7 Mayıs 2013 Salı

Hermes – Terre d’Hermes Parfum (2009)



Hermes – Terre d’Hermes Parfum (2009)  Markanın başarılı erkek parfümü.

"Burnum, bir organ olarak sadece kontrol işlevini yerine getirir. Kokuları beynim ile koklarım. Her kokunun diğerleriyle nasıl kombine edileceğini bilirim. Parfümleri ilk önce kafamın içinde oluştururum.

Bir çok parfüm tasarımcısı 1000 civarında element kullanır. Ben parfümlerimi oluştururken sadece 200 civarı element kullanırım. Bu kontrol meselesi. Çok fazla element beni korkutuyor. Kendimi basit kokular oluşturmak için zorlamak istiyorum."

28 yaşında ilk parfümümü Van Cleef&Arpels için tasarladım. İsmi ironik şekilde "First"'dü. O parfümde 160 element kullanmıştım. Aslında benim için çok fazla. 2006 yılındaki Terre d'Hermes'te sadece 30 adet element vardı. Bir Japon Haiku (dünyanın en kısa ve sade şiirleri) gibi basit olmak istiyorum. O aslında en zor olan şey, basit olmak."

Ne kadar da haklı Jean Claude Ellena. 21. yüzyılın baş döndüren hızında çoğumuz kayıp ruhlar gibiyiz. Bir şeyler için koşuşturuyoruz. Ama 8-9 saatlik mesailerin nasıl sona erdiğini bile anlayamıyoruz. Saatler, günler, aylar hatta yıllar avuçlarımızın içinden akıp gidiyor. Ve biz sadece bakıyoruz arkasından. Başka ne yapabiliriz ki...

Belki de çözüm hayatı basit yaşayabilmek. Zaten bu amaçla ortaya çıkmış Minimalizm. Kelime olarak, Fransızca'da minimum anlamına gelen minimal sözcüğünden türetilmiş. Minimalizmin Türkçe karşılığı olarak gösterişsiz, süssüz ve sade terimleri kullanılabilir. Minimalizm akımı bir çok alanda kendisini göstermiş. Özellikle mimari ve sanatta sıkça örneklerine rastlanıyor. Fakat daha da önemlisi, sonu "izm" ile biten doktrinlerin insan hayatına ne kadar uygun olduğu öteden itibaren tartışılıyor. Her "izm" dünya hayatına uyarlanabilir mi?

Minimalizm yani hayatın her alanında sadelik akımı, bence insan doğasına en yakışan ideolojilerden birisi. Çünkü insanın bir şeylere sahip olup, onun mülkiyetini elde etme hırsı asla bitmeyecek. Ve bu hırsı için savaşlar çıkaracak, yanlış yollara sapabilecek, yalan söyleyebilecek, yeri gelecek kardeşini bile tanıyamayacak. Oysaki hayatın her alanında sadelik, insanlığın yuvarlandığı uçurumdan kurtulmanın yollarından birisi olabilir.

                        Terre d'Hermes'in şişe tasarımı, minimalizmin ne demek olduğunu anlatıyor bize adeta. 

Ünlü Fransız markası Hermes'in baş parfümörü Jean Claude Ellena için de parfüm dünyasının minimalist babası diyorlar. Hatta parfümörlerin Mozart'ı. Fakat yukarıdaki söyleşide de görüleceği üzere o kendisini basit olmaya çalışan birisi gibi görmeye çalışıyor. Eserlerini bu temel üzerine şekillendiriyor. Zaten 2006 yılında, dünya çapında büyük ses getiren parfümü Terre d'Hermes'te bu kaynaktan besleniyor. Belki de böylesine başarılı olmasının sebebi aslında çok karmaşık gibi görünen parfüm formüllerini kısaltması ve öze ulaşabilmesi. Sebebi ne olursa olsun, Terre d'Hermes'in son yedi yılın en önemli ana akım parfümlerinden olması tesadüf değil.

Bu popüler parfüme 2009 yılında bir kardeş geldi diyebilirim. Aynı isme ve aynı şişe tasarımına sahip Terre d'Hermes Parfum, abisine çok benzese de aradaki farklar dikkat çekici. 2006 yılındaki Terre d'Hermes EDT olarak piyasaya sunulmuştu. 2009'daki Parfum versiyonu "Eau de Parfum" olarak geçiyor kendi sitelerinde. Kutusunun üzerinde ise Pure Parfum yazıyor. Hangi konsantrasyonda olduğunu anlayamadım. Sanırım Hermes'in de kafası karışık bu konuda.

Resmi tanıtımı şöyle: ” Cennet ve yeryüzünü bir araya getiren bitki ve mineral kokusu. Turunçgil vurgusunu, çakmak taşının mineral notalarını, bitki ve baharatlar ile harmanlar. Sadece karışık, şefkatli ve kararlı erkekler için tasarlanmıştır. Kalıcı ferahlık, mineral derinlik ve odunsu notaların sıcaklığı. Yerle gök arasında bir parfüm. Toprak, su ve bulut. Şiirselliğe ve güce yolculuk. Yeni bir öz ve cömert duygular. Saf parfüm, yeni bir yoğunluk.”

Terre d'Hermes Parfum, Fragrantica'da odunsu şipre olarak sınıflandırılmış. Üzerime ilk sıktığımda burnuma gelen kokuyu şöyle açıklayayım. Oldukça güçlü yeşil çiçekler ve biraz da turunçgiller. Çok doğal, çok lezzetli ve çok rafine. Tatlımsı yeşil çiçek yaprakları gibi adeta. Normalde bu tür yeşil çiçekleri sevmesem de burada gayet güzel kullanılmış. Üst notalar için harika demek yeterli olacaktır. Orta notalara geçilirken nefis portakal kokusu kendisini gösteriyor. Bu andan itibaren turunçgillere odunsu notalar ekleniyor. Derinlerden biraz biraz baharatlar hissediliyor. Muhtemelen biber. Ve tabiki çakmaktaşı. Turunçgil-odunsu notalar işbirliği de çok başarılı. Son kısımda ise portakal etkisi azalıyor. Onun yerine hafif dumansı bir kabe samanı geliyor. Meşe yosunu az da olsa oralarda bir yerde.



Terre d'Hermes Parfum, 2006 yılında çıkarılmış abisi ile benzer kokuya sahip. Hatta parfümlere meraklı olmayan birisine koklatsak ikisi arasında büyük farklar bulamayabilirler. Ama dikkatli kullanıcılar için başlangıcı oldukça farklı diyebilirim. Onun dışında orta kısımdan itibaren oldukça benziyorlar. Terre d'Hermes'deki o portakal-odunsular-mineral-kabe samanı ana yapı korunmuş. Fakat Parfum versiyonunda daha yumuşak notalar seçilmiş orta kısımdan itibaren. Terre d'Hermes'in o keskin ve burnu zorlayan toz-toprak-biber aroması yeni versiyonda çok daha sakinleştirilmiş. Daha sevilese hale getirilmiş.

Terre d'Hermes Parfum aynı abisi gibi çok yüksek kaliteli bir parfüm olmuş. Hiç yapaylığa rastlanmıyor. Notalar birbiri ile uyum içinde. Sizi rahatsız edecek yada keyfinizi kaçıracak tarafı yok. Eğer benim gibi Terre d'Hermes'i çok kullanılabilir bulamadıysanız, Parfum versiyonunu oldukça seveceğinizi düşünüyorum. Kullanım süresince Parfum versiyonunu çok sevdim. Gayet de giyilebilir buldum. Özellikle yeni versiyonunda portakal-greyfurt kokusunun arttırılması çok iyi bir tercih olmuş. Orta kısım ise abisi kadar rahatsız edici ve radikal değil. Sonları ise hoş ve abartısız kabe samanı kullanımı ile dikkat çekici. Sanırım Terre d'Hermes'i pek sevemeyenler için bir güncelleme gibi düşünülmüş Parfum versiyonu.

Hem normal versiyonunu hem de Parfum versiyonunu aynı kişi yani Jean Claude Ellena tasarlamış. Kokusundaki yüksek kalite zaten böylesine bir ustanın elinden çıkması gerektiğini haykırıyor. Parfümdeki pürüzsüzlük kuşkusuz büyük bir deneyimin ve işinde sanatkar olmanın sonucu. Terre d'Hermes Parfum, rahatlıkla niş parfümlerin klasmanında yarışabilir. Gerek rafineliği, gerek yüksek kalitesi, gerek koku güzelliği anlamında bence niş parfüm ayarında. Gönül rahatlığıyla tavsiye edebilirim.

Bence bu parfüm konforlu ve herkesin ilgisini çekebilecek gibi tasarlanmış. Abisinin keskin tarafları törpülenerek, daha geniş bir müşteri portföyüne ulaşılmak istenmiş olabilir. Tam da bu koku formuyla başarılı olacaklarını sanıyorum. Sonuçta çok büyük ticari başarının devamı olarak görebiliriz Terre d'Hermes Parfum'u. Bu arkadaş, günlük kullanım için farklı bir seçenek. Arttırılmış portakal kokusu, parfüme canlılık, neşe ve hayat katmış. Bu haliyle cıvıl cıvıl bir yaz parfümü olarak da kullanılabilir. Hüzünlü bir sonbahar kolonyası olarak da. Eğer günümüzün birbirinin aynısı vasat deniz temalı parfümlerinden bıktıysanız ve ilk Terre d'Hermes'i pek sevemediyseniz, Parfum versiyonu sizi kendisine çağırıyor. Bence bu sese kulak verin.


Bana katılırmısınız bilemeyeceğim ama Terre d’Hermes Parfum’un başlangıcını markanın diğer parfümü Un Jardin Sur Le Nil’e benzettim. Orta kısımdan itibaren ise Terre d’Hermes’e. Bence Un Jardin Sur Le Nil ile Terre d’Hermes’in ilginç bir karışımına benziyor kokusu. Yada bana öyle geliyor.

Dört mevsim kullanabilecek gibi duruyor. Bu haliyle seçim yapmak için iyi fikir. Fakat fiyat olarak biraz yüksek diyebilirim. Hatta bazı niş markaların fiyatlarına yakın. Yani ne olur ne olmaz denemeden almayın.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkürü borç bilirim.      

Koku Güzelliği:10/8

5 Mayıs 2013 Pazar

Parfüm Merakı Forumu



Merhabalar sevgili parfüm severler.

Parfümlerle ilgili yeni bir platform oluşturmak istedim. Yine blogspot (Google) üzerinde bir forum sitesi meydana getirdim. Parfüm Merakı blog sitesindeki mesaj yazma seçenekleri çok sınırlı olduğundan, bir çok farklı başlığa sahip forum uygulaması daha kullanışlı olacaktır. Her türlü parfüm paylaşımını sizlerde orada rahatlıkla yapabileceksiniz.

Yeni oluşturduğum parfüm paylaşım forumu şu: http://parfummerakiforumu.blogspot.com

Buraya üye olup, başlıklar açabilip, mesajlaşma olanaklarına sahip olacaksınız. Ayrıca sizlerinde yeni fikirlerini her zaman duymak isterim yeni platformun eksiklikleri ile ilgili.

4 Mayıs 2013 Cumartesi

Montale – Wild Aoud (2009)



Montale – Wild Aoud (2009)  Markanın öd ağacı temalı parfümü.

Birisi Montale'ı durdursun! Çünkü her sene onar onar parfümler piyasaya sürüyorlar. Bu gidişle 2-3 yıla kadar dünyanın en çok parfüme imza atmış markası olacaklar. Yüzyılı devirmiş Creed ve Guerlain'i bile geçecekler. Oysaki 2003 yılında kurulmuş ve 2007 yılında parfüm üretmeye başlamış Montale. Ve 2013 yılı mayıs ayı itibariyle 89 parfüme ulaşmışlar. Tahmin edebileceğiniz üzere oldukça fazla öd ağacı temasına sahip kokuya yer vermişler.

Arap veya Orta Doğu kültürüne yakın parfümler üretmesiyle tanınıyor Montale. Hem parfümlerin isimleri hem de genel koku karakteri itibariyle bu pazara yönelik oldukları düşünülebilir. Ama zaman zaman Avrupa ve Batı kültürüne yakın parfümlere de yer veriyorlar koleksiyonlarında. Tespit edebildiğim kadarıyla öd ağacı temalı 33 parfümleri bulunuyor. Wild Aoud ise ismiyle dikkatimi çekmeyi başarıyor. Nedense elim ona gidiyor diğerlerinin arasından.

Wild Aoud, markanın 2009 yılında çıkarttığı bir arkadaş. Parfümün başlangıcı bir parça bergamot ve bolca şekerli portakal-turunçgil ile gerçekleşiyor. Oldukça tatlı ve ferah sayılabilecek açılışı var. Harika olmasa da çok kötü de değil. Sonrasında bu şekerli turunçgiller biraz geriye çekilirken ortaya tatlı meyveler, öd ağacı ve tatlı çiçekler çıkıyor. Başlangıcı ile paralel devam eden orta notalar hala meyveli kokunun etkisi altında. Son kısımda ise meyveli yapı gidiyor. Yerine tozlu paçuli geliyor. Bu kadar radikal bir değişiklik beklemiyordum. Garip bir son diyebilirim. Onun dışında da söyleyecek çok fazla şey yok.

Wild Aoud, çok basit bir formülasyona sahip muhtemelen. Tatlı meyveler, tatlı odunsu notalar (ağırlık öd ağacında) ve tatlı çiçekler (sardunya). İşte size Wild Aoud. Genel itibariyle oldukça tatlı-şekerli meyvelerin hakimiyetinde diyebilirim. Hatta ilk denediğimde bir başka Montale parfümü Soleil de Capri'ye benzettim. İkisinde de aynı ortalama meyvemsi his. Fakat sonlardaki tozlu paçuli ile nasıl bir bağ kurabilmiş meyveler pek anlayamadım.


Montale'ın niş marka olmadığını bilsem Wild Aoud için sıradan bir meyveli kompozisyon der geçerim. Ama parfümleri kendi sitelerinde 110 Euro'ya satılan bu markanın daha yaratıcı olmasını istemek hakkım değil mi? Örneğine bir çok ana akım markada rastlanabilecek öylesine yapılmış bir meyveli-odunsu koku olması dışında nasıl bir anlam yükleyebilirim diye düşünüyorum Wild Aoud'a. Ama aklıma hiç bir şey gelmiyor.

Tamam öd ağacına vurgu yapıyor olabilirsin parfümlerinde. İsimlerini de bu yönde koyabilirsin. Ama çıkardığın ve yüksek fiyat etiketi koyduğun parfümlere biraz özen ve biraz da farklılık istesek çok mu ayıp ederiz. Yok yok hiç ayıp olmaz. Ama gördüğüm kadarıyla Montale böyle yangından mal kaçırır gibi yeni parfüm piyasaya sürmeye devam edecek ve kaliteden taviz verecek. Zaten denediğim bir çok Montale'de bu boşvermişliği görüyorum. Ne diyeyim artık...

Wild Aoud ismi gibi vahşi bir öd ağacı yerine, yumuşak ve uysal meyveler vaat ediyor. Hatta bir sepete değişik meyveleri doldurun. Sonra o sepeti derin derin koklayın. İşte Wild Aoud'un kokusuna ulaşabilmenin en kolay yolu. Herkesin beğenebileceği gibi dersem anlaşılacaktır zaten. Riskli bir kokusu yok.

Genel olarak büyük değişiklik göstermiyor kokusu. Alt notalardaki paçuli dışında aynı kalıyor. Durağan bir yapısı var. Uzun süreli kullanımlarda sıkıcı olacağına dair herkesle iddiaya girmeye hazırım. Yeter ki iddianın ödülünü söyleyin.

Wild Aoud, markanın diğer parfümlerindeki gibi yoğun Arap ve Orta Doğu kokusu efektine sahip değil. Oldukça modern ve Avrupalı bir koku neredeyse. Gül az kullanılmış ve sanki Fransız parfümlerindeki gibi.


Montale'ın parfümleri genellikle çok yoğun ve etrafa yayılan güçlü karakterdeler. Çok kullanıldığında boğucu olabilen arkadaşlar. Fakat Wild Aoud hiç de öyle yoğun bir yapıda değil. Tam tersine oldukça yumuşak, ferah sayılabilecek, başlangıcı dışında tene yakın duran bir parfüm. İsminden dolayı daha saldırgan bir koku bekliyordum. Bu anlamda çok şaşırdım.

Wild Aoud uniseks olarak görünüyor bazı kaynaklarda. Bende katılırım bu görüşe. Hem erkeklerin hem de kadınların kullanabileceği gibi. Meyveler ne çok erkeksi ne de kadınsı. Güzel bir dengeye oturmuş.

Montale'ın bütün parfümleri gibi Eau de Parfum (EDP) konsantrasyonunda. 18-30 yaş arasındaki genç arkadaşları hedeflediğini düşünüyorum. Daha üst yaş gurupları için fazla genç işi kaçabilir. Her zamanki gibi parfümün tasarımcısı olarak Pierre Montale görünüyor. Dört mevsimde de kullanılabilecek gibi dersem yanlış olmaz. Fakat bence ilkbahar-yaz mevsimi için daha uygun.

Koku Güzelliği:10/6

1 Mayıs 2013 Çarşamba

Thierry Mugler – Angel (1992)



Thierry Mugler – Angel (1992)  Dünya çapında büyük ses getiren parfümlerden.

"Söylemek istediğim şey şu: Parfümlerin içine konulan vanilya, cis-3 hexenol ve etil maltol gibi kimyasallar parfümü enfes yapıyor, aynı zamanda saf kokular kadar sağlıklı ve ekolojik. Hatta bazen daha ekolojik. Mesela saf sandal ağacı kokusu sürmek istiyorum diyorsunuz. O küçük şişedeki parfüm için Hindistan’daki ormanlar mahvoluyor. Halbuki kimyasal olarak hazırlanan sandal ağacı kokusu hem muhteşem hem de ağaçlara dokunmuyor." diyor parfümler ile ilgili kitaplara imza atmış ünlü gazeteci Chandler Burr.

Modern kimya tekniklerinin ve teknolojisinin gelişmesiyle artık doğada bulunan yada bulunmayan bir koku, labaratuvar ortamında elde edilebiliyor. Vanilya mı istiyorsunuz, yada amber mi aradınız, limonu nasıl mı ekleyeceksiniz bir parfüme. Hiç sorun değil. Hadi Iso E Super ağırlık bir parfüm yapalım. Birisi Terre d'Hermes mi dedi? Yaşasın teknoloji!

Sadece cep telefonu yada plazma televizyonlar alanlarında olmuyor teknolojik gelişmeler. Otomotiv endüstrisindeki teknoloji kullanımı göz alıcı durumda. Yada IPAD konseptini dünyaya armağan eden Apple'nin rahmetli CEO'u Steve Jobs değildi sadece teknolojiyi bir üst düzeye taşımaya çalışan.

Farklı alanlardaki mühendisler gece gündüz çalışıyorlar ve yeni teknikler arıyorlar hayatımızı kolaylaştıracak. Dev AR-GE bütçelerine sahip ilaç tröstleri, savunma sanayisinin milyar dolarlık projeleri, bütçeleri kimi ülkelerden bile büyük küresel petrol şirketleri. Kapitalizm ve liberal ekonomi, önlenmesi zor dinamizmi ile çalışmasına devam ediyor. Bizim için mi yoksa korkunç büyüklükteki kar oranları için mi bu kadar can-ı gönülden çalışıyorlar. Karar sizin.


Kimya endüstrisi de boş durmuyor anlayacağınız. Sentetik elementler neredeyse bütün parfümlerin ana öğesi artık. Bu yapay kokular ise 1992 yılında bir çocukluk hayalinin gerçekleştirmesi için aracı olmuş. Ünlü modacı Thierry Mugler'in çocukluğundaki pamuk şekeri kokusunun peşine düşmesi, "Angel" isimli parfümü ortaya çıkardı. Önemli oranda Etil Maltol aromasına sahip Angel, 1990'lı yılların başlarında parfüm dünyasında taşları yerinden oynattı adeta.

E637 gıda katkı maddesi koduyla bilinen aroma artırıcı etil maltol, çikolata, vanilya, şarap, meyve aromalı içecekler, hamur işi, şekerleme, tütün ürünleri, kozmetik ve ilaç sektörlerinde kullanılıyor. Parfüm sektöründe de kullanılan etil maltol, Angel isimli ikonik kokunun belirleyici tadını oluşturuyor. Daha fazla detaya girmeden geçelim bu efsane parfüme.

Thierry Mugler parfümlerinin başkanı Vera Strubi'nin büyük katkısı ile ortaya çıkan Angel, markanın ilk parfümü. Bazı kaynaklarda parfüm tarihindeki ilk "oryantal gurme" tarzında olduğu iddia ediliyor. Fragrantica'da ise oryantal vanilyalı olarak sınıflandırmışlar. Parfümün açılışı tatlımsı turunçgiller, tatlı karanlık baharatlar ve koyu bir çikolata kokusu ile gerçekleşiyor. Doğal ve yüksek kaliteli üst notalarını çok sevdim. Orta kısımdan itibaren parfümün ana karakteri ortaya çıkmaya başlıyor. Oldukça tatlı çikolata kokusu size kendisini yavaş yavaş gösteriyor. Karanlık ve koyu sayılabilecek çikolataya paçuli ekleniyor. Paçuli oldukça tatlımsı kullanılmış. Angel'in orta kısmına bayıldım. Geçelim sonlara. Alt notalarda paçuli bütün gösterişli haliyle karşımızda. Çikolatamsı koku geri plana geçiyor. Onun yerine vanilyalı, karamelize edilmiş paçuli öne çıkıyor. Ve tenden ayrılana kadar bu acımsı, buruk paçuli devam ediyor. Koku tenden ayrılmaya yakın deri de hissediyorum. Adeta paçulinin arkasına saklanmış deri, ara ara yüzünü gösteriyor. Son kısmı  ise çok etkileyemedi beni.

Bu parfüm bünyesinde bazı ilkleri barındırıyor. Bunlardan en bilineni ilk defa bir parfümde böylesine yoğun ve net şekilde çikolata-karamel benzeri kokunun kullanılması. Hatta açıklanan resmi notalarında çikolatadan bahsedilmesi. Günlük hayatta çikolata yemek mutluluk verici bir durumdur. İnsanın serotonin salgılamasını sağlar. Fakat o güzelim bitter çikolata kokusu üzerinizde ve teninizde nasıl durur acaba? İşte bu sorunun cevabını ilk veren parfümdür Angel.


Angel aynı zamanda çığır açan bir parfüm. Çünkü döneminin koku trendlerine müthiş bir başkaldırıdır. Hatta onun için parfüm endüstrisinin Che Guevarası bile diyebilirim.  İlk defa bir parfümde böylesine çikolataya bandırılmış paçuli kullanılıyordu. Bu yanıyla dünya koku trendini değiştiren, parfüm sektörüne farklı bir istikamet çizen ve bizzat kendisi trend olan tarzıyla öncü olmayı başarmış bir eser.

Çikolata, karamel, şekerleme, jelibon, marshmallow, vanilya, kahve, kakao, tiramisu. Angel bu güzelim tatların hepsinden bir parçayı içinde harmanlamış adeta. Kısaca bitter çikolatalı paçuli diyebilirim Angel'i anlatmak için. Yada karanlık bir baharat-karamel kombinasyonu. Hatta çikolata soslu bir yaş pasta. İlginç olan ise orta notalarından itibaren alttan alta gelen tütün-pipo kokusu. Açıklanan notalarında olmasa da kesinlikle orada bir yerlerde tütün teması var. Benim için büyük bir sürpriz. Hatta alt notalarında bariz bir deri bile hissedebiliyorum.

Angel’ın kokusundaki önemli durumlardan birisi de tatlılık-şekerlilik oranı. Günümüzün modern parfümlerinde bol tatlılık kullanımı Angel’da da var. Zaman zaman şekerli hissi veren Angel, bu tarz kokulara mesafeli duranlar için iyi bir seçenek gibi görünmüyor. Şimdiden uyarayım.

Angel genel olarak düz çizgide ilerleyen bir parfüm hissi veriyor. Ama zengin ve derin. Bir tarafta kırmızı orman meyveleri, bir tarafta koyu baharatlar, bir tarafta karamelize çiçekler. Sanki hepsi var ama hepsi de yok gibi. Şaşırtıcı ve sürprizlere açık bir parfüm. Saldırgan ve güçlü. Egzotik ve gizemli. Seksi ve provokatif.


Şüphesiz o bir süperstar. Neredeyse ilk çıktığı yıldan itibaren dünyanın en çok satan parfümlerinden birisi. Eğer bugünkü pop müziğinin kraliçesi Lady Gaga olduğu varsayılıyorsa, kadın parfüm dünyasının süper starı da Angel'dır. Hatta Chanel - No.5 ile birlikte dünyanın en popüler kadın parfümü dersem yanılmış olmam. Ve en çok taklit edilen... Bu anlamda Angel tam bir başarı öyküsü. Hem de ne öykü. Şişesinin yıldız formunda olması bile onun "Star" karakterini vurguluyor adeta.

Kimi yorumcular Angel'i "ya aşık ol ya nefret et" diye nitelemişler. Bence hayat bu kadar keskin çizgiler üzerinden yürümüyor. Her zaman gri tonlarda olmalı yaşamımızda. Ben yine de bu parfüme aşık olanlar kategorisindeyim. Bilemiyorum belki de tenime çok uydu. Bazı kişilerin tenlerinde hiç de güzel tepkiler vermediğini okuyorum. Demek ki biraz ten seçen bir parfüm. Yani o güzel yüzünü herkese göstermek istemiyor. Onu sınırlı sayıda kişi arzulasın istiyor.

Bence Angel, seksi ve frapan bir kadın rolünü iyi oynar. Hatta tam tersi evinde çocuklarına çikolatalı kurabiyeler yapan anaç ev kadını rolünü bile hakkıyla yerine getirir. Gece kulüplerinin vazgeçilmez müdavimlerinin parfümü olduğunu sanırım söylemeye gerek yok. Ona hangi rolü verirseniz verin hiç farketmez. O hepsinin üstesinden gelecektir. İsminin Melek olması ise kesinlikle tesadüf değil bence. O hem bir iyilik meleği olabilir hem de kötülüğün kraliçesi şeytan.  

Bir başka ilginç durum ise şişesinin ve içindeki sıvının rengi ile ilgili. Parfüm dünyasında mavi şişeli ve mavi isimli parfümler genellikle ozonik, akuatik, deniz tabanlı ferah parfümler olarak bilinir. Fakat Angel'ın şişesinin mavi olduğuna bakıp, onun ferah bir deniz kenarı parfümü olduğunu düşünmeyin. Yoğun, biraz karanlık, güçlü ve baskın bir karakteri var.


Luca Turin'in kitabında Angel meyveli paçuli olarak sınıflandırılmış. Beş üzerinden beş yıldız alarak en beğenilen parfümler listesine girmeyi başarmış. Hakkındaki incelemeyi ise Tania Sanchez yazmış. Bakın şunları söylemiş Tania hanım:

"Angel’ı ilk koklayışım, uzun boylu ve geniş omuzlarını gökyüzü mavisi takım elbisenin bile sevimlileştiremediği bir satış görevlisinin, tezgahtan bana doğru uzanarak parfümü üzerime haşince püskürtmesiyle gerçekleşti. Bir duraklama anı. “Şaka mı bu?” Seneler boyunca bu kokunun, kokladığım en çirkin şey olduğunu düşündüm. O zamanlar kadınların sadece çiçek ya da şeker kokması gerektiği gibi naif inanışlara sahiptim. Oysa ki Angel, sapkın bir yoldan giderek, ikisini birden sahiplenmişti. Klasik bir çiçeksilik ile ‘Hayalet Avcıları’nın yok etmeye çalışacağı, alevlere atılmış şekerden oluşan kötü bir kahramanın, Marshmallow-Man’in birleşimi gibiydi. Seneler boyunca başka parfümler tarafından taklit edilen bu koku, kızlar için hayata geçirilmiş gurme bir şekerleme olarak lanse edildi. Bu yalanlara kanmayın ve Angel’ın "Adem Elması"’nın peşine düşün: Yakışıklı, reçineli, odunsu paçuli, pipo ve deri terlik gibi erkeksi objeleri çağrıştırıyor. Frenk üzümü ve beyaz çiçekler ise feminenliğe oynuyor. Bu iki zıt kutup, maskülen ve feminen, ağız sulandırıcı bir seksapel yaratarak Angel’a duygusuz, buz gibi bir kayıtsızlık kazandırıyor. Aynı filmin başında ‘bu adama dayanamıyorum’ deyip sonunda o adamla evlenen kadın karakterler gibi ben de her seferinde Angel’ı bir kere daha koklamak istedim ve böylelikle satın almak zorunda kaldım."

Angel ile ilgili hoş bir yazıya rastladım internette. Ondan kısa bir bölüm sunmak isterim size:

"Thierry Mugler’in parfümleri, notalarının tadından başka adları, kahramanları ve dünyalarıyla da bana ayrı bir tat verir. Bunu da doğal karşılıyorum çünkü Thierry Mugler hayatının bir döneminde bale sanatçısı idi! Ve güzel sanatlarda eğitimini bitirdikten sonra Paris’e giderek moda dünyasında adını stlist olarak duyurdu. Daha sonra da  estetik duygusu ve yaratıcılığını fotoğraf sanatıyla da pekiştirdiğine tanık olduk. Bütün bu özellikleriyle beni en çok etkileyen ve üzerimde iz bırakan şey ise, parfümleri ile yarattığı kadınları ve onların düşsel alemleridir… Melek ve yabancı…

Thierry Mugler ilk parfümünü 1992’de dünyaya sundu. Parfümümün ismi Angel, ama biliyoruz ki melekler iyi de olabilirler, kötü de… Mugler melek gibi masum görünen, ama Mavi Melek gibi baştan çıkarıcı olabilen bir kadın çiziyordu. Bu yüzden de onu, önce  New York gökdelenlerinde Estelle Hallyday canlandırdı, sonra da mavi bir okyanusa benzer çöllerde kürklere bürünmüş bir Jerry Hall çıktı karşımıza. Kokuya katılan karamela, bal, çikolata ve vanilya notalarıyla, meyvemsi notaların buluştuğu Angel, bize aynı zamanda çocukluğumuzu, annelerimizin kurabiyelerini, kır gezilerini hatırlatıyor. İştah açan notalarıyla Angel her tende farklı duruyor, bu yüzden her kadına hitap etmese de özellikle “çocuk kadın” lara çok yakışıyor. Angel o kadar tutuldu ki, bugün dünyanın en çok satan on parfümünden biri oldu. Kaynak: "http://www.kuraldisidergi.com/1896/parfumun-oykusu

Angel'ın iki versiyonu var. Birisi EDT diğeri de EDP. Asıl versiyonu tabiki EDP olanı. EDT daha sonraki yıllarda çıkarıldı. Ben de EDP versiyonunu denedim. Angel'in büyük başarısından sonra aynı isme sahip 21 farklı parfüm çıkarmış Thierry Mugler. Tabiki bunların çoğu limitli üretimdi. Bu bile Angel'ın nasıl bir isim gücüne sahip olduğunu gösteriyor.


Gelelim bu parfümü kimler kullanabilir sorusuna. Angel kadın parfümü olarak piyasaya sürüldü. Bunda kuşku yok. Fakat Angel'in çok sayıda erkek kullanıcısının olduğunu biliyoruz ve okuyoruz. Objektif olarak bakmaya çalışırsam Angel'ı erkeklerde rahatlıkla kullanabilir. Bence yoğun bir kadınsılık barındırmıyor. Hatta zaman zaman erkeksi vurgular bile hissediyorum. Yine de denemeden almak iyi fikir değil. Ne olur ne olmaz. Sıcak yaz günleri için biraz fazla yoğun ve baskın kalabilir. Tam bir sonbahar-kış parfümü.

Artıları:
+ Başlangıcı çok güzel.
+ Orta kısmı da nefis.
+ Parfüm dünyasının öncülerinden olan bu eseri her koku sever denemeli.
+ Yapaylığa rastlanmayan kaliteli kokusu.
+ Seksi, kışkırtıcı, merak uyandırıcı.

Eksileri:
- Tatlı hatta şekerli parfümleri sevmeyenler uzak durmalı.
- Çok popüler olması ve bir çok kişinin kullanması, başkalarıyla pişti olmanıza neden olabilir.

Koku Güzelliği:10/8.5