Robert Piguet – Bandit (1944) Markanın klasikler arasında
yer alan parfümü.
“Kışkırtıcı ve tuzlu. Bu
şipre, egzotik deri, odun, baharat ve çiçeksi notaların keskin kombinasyonundan
oluşur. Dumansı ve deri tonlarının birleştirildiği ilk kadın şipre parfümü.
Bandit, kim olduğu belirsiz ve hafiften çift cinsiyetli, haylaz ve cesur
kadınlar tarafından seviliyor. O provakatörlerin parfümü."
Yıllar sonra yeniden
ortaya çıkarılan hazine gibi Robert Piguet parfümleri. Asıl formüllerine büyük
oranda sadık kalınarak unutulmaya yüz tutmuş eserleri adeta renove etmişler.
Bandit, markanın "Klasik Koleksiyon" serisine ait. Romantik deniz
yolculuklarından ve korsanlardan ilhamını almış. Kendi sitelerinde şipre olduğu
vurgulanmış. Parfümün açılışı küçük
bir tokat atıyor önce burnuma, saniyeler sonra da beynime. Hatta algılarıma,
hayata bakışıma, eski anılarıma, yaşadığım ve dolaştığım şehirlere, mekanlara,
durumlara...
Herşey bir anda allak bullak oluyor. Karnıma hafiften bir
ekşimsilik yerleşiyor. Zihnim ise kontrolümden çıkıyor belki de. Uyur gezer mi oldum
acaba otuz yaşımdan sonra. Bu durumun tıbbi bir karşılığı var mıdır? Keşke
doktor olsaydım da cevap verebilseydim. Sahi terzi kendi söküğünü dikemezse, doktorlar
da kendilerini iyileştirmekten aciz midirler? Acaba Bandit'i kokladıktan sonra
karnıma yerleşen ekşimsilik psikolojik mi patalojik mi? Yoksa deliriyor muyum?
Oysa kendimi normal hissediyorum. Her zamanki günlerden birisini yaşıyorum.
Yukarıdaki şeyleri bana
düşündüren bir parfümün başlangıcı sevgili parfüm severler. Bandit'in o
nostaljik üst notaları anlatılmaz. Sanki yüzlerce yıl öncesinden yolunu kaybedip
2013 yılına düşmüş kayıp bir ruhla karşı karşıyayım. Tozlu lavanta, aromatik
otalar, karanlık bergamot, mükemmel limon. Başka söze gerek yok diyerek geçmem lazım.
Ama yapamıyorum. Bandit'in başlangıcı çok çok eskilerden gelen, adeta antika
değeri taşıyan bir parfümün kokması gerektiği gibi. 1980'lerin sert, keskin ve
acımasız, kavgacı, ödün vermez şiprelerinden birisi olarak yüzünü gösteriyor.
Soğuk, ciddi, mesafeli biraz hırçın ve bohem. Aynı zamanda çok şık, çok lüks,
çok pürüzsüz, çok rafine ve çok herkesin sevemeyeceği gibi. Evet bugün
kelimeleri farklı, cümleleri devrik kullanıyorum. Farkındayım. Ama elimde
değil. Sanırım Bandit ruhumu ele geçirdi ve klavyeye basan parmaklarıma
hükmediyor. Gözlerim yarı kapalı. Belki de ne düşeneceğimi bilmiyorum. Hayır
aslında çok iyi biliyorum. Anılar, anılar anılar... Onlarcası, yüzlercesi zihnimin
içinde uçuşuyor. Bunları bana sadece bir parfüm mü yapıyor. Sanırım evet.
Orta notalara geçeyim.
Orta notalar mı? Geçmek mi? Hala Bandit'in ne demek istediğini anlayabilmiş
değilim sanırım. Yoksa böyle basit anlatım cümlelerini nasıl kurabilirim. Bütün
cesaretimi topluyorum. Saygımı kaybetmeden Bandit ile konuşmaya devam ediyorum.
Daha doğrusu Bandit anlatıyor ben dinliyorum. Benim gibi zavallı bir fani
Bandit'e ne anlatabilir ki. Onun nasıl ilgisini çekebilirim? Kendime gülerken
yakalıyorum kendimi. Ama o bana kendisini anlatmakta kararlı. Neyseki biraz
taviz veriyor. Ruhumun iplerini hafiften serbest bırakıyor. Bende biraz
rahatlıyorum. Nefes alabiliyorum. Başımı kaldırıp etrafa bakabiliyorum. Bu
kısım başlangıca göre daha hayata yakın. İnsan fıtratına uygun. Doğa
kanunlarına paralel. Bir parça eski deri ile turunçgil-şipre birlikteliği
karşımızda şimdi de. Şipremsi turunçgiller ve aromatik otlar daha baskın. Hala rafine,
hala pürüzsüz, hala eski, hala aristokrat, hala derin, hala Bandit.
Alt notalar mı? O da ne?
Bandit'in ruhuma vurduğu son bir kamçı darbesiyle irkiliyorum. Yok hayır sadistçe
fantezilerim olmadı hiç bir zaman. Yada kendimi öyle olmadığına inandırıyorum.
Ama tenimde hala Bandit varken, kendimden bahsetmeyi kesiyorum bıçak gibi.
Acaba bıçaklanan bir insan ne hisseder? Ucu çok keskin, soğuk bir metalin vücudun
içine yavaş yavaş girmesi, nasıl hayatın geri kalanında sürekli hatırlanacak
bir duygu ise Bandit'in alt notaları da sanırım bundan sonraki hayatımda
övgüyle göstereceğim bıçak yarası/gönül yarası olarak zihnimdeki yerini alıyor.
Devam eden şipremsi aromatik otlar, kabe samanı, (hani pek aram yoktu vetiver
ile. E niye burada çok sevdim kullanımını?) eski parfümlerin vazgeçilmez üyesi
meşe yosunu ve olabilecek en iyi paçulilerden birisi.
Onu nasıl tanımlasam
mutlu olurum? Onu nasıl tanımlasam ayıp etmiş olmam? Onu nasıl tanımlasam bana
kızmaz? Onu nasıl tanımlasam kendime olan saygımı kaybetmem? Onu nasıl tanımlasam
bir şeyleri atlamış olmanın utancını yaşamam? Onu nasıl tanımlasam girdiğim bu
işin içinden sıyrılabilirim? Artık çok geç. Ok yaydan çıktı. Ve ben bir şeyler
söylemek zorundayım. Peki buraya kadar söylediklerim "bir şey" değil
mi? Yoksa Mevlana'nın o enfes şiirinde dediği gibi "Ne kadar söz varsa
düne ait, şimdi yeni şeyler söylemek lazım."
Peki ne söyleyeyim yeniye
dair. Çünkü karşımda yeni yok. Eski var. Ama kime göre. 2013 yılındaki dünyayı
ve hayatı algılamamıza göre evet Bandit nostaljik kokan ve tarihin sayfalarında
eskimeye mahkum olan satırlardan birisi. İyi de bu parfümün ilk çıkarıldığı yıl
olan 1944'teki Paris'i düşündüğümüzde ne diyeceğiz. O zaman için belki de devrim
niteliğindeydi Bandit. Yada İkinci Dünya Savaşı'nın sonlarında üretilmiş bu
parfüm, acaba Avrupa kıtasının geneline hakim olan karamsarlığı mı yansıtıyordu.
Neden olmasın. Bu tozlu yeşil, şipre-deri-meşe yosunu-paçuli işbirliği bir
toplumun hislerine tercüman mı oluyordu? Belki de...
Bandit kadın parfümü
olarak görünse de bir erkek rahatlıkla kullanabilir. Hatta bu parfümde çok
güçlü erkeksilik mesajları alıyorum. Buradan her gün spora giden ve aklını kolundaki
kasları geliştirmekle bozmuş şişme erkeklerden bahsetmiyorum. Gerçek bir
beyefendiden. Kadınına saygı duyan. Kadınını destekleyen. Kadınına aşık olan.
Kadınına hayran olan erkeklerden. Yoksa erkekliğin kitabını yazdığını iddia
eden, çakma kabadayı, hafiften maganda, kendilerini çok delikanlı sanan, kirli
sakallı türkücü kardeşlerimizden dem vurmadığım çok açık.
Bandit'in Eau de Parfum
(EDP) olduğunu bilmenin kısa veya uzun vadede sizlere nasıl bir katkısı
olacağını bilemiyorum ama yine de yazayım. Bir de "Parfum" versiyonu
var. Muhtemelen en yoğun konsantrasyon olan "Pure Parfum" versiyonu.
Parfümün arkasındaki burun ise Germaine
Cellier.
Luca Turin, Bandit'e
beş üzerinden beş yıldız vermiş. Kim takar yıldızları. Aslolan aşk değil midir?
Derin, karanlık, gotik,
eski ve sert tarzıyla sonbahar-kış aylarında en güzel dostunuz olabilir. Yada
size hükmedebilir. Orası sizin ile Bandit'in arasındaki ilişkiye bağlı. Eğer 35 yaş civarındaysanız
ve yolun yarısına geldiğinizi düşünüyorsanız Bandit sizi bekliyor. Alt yaş
grupları ise diğer parfümler ile oyalanabilir. Çünkü henüz Bandit yaşınız
gelmemiş. Üzgünüm…
Koku Güzelliği:10/8