18 Ocak 2014 Cumartesi

Etat Libre d’Orange – Secretions Magnifiques (2006)


Etat Libre d’Orange – Secretions Magnifiques (2006)

Bir film platosu... Alejandro Jodorowsky'nin seti. Tuhaf göndermelerle dolu ikonik sahneler, sembolizmin doruklarındaki ahlaksızlık, çölün ortasında çiftleşen develer, birbirlerine en akla gelmeyecek küfürler eden iki travesti. Quentin Tarantino'nun bol öldürmeli cool kahramanları, şapşal diyaloglar, kalbe aptalca saplanan adrenalin iğnesi, sokak ortasında infaz edilen mafyatik tipler. Başka bir stüdyodaysa Rocco Siffredi ile Jenna Jameson hardcore bir sahnedeler. Gerçek olamayacak kadar mükemmel vücutları bu sanat için fazlasıyla abartılı ve plastik.

İğrenç bir mide bulantısı, kusmuk, toprağın üzerine dökülmüş kana karışmış sperm ve sara krizi geçiren bir lezbiyen. Doğurmak üzere hamile bir kadın ve ondan gelen kokular. Sado-mazo ilişki içindeki iki adam. Birbirlerini delicesine döven ve acı çektiren, sekso-sapıklığın uçlarındaki haz düşkünleri. Diş hastanesinin ameliyat bölümü, hayvan mezarlığının tam ortası, köpek leşleri, işkence edilerek parçalanmış kediler ve onların bağırsaklarından yayılan kokular.

Papa'nın dışkısı, radyoaktif bomba, çürümüş ağaç kabuğu, tuvalete dökülmüş süt, dayak yemiş boksör, kurtarılmayı bekleyen kurtarıcı, Martina Hingis'in bacağındaki ter damlası, kullanılmış sümüklü mendil, yüzsüz politikacılar, utanmaz yandaşlar, oksijen kaynağı, Mars'ın yüzeyi, yanan battaniye, küflenmiş bal kabağı, asbest kuyusu, uzun zamandır yıkanmamış cinsel organ, medya maymunları, tostunu yiyen manken kız, ishal olmuş bebeğin bezi, endüstriyel sanat.


Üzerine bomba bağlanmış intihar komandosu, popülist uzaylılar, kozmik patlama, testosteron, atomun parçalanması, kuantum fiziği, Einstein'in dili, elektrik kontağı, fahişe memesi, dikiş makinesi, Flight of the Conchords, şehir çöplüğü, kuş gribi, domuz jambonu, samanlıkta basılan iki erkek köylü, medya patronunun osuruğu, Aristo mantığı, ahlak satan yalancı hocalar, kokuşmuş ilişkiler, kadın-erkek saçmalığı, aşkın gereksizliği, Sürrealizm, sidik kokan külot.

Orgazmın dorukları, kanalizasyona giden prezervatif, Big Bang, zamansızlık, hayatsızlık, tükenmişlik sendromu, ayakkabı kutusundan çıkan fare leşleri, banyolara konan gizli kameralar, Axl Rose'un burun pisliği, Slash'in şapkası, kokoşların köpecikleri, çingenelerin at arabaları, AVM tikileri, cicişler, Art Nouveau, tecavüze uğrayan aseksüel, ukala blog yazarları, leş gibi kokan çorap, duş alırken yere düşen sabun.

Eceli gelen it, gerdek gecesi, aç tavuk, düz duvara tırmanan ergen, bahtsız bedevi, keçi ağılı, kırmızı başlıklı kız, karga boku, kanser ilacı, kemoterapi seansı, yeni gelin, kart zampara, Japon animesi, Çin yılı, uçan kaz Morton, palalı adam, Otomatik Portakal, kokain bağımlısı züppe, 68 model Corvette, rakı şişesindeki balık, Neyzen Tevfik, GDO'lu mısır, Norveç'in kızları, Giotto di Bondone ve son olarak süper klişe "Carpe Diem".


tavşan dağda,
tüfek evde,
tava delik,
iş yağda.

Yukarıdaki kavramların hepsini bir şişeye doldurun. İşte size Secretions Magniques'in kokusu. E böyle parfüme böyle inceleme. Luca abi beş puan. Chandler Burr kayıp. Dışarıda arabam yanıyor. Benden bu kadar. Işınla beni Scotty...

Koku Güzelliği:Absürt   Koku Kalitesi:Tanımsız   Kalıcılık:Galaktik   Fark Edilirlik:Anlamsız

15 Ocak 2014 Çarşamba

Tom Ford – Noir de Noir (2007)


Tom Ford – Noir de Noir (2007)

Kombinasyonlar, hayatımıza farklılık getirir. Kendimizi "diğerlerinden" ayırmanın yollarındandır bence. İnsan olmanın sonuçlarından birisi de kendisini başkalarından farklı görme arzusunda olmasıdır. Farklı kıyafetler, farklı arabalar, farklı arkadaşlar, farklı zevkler, farklı parfümler ve farklı kokular.

Her ne kadar bir matematik terimi gibi görünse de kombinasyonlar, hayatımızı başkalarınınkinden ayrıştıran karmaşık algoritmalardır bence. Bir modacının zihninde, tasarladığı kıyafetlerle ilgili onlarca kombinasyon geçerken, bir mimar, cephe tasarımında yüzlerce kombinasyona başvurma şansına sahiptir. Hele ki sanatçıları düşünürsek bu işin ucu bucağı olmadığı söylenebilir.

İşte parfüm tasarımcılarının da tam olarak yaptığı iş bu: kombinasyon. Dünyaca ünlü parfümörler ellerindeki koku skalası içinde değişik kombinasyonlarla yaratacakları eserlerine istikamet çizmeye çalışırlar. Uzun uğraşların sonunda kendilerine göre mükemmele en yakın formüle ulaşmayı denerler. Onlarca molekülü ve akoru karıştırırlar, başaramazlar, yeniden denerler. Tütün ile portakal çiçeği denenir, kakule ile fesleğen karıştırılır, mimoza ile amberin uyumuna bakılır, paçuli tütsünün içinde eritilir, gül ile çikolata kombinasyonu koklanır. Ve karar verilir. Nasıl ki hayatımız da ince bir dengeye oturmuşsa, parfümör de yapıtını belli dengeleri gözeterek oluşturur.

İyi de bir dakika! Son maddede gül ve çikolata mı dedim? Gül aromalı çikolata, yada çikolata parçalarının arasına eklenmiş kırmızı gül yaprağı. Sanırım iki kombinasyon da aynı noktada buluşacaktır. Şunu belirtmek gerekir ki gül ve çikolatanın işbirliği fikir olarak harika. Peki ama uygulama nasıl? İşte bu sorunun cevabını, Tom Ford'un kozmetik birimi cevaplamış. Bu yanıtın ismini de Noir de Noir koymuş.


Tom Ford'un her yerde satılmayan ve çok yüksek fiyat etiketine sahip özel parfüm serisi "Private Blend"in son yıllarda öne çıkan aktörlerinden birisi Noir de Noir. Bir çok parfüm platformunda övgüyle söz edilen ve bolca tavsiye edilen Noir de Noir, Parfüm Merakı'nın da kıskacında şu andan itibaren. Bir süredir kullandığım Noir de Noir'i elimden geldiğince sizinle tanıştırmak istiyorum.

Kendi sitelerinde "karanlık bir oryantal şipre" olarak sınıflandırılmış. Ve kısaca şöyle tanıtılmış: "Bu koku safran, siyah gül, siyah truffle ve çiçeksilikle örülmüştür. Geri planda vanilya, paçuli, öd ağacı ve ağaç yosununun keskin yumuşaklığı, şehvetli bir koku deneyimi sağlıyor."

Noir de Noir'in açılışı yoğun bir gülle gerçekleşiyor. Karanlık, sağlam, derin ve koyu. Üst notalarda çok büyük bir gül egemenliği hakim. Bu anlamda biraz Montale'lere benziyor. İlerleyen dakikalarda kokusunda büyük değişim görünmüyor. Güle safran ekleniyor. Bu durum onu biraz içkimsi-tütünsü hale getiriyor sanki. Güle azıcık öd ağacı da eşlik ediyor. Orta notalarda güle hissedilir oranda paçuli de ekleniyor. Kuru paçuli ve gülün birlikteliği etkileyici. Tabi truffle denilen bir tür tatlıyı da unutmamak lazım. Hatta burada acımsı kakao, tatlılık olmayan bitter çikolata hissi bile var. Son kısımda gülün etkinliği azalırken, ortaya çok rafine olmayan tek düze vanilya çıkıyor. Alt notaları biraz sıradan olmuş gibi. Böylece de tenden ayrılıyor.


Noir de Noir, ismi gibi siyah daha doğrusu karanlık bir parfüm. Özellikle başlangıçtaki gül suyu efekti enteresan. Buradaki gül, Oud İspahan'ın başlangıcındaki gibi ferah değil. Çok daha acımsı, sert, yoğun ve gizemli. Başarılı kullanılmış üst notalarda gül. Fakat yine de bir çok gül parfümüne benziyor doğal olarak. Mesela ucunda kıyısından Black Aoud'u andırıyor. Fakat hepsinden daha karanlık. Lyric Man'deki güle de benzettim Noir de Noir'deki kullanımı. Özellikle başlangıcını.

Orta kısımda gülün baskın yapısı devam ediyor. Fakat safran hemen kıyısına ilişiyor gülün. Safranı pek sevemiyorum parfümlerde. Burada da çok hoşuma gitmedi. Safrandan sonra ikinci yardımcı oyuncu tütün. Evet o bir tütün kokusuna sahip değil fakat zaman zaman burnunuzu ıslak/dumansı tütün yokluyor. Yada zihnim beni yanıltıyor. Orta notaların en güzel sürprizi paçuli. Gül ile harika bir uyum sağlamış. Keşke bu ikili çok daha fazla öne çıkabilseydi. Paçuli, şekerli değil gayet kuru ve erkeksi kullanılmış. Ve bir çok kişinin bahsettiği çikolata bölümü. Günümüzün yeni nesil bol şekerli parfümlerine hiç benzemiyor. Bitter çikolata veya kuru kakao gerçekten de var arka planda. Fakat lezzetliden ziyade koyu ve karmaşık bir aura yaratıyor bu durum.

Noir de Noir, düz çizgide ilerliyor gibi görünüyor. Fakat ana eksenin etrafında kümelenmiş farklı nüanslar dikkat çekici. Gül, ana aksı oluştururken, diğer notalar, konunun bütünlüğünü sağlama görevini yerine getiriyor. Adeta niteleme sıfatı yada yardımcı fiil gibiler. Amaç, gül kokusunu yükseltmek ve onu yüceltmek.


Evet farkındayım gül parfümlerinin hepsinin birbirine benzediğinin. Noir de Noir'de rakiplerini andırıyor. Bir parça Lyric Man, azıcık Black Aoud, hafiften Oud İspahan ve diğerleri. Fakat onu diğerlerinden farklı kılan dozunda bir içki teması olduğunu düşünüyorum. Evet tam olarak gül kokulu şarap mı desem, ıslak tütün yapraklarının üzerine dökülmüş gül kokusu mu desem, paçuli ağacına damlatılmış gül özütü mü desem karar veremedim. Ama kimi yorumcuların onu biraz yapay ve ilacımsı bulmasını anlıyorum ve hak veriyorum

Noir de Noir, agnostik, karamsar, çarpıcı, cinsiyetsiz, gotik, mistik, sarhoş, bohem bir parfüm. Çok rafine ve pürüzsüz değil. O, Orta Çağ Avrupa'sının karanlık dehlizlerle dolu şatolarının kokusu olabilirmiş. Yada derebeylerin veya Rönesans öncesi skolastik dönemin parfümü olsa hiç yadırgamazdım. Hatta Avrupa krallıklarında etkili Hristiyan papazların, acımasız şövalyelerin veya korkutucu cadı hikayelerinin kokusu olabilir ancak. Osmanlı devletindeki saray entrikalarını bile aklıma getiriyor Noir de Noir.

Kendi sitelerindeki karanlık oryantal şipre çok doğru bir tanım. Şipre tarafı yoğun olarak hissedilmese de kokusunda eski/tozlu bir yanı var. Yani bu parfümü on sekiz yaşındaki genç arkadaşlara öneremeyeceğim. Biraz daha yaş isteyen herkese hitap etmeyecek farklı bir deney. Benim için bir şişesi alınacak gibi değilse de eğer gül kokularını seviyorsanız muhakkak denemeniz gereken seçeneklerden birisi gibi görünüyor. Kullanması ve sevmesi zor. Bence hiç de konforlu ve güvenli değil. Bu anlamda denemeden almak, çok yüksek fiyatına istinaden iyi fikir olmayabilir.

Geleyim başka önemli konuya. Farklı kaynaklarda Noir de Noir'in uniseks olduğu görülüyor. Aslında ilginç bir dengeye oturtulmuş. Başlangıçtaki yoğun gül kadınsı mesajlar veriyor. Orta kısımdaki safran ve paçuli erkeksilik katıyor. Sonlardaki vanilya yine kadınsılığı çağrıştırıyor. Geriye çekilip düşündüğümde hem kadın hem de erkeklerin kullanabileceği bir parfüm gibi görünüyor. Ama küçük bir farkla erkeksi yönünün öne çıktığını düşünüyorum.


Kokusunun tasarımını Harry Fremont yapmış. Eau de Parfum (EDP) olarak satılıyor. Parfüm kritikçisi Luca Turin, Noir de Noir'i gül çikolatası olarak sınıflandırmış ve beş üzerinden dört puan vermiş. Sonbahar-kış mevsimi için daha uygun gibi görünüyor.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/7.5

12 Ocak 2014 Pazar

Ormonde Jayne – Ormonde Man (2004)


Ormonde Jayne – Ormonde Man (2004)

Ormonde Jayne markasının hikayesi, tam bir mükemmeliyetçi olan Linda J. Pilkington'un tutkuyla, hobisinin peşinden gitmesi sonucunda başladığı söylenebilir. Linda'nın parfümcülüğe ilgisi, çok genç yaşlarına kadar gidiyor. Parfümlere ve parfüm şişelerine büyük bir aşkla bağlı olan bu genç kız, kariyerine mis gibi kokan çiçekler satarak başlamıştı. Daha sonra kokulu mum ve banyo ürünlerinin yapımını öğrenmeye başladı.

İlerleyen yıllarda çıkılan bir dünya turu. Güney Amerika, Afrika ve Uzak Doğu'ya yapılan seyahatler. Detaylı gözlem gücüyle, gidilen yerlerden toplanan doneler. Dört tarafı nefis bitki örtüsüne sahip fantastik coğrafyalar ve oraların sarhoş edici kokuları. Linda'nın çocukluk hobisi olan egzotik yağları ve esansları araştırması. Kokular dünyasını öğrenmeye ve anlamaya çalışması.

Ve eve dönüş... Artık kokulara aşık olduğunu fark etmesi ve parfüm yapımına başlaması. Yeni parfüm koleksiyonunu Londra'da görücüye çıkarması. Onun ilham verici vizyonunun, ilgi odağı haline gelmesi. Kendi yüksek standartları dikkate alınarak doğan, Ormonde Jayne'in parfüm serisi. Her birini tutkuyla oluşturduğu parfümlerinin şişelemesini ve paketlemesini Londra'daki stüdyosunda yapması.


İngiltere merkezli niş parfüm evi Ormonde Jayne'in hikayesi neyse ki mutlu sonla bitiyor. Çünkü "Parfumista"ların oldukça ilgisini çeken bir marka haline dönüşmeye başlıyor gördüğüm kadarıyla. 2014 yılı başlarına kadar on altı parfüme imza atmış durumdalar. İnternette rastladığım bir söyleşisinde iddialı da bir söz veriyor koku bağımlılarına bayan Pilkington: "Biz hiç bir zaman parfümlerimizi reformüle etmeyeceğiz ve onların üretimini bitirmeyeceğiz." O zaman bize de bu sözün takipçisi olmak düşüyor.

Ormonde Man, markanın az sayıdaki erkek parfümünden birisi. Hatta en popüler ve en çok konuşulanı dersem yanlış olmaz. Kendi sitelerinde odunsu olarak sınıflandırılmış. Parfümün üst notalarında karşıma ardıç meyvesi ve bergamot çıkıyor. Yüksek kaliteli, neredeyse ferah, yeşil, rahatlatıcı ve müthiş. Başlangıcı etkileyici Ormonde Man'in. Orta kısımda hissedilir oranda değişiyor kokusu. Bu noktadan itibaren odunsu notaların ağırlığı hissediliyor. Yine başlangıcı gibi aromatik kullanılmış çam-sedir gayet iyi bir ikili olmuş. Parlak ağaçsılara yine aromatik/yeşil yumuşak baharatlar ekleniyor. Muhtemelen kakule ve pembe biber. Evet bence ağırlık biberde. Gerilerden biraz da kabe samanı (vetiver) ve yeşil aromatik otlar hissediyorum. Orta kısmını da başarılı buldum. Geleyim sonlarına. Alt notalarda yine değişim söz konusu. Baharatlar iyice geride kalıyor. Onun yerine parlak süetimsi odunsuların ağırlığı artıyor. Alt notalar artık İso E Super destekli yapaylık sınırındaki odunsu notalara göz kırpıyor diyebilirim. Sanırım parfümün en beğenmediğim yeri kapanışı.

Ormonde Man, aromatik odunsu baharat kokusuna sahip diyebilirim. Genel olarak erkeksi, parlak, ferah, aromatik otsu yeşil yapısı dikkat çekici. Baharatlar tatlı değil, kuru olarak kullanılmış. Odunsu notalar depresif ve koyu değil, şeffaf ve anlaşılabilir olarak düşünülmüş. Yani Encre Noir tarzı karanlık odunsuluk yok. Tamamen açık, kabul edilebilir, sevilebilir, kullanılabilir ve bir çok kişi tarafından favori ilan edilebilir.


Başlangıcı ve orta kısmı gerçekten güzel ve farklıyken, sonlarında pek bir numara olmayan ortalama yapay odunsular, küçük çaplı hayal kırıklığına mazhar etti beni. Hayal kırıklığımın çapı ile koku güzelliği arasında doğru yada ters orantı yok. (Bu cümlede ne demek istediğimi bende anlamadım)

Çam ağacı, reçine, aromatik baharatlar, kozalak, otsular, soğuk havada ormanda kamp yapmak ve Serdar Kılıç geliyor aklıma serbest çağrışım anlamında. Bir dağ evindeyim. Hava soğuk ama güneş var. Şömineyi yakmak için odun kesmem gerekiyor. Evin verandasına bağlı kocaman sibirya kurdu köpeğim beni izliyor. Kucağıma aldığım ıslak yosunlu kütükleri içeriye taşıyorum. İşte o sırada burnuma gelen ağaç kokusunu hatırlattı bana Ormonde Man.

Modern, günümüze uygun, şık ve günlük kullanımda sırıtmayacak bir arkadaşımız olarak görüyorum Ormonde Man'i. Özel günlerde, gece davetlerinde, belediye başkanından plaket alınacağı gün kullanmak doğru zamanlama olmayabilir.

İlk denediğim andan itibaren bir parfüme yada kokuya çok benzettim ama kesinlikle hangisi olduğunu çıkartamıyorum. Daha sonra biraz düşündüm ve aslında bir parfüme benzemediğini fark ettim. Garip bir "gözüm ısırıyor ama nereden" hissi yaşattı bana. Çok benzemese de Fille en Auguilles ve Comme des Garcons - 2 Man'i andırıyor uzaklardan.


Parfümün tasarımını aynı zamanda markanın kurucusu Linda Pilkington yapmış. Dört mevsimde de kullanılabilecek yapıda. Bu anlamda oldukça işlevsel olduğu söylenebilir. Yeşil, çamsı, aromatik baharatlı parfümleri seviyorsanız muhakkak deneyin. Başarılı bir seçenek. Sonları dışında.

Eau de Parfum (EDP) konsantrasyonuna sahip. Luca Turin beş üzerinden beş puan vererek, en beğendiği parfümlerden birisi olduğunu söylemiş. Ayrıca yeşil odunsu olarak sınıflandırmış. Bir başka parfüm yazarı Chandler Burr’de beş üzerinden beş puan vermiş Ormonde Man’a.

Koku Güzelliği:10/7.5

9 Ocak 2014 Perşembe

Lolita Lempicka Au Masculin (2000)


Lolita Lempicka Au Masculin (2000)

Evet farkındayım Lolita kelimesinin zihinlerde yaptığı çağrışımı. Lolita kelimesinin genel anlamda negatif olarak düşünüldüğünü fark etmemek mümkün değil. Nasıl olmasın ki. Edebiyat dünyasının tanınan isimlerinden Vladimir Nabokov'un yazdığı roman, aslında bir çok kişinin, gizli kalmış duygu dünyasını bütün çıplaklığıyla ortaya çıkarıyordu. Nabukov, Lolita ismiyle kaleme aldığı romanında, bir adamın çocuğu yaşındaki kıza karşı hissettiği büyük aşkı anlatıyordu. 21. yüzyılın ahlak anlayışına göre kınanması gereken bu davranış bozukluğu, edebiyat tarihinin en sıradışı kitaplarından birisinin konusu olmuştu. Okuyan herkesi derinden etkileyerek.

Lolita karakterinin büyük kitlelere ulaşması, yine Amerikan film endüstrisi ile gerçekleşmişti. Kült yönetmen Stanley Kubrick'in aynı isimli Nabukov'un romanından uyarladığı 1962 yılı yapımı filmi, dünya çapında büyük ses getirdi. Kimi yorumcuların şiddetle eleştirdiği filmin konusu, alışılmamıştı. Her şok edici fikir gibi, bu dramatik aşk hikayesi de dirençle karşılandı. Fakat Kubrick gibi bir ustanın yönettiği film, kısa süre içinde önemli klasikler arasına girdi.

Böylece "Lolita" kelimesinin etrafında efsunlu bir hale oluştu. Çoğu zaman kısık sesle söylenen kimi zaman müstehzi bir gülümsemeyle bahsedilen kimi zaman konusu geçtiğinde sözü değiştirilen bir kavram olarak karşımıza çıktı Lolita. Hatta psikolojide "Lolita Sendromu" bile konuşulmaya başlandı. Fakat ok yaydan çıkmıştı. İnsan ruhunun derinliklerindeki bir çok karanlıktan birisiydi günaha davet. Ve her yasak, doğal tepki olarak, ona olan ilgiyi ve merakı arttırıyordu.


İşte bütün bu etkileri veya ön yargıları düşünerek yaklaşıyorum Lolita Lempicka markasına. Özellikle isminden dolayı tam bir kadın markası imajı veriyor. Bir çok kişi tarafından böyle algılandığına şüphe yok. Zaten durumlarından çok da şikayetçi olmadıkları anlaşılıyor. 2014 yılı başı itibariyle piyasaya sürdükleri 39 parfümün, 35'inin kadın kokusu olması, hedef kitlelerinin kim olduğunu rahatlıkla anlamamızı sağlıyor.

Geçtiğimiz aylarda, çıkardıkları ilk kadın parfümleri olan Lolita Lempicka'yı denemiş ve pek beğenmemiştim. Oysaki çok büyük bir ticari başarıya imza attı 1997 çıkışlı mavi elma şişeli Lolita. Hatta en çok satan kadın parfümleri listelerinde kendisine sürekli yer buldu. Ve Lolita Lempicka'nın, 2000 yılında yeni milenyum ile birlikte erkeklere sürprizi vardı. Bu popüler parfümden üç yıl sonra erkek versiyonu da çıkarıldı Lolita Lempicka'nın. Sadece isminin sonuna Au Masculin eklendi ve erkeklerin beğenisine sunuldu.

Tabi ilk başlarda Lolita isminden çekinmiş olabilir bir çok erkek. İsminin zihinlerdeki algısı malum. Fakat bu parfüm, erkekler için piyasaya sürüldü. Ülkemizde çok büyük ilgi gördüğünü söylemek zor fakat yurt dışında parfüm platformlarında oldukça sevildiğini fark ettim. Hakkında çok fazla konuşulması merakımı cezbetti ve kullanmaya karar verdim. Artık geçeyim parfüme. Kendi sitelerinde "Meyan Kökü Ağacı" olarak sınıflandırılan Lolta Lempicka Au Masculin'in tanıtımı şöyle yapılmış:


"Lolita Lempicka au Masculin, heyecana neden olan yoğun ve büyüleyici zıtlıkları kullanır. Bu parfüm, erkeklerin güçlü ve kırılgan yanlarını temsil eder. Tasarımcısının vizyonu, erkeği bir aşk hikayesinin dünyasına taşımaktır. Lolita Lempicka au Masculin, erkeğin yeni vizyonunu ifade eder.”

Üzerime ilk sıktığımda karşıma keskin ve yoğun anason çıkıyor. Parfümün başlangıcı ne turunçgilli ne baharatlı ne de odunsu. Tamamen anason-meyan kökü. Harika bulmasam da ilginç olduğu söylenebilir üst notaların. İlerleyen dakikalarda anason-meyan kökü kokusu etkisini aynen devam ettiriyor. Orta kısımda anasona tatlımsı pudralı vanilya ekleniyor. Biraz da nane. Bu bölümün Le Male'ye benzetilmesini gayet iyi anlayabiliyorum. Fakat Le Male'den çok daha alkol-anason kokusu hakim. Özellikle kıyafetimde, Bulgari - Black'e benzeyen plastiğimsi deri bile hissettim. Son bölümde anason etkisi azalıyor. Vanilya biraz daha öne çıkıyor. Gerilerden odunsu notalarda hissediliyor. Ama baskın değil. Böylece tenden ayrılıyor.

Lolita Lempicka Au Masculin, genel itibariyle anason-meyan kökü-vanilya aksında ilerliyor. Onun yoğun şekilde anason kokması, ülkemizin milli içkilerinden sayılan Rakı'yı çağrıştırıyor. Bu rakı çağrışımından haraketle, içki temasına yakın buldum kokusunu. Hatta bana katılır mısınız bilmiyorum ama "vanilyalı, şekerli rakı" olarak zihnimdeki yerini alıyor.


Sanırım bu tür anason-meyan kökü merkezli kokuları pek sevemiyorum. Aynı Lolita Lempicka (kadın) ve Fuel For Life'da olduğu gibi baş ağrısına sebep oldu Au Masculin. Bu anlamda çok hoş anılar bırakmadı arkasında.

Bahsetmem gereken bir konu da kokusunun içerdiği tatlılık. Başlangıcından itibaren tatlılık var. Orta kısımda vanilyanın da etkisiyle daha da şekerleniyor. Son kısım nispeten en az tatlı yeri. Buradaki şekerli hissi muhtemelen tonka fasulyesi veriyor. Açıkçası benim için biraz fazla tatlılığa sahip. Olumsuz yönlerinden birisi olarak değerlendirilebilir bu durum.

Bu haliyle bol tatlılık barındıran, piyasa kokusu olmaya çalışan, fazla bir şey vaat etmediğini düşünüyorum. Üzerime ilk sıktığımdan itibaren büyük değişim göstermiyor. Genel olarak aynı çizgide ilerliyor. Sürpriz yok, derinlik yok, farklılık yok. Bu durumun uzun kullanımlarda sıkıcı olacağını tahmin ediyorum. Hatta test sürecinde bile sıkıldım kokusundan.


Lolita Lempicka'da yoğun yapaylık mevcut değil. Fakat yüksek kaliteli yapısı da yok. Ortalama bir içkimsi vanilya kokusu olarak düşünülebilir. Eğer bu tür anason-meyan kökü parfümü arıyorsanız, her yerde uygun fiyatlara bulunabilecek seçenek olarak listenize alabilirsiniz. Onun dışında denemeseniz de büyük kaybınız olmayacaktır.

Parfüm yazarı Luca Turin kitabında Au Masculin’i, meyan kökü kolonyası olarak sınıflandırmış ve beş üzerinden dört  vererek oldukça beğenmiş. Parfümün tasarımını ünlü burun  Annick Menardo yapmış. Sonbahar-kış kullanımı için daha uygun. Sıcak yaz günlerinde bunaltıcı ve bıktırıcı olabilir. Genç arkadaşların denemesini tavsiye ederim. Üst yaş grupları için uygun olur mu şüpheliyim.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.




Koku Güzelliği:10/5.5