19 Kasım 2013 Salı

Chanel – Sycomore (2008)


Chanel – Sycomore (2008)

"Aynı şişeler, saf formlar, lüks sadelik ve Chanel'in dahiliğinin yansımaları."

Yukarıdaki tanım Chanel'in kendi sitesinde karşımıza çıkıyor. Bu anlatımın Chanel marka bir döpiyes için olmadığı aşikar. Yada kapitone çantayı işaret etmediğini söyleyebiliriz. E malumunuz, parfüm sitesi olmamız vesilesiyle, bahsedilen "dahiliğin" kokular evrenine ait olduğunu varsayıyoruz. Fakat biraz iddialı değil mi bu kelamlar.

Lakin devir sert rekabet ve neo-liberalizm devri azizim. İddialı olmak ve görünmek zorundasın. Zayıfsan ezilirsin, yavaşlarsan düşersin, arkana bakarsan takılırsın. Ve tabiki büyük balık küçük balığı yutar. Ne kadar hoş ve naif hayatsal-ekonomik-sosyal mesajlar değil mi? İş arkadaşını terfi edebilmek için satmak, müdürünün arkasından işler çevirmek, patrona hoş görünmek için farklı tarzda artistik taklalar atmak. Gözünü sevdiğimin serbest piyasası. Sen nelere kadirsin.

Bana kalsa konuyu dağıtmaya dünden razıyım. Neyseki yeni bir paragrafa başlıyorum ve her paragraf yeni bir başlangıçtır gibi popüler yazar cümleleri kurmak istemiyorum. Sakın ha pazarlama gurusu/yazar Elif Şafak'a gönderme yaptığım düşünülmesin. İçine Selehattin Duman kaçmış rolü yapmıyorum ama malum parfüm incelemesi yazmak çok önemli ve ciddi bir iş. Karizmayı çizdirmemek, herkesle fazla muhatap olmamak, Olimpos dağında oturan Zeus gibi olanı biteni izleyip, arada bir kükremek en iyisi belki de. Umarım ironiyi anlayan nesle denk gelmişimdir. O zaman, Beşiktaş Kaymakamlığına dilekçe verir gibi her zamanki ciddiyetimle özüme döneyim.

Sycomore, 1930 yılında Chanel'in piyasaya çıkardığı bir parfüm aslen. Gabriel Chanel'in, dönemin ünlü parfümörü Ernest Beaux'a tasarlattığı Sycomore'un üretimi kısa süre sonra bitirildi. No.5 gibi kült bir klasiğe imza atan Ernest Beaux'un, Sycomore için aynı başarıyı yakalaması şüphesiz mümkün değildi. Chanel'in unutulmaya yüz tutmuş eserlerinden olan Sycomore'un kaderi 2008 yılında değişecekti. Çünkü marka aldığı stratejik bir kararla Sycomore'u yeniden piyasaya sunmaya karar vermişti.


Bu duruma ister renovasyon deyin ister reformülasyon deyin ister reform deyin ister yeni bir sayfa açılmış deyin. Chanel'in baş parfümörü Jacques Polge, Sycomore'u günümüzün moda ve parfüm dünyasının içine çekip çıkartmış. Tabiki günümüzün şartlarına göre yeniden yorumlayarak. 1930 yılındaki ilk versiyondan epey farklı olduğunu söyleyenlere inanmamak için bir sebebim yok.

Sycomore, Chanel'in özel serisine ait parfümlerinden (Les Exclusifs) birisi. Yani markanın niş parfümlerle rekabet eden, çok yüksek fiyat etiketine sahip olan ve her yerde satılmayan kokularının toplandığı seri. Şimdiye kadar 16 adet Les Exclusifs parfümü piyasaya sürdü Chanel. İlerleyen yıllarda bu rakamın artacağını öngörmek zor değil. Sycomore, Coromandel ile birlikte Les Exclusifs'lerin en popüler olanı. İsmi sık sık parfüm platformalarında karşıma çıkıyor. Parfüm Merakı'nında böylesi bir arkadaşa kayıtsız kalması düşünülemezdi. O zaman buyrunuz geçelim detaylara.

Fragrantica'da odunsu çiçeksi misk olarak sınıflandırılmış. Kendi sitelerinde şöyle tanıtılmış:

"Derin, köklü bir parfüm. 1930 yılında Bayan Chanel, odunsu bir parfümün hayalini kuruyordu. Sonuç Sycomore'du: Kuru, asil ve güçlü. Jacques Polge tarafından oluşturulan bu kompozisyon, Gabriel Chanel'in mükemmel çiziminin, ustaca şıklığa dokunmasıydı: Bu lüks vetiver, baharatlarla zekice çarpıp, büyüleyici aristokratik sadeliğiyle, ardında uzun, sıcak bir esinti bırakır."

Parfümü üzerime ilk sıktığımda keskin bir vetiver ile karşılaşıyorum. Doğal, ferah vetivere biraz da limon eşlik ediyor. Çok şık, gerçekçi ve yüksek kaliteli. Başlangıcı nefis Sycomore'un. İlerleyen dakikalarda büyük değişim göstermiyor kokusu. Ferah vetivere yeşil notalar ekleniyor. Biraz çimensilik hissediyorum. Evet orta kısımdaki en büyük değişiklik sadece yeşilliklerin eklenmesi. Bu kısma hayran kaldığımı söyleyemem. Geçeyim alt notalara. Neredeyse başlangıçtaki koku değişmiyor. Hala ferah ve yeşil vetiver baş rolde. Alt notalarda farklı olarak odunsuluk artıyor. Muhtemelen tütsü ve servi ağacının payı var bu değişimde. İlgimi çeken şeyse kokusunun dumanlı/sisli/puslu hale gelmesi. Evet müthiş bir dumansılık gerçektende.  Zaman zaman yanmış tütsüleri yada ormanda gezindiğimi düşündürdütüyor. Çok güzel olmuş sonları. Böylece de tenden ayrılıyor.


Sycomore'u, rafine bir vetiver parfümü olarak görüyorum. Kokusundaki tek değişmeyen vetiver. Diğer kokular bazen geri plana çekiliyor. Hatta tamamen kayboluyor. Fakat ıslak/nemli hissi veren ferah vetiver hep orada ve emrinize amade. Yazılarımı okuyanlar bilirler ki vetiverle aram hiç bir zaman iyi olmadı. Bir türlü ısınamadık birbirimize. Fakat buraki vetiver kullanımına şapka çıkartmaktan başka seçeneğim yok. Hatta Jacques Polge'dan beklemeyeceğim kadar rafine ve şık bir kokuyla karşı karşıyayım.

Neden Sycomore'u sevdiğimi kendime soruyorum. Tabiki fazla derinlere değil. Biraz daha yüzeye. İlk sevme sebebimin pürüzsüz ve yapaylık barındırmayan yapısı olduğunu söyleyebilirim. Bir su damlası kadar duru, masum ve berrak. Aynı zamanda güçlü, karakterli ve resmi. Yani bu parfümü çok şık bir takım elbiseyle kullanabilirsiniz. Hatta hafta sonu çıkılan piknikte de tuhaf kaçmayacaktır. İşi abartarak kriket oynayan bir Hintli de kullansa yadırgamam, Tiger Woods onsuz vuruş yapmasa da şaşırmam.

Sycomore hem şık ve resmi hem de ferah ve günlük kullanıma uygun. Başlangıçtaki limon ve orta kısımdaki çimensi yeşillik onu sıcak yaz günleri için uygun hale getirirken, son kısımdaki belirgin odunsuluk, tütsümsü dumansılık da onu soğuk kış günleri için kullanmaya elverişli hale getiriyor. Günümüzün modern parfümlerindeki gibi bolca tatlılık barındırmıyor kokusunda. İyi ki böyle yapılmış. Dikkat çekici şekilde erkeksi koktuğunu söylememde fayda var.

Orta kısmındaki çimensi yeşillik dışında diyebilirim ki denediğim en iyi vetiver parfümü. Eğer çok yüksek fiyatını göze alabiliyorsanız ve vetiver kokusunun en iyi örneklerinden birisini arıyorsanız sizi kapıdan içeriye alalım. Lütfen, buyrun, girin, çekinmeyin...


Aklımdaki bazı konulardan bahsedeyim lafı uzatmadan. İlk olarak Sycomore, Lalique'in sevilen parfümü Encre Noire'e benzetiliyor. Neredeyse ikiz kardeş bile deniyor. Bence de iki parfüm benziyor ama birebir denebilecek kadar değil. Encre Noir'daki o tuhaf mürekkebimsi-küflü odunsu kokuyu rahatsız edici bulmuştum. Sycomore'da o anlamda bir rahatsızlık hissetmedim. Encre Noir daha karanlık bir kokuya sahipken, Sycomore, çok daha ferah, canlı ve parlak. Encre Noir biraz depresif kokarken, Sycomore daha mutlu ve pozitif kokmayı başarıyor.

İkinci durumsa kokusunun dumansı tarafı. Şimdiye kadar karşıma çıkan en başarılı dumansılık Sycomore'da var. L'Anarchiste'deki dumansılık biraz rahatsız ediciydi. Comme des Garcons 2 Man'deki dumansılık bu kadar rafine değildi. Ama burada oldukça başarıyla vurgulanmış.

Evet herkes Encre Noire benzetmiş onu. Fakat bence biraz Terre d'Hermes ve üretimi bitirilen Gucci Pour Homme'u da andırıyor. Azıcık da Comme des Garcons 2 Man. Sanki hepsinin ferah bir kombinasyonu gibi Sycomore.

Geleyim eleştiri kısmına. Genel olarak çok güzel bir parfüm. Dikkatimi çeken yanı tekdüzeliği oldu. Başlangıcından sonuna kadar neredeyse hiç değişmiyor. Düz çizgide ilerliyor. Bu durum, uzun süreli kullanımlarda sıkıcı hale getirebilir kokusunu. Benden söylemesi. Bu kadar yüksek fiyatlara satılan bir parfümün de daha kompleks ve sürprizlere gebe olması gerekmez mi diye sorabilirsiniz. O zaman size bu sorunun cevabının Jacques Polge'da olduğunu söyler ve aradan çekilirim.

Sycomore'un en şaşırdığım yanı ise kadın parfümü olarak sunulması. Bazı kaynaklarda unisek olarak geçse de sanırım kadın parfümü olarak çıkarıldı. Fakat gördüğüm kadarıyla oldukça erkeksi bir kokuya sahip. Bu parfümün kadınlara uyacağını pek sanmıyorum.


EDT konsantrasyonuna sahip Sycomore'un kalıcılığı ten üzerinde gayet iyi. Başlangıcı oldukça keskin. Sonrasında normal seyrine dönüyor. Dört mevsimde de kullanmak sorun olmayacaktır. Otuz yaş ve üzerindeki erkeklere uyacağını düşünüyorum.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Artıları:
+ Başlangıcı harika.
+ Sonları çok güzel.
+ Yüksek kaliteli ve şık kokusu memnun edici.
+ Vetiver kokusu sevenlerin mutlaka denemesi gereken eserlerden birisi.

Eksileri:
- Fazlasıyla düz çizgide ilerliyor kokusu.
- Fiyatı çok yüksek. Her yerde bulmak zor.

Koku Güzelliği:10/8

17 Kasım 2013 Pazar

Kokuyla Tedavi


Kokuyla Tedavi

İnternette dolaşırken karşıma çıkan yazılardan birisini sizinle paylaşmak istiyorum. Belki daha önce okumuşsunuzdur bilemiyorum. Kokularla tedavi arasındaki ilişkiyi anlatıyor genel olarak. Zaman zaman bana ilginç gelen bu tür alıntı yazılara da yer vereceğim artık. Merak edenler varsa söyleyeyim baştan, yazının sahibi dergiden izin alarak yayınlıyorum. Alıntı yapılan kaynağı yazının sonunda bulabilirsiniz.

"İnsanoğlu, kendisine bahşedilen güzellik duygusu sebebiyle kainat sarayındaki güzelliklere içten ilgi duyar. Mesela çeşit çeşit renk ve şekillerdeki çiçekler onu adeta mest eder. İnsana, hayret ve hayranlık ufkunda tefekküre kapı açan diğer bir unsur da “koku”dur. Güzel kokular kalbi ferahlatır, ruhu genişletir ve insanı apayrı manevi iklimlere götürür. Güzel koku ile temiz ruh arasında yakın ilgi bulunduğu eskiden beri kabul edilmektedir.

Binlerce yıldan beri çeşitli kültürlere mensup insanlar, baharat esanslarının mikrop öldürücü, kramp giderici, ağrı kesici ve iltihap iyileştirici tesirlerini keşfetmişlerdi. Nitekim Mısırlılar, ölülerini mumyalarken katran ve mür ağacının anti bakteriyel özelliklerinden faydalanmışlar; başka milletler ise, hasta odalarını biberiye ve kekik otu tütsüleyerek dezenfekte etmişlerdir. 17.yy.’da batıda vebadan korunmak için çeşitli baharatlardan hazırlanmış özel bir karışım kullanılmıştır.

Günümüzde halk hekimi diye anılan kişiler, özellikle batı dünyasında, çiçek ve baharattan elde edilen güzel kokunun insan üzerindeki olumlu tesirlerini dikkate alarak hastaları tedavi etmeye çalışmaktadırlar. Bu tedavinin gayesi, organik dengenin yeniden tesisini sağlamaktır.


Batı dünyasında, özellikle Fransa’da uçucu yağların anti bakteriyel özelliklerinden faydalanıldığı bilinmektedir. Fransa’da koku ile tedavi metodu, bitkilerle tedavi sınıfına dahil edilmekte, 1500 hekimin bu gaye ile kurulan derneğe kayıtlı olduğu bilinmektedir.

Halk hekimi, bir bakteri kültüründe 10-15 esansı tahlil ederek en yüksek bakteri öldürme gücüne sahip üç veya dört bitki esansını tablet halinde kullanıma sunar. Kokularla tedavide uçucu yağlar ya teneffüs edilir, ya ilaç olarak bünyeye alınır veya masaj ve banyo esnasında cilde sürülür. Mesela masaj anında kullanılan uçucu yağın bir miktarı kana nüfuz eder. Böylece koku maddeleri, saniye hızıyla ruhi gerginlikleri ve vücuttaki acıları azaltır.

Kokuların, vücut üzerine olumlu etki göstermesi bekleniyorsa, bunların sürekli alınması önem arz etmektedir. Her hastanın, belirli bir süre için yarım saat boyunca teneffüs ettiği çeşitli yağlardan oluşan özel bir koku programı vardır. Özel bir cihaz ile kokuların etrafa yayılması sağlanır. Bu esnada rahatlatıcı hareketler eşliğinde koku, bizzat teneffüs edilir. Mesela lavanta kokusu, yoga yaparken derin bir rahatlamayı temin eder.

Hekimler sadece bu şekildeki tedavi usulü ile iyileşmenin gerçekleşemeyeceğini, koklamanın yanısıra şahsın bizzat hayatına çeki düzen vermesi, dengeli beslenmesi ve her türlü kötü alışkanlıklarından vazgeçmesi (mesela sigarayı bırakması) gerektiğini bildirirler.


Martin Henglein şifalı kokular üzerine bir teori geliştirmiştir. Buna göre “ıtır çiçeği, biberiye, bergamot ve tefarik (paçuli)” temel kokular olarak kabul edilmektedir. Bundan yola çıkarak bu dört temel kokunun farklı fonksiyonları icra ettiği belirtilmektedir. Itır çiçeği, bir alışkanlığı kabul etmeye veya bunu terk etmeye yardımcı olur. Mesela sigarayı bırakmada ıtır çiçeği kokusunun rolü inkâr edilemez. Sigaraya olan istek dayanılmaz şekilde artarsa, bir kerelik koklama bu arzuyu gidermektedir. Bu durum önceden on kere denenmiş dahi olsa, yine tesirli olmaktadır. Henglein’e göre biberiye, kişiyi kendini ispatlamaya ve aktif olmaya sevk ederken bergamot zihni canlılığı ve öğrenme şevkini artırır, tefarik ise kişiyi daha enerjik kılar, mekanizmasını harekete geçirir.

Koku ile tedavide tecrübenin çok önemli rolü vardır. Çünkü bu tecrübeye dayanılarak kokuların seçimi yapılır. Batı ülkelerindeki eczanelerde ve kozmetik dükkanlarında, 200-350 çeşit uçucu yağın (esans) satıldığı belirtilmektedir. Hekimler bazen aynı koku hakkında farklı özellikler bildirmektedirler. Mesela bazıları, temiz olmayan cilt için kekik otu tavsiye ederken, bazıları bundan sakınılması gerektiğini söylemektedirler. Çoğu kere esansın ağız yoluyla mı alınması, yoksa koklanması mı gerektiği hususunda bir açıklık getirilmemektedir. Aynı şekilde esansın dozu ile ilgili kesin bilgi bulunmamakla beraber bu doz umumiyetle yüksek tutulmaktadır.

İngiltere’de bir tedavi merkezini işleten Robert Tisserand, kokularla ruhi hastalıkların tedavi edilebileceği görüşündedir. Tisserand, bu esansların sinir hücreleri arasındaki iletişimi sağlayan sinyal moleküllerin (nörotransmitter) üretimine tesir ettiklerinden, rahatsızlıkları gidermeye de yardımcı olduğunu bildirmektedir. Koku, morfine benzeyen “endorfin”in salgılanmasını uyararak kişide ferahlama sağlar. Bu sebeple yasemin, adaçayı, kananga, tefarik, greyfurt ve gül yağı kokusu depresyon, kendine güvensizlik ve cinsi fonksiyonların arızalanması durumlarında tavsiye edilmektedir. Aynı şekilde diğer esanslar da teskin edici veya kuvvetlendirici veyahut bağışıklık sistemini güçlendirici rol oynamaktadırlar. Bilim adamları bugüne kadar uçucu yağların tesiri hakkında çok az bilgi ortaya çıkarmışlardır. Kokuların rahatlatıcı özelliği dikkati bir yerde toplayabildiği müşahedelerden anlaşılmaktadır. Ancak beyinde nasıl ve nerede tesirli olduğu hususu ise hala muammadır.

Münih’li Prof. Hanns Hatt da, kokuların ruh ve davranış üzerine tesirini, beyindeki koku alma bölgelerinin özelliklerine bağlamaktadır.


Koku ile tedavinin zorlukları da vardır. Su buharı destilasyonu ile elde edilen bu kokular için, çok fazla bitki kullanıldığı ve bu sırada zararlı ilaç kalıntılarının bu destilat içine geçebileceği belirtilmektedir. Mesela korku ve depresyonu gidermede kullanılan nerolin yağının 1 litresi için 1-1,5 ton portakal çiçeğine ihtiyaç vardır. Ayrıca bu kokuların, bünyelerinde çok fazla sayıda (yaklaşık 400) madde ihtiva etmesi ve bunların da yıldan yıla ve yetiştiği bölgeye göre farklılıklar göstermesi de koku ile tedavinin zorluğunu ortaya koymaktadır."

Kaynak: http://www.sizinti.com.tr/konular/ayrinti/koku-ile-tedavi.html

15 Kasım 2013 Cuma

Etat Libre d’Orange – Bendelirious (2008)


Etat Libre d’Orange – Bendelirious (2008)

1868 yılında doğan Henri Bendel isimli adam, korkusuz bir yenilikçi ve moda dünyasına tutkusuyla mutlu olan ilginç şahsiyetlerdendi. İlerleyen yıllarda Newyork'a yerleşmeye karar verdi. 1895 yılında kurduğu markasıyla Newyork'un elit kesiminin hemen ilgisini çekti. Sonrasındaysa dünya çapında bir markaya dönüştürdü ismini.

Bugün New York'taki Henri Bendel mağazasında birbirinden farklı markaları bulabilirsiniz. Hediyelik eşyalar, kozmetik ve moda alanında kendisine hedefler koymuş bir markaya dönüşmüş durumda. Kadınların muhtemelen en sevdikleri mağazalardan olduğu aşikar. Hatta ismiyle özdeşleşen "Bendel kızı" tabirini moda dünyasına aşina çoğu kişi bilecektir.

2008 yılındaysa Fransız niş parfüm evi Etat Libre d'Orange ile Henri Berdel markasının işbirliğine şahit olduk. Daha önce farklı kişiler için parfümler tasarlayan ELDO, bu seferde ünlü markanın merhum kurucusu için işbaşı yapmış. Bendelirious, Henri Berdel için tasarlanmış kısacası. İsmi de Bendel'den türetilmiş. Zaten parfüm bütün "Bendel kızlarına" ithaf edilmiş ve Etat Libre d'Orange'ın sitesinde şöyle tanıtılmış:


"O partilerde gördüğün kız, o ki kalabalığın ortasında duran, kokusu ve gülümsemesiyle arkasında iz bırakan. İyi yetiştirilmiş iris çiçeği gibi, o aynı zamanda deri ceketiyle masada dans eden şehirli bir peri. O, kutlamayı şampanyayla ya da kirazlı lolipop ile yapabilir hatta her ikisi de olabilir. O coşkulu, hayat dolu bir kızdır, o nerede ise parti oradadır."

Fragrantica'da meyveli-çiçeksi olarak sınıflandırılmış. Parfümün başlangıcı modern kırmızı meyvelerle gerçekleşiyor. Burada baş rolü ekşi ve lezzetli kiraz oynuyor. Kiraza biraz pudramsılık eşlik ediyor. Epey kadınsı diyebilirim. Başlangıcını beğendim. Orta kısımda kirazın etkisi devam ediyor. Pudra efekti artıyor. Biraz içki notası ekleniyor sanki. Açıklanan notalarında şampanya var. Muhtemelen odur. Ayrıca hissedilir oranda iris (süsen) ve menekşe ekleniyor. Orta kısımda kalite hissiyatı biraz düşüyor. Geçeyim sonlara. Alt notalarda kirazlı süsen çiçeğine deri ekleniyor. Hafiften 1 Million'u hatırlattı bu kısım. Gerilerden yapay amber geliyor. Azıcık da misk algılıyorum. Sıradan ve yapay bir kapanışı var diyebilirim.

Bendelirious, kesinlikle meyveli-çiçeksi bir parfüm. Kokusunun ağırlık merkezini kırmızı meyveler (kiraz) ve süsen-deri-amber oluşturuyor. Denemelerimde derinin geri planda kalmayı tercih ettiğini fark ettim.


Açıklanan notalarında ilginç sayılabilecek iki öğe mevcut. Birincisi şampanya, ikincisi de kirazlı lolipop akoru. Bizzat markanın sitesinde bulunan bu iki nota, bana biraz abartılı geldi. Kimi yorumcular kokusunu şampanyaya benzetmişler. Evet zaman zaman kirazlı içki kokusu hissi veriyor. Bu konuda haklı olabilirler. İkincisiyse kirazlı lolipop. Şimdi burada parfümün genelindeki tatlılığa lolipopla vurgu yapılmış. Gerçi kokusu kirazlı lolipopa benzemiyorsa da ilginçlik anlamında bahsedilmiş olabilir. Lolipoptan ziyade şekerli meyve-çiçek kokusu baskın.

Bendelirious, kirazlı, pudralı bir deri parfümü. Bu anlamda markanın diğer benzer temalı kokusu Putain des Palaces'i andırıyor. Fakat onun kadar kaliteli ve ilginç değil. İkisi arasında tercih yapacak olsam rahatlıkla Putain des Palaces'i seçerdim.

Bence Bendelirious, kadın kullanımına daha yakın. Zaten bazı kaynaklarda kadın parfümü olarak sunuluyor. Genç, modern, Avrupalı, biraz şımarık, uçarı, eğlenceli, modaya düşkün, havalı, süslü, kolunda her daim Hermes'in Birkin çantasıyla alışveriş merkezlerini dolaşan, kocaman güneş gözlüklü yirmili yaşların başlarındaki kızlara çok yakışacaktır Bendelirious.

Günümüzün bir çok modern parfümünde görüldüğü üzere bolca tatlılık barındırıyor. Hatta zaman zaman şekerli bile olabiliyor. Lolipop göndermesi bu anlamda doğru gibi görünse de bence tatlılığı sağlayan tonka fasulyesi diyebilirim. Tatlımsı kokuları sevmeyenler denemeseler iyi yapmış olurlar.
 

Başlangıcı dışında yüksek kaliteli değil. Daha doğrusu niş marka gibi gelmiyor kokusu. Daha ortalama bir meyveli ana akım parfüm gibi. Kokusu benzersiz değil. Sanki bir yerlerden tanıdık. Acaba nereden diye düşünüyorum ama çıkaramıyorum.

Normalde kirazı da deriyi de parfümlerde severim. Fakat Bendelirious'u çok sevemedim. Belki orta kısımda artan pudramsılık öyle düşünmeme sebep oldu. Yada sonlardaki yapay amber. Fakat eminim ki deneyen bir çok kadın kokusunu beğenecektir. Zaten amacın da o olduğunu düşünüyorum.

Parfüm yazarı Luca Turin'in kitabında Bendelirious'a beş üzerinde dört yıldız verilmiş ve kirazlı iris olarak sınıflandırılmış. Kokusunun tasarımını ünlü burunlardan  Antoine Lie yapmış.

Bendelirious, Eau de Parfum (EDP) konsantrasyonuna sahip. Sonbahar-kış mevsiminde kullanmak çok daha iyi sonuçlar verebilir. Kadın kullanımına yakın olsa da cesur erkekler için ilginç bir deneyim olabilir. Otuz yaş ve altındaki kadınlara önerebilirim. Üst yaş grupları için biraz genç işi kaçabilir. Denemeden almayınız.

                                                          Parfüm Merakı'nın kendi çekimidir.

Artıları:
+ Başlangıcını sevdim.
+ Canlı, eğlenceli kokusu insanı mutlu ediyor.

Eksileri:
- Sonlarını sevemedim.
- Yüksek kaliteli niş parfüm hissi vermedi bana.
- Tatlılığın ayarı kaçmış sanki.

Koku Güzelliği:10/6.5

12 Kasım 2013 Salı

Christian Dior – Oud İspahan (2012)


Christian Dior – Oud İspahan (2012)

Bir şehir için en büyük övgülerden olsa gerek "Cihanın Yarısı" (Nisf-i Cihan) ismiyle anılmak. Öyle bir şehir ki tarihinin yontma taş devrine kadar gittiği düşünülen. Öyle bir şehir ki Orta Çağ'da dünyanın en büyük ticaret kavşaklarından olan. Öyle bir şehir ki dünyanın en büyük meydanını içinde barındıran. Öyle bir şehir ki sokaklarında Şah İsmail ve Ömer Hayyam'ın şiirlerinin okunduğu...

Dünya sistemiyle bir süredir kavgalı olan İran'ın boyun eğmez karakteri, muhtemelen köklü tarihinden gücünü alıyor. Benimde sebebini anlamaya başladığım bu sürtüşme, İran için yalnızlaşma sebebi olsa da, mevcut durumu çok sorun etmiyorlar gördüğüm kadarıyla. İran'ın dünya pazarlarına kapalı olması, Batı ittifakının gündeminden düşeceğe benzemiyor. Bu durumun yansımalarını hayatın diğer alanlarında da fark edebiliriz. Mesela parfümlerde.

İran'ın kültürel öğelerini merkeze alan bir parfüme şimdiye kadar rastlamamıştım. Muhtemelen Batılı parfüm üreticilerinin ön yargısının sonucu olarak bakabiliriz bu duruma. Eğer bilmiyorsam cahilliğime verin ama karşıma çıkan ilk İran temalı parfüm oldu Oud İspahan. 2012 yılında Christian Dior tarafından çıkarılan bu parfüm, İran'ın üçüncü büyük şehri İsfahan'dan ilhamını almış.  

Modern, temiz, düzenli, huzurlu ve zümrüt yeşili bir şehir olduğu söylenen İsfahan'ın, güzel bulvarları, köprüleri, sarayları, İslam mimarisinin görkemini taşıyan camileri, türbeleri, sinagogları, kiliseleri ve zerdüşt tapınaklarıyla tarihin içinde yolculuk yaptırdığını düşünebiliriz çoğu kişiye.


Parfümün isim seçiminin hangi kritere göre yapıldığını bilemiyorum. Fakat İsfahan'da yetişen gülün, çok ünlü olduğu bilgisine rastladım. Muhtemelen Oud ile gül arasında bağlantı kurulmuş. Zaten Oud İspahan'ın başlangıcındaki yoğun gül aroması dikkat çekiyor.

Christian Dior'un böyle bir parfümü de mi varmış diyen arkadaşlara küçük bir hatırlatma yapayım. Oud İspahan, Dior'un özel koleksiyonuna (La Collection Privee) ait. Bu seri, niş parfümlere rakip olarak tasarlanmış, çok yüksek fiyatlara satılan ve her yerde bulunmayan kokulardan oluşuyor. Oud İspahan'da bu seriye yeni katılmış üyelerden.

Fragrantica'da oryantal çiçeksi olarak sınıflandırılmış. Üzerime ilk sıktığımda karşıma yoğun gül kokusu çıkıyor. Ferah sayılabilecek güle öd aroması eşlik ediyor. Çok canlı, gerçekçi ve müthiş. Harika bir açılışı var Oud İspahan'ın. İlerleyen dakikalarda gül-öd birlikteliği gücünü kaybediyor. Onun yerine hayvansal paçuli çıkıyor. Evet tenimde kesinlikle hayvansallık hissediyorum. Hala çok kaliteli fakat benim sevebileceğim gibi değil. Orta kısımda gül ve öd alttan alta destek veriyor paçuliye. Geçeyim alt notalara. Sonlarda büyük değişim göstermiyor kokusu. Orta kısımdan farklı olarak hayvansallık azalıyor ve ortada paçuli ve sandal ağacı kalıyor. Alt notaları, sandal ağacının yumuşatıcı dokunuşuyla daha sevilebilir. Böylece de tenden ayrılıyor.

Karşımda enteresan bir karşım var. Başlangıcındaki ferah gül sularını andıran kokusu olağanüstü. Böylesine sarhoş edici rahiyayı nasıl oluşturmuş Francois Demachy, hayret etmemek elde değil. Yüksek kaliteli ve rafine üst notalar olabilecek en iyi gül-öd temasına sahip belki de. Orta notalardaysa keskin bir değişim var. Özellikle tenimdeki uygulamalarımda her seferinde yoğun hayvansılık hissettim orta kısımda. Biraz Muscs Koublai Khan'a biraz da Absolue Pour Le Soir'in başlangıcına benzettim. Hayvansal deri-misk izlenimi veren orta kısımda, hayvansallık eklenmiş paçuli kullanılması iyi fikir. Fakat benim için giyilebilir değil. Son kısımlardaysa hayvansallığın törpülenmiş olması memnuniyet verici. Alt notalarda sandal ağacının yüksek oranda kullanılmış olması biraz durumu kurtarıyor neyse ki.


Son yılların moda kokusu öd (Oud), Dior'un özel koleksiyonunda bir parfüme isim babalığı yapıyor. Her ne kadar öd kokularını çok sevmesem de özellikle başlangıçtaki kullanımını sevdim. Sonrası içinse çok konforlu bulmadım kokusunu. Evet farklı bir deneme Oud İspahan. Hatta öd kokusu severlerin mutlaka denemesi gereken bir parfüm. Ama benim için hiç de uygun olduğunu düşünmüyorum.

Farklı ve önemli bir durumdan daha bahsedeyim. Oud İspahan'ı kıyafetlerimin üzerine sıktığımda gül kokusunun daha baskın olduğunu fark ettim. Montumun üzerinde ferah ve yüksek kaliteli gül suyu gibiyken, tenimin üzerindeyse hayvansallığın ön planda olduğunu gördüm. Yani kıyafet üzerinde harika bir gül-sandal ağacı kokusu olurken, tenimde rahatsız edici bir hayvansallığa doğru evrildi. Kıyafet üzerinde düz bir çizgi takip eden Oud İspahan, ten üzerinde değişim gösterme eğilimindeydi. İki farklı uygulama alanında (ten ve kumaş), iki farklı kokuyla karşılaşmak oldukça şaşırttı beni. Sanki bu parfüm "beni tenine değil de kıyafetlerinde kullan" demek istiyordu.

Oud İspahan’a verdiğim not ten üzerindeki kokusu üzerindendi. Fakat kıyafet üzerinde rahatlıkla iki puan daha ekleyin siz. Garip bir durum. Acaba kokusu tenime mi uymadı diye düşünmeden edemiyorum. Evet büyük ihtimalle ten uyumu sağlayamadık Oud İspahan’la. Çok yazık.  

Oud İspahan, şüphesiz ki yüksek kaliteli bir parfüm. Pürüzsüz, rafine, güçlü, ayakları yere sağlam basan karaktere sahip. Yeterince cesur ve iddialı. Zaman zaman saldırgan ama aynı zamanda egzotik.

Zaten ismi ve konsepti her şeyi anlatıyor bize. Hem öd kokusunun kullanılması hem de isminin İran'ı çağrıştırması, onun doğu kültürüne gönderme yaptığını anlamamızı sağlıyor. Fakat gerçekten de doğuya mı ait kokusu? Böyle keskin ayrımların çoğu zaman bizi yanlışa sürükleyebileceğini öngörmek zor değil. Evet biraz ilginç kompozisyona sahip. Fakat ismindeki çağrışımlara da körü körüne inanmamak lazım. Soğukkanlı bir analizle, Oud İspahan'ın her kültürden insana uyacağını söylemek abartılı olmayacaktır.


Oud İspahan, Eau de Parfum (EDP) konsantrasyonuna sahip. Kalıcılığı çok iyi. Fark edilirliği başlarda yüksek. Uniseks olarak piyasaya sürüldüğünü anlıyorum. Bence de doğru yapmışlar. Soğuk kış günlerinde daha çok seveceğimi düşünüyorum. Oldukça yüksek fiyatına istinaden denemeden almak riskli. Benden söylemesi.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Artıları:
+ Başlangıcı nefis.
+ Yüksek kalitesi memnun edici.
+ Kalıcılığı çok iyi.

Eksileri:
- Orta kısmını çok sevemedim.
- Benim için giymesi zor bir parfüm.
- Fiyatı çok yüksek. Her yerde bulmak mümkün değil.

Koku Güzelliği:10/6.5