5 Haziran 2013 Çarşamba

Versace – Blue Jeans (1994)



Versace – Blue Jeans (1994)  Markanın popüler erkek parfümü.

1990'ların ortaları. Yaş olarak 14-15 civarındaydım. Kafamın bugünkünden daha az karışık olduğu zamanlar. Hayat daha kolay. Amerikan sinemasının belki de en gösterişli yılları. The Shawshank Redemption gibi hala IMDB'nin en yüksek puanına sahip çarpıcı filmi beyaz perdedeydi. Quentin Tarantino'nun harika filmi Pulp Fiction'da 1994 yılında sinema severlerin beğenisine sunuldu. Tom Hanks'in Forrest Gump’ını, Luc Besson'un Leon'unu unutmamak lazım.

Dönemin müzisyenleri de hiç fena değildi bir kaçı hariç. Boys II Men gibi temiz çocuklardan oluşan bir boyband kızların gönlünü kazanırken, Aerosmith gibi pop rock grupları da kendisini gösteriyordu. Bugün pek isimleri duyulmayan Celine Dion, Bon Jovi, Bryan Adams, Rod Stewart gibi popüler kültürün şarkıcılarını zevkle dinliyorduk. Fakat hepsinden de önemlisi 1994 yılında duyduğumuz bir haber hepimizde anlatılmaz duygular uyandırmıştı.

Dünya müzik tarihine Nevermind isimli albümüyle geçmiş nefis grup Nirvana'nın karizmatik ve gencecik solisti Kurt Cobain'in intihar ettiğini önce kabul edemedi kalbimiz. Bugün bile dinlemekten en zevk aldığım albümlerden birisinin yaratıcısı, bohem ve bunalımlı adam Cobain, o yaşlarda belki de ölümle ilk defa bu kadar yakından tanışmamızı sağlamıştı. Müzik tarihi için ne kadar büyük kayıp olduğunu şimdi çok daha iyi anlıyorum.


Parfüm dünyası ise 1990'ların başlarından itibaren erkeksi şiprelerin ve aromatik fujerların etkisindeydi hala. Ama değişim başlamıştı denilebilir. Daha yumuşak, tatlılığın kullanılmaya başladığı parfümler gelecekti. Bana göre Blue Jeans tam da bu dönemde gelmiş ve bir anlamda öncü olmuştu. Yani geçiş dönemi parfümlerinden diyebilirim onun için. Versace'ın üçüncü erkek parfümü olarak görünüyor. Markanın "Jeans" serisinin ilk örneği. Fragrantica'da odunsu oryantal olarak sınıflandırılmış. Bence aromatik fujera yakın kokusu. Resmi tanıtımı şöyle: “Bu parfümde doğrudan bir ferahlık vardır. O, temiz, berrak, sportif ve genç.”

Parfümü ilk sıktığımda karşıma tatlı turunçgiller, aromatik otlar ve tatlı lavanta çıkıyor. Kimi yorumcular limondan bahsetmişler ama bana hiç de öyle gelmedi. Ortalama tatlı turunçgiller diyebilirim üst notalar için. Fena değil. Geçelim orta kısma. Burada tatlımsı lavanta daha belirgin hale geliyor. Turunçgiller geriye çekiliyor. Tatlı galbanum ve sardunya da hissediliyor. Erkeksi çiçekler hakim daha çok. Lavanta, menekşe ve yasemin. Hepsinden bir parça var sanki. Son kısımda ise tatlımsı yapay misk, yapay odunsu notalar ve vanilya ile kapanışı yapıyor.

Görüleceği üzere Blue Jeans, detaylı sayılabilecek yapıda. Fakat insanda düz çizgide ilerlediği hissi veriyor. Başlangıcı bugün için bize sıradan gelebilir. Çünkü bir çok modern parfüm bu tip tatlımsı turunçgili kullanıyor. Ama üst notalara ustaca serpilmiş aromatik otlar gayet ilgi çekici. Orta kısımda ise yapay erkeksi çiçekler baş role geçiyor. Lavanta ve menekşe algılıyorum. Lavanta çok daha baskın. Başlangıçtaki tatlılık biraz daha artıyor orta kısımda. Yok, sevmedim orta kısmı. Sonlarda ise yine tatlılık dikkat çekiyor. Misk, yapay vanilya ve yapay odunsu notalar harikalar yaratamıyor. Özellikle kıyafet üzerinde yapay vanilya, en uzun süre dayanan alt nota olarak öne çıkıyor.

Blue Jeans, parfüm endüstrisinin en bilinen oyuncularından birisi. Sadece ülkemizde değil, yurt dışında da büyük bir kullanıcı kitlesi olduğu anlaşılıyor. Zaten Versace'ın geçen on dokuz yılın ardından üretimini devam ettirmesi bize büyük bir ticari başarı olduğunu anlatıyor. Hatta görünen o ki Versace'ın en başarılı erkek parfümlerinden birisi. Fakat güzel koktuğu anlamında söylemiyorum. Yani bu parfüm, çok satan geç dönem klasiklerden birisi dersem yanlış olmaz. İyi de neden böylesine başarılı oldu Blue Jeans?


Muhtemelen döneminin daha önce denenmemiş koku formunu kullanmasıydı başarısının sırrı. O döneme kadar böylesine tatlımsı parfümlere çok rastlanmıyordu. Blue Jeans, bu anlamda ilk taşı atanlardan birisiydi. Yani o dönemin koku trendlerine hiç uymuyordu. Bu da onu devrimci yapıyordu. Zaten en büyük hata onu, günümüzün modern tatlı parfümleri ile kıyaslamak olur. Eğer böyle kıyaslama yaparsak yanlış sonuçlara ulaşabiliriz.

Blue Jeans, orta kısımdan itibaren rahatsızlık edici bir yapaylığa başvurmuş. Neden böyle bir seçim yapılmış anlayamadım. Bu yapaylık, parfümün kalite hissini ciddi anlamda düşürüyor. Onu sıradan ve vasat bir ana akım parfüme dönüştürüyor ne yazık ki. Bence en büyük eksiği bu.

Genel anlamda herkesin sevebileceği gibi kompozisyona sahip. Zaten bu parfümü kadınların da oldukça beğendiğini okuyorum. Demek ki Versace bu anlamda hedefine ulaşmış. Büyük kesimler tarafından sevilerek kullanılan, rakiplerine göre çok düşük fiyatı ile ulaşması kolay arkadaşlardan. Bunlarda olumlu yanları.

Son tahlilde Blue Jeans çok başarılı bir kokuya sahip değil. Baştan sona büyük değişim göstermeyen kokusu (açılışı hariç) hayal kırıklığı yarattı bende. Çok ilginç yada yaratıcı değil. Ve en büyük şanssızlığı da bir çok güçlü rakibinin karşısında fazla şansı yokmuş gibi görünüyor. Bence bir şişesini, uygun fiyatına rağmen almak gereksiz gibi.


On dokuz yılın ardından Blue Jeans, oldukça modern kokuyor diyebilirim. Yani öyle eski yada tozlu değil. Bu anlamda ileri görüşlü parfümmüş. Sanki geçtiğimiz yıl çıkarılmış gibi günümüzün parfüm trendlerine yakın. Bu anlamda hakkını teslim etmek lazım.

Blue Jeans'in ismine ve şişesine bakıp da akuatik yada ferah, deniz temalı bir kokuya sahip sanmayın. Hiç öyle ferah değil. Gayet tatlı (zaman zaman aşırıya kaçan), ağdalı kokusu, yaz sıcakları için baygınlık verici olabilir. Bu yönüyle genç erkekleri hedeflediğini düşünüyorum. 17-30 yaş için olabilir. Bence ilkbahar-sonbahar-kış mevsimi kullanımına daha yakın.

Tabiki şişesinden kısaca bahsetmemek olmaz. Coca Cola'ya benzeyen mavi şişe çok farklı. Hatta tasarımını bizzat Gianni Versace'ın yaptığına dair bilgiye rastladım. Umarım doğrudur. Alüminyum kutusu da çok rastlanır türden değil. Fakat bu kutu fazlaca basit ve ucuz bir imaj veriyor bence. Parfümün tasarımcısı, çok bilinmeyen burunlardan Jean-Pierre Bethouart.    

Artıları:
+ Başlangıcı fena değil.
+ Kalıcılığı kıyafet üzerinde gayet iyi.
+ Fiyatı ucuz ve her yerde bulunabiliyor.

Eksileri:
- Orta kısımdan itibaren başlayan yapaylık ciddi sorun.
- Tatlılığın kullanımında ölçü biraz kaçmış. Bu tür tatlı parfümleri sevmeyenler denememeli.
- Ortalama ve vasat kokusu çok şey vaat etmiyor.

Koku Güzelliği:10/6

1 Haziran 2013 Cumartesi

Montale – Pure Gold (2009)



Montale – Pure Gold (2009)

Gayet masum ve insani bir istek. Hem de çok. Ne istiyor bu insanlar? Elimizde zaten az sayıda kalmış yeşil alanlarımızı ve meydanlarımızı elimizden almayın diyorlar. Şehirlerin nefes almasını sağlayan ağaçları ve meydanları rahat bırakın diyorlar. Bunu anlamak çok mu zor? Bunu neden zihniniz almıyor bir türlü? O süslü “kalkınma, büyüme ve gelişme” mazeretleri ile daha ne kadar şehri, binalara ve alış veriş merkezlerine boğacaksınız. Yetmedi mi inşaat hırsınız ve aşkınız. Gözünüz ne zaman doyacak.

Gördüğüm kadarıyla anlamayacaksınız. Zaten size anlatmaya da gerek yok. Çünkü aklınızı kaçırmak üzeresiniz. Bu o kadar açık seçik görülüyor ki. Kendi halkına bu kadar zalimce davrananları ilahi adalet affetmeyecektir. Bundan hiç kimsenin şüphesi olmasın. E bize de her zaman ki gibi sabırlı olmak düşüyor. Sabır, sabır, ya sabır. Ama nereye kadar sabır…


Dönelim bugünkü yazı konumuza. Fransız parfümör Pierre Montale’ın birbiri ardına çıkardığı kokulardan birisi de Pure Gold. Markanın, Golden Selection serisine ait Pure Gold, Fragrantica’da meyveli-çiçeksi olarak sunulmuş. Kendi sitelerinde çiçeksi sınıfına konulmuş. Açılışında hafiften kadınsı turunçgil hissediyorum. Sanırım burnuma gelen koku portakal çiçeği. Çok taze, lezzetli ve ferah. Portakal çiçeğine biraz da şeftali eşlik ediyor. İkisinin birleşimi iyi sonuç vermiş. Başlangıcı çok güzel Pure Gold’un. Sonrasındaki kısma geçelim. Çünkü bu parfüm bence iki kısımdan oluşuyor. İkinci kısımda portakal çiçeği ve şeftali geri plana geçiyor. Ortaya odunsu notalar, yumuşak sayılabilecek sabunsu silhat ve azıcık da vanilya çıkıyor. Fakat sonları biraz yapay-kimyasal kokuyor. Böylece tenden ayrılıyor.

Pure Gold, modern, yumuşak ve meyvemsi çiçeksilik ile açılışını yapıyor. Bu kısım için olumsuz bir şey söylemek mümkün değil. Portakal çiçeği yüzünden biraz kadınsı tarafı ağır basıyor. Kabul ediyorum. Yine de denemelerimde erkekler tarafından giyilebileceğini düşünüyorum üst notaların. Ferah ve yumuşak açılışı insana mutluluk ve huzur veriyor. Yapaylığa rastlanmıyor. Fakat ikinci kısma geçildiğinde işin de rengi değişiyor. Başlangıçtaki doğallık kalmıyor. Onun yerine orta halli yapaylık geliyor. Burnu zorlayan bu yapaylık sanki silhattan (paçuli) geliyor. Hatta odunsu notalardan bile geliyor olabilir. Sonlarını sevmediğimi rahatlıkla söyleyebilirim.

Pure Gold, başlangıcında modern bir ferahlıkla size merhaba derken, sonlara doğru silhatın o baskın tarafı ile daha üst yaş grubuna hitap eder gibi hali var. Yani bir parfümde iki karakter var sanki. Bu anlamda ilginç. Montale’in genel olarak Arap ve Orta Doğu pazarına yönelik parfümler ürettiği bilinen bir durum. Pure Gold’un az da olsa, başlangıcından sonuna kadar Arap parfümlerine benzer şekilde koktuğunu söyleyebilirim.


Fakat kokusuna gelecek olursam o kadar farklı, çarpıcı yada aykırı değil. Genel olarak kadın parfümlerinde rastladığımız portakal çiçeği ve kadınsı meyvelerin çok ilginç yanı yok. Son kısımdaki sabunsu paçulinin ve odunsu notalarında. Yani Pierre Montale, şaheser yaratmaya çalışmamış, bilinen kadınsı parfümlerin benzerini meydana getirmiş. Orta kısımdan itibaren beliren tuhaf yapaylık, Pure Gold’un kalite hissiyatını düşürüyor. Ve niş markaya yakışmıyor bu durum. Benden söylemesi.

Özellikle başlangıcı çok güçlü Pure Gold’un. Onun için dikkatli kullanmanızı tavsiye ederim. Bu haliyle dört mevsimde de kullanılabilecek gibi. Kadınsı tarafı biraz ağır basıyor. Orta notalarından itibaren sanki erkeksilik ön plana çıkıyor.

Eau de Parfum (EDP) konsantrasyonunda. Günlük kullanıma uyabilecek tarzı memnun edici diyebilirim. Gece-gündüz her zaman kullanılabilir. Kalıcılığı gayet iyi. Orta kısımdan itibaren fark edilirliği normal seviyelere geliyor. İyiki de böyle oluyor.

Artıları:
+ Başlangıcı gayet güzel.
+ Kalıcılığı fena değil.

Eksileri:
- Orta kısımdan itibaren ortaya çıkan garip yapaylık hoşuma gitmedi.
- Silhat, sabunsu ve yapay kullanılmış.
- Çok yaratıcı yada farklı kokusu yok.

Koku Güzelliği:10/6

29 Mayıs 2013 Çarşamba

Joop – Go (2006)



Joop – Go (2006)

1944 yılında doğmuş Wolfgang Joop. Almanya kökenli. Üniversitede pazarlama psikolojisi okumuş. Fakat asıl yapmak istediğinin bu olmadığını kısa sürede anlamış. Daha sonra Berlin'de moda tasarım bölümünde okumuş. 1978 yılındaki tasarım serisi büyük ün kazandırmış ona. Ünlü olup tanınmasını bu tarihe borçlu diyebiliriz. Ve sonrasında başarı basamaklarını tırmanmış Wolfgang Joop. Hatta markasının isminin sonuna ünlem işareti koyarak, kendisini rakiplerinden ayırıyor.

1987 yılında parfüm işine giren Joop!, 2013 yılı itibariyle 35 civarında parfüme imza atmış. Coty ile sözleşme imzalayan Joop'un bütün yeni parfümlerine bu marka imza atıyor. Bugün inceleyeceğim Go'da Coty şirketi tarafından üretilmiş. Fragrantica'da odunsu aromatik olarak sınıflandırılmış. Bence de doğru bir sınıflandırma. Tanıtımı ise şöyle: "Neşeli, tutkulu, tensel bir koku. Hayattan zevk alan özgür ruhlu erkekler için tasarlanmıştır. Sıcak, odunsu, baharatlı ve erkeksi."

Parfümü ilk sıktığımda karşıma tatlı turunçgiller ve tatlımsı meyveler çıkıyor. Portakal-mandalina benzeri turunçgiller çok güzel diyebilirim rahatlıkla. Aslında daha çok modern meyvemsi açılışı var. Gayet doğal, aromatik ve ferah. Üst notalarını sevdim Go'nun. Orta kısma geçilince turunçgillerin etkisi kalmıyor. Onun yerine tatlımsı meyveler geçiyor. Açıklanan notalarında rhubarb isimli tropikal meyve var. Sanırım bu tatlımsı meyvemsilik rhubarbdan geliyor.  Orta kısımda parfüm biraz daha tatlanıyor ve şekerli hale geliyor. Alttan alta baharatlar da hissediyorum. Azıcık da şekerli menekşe. Orta kısım yapay ve çok ilginç değil. Alt notalarında yapay odunsuların ağırlığı daha da artıyor. Son kısmını hiç sevmedim Go'nun.


Go, günümüzün modern, tatlı, meyveli parfümlerinden birisi. Ana ekseni rhubarb ve turunçgiller oluşturuyor. İkinci baskın öğe ise yapay ve plastiğimsi odunsu notalar. Orta kısımdan itibaren kendisini gösteren plastiğimsi yapaylık, öncelikle rhubarb meyvesi ile sonrasında odunsu notalar ile devam ediyor. Yumuşak tatlı baharatlar çok baskın değil. Ayrıca erkeksi çiçekler de bazen kendilerini gösteriyor.

Go, yüksek kaliteli bir parfüm değil. Orta kısımdan itibaren beliren plastiğimsi yapaylık, parfümün en temel sorunu. Sanırım parfümün de bu kadar vasat olmasının en büyük sorumlusu. Bir marka neden bu kadar göstere göstere yapaylığa prim verir ve kaliteyi düşürür? Anlamak zor.

Aslında tahmin ediyorum. Joop!, Go ile genç erkekleri hedeflemiş. Modern, canlı, pozitif. Tam bir piyasa parfümü diyebilirim. Çoğu insanın beğenebileceği yapıda. Amaç çok satan ortalama modern bir parfüm ise Go bunu başarabilir. Ama anladığım kadarıyla Go büyük ticari başarı yakalayabilen arkadaşlardan değil. Çok fazla kullanana rastlamadım. Sanırım Jump'ın gerisinde kalmış. Tabiki markanın en büyük hiti olan Joop! Homme'u saymıyorum bile.

Go, her kullanışımda, orta notalarından itibaren hissedilir derecede baş ağrısı yaptı. Bir tarafım Go'yu sevmek isterken, diğer taraftan bütün gün baş ağrısı ile uğraşmak hoş olmuyor. Onun içindir ki Go, hiç bir zaman tercih edeceğim parfümlerden değil.


Açıklanan notalarında rhubarb isimli tropikal meyve olduğundan bahsetmiştim. Bu meyve Givenchy'nin popüler parfümü Xeryus Rouge'da da kullanılmış. Zaten orta kısımdan itibaren Xeryus Rouge'a biraz benziyor. Her iki parfümdeki yapay plastiğimsi odunsu notalar ve rhubarb, yakın kokular olduklarını düşündürdü. Hatta Xeryus Rouge'da aynı şekilde baş ağrısı yapmıştı bende. Acaba fail rhubarb mı? Kim bilir.

Günlük kullanıma rahatlıkla uyabilecek hatta güvenli sayılabilecek parfümlerden Go. Eğer sizde baş ağrısı yapma riskini göze alıyorsanız, etraftan güzel tepkiler geleceğini düşünüyorum size. Özellikle başlangıcı gayet başarılı.

Bazı yorumcular Go'yu ferah ve yaz mevsimi için ideal olarak anlatmışlar. Bence başlangıcı dışında o kadar da ferah kokusu yok. Hatta bol şekerli yapısı, sıcak yaz günlerinde rahatsız edici bile olacaktır. Zaten sıcak günlerde denediğimde pek iyi sonuçlar alamadım. Fakat akşam serinliğinde daha güzel durdu üzerimde Go. Onun içindir ki yaz mevsimi dışında her zaman kullanılabilir. Şişesinin yeşil olduğuna bakıp da yeşil çiçeksi bir parfüm beklemeyin. Çünkü değil.  Tabiki menekşe kısmını saymazsam.


Go'yu bir çok ana akım markaya işler yapan Sophie Labbe tasarlamış. Luca Turin'in kitabında Go, güllü turunçgil olarak sınıflandırılmış ve beş üzerinden bir yıldız verilerek çok kötü bulunmuş.

Artıları:
+ Başlangıcı güzel.

Eksileri:
- Orta kısmı çok yapay.
- Son kısmı sıradan.
- Fark edilirliği zayıf.
- Baş ağrısı yapıyor.

Koku Güzelliği: 10/5

24 Mayıs 2013 Cuma

Creed – Tabarome Millesime (2000)



Creed – Tabarome Millesime (2000)  Markanın erkek parfümlerinden.

1874 yılında Oxfordshire-İngiltere'de doğan bir çocuk, ilerleyen yıllarda dünya siyasi tarihinin önemli simgelerinden birisi olacaktı. Babası İngiliz aristokrasisine mensup Lord olan bu çocuk, 1895 yılında Kraliyet Harp Okulu'nu bitirdi ve teğmen olarak görevine başladı.

Orduda görev yaptığı sırada İngiliz sömürgelerindeki isyanların bastırılmasında etkin rol oynadı. Hindistan, Mısır ve Sudan'da savaşlara katılmış, madalyalar almış başarılı bir askerdi. Diğer taraftan savaş muhabirliği yapıyordu. Çalıştığı gazetede makaleler yazdı. Ordunun bu ülkelerdeki yanlışlarını yazması, bir çok kişinin hoşuna gitmemişti. İlerleyen yıllarda ordudan ayrılıp, gazeteciliğe ağırlık verdi. Gazetecilik alanında da kendisini hemen gösterebilmişti. Kısa sürede Londra'da tanınan bir kişi oldu. Aynı babası gibi Muhafazar Parti'ye üye oldu. Milletvekili seçilmesi uzun sürmemişti. Kendisine kurulan hükümette Sömürge Müsteşarlığı verildi. Sonrasında önce bakanlık, nihayetinde de başbakanlığa kadar yükseldi. Ve İngiltere'nin gelmiş geçmiş en önemli başbakanlarından birisiydi şüphesiz.

İlginç anektodları ve sözleri olan Winston Churchill'in en sevdiklerimden birisi ise şu: "Kapitalizmin doğal ahlaksızlığı, nimetleri adaletsiz paylaşmasıdır. Sosyalizmin doğal fazileti ise sefaleti eşit paylaşmasıdır." Tarihe mal olmuş şahsiyetlerden olan Winston Churchil'i aslında fikir adamı olarak da düşünebiliriz. Böylesine önemli kişilikten esinlenmiş Creed'in Tabarome Millesime parfümü.


Yüksek kaliteli purolara ve brandy içkisine düşkünlüğü herkesçe biliniyor Winston Churchil'in. Tabarome Millesime'de ilhamını Churchill'in bu iki tutkusundan almış. Tabarome kelimesi tütün ve aroma kelimelerinin birleşiminden türetilmiş. Kendi sitelerinde odunsu-yeşil olarak sınıflandırılmış. Tanıtımı ise şu cümlelerle yapılmış: "Kadın ve erkek için zengin, sıcak, tensel koku ile turunçgil ferahlığının mükemmel dengesi. Orijinal, tensel ve sofistike."

Tabarome Millesime'i ilk sıktığımda karşıma buruk turunçgiller çıkıyor. Muhtemelen bergamot, mandalina veya portakaldan geliyor. Çok ilginç yada farklı değil başlangıcı. Sevdiğimi söyleyemem. Bir süre sonra orta kısma geçiliyor. Turunçgil teması aynen devam ediyor. Bu andan itibaren yumuşak baharatlar (zencefil) ekleniyor. Yani kokusu turunçgilli zencefil halini alıyor. Ayrıca Creed'in bazı parfümlerinde rastladağım yapay-parlak ambergris ile karşılaşıyorum. Fakat hiç iyi sonuçlar vermiyor buluşma anı. Zencefilli portakal güzel olsa da yapay ambergris hiç hoş olmamış. Orta notalarına da çok ısınamadım. Gelelim sonlara. Alt notalarda yumuşak tütün kokusu kendisini hissetiriyor. Odunsu notalarda var. Bence parfümün en güzel yeri sonları. Ama o kadar az hissedilir oluyor ki neredeyse algılayamıyorsunuz. Böylece de sona eriyor.

Tabarome Millesime, markanın bilinen parfümlerinden. Denediğim diğer Creed’ler gibi basit bir parfüm. (Bois du Portugal’ı saymazsam) Çok derin yada bol katmanlı değil. Bu anlamda ilk hayal kırıklığımı yaşadım. Ben özellikle tütün aromasına dikkat kesildim. Ama öyle çok yoğun bir tütün kullanımı göremedim. Parfümün genel karakteri metalik-yapay-yeşil zencefilli turunçgiller. Kimi kullanıcılar deriden bile bahsetmiş. Hatta kabe samanı. Ama yok. Bana hiç gelmiyor bu notalar.


Tabarome'un notalarında tütün ve zencefil gibi kış mevsimine yakışacak aromalar var. Ama ilginç bir şekilde öyle ağır ve keskin bir hali yok. Oldukça yumuşak hatta ferah bile diyebilirim. Bu anlamda şaşırttı beni. Yaz mevsiminde bile fazla sıkmamak kaydıyla kullanılabilir. Bu anlamda dört mevsim de kullanılabilecek parfümlerden.

Tabarome Millesime'in resmi tanıtımları genellikle lüks İngiliz Erkekler Kulübü teması üzerinden işlenmiş. Yani belli bir yaşa gelmiş, rafine, yüksek maddi olanaklara sahip, futbol yerine golfe ilgi duyan, snob erkekler hedeflenmiş. Tütün kokusu da bunun için vurgulanmış muhtemelen. Yani bu tür erkeklerin yüksek estetik duygusuna sahip olduklarını, onun içinde kaliteli purolar içtiklerini bilinç altımıza mesaj olarak vermek istemiş olabilirler. Fakat durum hiç de istedikleri gibi olmamış.

Parfümümüz, bir kere sonları hariç, yüksek kaliteli gibi gelmedi bana. Başlarda az olan yapaylık, orta kısımda burnu zorlar hale geliyor. Markanın başka parfümlerinden olan Silver Mountain Water'a benzettim bu metalik-yapay ambergrisi. Orada da sevmemiştim. Burada da sevemedim. Başlangıcı ve orta kısmını başarılı bulamadım. Sonları ise biraz durumu kurtarsa da hiç yeterli değil.

Özerllikle ten üzerinde denediğimde hiç de güzel bir koku ile karşılaşmadım. Ne yazık ki Tabarome Millesime, koklamaktan zevk aldığım bir arkadaş olamadı. Zaten Creed parfümleri ile bir türlü dost olamıyorum. Tenimde çok yapay olarak kendisini gösterdi. Fakat kıyafetlere sıktığımda nispeten daha başarılı olduğunu farkettim. Yapaylık azalıyordu kumaş üzerinde. Bunu da gözlem olarak vereyim.


Genel anlamda çok büyük değişiklik yaşanmıyor kokusunda. Aynı çizgide ilerliyor. Çarpıcı değil. Benzersiz değil. Bir başka Creed hayal kırıklığı olarak yerini alıyor Tabarome Millesime. Oysaki ne büyük hevesle denemiştim. Bu arada ünlü Amerikalı oyuncu Humphrey Bogart'ın da Tabarome'u kullanan ünlülerden olduğu geçiyor kaynaklarda.

Luca Turin, kitabında Tabarome'a beş üzerinden sadece iki yıldız vermiş. Açıkçası yine katılıyorum bu nota. Ve özetle şunları söylemiş: "Ben sıcak koumarin benzeri tütün kokusu beklerken onun yerine geri planında odunsu-turunçgil bulunan güçlü ve kocaman bir odunsu-amber ile karşılaştım. Yanlış etiketlenmiş ve anlamsız."

Parfümün tasarımını altıncı nesil Creed ailesi üyesi Olivier Creed yapmış. Erkek parfümü olarak piyasaya sürülmüş. 25 hatta 30 yaş ve üzerindeki arkadaşlara daha çok uyacak gibi. Fark edilirliği düşük oldu tenimde. Denemeden almayınız, pişman olmayınız.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Artıları:
+ Sonları başarılı.
+ Kalıcılığı fena değil.

Eksileri:
- Başlangıcını ilgi çekici bulmadım.
- Orta kısmı vasat ve yapay.
- Farkedilirliği yüksek olmadı tenimde.
- Fiyatı çok yüksek.

Koku Güzelliği:10/6