Cartier
– Roadster (2008)
Markanın erkek parfümü.
Nedense küçüklüğümden itibaren saat takma
alışkanlığım olamadı. Bileğime taktığım o saat, sanki beni sınırlandıran ve
boyunduruğu altına alan pranga gibi gelir. Neyseki cep telefonları yaygınlaştı
da saat takmak gibi zorunluluğum kalmadı. Ama saat ile ilgili aklıma gelen en
matrak isim Hürriyet gazatesi yazarı Kanat Atkaya.
O da benim gibi saat ile arası iyi
olmayanlardan. Cep telefonları da henüz yaygın değilken, saati öğrenmek için
önünden geçtiği dükkanların içindeki duvarlara bakar ve orada bir saat görürse
öyle öğrenirmiş saati. Bu hallerini esprili şekilde anlatırdı yazılarında.
Şöyle bir düşündüğümde hiç de fena fikir değilmiş hani.
Malum, yaş biraz ilerleyince insanların neden
saat taktıklarını yavaş yavaş anlamaya başladım. Evet ilk amaç zamanı öğrenmek
olabilir. Son yüzyılın en önemli bilim insanlarından olan Albert Einstein’in
geliştirdiği Genel Görecelik Kuramına göre zamanın evrenin farklı noktalarında
farklı hızlarla aktığı, hatta durabildiğini göstererek, mutlak bir kavram
olmadığını, değişken bir algı olduğunu ispatlıyor. Aslında saatlerinize
baktığınız zaman, gerçek zaman olmayabilir. Buyrun çıkın çıkabilirseniz işin
içinden!
Sadece bilimsel anlamda değil, insanın
kendisini toplum içinde konumlandırmasıyla da ilgili sanırım saat kullanma
kavramı. Burada tabiki çok yüksek fiyatlara satılan lüks saatlerden
bahsediyorum. Mesela Tag Heuer, Vacheron, Rolex veya Cartier. Yüksek fiyatlı
saatin, girilen sosyal ortamlarda dikkat çekmesi gerekiyor belki de. Bu anlamda
aslında parfümler ile saatler arasında bağ kurabiliriz. İkisi de sizi mutlu
ediyor, ikisi de size statü sağlıyor, ikisi de bireyselliğinizi okşuyor, ikisi
de size "özel" olduğunuzu hissettiriyor.
Cartier'in, insanların bu iki haz nesnesine
yönelik ürünleri doğal olarak radarımıza takılıyor pafüm severler olarak.
İlhamını Cartier'in aynı isimli saat serisinden almış Roadster. Bu anlamda Cartier'in diğer parfümleri ile aynı yol izlenmiş isim konusunda. Yeni
sayılabilecek parfümlerden. Kendi sitelerinde fujer ailesine yakın olduğu
belirtilmiş. Daha önce duymadığım mineral-fujer akorundan da bahsedilmiş.
Bakalım nasıl bir arkadaş çıkacak karşımıza.
İlk sıktığımda nane-mentol ile kabe samanı
karşıma çıkıyor. Ağırlık nane de. Kabe samanı geri planda. Sanki biraz biber de
var. Fena değil başlangıcı. İlerleyen dakikalarda nane etkisini devam
ettirirken yapaylık sınırında dolaşan odunsu notalar kendisini göstermeye
başlıyor. Bu kısım başlangıcına göre daha tatlı. Sanki biraz aromatik otlar
veya baharatlar da var. Orta notalar genel beğeniye uyacak gibi. Sonlarda ise
vanilya hissediyorum hatırı sayılır derece de. Ona odunsu notalar eşlik ediyor.
Güzel diyebilirim alt notaları için.
Roadster, ferah başlıyor, tatlılaşarak
devam ediyor ve neredeyse oryantal gibi sona eriyor. Bir çok kişi kokusunun ferah
olduğundan bahsediyor. Bunun sebebi şüphesiz önemli oranda kullanılmış nane
aroması. Zaman zaman serinlik hissettiren bu naneyi bazıları diş macunlarına
benzetmiş. Bence öyle yoğun bir diş macunu efekti yok.
Genel itibariyle ortalamanın biraz üzerinde
kaliteye sahip. Başlangıcında yapaylığa rastlanmıyor. Oldukça pürüzsüz
diyebilirim. Orta kısımda ise yapaylık odunsu notalardan geliyor. Muhtemelen
sedir. Hatta bir parça Iso E Super kullanılmış. Anlaşılan bana rahatsızlık
veren aktör o. Sonlarında ise güzel bir vanilyayla teninize veda ediyor.
Modern, parlak, pozitif, herkesin
sevebileceği gibi kurgulanmış ana akım parfüm olarak görüyorum Roadster'ı.
Harikalar yaratmıyor. Niş parfüm kalitesinde değil. Ama nane kokusunu sevenler
için az sayıdaki örnekten birisi. Öyle bir şişesinin peşinden koşulacak kadar
başarılı bulmadım. Bende pek iz bırakmadıysa da kötü parfüm olduğunu söylemek
mümkün değil. Cartier'in diğer denediğim parfümlerindeki dikkat ve özen burada
da gösterilmiş. Açıkçası benim için "Eh işte" güzelliğinde.
Nane ile ilgili duruşum biraz farklı.
Normalde bitki halindeki naneyi çok severim ve kokusunun da dünyanın en nefis
rahiyalarından birisi olduğunu düşünürüm. Hatta markete veya manava gittiysem
özellikle taze nane bitkisini koklarım. Fakat o güzelim nane kokusu parfümlerde
kullanılınca bir türlü sevemiyorum. Bitkisinin o doğal, mis gibi kokusunu
veremiyor parfümörler. O gerçekçiliği denediğim hiç bir nane temalı parfümde
bulamadım. Bu anlamda çok ilginç bir bitki.
Bu haliyle genç yaştaki arkadaşları
hedeflediğini düşünüyorum Cartier'in. Zaten parfümün ilk çıktığı yıl olan 2008
yılındaki bir basın bülteninde genç erkeklere yönelik düşünüldüğü bilgisine
rastladım.
İlk kullandığım zamanlarda oldukça
beğendiğim kokusu, zamanla biraz sıradan gelmeye başladı. Sanrım bir parfümü
4-5 günden fazla kullanınca sıkılmaya başlıyorum. Bu da benim için ciddi bir
tehlike. Haydi hayırlısı.
Neredeyse bütün işlerini Cartier için
yapmış olan Mathilde Laurent tasarlamış kokusunu. Dört mevsim kullanmaya uygun
yapısı memnun edici.
Artıları:
+ Sonlarını beğendim.
+ Herkesin sevebileceği kokusu.
Eksileri:
- Orta kısmında yapaylık hissediliyor.
- Uzun süreli kullanımda sıkıcı olabilir.
- Rakiplerine göre biraz yüksek fiyata
sahip.
Koku Güzelliği:10/6.5