11 Haziran 2013 Salı

Guy Laroche – Fidji (1966)



Guy Laroche – Fidji (1966) Markanın klasikler arasında yer alan kadın parfümü.

Tarihi M.Ö. 1000 yılına kadar gittiği tahmin ediliyor Fiji’de yaşamın. 17. yüzyılda Avrupalı kaşiflerin dikkatini çekiyor burası. 19. yüzyıldan itibaren İngiliz sömürgesi haline gelmiş. 1970 yılında ise bağımsızlığını ilan etmiş.

Fiji Adaları Cumhuriyeti, Pasifik okyanusunun güneyinde bulunan toplam 522 adacıktan oluşuyor. Bu adaların 106'sında yaşam olmadığı biliniyor. Viti Levu, bu adaların en büyüklerinden birisi. Hatta Fiji'nin isminin Viti Levu'nun telaffuzundan türetildiği söyleniyor. Türkiyenin ortalama bir şehri kadar yüz ölçümüne sahip Fiji'nin en büyük gelir kaynağı ise tahmin edileceği gibi turizm. Hatta Avrupalı turistlerin en önemli balayı lokasyonlarından olduğu görülüyor.

Fransız moda tasarım evi Guy Laroche'un ilk parfümüne de ismini vermiş bu tropikal adalar. 1966 yılında çıkarılan Fidji isimli kadın parfümü, dönemin önemli klasiklerinden olmayı başarmıştı. 1960'lı yılların önemli kadın klasiklerine rakip olarak düşünebiliriz Fidji'yi. Mesela Hermes - Caleche, Yves Saint Laurent - Y, Madame Rochas, Christian Dior - Diorling, Nina Ricci - Capricci, Shiseido - Zen Original.


Fidji, çiçeklerin ve şiprenin kontrolünde bir parfüm. Anladığım kadarıyla üç versiyonu var. EDC, EDT ve EDP formları mevcut. Benim denediğim EDT versiyonu. Diğer konsantrasyonları ise denemedim.

Parfümün açılışında kuru beyaz çiçekler ve tozlu bergamot dikkat çekiyor. Muhtemelen sümbülteber, yasemin veya ylang ylang. Üst notalar oldukça kadınsı ve eski kokuyor. Sevdiğimi söyleyemem. Orta notalarda büyük değişiklik olmuyor. Hatta parfüm daha da sabunsu hale geliyor. Bu andan itibaren, pudralı-sabunsu kadınsı çiçekler yoğunluk kazanıyor. Biraz amber ekleniyor sadece. Başlangıçtaki aynı eski/nostaljik tavır devam ediyor. Son kısımda ise sandal ağacı, tatlımsı reçineler ve yumuşak odunsu notalar en sevdiğim yanı oluyor Fidji'nin. Böylece de tenden ayrılıyor.

Fidji, 1960'lı yılların ve sonrasındaki on yılın en popüler ve önemli kadın parfüm klasiklerinden birisiydi. Dönemin koku karakterine uygun yapısı olduğunu sanırım söylememe gerek yok. Bol sabunsu-pudralı çiçeklerden oluşan Fidji, günümüzün modern parfümlerine çok benzemiyor. Tatlılık neredeyse yok. Onun yerine pudramsı bir kuruluk var. Hatta bebek pudralarına bile benzetilebilir. Yada Nivea'nın el kremlerine. Eski kokan tarzından dolayı, üst yaş gruplarının kullanımına uyacağını düşünüyorum.


Parfümü ilk denememden itibaren bir parfüme çok bezettiğimi farkettim. Sonunda bir yorumcu yardımıma yetişti. Robert Piquet'in Fracas'ına benzettim genel yapısını. Tabiki Fracas kadar yüksek kaliteli ve rafine değil Fidji. Aynı onun gibi bol çiçeksi ve sabunsu bir şipre. Frapan, kadınsı, nostaljik ve temiz. Yapaylığa rastlanmıyor.

Fiji, yukarıda da belirttiğim gibi tropikal adalardan oluşan bir ülke. Böyle düşünüce Fidji'nin tropikal esintiler veren bir parfüm olması beklenir. Mesela lezzetli tropikal meyveler veya egzotik çiçekler ilk aklıma gelenler. Fakat denediğim Fidji EDT, hiç de öyle izlenim vermedi bana. Meyvemsi bir aromaya sahip değil. Daha çok 1960'lı yıllarda, Paris'te bir davete katılmış şık giyimli kadınların kullanacağı gibi dersem yanlış olmaz.

Sonuç olarak pek sevemediğim parfümlerden oldu Fidji. Ne o eski ve tozlu kokusu ne de sabunsu-pudramsı yapısını ilginç bulmadım. Belki 50'li yaşlarındaki bir kadın için uygun olabilir. Ama kendi adıma çok kullanılabilir olmadığını rahatlıkla söyleyebilirim. Fakat Fidji'nin bir çok defa reformülasyon geçirdiğini düşünürsek, ilk versiyonlarının çok daha güzel olduğunu tahmin ediyorum. Özellikle çok zor bulunan EDP versiyonu övgüler alıyor. Eğer bulabilirseniz onu denemek daha anlamlı olacak gibi.


Parfümün tasarımını çok az işe imza atmış Josephine Catapano yapmış. Dozajı iyi ayarlanırsa dört mevsimde de kullanılabilir. Muhtemelen üretimi bitirildi. Denemeden almak iyi bir fikir değil.

Artıları:
+ Sonları fena değil.

Eksileri:
- Başlangıcı ile orta notalarını kendime yakın bulmadım.
- Çok eski hatta modası geçmiş tarzı.
- Fazla sabunsu.

Koku Güzelliği: 10/5

8 Haziran 2013 Cumartesi

Histoires de Parfums – 1804 (2001)



Histoires de Parfums – 1804 (2001)  Markanın kadın parfümü olarak sunulan kokusu.

Asıl ismi Amantine Aurore Lucile Dupin olan bir kadın. Paris'te doğmuş. Babasının atalarının Polonya krallığına kadar gittiği söyleniyor. Çocukluğunu babanesi ile geçirmiş. Daha sonra manastıra gitmiş. 19 yaşında ilk evliliğini yapmış. İki de çocuğu olmuş. Fakat bu hayatın onun hayal ettiği hayat olmadığını anlaması uzun sürmemiş. Tekrardan Paris'e taşınmış. Burada dönemin sanat ve fikir hayatı onu çok etkilemiş. Önemli fikir insanları ile tanışmış. Bu arada da Le Figaro'ya yazılar yazmaya başlamış. Daha sonrasında ilk romanını çıkarmış. Arkasından onlarca kitap, hikaye, masal, tiyatro eserleri ve edebiyat eleştirileri yazmış. Paris'in edebiyat alanında en önemli isimlerinden olmuş. Fakat onun asıl ilgi çekici olan yanı genellikle özel hayatı olmuş. Çünkü takma isim olarak George Sand'i kullanıyordu.

Sadece yaşadığı dönemi değil, kendinden sonra gelenleri de etkileyen George Sand, çağının çok önünde giden bir kadındı. Birçok eser vermesine rağmen edebiyat dünyasında eserlerinden çok, yaşam biçimi ile ünlenen bir isim oldu. Erkek ismi kullanması, pantolan giymesi, kalabalık yerlerde elinde sigarası ile dolaşması, romanlar yazması, siyasette aktif olarak yer alması, evlilik dışı ilişkilerini çok rahat yaşaması, 1800’lü yıllar için devrim niteliğindeydi. Ünlü müzisyen Chopin ile yaşadığı tutkulu aşkı sanırım bilmeyen azdır sanatla ilgilenen kişiler arasında. Hatta Chopin'in bu kadar büyük bir sanatçı olmasında, onun aşkının etkisi olduğunu düşünenler bile var.

Sevgilisi olan bütün erkeklere büyük aşklar yaşatmış, onlara çoğu zaman anaç duygularla yaklaşmış George Sand. Dönemin en önemli şairlerinden Alfred de Musset'de onun sevgilisi olmuştu. Fakat bir doktor için rahatlıkla onu terk etmişti George Sand. Hayatını sadece kendi istediği gibi yaşayan bir kadındı o.


1876 yılında öldüğünde cenazesine sanat camiasının en büyük isimleri katılmıştı. Gustave Flaubert onun için şöyle demişti: "Gömüldüğünde bir çocuk gibi ağladım. Bu çok değerli insanın içinde ne denli müthiş bir kadınlık duygusu; ve bu dehanın içinde ne müthiş bir şefkat olduğunu bilmek için onu benim tanıdığım gibi tanımak gerekir." Sadece Flaubert değil Victor Hugo bile ona olan hayranlığını şöyle dile getiriyordu: "Ölen bir insan için ağlarken ölümsüz bir insanı selamlıyorum. Onu sevdim, ona saygı duydum, ona hayran oldum."

Histoires de Parfums, yine parfümüne tarihi bir şahsiyetin ismini vermiş anlaşılacağı üzere. 1804 yılında doğan George Sand'ın anısına ithaf edilmiş bugün inceleyeceğim parfüm. Kendi sitelerinde şöyle tanıtılmış 1804:

"O yılın 1 Haziranında, Paris Meslay sokağı 15 numarada, ileride Dudevant Baronesi olacak Amantine Aurore Lucile Dupin doğdu. George Sand takma adı ile çok ünlü olacaktı. Dahiyane bir yazar, harika bir aşık ve adanmışlığın ilk canlı örneğiydi. Sand'in çağdaş mirasçıları için bu parfüm onun duygusallığını ve cömertliğini yansıtır. George Sand'i doğa ile birleştirip bağ kuran amber çiçeği buketi, kuvvetli baharatlar ile ısıtılmış ve tatlı meyveler ile renklendirilmiştir."

1804, kendi sitelerinde oryantal çiçeksi olarak sınıflandırılmış. Baharatlı ananasa benzetilmiş. Zaten parfümün başlangıcı yoğun meyvelerin hakimiyetinde gerçekleşiyor. Modern bir meyvemsilik. Şeftali, erik ve ananas. 1804'ün üst notaları meyve şöleni gibi. Orta kısımda şeftali-ananasa yumuşak baharatlar ekleniyor. Küçük hindistan cevizi olabilir. Hafiften de gül hissediyorum. Ayrıca çiçeklerde kendisini gösteriyor. Ama çok kadınsı değil neyseki çiçekler. Yapaylık sınırında dolaşan amber alttan alta sürekli destek veriyor. Son kısma geçeyim. Burada meyvemsilik azalıyor. Ortaya çok güzel kremsi paçuli çıkıyor. Böylece de tenden ayrılıyor.

1804, genelini düşündüğümde kremsi meyveli-çiçeksi yapıda ilerliyor. Yardımcı öğeler olarak yumuşak baharatlar, amber ve misk var. Markanın denediğim diğer parfümleri gibi üst-orta-alt notalar belirgin. Bu anlamda kompleks yapıda diyebilirim. Fakat orta notalarında ortaya çıkan yapay ambere neden gerek duyulmuş anlayamadım. Bu durum, parfümün genel kalite hissiyatını düşürüyor. Kafalarda soru işaretleri oluşturuyor. Denemelerim sırasında 1804'ün en sevmediğim tarafı orta notaları oldu. Ayrıca baharatlar ile amberin ciddi uyumsuzluğu var. Biraz hayal kırıklığı yarattı. Çünkü markanın diğer parfümlerindeki yüksek kalite memnun ediciydi. 1804 çok çarpıcı yada etkileyici gelmedi bana.


Fakat hakkını yememek lazım. Günümüzün birbirine benzeyen sıradan meyveli-çiçeksi parfümlerinden kalite olarak hala çok iyi. Özellikle başlangıcı başarılı. Sonlarındaki güzel kullanılmış paçuli hoş bir sürpriz yapmış. Thierry Mugler – Angel (kadın) tarzındaki paçuli, parfümün açık ara en sevdiğim kısmı diyebilirim. Genel olarak herkesin sevebileceğini düşündüğüm, kullanması kolay bir eser. Etrafınızdan olumlu tepkiler alacağınızı düşünüyorum. Neşeli, canlı ve parlak yapıya sahip. Karanlık ve iç sıkıcı değil.

1804, baş yapıt değil. Parfümün karakteri ile ithaf edilen yazar George Sand arasında nasıl bir bağ kurulabilir diye düşünüyorum. Böylesi erkeksi tavırları olan bir kadın romancının, eğer yaşasaydı meyveli-çiçeksi bir parfüm kullanacağını hiç sanmıyorum. Tamam kadınsı bir parfüm değil genel olarak. Erkeksi vurgular var. Ama yine de isim-parfüm uyumsuzluğu mevcut bence.

1804, kendi sitelerinde kadın parfümü olarak nitelenmiş. Aslında çok feminen tarafı yok. Erkeklerin kullanımına da uyacak gibi. Hatta kadın parfümü olarak piyasaya sunulduğunu öğrendiğimde biraz şaşırdım. Uniseks kullanıma daha yakın diyebilirim.

Luca Turin'in kitabında beş üzerinden dört yıldız verilerek oldukça başarılı bulunmuş ve baharatlı-çiçeksi olarak sınıflandırılmış.


Eau de Parfum formunda 1804. Dört mevsimde de kullanmaya müsait. Fakat sıcak yaz günlerinde çok sıkılırsa biraz boğucu olacağını düşünüyorum. Günlük kullanıma uyabilecek tarzı memnunluk verici.  

Artıları:
+ Başlangıcı güzel.
+ Sonlarını da sevdim.
+ Genel beğeniye uygun tarzı var.

Eksileri:
- Orta kısmını sevmedim.
- Çok yaratıcı yada çarpıcı değil kokusu.
- Fiyatı yüksek.

Koku Güzelliği:10/7

5 Haziran 2013 Çarşamba

Versace – Blue Jeans (1994)



Versace – Blue Jeans (1994)  Markanın popüler erkek parfümü.

1990'ların ortaları. Yaş olarak 14-15 civarındaydım. Kafamın bugünkünden daha az karışık olduğu zamanlar. Hayat daha kolay. Amerikan sinemasının belki de en gösterişli yılları. The Shawshank Redemption gibi hala IMDB'nin en yüksek puanına sahip çarpıcı filmi beyaz perdedeydi. Quentin Tarantino'nun harika filmi Pulp Fiction'da 1994 yılında sinema severlerin beğenisine sunuldu. Tom Hanks'in Forrest Gump’ını, Luc Besson'un Leon'unu unutmamak lazım.

Dönemin müzisyenleri de hiç fena değildi bir kaçı hariç. Boys II Men gibi temiz çocuklardan oluşan bir boyband kızların gönlünü kazanırken, Aerosmith gibi pop rock grupları da kendisini gösteriyordu. Bugün pek isimleri duyulmayan Celine Dion, Bon Jovi, Bryan Adams, Rod Stewart gibi popüler kültürün şarkıcılarını zevkle dinliyorduk. Fakat hepsinden de önemlisi 1994 yılında duyduğumuz bir haber hepimizde anlatılmaz duygular uyandırmıştı.

Dünya müzik tarihine Nevermind isimli albümüyle geçmiş nefis grup Nirvana'nın karizmatik ve gencecik solisti Kurt Cobain'in intihar ettiğini önce kabul edemedi kalbimiz. Bugün bile dinlemekten en zevk aldığım albümlerden birisinin yaratıcısı, bohem ve bunalımlı adam Cobain, o yaşlarda belki de ölümle ilk defa bu kadar yakından tanışmamızı sağlamıştı. Müzik tarihi için ne kadar büyük kayıp olduğunu şimdi çok daha iyi anlıyorum.


Parfüm dünyası ise 1990'ların başlarından itibaren erkeksi şiprelerin ve aromatik fujerların etkisindeydi hala. Ama değişim başlamıştı denilebilir. Daha yumuşak, tatlılığın kullanılmaya başladığı parfümler gelecekti. Bana göre Blue Jeans tam da bu dönemde gelmiş ve bir anlamda öncü olmuştu. Yani geçiş dönemi parfümlerinden diyebilirim onun için. Versace'ın üçüncü erkek parfümü olarak görünüyor. Markanın "Jeans" serisinin ilk örneği. Fragrantica'da odunsu oryantal olarak sınıflandırılmış. Bence aromatik fujera yakın kokusu. Resmi tanıtımı şöyle: “Bu parfümde doğrudan bir ferahlık vardır. O, temiz, berrak, sportif ve genç.”

Parfümü ilk sıktığımda karşıma tatlı turunçgiller, aromatik otlar ve tatlı lavanta çıkıyor. Kimi yorumcular limondan bahsetmişler ama bana hiç de öyle gelmedi. Ortalama tatlı turunçgiller diyebilirim üst notalar için. Fena değil. Geçelim orta kısma. Burada tatlımsı lavanta daha belirgin hale geliyor. Turunçgiller geriye çekiliyor. Tatlı galbanum ve sardunya da hissediliyor. Erkeksi çiçekler hakim daha çok. Lavanta, menekşe ve yasemin. Hepsinden bir parça var sanki. Son kısımda ise tatlımsı yapay misk, yapay odunsu notalar ve vanilya ile kapanışı yapıyor.

Görüleceği üzere Blue Jeans, detaylı sayılabilecek yapıda. Fakat insanda düz çizgide ilerlediği hissi veriyor. Başlangıcı bugün için bize sıradan gelebilir. Çünkü bir çok modern parfüm bu tip tatlımsı turunçgili kullanıyor. Ama üst notalara ustaca serpilmiş aromatik otlar gayet ilgi çekici. Orta kısımda ise yapay erkeksi çiçekler baş role geçiyor. Lavanta ve menekşe algılıyorum. Lavanta çok daha baskın. Başlangıçtaki tatlılık biraz daha artıyor orta kısımda. Yok, sevmedim orta kısmı. Sonlarda ise yine tatlılık dikkat çekiyor. Misk, yapay vanilya ve yapay odunsu notalar harikalar yaratamıyor. Özellikle kıyafet üzerinde yapay vanilya, en uzun süre dayanan alt nota olarak öne çıkıyor.

Blue Jeans, parfüm endüstrisinin en bilinen oyuncularından birisi. Sadece ülkemizde değil, yurt dışında da büyük bir kullanıcı kitlesi olduğu anlaşılıyor. Zaten Versace'ın geçen on dokuz yılın ardından üretimini devam ettirmesi bize büyük bir ticari başarı olduğunu anlatıyor. Hatta görünen o ki Versace'ın en başarılı erkek parfümlerinden birisi. Fakat güzel koktuğu anlamında söylemiyorum. Yani bu parfüm, çok satan geç dönem klasiklerden birisi dersem yanlış olmaz. İyi de neden böylesine başarılı oldu Blue Jeans?


Muhtemelen döneminin daha önce denenmemiş koku formunu kullanmasıydı başarısının sırrı. O döneme kadar böylesine tatlımsı parfümlere çok rastlanmıyordu. Blue Jeans, bu anlamda ilk taşı atanlardan birisiydi. Yani o dönemin koku trendlerine hiç uymuyordu. Bu da onu devrimci yapıyordu. Zaten en büyük hata onu, günümüzün modern tatlı parfümleri ile kıyaslamak olur. Eğer böyle kıyaslama yaparsak yanlış sonuçlara ulaşabiliriz.

Blue Jeans, orta kısımdan itibaren rahatsızlık edici bir yapaylığa başvurmuş. Neden böyle bir seçim yapılmış anlayamadım. Bu yapaylık, parfümün kalite hissini ciddi anlamda düşürüyor. Onu sıradan ve vasat bir ana akım parfüme dönüştürüyor ne yazık ki. Bence en büyük eksiği bu.

Genel anlamda herkesin sevebileceği gibi kompozisyona sahip. Zaten bu parfümü kadınların da oldukça beğendiğini okuyorum. Demek ki Versace bu anlamda hedefine ulaşmış. Büyük kesimler tarafından sevilerek kullanılan, rakiplerine göre çok düşük fiyatı ile ulaşması kolay arkadaşlardan. Bunlarda olumlu yanları.

Son tahlilde Blue Jeans çok başarılı bir kokuya sahip değil. Baştan sona büyük değişim göstermeyen kokusu (açılışı hariç) hayal kırıklığı yarattı bende. Çok ilginç yada yaratıcı değil. Ve en büyük şanssızlığı da bir çok güçlü rakibinin karşısında fazla şansı yokmuş gibi görünüyor. Bence bir şişesini, uygun fiyatına rağmen almak gereksiz gibi.


On dokuz yılın ardından Blue Jeans, oldukça modern kokuyor diyebilirim. Yani öyle eski yada tozlu değil. Bu anlamda ileri görüşlü parfümmüş. Sanki geçtiğimiz yıl çıkarılmış gibi günümüzün parfüm trendlerine yakın. Bu anlamda hakkını teslim etmek lazım.

Blue Jeans'in ismine ve şişesine bakıp da akuatik yada ferah, deniz temalı bir kokuya sahip sanmayın. Hiç öyle ferah değil. Gayet tatlı (zaman zaman aşırıya kaçan), ağdalı kokusu, yaz sıcakları için baygınlık verici olabilir. Bu yönüyle genç erkekleri hedeflediğini düşünüyorum. 17-30 yaş için olabilir. Bence ilkbahar-sonbahar-kış mevsimi kullanımına daha yakın.

Tabiki şişesinden kısaca bahsetmemek olmaz. Coca Cola'ya benzeyen mavi şişe çok farklı. Hatta tasarımını bizzat Gianni Versace'ın yaptığına dair bilgiye rastladım. Umarım doğrudur. Alüminyum kutusu da çok rastlanır türden değil. Fakat bu kutu fazlaca basit ve ucuz bir imaj veriyor bence. Parfümün tasarımcısı, çok bilinmeyen burunlardan Jean-Pierre Bethouart.    

Artıları:
+ Başlangıcı fena değil.
+ Kalıcılığı kıyafet üzerinde gayet iyi.
+ Fiyatı ucuz ve her yerde bulunabiliyor.

Eksileri:
- Orta kısımdan itibaren başlayan yapaylık ciddi sorun.
- Tatlılığın kullanımında ölçü biraz kaçmış. Bu tür tatlı parfümleri sevmeyenler denememeli.
- Ortalama ve vasat kokusu çok şey vaat etmiyor.

Koku Güzelliği:10/6

1 Haziran 2013 Cumartesi

Montale – Pure Gold (2009)



Montale – Pure Gold (2009)

Gayet masum ve insani bir istek. Hem de çok. Ne istiyor bu insanlar? Elimizde zaten az sayıda kalmış yeşil alanlarımızı ve meydanlarımızı elimizden almayın diyorlar. Şehirlerin nefes almasını sağlayan ağaçları ve meydanları rahat bırakın diyorlar. Bunu anlamak çok mu zor? Bunu neden zihniniz almıyor bir türlü? O süslü “kalkınma, büyüme ve gelişme” mazeretleri ile daha ne kadar şehri, binalara ve alış veriş merkezlerine boğacaksınız. Yetmedi mi inşaat hırsınız ve aşkınız. Gözünüz ne zaman doyacak.

Gördüğüm kadarıyla anlamayacaksınız. Zaten size anlatmaya da gerek yok. Çünkü aklınızı kaçırmak üzeresiniz. Bu o kadar açık seçik görülüyor ki. Kendi halkına bu kadar zalimce davrananları ilahi adalet affetmeyecektir. Bundan hiç kimsenin şüphesi olmasın. E bize de her zaman ki gibi sabırlı olmak düşüyor. Sabır, sabır, ya sabır. Ama nereye kadar sabır…


Dönelim bugünkü yazı konumuza. Fransız parfümör Pierre Montale’ın birbiri ardına çıkardığı kokulardan birisi de Pure Gold. Markanın, Golden Selection serisine ait Pure Gold, Fragrantica’da meyveli-çiçeksi olarak sunulmuş. Kendi sitelerinde çiçeksi sınıfına konulmuş. Açılışında hafiften kadınsı turunçgil hissediyorum. Sanırım burnuma gelen koku portakal çiçeği. Çok taze, lezzetli ve ferah. Portakal çiçeğine biraz da şeftali eşlik ediyor. İkisinin birleşimi iyi sonuç vermiş. Başlangıcı çok güzel Pure Gold’un. Sonrasındaki kısma geçelim. Çünkü bu parfüm bence iki kısımdan oluşuyor. İkinci kısımda portakal çiçeği ve şeftali geri plana geçiyor. Ortaya odunsu notalar, yumuşak sayılabilecek sabunsu silhat ve azıcık da vanilya çıkıyor. Fakat sonları biraz yapay-kimyasal kokuyor. Böylece tenden ayrılıyor.

Pure Gold, modern, yumuşak ve meyvemsi çiçeksilik ile açılışını yapıyor. Bu kısım için olumsuz bir şey söylemek mümkün değil. Portakal çiçeği yüzünden biraz kadınsı tarafı ağır basıyor. Kabul ediyorum. Yine de denemelerimde erkekler tarafından giyilebileceğini düşünüyorum üst notaların. Ferah ve yumuşak açılışı insana mutluluk ve huzur veriyor. Yapaylığa rastlanmıyor. Fakat ikinci kısma geçildiğinde işin de rengi değişiyor. Başlangıçtaki doğallık kalmıyor. Onun yerine orta halli yapaylık geliyor. Burnu zorlayan bu yapaylık sanki silhattan (paçuli) geliyor. Hatta odunsu notalardan bile geliyor olabilir. Sonlarını sevmediğimi rahatlıkla söyleyebilirim.

Pure Gold, başlangıcında modern bir ferahlıkla size merhaba derken, sonlara doğru silhatın o baskın tarafı ile daha üst yaş grubuna hitap eder gibi hali var. Yani bir parfümde iki karakter var sanki. Bu anlamda ilginç. Montale’in genel olarak Arap ve Orta Doğu pazarına yönelik parfümler ürettiği bilinen bir durum. Pure Gold’un az da olsa, başlangıcından sonuna kadar Arap parfümlerine benzer şekilde koktuğunu söyleyebilirim.


Fakat kokusuna gelecek olursam o kadar farklı, çarpıcı yada aykırı değil. Genel olarak kadın parfümlerinde rastladığımız portakal çiçeği ve kadınsı meyvelerin çok ilginç yanı yok. Son kısımdaki sabunsu paçulinin ve odunsu notalarında. Yani Pierre Montale, şaheser yaratmaya çalışmamış, bilinen kadınsı parfümlerin benzerini meydana getirmiş. Orta kısımdan itibaren beliren tuhaf yapaylık, Pure Gold’un kalite hissiyatını düşürüyor. Ve niş markaya yakışmıyor bu durum. Benden söylemesi.

Özellikle başlangıcı çok güçlü Pure Gold’un. Onun için dikkatli kullanmanızı tavsiye ederim. Bu haliyle dört mevsimde de kullanılabilecek gibi. Kadınsı tarafı biraz ağır basıyor. Orta notalarından itibaren sanki erkeksilik ön plana çıkıyor.

Eau de Parfum (EDP) konsantrasyonunda. Günlük kullanıma uyabilecek tarzı memnun edici diyebilirim. Gece-gündüz her zaman kullanılabilir. Kalıcılığı gayet iyi. Orta kısımdan itibaren fark edilirliği normal seviyelere geliyor. İyiki de böyle oluyor.

Artıları:
+ Başlangıcı gayet güzel.
+ Kalıcılığı fena değil.

Eksileri:
- Orta kısımdan itibaren ortaya çıkan garip yapaylık hoşuma gitmedi.
- Silhat, sabunsu ve yapay kullanılmış.
- Çok yaratıcı yada farklı kokusu yok.

Koku Güzelliği:10/6