26 Eylül 2013 Perşembe
Düğün parfümü...
Geçen hafta kuzenimin düğünü vardı. (Yukarıdaki düğün değil tabiki :)) Tanımadığın birisinin düğünü olunca pek umarsamıyorsun ama işin içinde bir çok akraba ve tanıdıklar olunca her konuda daha seçici olmak gerekiyor. Giyeceğin kıyafetten, kullanacağın parfüme kadar...
Düğün akşam saatlerindeydi. Hava 14-15 derece civarıydı. Yani Eylül ayı için biraz fazla serindi. O günlerde kullandığım Frapin - L'Humaniste'i sıkmak istemedim bu özel gece için. Veeee açtım kesenin (dolabın) ağzını. Bir düğüne en yakışacak parfüm hangisi olur diye sihirli çekmeceme bakınmaya başladım.
Önce Amouage'lara baktım. Jubilation XXV yada Reflection sıkayım dedim ama ortama pek uymayacağını anladım. Daha sonra Yves Saint Laurent'in meşhur M7'sine gözüm takıldı ama yok o da değildi aradığım. Ardından Maison Francis Kurkdjian'ın Absolue Pour Le Soir'ini düşündüm fakat fazla hayvansı kaçacağı ortadaydı. Lorenzo Villoresi'nin sevdiğim parfümü Piper Nigrum'da çok baharatlıydı. Creed - Himalaya fazla hafif ve ferah olurdu. Bond No.9 - Chinatown ise fazla kadınsı olabilir dedim. Comme des Garcons - Odeur 71, dişçiye giderken iyi bir seçim olabilirdi ama düğün için iyi fikir olmadığı ortadaydı. Mancera - Cedrat Boise, fazla hafif ve yaza aitti. Daha bir çok parfüme türlü bahaneler bularak eledim.
Oysaki çekmecenin arkalarına bakmak aklıma hiç gelmemişti. Bir çok Bond No.9'ın arasında sessiz sakin Back to Black duruyordu. Hemen önümdeyse Rose 31. Sonunda seçenekleri ikiye indirmeyi başardım. Bir tarafta Le Labo - Rose 31, diğer taraftaysa By Kilian - Back to Black. İşte o zaman doğru parfümün Back to Black olduğunu anladım. Onu makus yanlızlığından kurtarıp, yanıma aldım. Dışarı çıkmadan önce 4-5 defa fıslattım.
Yüksek kaliteli, etkileyici ve seksi bir parfüm olduğu tartışmasız Back to Black'in. By Kilian'ın en popüler ve iddialı kokusu olduğunu düşünüyorum. Gerçi Back to Black'e verdikleri ikinci isim olan "Afrodizyak"ı fazla abartılı bulurum her zaman. Fakat en sevdiğim tarz olan kırmızı meyveler ve tütün kombinasyonuna sahip. Ve bu durum, onu sevme ihtimalimi daha da arttırıyor.
Bütün gece üzerimde rahatlıkla hissettim kokusunu. Hatta biraz fazla sıktığımı anladım. Kimi zaman fazlasıyla burnuma geldi. Bu kadar fark edilir olduğunu unutmuşum. Fakat nedendir bilinmez kanım bir türlü ısınamadı Back to Black'e. Oysaki tam sevmem gereken bir parfüm. Sanırım "doku uyuşmazlığı" oldu aramızda. Bu kullanımda da kendimi harika hissettiremedi. Yine orta kısımda karşıma çıkan tuhaf pudralık canımı sıktı. Herşeye rağmen güzel parfüm ama benim için değil...
Evet düğün bitti. Ama merak etmeden duramıyorum. Siz, akrabanızın düğünü için hangi parfümü seçerdiniz?
24 Eylül 2013 Salı
Frapin – L’Humaniste (2009)
Frapin – L’Humaniste (2009) Ünlü konyak üreticisi Frapin’in erkek parfümü.
Orta Çağ Avrupa tarihine
meraklı çoğu kişinin bileceği gibi Avrupa'nın uyanışını temsil eder Rönesans.
Kilisenin mutlak hakimiyeti altında geçen Orta Çağın karanlık dönemleri, Avrupa
tarihinin en ilginç zaman dilimlerinden birisini içinde barındırıyor. Kilisenin
ve Papalık kurumunun neredeyse sınırsız yetkileri, büyük ekonomik kaynakları, içe kapanık dış politika, hayatın her alanına
güçlüce nüfuz etmiş katı, acımasız din anlaşını besliyordu. Bu öylesine aşırı bir
Hristiyanlık yorumuydu ki, zaman zaman şehirlerin meydanlarında yakılan devasa
ateşlerin içine cadı olduğu iddiasıyla atılan yüzlerce kadının hikayeleri tarih
kitaplarında sıkça karşımıza çıkar.
Bugünkü bilinç
düzeyimizle gülüp geçtiğimiz bu ürkütücü cadılık suçlamaları, o zaman için
insanların diri diri yakılmalarına referans oluşturabiliyordu. Buna bir de
kilisenin insanları afaroz etme yetkisinin bulunmasını eklerseniz, Avrupa
kıtası, koyu, aşırı ve yanlış bir Hristiyanlık inancının esareti altındaydı.
Halk üzerinde yüzyıllardır biriken korku, nefret; adeta sosyal, kültürel ve
ekonomik bir patlamaya yol açmıştı. İşte o patlama "Hümanizm"
akımının filizlenmesine yol açacaktı.
Lâtince
"Humanus"tan (insan) geldiği tahmin edilen "Hümanizm"
kelimesi, Batı dillerinde XVIII. yüzyılın ortalarından itibaren görülmekle
birlikte, 1850'lerde yaygın biçimde ve bugünkü anlamında kullanılmaya
başlanmış. Hümanizmin genel anlamı; "insanı merkeze alma, insancıllık/insancılık;
insanı, renk, ırk, din ve mevkiini dikkate almadan sevmek ve saygı duymak
olarak açıklanabilir. Rönesans çağında Antik Yunan ve Lâtin edebiyatına dönüp,
onu araştıran ve kendisine kaynak olarak alan, insani değerlerin savunulmasını
esas alan dünya görüşü de diyebiliriz Hümanizm için. Bu anlamda insanın
bireyselliğini, özgürlüğünü ve yaratacılığını ön plana çıkartmayı hedefler.
İşte tam da bu noktada
sözü Fransa'nın hatta dünyanın en önemli konyak üreticilerinden birisi olan
Frapin'e getirmem gerekir. Neredeyse 750 yıllık tarihe sahip bu Konyak
üreticisi, 2002 yılında staratejik bir karar alarak, faaliyet alanı dışındaki
parfüm sektörüne girmiş oldu. 2013 yılına kadar toplam dokuz parfüm çıkarmış durumdalar.
Bugün yazacağım L'Humaniste, 16. yüzyılda yaşamış ünlü Fransız yazar François
Rabelais ve onun Hümanizm düşüncesinden ilhamını almış. François Rabelais,
yazdığı kitaplarıyla Hümanizm akımının en önemli temsilcilerinden birisi olarak
biliniyor. Zaten Frapin'de kendi sitelerinde ona yer vermiş ve şunları
söylemişler parfümleri hakkında:
“François Rabelais,
Frapin evinin L'Humaniste'ye ithaf ettiği hanedanın en ünlü üyesidir. Turunçgil
ile bağlanmış bir ölçü cin, yumuşak tonka fasulyesi ile sabitlenmiş baharatlar
ve otlar, onu meraklı, açık fikirli bir Rönesans erkeği gibi duru ve zinde
yapar.
Parfümün Fransa'da sanat
haline gelmesi Rönesans zamanında gerçekleşmişti. Ve François Rabelais, Thelema
Manastırını hümanist kültürün ütopik merkezi olarak hayal ettiği zaman, en
hassas, zarif kokuların da kullanımını ilave etmişti.”
Yine kendi sitelerinde
L'Humaniste, ferah parlak bir fujer olarak sınıflandırılmış. Üzerime ilk
sıktığımda karşıma buruk tatlımsı meyveler ve turunçgiller çıkıyor. Parlak,
canlı biraz da ekşimsi. Bence tamamen meyveli bir açılışı var. Muhtemelen ardıç
meyvesinden geliyor bu his. Biraz da içkimsi geri plana sahip. Kimilerinin
tropikal içkilere benzetmesi bu sebepten kaynaklanıyor olabilir. Fakat benim sevmediğim
tarzda. Üst notalarını Burberry For Men'e benzettim. Oradaki sinir bozucu,
ukala meyveler, adeta burada yeniden hayat bulmuş. Tabiki daha kaliteli ve rafine
olarak. Başlangıcı pek bana göre değil. Geçeyim orta kısma. Burada aynı
meyvemsilik devam ediyor. Onun yanına tatlımsı yumuşak baharatlar ekleniyor. Kakule,
küçük hindistan cevizi ve biber olabilir. Ayrıca gerilerden de aromatik otlar
geliyor. Muhtemelen kekik-fesleğen ikilisi. Fakat ağırlık tatlımsı baharatlar
ve buruk meyvelerde. Orta kısımda benim için parlak geçmiyor. Alt notalara
gelindiğinde tatlılığın sebebi anlaşılıyor. Burada tonka fasulyesi, yumuşak
odunsu notalar ve biraz tütün algılıyorum. Sanırım tütün teması sayesinde en
sevdiğim kısım sonları oluyor. Gayet başarılı kapanışı.
L'Humaniste, aynen
dedikleri gibi tam bir aromatik fujer. Ana aksı tatlımsı meyveler, yumuşak
tatlımsı baharatlar ve odunsu notalar-tütün oluşturuyor. Genel olarak oldukça
tatlı kokusunuysa tonka fasulyesi sağlıyor gibi görünüyor. Onun için erkeksi
bir kokuya sahip diyebilirim. Zaten pazarlaması da erkekler üzerine yapılıyor.
Fakat oldukça tatlılık barındıran bir erkeksilik. Eğer "erkek adam tatlı tatlı
kokmaz" gibi anlamsız takıntılara sahipseniz sizin için iyi fikir
olmayabilir. Yanılıyor olabilirim ama tuhaf bir şekilde kokusunu, özellikle
başlangıcını Burberry For Men'e benzettim. Eğer o tarz fujerlerı seviyorsanız
çok daha yüksek kalitelisini bulmuş durumdasınız. Sizin için hayırlı olsun.
Fakat benim
kullanamayacağım bir kokuya sahip. Her ne kadar sonları ilgimi çekse de
başlangıcına ve orta kısmına nasıl tahammül edeceğimi çözemedim. Bu eleştirilerim
onun kötü, vasat ve kalitesiz bir parfüm olduğunu düşünmenizi sağlamasın. Tam
tersine oldukça rafine ve pürüzsüz bir kokusu var. Ama sanırım ayrı dünyaların
insanıyız L'Humaniste ile...
Başlangıcındaki içkimsi
kokunun anlaşılabilir yanı olduğunu düşünüyorum. Frapin bir konyak markası
aslında. Onların parfümlerinde de bazı içkimsi kokuların kullanılması normal
olarak görülebilir. Muhtemelen burada markanın kurumsal kimliğine bir gönderme
yapılmış olabilir.
L'Humaniste bence dört mevsimde
de rahatlıkla kullanılabilir. Bu anlamda başarılı bir aroma. Erkek kullanımına
daha yakın. Eau de Parfum (EDP) olarak satılmakta. Kalıcılığı ortalama, fark
edilirliği iyi oldu tenimde.
Parfümün tasarımını
Sidonie Lancesseur yapmış. Bu parfümör ayrıca By Kilian, Azzaro, Comptoir Sud
Pacifique ve Olfactive Studio için de kokulara imza atmış. Yeni nesil
parfümörlerden birisi olarak ileride daha çok adını duyacağız muhtemelen
Lancesseur'un.
Not: Bu parfümü bana
ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.
Artıları:
+ Sonlarını beğendim.
+ Kaliteli kokusu niş
parfüm standartlarında.
Eksileri:
- Başlangıcını pek
sevemedim.
- Genel anlamda kokusu
bana yakın gelmedi.
- Her yerde bulmak mümkün
değil.
Koku Güzelliği:10/6
21 Eylül 2013 Cumartesi
Davidoff – Cool Water (1988)
Davidoff
– Cool Water (1988) Davidoff’un referans parfümü.
Şöhret nedir sorusunun cevabı en basitinden
şöyle olabilir: Herkesçe bilinme, tanınma durumu, ünlü olma. Sosyal üstünlük
dürtüsü de deniliyor bu duruma. Acaba insanlar güç sahibi olmak için mi ünlü
olmak isterler? Gücün çekiciliğine kavuşmanın kısa yolu mu şöhretli olmak? Sen
benim kim olduğumu biliyor musun! sorusu bu anlamda enteresan ve üzerinde
durulmaya muhtaç. Fakat konuyu dağıtmadan gidelim.
Bazı insanlar doğarken şanslı ve
şöhretliyken, kimileri her şeyini tırnaklarıyla kazıyarak elde ederler. Bazı
parfümlerse büyük pazarlama kampanyalarıyla doğar ve şöhretli olurken, bazı
parfümler sessizce piyasaya çıkarlar. Sonradan büyük şöhret kazanırlar. Belki
de parfümlerle insanlar arasında bağ kurulabilir bu anlamda.
1998 yılında, muhtemelen kimsenin böylesine
büyük başarılar yakalayacağını düşünmediği bir parfüm piyasaya sürdü ünlü puro
üreticisi Davidoff. Yazar Chandler Burr, Cool Water'ın oluşturulma aşamasına
daha teknik olarak bakmış ve parfümde kullanılan Dihydromercenol'e büyütecini
tutmuş. Özetle şunları söylemiş:
“Kokuları özgün moleküllerle tanımlayan
kimyagerlere gıpta ediyorum. Mesela Ethyl Maltol, pamuk helva gibi kokar.
Calone, istiriyde bıçağı gibi kokar.
Phenylethyl Glycidate, çilek ve bibere benzer. Cis-3-hexenol kesilmiş
çimen gibidir. Butyric Acid, ayak gibi kokar. Ve parfümler: Chanel No.5'in sırrı
Aldehitlerdir; Davidoff - Cool Water'ın ise Dihydromyrcenol.
Dihydromyrcenol, bazı deterjanlarda
kullanılan özel bir kimyasaldır. Bu kimyasal, ilk olarak 1973 yılında Paco
Rabanne Pour Homme'da kullanıldı. Daha sonra 1982 yılında Drakkar Noir'de yüzde
on oranında kullanıldı. Parfümör Pierre Bourdon ise Cool Water'da yüzde yirmi
oranında kullanmıştı.
Tabiki bazı kimyasallardan nefret ediyorum.
Ne yazık ki listemin üst sırasında Dihydromyrcenol var. Kokusu bana alüminyum
tezgahın üzerine dökülmüş çamaşır deterjanlarını hatırlatıyor. Drakkar Noir,
Polo, CK One ve Cool Water'da güzel kullanılmıştı. Fakat artık bir çok parfümde
kullanılıyor. O, sıkıcı bir klişe haline geldi. Gerçi ben doğal yada yapay
farketmez, lavanta kokusundan nefret ederim. Sonuç olarak bir klişe, her zaman
için klişedir."
Chandler Burr’den bu alıntıyı Cool Water'ın
baskın şekilde Dihydromyrcenol gibi koktuğunu açıklamak için verdim. Bugün
Dihydromyrcenol kimya ve kozmetik sanayisinde kullanılıyor. Zaten Cool Water'ın
kokusunun kimi zaman kolonyalı mendillere kimi zaman traş köpüklerine kimi
zaman da çamaşır deterjanlarına benzetilmesinin sebebi işte tam da bu. Artık
geçeyim kokunun bana hissettirdiklerine.
Aromatik akuatik olarak sınıflandırılmış
Cool Water. Kimileri de aromatik/ferah fujer olarak anlandırıyor. Üzerime ilk
sıktığımda lavanta, turunçgiller (limon ve bergamot) ve ozonik deniz esintisi
karşıma çıkıyor. O kadar tanıdık ki kokusu. Üst notalarında ağırlık ozonumsu
yeşil lavanta da sanki. Başlangıcını çok beğendim. Orta notalara geçildiğinde
yeşil koku devam ediyor. Fakat kalite anlamında biraz düşüş var. Burada yeşil
erkeksi çiçekler devreye giriyor. Ve herkesin bahsettiği o deterjan kokusu. Sabunsuluk
artık ortaya çıkıyor. Hem de dikkati çekecek oranda. Sanırım o traş köpüklerine
benzetilme sebebi de sabunsuluk. Orta kısmı başlangıcı kadar ilgimi çekmedi.
Geçeyim alt notalara. Burada hala yeşil ozonik koku devam ediyor. Misk ve odunsu
notalar hissediyorum ek olarak. Sonları fena değil. Böylece de tenden ayrılıyor.
Cool Water, başlangıcından sonuna kadar
neredeyse hiç değişmiyor. Parfümün ana ekseni ferah, serin, sabunsu yeşil
erkesi çiçekler ve tuzlu/yosunsu deniz teması. Enteresan bir birliktelik.
Başlangıcı gayet güzelken, orta kısımdan itibaren sabunsu yapaylık
hissediliyor. Sabunsu kokan yeşil çiçekler, hiç ilginç gelmedi bana. Son
kısımsa orta notalarla paralel ilerliyor. Her ne kadar odunusluk ve misk
eklense de alt notaları bana yakın gelmedi ne yazık ki. Şu haliyle en sevdiğim
kısmı başlangıcı oldu.
Şu bir gerçek ki Cool Water, tüm zamanların
en şöhretli, kült parfümlerinden birisi olmuş durumda. Zaten satış rakamları da
onun dünya çapında ne kadar büyük fenomen olduğunu kanıtlıyor. İlk çıktığı 1988
yılından 2003 yılına kadar en çok satan on beş parfümden birisiydi Cool Water.
Yani onun etkileri, 2000'li yılların ortalarına kadar devam etti. Onlarca
parfüm üreticisi ona benzeyen kokular piyasaya sürdü. Ama biliyoruz ki hiç
birisi onun kadar şöhretli olamayacaktı. Çünkü emitasyon, gerçeğin yerini asla
tutamaz.
Böylesine büyük ticari başarıyı, kokusunun
yeterince rafine olmaması sebebiyle eleştirebiliriz. Yada büyük şöhretine
hürmeten, onu övgülere boğabiliriz. Ben yine de aklıma takılan kısımları eleştirirken,
ona saygı duymaya devam edeceğim. Çünkü karşımızda sıradan bir market kokusu
yok. Beğenin yada beğenmeyin döneminin en önemli parfümü Cool Water. Çığır
açan, referans olarak gösterilen bir arkadaş. Parfüm endüstrisinde yeni bir
akımın oluşmasını sağladığı söylenebilir. Anlaşılacağı üzere ona gereken
saygıyı göstermemiz gerekiyor. Fakat saygı duymamız onu seveceğimiz anlamına da
gelmiyor.
Cool Water'ın eleştirebileceğim iki tarafı
var. Birincisi orta kısımdan itibaren beliren sabunsu çiçeksilik. İkinci olarak
da tek düze kokması. Derinliğe sahip olmayan yapısı, biraz hayal kırıklığına
uğrattı beni. Bu duruma parfümün geçirdiği reformülasyonların sebep olduğu
düşünülebilir. 1988 yılında üretilmiş bir parfümün günümüze kadar orjinal
formülüyle gelmiş olması olası görünmüyor.
Görünen o ki ilerleyen yıllar ve karşısına
çıkan rakipler, Cool Water'ın biraz geri plana çekilmesine neden olmuş. Bugün daha
çok "baba kokusu" olarak nitelenen Cool Water'ı genç kesimin tercih
etmediğini görüyoruz. Yılların verdiği "modası geçme" sendromuna
yakalanmış olabilir. Yine de parfümlerle ilgili herkesin almasa da mutlaka
denemesi gereken klasiklerden birisi olduğu aşikar.
Parfüm platformlarının en çok tartışılan
konularından birisine daha dahil olayım hemen. Cool Water, bir çok yerde
Creed’in ünlü parfümü Green Irish Tweed’e benzetiliyor. Hatta birbirinin
kopyası diyenler bile var. Şimdi benim edindiğim izlenime göre iki parfümün
benzer yanları var ama çok büyük benzerliğe rastlamadım. Green Irish Tweed,
ekşimsi yeşil çiçekler gibi kokarken, Cool Water akutik-yeşil-sabunsu kokuyor. İki
parfümün de yeşil kokan taraflarını birbirine yakın bulabiliriz. Fakat genel
olarak ikiz kardeş gibi değiller.
Şişesinin tasarımını Peter Schmidt yapmış.
Kokusunun tasarımını ise Pierre Bourdon gerçekleştirmiş. Bourdon parfüm
dünyasının önemli burunlarından birisi. Kouros gibi ikonik bir parfüme imza
atmış olan Bourdon, Dior'un Dolce Vita'sının, Frederic Malle'in French
Lover'ının, Shiseido'nun Feminite du Bois'i gibi başarılı eserlerin arkasındaki
isim olarak da biliyoruz.
Parfüm yazarı Luca Turin, Cool Water'ı
aromatik fujer olarak sınıflandırmış ve beş üzerinden beş yıldız vererek en iyi
parfümler listesine almış. Ek olarak "Kadınlar için en iyi erkeksi
parfümler" listesinde de ona yer vermiş.
Tam bir ilkbahar-yaz parfümü bence. Çoğu
kimse kalıcılık ve fark edilirliğinin düşük olduğundan şikayet etmiş. Benim
denemelerimde tam tersi durum ile karşılaştım. Kalıcılığı bir EDT'ye göre gayet
iyiydi. Hatta kıyafetlerimde iki güne yakın kokusu hala hissediliyor. Fark
edilirliği ise ilk 2-3 saat yüksek oldu. Bu iki konuda hiç şikayetim olmadı
neyse ki. Her ne kadar çok bilinen bir parfüm olsa da siz yine de denemeden
almayın.
Not: Bu parfümü bana ulaştıran
www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.
Artıları:
+ Başlangıcını sevdim.
+ Her parfüm severin denemesi gereken bir
klasik.
+ Oldukça uygun fiyatlara hemen her yerde
satılıyor.
Eksileri:
- Orta kısmını kendime yakın bulamadım.
- Yüksek kalite hissiyatı vermiyor.
- Tek düze kokusunun, uzun süreli
kullanımlarda sıkıcı olacağını düşünüyorum.
Koku Güzelliği:10/6.5
18 Eylül 2013 Çarşamba
Creed – Erolfa (1992)
Creed
– Erolfa (1992)
Creed parfüm evinin altıncı nesil master
parfümörü Olivier Creed'in, başarılı ve çalışkan isimlerden birisi olduğu
yadsınamaz. Creed'in yenilenen yüzünü temsil eden Olivier bey, başarılı
parfümlere imza atıyor. Özellikle son yıllarda "Creed sever" bir
kitlenin oluşmasının sebebi de Olivier Creed'in atılımları denilebilir. Bugün, markanın popüler parfümlerinin neredeyse tamamının tasarımına imza atmış Olivier
Creed.
Davidoff'un meşhur Cool Water'ının
çıkışından dört yıl sonra, akuatik temaya göz kırpmış gibi görünüyor Olivier
Creed, Erolfa ile. Pierre Bourdon'un Cool Water'ının büyük başarısı, muhtemelen
bir çok akuatik parfümün önünü açmıştı. Hatta bu etki o kadar büyük olmuştu ki
niş markalar bile kayıtsız kalamadı bu yeni tarza. Tabiki Erolfa'nın Cool
Water'dan birebir etkilendiği konusunda bir kanıtımız yok. Fakat Olivier
Creed'in Erolfa'yı tasarlarken, masasının kenarında Cool Water'ın şişesinin olduğunu
zihnimde canlandırabiliyorum.
Creed ailesinin, Akdeniz'de yelken seyahatlerindeki
mutlu anılardan esinlenilmiş Erolfa'nın oluşturulma sürecinde. Erolfa kelimesinin
herhangi bir dilde anlamı yok. İsminin oluşturulmasında üç kişinin adının ilk
hecelerini kullanmışlar. ER hecesi Olivier Creed'in oğlu Ervin'den geliyor. OL
hecesi ise bay Creed'in tek kızı Olivianın baş harflerinden geliyormuş. FA ise
Erwin ve Olivia'nın anneleri Fabienne'den geliyor. ER-OL-FA, Creed ailesinin
bireylerinin isimlerinin ilk harfinden meydana gelen bir ad anlaşılacağı üzere.
Erolfa kendi sitelerinde şöyle tanıtılmış:
"İster bir yat yarışının heyecanından keyif alın, isterseniz sahilden
denizin keyfini çıkarın. Canlandırıcı, ayağa kaldırıcı ve ilham verici. Yat
yarışı şampiyonlarının kokusudur Erolfa. O, açık denizlerde yelken kullanmanın
coşkusunu çağrıştıran okyanussal bir
ferahlıktır.”
Sınıflandırma olarak ferah/deniz teması
seçilmiş. Zaten tanıtımında bol bol denize ve okyanusa göndermeler var. Yani
onun için akuatik diyebiliriz şu ana kadar. Parfümü deneme sürecinde bende
nasıl çağrışımlar yaptı, o kısma geçeyim artık.
Erolfa'yı üzerime sıktığımda karşıma çıkan
koku ferah, modern turunçgiller (ağırlık portakalda) ve tuzlumsu meyvelerden
(muhtemelen kavun) oluşuyor. Fazla tatlılık barındırmayan, canlı, pozitif ve
çok güzel. Yine bir Creed ve yine başlangıcı gayet başarılı. Sevdim üst
notalarını. İlerleyen dakikalarda bu güzel turunçgiller hala hissediliyor. Onun
yanına yumuşak baharatlar ekleniyor. Biber veya kakule olabilir. Fakat çok
baskın değil. Tuzlumsu aromatik meyveler her daim ön planda. Dikkatimi çeken
şeyse orta notalardan itibaren tatlılığın artması. Teninizde rahatlıkla
gözlemleyebiliyorsunuz bu durumu. Son kısımda tatlılık daha da artıyor.
Neredeyse bir kış parfümü kadar tatlanıyor. Kalite hissiyatı biraz düşüyor. Alt
notalarda koku karakteri oldukça değişiyor. Olivier Creed'in diğer
parfümlerindekilere benzer ambergris dikkat çekiyor. Biraz da tatlımsı
odunsular ve vanilya var. Miski de unutmamak lazım. Son kısım tatlı
misk-ambergris-odunsu notalar işbirliğinde ilerliyor. Bu noktada kalite
hissiyatı biraz düşüyor. Sanırım ambergrisin başının altından çıkıyor bu yapaylık.
Yine de denediğim bazı Creed'lerden daha başarılı sonları.
Erolfa'nın başlangıcı nefis. Çok güzel ve
etkileyici turunçgil açılışına söyleyecek söz yok. Yirmi yılı devirmiş olmasına
rağmen, hala güncelliğini koruyan bu turunçgil-meyve kombinasyonu şaşırtıcı
derece doğal. Orta kısım çok değişmezken tatlılığın artmasını biraz yadırgadım.
Hafiften şekerimsi hissettiren tatlılık, akuatik olarak sunulan bir parfüme ne
kadar yakışıyor merak etmekteyim. Son kısım diğer popüler Creed'lere çok
benziyor. Millesime Imperial, Himalaya, Silver Mountain Water, Aventus.
Hepsinin de sonları az da olsa birbirini andırıyor bence. Özellikle Silver
Mountain Water'a benzettim Erolfa'yı. Fakat ondan daha başarılı ve kaliteli
buldum. Hatta Erolfa bu haliyle en beğendiğim Creed’lerden birisi oldu.
Erolfa için akuatik deniliyor çoğunlukla.
Başlangıcı ve orta kısmı için olabilir. Ama sonlarında hiç akuatik izler yok.
Alt notalarda neden bu kadar tatlılık ve ambergris kullanıldığını pek
anlayamadım. Madem bu parfüm akutik, daha deniz merkezli bir kokuya sahip
olabilirmiş. Kimi yorumcular deniz kenarına, okyanusa benzetmiş. Başlangıcı
dışında çok yoğun deniz teması alamadım. Evet üst notalardaki tuzlu meyveler
öyle bir algı yaratıyor. Kokunun tamamında o yosunsu deniz kenarı etkisi yok.
Daha çok ferah turunçgiller üzerinden ilerliyor. Bulgari - Aqua Marine'deki
gibi baskın deniz kokusuna sahip değil.
Erolfa'yı sonları dışında başarılı buldum.
Bir de tabiki tatlılık kullanımını eleştirebilirim. Onun dışında herkesin
sevebileceği, kullanımı kolay, övgüler alabileceğiniz, her türlü spor kıyafetle
kombin edebileceğiniz bir arkadaş. Eğer çok yüksek fiyatını göze
alabiliyorsanız denemenizi tavsiye ederim. David Beckham ve Sean Penn gibi
ünlülerin de Erolfa'yı kullandığı bilgisine ulaştım. Ne kadar doğrudur
bilemiyorum.
Parfüm kritikçisi Luca Turin Erolfa'yı
odunsu kavuna benzetmiş ve beş üzerinden sadece bir yıldız vererek en kötü
parfümler listesine almış. Turin'in bu kadar düşük not vermesi kimi yorumcular
tarafından eleştiriliyor. Sanırım bende onlara katılacağım. Evet Erolfa harika
değil ama en kötü listesine girecek kadar da başarısız olduğunu sanmıyorum.
Eau de Parfum (EDP) konsantrasyonuna sahip.
İlkbahar-yaz mevsimine daha uygun diyebilirim. Fakat sonlarındaki tatlılık, onu
sonbahar-kış kullanımına da uygun hale getiriyor. Erkek parfümü olarak piyasaya
sürülmüş. Öyle yoğun erkeksi mesajlara sahip değil. Hele ki son kısma kadar kadınlara
da uygun olduğunu söyleyebilirim. Kalıcılığı iyi ama fark edilirliği sonlara
doğru oldukça düşüyor.
Not: Bu parfümü bana ulaştıran
www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.
Artıları:
+ Başlangıcı nefis.
+ Orta kısmı da gayet güzel.
+ Modern, ferah, canlı kokusu herkesin
ilgisini çekecek gibi.
Eksileri:
- Son kısmını çok sevemedim.
- Fark edilirliği düşük.
- Fiyatı çok yüksek.
Koku Güzelliği:10/7
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)