Christian
Dior – Hypnotic Poison (1998) Markanın başarılı kadın parfümü.
Bu hikaye belki de ilk insanlar kadar
eskidir. Adem ile Havva'ya uzanır muhtemelen. Havva'nın, ilk insan olan Adem'in
kaburga kemiğinden yaratıldığına inanır Hristiyan mitolojisi. Bu sahneyi
resmetmiş bir çok ünlü ressamın tablosunu bulabiliriz. Olaylara tamamen farklı
açılardan bakan iki cinsiyet. Kadın ve erkek. Binlerce yıldır beraber
yaşıyorlar. Binlerce yıldır birbirlerine tahammül ediyorlar. Çünkü binlerce
yıldır birbirlerine muhtaçlar.
Bazen insanların hayatlarına şekil veren
yegane şeyin menfaat olduğunu düşünüyorum. Her insan, nefsi gereği bencil,
çıkarcı ve gözü doymaz bir yaratıktır aslında. Ne kadar zengin olursa olsun hep
daha fazlasını ister. En güzel kadına sahip olsa bile başkasındadır gözü. Çok
mutlu olsa bile diğerinin mutluluğunu kıskanır. Zaten bütün dinler de
insanların bu hırslarını ve hatalarını göstermek, o yanlışlarını düzeltmelerini
sağlamak için gönderilmemiş midir?
Çoğu zaman evlilikler bile karşılıklı
çıkarlar için oluşturuluyor. Çünkü insan aslında çok zayıf karakterli. İnsan
aslında çok çabuk yoldan çıkmaya müsait. İnsan aslında çok nankör. Kadın ile
erkek arasında binlerce yıldır süregelen hukuk, ana hatlarıyla da olsa çok
değişmiyor. Erkeğin çıkarları ve ihtiyaçları ile kadının çıkarları ve
ihtiyaçları karşılıklı olarak uyumlu hale gelince yaşanıyor evilikler. Aşk mı?
Tutku mu? Sevgi mi? Sizce artık var mı bu duygular?
Her zaman için kadınların erkeklerden bazı
üstün yanlarının olduğunu düşünürüm. Ayrıntılardaki farkları görme yetenekleri,
olayların başını görüp sonunun nereye varabileceğini anlayabilme, çok güçlü
altıncı hisleri, algılamadaki hızları beni her zaman şaşırtır ve hayran kalmamı
sağlar kadınlara. Sanırım kadınların yaratılış bilmecesi böyle birşey. Erkeklerin
çoğunlukla anlamayamadığı gizemler taşıyor kadınlar.
Peki bir kadına yaratılış anlamında
verilmiş bazı üstünlükler yeter mi? Tabiki yetmez. Bir kadın her zaman daha
iyisini ve fazlasını ister. Hatta bazen neyi tutkuyla istediğini bile bilemez.
Ama yine de ister. Arzulanan kadın olmak, beğenilen kadın olmak, kendisinden
bahsedilen kadın olmak, acı çeken kadın olmak, acı çektiren kadın olmak, mutlu
olmak, huzurlu olmak ve daha onlarcası. Peki bunların hepsini bir parfüm
verebilir denilse sizce bir kadın ne düşünecektir. Tabiki ona sahip olmak isteyecektir.
Bugün karşımızda 1990'lı yılların
sonlarında üretilmesine rağmen, klasik olmaya aday parfümlerden Hypnotic Poison
var. Şu bir gerçek ki bu parfüm ilk piyasaya sürüldüğünde küçük çaplı bir
deprem yaşanmıştı. Çünkü kokusu öylesine etkileyici ve seksiydi ki yüzbinlerce
kadın bu parfüme sahip olmak için birbiriyle yarıştı. Ve Christian Dior'un en
çok satan parfümlerinden birisi olmayı başardı. Aradan geçen on beş yıl ise
Hypnotic Poison'un popülaritesini ve kadınlar için arzu nesnesi olma durumunu değiştiremedi.
Hala dünyanın en çok satan kadın parfümlerinden birisi. Hatta o kadar başarılı
oldu ki, ismini aldığı serinin ilk parfümü Poison'ın bile önüne geçti. Onu
ikinci plana attı.
Dahi parfümör Annick Menardo'nun kadınlara
armağanı olan Hypnotic Poison, oryantal vanilya olarak sınıflandırılmış bir çok
yerde. İlk sıktığımda karşıma yapay pudramsı vanilya ve acı badem çıkıyor.
Sanki biraz da tatlı kırmızı meyveler var. Başlangıcı ilginç ama yapay. Orta
notalara geçildiğinde koku karakteri büyük değişikliğe uğramıyor. Aynı acı
bademli vanilya devam ediyor. Farklı olarak tatlımsı modern çiçekler ve
baharatlar ekleniyor. Muhtemelen yasemin ve biraz sümbülteber. Fakat çok baskın
değil çiçekler. Adeta vanilyaya boyun eğmiş durumdalar. Son kısım da ise biraz
odunsu notalar, biraz paçuli ve yine kirli sayılabilecek vanilya var. Fakat
başlangıçtaki gibi yapay değil. Bana göre parfümün en güzel yeri alt notaları.
Böylece de tenden ayrılıyor.
Parfümün resmi tanıtımı şöyle yapılmış:
"Dior'un efsanevi yasak meyvesinin gizemi ile kadınsı bir cüretkarlığın,
sihirli ve modern aşk iksirinin karışımı. Bu parfüm dört zıt yöne sahiptir.
İnsanı kendinden geçiren acı badem ve kimyon tohumu, gösterişli yasemin,
gizemli Jacarandra (mavi tropikal bir çiçek) ve şehvetli vanilya ve misk.
Sarhoş edici ve abartılı."
Parfümün ana eksenini çok rafine olmayan
vanilya oluşturuyor. Biraz tozlu, biraz yapay, biraz pudralı ve biraz yağlı
vanilya. Yani çok temiz ve pürüzsüz değil. Parfümün bence ikinci unsuru tatlımsı
modern meyveler. Açıklanan notalarında erik, kayısı ve hindistan cevizi var.
Zaman zaman hindistan cevizi aromasını hissediyorsunuz. Fakat genellikle yaz
mevsimine uygun parfümlerde rastladığımız gibi ferah kullanılmamış hindistan
cevizi. Sonrasında ise plastiğimsi çiçekler var tabiki. Fleur du Male’deki
kadar rahatsız edici değilse de dikkatli bir kullanıcı algılayacaktır yapaylığı.
Hypnotic Poison'u ilk sıktığımda nedense
bocalıyorum. Bu nasıl bir koku? Ne anlatmak istiyor bana? Yoksa tam tersi mi?
Benim mi bir şeyler söylememi istiyor? Onun ruhunu okşamamı, ona ilgi
göstermemi, onu iltifatlara boğmamı mı bekliyor? Hayır bana sadece bakıyor.
Bende ona dikkatlice bakıyorum. Onu tanımaya, ruhunu anlamaya çalışıyorum. Fakat
işimin zor olduğunu daha ilk saniyelerde fark ediyorum. Çünkü karşımda güçlü ve
baskın karakteri olan bir koku var.
Şu isme bakar mısınız? Hypnotic Poison.
Böylesine iddialı bir ismi kim kolay kolay parfümüne verebilir. Sanırım bir
parfümün ismi ile kokusu ancak bu kadar uyumlu olabilir. Hele ki o kırmızı ve
şehveti hatırlatan yuvarlak şişesi. Kadın bedeninin yuvarlak hatlarından ilham
almış sanki. Bu zehiri ilk sıktığınızda adeta vücudunuza iğne yoluyla değil de
koklayarak alıyorsunuz öldürmeyecek kadar az zehiri. Koku molekülleri ilk önce
burnun içindeki sinirleri uyarıyor. “Daha önce rastlamadığımız bir tür” diye
alarm veriyor bağışıklık sistemi. Bu aşık eden zehir, yavaş yavaş etkisine alıyor
sizi. Ne öldürüyor ne de eski ve monoton hayatınıza geri dönmenizi sağlıyor.
Sizinle oyun oynuyor belli ki.
Hypnotic Poison bana neyi hatırlatıyor
derseniz işte cevabım: Camdan bir zindanın içindesiniz adeta. Dışarı çıkış için
hiç bir yol yok. Ne bir kapı ne bir pencere. Sadece hava almanız için küçük
delikler. Ve bir anda kapkaranlık odanın ışıkları yakılıyor. Karşımda son
derece cazibeli, kırmızı bir elbise giymiş kadın oturuyor. Bacak bacak üstüne atmış.
Kendimi "Temel İçgüdü" filminin karakteri gibi hissediyorum. Sharon
Stone bütün etkileyiciliği ile karşımda oturuyor sanki. Gözlerini ise gözlerime
dikmiş. Hiç konuşmuyoruz. "Bazen susmak da çok şey anlatmaktır"
derler. İşte karşımda oturan kırmızılı kadın gözleri ile aslında herşeyi
anlatıyor. İsmini, kaç yaşında olduğunu, neden orada oturduğunu ve benden ne
istediğini...
O kesinlikle ikonik bir kokuya sahip. Öylesine
bir parfüm ki hakkında çokça efsaneler anlatılıyor. Mesela bazı Arap
ülkelerinde cazibeli ve etkileyici kokusu olduğu için yasakladığından tutun da
hava yollarında çalışan hosteslerin bu parfümü kullanmamaları yönünde sürekli
uyarı aldıkları gibi. Etrafında dönen bu söylentiler hiç kuşkusuz ona olan
ilgiyi daha arttırıyor ve insanların daha da merak etmelerini sağlıyor.
Yapaylık barındıran vanilya, hastane odası
gibi kokan çiçekler, çok rafine olmayan badem. Genel olarak çok büyük
değişimler göstermiyor kokusu. Biraz düz çizgide ilerliyor. Bu söylediklerimin
her birisi parfümün rahatlıkla eleştirilebilecek yönleri. Ki hepsi de sonuna
kadar haklı. Parfümün genelinde yapaylık hissediliyor. Bu anlamda yine böyle
yapay bir klasik olan Gucci - Rush'a benzettim yapısını. Koku anlamında büyük benzerlikleri
olmasa da yapay-modern-cazibeli parfüm olmaları anlamında paralellik kuruyorum.
Hatta ikisininde şişesinin renginin kırmızı olması ve Rush'ın, Hypnotic Poison'dan
sadece bir yıl sonra çıkarılması tesadüf olamayacak kadar ilginç geldi bana.
Size garip gelebilir ama Hypnotic Poison ile Thierry Muler'in çığır açan
parfümü Angel (kadın versiyonu) arasında görünmez ve ince bir bağ var sanki. Yada
bana öyle geliyor.
Hypnotic Poison, “kadın parfümü nasıl
olmalı” ismi ile uygulamalı ders veriyor adeta. Her şey gözünüzün ve burnunuz
önünde gerçekleşiyor. Şüpheye mahal yok. Çünkü o kadar iyi biliyor ki ne yapmak
istediğini. Bu parfümü sıkıp da bir mekana giren kadının etrafta koparacağı
fırtınayı hayal etmek zor değil. Yüzler ve burunlar size çevrilecek muhtemelen.
Çünkü öylesine iddialı ki diğer kokuları bastıracak kadar hırslı ve güçlü.
"Koridor yada asansör" kokusu denilebilir rahatlıkla. Arkanızda iz
bırakacağınız bir eser o.
Eğer bir kadın istediği erkeği elde etmek
istiyorsa, bunun yollarından birisi de Hypnotic Poison bence. Bu parfümü
koklayıp da o kadının peşinden gitmeyecek erkeği, dünyada hiç bir şey avucunuza
almanızı sağlayamayacaktır. Buna emin olabilirsiniz.
Bu sefer soruyu tersten sorayım. Bu parfümü
nerelerde kullanmak uygundur değil de, nerelerde kullanılmamalı sorusuna cevap
arayalım. Kesinlikle iş görüşmelerinde kullanılmamalı. Sevgilinizin ailesi ile
ilk tanışma yemeğinde de kullanılmamalı mesela. Pazar günü gidilen sinemada,
romantik bir komedi filmi izlemek için de iyi fikir değil Hypnotic Poison. Hele
ki Gotik Metal çalınan bir Rock Bar'da kullanmayı düşünmeyin. Yada spor salonuna
giderken olacak şey değil bu kokuyu sürmek.
Kırmızı şişesinin içindeki sıvı kesinlikle
mütevazi yada mülayim değil. Agresif, cesur, frapan, meydan okuyan, rekabete
hazır, kendisine güvenen ve umursamaz bir tarzı var. Onun hiç kimsiye ihtiyacı yok.
Fakat ona öylesine çok kişinin ihtiyacı var ki.
Can alıcı sorulardan birisi de bu parfümü
erkekler kullanabilir mi? Okuduğum kadarıyla yurt dışında bu parfümün çok fazla
erkek kullananı var. Benim gibi kadın-erkek parfümü gibi ayrımlara inanmayan birisi
için sorunun cevabı basit. Rahatlıkla kullanılabilir. Hatta bazı yorumcular
uniseks olarak bahsediyorlar. Ben o kadar ileri gidemeyeceğim. Her ne kadar bu
ayrıma katılmasam da onun genlerinde dişilik yattığını hissediyorum. Bunu da
göz ardı edemem. Fakat bu güzelliği yaşamak isteyen erkekler ise hiç
düşünmesinler. Dolaplarında durmalı bir şişesi.
Hypnotic Poison'un geçtiğimiz yıllarda
reformülasyona uğradığından bahsediliyor. İlk versiyonunun çok daha güzel
olduğu söyleniyor. Bende eski anılarımda müthiş bir parfüm olarak hatırlıyorum
bu zehiri. Fakat deneme sürecinde sanki parfümün içinden bir şeyler eksilmiş.
Anlatması zor. Daha basite indirgenmiş gibi geldi bana. Sanki o derinlik
kaybolmuş. Yada zihnimin oynadığı bir oyun bu. Kim bilir.
Luca Turin bu parfümü bademli oryantal
olarak sınıflandırmış ve beş üzerinden dört yıldız vererek çok başarılı bulmuş.
Otuz yaş üstü kadınlara uyacağını
düşünüyorum. On sekiz yaşındaki bir genç kız için fazla iddialı olacaktır
kokusu. Tam bir sonbahar-kış parfümü. Eau de Toilette (EDT) olmasına rağmen,
hem kalıcılığı hem de fark edilirliği çok iyi. Bu anlamda sizi üzmeyeceğine
emin olabilirsiniz.
Ve son sözü bizzat Christian Dior söylesin.
Kendi parfümünü kısaca şöyle anlatmış ünlü modacı: "Bu parfümü tutkusunun peşinden
giden her kadının kullanması için yarattım."
Artıları:
+ Cazibeli ve kışkırtıcı kokusu.
+ Dikkat çekmek isteyen kadınlar. İşte en
kısa yolu buldunuz.
+ Kalıcılığı ve fark edilirliği iyi.
Eksileri:
- Başlangıcındaki yapaylığı pek sevmedim.
- Çok popüler olması sebebiyle başkalarıyla
pişti olma durumunuz var.
Koku Güzelliği:10/7.5