3 Eylül 2013 Salı
Chanel - Allure Homme (1999)
Chanel - Allure Homme (1999) Markanın popüler erkek parfümü.
Büyük bir şans mı yoksa çok çalışmanın ve yeteneğin insanın önüne kapılar açması mı? Dünyanın en ünlü markalarından birisinin yıllardır baş parfümörü olmak sadece "şanslı adammış" klişesine indirgenebilir mi?
Oysaki çoğumuz üstesinden gelemediğimiz zorluklar karşısında fazla direnç gösteremeyiz. Genellikle o sorunun baş edemeyeceğimizden büyük olduğunu düşünür ve vazgeçeriz. Çünkü hayat zaten zordur. O zorluklara bir yenisini eklemektense geriye dönüp gitmek çok daha kolaydır.
Jacques Polge isimli Fransız, parfümlerle ilgili eğitim almamıştı. Okulunu bitirdikten sonra ünlü Grasse'ye geldi ve burada Jean Charles'ın asistanlığını yapmaya başladı. Anlaşılan Polge, kaderinin ona gösterdiği yoldan gidiyordu. Burada uzun zaman çalıştı ve bir anlamda kendi kendisine parfüm yapım tekniklerini öğrendi. Artık bu küçük şehir ona dar geliyordu.
Chanel'in parfüm biriminden teklif aldığında 35 yaşlarındaydı. Üstündeki sorumluluk büyüktü. Chanel parfümlerinin baş tasarımcısıydı artık. Bu göreve getirilen ilk parfümör Ernest Beaux'tu (1920–1961). Daha sonrasında Henri Robert (1958–1987) bayrağı devralmıştı. 1978 yılında Jacques Polge, Chanel parfüm biriminin tarihteki üçüncü temsilcisi olacaktı.
Jacques Polge
Kabul etmek gerekir ki Jacques Polge'un Chanel parfümlerine katkısı çok büyük. Chanel için tasarladığı şu parfümlere bakınca ne demek istediğim daha iyi anlaşılacaktır: Antaeus, Chance, Coco, Coco Mademoiselle, Egoiste... Ve bu klasiklere Allure serisini de eklememiz gerekir.
İlk Allure, 1996 yılında kadın parfümü olarak tasarlandı. Dikkat çeken başarısının ardından üç yıl sonra erkek versiyonu Allure Homme piyasaya sürüldü. 2013 yılı itibariyle Allure isimli seride kadın-erkek karışık on adet parfüm var. Anlaşılan yine çok tutulan ve şöhretli parfümlerin değişik isimlerle piyasaya sürülmesi durumunu yaşamış Allure isimli arkadaşlar.
Allure Homme, Fragrantica'da odunsu oryantal olarak sınıflandırılmış. Kendi sitelerindeyse şöyle tanıtılmış: "Canlı ve temiz, sıcak ve seksi, karşı konması imkansız. Erkeğin parfümünün en güçlü ve kalıcı formu. Gündüz ve gece, erkeksi bir duruş. Vücudun her köşesindeki ferah erkeksi formül."
Allure Homme'un açılışı metalik-yapay turunçgiller ile gerçekleşiyor. Portakal, mandalina ve biraz da limon var. Çok alışılmamış değil bu turunçgil kullanımı. Hatta bir çok parfümde karşılaşacağımız gibi. Sıradan açılışa sahip ne yazık ki. Geçelim orta notalarına. Burada metalik turunçgillere canlı baharatlar ve tatlı meyveler ekleniyor. orta kısım için rahatlıkla yapay baharatlar ve şekerli meyvelerden oluşuyor diyebilirim. Allure Homme'un neden bu kadar ilgi gördüğü orta kısmında saklı anladığım kadarıyla. Başlangıcından daha yapay kokuyor ne yazık ki devamı. Alt notalarda baharatlar ve meyveler geri çekiliyor. Onların yerine yapay vanilya, yapay odunsu notalar ve yapay-parlak amber geliyor. Alt notalarda yapaylık iyice artıyor. Son kısım en kötü bulduğum tarafı. Böylece de tenden ayrılıyor.
Şimdi öncelikle kendimi tamamen geri çekip, üzerimden yayılan aromayı objektif olarak değerlendirmeye çalışacağım. Önce ismine bakalım: Chanel - Allure Homme. Bir dakika... Chanel mi? Üzerimdeki parfüm Chanel'e mi ait? Bu bir şaka mı? Şu söylediğime ne kadar inanırsınız bilmiyorum ama eğer gözümü kapatıp, bu parfümü üzerime sıksaydınız ve nasıl koktuğunu bana sorsaydınız size marketlerde satılan ucuz, yerel parfümlere benzediğini söylerdim. İnanasım gelmiyor. Chanel'in bu kadar piyasa işi, sıkıcı, yapay ve sıradan bir parfüm yapacağını söyleseniz güler geçerdim. Ama durum gerçekten de kötü çünkü Allure Homme, denediğim en vasat Chanel parfümü olarak hafızamdaki yerini alıyor. Chanel'in bu kadar başarısız bir parfüme nasıl üretim izni verdiğini anlamakta zorlanıyorum.
Allure Homme'a üç ana noktadan itiraz ediyorum. Birincisi sıradan piyasa parfümleri hissi vermesi. İkincisi orta kısımdan itibaren ortaya çıkan yapaylığın, alt notalarda iyice artması ve baş ağrısı yapması. Son olarak da tatlılık oranı. Orta kısımdan itibaren artan tatlılık, bir süre sonra bıktırıcı şekerliliğe dönüşüyor. Tatlılık kullanımında ayar oldukça kaçmış bence.
Madem inanmadınız. Haydi daha detaylı inceleyelim. İlk olarak başlangıcı. Üst notalar parfümün en az yapay kokan yeri. Fakat buradaki turunçgiller, yüzlerce sıradan parfümde rastlayacağınız türde. Hiç bir özelliği, farklı tarafı yada yaratıcılığı yok. Vasat turunçgiller. Geleyim orta notalara. Bu kısımda tatlılık iyice artıyor ve karamelize edilmiş şekerlere doğru evriliyor. Garip ve sinir bozucu metalik baharatlar, şekerli meyvelere eşlik ediyor. Sanırım parfümün en cezbedici ve seksi bulunan tarafı burası. Zaten genellikle kadınlardan en övgü alan kısım. Kendi kullanım periyodunda da şahit oldum.
Evet, canlı, parlak ve pozitif orta kısım. Fakat sinir bozucu, ukala ve züppe bir erkek kokusuna benzettim her seferinde burayı. Aynı zamanda bol şekerli ve yapay. Daha ne olsun! Alt notalarda şenlik devam ediyor. Buradaki her nota baş ağrıtmaya müsait ve kalitesiz. Yapaylık had safhada. Amber en sevmediğim metalik şekilde kullanılmış. Odunsu notalarda bol tatlı olarak verilmiş. Vanilya-tonka fasulyesi ise parfümün genelini kurtarmaktan çok uzak. Onlarda bu kakafoninin kurbanı olmuşlar. Kendimi zorluyorum güzel bir yanını bulmak için. Belki orta kısımdaki baharat-şekerli meyve işbirliği için "eh işte" diyebilirim. Onun dışında kokusunun nasıl bir karakteri olduğunu pek anlayamadım. Fikri olan var mı?
Allure Homme, zengin ve kompleks yapıda. Üst-orta-alt notalar hissediliyor. Yani başından sonuna kadar aynı devam eden kokusu yok. Bu anlamda başarılı diyebilirim. Asıl hedefinin genç arkadaşlar olduğunu düşünüyorum. Bir de tabiki kadınlar. Bazı rastladığım kadın forumlarında Allure Homme, genellikle övgüler alan bir arkadaş konumunda. Bu parfümün kadınlara cazip gelmesi için tasarlanmış olabileceğini düşünüyorum. Aynı hissi bana Hugo Boss - Boss vermişti. Benim hiç beğenmediğim Boss, kadınlar tarafından çok beğenilmişti. Demek ki bazı parfümlerin böyle bir aurası var. Kabul etmek lazım.
Jacques Polge'un bu parfümü biraz aceleyle tasarladığını düşünmek istiyorum. Çünkü Antaeus ve Egoiste gibi önemli klasikleri tasarlamış birisinin Allure Homme gibi vasat parfüme nasıl imza atmış olabileceğini anlamakta zorlanıyorum. Gerçi Polge'un 2010 yılında tasarladığı Bleu de Chanel'in başarısızlığını düşündüğümde, sanırım Chanel'in yeni parfümlerini artık daha az denemek yerinde olacaktır.
Allure Homme bana üç parfümü hatırlattı. Birincisi Xeryus Rouge. Oradaki yapay meyvelere biraz benzettim orta kısmını. İkinci olarak da Dreamer. Yapay ve bol tatlılık içeren odunsu notalarda sanki Dreamer esintileri var. Üçüncü olarak da Montele - Wood & Spices. Oradaki sinir bozucu, tansiyon yükseltici metalik yapay baharatlar ve odunsular, Allure Homme'dan esinlenilmiş olabilir.
Eğer amacınız kadınlardan övgüler almaksa Allure Homme iyi bir seçenek. Fakat parfümü başkaları için değil de kendim için kullanırım diyorsanız başka seçeneklere yönelmenizde fayda var. Çok daha kaliteli parfümlere mesela.
Parfüm yazarı Luca Turin, Allure Homme'u odunsu amber olarak sınıflandırmış ve beş üzerinden sadece bir yıldız vererek en kötü parfümler listesine almış. Kısaca özetlemek gerekirse şöyle söylemiş: "Allure Homme, Chanel'e layık değil ve tamamen donuk."
Sonbahar-kış mevsiminde kullanmaya daha yakın. Otuz yaşın altındaki erkeklere öneririm. Üst yaş grupları için biraz fazla genç işi kalabilir. EDT formülasyonuna sahip. Denemeden almayın, pişman olmayın.
Artıları:
+ Kalıcılığı tenimde gayet iyi oldu.
+ Karşı cinsin ilgisini çekeceğini düşünüyorum.
Eksileri:
- Yapaylık can sıkıcı halde hissediliyor.
- Kokusu ucuz market parfümlerine benziyor.
- Kalite hissiyatı düşük.
- Fiyatı rakiplerine oranla yüksek.
Koku Güzelliği:10/5
31 Ağustos 2013 Cumartesi
Comme des Garçons – Odeur 53 (1998)
Comme
des Garçons – Odeur 53 (1998) Odeur serisinin ilk parfümü.
Almanca'da "güzel koku, parfüm",
Fransızca'da "koku" anlamına geliyormuş Odeur. Ünlü hazır giyim
markası Comme des Garçons, ilginç, tematik, uçarı, zaman zaman anlaşılması zor
parfümler piyasaya sürerek, rakiplerinden ayrışmak istiyor görebildiğim kadarıyla.
Bunu da her zaman olmasa da başarıyor. İşte yine böyle aykırı bir seri:
"Odeur". Fakat bu seri sadece iki parfümden oluşuyor. Nedense
devamını getirmediler. Oysa güzel bir yol açmışlardı kendilerine.
Bu serinin ikinci parfümü Odeur 71'i uzun zaman
önce denemiş ve oldukça ilginç bulmuştum. Fakat kullanması ve sevmesi zor gelmişti
bana. Şimdi serinin ilk parfümü Odeur 53'ü kullanarak bu seriye noktayı
koyacağım. 1998 yılında piyasaya sürülen Odeur 53, markanın kronolojik olarak
bakarsak üçüncü parfümü.
İsmindeki 53 rakamı, içeriğinde 53 adet
soyut inorganik kimyasal kullanıldığı için uygun görülmüş. Anti-perfume serisi
olarak da biliniyor Odeur'lar. Yani karşı-parfüm teriminin içini doldurmaya
çalışıyorlar. Parfümlerin anti-tezini yapmayı düşünmüşler. Odeur'ların tamamen
insanların günlük hayatta kullandıkları nesnelerin kokularını taklit eden yapay
notalardan oluşturulduğunu iddia ediyorlar. Odeur 53'ün benzetildiği söylenen
bazı nesneler şunlar: "Oksijen ferahlığı, çok sıcak taş, yeni kesilmiş
çimen, rüzgarın kuruttuğu çamaşır, kum tepeciği, yüksek dağların ferah havası,
metalin ışıltısı, tırnak cilası." Bu terimlere markanın kendi sitesinde
rastladım. Buyurun nasıl bir konseptle karşı karşıya olduğumuzu siz düşünün.
Fragrantica'da odunsu-çiçeksi-misk olarak
sınıflandırılmış. Parfümü ilk sıktığımda ne düşüneceğimi bilemedim. Şimdiye
kadar karşıma çıkan hiç bir şeye benzemiyor üst notalar. Acaba zihnim bana oyun
mu oynuyor? Bildiğim kokularla eşleştiremiyorum. Muhtemelen yeşil çiçekler.
Fakat burada yüksek oranda metalik-plastiğimsi efekt var. Yani üst notaları bildiğimiz
plastik gibi kokuyor. Hani yeni alınmış arabaların içindeki plastik kokusu olur
ya biraz onun gibi. Yada dışı plastik kaplı kablolar vardır. İşte onları
andırıyor. Ne olduğunu çözmek zor. Garip ve enteresan. Geçelim orta notalara.
Neyseki ilerleyen dakikalarda yoğun plastiğimsilik azalıyor. Onun boşluğunu
yumuşak çiçekler, bolca misk ve biraz da kremsi vanilya dolduruyor. Bu kısım
başlangıcına göre biraz daha anlaşılabilir ama hala kendisini yeterince açıklamak
istemiyor anlaşılan. Ben yine de oyumu miskli çiçeklerden yana kullanıyorum.
Alt notalarda plastiğimsilik çok az da olsa hissediliyor. Biraz zayıf odunsu
notalar var. O da genel konsepte uygun olarak yapay. Daha ne diyeceğimi
açıkçası bilemiyorum.
Kabul etmek gerekir ki parfümün başlangıcı
pek alışıldık değil. Yoğun metalik-plastiğimsi koku çoğu kişinin hoşuna gitmeyecektir.
Benimde büyük ihtimalle "amma da yapay üst notalar" diye burun
kıvırmam gerek. Ama bu pek mümkün değil. Çünkü parfümün karakteri yapaylık
üzerine inşa edilmiş. Yani Odeur 53 için yapaylıktan şikayet etmenin anlamı
yok. Orta kısmını ise daha sevilebilir ve kullanılabilir buldum. Biraz tatlılık
artıyor bu bölümde. Tatlımsı, çiçeksi, miskli kremsi vanilya oldukça başarılı.
Hatta en sevdiğim tarafı diyebilirim. Son kısımlarda oldukça zayıflıyor kokusu.
Alt notalarıda fena değil.
Yapaylığın had safhada olduğu aşikar. Fakat
buradaki yapaylık burnu tırmalayan, uyumsuzluk hissiyatı vermiyor. Kimi parfümlerdeki
yapaylık burnu yorar, bıktırır ve baş ağrısı yapar. Burada tam tersi çok pürüzsüz,
temiz ve uyumlu harmoniye sahip. Sanırım yapaylığın doğru kullanıldığında
insanların sevebileceği tezini ortaya atıyor. Aklıma hemen Bulgari'nin nefis parfümü
Black geliyor. Oradaki araba lastiği kokusu harika vanilyayla kombin edilmişti.
Sonuç şaşırtıcı derecede başarılıydı. Koku karakterleri çok benzemese de Odeur
53'de de bu yapaylık doğru sonuç vermiş ve tuhaf bir çekicilik katmış.
Deneme sürecinde bol bol kullandım Odeur
53'ü. Başlangıçta şaşırıp kaldım bu koku neye benziyor diye. Çünkü zihnim
sürekli olarak duyduğu kokuları başka nesnelerle eşleştirmeye çalışıyordu. Son
kullandığım günlerde genel kanıya sahip olabildim. Bence şu üç öğeye ağırlık
verilmiş tasarım aşamasında: Plastiğimsi yeşil çiçekler, misk ve vanilya. Başka
çok baskın bir elemana rastlamadım. Belki de ben algılayamadım. Eğer onun
kokusunu bir renge benzetecek olsam rahatlıkla beyaz derdim. Çok kompleks yada
derin değil genel hali. Basit sayılabilecek sadelikte. Hatta minimalist bile
diyebilirim.
Öncelikle Odeur 53 ne? Sanırım ilk olarak
bunu tartışmamız gerekir. Evet görünüşe göre şişeye konulup, satışı yapılan bir
parfüm. Fakat üzerinize sıktığınız anda parfümden çok beyaz eşya dükkanlarını
hatırlattı bana. Neyseki üzerinize hamle yapan bir satıcı yok karşınızda. Hepsi
beynimin içinde. İyi de bu parfümün kokusu niye bende hiç bir çağrışım
yapamıyor. Acaba zihnim yeterli kalmıyor mu onu anlamak için. Yada tam tersi
aslında çok mu basit ne olduğunu çözmek?
Kimi yorumcuların onun kokusunu
"hiçbirşeye" benzetememelerine hak veriyorum. Fakat bazı yorumların abartılı
olduğunu düşünüyorum. Mesela kokusunu "yüksek gerilim hattının altında
yaşamaya" benzetilmesini pek anlamlı bulmuyorum. Çünkü elektrik ile onun
kokusu nasıl bağdaşabilir. Tamam genel olarak metalik-yapaylık, o hissi
verebilir. Ama yüksek gerilim hattı nasıl kokar ki onunla bir tutuyorsun. Hiç
gidip, yüksek gerilim hattı nasıl kokar diye denemişliği mi var? Herneyse, uçlarda
dolaşan, konseptsel ve sanatsal bir çalışma olmuş. Neyseki küçük kardeşi Odeur
71'den çok daha kullanılabilir buldum Odeur 53'ü.
Bazı yerlerde rastladığım parfümün
tanıtımında özellikle "soyut" tarzına vurgu yapılmış. Zaten resmi
olarak da inorganik malzemelerden oluşturulduğu açıklanmış. Koku hafızam
anlamında soyut olduğunu söyleyebilirim. Fakat gerçek dünyada bir karşılığı
olacağını düşünüyorum. Özellikle yoğun şekilde kullanılmış plastiğimsilik, onun
soyutluk iddiasına engel oluyor. Yani Odeur 53 için ruhsal bir aurası var
diyemem. Tam tersine dünya ile bağları sıkı olan ama sürpriz yapmayı seven
haylaz bir çocuk gibi görüyorum genel konseptini.
Odeur 53, anarşist bir parfüm mü? Yani
yerleşik düzene savaş açmış bir arkadaş mı? Kendisi yeni bir yol mu inşa ediyor
parfüm endüstrisine? Geleceğin parfümleri onun gibi mi olacak? Gelecekten
günümüze seyahat eden bir uçan daire mi? O, Iconoclast mı? Hz İsa'nın meşhur
sözünü mü hatırlatıyor yoksa bize: "İlk taşı günahsız olanınız
atsın." Odeur 53 günahsız mı? Parfüm tröstlerine ve birbirinin aynısı
piyasa işi kokulara karşı ilk taşı atıyor mu? Bu soruların hepsine birden aynı
cevabı vermek zor. Ama gördüğüm kadarıyla daha önce benzerine rastlamadığım
kokusuyla Odeur 53'e ve cesaretinden dolayı Comme des Garçons'a şapka
çıkartmayı borç biliyorum.
Muhtemelen büyük satış rakamlarına
ulaşamıyor. 2 yada 2 Man gibi popüler de değil. Ama bu haliyle bile bence her
parfüm severin denemesi gereken eserlerden birisi. Hatta Luca Turin gibi
"En iyi tuhaf parfüm" minvalinde bir liste yapsam üst sıralarda yer
alacaktır. Fakat tekrar söyleyeyim herkesin sevebileceği güvenli bir kokuya
sahip değil. Zaman zaman diş hekimlerinin o ilaç kokan odalarını hatırlatıyor
dersem abartmış olmam. Sadece 200 ml. büyük şişede satıldığı için de denemeden
almamanızı tavsiye ederim. Eğer beğenmezseniz o dev gibi şişe ile baş başa
kalabilirsiniz.
Parfüm kritikçisi Luca Turin, Odeur 53'ü
odunsu sabunsu olarak sınıflandırmış ve beş üzerinden üç yıldız vermiş.
Dört mevsim kullanılabilir. Uniseks olarak
satışa sunulmuş. Başları erkek, orta notaları kadın kullanımına daha yakın.
Yani doğru bir sınıflandırma yapmışlar. Fark edilirliği zayıf. Kalıcılığı tende
ortalama.
Not: Bu parfümü bana ulaştıran
www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.
Artıları:
+ Orta notalarını sevdim.
+ Çok ilginç bir konsept.
+ Tuhaf ve yaratıcı.
Eksileri:
- Başlangıcına pek alışamadım.
- Herkesin sevemeyeceği yapısı.
Koku Güzelliği:10/7
28 Ağustos 2013 Çarşamba
Tom Ford - White Patchouli (2008)
Tom Ford - White Patchouli (2008) Markanın kadın parfümü.
Evet evet. Kesinlikle. Tom Ford parfüm işini çok sevmiş anlaşılan. Şu performansa bakar mısınız? 2005 yılında kurulmuş Tom Ford markası, 2006 yılında ilk parfümü Black Orchid ile rakiplerine çok güçlü gözdağı vermişti. Aradan geçen yedi yılın ardından 2013 yılının Ağustos ayı itibariyle kırk üçe ulaşmış durumda Tom Ford etiketli parfümler.
Şimdi belirteyim ki Tom Ford'un parfümleri Estee Lauder lisansı altında piyasaya sürülüyor. Yani Tom Ford bizzat parfüm işi ile uğraşmıyor diğer moda evleri gibi. Zaten bu kadar saldırgan şekilde büyümeleri biraz da Estee Lauder'in dünya çapındaki pazarlama ve dağıtım gücüyle oluyor.
Tom Ford'un iki grup parfümü var. İlki normal seriye ait. Mesela Tom Ford For Men, Grey Vetiver, Violet Blonde gibi ana akım markalara rakip ve nispeten uygun fiyatlı parfümler. İkinci grup ise çok yüksek fiyatlara satılan ve heryede bulunmayan Private Blend serisi. Anlaşılacağı üzere bu seri de niche parfümlere rakip olarak tasarlanıyor. Yani Tom Ford parfüm birimi iki cephede savaşan ordu gibi adeta.
Bugünkü konuğumuz White Patchouli, markanın normal serisinin üyesi. İsminden de anlaşılacağı üzere paçuli (silhat yada tefarik) merkezli kokuya sahip. Fragrantica'da çiçeksi şipre olarak sınıflandırılmış. Resmi tanıtımı şöyle: "White Patchouli enerjik bir açılış yapar. Bergamotun ışıltılı notaları, nazik beyaz şakayık ve baharatlı kişniş ile birleşerek anında ilgi uyandırır. Çekici ve güçlü şekilde modern kalbi: Zengin rose absolute, şehvetli, gece açan yasemin ve uyarıcı ambrette tohumu. Kıymetli paçuli orpur, egzotik derinliği ile White Patchouli’ye son noktayı koyar. Uyarıcı, çekici etkisi blonde ağaçları ve tütsünün yumuşak ve doğuya özgü aroması ile karışır. Bugünün sofistike anlayışı ve bohem yaklaşımını bir araya getiren parfüm."
White Patchouli'yi ilk sıktığımda karşıma ferah sayılabilecek turunçgiller hatta limon çıkıyor. Turunçgil derken ağırlık bergamotta. Turunçgillere biraz da tozlu aromatik otlar ve kuru baharatlar eşlik ediyor. Derin, zengin ve doğal. Başlangıcı çok güzel. Orta notalara geçildiğinde ferah turunçgillerin yerini karanlık sayılabilecek yumuşak baharatlar, çiçekler ve tozlu paçuli alıyor. Çiçeksi şipre tanımının gayet yerinde olduğunu orta kısımda anlıyorum. Gerçekten de paçuli oldukça şipre havasında kullanılmış. Arada gül de gösteriyor kendisini. İlginç ve güzel orta notaları da. Geçelim son kısma. Tozlu ve karanlık sayılabilecek paçuli aynen devam ediyor. Ayrıca odunsu notalar ve amber ekleniyor. Alt notaları odunsu-amber-paçuli gibi denebilir. Kapanışı çok etkileyici gelmedi bana.
White Patchuoli, ismi ile benzer kokuya sahip. İsmindeki White muhtemelen beyaz çiçeklere gönderme. Anladığım kadarıyla beyaz çiçekler ile paçuli arasında denge kurulmaya çalışılmış. Fakat bu denge her zaman paçuli tarafına ağır basıyor. Yani parfümümüz çiçeksilikten ziyade şipremsi tozlu paçuli üzerine inşa edilmiş. Diğer öğeler sadece kokuya zenginlik katmak amacını taşıyor.
Başlangıcındaki ferah turunçgiller ve sanırım limon, oldukça şaşırttı beni. Başlangıcından itibaren karanlık ve yoğun koku beklerken güzel sürpriz oldu. Aromatik otlar da güzel kullanılmış. Hatta en çok üst notaları sevdim diyebilirim. Orta kısım asıl koku karakterinin bize sunulduğu yer. Burada başlangıçtaki ferahlık pek kalmıyor. Devreye karanlık tatlı olmayan baharatlar ve eski/tozlu paçuli giriyor. Bu anlamda hem modern hem de eskinin şiprelerini hatırlatan ilginç birlikteliğe imza atılmış. Orta notaların bu yönünü takdir ettim. Son kısım ise bana göre en sıradan yer. Standart bir odunsu-amber-paçuli kapanışa imza atılmış. Eh işte...
White Patchouli, kendi sitelerinde kadın parfümü olarak görünüyor. Fakat paçuli kokusu bende her zaman için erkeksi duygular uyandırıyor. Yani nedense paçuliyi hep erkek parfümlerine yakıştırıyorum. Paçulinin o tozlu/küflü/eski/odunsuya yakın kokusu erkek parfümlerini çağrıştırıyor zihnimde. Aklımdaki bu imgeyi kıran en başarılı paçuli parfümü ise Thierry Mugler'in kült kadın parfümü Angel olmuştu. Paçulinin bu kadar kadınsı kullanımına orada rastlamıştım. White Patchouli'de ise Angel kadar tatlı ve kremsi kullanılmamış paçuli. Daha eski dönemlere öykünmüs sanki. Zaten parfümün resmi tanıtımındaki "modernlik ile retro-klasiğin karışımı" ifadesi böylece tam yerine oturmuş oluyor. Angel gibi çikolatamsı-vanilyalı paçuli yerine burada zamansız ve bohem bir paçuli kullanılmış. Fakat Angel daha kolay sevilebilen eserken, White Patchouli herkese hitap edecek gibi değil.
Yukarıdaki paragraftan hareketle White Patchouli için rahatlıkla uniseks kullanıma uygun diyebilirim. Evet kadın parfümü olarak satılıyor ama kullanım sürecinde öyle yoğun bir feminenlik hissetmedim. Onun içindir ki paçuli seven erkekler şans verebilirler.
Günümüzün modern parfümlerinin en belirgin özelliği ciddi anlamda tatlılık barındırması. Kimi parfümde tatlılık artık bıktırıcı bir şekerlilik olarak verilirken, kimilerinde de başarılı oranda kullanılıyor. White Patchouli, az tatlılık barındıran modern ve yeni parfümlerden birisi. Hiç tatlılık yok dersem doğru olmaz. Fakat tatlılığı bu kadar az kullanarak, diğer markalara da "şekerli olmadan da iyi parfümler yapabilirsiniz" mesajı veriyor sanki. Bu anlamda yeni nesil bol tatlı kokan parfümleri sevmeyenlere hitap ettiği söylenebilir.
Parfümümüz genel olarak Tom Ford kalitesini size sunuyor. Bezdirici veya can sıkıcı düzeyde yapaylığa rastlamadım. Sadece sonları biraz ortalama olmuş. Orasına da özenilseymiş, oldukça iddialı olacağına eminim. Bu haliyle bile fena değil. Çünkü benim gibi paçuli kokusuyla çok haşır neşir olmayan birisi bile White Patchouli'yi beğendiyse, paçuli sevenlerin oldukça ilgisini çekeceğini düşünüyorum. Ünlü İngiliz manken ve DJ Harley Viera Newton'ın White Patchouli kullandığını küçük bir bilgi olarak vereyim.
Markanın diğer kadın parfümleri gibi Eau de Parfum (EDP) konsantrasyonuna sahip. Bu sıcak yaz günlerinde fazla sıkıldığında boğucu olacağını düşünüyorum. Hatta bir gün iki fıs uyguladığımda oldukça fazla gelmişti. Sonbahar-kış mevsimi için daha uygun olur kanımca. Fakat mutlaka yaz mevsiminde kullanacağım derseniz az sıkmanızı tavsiye ederim.
Tom Ford'un genel olarak ana akım markalardan bir parça fiyatlarının yüksek olduğunu bildirmek durumundayım. Yani marka, kendisini bu markalardan bir seviye yukarıda tanımlıyor büyük ihtimalle. Onun için denemeden almak iyi fikir değil. Hele ki paçuli gibi herkesi çok sevemeyeceği bir kokudan oluşan parfümü.
Artıları:
+ Başlangıcını sevdim.
+ Orta notaları da gayet iyi.
+ Kaliteli ve lüks parfüm hissiyatı veriyor.
Eksileri:
- Sonları biraz sıradan.
- Fark edilirliği sonlara doğru çok düşüyor. Black Orchid kadar inatçı değil.
- Rakiplerinden daha yüksek fiyatı.
Koku Güzelliği:10/7.5
24 Ağustos 2013 Cumartesi
Acqua di Parma - Fico di Amalfi (2006)
Acqua di Parma - Fico di Amalfi (2006) Markanın Blu Mediterraneo serisine ait parfümü.
İnsanlar yüzlerce yıldır Akdenizin sularında yelken açtılar, savaşa katıldılar, avlandılar, kıyılarında evler, saraylar kurup şehirler işgal ettiler kaybettiler; denizin mavisine bakarak hayallere daldılar... Batı medeniyetlerinin beşiği, üç kıtayı bir araya getiren deniz olarak anıldı hep Akdeniz; halkların hikayesine denizin gelgitleri eşlik etti. Mısırlılardan Giritlere, Roma ve Bizans dönemine, Arap ve Türk fetihlerine kadar üzerinde hakimiyet kurmayı başaran bütün halkları dize getirdi Akdeniz. Napolyon savaşlarından Süveyş kanalının açılışına, iki dünya savaşına kadar Akdeniz yine tarih sahnesinde başrolde yer alıyordu. Eski dünyanın göbeğinde mücevher gibi uzanan denizin öyküsüdür Akdeniz; gemileri, yemekleri, kentleri, balıkları, bitkileri, efsaneleriyle... (Ernle Bradford - Akdeniz: Bir Denizin Hikayesi)
Denizci ve aynı zamanda tarihçi olan Ernle Bradford, Akdeniz'in tarihini anlatıyor bu kitabında. İyi de Akdeniz kitaplara ne kadar sığabilir? 601 sayfalık kitap, Akdenizi anlatmaya yeter mi? Daha fazlası gerekmez mi? Belki de Akdenizi orada yaşayanlara sormamız gerek. Ancak o zaman değerini ve önemini anlayabiliriz Akdenizin. Bana soracak olursanız dünyanın en güzel sahillerini barındıran bu denizin benzeri olduğunu hiç sanmıyorum. Gerek doğasıyla, gerek deniziyle, gerek havasıyla, gerek mis gibi kokan eşsiz şifalı otlarıyla...
Tabiki bir parfüm evinin Akdenizin güzelliklerini, yarattığı eserlere yansıtması olağan dışı değil. Hatta bunu Akdenize kıyısı olan bir ülkenin markasının yapması daha anlaşılabilir. İtalyanın niş parfümcülükteki gururu Acqua di Parma, Akdenizliliğin getirdiği heyecanla Blu Mediterraneo serisini hayata geçirmiş. Seride 2013 yılına kadar altı parfüm bulunuyor. Sayı daha da artar mı bilemiyorum. İlk Blu Mediterraneo parfümlerini 1999 yılında çıkarmışlar. Serinin her parfümüne İtalya'nın bir sahilinin ismini vermişler. Bugün inceleyeceğim parfüm Amalfi şehrinden esinlenmiş.
Güney İtalya'da Campania bölgesinde bir şehir Amalfi. Akdenizin kıyısındaki bu şehrin dünyaca tanınmasını sağlayan şey ise yetiştirdikleri limon. Amalfi limonu olarak bütün dünyaya ihraç edilen meyve yerine Acqua di Parma, incirden esinlenmiş Amalfi isimli parfümünde. Bakalım Amalfi'nin inciri de limonu kadar güzel mi.
Fico di Amalfi'yi üzerime ilk sıktığımda karşıma buruk turunçgiller çıktı. Canlı neşeli yada parlak değil tersine donuk. Sanki greyfurt-limon-mandalina karışımı gibi. Ağırlık greyfurt ve mandalinada. Pürüzsüz, kaliteli ama çok sevdiğimi söyleyemem. Orta notalara geçildiğinde turunçgillerin etkisi hala hissediliyor. Farklı olarak yeşil incir ile biraz da yumuşak biber ekleniyor. Hala yüksek kaliteli ve pürüzsüz. Bu kısım başlangıcına göre daha hoşuma gitti. Geçelim alt notalara. Sonlarda ortaya çıkan yumuşak odunsu notalar ve misk adeta noktayı koymuş. Tatlımsı turunçgiller de eşlik ediyor odunsu notalarla miske. En sevdiğim kısmı alt notalar oldu diyebilirim rahatlıkla. Böylece de tenden ayrılıyor.
Fico di Amalfi, Blu Mediterraneo serisinin en popüler parfümlerinden birisi. Diğerlerine göre biraz daha öne çıkıyor parfüm platformlarında. Geneli itibariyle pürüzsüz, kaliteli, uyumsuzluk yaşanmayan, yapaylık bulunmayan bir arkadaş. İsmindeki incir vurgusuna rağmen ana oyunculardan birisi turunçgiller. Muhtemelen greyfurt, portakal ve mandalina. Biraz buruk, donuk ve ekşi kullanılmış turunçgiller. Orta notalardan itibaren ortaya çıkan incir, oldukça yeşil kullanılmış. Neredeyse incir yaprağına yakın bile denilebilir. Aklıma hemen ünlü incir parfümü Diptyque - Philosykos geldi. Orada daha sütsü kullanılan incir, burada yeşil ve yaprağımsı olarak karşıma çıktı. Bu anlamda Philosykos kadar cezbedici ve güzel gelmedi bana Fico di Amalfi.
İncir parfümleri, genellikle yaz mevsimine uygun olarak düşünülüyor. Fico di Amalfi, çok ferah ve serin yapıda değil. Daha olgun, buruk ve hüzünlü sanki. Çok canlı, pozitif, neşe dolu kokmuyor. Yine de bu tür parfümleri sevenler için denenmesi gereken seçeneklerden birisi.
Hakkını yememek lazım. Fico di Amalfi, uygun fiyatlara alınabilecek en iyi incir temalı parfümlerden birisi şimdiye kadar ki deneyimlerime göre. İncir temasına sahip Salvatore Ferragamo Pour Homme, Hermes – Un Jardin en Mediterranee ve Christian Dior – Dune Pour Homme'a göre çok daha başarılı. Bu anlamda incir kokusu sevenler muhakkak listelerine eklemeliler.
Kalitesine ise söyleyecek sözüm yok. Niş markadan beklenen kalite hissiyatını veriyor. Yapaylığa rastlamadım. Benim açımdan tek problemi, başlangıcındaki ve orta notaların bir kısmındaki turunçgil kullanımına ısınamamak oldu.
Bir de güzel haber vereyim. Acqua di Parma'nın parfümleri ülkemizde ve bir çok internet sitesinde bulunuyor. Heleki Blu Mediterraneo serisinin parfümleri gayet hesaplı fiyatlara satılıyor. Birbirinin aynısı uyduruk ana akım markalara verilecek paralar, rahatlıkla Blu Mediterraneo serisine akıtılabilir. Benden söylemesi.
Fico di Amalfi'nin pürüzsüz mavi şişesi, Acqua di Parma dünyasının ikonik Art Deco karakterini yansıtıyormuş. Bütün Blu Mediterraneo serisi gibi o da uniseks kullanıma uygun olarak sunulmuş. Bence de hem kadınlar hem de erkekler kullanabilir.
Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.
Artıları:
+ Son kısmı çok güzel.
+ Yapaylık hissedilmeyen kaliteli kokusu.
+ Basit ve kullanımı kolay yapısı.
Eksileri:
- Başlangıcını çok sevemedim.
- İncir keşke yeşil değil de sütsü kullanılsaymış.
Koku Güzelliği:10/7.5
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)