibaren pudramsılık da etkin. Orta bölüm için eh işte diyebilirim. Son kısımda klasik bir odunsu kapanış var. Yine kremsi ve yapay odunsu notalar mevcut. Muhtemelen sedir ağacı. Fakat ilginç yada kaliteli değil. Böylece de tenden ayrılıyor.


Brit For Men'in, genel anlamda tatlı (hatta şekerli) baharatlar, pudralı gül, biraz portakal ve sedir ağacından oluştuğu söylenebilir. Vasat kalitedeki Brit'in erkek versiyonu, zaman zaman tatlılığın ayarının kaçırıldığı, mideyi zorlayan bir şekerliliğe evrildiği, ortalama bir ana akım parfüm. Buradaki aşırı tatlılığı tonka fasulyesinin verdiği düşünülebilir.

Kremsi, pudralı, aromatik baharatların baş rolde olduğu Brit, gülü de ne yazık ki başarılı şekilde kullanmamış. Onun yerine günümüzün modern tatlı baharatlı parfümlerinin düştüğü tuzağa büyük bir şehvetle düşmüş. Sanırım halinden memnun.

Evet biliyoruz ki 15-22 yaş aralığındaki tüketiciyi tavlamaya yönelik, tatlı baharatların kullanıldığı, örneğine çokca rastlanabilecek sıradanlıkta Brit. Yeni/yaratıcı/devrimci tarafı olmayan yapısı benim için fazla çekici değil. Spicebomb, Allure Homme Sport, Versace - Eros, La Nuit de L'Homme ve avenesini seviyorsanız Brit sizin hayalinizdeki parfüm olabilir. Fakat benim rüyalarımda kabusa dönüşme ihtimali var.

Fazlaca tatlılık kullanıldığından mıdır yoksa gülün varlığından mıdır üst ve orta notaları biraz kadınsı buldum. Sonlardaki sedir ağacı erkeksilik vurgusunu artıyor. Fakat baş ve orta kısmı neredeyse kadın kullanımına bile uygun. Kimi yorumcuların Brit For Men’in kokusunu bebek pudralarına benzetmesiyse abartılı olarak görülebilir.

Çok satması ve popüler olması için tasarlandığı aşikar olan Brit'ten, Burberry'nin memnun olduğu anlaşılsa da yüksek kaliteli ve farklı parfüm arayanlar başka limanlardaki barları dolaşmaya ve gerçek aşkı uzaklarda değil, en yakınlarındaki parfümlerde aramalılar belki de.


Brit For Men'in tasarımcısı bir çok niş ve ana akım markaya hizmet vermiş olan Antoine Maisondieu. Sonbahar-kış mevsimine uygun olduğu söylenebilir. EDT konsantrasyonuna sahip. Denemeden almayınız, pişman olmayınız.

Koku Güzelliği:10/5