27 Ekim 2013 Pazar
İlk çekilişin kazananı belli oldu!
İşte oldu. Çekiliş tamamlandı. Kazanan belli oldu. Parfüm Merakı sitesinin ilk çekiliş talihlisi, yeni üyelerimizden birisi.
Kazanan: Fuat Kaynak
E-posta adresi: fuatkaynak85@gmail.com
Eğer herhangi bir sebepten ötürü Fuat Kaynak'tan cevap alamazsam, yedek talihliye göndermek zorunda kalacağım hediyeyi.
Yedek: İlker Sarıaydın
E-posta adresi: isariaydin@gmail.com
Fuat arkadaşımıza bir kaç dakika sonra mail adresi aracılığıyla ulaşacağım ve adres bilgilerini alacağım. Sonrasında da en kısa zamanda, içinde beğeneceğini düşündüğüm küçük sürprizlerle beraber hazırladığım paketi adresine göndereceğim. Tebrikler Fuat Kaynak. Ömrünün sonuna kadar şansının böyle olması dileklerimle...
Çekilişe katılan ve mesaj gönderen herkese teşekkür ederim. Önümüzdeki haftalarda yeni çekilişlerde, elimdeki parfümleri bu şekilde sizlere ulaştırmaya devam edeceğim. Unutmayalım: "Paylaşmak güzeldir..."
26 Ekim 2013 Cumartesi
Robert Piguet – Calypso (2010)
Robert Piguet – Calypso (2010)
"Yunanlılar Troya’yı
yakıp yıktıktan sonra ülkelerine dönerken fırtınaya tutulurlar. Çok zarar
görürler. Odysseus ise tam 10 yıl denizler üzerinde sürüklenip durur. Bu sürüklenmelerin
bir durağı güneş tanrısı Helios’un sığırlarının otladığı Thrinakie adasıdır.
Açlıkla karşı karşıya kaldıkları bu adada Odysseus’un dokunmayın demesine rağmen
arkadaşları bu kutsal sığırlardan birkaçını keserler. Helios’un sığırlarına
dokunan kimse bir daha yurdunu göremeyecektir. Yola çıkan gemileri güneş tanrısının
kışkırtmasıyla, Zeus’un yolladığı şimşeklerle parçalanır. Sadece Odysseus
kurtulur. O da Calypso adasına çıkmayı başarır. Bu sırada Odyssus’un
Telemakhos’da bulunan eşi Penelope ile evlenip onun zengin krallığını da ele
geçirmeyi amaçlayan birçok kişi bulunmaktadır. Calypso ise Odysseus’la evlenmek
isterken Odysseus’un da tek isteği yurduna dönmektir. Bunu gören tanrılar
Odysseus’a acırlar ve Calypso’dan onu bırakmasını isterler. Calypso bu teklife
çok sinirlense de sonra ikna olur ve Odsseus’un yurduna dönmesi için gereken
yardımı yapar. Odysseus, büyük mücadeleler vererek Penelope’ye kavuşur."
(Bedrettin Cömert)
Calypso, Homeros'un
Odysseia destanında adı geçen gizemli tanrıçadır aslında. Adı Yunanca gizlemek
anlamına gelen kalyptein'ten türetilmiş. Ayrıca, Olympos’a saldırdığı için Zeus
tarafından gök kubbeyi omuzlarında taşımakla cezalandırılan Atlas'ın kızı
olarak geçiyor kaynaklarda.
Benim de okumakta
zorlandığım Yunan Mitolojisindeki bu karmaşık olaylar ağına daha fazla
sokmayayım sizi. 1978’de Hacettepe Üniversitesinde görevliyken, henüz 38
yaşında siyasi bir suikaste kurban giden Bedrettin Cömert’in, Türkiye'nin hala
en kapsamlı mitoloji kitabı olarak kabul edilen Mitoloji ve İkonografi'sini ne
kadar okusanız da sonuç değişmeyecektir.
Onlarca tanrı ve tanrıça, onların
genellikle tuhaf ilişkilerinden doğan çocukları ve bir sürü farklı karakterle
birlikte, Yunan Mitolojisi tam da dönemin ruhunu uygundu belki de. Bugün
okuduğumuzda anlamsız gelen bu mitolojik hikayeler, Antik kültürün en önemli söylenceleriydi.
Homeros'un ünlü İlyada ve Odysseia'sı bunun en bariz kanıtı olarak sunulabilir.
Antik dönem Anadolu ve Yunanistan'da halk İlyada ve Odysseia'yı ezbere bilirmiş.
Askerlik, tıp, teknoloji, hukuk, din bilgilerinin tamamının kaynağı bu
kitaplardı.
Antikite, yüzlerce yıl
öncesinde kalmış olsa da, Avrupa kültürünü önemli ölçüde etkilemiş. Özellikle
İtalyan ve İngiliz edebiyatına etkilerinden söz edilebilir. Sadece edebiyat
alanında değil, toplumsal hayatta bile mitolojinin etkileri hala görülür Batı
kültüründe. Bazı şehir isimleri, özel şirketler hatta çocuk isimleri bile
mitolojiyle ilintilidir zaman zaman. Bu anlamda derin izlere sahiptir Yunan
Mitolojisi, günümüzün kıta Avrupasında.
Bu izleri hayatın farklı
alanlarında da takip edebiliriz. Bizi ilgilendiren kısım olan parfümlerde de
karşımıza çıkar mitolojik kahramanlara ait isimler. Mesela Chanel'in ünlü Antaeus'u,
Givenchy'nin Xeryus'u, Versace'ın yeni parfümü Eros'u ilk aklıma gelen
örnekler. Ve 1950'li yıllardan kaynağını almış bir başka mitolojik isme sahip
esere göz atmanın vakti geldi artık.
1940'lı yıllara kadar
gider Robert Piguet'in parfüm macerasının başlaması. Kıyafet tasarımcısı ve
günümüz deyimiyle modacı Piguet, dönemin Fransız aristokratlarına hizmet verir.
İsmi en çok geçen tasarımcılardan birisiyken, güzellik ürünlerine el atar.
Ortaya müthiş bir parfum koleksiyonu çıkar. Bandit, Visa, Fracas, Baghari
parfümleri çok büyük ilgiyle karşılanır Fransa'da. Fakat markanın ömrü fazla
olmaz ve 1950'li yıllarda üretime son verilir.
2000'li yıllar Robert Piguet parfümleri
için hayata dönüş anlamına gelir adeta. İşte ismini mitolojiden alan Calypso'da
bu yeniden dirilişten nasibini alır. 2010 yılında parfümör Aurelien Guichard
tarafından tekrardan formüle edilerek, koku bağımlılarının beğenisine sunulur.
Böylece Calypso isimli klasik, uzun yıllar sonra tekrardan karşımıza çıkıverir.
Bize de onu koklamak, anlamak ve elimizden geldiğince yazmak düşer.
Calypso, kendi
sitelerinde kısaca şöyle tanıtılmış: "Büyüleyici ve romantik. Calypso, ateşli
ve yeşil çiçeksi yönleriyle büyüleyici bir karışımdır."
Fragrantica'da oryantal çiçeksi
olarak sınıflandırılmış Calypso'nun başlangıcı bir paça turunçgiller (bergamot
ve mandalina) ve sardunya ile gerçekleşiyor. Çok temiz, pürüzsüz, yüksek
kaliteli güzel bir açılışı var Calypso'nun. Üst notalarını sevdim. Orta kısma
geçildiğinde gül bütün ağırlığıyla baş role geçiyor. Turunçgiller ortadan
kayboluyor. Sardunya gerilerde kalırken, güle nefis bir süsen (iris) ekleniyor.
Orta kısımda gül ve süsen ağırlıklı diyebilirim. Hala çok temiz, kaliteli ve
güzel. Orta kısımda çok başarılı. Alt notalara geçildiğinde gülün ağırlığı
hissediliyor. Süsen gerilerde kalırken, bu sefer de paçuli, misk ve biraz da
süet kokusu ekleniyor. Sonları çok ilginç gelmedi bana. Başlangıcını ve orta
kısmını düşündüğümde ortalama bir kapanışa sahip. Böylece de tenden ayrılıyor.
Calypso, gördüğüm
kadarıyla tam bir gül kokusuna sahip. Gülden sonra en öne çıkan nota süsen
(iris). Başlardaki turunçgil-sardunya işbirliği tam olması gerektiği gibi.
Fakat sonları beklentilerimin biraz altında.
Calypso, çok güzel bir
gül parfümü. Yüksek kaliteli, sakin, saldırgan olmayan, hüzünlü, modern,
yapaylık barındırmayan ve doğal kokan yapısıyla dikkat çekiyor. Bu aralar
şansıma mıdır nedir, hep çok hoş gül parfümleri ile karşılaşıyorum. İşte yine
öyle oldu ve Calypso'yu sevdim.
Kısa süre önce
kullandığım Histoires de Parfums'ün 1876'sına benzettim genel halini. 1876 daha
baharatlıyken, Calypso, daha çiçeksi. Fakat 1876 daha detaylı ve kompleksken,
Calypso biraz düz çizgide ilerliyor. Yine de kalitesi ve size yaşattığı
duygular bakımından ikisi de birbirinden güzel deneyimler oldu benim için.
Calypso, kadın parfümü
olarak sunulmuş. Bence öyle yoğun kadınsılık barındırmıyor. Mis gibi kokan gül
parfümü arayan erkeklerin denemesi gereken seçeneklerden birisi olduğunu
düşünüyorum. Muhtemelen pişman olmayacaksınız.
Kabul etmek gerekir ki
Calypso, çok yaratıcı, farklı yada benzersiz bir kokuya sahip değil. Onu
piyasadaki bir çok niş parfümde kullanılan güle benzetebilirsiniz. Fakat gül
kokusu, zaten baskın olduğundan, artık bana bir çok gül temalı parfüm,
birbirine benzer geliyor. Calypso, bu anlamda ünik değilse de kokusunu tecrübe
etmeye değer.
Eau de Parfum ve Parfum
Extrait olarak iki versiyonu bulunuyor Calypso'nun. Benim denediğim Eau de
Parfum (EDP) olanıydı. Sonbahar-kış kullanımı için daha uygun olacağını
düşünüyorum. Özellikle hüzünlü ve serin sonbahar günlerine çok yakışacaktır.
Parfüm Merakının kendi çekimidir.
Artıları:
+ Başlangıcını sevdim.
+ Orta kısmı da çok
güzel.
+ Yüksek kaliteli ve duru
kokusu, denenmeye değer.
Eksileri:
- Sonları enterasan
değil.
- Fark edilirliği zayıf.
- Fiyatı biraz yüksek.
Koku Güzelliği:10/7.5
22 Ekim 2013 Salı
Lalique – White (2008)
Lalique – White (2008)
Bugün küçük bir oyun
oynayalım sizinle. Dolabınızda yada çekmecenizde duran parfüm şişelerinden
birini alın elinize. İyice inceleyin onu. Hiçbir detayını atlamadan, acele
etmeden, anlamaya çalışarak. Altına, üstüne, kenarına, şekline, rengine ve size
vermek istediği mesajı düşünün. Neden bu şişe böyle? Neden başka şekilde değil?
Buna kim karar veriyor? Ve daha da önemli soru: Parfüm şişesi önemli midir?
Parfüm denen sıvının
tarihi kadar eskiye gider parfüm şişelerinin tarihi. Aslında ikisinin kaderi
ortaktır bir anlamda. Birinin olmadığı yerde diğeri de anlamsızlaşır. Birbirlerini
biraz zevkle biraz da mecburiyetten tamamlarlar. Meşhur Uzak Doğu felsefesi
Yin-yang gibidir parfümlerle şişeleri arasındaki ilişki. Kopması imkansızdır.
En azından yüzyıllardır böyledir durum.
Parfüm denen kokulu
sıvıyı en iyi koruyan nesne, şu ana kadar hala camdır. Parfüm üreticileri de bu
kurala sessizce ve kabullenmişlikle boyun eğerler. Hatta parfüm gibi önemli bir
sıvıyı koyacakları şişeleri, sanat eserlerine çevirmeye çalışırlar. İşte burada
tasarım öne çıkar. Çünkü sanat eseri sayılabilecek bir parfüme ancak sanat eseri
bir şişe yakışacaktır.
1860 yılında doğmuş Rene
Lalique isimli bir adam kariyerine mücevher tasarımcısı olarak başlar.
İlerleyen yıllarda cam tasarımları da yapar. Fakat en büyük sükseyi 1900'lü
yılların başında Paris'te düzenlenen Uluslararası Büyük Sergi'de
gerçekleştirir. Japon sanatından ve sembolistlerden esinlenerek yarattığı
mücevherlerle sanatını duyurmayı başarır. Camı kalıplara dökerek biçim verme
tekniğini kullanan ve bazı mekanik yöntemlerden yararlanarak işçiliği oldukça
basitleştiren bu sanatçı, camcılık alanına büyük yenilikler getirmiştir.
Dönemin sanat akımı olan
Art Nouveau tarzında tasarımlara ağırlık verir Rene Lalique. Vazolar,
heykeller, kaseler, kristal panolar yapar. Bu arada Lalique markası hayata
geçmiştir. Art Nouveau tarzında tasarladıkları mücevherler, takı sanatında
çığır açar adeta. Farklı hayvanlar, bitkiler, birbirini izleyen geometrik akıcı
biçimler, Art Nouveau akımının konusunu oluşturur. Lalique'in de bu yönde bir
çok eseri vardır zaten.
Bizi ilgilendirense
markanın cam şişe tasarımları. Anlaşılacağı üzere Lalique başlangıçta
"Cama hayat veren" marka olarak bilinse de ilerleyen yıllarda parfüm
şişeleri de tasarlamışlardır. Sürekli gelişen ve büyüyen parfüm endüstrisinde
ilginç, lüks, zarif ve kaliteli şişe ihtiyacı gittikçe artıyor. Parfüm üreticileri,
ürünlerini kimi zaman en çarpıcı şişelerle kimi zamansa sade şişelerle
müşterilerinin beğenisine sunuyorlar.
Enterasan olansa parfüm
şişeleri ve cam tasarımcısı bir markanın, parfüm üretmeye de başlaması. Aslında
kendi uzmanlıklarına yakın sayılabilecek bir iş onlar için. 2006 yılındaki
parfümleri Encre Noir ile koku severlerin gönlüne taht kurmuş durumda Lalique.
Oysaki diğer parfümlerini de Jean-Claude
Ellena, Bertrand Duchaufour, Mathilde Bijaoui, Dominique Ropion, Maurice Roucel
gibi çok önemli parfümörlere tasarlatmışlar. Yani parfümler konusunda
iddialılar anladığım kadarıyla.
2008 yılındaysa bugünkü
yazı konuğum olan White’ı piyasaya sürdüler. Kendi sitelerinde şöyle tanıtılmış
White:
"Baharatlı, miskli,
rafine dünyasal bir parfüm. Şık erkeğin gerçek imzası. Gümüş krom halka ve
metalik parlaklık eklenmiş kapağı sayesinde
"Beyaz" imza gerçekleşmiş olur."
Parfümü üzerime ilk
sıktığımda ferah limon ve bergamot beni karşılıyor. Limon biraz daha ön planda.
Modern, canlı, temiz ve yüksek kaliteli. White'ın açılışı nefis diyebilirim.
Orta notalara geçildiğinde limon geride kalıyor. Onun yerine ferah ve buruk
baharatlar ortaya çıkıyor. Biber baş role geçiyor. Fakat buradaki baharat
kullanımı keskin ve yoğun değil. Biraz meyvemsi ve ekşimtrak. Sanki arkalarda
fesleğen gibi aromatik otlar var. Başlangıcı kadar başarılı gelmese de "eh
işte" orta notaları. Son kısımda orta notalar ekseninde devam ediyor.
Büyük değişim geçirmiyor. Ekşimsi baharatlara bu sefer odunsu notalar
ekleniyor. Muhtemelen sedir ağacı. Böylece de tenden ayrılıyor.
White, başlangıcı dışında
çok değişmiyor ve tek düze ilerliyor. Parfümün geneline ilginç bir baharat
kullanımı hakim. Ferah ve yumuşak sayılabilecek baharatlar, bana aromatik
fujerları hatırlattı. Başlarda limon, orta kısımda buruk baharatlar ve sonlarda
odunsu notalar. Evet White bu üç ana öğeden oluşuyor. Bu anlamda basit sayılabilecek
bir formüle sahip.
Başlangıcını çok
sevdiğim, orta kısmını biraz garip bulduğum ve sonlarını ise ortalama olarak
nitelendirebileceğim bir arkadaş White. Yüksek kaliteli, yapaylık hissedilmeyen,
canlı bir kokusu var. Zaman zaman hüzünlü (belki de bu parfümü sonbahar
günlerinde kullandığım içindir) hissetmeme sebep oldu. Bir çok kişi onun yaz mevsimine
uygun olduğunu söylemiş ama bence ilkbahar-sonbahar aylarına daha uyacak gibi
duruyor.
Genel olarak baharatların
kullanıldığı parfümler, ağır, yoğun, keskin oluyor. Onun içindir ki baharatlı
parfümleri kış mevsimine çok yakıştırıyorum. Fakat White'ta ferah kullanılan
baharatlar, onu sıcak günlerde kullanmaya uygun hale getirmiş. Örneğine çok
rastlanmayan baharatlı ferah kokulardan birisi olarak değerlendirilebilir.
İsminin White olması ve
şişesinin bembeyaz tasarlanması, kullanmadan önce temiz, akuatik, sabunsu,
miskli bir koku olacağını düşündürttü bana. Fakat hiç de beklediğim gibi
çıkmadı. Ne sabunsuluk ne pudra efekti ne de bolca misk algılamadım. Bu anlamda
kokusu ile konsepti arasında biraz uyumsuzluk sezinledim.
White, bu tür kokuları
sevenler için çok iyi bir seçenek. Fakat kullanım sürecinde benim açımdan
harika hislere ulaşmamı sağlayamadı. Özellikle orta kısımdaki o ekşimsi
baharatlara bir türlü ısınamadım. Bu da kokusunu kendime yakın bulamama sebep
oldu. Güzel başlayan ama beklediğim gibi bir bağ kuramadığım parfümler listesine
alıyorum onu. Luca Turin'in "En iyi erkek parfümü" gibi listeleri
varsa benim de böyle hayali listelerim var işte.
Madem söz Luca Turin'den
açıldı, onunla devam edelim. Turin, White'a beş üzerinden üç yıldız vermiş ve
onu kremsi çam olarak sınıflandırmış. EDT konsantrasyonuna sahip. Kalıcılığı
kıyafet üzerinde çok iyi. Fark edilirliği başlarda yüksek oldu. Sonradan tene
yakın kaldı. Kokusunun tasarımını
Christine Nagel yapmış.
Not: Bu parfümü bana
ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.
Artıları:
+ Başlangıcını sevdim.
+ Yüksek kaliteli,
pürüzsüz ve şık bir kokusu var.
Eksileri:
- Orta kısmını sevemedim.
- Sanırım genel olarak
kendime yakın bulamadım.
Koku Güzelliği:10/6.5
19 Ekim 2013 Cumartesi
Veee kazanannnn...
Merhabalar sevgili parfüm severler,
Malum sonbahar geldi, havalar soğur gibi oldu. Burnumuz ufaktan tıkanır gibi yapıp, hafiften grip bile olduk. Yine de şikayet etmek yok, hastalıklarda hayatın küçük ve güzel oyunları bize.
Evlerde sonbahar hazırlıkları yapılıyor muhtemelen. Turşular kuruluyor, kestaneler derin donduruculara koyuluyor, detaylı ev temizlik harekatlarına girişiliyor evlerin değerli hanımları tarafından. (Ev temizliğinde hanımına yardım eden bir sürü erkek tanıdığım var ama çaktırmayalım)
Madem temizlik zamanı, bende trende uyayım. Çağın gerisinde kalmamak lazım. Onun içindir ki elimde hayli biriken parfümleri ve küçük deneme boy numuneleri blogumun takipçilerine hediye etmeye karar verdim. (Kararımdan dönersem Melih Gökçek gibi olayım) (Brrr Allah Korusun:))
Benim göndereceğim paket bu kadar janjanlı olmayacak tabiki :)
Kullanmadığım ve kullanmaya da sıra gelmeyecek parfümleri zaman zaman burada ilan ederek hiç bir ücret talep etmeden sizlerin adresine göndereceğim. Tabiki öncelikle çekilişte kazanmak lazım. Onun yolu da çok basit. Bu başlığın altına "sadece blogger takipçilerime özel" çekilişe katılmak istediğinizi belirten bir mesaj yazmanız ve mail adresinizi de eklemeniz yeterli olacaktır. Yani bir blogspot üyeliği açıp, oradan beni takip etmeniz gerekmekte öncelikle.
Çekilişi hiç bir şeyden haberi olmayan annem yapacak, onun söylediği rastgele bir kişi Ulric de Varens'in UDV Night parfümünü kazanacak. Ayrıca yanında bazı denemelik sürpriz numunelerde ekleyeceğim. (Kimbilir Dior, Chanel ve Guerlain'ler olabilir)
UDV Night, önümüzdeki soğuk kış günlerinde kullanmaya uygun, tatlımsı bir oryantal. 60 ml. şişenin üstteki kendi çektiğim resimde de göreceğiniz üzere 50 ml. civarı dolu. Kutusuyla beraber göndereceğim. Erkek parfümü olsa da, kızlar sevdikleri birisine hediye edebilir. Fakat önemle belirteyim ki "Kargo ücreti bana ait değil, parfümü kazanan kişiye ait olacaktır." Zaten en çok 9-10 TL tutar.
Çekilişi kazanan Maria Sharapova kadar sevinecek gibime geliyor :)
Tekrar hatırlatayım. Sadece blogger üyesi olan ve benim blogumu, blogger'dan takip edenler çekilişe dahildir. Onun için blogumu takip etmiyorsanız hemen takip etmeye başlayabilirsiniz. Başlığın altına çekilişe katıldığınızı yazan bir mesaj ve mail adresiniz yeterli olacaktır. Kazanan kişinin adres bilgilerini o mail aracılığı ile alacağım. Yani başlığa adresinizi yazmanıza gerek yok. Ben size ulaşacağım.
Bir hafta sonra kazananı ilan edeceğim buradan. Herkese bol şanslar...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)