24 Eylül 2013 Salı

Frapin – L’Humaniste (2009)


Frapin – L’Humaniste (2009)  Ünlü konyak üreticisi Frapin’in erkek parfümü.

Orta Çağ Avrupa tarihine meraklı çoğu kişinin bileceği gibi Avrupa'nın uyanışını temsil eder Rönesans. Kilisenin mutlak hakimiyeti altında geçen Orta Çağın karanlık dönemleri, Avrupa tarihinin en ilginç zaman dilimlerinden birisini içinde barındırıyor. Kilisenin ve Papalık kurumunun neredeyse sınırsız yetkileri, büyük ekonomik kaynakları, içe kapanık dış politika, hayatın her alanına güçlüce nüfuz etmiş katı, acımasız din anlaşını besliyordu. Bu öylesine aşırı bir Hristiyanlık yorumuydu ki, zaman zaman şehirlerin meydanlarında yakılan devasa ateşlerin içine cadı olduğu iddiasıyla atılan yüzlerce kadının hikayeleri tarih kitaplarında sıkça karşımıza çıkar.

Bugünkü bilinç düzeyimizle gülüp geçtiğimiz bu ürkütücü cadılık suçlamaları, o zaman için insanların diri diri yakılmalarına referans oluşturabiliyordu. Buna bir de kilisenin insanları afaroz etme yetkisinin bulunmasını eklerseniz, Avrupa kıtası, koyu, aşırı ve yanlış bir Hristiyanlık inancının esareti altındaydı. Halk üzerinde yüzyıllardır biriken korku, nefret; adeta sosyal, kültürel ve ekonomik bir patlamaya yol açmıştı. İşte o patlama "Hümanizm" akımının filizlenmesine yol açacaktı.

Lâtince "Humanus"tan (insan) geldiği tahmin edilen "Hümanizm" kelimesi, Batı dillerinde XVIII. yüzyılın ortalarından itibaren görülmekle birlikte, 1850'lerde yaygın biçimde ve bugünkü anlamında kullanılmaya başlanmış. Hümanizmin genel anlamı; "insanı merkeze alma, insancıllık/insancılık; insanı, renk, ırk, din ve mevkiini dikkate almadan sevmek ve saygı duymak olarak açıklanabilir. Rönesans çağında Antik Yunan ve Lâtin edebiyatına dönüp, onu araştıran ve kendisine kaynak olarak alan, insani değerlerin savunulmasını esas alan dünya görüşü de diyebiliriz Hümanizm için. Bu anlamda insanın bireyselliğini, özgürlüğünü ve yaratacılığını ön plana çıkartmayı hedefler.


İşte tam da bu noktada sözü Fransa'nın hatta dünyanın en önemli konyak üreticilerinden birisi olan Frapin'e getirmem gerekir. Neredeyse 750 yıllık tarihe sahip bu Konyak üreticisi, 2002 yılında staratejik bir karar alarak, faaliyet alanı dışındaki parfüm sektörüne girmiş oldu. 2013 yılına kadar toplam dokuz parfüm çıkarmış durumdalar. Bugün yazacağım L'Humaniste, 16. yüzyılda yaşamış ünlü Fransız yazar François Rabelais ve onun Hümanizm düşüncesinden ilhamını almış. François Rabelais, yazdığı kitaplarıyla Hümanizm akımının en önemli temsilcilerinden birisi olarak biliniyor. Zaten Frapin'de kendi sitelerinde ona yer vermiş ve şunları söylemişler parfümleri hakkında:

“François Rabelais, Frapin evinin L'Humaniste'ye ithaf ettiği hanedanın en ünlü üyesidir. Turunçgil ile bağlanmış bir ölçü cin, yumuşak tonka fasulyesi ile sabitlenmiş baharatlar ve otlar, onu meraklı, açık fikirli bir Rönesans erkeği gibi duru ve zinde yapar.

Parfümün Fransa'da sanat haline gelmesi Rönesans zamanında gerçekleşmişti. Ve François Rabelais, Thelema Manastırını hümanist kültürün ütopik merkezi olarak hayal ettiği zaman, en hassas, zarif kokuların da kullanımını ilave etmişti.”

Yine kendi sitelerinde L'Humaniste, ferah parlak bir fujer olarak sınıflandırılmış. Üzerime ilk sıktığımda karşıma buruk tatlımsı meyveler ve turunçgiller çıkıyor. Parlak, canlı biraz da ekşimsi. Bence tamamen meyveli bir açılışı var. Muhtemelen ardıç meyvesinden geliyor bu his. Biraz da içkimsi geri plana sahip. Kimilerinin tropikal içkilere benzetmesi bu sebepten kaynaklanıyor olabilir. Fakat benim sevmediğim tarzda. Üst notalarını Burberry For Men'e benzettim. Oradaki sinir bozucu, ukala meyveler, adeta burada yeniden hayat bulmuş. Tabiki daha kaliteli ve rafine olarak. Başlangıcı pek bana göre değil. Geçeyim orta kısma. Burada aynı meyvemsilik devam ediyor. Onun yanına tatlımsı yumuşak baharatlar ekleniyor. Kakule, küçük hindistan cevizi ve biber olabilir. Ayrıca gerilerden de aromatik otlar geliyor. Muhtemelen kekik-fesleğen ikilisi. Fakat ağırlık tatlımsı baharatlar ve buruk meyvelerde. Orta kısımda benim için parlak geçmiyor. Alt notalara gelindiğinde tatlılığın sebebi anlaşılıyor. Burada tonka fasulyesi, yumuşak odunsu notalar ve biraz tütün algılıyorum. Sanırım tütün teması sayesinde en sevdiğim kısım sonları oluyor. Gayet başarılı kapanışı.


L'Humaniste, aynen dedikleri gibi tam bir aromatik fujer. Ana aksı tatlımsı meyveler, yumuşak tatlımsı baharatlar ve odunsu notalar-tütün oluşturuyor. Genel olarak oldukça tatlı kokusunuysa tonka fasulyesi sağlıyor gibi görünüyor. Onun için erkeksi bir kokuya sahip diyebilirim. Zaten pazarlaması da erkekler üzerine yapılıyor. Fakat oldukça tatlılık barındıran bir erkeksilik. Eğer "erkek adam tatlı tatlı kokmaz" gibi anlamsız takıntılara sahipseniz sizin için iyi fikir olmayabilir. Yanılıyor olabilirim ama tuhaf bir şekilde kokusunu, özellikle başlangıcını Burberry For Men'e benzettim. Eğer o tarz fujerlerı seviyorsanız çok daha yüksek kalitelisini bulmuş durumdasınız. Sizin için hayırlı olsun.

Fakat benim kullanamayacağım bir kokuya sahip. Her ne kadar sonları ilgimi çekse de başlangıcına ve orta kısmına nasıl tahammül edeceğimi çözemedim. Bu eleştirilerim onun kötü, vasat ve kalitesiz bir parfüm olduğunu düşünmenizi sağlamasın. Tam tersine oldukça rafine ve pürüzsüz bir kokusu var. Ama sanırım ayrı dünyaların insanıyız L'Humaniste ile...

Başlangıcındaki içkimsi kokunun anlaşılabilir yanı olduğunu düşünüyorum. Frapin bir konyak markası aslında. Onların parfümlerinde de bazı içkimsi kokuların kullanılması normal olarak görülebilir. Muhtemelen burada markanın kurumsal kimliğine bir gönderme yapılmış olabilir.      

L'Humaniste bence dört mevsimde de rahatlıkla kullanılabilir. Bu anlamda başarılı bir aroma. Erkek kullanımına daha yakın. Eau de Parfum (EDP) olarak satılmakta. Kalıcılığı ortalama, fark edilirliği iyi oldu tenimde.


Parfümün tasarımını Sidonie Lancesseur yapmış. Bu parfümör ayrıca By Kilian, Azzaro, Comptoir Sud Pacifique ve Olfactive Studio için de kokulara imza atmış. Yeni nesil parfümörlerden birisi olarak ileride daha çok adını duyacağız muhtemelen Lancesseur'un.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Artıları:
+ Sonlarını beğendim.
+ Kaliteli kokusu niş parfüm standartlarında.

Eksileri:
- Başlangıcını pek sevemedim.
- Genel anlamda kokusu bana yakın gelmedi.
- Her yerde bulmak mümkün değil.


Koku Güzelliği:10/6

21 Eylül 2013 Cumartesi

Davidoff – Cool Water (1988)


Davidoff – Cool Water (1988)  Davidoff’un referans parfümü.

Şöhret nedir sorusunun cevabı en basitinden şöyle olabilir: Herkesçe bilinme, tanınma durumu, ünlü olma. Sosyal üstünlük dürtüsü de deniliyor bu duruma. Acaba insanlar güç sahibi olmak için mi ünlü olmak isterler? Gücün çekiciliğine kavuşmanın kısa yolu mu şöhretli olmak? Sen benim kim olduğumu biliyor musun! sorusu bu anlamda enteresan ve üzerinde durulmaya muhtaç. Fakat konuyu dağıtmadan gidelim.

Bazı insanlar doğarken şanslı ve şöhretliyken, kimileri her şeyini tırnaklarıyla kazıyarak elde ederler. Bazı parfümlerse büyük pazarlama kampanyalarıyla doğar ve şöhretli olurken, bazı parfümler sessizce piyasaya çıkarlar. Sonradan büyük şöhret kazanırlar. Belki de parfümlerle insanlar arasında bağ kurulabilir bu anlamda.

1998 yılında, muhtemelen kimsenin böylesine büyük başarılar yakalayacağını düşünmediği bir parfüm piyasaya sürdü ünlü puro üreticisi Davidoff. Yazar Chandler Burr, Cool Water'ın oluşturulma aşamasına daha teknik olarak bakmış ve parfümde kullanılan Dihydromercenol'e büyütecini tutmuş. Özetle şunları söylemiş:

“Kokuları özgün moleküllerle tanımlayan kimyagerlere gıpta ediyorum. Mesela Ethyl Maltol, pamuk helva gibi kokar. Calone, istiriyde bıçağı gibi kokar.  Phenylethyl Glycidate, çilek ve bibere benzer. Cis-3-hexenol kesilmiş çimen gibidir. Butyric Acid, ayak gibi kokar. Ve parfümler: Chanel No.5'in sırrı Aldehitlerdir; Davidoff - Cool Water'ın ise Dihydromyrcenol.


Dihydromyrcenol, bazı deterjanlarda kullanılan özel bir kimyasaldır. Bu kimyasal, ilk olarak 1973 yılında Paco Rabanne Pour Homme'da kullanıldı. Daha sonra 1982 yılında Drakkar Noir'de yüzde on oranında kullanıldı. Parfümör Pierre Bourdon ise Cool Water'da yüzde yirmi oranında kullanmıştı.

Tabiki bazı kimyasallardan nefret ediyorum. Ne yazık ki listemin üst sırasında Dihydromyrcenol var. Kokusu bana alüminyum tezgahın üzerine dökülmüş çamaşır deterjanlarını hatırlatıyor. Drakkar Noir, Polo, CK One ve Cool Water'da güzel kullanılmıştı. Fakat artık bir çok parfümde kullanılıyor. O, sıkıcı bir klişe haline geldi. Gerçi ben doğal yada yapay farketmez, lavanta kokusundan nefret ederim. Sonuç olarak bir klişe, her zaman için klişedir."    

Chandler Burr’den bu alıntıyı Cool Water'ın baskın şekilde Dihydromyrcenol gibi koktuğunu açıklamak için verdim. Bugün Dihydromyrcenol kimya ve kozmetik sanayisinde kullanılıyor. Zaten Cool Water'ın kokusunun kimi zaman kolonyalı mendillere kimi zaman traş köpüklerine kimi zaman da çamaşır deterjanlarına benzetilmesinin sebebi işte tam da bu. Artık geçeyim kokunun bana hissettirdiklerine.

Aromatik akuatik olarak sınıflandırılmış Cool Water. Kimileri de aromatik/ferah fujer olarak anlandırıyor. Üzerime ilk sıktığımda lavanta, turunçgiller (limon ve bergamot) ve ozonik deniz esintisi karşıma çıkıyor. O kadar tanıdık ki kokusu. Üst notalarında ağırlık ozonumsu yeşil lavanta da sanki. Başlangıcını çok beğendim. Orta notalara geçildiğinde yeşil koku devam ediyor. Fakat kalite anlamında biraz düşüş var. Burada yeşil erkeksi çiçekler devreye giriyor. Ve herkesin bahsettiği o deterjan kokusu. Sabunsuluk artık ortaya çıkıyor. Hem de dikkati çekecek oranda. Sanırım o traş köpüklerine benzetilme sebebi de sabunsuluk. Orta kısmı başlangıcı kadar ilgimi çekmedi. Geçeyim alt notalara. Burada hala yeşil ozonik koku devam ediyor. Misk ve odunsu notalar hissediyorum ek olarak. Sonları fena değil. Böylece de tenden ayrılıyor.


Cool Water, başlangıcından sonuna kadar neredeyse hiç değişmiyor. Parfümün ana ekseni ferah, serin, sabunsu yeşil erkesi çiçekler ve tuzlu/yosunsu deniz teması. Enteresan bir birliktelik. Başlangıcı gayet güzelken, orta kısımdan itibaren sabunsu yapaylık hissediliyor. Sabunsu kokan yeşil çiçekler, hiç ilginç gelmedi bana. Son kısımsa orta notalarla paralel ilerliyor. Her ne kadar odunusluk ve misk eklense de alt notaları bana yakın gelmedi ne yazık ki. Şu haliyle en sevdiğim kısmı başlangıcı oldu.  

Şu bir gerçek ki Cool Water, tüm zamanların en şöhretli, kült parfümlerinden birisi olmuş durumda. Zaten satış rakamları da onun dünya çapında ne kadar büyük fenomen olduğunu kanıtlıyor. İlk çıktığı 1988 yılından 2003 yılına kadar en çok satan on beş parfümden birisiydi Cool Water. Yani onun etkileri, 2000'li yılların ortalarına kadar devam etti. Onlarca parfüm üreticisi ona benzeyen kokular piyasaya sürdü. Ama biliyoruz ki hiç birisi onun kadar şöhretli olamayacaktı. Çünkü emitasyon, gerçeğin yerini asla tutamaz.

Böylesine büyük ticari başarıyı, kokusunun yeterince rafine olmaması sebebiyle eleştirebiliriz. Yada büyük şöhretine hürmeten, onu övgülere boğabiliriz. Ben yine de aklıma takılan kısımları eleştirirken, ona saygı duymaya devam edeceğim. Çünkü karşımızda sıradan bir market kokusu yok. Beğenin yada beğenmeyin döneminin en önemli parfümü Cool Water. Çığır açan, referans olarak gösterilen bir arkadaş. Parfüm endüstrisinde yeni bir akımın oluşmasını sağladığı söylenebilir. Anlaşılacağı üzere ona gereken saygıyı göstermemiz gerekiyor. Fakat saygı duymamız onu seveceğimiz anlamına da gelmiyor.

Cool Water'ın eleştirebileceğim iki tarafı var. Birincisi orta kısımdan itibaren beliren sabunsu çiçeksilik. İkinci olarak da tek düze kokması. Derinliğe sahip olmayan yapısı, biraz hayal kırıklığına uğrattı beni. Bu duruma parfümün geçirdiği reformülasyonların sebep olduğu düşünülebilir. 1988 yılında üretilmiş bir parfümün günümüze kadar orjinal formülüyle gelmiş olması olası görünmüyor.


Görünen o ki ilerleyen yıllar ve karşısına çıkan rakipler, Cool Water'ın biraz geri plana çekilmesine neden olmuş. Bugün daha çok "baba kokusu" olarak nitelenen Cool Water'ı genç kesimin tercih etmediğini görüyoruz. Yılların verdiği "modası geçme" sendromuna yakalanmış olabilir. Yine de parfümlerle ilgili herkesin almasa da mutlaka denemesi gereken klasiklerden birisi olduğu aşikar.

Parfüm platformlarının en çok tartışılan konularından birisine daha dahil olayım hemen. Cool Water, bir çok yerde Creed’in ünlü parfümü Green Irish Tweed’e benzetiliyor. Hatta birbirinin kopyası diyenler bile var. Şimdi benim edindiğim izlenime göre iki parfümün benzer yanları var ama çok büyük benzerliğe rastlamadım. Green Irish Tweed, ekşimsi yeşil çiçekler gibi kokarken, Cool Water akutik-yeşil-sabunsu kokuyor. İki parfümün de yeşil kokan taraflarını birbirine yakın bulabiliriz. Fakat genel olarak ikiz kardeş gibi değiller.

Şişesinin tasarımını Peter Schmidt yapmış. Kokusunun tasarımını ise Pierre Bourdon gerçekleştirmiş. Bourdon parfüm dünyasının önemli burunlarından birisi. Kouros gibi ikonik bir parfüme imza atmış olan Bourdon, Dior'un Dolce Vita'sının, Frederic Malle'in French Lover'ının, Shiseido'nun Feminite du Bois'i gibi başarılı eserlerin arkasındaki isim olarak da biliyoruz.

Parfüm yazarı Luca Turin, Cool Water'ı aromatik fujer olarak sınıflandırmış ve beş üzerinden beş yıldız vererek en iyi parfümler listesine almış. Ek olarak "Kadınlar için en iyi erkeksi parfümler" listesinde de ona yer vermiş.


Tam bir ilkbahar-yaz parfümü bence. Çoğu kimse kalıcılık ve fark edilirliğinin düşük olduğundan şikayet etmiş. Benim denemelerimde tam tersi durum ile karşılaştım. Kalıcılığı bir EDT'ye göre gayet iyiydi. Hatta kıyafetlerimde iki güne yakın kokusu hala hissediliyor. Fark edilirliği ise ilk 2-3 saat yüksek oldu. Bu iki konuda hiç şikayetim olmadı neyse ki. Her ne kadar çok bilinen bir parfüm olsa da siz yine de denemeden almayın.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Artıları:
+ Başlangıcını sevdim.
+ Her parfüm severin denemesi gereken bir klasik.
+ Oldukça uygun fiyatlara hemen her yerde satılıyor.

Eksileri:
- Orta kısmını kendime yakın bulamadım.
- Yüksek kalite hissiyatı vermiyor.
- Tek düze kokusunun, uzun süreli kullanımlarda sıkıcı olacağını düşünüyorum.


Koku Güzelliği:10/6.5

18 Eylül 2013 Çarşamba

Creed – Erolfa (1992)


Creed – Erolfa (1992)

Creed parfüm evinin altıncı nesil master parfümörü Olivier Creed'in, başarılı ve çalışkan isimlerden birisi olduğu yadsınamaz. Creed'in yenilenen yüzünü temsil eden Olivier bey, başarılı parfümlere imza atıyor. Özellikle son yıllarda "Creed sever" bir kitlenin oluşmasının sebebi de Olivier Creed'in atılımları denilebilir. Bugün, markanın popüler parfümlerinin neredeyse tamamının tasarımına imza atmış Olivier Creed.

Davidoff'un meşhur Cool Water'ının çıkışından dört yıl sonra, akuatik temaya göz kırpmış gibi görünüyor Olivier Creed, Erolfa ile. Pierre Bourdon'un Cool Water'ının büyük başarısı, muhtemelen bir çok akuatik parfümün önünü açmıştı. Hatta bu etki o kadar büyük olmuştu ki niş markalar bile kayıtsız kalamadı bu yeni tarza. Tabiki Erolfa'nın Cool Water'dan birebir etkilendiği konusunda bir kanıtımız yok. Fakat Olivier Creed'in Erolfa'yı tasarlarken, masasının kenarında Cool Water'ın şişesinin olduğunu zihnimde canlandırabiliyorum.  

Creed ailesinin, Akdeniz'de yelken seyahatlerindeki mutlu anılardan esinlenilmiş Erolfa'nın oluşturulma sürecinde. Erolfa kelimesinin herhangi bir dilde anlamı yok. İsminin oluşturulmasında üç kişinin adının ilk hecelerini kullanmışlar. ER hecesi Olivier Creed'in oğlu Ervin'den geliyor. OL hecesi ise bay Creed'in tek kızı Olivianın baş harflerinden geliyormuş. FA ise Erwin ve Olivia'nın anneleri Fabienne'den geliyor. ER-OL-FA, Creed ailesinin bireylerinin isimlerinin ilk harfinden meydana gelen bir ad anlaşılacağı üzere.

Erolfa kendi sitelerinde şöyle tanıtılmış: "İster bir yat yarışının heyecanından keyif alın, isterseniz sahilden denizin keyfini çıkarın. Canlandırıcı, ayağa kaldırıcı ve ilham verici. Yat yarışı şampiyonlarının kokusudur Erolfa. O, açık denizlerde yelken kullanmanın coşkusunu  çağrıştıran okyanussal bir ferahlıktır.”


Sınıflandırma olarak ferah/deniz teması seçilmiş. Zaten tanıtımında bol bol denize ve okyanusa göndermeler var. Yani onun için akuatik diyebiliriz şu ana kadar. Parfümü deneme sürecinde bende nasıl çağrışımlar yaptı, o kısma geçeyim artık.

Erolfa'yı üzerime sıktığımda karşıma çıkan koku ferah, modern turunçgiller (ağırlık portakalda) ve tuzlumsu meyvelerden (muhtemelen kavun) oluşuyor. Fazla tatlılık barındırmayan, canlı, pozitif ve çok güzel. Yine bir Creed ve yine başlangıcı gayet başarılı. Sevdim üst notalarını. İlerleyen dakikalarda bu güzel turunçgiller hala hissediliyor. Onun yanına yumuşak baharatlar ekleniyor. Biber veya kakule olabilir. Fakat çok baskın değil. Tuzlumsu aromatik meyveler her daim ön planda. Dikkatimi çeken şeyse orta notalardan itibaren tatlılığın artması. Teninizde rahatlıkla gözlemleyebiliyorsunuz bu durumu. Son kısımda tatlılık daha da artıyor. Neredeyse bir kış parfümü kadar tatlanıyor. Kalite hissiyatı biraz düşüyor. Alt notalarda koku karakteri oldukça değişiyor. Olivier Creed'in diğer parfümlerindekilere benzer ambergris dikkat çekiyor. Biraz da tatlımsı odunsular ve vanilya var. Miski de unutmamak lazım. Son kısım tatlı misk-ambergris-odunsu notalar işbirliğinde ilerliyor. Bu noktada kalite hissiyatı biraz düşüyor. Sanırım ambergrisin başının altından çıkıyor bu yapaylık. Yine de denediğim bazı Creed'lerden daha başarılı sonları.

Erolfa'nın başlangıcı nefis. Çok güzel ve etkileyici turunçgil açılışına söyleyecek söz yok. Yirmi yılı devirmiş olmasına rağmen, hala güncelliğini koruyan bu turunçgil-meyve kombinasyonu şaşırtıcı derece doğal. Orta kısım çok değişmezken tatlılığın artmasını biraz yadırgadım. Hafiften şekerimsi hissettiren tatlılık, akuatik olarak sunulan bir parfüme ne kadar yakışıyor merak etmekteyim. Son kısım diğer popüler Creed'lere çok benziyor. Millesime Imperial, Himalaya, Silver Mountain Water, Aventus. Hepsinin de sonları az da olsa birbirini andırıyor bence. Özellikle Silver Mountain Water'a benzettim Erolfa'yı. Fakat ondan daha başarılı ve kaliteli buldum. Hatta Erolfa bu haliyle en beğendiğim Creed’lerden birisi oldu.


Erolfa için akuatik deniliyor çoğunlukla. Başlangıcı ve orta kısmı için olabilir. Ama sonlarında hiç akuatik izler yok. Alt notalarda neden bu kadar tatlılık ve ambergris kullanıldığını pek anlayamadım. Madem bu parfüm akutik, daha deniz merkezli bir kokuya sahip olabilirmiş. Kimi yorumcular deniz kenarına, okyanusa benzetmiş. Başlangıcı dışında çok yoğun deniz teması alamadım. Evet üst notalardaki tuzlu meyveler öyle bir algı yaratıyor. Kokunun tamamında o yosunsu deniz kenarı etkisi yok. Daha çok ferah turunçgiller üzerinden ilerliyor. Bulgari - Aqua Marine'deki gibi baskın deniz kokusuna sahip değil.

Erolfa'yı sonları dışında başarılı buldum. Bir de tabiki tatlılık kullanımını eleştirebilirim. Onun dışında herkesin sevebileceği, kullanımı kolay, övgüler alabileceğiniz, her türlü spor kıyafetle kombin edebileceğiniz bir arkadaş. Eğer çok yüksek fiyatını göze alabiliyorsanız denemenizi tavsiye ederim. David Beckham ve Sean Penn gibi ünlülerin de Erolfa'yı kullandığı bilgisine ulaştım. Ne kadar doğrudur bilemiyorum.

Parfüm kritikçisi Luca Turin Erolfa'yı odunsu kavuna benzetmiş ve beş üzerinden sadece bir yıldız vererek en kötü parfümler listesine almış. Turin'in bu kadar düşük not vermesi kimi yorumcular tarafından eleştiriliyor. Sanırım bende onlara katılacağım. Evet Erolfa harika değil ama en kötü listesine girecek kadar da başarısız olduğunu sanmıyorum.

Eau de Parfum (EDP) konsantrasyonuna sahip. İlkbahar-yaz mevsimine daha uygun diyebilirim. Fakat sonlarındaki tatlılık, onu sonbahar-kış kullanımına da uygun hale getiriyor. Erkek parfümü olarak piyasaya sürülmüş. Öyle yoğun erkeksi mesajlara sahip değil. Hele ki son kısma kadar kadınlara da uygun olduğunu söyleyebilirim. Kalıcılığı iyi ama fark edilirliği sonlara doğru oldukça düşüyor.


Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Artıları:
+ Başlangıcı nefis.
+ Orta kısmı da gayet güzel.
+ Modern, ferah, canlı kokusu herkesin ilgisini çekecek gibi.

Eksileri:
- Son kısmını çok sevemedim.
- Fark edilirliği düşük.
- Fiyatı çok yüksek.


Koku Güzelliği:10/7

15 Eylül 2013 Pazar

Hermes – Eau de Cologne (1979)


Hermes – Eau de Cologne (1979)

"Bir Eau de Cologne'nin basit olmaya ihtiyacı vardır. Üst notaları ağır olmamalı. Serinletici olmalı. Kalıcılık gibi iddiası olmamalı. Eau de Cologne'ler için geçerli olan bu basitlik kuralları, o parfümün kişiliği olmadığını göstermez."

Bir söyleşisinde genel olarak bunları söylüyor parfümör Francoise Caron. Bu ismi tanıyamadınız mı? O zaman şu parfümler belki çağrışım yapabilir: Acqua di Parma - Iris Nobile, Azzaro - Onyx, Comme des Garcons - Palisander, Kenzo Women, Le Labo - Fleur d`Oranger 27'nin tasarımcısı desem.

Parfümör Francoise Caron'un en büyük şansı, ilk işlerinden birisinde Hermes ile çalışmasıydı muhtemelen. 1979 yılında Hermes için tasarladığı Eau de Cologne, markanın ilk kolonya denemesiydi. Oldukça başarılı olan Eau de Cologne, 1997 yılında isim ve formülasyon değiştirerek, ünlü Eau d'Orange Vert ismini alacaktı.

Bugün inceleyeceğim Eau de Cologne, aslında Eau d'Orange Vert'in babası sayılır. Parfüm severlerse Hermes'in ünlü Orange Vert'ini daha iyi bilirler. Bulunması çok zor olan Eau de Cologne versiyonuna şanslıyım ki ulaşabildim. Çünkü artık üretimi sonlandırılmış durumda.


Fragrantica'da aromatik meyveli olarak sınıflandırılmış Eau de Cologne. Üzerime ilk sıktığımda aromatik yeşil otlar (biberiye, fesleğen), tozlu turunçgiller ve eski tarz limon karşıma çıkıyor. Çok doğal, nostaljik, yüksek kaliteli ve harika. Klasik turunçgil merkezli şiprelerin tipik açılışına sahip ama gerçekten nefis. Geçeyim orta notalara. Burada aromatik otlar geri plana çekiliyor. Onun yerine doğal limon aroması öne çıkıyor. Çok güzel, rafine, ferah, mis gibi orta kısım. Geçeyim sonlarına. Alt notalarda otsu limon aroması devam ediyor. Şiprelerin vazgeçilmezi meşe yosunu kendisini iyice gösteriyor. Ona biraz da odunsu notalar eşlik ediyor. Kokunun geneli gibi sonları da. Ama üst ve orta notaları kadar beğenemedim. Böylece tenden ayrılıyor. 

Şu bir gerçek ki karşımızda klasik anlamda bir kolonya var. Hem de safkan EDC konsantrasyonunda. Aromatik yeşil otlar ve limon her zaman ön planda. Sonlarda meşe yosunu etkisi hissediliyor. Bu anlamda oldukça basit formülasyona sahip. Zaten bir kolonya da parfümün tasarımcısı Francoise Caron dediği gibi böyle olmalı: "Basit, ferahlatıcı, çok kalıcı olmayan ve üst notaları ağır değil." Tam Caron'un dediği gibi bir parfüm Eau de Cologne. Anlaşılan kafasındaki düşünceyi aynen parfümüne yansıtabilmiş.

Özellikle başlangıcı müthiş Eau de Cologne'nin. Eskilerden kalma naneli, aromatik otsu limonata gibi. Fakat tatlılık neredeyse yok. Bu kadar rafine, üst düzey, aristokratik, tarihi, geleneksel bir limon kokusuna çok az rastlamışımdır. Evet biraz eski kokuyor. Günümüzün trendlerine yakın değil. Ama bu koku bana 1900'lü yılların başındaki Fransa'yı hatırlayor. İnsanı küçük bir zaman yolculuğuna çıkarıyor adeta. Orta kısımdaki doğal ve ferah limon da görülmeye değer. Demek ki limon, istenirse böylesine başarılı şekilde kullanılabiliyormuş. Günümüzün parfümörlerine ders gibi. Son kısımda artan meşe yosunu efekti nedense çekici gelmedi bana. Yada aramız çok iyi olmadığı için yadırgıyorum meşe yosununu. Kalite olaraksa hiç bir sorun yok son kısımda.

Evet o aromatik şipre. Günümüzde neredeyse hiç üretilmeyen bu tarz kokular, eski dönemlerde bol bol kullanılıyordu. Değişen parfüm trendleri, bu tür kokuların pabucunu dama atmış olabilir. Fakat Eau de Cologne'deki rafineliği, doğallığı ve kalite hissiyatını, bugün bir çok ünlü markanın parfümünde göremiyoruz. Hatta rahatlıkla niş parfüm kalitesinde diyebilirim. Sanırım parfümler için geçerli olan klişenin gerçeklik payı var: "Ne varsa eski parfümlerde var."


Genel olarak düşündüğümde olgun ve erkeksi yönünün ağır bastığını düşünüyorum. Bazı kaynaklarda uniseks olarak geçse de erkek kullanımına daha yakın gibi. Belli bir yaşın üzerine hitap ettiği aşikar. 30 hatta 35 yaş üzerindeki arkadaşlara tavsiye ederim.

Hayatı sadece çalışıp para kazanmaktan ibaret sanmayan, stil ve zevk sahibi, gusto karakterli kişiler için uygun sanki Eau de Cologne. Nedense zihnimde böyle bir imgelemle özdeşleştiriyorum onu.

Parfümün önemli eksikliği kalıcılığının ve fark edilirliğinin düşük olması. Bunu EDC olmasına da bağlayabiliriz. Belki de parfümörün bilinçli seçimidir. İlkbahar-yaz mevsimi için daha uygun olacağını düşünüyorum.  

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Artıları:
+ Başlangıcı harika.
+ Orta kısmı nefis.
+ Yüksek kaliteli, rafine ve seçkin bir turunçgil kokusuna sahip.

Eksileri:
- Sonlarını çok sevemedim.
- Fark edilirliği zayıf.
- Artık bulmak çok zor.


Koku Güzelliği:10/8