Christian
Dior – Aqua Fahrenheit (2011)
Ey Fahrenheit... Sen nelere kadirsin mi
diyeyim yoksa ne çektin bu Christian Dior'un elinden mi diyeyim kararsızım.1988
yılında biraz da rastlantı eseri dünyaya gözlerini açtın. Jean-Louis Sieuzac ve Maurice Roger isimli
iki parfümörün çalışması olarak kendini kozmetik ve moda sektörünün ortasında
buldun. Rekabetin çoğunlukla kıskançlık seviyelerinde gezindiği, egoların
tavan yaptığı, alabildiğine hırsın başarı getirdiğine inanılan moda sektöründe
en önemli markalardan birisinin parfümü olarak önce anlayamadın nerede
olduğunu. Çünkü sen çirkin ördek yavrusuydun.
Diğer kardeşlerin veya diğer cinsdaşların
gibi sarı değil, siyah renkliydin. İlk doğduğunda herkes tuhaf bir ilgiyle
karşılamıştı seni. Kimileri seni dünyanın en güzel nesnesi olarak görürken
kimileri de senden olabildiğince uzak duruyor, nefretini gizlemiyordu. Sana
aşık olanlar, aykırılığına, kaba tarzına, erkeksiliğine ve tuhaf çekiciliğine
hayranlardı. Senden nefret edenler sinir bozucu tarzına, ukalalığına ve herşeye
asi olmana tahammül edemiyorlardı. Dünyanın en çok sevilen parfümü ve en çok
dalga geçilen parfümü olmak arasında gidip geliyordun. Böylesine tutku ve nefret
öğelerinin birbirinin içinde harmanlandığı çok az parfüm vardır muhtemelen.
Dünyanın en bilinen parfümlerinden birisini
tabiki burada uzun uzun anlatmaya gerek yok. Christian Dior ise, Fahrenheit'in
peşini bırakmaya niyetli görünmüyor. 2013 yılı itibariyle Fahranheit isimli
parfümlerin sayısı sekize ulaşmış durumda. Yedi tanesi Fahrenheit ismine sahip
varyasyonlar. Anlaşılan Dior, "bu kapıdan daha fazla nasıl ekmek
yeriz" diye kafa patlatmakta. Fahretheit'in en yeni üyesi 2011 yılında
Aqua Fahrenheit ismiyle piyasaya sürüldü. Kendi sitelerinde şöyle tanıtılmış:
"Fahrenheit imzasının yeni dışavurumu.
Ateşin sıcaklığı ve yoğunluğu ile suyun ferahlığının patlayıcı gücü şeklinde
kombin edilmiştir. Aqua Fahrenheit'ta François Demachy, "kolonya"
hissi veren yeni, ferah odunsuluk oluşturmuştur. Aynı zamanda klasik
Fahrenheit'in derili menekşe imzası korunmuştur."
Yine kendi sitelerinde ferah odunsu olarak
sınıflandırılmış Aqua Fahrenheit. Üzerime ilk sıktığımda tuzlu akuatik
turunçgiller karşıma çıkıyor. Ağırlığın greyfurt ve mandalina da olduğunu düşünüyorum. Güzel
sayılabilecek üst notalarını biraz Bulgari - Aqua Marine'in başlangıcına
benzettim. Biraz da deniz yosunu kokuyor sanki açılışı. Fena değil. Orta
notalara geçildiğinde bu tuzlu-yosunlu turunçgiller büyük oranda geride
kalıyor. Onun yerine orijinal Fahrenheit'in o çok bilinen aroması karşıma
çıktı. Karanlık menekşeli deri, orta kısmı domine ediyor. Arka planda da yapay
bir nane hissediyorum. Muhtemelen Calone tarafından sağlanan bu nanemsilik
yapaylık sınırında geziyor. Kısaca orta notalar naneli klasik Fahrenheit gibi
kokuyor. İlgimi çektiğini söyleyemem. Geçeyim alt notalara. Son kısımda bu
seferde menekşeli deri büyük oranda geriye çekiliyor. Onun yerine yapay ve
vasat bir kabe samanı (vetiver) geliyor. Ona biraz da odunsu notalar eşlik ediyor.
Fakat o da gayet sıradan. Kapanışı açık ara en sevmediğim yeri oldu
diyebilirim. Böylece de tenden ayrılıyor.
Aqua Fahrenheit, isminin hakkını
verircesine açılışında akuatik temaya sahip çıkan bir görüntü sergiliyor. Tuzlu
turunçgiller ana oyuncu. Harika olmasa da kabul edilebilir. Orta kısımsa
tamamen klasik Fahrenheit'a gönderme halinde gelişiyor. Fakat karanlık deriye
eşlik eden nanemsi koku pek başarılı değil. Gerçi bu orta kısma serinlik/soğukluk
katıyor. Ama yine de hoşuma gitmedi. Alt notalardan ise bahsetmeye bile gerek
yok. Örneğine yüzlerce yeni nesil parfümde rastlanabilecek yapay/vasat kabe
samanı-odunsu notalar hiç olmasa da olurmuş. Çok yazık.
Aqua Fahrenheit, başlangıcından sonuna
kadar kaliteli bir parfüm hissi vermiyor. En beğendiğim tarafı olan başlangıcı
bile ortalama turunçgil kokusundan öteye gidemiyor. Ve ne yazık ki zaman zaman
baş ağrısı yaptı bende. Bu haliyle bir şişesi alınıp, kullanılacak gibi değil
kendi açımdan.
Bulgari - Aqua Marine ile klasik
Fahrenheit'ın kötü bir bileşimi olan Aqua isimli kardeşimizin tek söz etmeye
değer yanı derinliği. Üst-orta ve alt notaları her birini size farklı farklı
önünüze koyan parfümümüz, teknik anlamda başarılı. Onun dışında fazla da
üzerinde durulacak tarafı yok. Sıkıcı bir Fahrenheit varyasyonu olarak tarihin
unutulmuş sayfalarına ekleneceğini düşünüyorum.
Şimdi Christian Dior'un parfüm birimine mi
kızayım, pazarlama bölümüne mi laf edeyim bilemiyorum. Fahrenheit gibi bir markanın
sırtından para kazanmak için üst notalarına biraz tuzlu akuatik turunçgiller
eklemek kimin fikriyse o arkadaşla tanışmak isterdim. Hadi eklediniz bari biraz
kaliteli yapın şu işi. Özenin, üzerinde çalışın. Denediğim kadarıyla Aqua
Fahrenheit, hiç bir karaktere sahip olmayan ucube, hibrid kokuya sahip. Üzerine
orta kısımdan itibaren beliren yapaylığı ekleyin. Bir de Fahrenheit ismini ve
şişesini kullanın. Bu kadar kolay kandırabileceğini mi sandın bizi Dior?
2013 yılı itibariyle yedi farklı Fahrenheit
versiyonu piyasaya sürülmüş durumda. Görünüşe göre bu trend devam edecek. Peki
Aqua’dan sonra hangi Fahrenheit’lar gelecek. Fahrenheit Sport, Fahrenheit
Intense, Fahrenheit Extreme, Fahrenheit Blue, Fahrenheit Noir de var mı sırada
Christian Dior? Umarım işi bu noktaya getirmezler…
Aqua Fahrenheit, erkeksi bir parfüm
izlenimi veriyor. Bence orta kısımdaki yoğun deri-menekşe kullanımı dolayısıyla
dört mevsimde de kullanılabilir. Kokusunun tasarımına Christian Dior'un başparfümörü
François Demachy imza atmış. Denemeden almayın, pişman olmayın.
Not: Bu parfümü bana ulaştıran
www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.
Artıları:
+ Başlangıcı fena değil.
+ Klasik Fahrenheit size biraz sert
geliyorsa daha yumuşatılmış hali olarak denenebilir.
Eksileri:
- Orta kısmını ilginç bulmadım.
- Sonları vasat.
- Yapaylık ciddi sorun.
- Tuhaf ve karaktersiz yapısı.
Koku Güzelliği:10/5