8 Nisan 2013 Pazartesi

Robert Piguet – Bandit (1944)



Robert Piguet – Bandit (1944)  Markanın klasikler arasında yer alan parfümü.

“Kışkırtıcı ve tuzlu. Bu şipre, egzotik deri, odun, baharat ve çiçeksi notaların keskin kombinasyonundan oluşur. Dumansı ve deri tonlarının birleştirildiği ilk kadın şipre parfümü. Bandit, kim olduğu belirsiz ve hafiften çift cinsiyetli, haylaz ve cesur kadınlar tarafından seviliyor. O provakatörlerin parfümü."

Yıllar sonra yeniden ortaya çıkarılan hazine gibi Robert Piguet parfümleri. Asıl formüllerine büyük oranda sadık kalınarak unutulmaya yüz tutmuş eserleri adeta renove etmişler. Bandit, markanın "Klasik Koleksiyon" serisine ait. Romantik deniz yolculuklarından ve korsanlardan ilhamını almış. Kendi sitelerinde şipre olduğu vurgulanmış. Parfümün açılışı küçük bir tokat atıyor önce burnuma, saniyeler sonra da beynime. Hatta algılarıma, hayata bakışıma, eski anılarıma, yaşadığım ve dolaştığım şehirlere, mekanlara, durumlara...

Herşey bir anda allak bullak oluyor. Karnıma hafiften bir ekşimsilik yerleşiyor. Zihnim ise kontrolümden çıkıyor belki de. Uyur gezer mi oldum acaba otuz yaşımdan sonra. Bu durumun tıbbi bir karşılığı var mıdır? Keşke doktor olsaydım da cevap verebilseydim. Sahi terzi kendi söküğünü dikemezse, doktorlar da kendilerini iyileştirmekten aciz midirler? Acaba Bandit'i kokladıktan sonra karnıma yerleşen ekşimsilik psikolojik mi patalojik mi? Yoksa deliriyor muyum? Oysa kendimi normal hissediyorum. Her zamanki günlerden birisini yaşıyorum.


Yukarıdaki şeyleri bana düşündüren bir parfümün başlangıcı sevgili parfüm severler. Bandit'in o nostaljik üst notaları anlatılmaz. Sanki yüzlerce yıl öncesinden yolunu kaybedip 2013 yılına düşmüş kayıp bir ruhla karşı karşıyayım. Tozlu lavanta, aromatik otalar, karanlık bergamot, mükemmel limon. Başka söze gerek yok diyerek geçmem lazım. Ama yapamıyorum. Bandit'in başlangıcı çok çok eskilerden gelen, adeta antika değeri taşıyan bir parfümün kokması gerektiği gibi. 1980'lerin sert, keskin ve acımasız, kavgacı, ödün vermez şiprelerinden birisi olarak yüzünü gösteriyor. Soğuk, ciddi, mesafeli biraz hırçın ve bohem. Aynı zamanda çok şık, çok lüks, çok pürüzsüz, çok rafine ve çok herkesin sevemeyeceği gibi. Evet bugün kelimeleri farklı, cümleleri devrik kullanıyorum. Farkındayım. Ama elimde değil. Sanırım Bandit ruhumu ele geçirdi ve klavyeye basan parmaklarıma hükmediyor. Gözlerim yarı kapalı. Belki de ne düşeneceğimi bilmiyorum. Hayır aslında çok iyi biliyorum. Anılar, anılar anılar... Onlarcası, yüzlercesi zihnimin içinde uçuşuyor. Bunları bana sadece bir parfüm mü yapıyor. Sanırım evet.

Orta notalara geçeyim. Orta notalar mı? Geçmek mi? Hala Bandit'in ne demek istediğini anlayabilmiş değilim sanırım. Yoksa böyle basit anlatım cümlelerini nasıl kurabilirim. Bütün cesaretimi topluyorum. Saygımı kaybetmeden Bandit ile konuşmaya devam ediyorum. Daha doğrusu Bandit anlatıyor ben dinliyorum. Benim gibi zavallı bir fani Bandit'e ne anlatabilir ki. Onun nasıl ilgisini çekebilirim? Kendime gülerken yakalıyorum kendimi. Ama o bana kendisini anlatmakta kararlı. Neyseki biraz taviz veriyor. Ruhumun iplerini hafiften serbest bırakıyor. Bende biraz rahatlıyorum. Nefes alabiliyorum. Başımı kaldırıp etrafa bakabiliyorum. Bu kısım başlangıca göre daha hayata yakın. İnsan fıtratına uygun. Doğa kanunlarına paralel. Bir parça eski deri ile turunçgil-şipre birlikteliği karşımızda şimdi de. Şipremsi turunçgiller ve aromatik otlar daha baskın. Hala rafine, hala pürüzsüz, hala eski, hala aristokrat, hala derin, hala Bandit.

Alt notalar mı? O da ne? Bandit'in ruhuma vurduğu son bir kamçı darbesiyle irkiliyorum. Yok hayır sadistçe fantezilerim olmadı hiç bir zaman. Yada kendimi öyle olmadığına inandırıyorum. Ama tenimde hala Bandit varken, kendimden bahsetmeyi kesiyorum bıçak gibi. Acaba bıçaklanan bir insan ne hisseder? Ucu çok keskin, soğuk bir metalin vücudun içine yavaş yavaş girmesi, nasıl hayatın geri kalanında sürekli hatırlanacak bir duygu ise Bandit'in alt notaları da sanırım bundan sonraki hayatımda övgüyle göstereceğim bıçak yarası/gönül yarası olarak zihnimdeki yerini alıyor. Devam eden şipremsi aromatik otlar, kabe samanı, (hani pek aram yoktu vetiver ile. E niye burada çok sevdim kullanımını?) eski parfümlerin vazgeçilmez üyesi meşe yosunu ve olabilecek en iyi paçulilerden birisi.


Onu nasıl tanımlasam mutlu olurum? Onu nasıl tanımlasam ayıp etmiş olmam? Onu nasıl tanımlasam bana kızmaz? Onu nasıl tanımlasam kendime olan saygımı kaybetmem? Onu nasıl tanımlasam bir şeyleri atlamış olmanın utancını yaşamam? Onu nasıl tanımlasam girdiğim bu işin içinden sıyrılabilirim? Artık çok geç. Ok yaydan çıktı. Ve ben bir şeyler söylemek zorundayım. Peki buraya kadar söylediklerim "bir şey" değil mi? Yoksa Mevlana'nın o enfes şiirinde dediği gibi "Ne kadar söz varsa düne ait, şimdi yeni şeyler söylemek lazım."    

Peki ne söyleyeyim yeniye dair. Çünkü karşımda yeni yok. Eski var. Ama kime göre. 2013 yılındaki dünyayı ve hayatı algılamamıza göre evet Bandit nostaljik kokan ve tarihin sayfalarında eskimeye mahkum olan satırlardan birisi. İyi de bu parfümün ilk çıkarıldığı yıl olan 1944'teki Paris'i düşündüğümüzde ne diyeceğiz. O zaman için belki de devrim niteliğindeydi Bandit. Yada İkinci Dünya Savaşı'nın sonlarında üretilmiş bu parfüm, acaba Avrupa kıtasının geneline hakim olan karamsarlığı mı yansıtıyordu. Neden olmasın. Bu tozlu yeşil, şipre-deri-meşe yosunu-paçuli işbirliği bir toplumun hislerine tercüman mı oluyordu? Belki de...

Bandit kadın parfümü olarak görünse de bir erkek rahatlıkla kullanabilir. Hatta bu parfümde çok güçlü erkeksilik mesajları alıyorum. Buradan her gün spora giden ve aklını kolundaki kasları geliştirmekle bozmuş şişme erkeklerden bahsetmiyorum. Gerçek bir beyefendiden. Kadınına saygı duyan. Kadınını destekleyen. Kadınına aşık olan. Kadınına hayran olan erkeklerden. Yoksa erkekliğin kitabını yazdığını iddia eden, çakma kabadayı, hafiften maganda, kendilerini çok delikanlı sanan, kirli sakallı türkücü kardeşlerimizden dem vurmadığım çok açık.


Bandit'in Eau de Parfum (EDP) olduğunu bilmenin kısa veya uzun vadede sizlere nasıl bir katkısı olacağını bilemiyorum ama yine de yazayım. Bir de "Parfum" versiyonu var. Muhtemelen en yoğun konsantrasyon olan "Pure Parfum" versiyonu. Parfümün arkasındaki burun ise  Germaine Cellier.

Luca Turin, Bandit'e beş üzerinden beş yıldız vermiş. Kim takar yıldızları. Aslolan aşk değil midir?

Derin, karanlık, gotik, eski ve sert tarzıyla sonbahar-kış aylarında en güzel dostunuz olabilir. Yada size hükmedebilir. Orası sizin ile Bandit'in arasındaki ilişkiye bağlı. Eğer 35 yaş civarındaysanız ve yolun yarısına geldiğinizi düşünüyorsanız Bandit sizi bekliyor. Alt yaş grupları ise diğer parfümler ile oyalanabilir. Çünkü henüz Bandit yaşınız gelmemiş. Üzgünüm…

Koku Güzelliği:10/8

4 Nisan 2013 Perşembe

Dsquared² - Potion (2011)



Dsquared² - Potion (2011)  Markanın yeni erkek parfümlerinden.

Hikaye, İtalyan asıllı Catenacci ailesinin 1964 yılında ikiz çocuk sahibi olmaları ile başlıyor. Dokuz çocuklu ailenin en küçük iki ferdi olan ikizler Dan ile Dean, Toronto'nun banliyösünde büyüdüler. Modaya tutkun ikiz kardeşler, kendi kız kardeşlerine kıyafet tasarlayarak bu büyülü dünyaya giriş yaptılar. 1983 yılında Newyork'a taşındılar. Bir yıl sonra ise uluslararası moda sektörüne giriş yaptılar. 1991 yılında İtalya'ya giden kardeşler burada Gianni Versace ve Diesel'de tasarımcı olarak çalıştılar. İlk erkek koleksiyonlarını ise 1994 yılında çıkardılar. Daha sonrası ise tahmin edeceğiniz gibi. Başarılı işleri dünya çapında ilgi gören iki kardeş, Dsquared² isimli markalarını hayata geçirdiler.

Dsquared², 2007 yılında ilk parfümleri olan He Wood'u piyasaya sürdü. Şimdiye kadar on bir parfüme imza atmışlar. Bugün inceleyeceğim Potion ise 2011 çıkışlı.  Aromatik odunsu olarak sınıflandırılmış.

Potion'un başlangıcı biraz nane ve ilginç bir deri ile gerçekleşiyor. Fakat nane biraz daha baskın. Deri ise plastiğimsi halde. Çok ferah bir açılış değil. Garip bir başlangıcı var. Daha önce rastlamadığım türden. İlerleyen dakikalarda yumuşak, yapay, plastiğimsi odunsu notalar kendisini gösteriyor. Aromatik otlar grubundan olan fesleğen destek veriyor odunsulara. Ayrıca baharatlar da hissediyorum. Muhtemelen tarçın. Ama hala harika değil. Son kısımda ise çok güzel bir sürpriz var. Hayvansal bir vanilya alt notalarda kendisini gösteriyor. Biraz da amber var. Böylece de tenden ayrılıyor.


Geçelim detaylara. Öncelikle ismine bakalım. Potion (iksir) iddialı bir isim. Şimdi bu ismin arkasında sert, unutulması zor, rahatsız edici, konforsuz ve saldırgan bir koku olması gerek bence. Fakat Potion ismiyle tezat oluşturuyor. Yumuşak, sakin, tene yakın kalan, uysal bir parfüm gibi davranıyor. Asla saldırgan yada iddialı değil. Daha çok konforlu diyebilirim.

Başlangıçtaki nane-plastiğimsi deri kullanımını pek sevmedim. Normalde taze nane bitkisinin kokusunu ve tadını çok severim. Ama nane parfümlerde kullanılınca hiç sevemiyorum. Naneye eşlik eden deri ise yapay gibi. Açıklanan notalarında deri olmamasına rağmen başlangıçtaki araba lastiği benzeri koku Bulgari - Black'i hatırlatıyor.

Orta notalarda başrolü yapay ve plastiğimsi odunsu notalar alıyor. Baharatlar ise adeta yardıma koşmuşlar. Çünkü odunsulara eşlik eden tarçın, bence bu kısmın en güzel tarafı. Son bölümde ise nefis bir vanilya var. Hafiften hayvansallık hissediyorum. Aynı Calvin Klein'in güzel parfümü Obsession For Men gibi. Evet iki parfümün sonları oldukça benziyor. Fakat Potion'da daha zayıf ve algılaması zor. Obsession For Men'de daha belirgin.


Yaklaşık bir haftadır Potion'u kullanıyorum. Hem kıyafetlerime hem de tenimde defalarca deneme fırsatı buldum. Bu süre içinde sonları dışında çok etkileyici yada akılda kalıcı bir kokusu olduğuna tanık olamadım. Bence ortalama bir baharat-odunsular-amber kombinasyonu. Benim için daha fazlası olamadı. Potion kötü bir parfüm değil. Hatta güvenli bile diyebilirim. Deneyen bir çok kişi beğenecektir. Ama benim beğenilerime uymadığı açık.

Bir diğer konu ise orta notalarından itibaren hissettiğim kontrollü yapaylık. Plastiğimsi-derimsi odunsular bence parfümün en belirgin yanı. Adeta kokunun karakterini belirliyor bu kısım. Fakat ben daha tütsümsü odunsuluğu sevdiğim için kendime yakın bulamadım. Bazı yorumcular gül temasından bahsetmişler. Yoğun bir güle rastlamadım kokusunda. Onun dışında Potion modern, kolay giyilebilen, güzel iltifatlar alabileceğiniz, genç arkadaşları hedefleyen, hediye olarak düşünebileceğiniz ve uzun süreli kullanımlarda sıkıcı olabilecek bir parfüm. Kalite hissiyatı yüksek değil.

Orta kısmından itibaren kokusu tatlılık barındırıyor. Fakat şekerli ve baygın bir tatlılık değil. Çok iyi dengelenmiş. Zaten 2011 yılında üretilmiş bir parfümde tatlılık olmaması düşünülemez. Yine de söyleyeyim. Eğer tatlı kokan parfümleri sevmiyorsanız size göre olmayabilir.


Potion, 2003 yılında üretilen ve şimdilerde üretimi bitirilmiş Gucci Pour Homme'a benzetilmiş. Ben aralarında çok büyük benzerliğe rastlamadım. Bir kere Gucci Pour Homme çok doğal kokan odunsu-tütsü kokusu. Potion da ise tütsü hiç yok. Gucci Pour Homme daha karanlıkken, Potion daha açık karakterli. Potion daha tatlımsı iken Gucci Pour Homme daha kuru. Potion daha genç işi ve günlük kullanıma uyacak gibiyken, Gucci Pour Homme daha ciddi ve resmi.

Ana akım markalarda pek görmediğimiz şey olan Eau de Parfum (EDP) konsantrasyonuna sahip. Fakat fark edilirliği hem kıyafette hem de tenimde zayıf kaldı. Potion'u dünyaca ünlü parfümör Annick Manerdo tasarlamış. Sonbahar-kış mevsiminde kullanmak uygun olacaktır. 18-30 yaş grubu için daha iyi bir seçim sanki.

Artıları:
+ Son kısmını sevdim.
+ Genel olarak çoğu kişinin beğenebileceğini düşünüyorum.

Eksileri:
- Başlangıcı çok ilgimi çekmedi.
- Orta kısımdan itibaren ortaya çıkan yapaylığı yadırgadım.
- Fark edilirliği zayıf.

Koku Güzelliği:10/6

2 Nisan 2013 Salı

M. Micallef – Note Vanillee (2007)



M. Micallef – Note Vanillee (2007)  Markanın başarılı kadın parfümü.

"Ben Martine Micallef. Kocam Geoffrey Nejman ile birlikte Grasse'de (Fransa) yaşıyoruz. 1961 yılında Nice'de doğdum. Bundan on yedi yıl önce güzellik salonları işletiyordum. En büyük hayalim ise parfümler yapıp üretmekti. O zamanlar sanatçıydım. İşyerimde çalışırken aklıma bazı fikirler geldi. Kocam ve ben yeni bir iş yapmaya karar verdik. İşe evimizde başladık. Orası çok küçüktü ve şişe boyama-tasarlamaya karar verdik. Konseptimiz sanat ve parfümdü. Ve tamamen el yapımıydı. Öncelikle evimizin bodrumunda boyamaya başladık. Daha sonrasında ise sergi haline getirdik. Kocam benden daha yetenekliydi. Ve yaptığımız işleri şirkete dönüştürdük. Bu aşamalarda kocam hep işin başındaydı. Şu anda dünya parfüm endüstrisinin başkenti sayılan Grasse'de fabrikamız var.

Bizim parfümlerimizde daima bir parça vanilya dokunuşu vardır. Vanilya kullanımı adeta Micallef'in imzasıdır. Vanilya normalde çok sıradan ve ucuz kokar. Ayrıca şık da değildir. Bazı farklı elementlerle karışımlar yapıyoruz. Vanilyanın çok zarif ve sofistike kokabileceğini müşterilerimize göstermek istiyoruz.

Bizim parfümlerimiz bir aşk hikayesidir. Başarımızın sırrı buraya dayanıyor. Parfümlerimizde mutlaka bir parça yaratıcılık vardır. Kocam ve ben parfüm yapmaya tutku ve aşkla bağlıyız."

                                                                       Martine Micallef.

Anlaşılacağı üzere bir söyleşiden alınmış kesit yukarıdaki cümleler. 1997 yılında Fransa'da kurulmuş niş parfüm evi M. Micallef'in kısa hikayesi belki de. 2002 yılında ilk eserlerini vermeye başlıyorlar. Elliden fazla parfüme imza atmışlar on bir yılda. Markanın ismi, kurucu Martine Micallef'den geliyor. Parfümleri her yerde bulunmayan ve çok yüksek fiyatlara satılan bir marka. Aslına bakılırsa tam bir niş parfüm evi diyebilirim.

Martine hanımında belirttiği gibi Micallef, parfümlerinde vanilya kullanımını seviyor ve önem veriyor. Vanilya temalı epey parfümleri var. Bugün de vanilya merkezli bir parfüme göz atacağım. Micallef’in kuruluşunun onuncu yılı şerefine, 2007 yılında çıkardıkları "Note" serisine ait üç parfüm bulunuyor. İnceleyeceğim Vanillee, Note serisinin en beğenilen modeli olmasına rağmen kısa sürede üretimi bitirilmiş. Yani artık bulması çok zor bir parfüm. Şanslıyım ki ulaşabildim böyle çok az kişinin koklayabildiği bir esere.

Fragrantica'da oryantal vanilya olarak sınıflandırılmış. Başlangıcında tatlı, kremsi meyveler (muhtemelen portakal-mandalina) ile size merhaba diyor. Tatlı ve lezzetli meyvelere yumuşak tatlı baharatlar da eşlik ediyor. Üst notaları için rahatlıkla nefis diyebilirim. Orta notalarından itibaren parfüme ismini veren vanilya bütün ağırlığını ortaya koyuyor. Güzel ve doğal vanilyaya biraz erkesi çiçekler (yasemin olabilir) ve bir parça da içkimsi-dumansı his ekleniyor. Hatta azıcık da deri var sanki. Orta kısmını da sevdim. Alt notalarında ise vanilya etkisi sürüyor. Vanilyaya egzotik amber eşlik ediyor. İyiki de böyle oluyor. Son kısımda geçer not alıyor.


Note Vanillee, yeni sayılabilecek bir parfüm. Fakat hemen de üretimi bitirilmiş. Onun için kokusu modern ve günümüzün parfüm trendlerine yakın. Vanilya başlangıç kısmında pek etkili değil. Açılışı neşeli ve canlı meyveler-baharatlar sayesinde harika olmuş. Çok zengin bir açılışı var.  Orta kısmında ise çikolatamsı vanilya kokuyor. Buradaki vanilya kullanımı kimi zaman Le Male'yi kimi zaman da Tobacco Vanille'yi hatırlatıyor bana. Hatta Montale - Sweet Oriental Dream'e bile yakın. Artık gerisini siz hayal edin.

Note Vanillee, üst-orta-alt notalar ayırımlarını ve geçişlerini güzel yapıyor. Her katman kendi içinde bağımsız. Düz çizgide ilerleyen kokulardan değil. Nota geçişlerini hissedebiliyorsunuz. Teknik anlamda başarılı diyebilirim. Başlangıcından itibaren ortaya çıkan tatlılık, hiç bir zaman baygın yada rahatsız edici değil. Fakat belirtmeliyim ki hatırı sayılır derece de tatlılık barındırıyor.

Şimdi diyeceksiniz ki "Yahu Parfüm Merakı, sen zaten vanilya parfümlerini seviyorsun. Onun için objektif davranamaz, tabiki övgüler yağdırırsın." Orhan Gencebay gibi "Haklısınız" diyemeyeceğim. Çünkü gerçekten de güzel bir vanilya parfümü olmuş. Kötü kullanılmış vanilyayı nasıl rahatlıkla eleştirebiliyorsam, güzel kullanıldığında da hakkını vermeliyiz. Genel olarak kaliteli sayılabilecek tatlımsı meyvemsi, baharatlı bir vanilya. Son kısımda ise Ambre Sultan tarzındaki amber gayet güzel.

Bu aralar şansıma içeriğinde içki notaları olan parfümler denk geliyor. Note Vanillee'nin alt notalarında konyak ve rom görünüyor. Kabul etmek gerekir ki içki teması oldukça hissedilir durumda. Bu içki teması daha çok dumansı ve gizemli bir hava veriyor vanilyaya. Bu anlamda güzel ve yumuşak kullanılmış içki teması.


Fakaaat. Note Vanillee mükemmel bir parfüm değil ne yazık ki. Bir kere kullanılan malzeme yeterince rafine olmayınca kusursuz bir sonuç çıkmamış ortaya. Mesela bir Masion Francis Kurkdjian'lardaki pürüzsüzlük yok kokusunda. Sanki biraz basit kurgulanmış. Çok yaratıcı olmayan kokusu var. Fakat unutmamak lazım ki bir çok vanilya ve gül parfümünü çoğu kişi birbirine benzetebilir. Bu da gayet normal. Bu iki element baskın kokulara sahipler biraz da.

Zaman zaman vanilyalı mumlara benziyor. Zaman zaman çikolatalı sütlere benziyor. Zaman zaman kakaolu el kremlerine benziyor. Kalite hissiyatı harika değil. Ama yine de güzel bir vanilya kokusu olarak hafızamdaki yerini alıyor. Herkesin beğenebileceği güvenli kokusu ilgi çekici. Keşke üretimi bitirilmeseymiş. Yazık olmuş güzelim parfüme.

Note Vanillee kadın parfümü olarak çıkarılmış. Bence hem erkekler hem de kadınlar kullanabilir. Eau de Parfum (EDP) olarak oluşturulmuş. 30 yaşın altındaki kişileri hedefliyor sanki. Sonbahar-kış mevsimi için uygun olacaktır. Parfümün tasarımcısı ise Micallef'in bütün parfümlerine imza atmış Jean-Claude Astier.

Artıları:
+ Başlangıcı çok güzel.
+ Orta kısmını da sevdim.
+ Herkesin sevebileceği kokusu.

Eksileri:
- Sonları daha iyi olabilirmiş.
- Üretimi bitirildiği için bulmak çok zor. 

Koku Güzelliği:10/8

30 Mart 2013 Cumartesi

Calvin Klein – Encounter (2012)



Calvin Klein – Encounter (2012)  Markanın yeni erkek parfümlerinden.

Viktor&Rolf - Spicebomb, Chanel - Coco Noir, Christian Dior - Eau Sauvage Parfum, Amouage - Interlude Man, Tom Ford - Noir, Serge Lutens - Santal Majuscule, Comme des Garcons - Amazingreen, Guerlain - Encens Mythique, Etat Libre d'Orange - Bijou Romantique, Xeryoff - Mamluk, Versace - Eros, Bond No.9 - Manhattan ve diğerleri.

2012 yılında ana akım ve niş markaların çıkardıkları bazı parfümlerden örnekler vermek istedim. Onlarca parfüm daha sayabiliriz üşenmezsek. Anlaşılacağı üzere parfüm üretmek çok ilgi gören işlerden birisi olma yolunda hızla ilerliyor. Bazı markalar bir sene içinde 5-6 parfümü arka arkaya çıkarıyorlar. Benim pek hoşuma gitmese de böyle leblebi gibi parfüm çıkarılması, pazardan pay kapmak isteyen hırslı CEO'lar ve yönetim kurulları sayesinde her yıl daha da artacak gibi. İlginç bir Portekiz atasözünü ise bizi şöyle uyarıyor: "Çok anahtarlı kapıdan uzak dur."

Bu kadar çok parfümün olması şüphesiz büyük de rekabet getiriyor. Ve hepimize öğretilen klişe ekonomi ilkesi aklıma geliyor: "Rekabet kaliteyi getirir." İyi de parfümler söz konusu olduğunda güya bu büyük iktisat teorileri neden işe yaramıyor. Son on yılda piyasaya sürülen parfüm sayısında büyük artış olmasına rağmen neden kalitede üst seviyeler yakalanamıyor. Neden bütün parfüm severler yeni piyasaya sürülen parfümlerin çok başarısız ve vasat olduklarını söyleyip duruyorlar. Acaba üreticiler parfüm yapım işini biraz abarttılar mı? Muhtemelen evet. Böylece ortaya birbirine benzeyen, yapay kokan, vasat, hiç bir amacı ve duruşu olmayan içi boş kokular karşımıza çıkmaya başladı. Evet yüzlerce yeni parfüm var etrafımızda. Ama kaç tanesi başarılı veya güzel? Adeta varlık içinde yokluk çekiyoruz.


Calvin Klein'de uzun zamandır parfüm sektöründe faaliyet gösteriyor. Bu alanda belki de dünyanın en bilinen markası. 1978 yılından itibaren parfüm üreten bu dev markanın şimdiye kadar 90'dan fazla parfüme imza attığını biliyoruz. Her ne kadar yeni parfümleri, eski parfümleri kadar başarılı olmasa da yüksek satış rakamlarına ulaşıyor Calvin Klein. Bir yorumcunun Calvin Klein ile ilgili sözleri hoşuma gitti. Tam söylemek istediğim ama bir araya getirip ifade edemediğim şeyleri söylemiş: "Calvin Klein birbirine yakın ve insanların kolay sevebileceği parfümler yapıyor. Onların parfümleri herkes içindir. Hiç bir zaman en favori parfümünüz olamazlar ama nefret de etmezsiniz." Gerçekten de Calvin Klein parfümlerini gayet güzel anlatan bir saptama. Bakalım eskinin başarılı parfümcüsü, bu yepyeni parfümü ile iddialı bir yere sahip olabilecek mi?

2012 yılında piyasa sürülen Encounter'ın tanıtımı şöyle yapılmış: "Erkeksi, merak uyandırıcı, baştan çıkarıcı. Encounter, modern ve özür dilemeyen erkeksilik. Kendine özgü, tensel odunsu bir parfüm. Encounter, tensel odunsular, sıcak konyak ve ferahlığın alışkanlık yapan karışımı."

Fragrantica'da odunsu oryantal olarak sınıflandırılmış. Üzerime ilk sıktığımda oldukça tatlı meyveler (portakal-mandalina) ve tatlı yumuşak baharatlar size merhaba diyor. Başlangıcı doğal, modern ve güzel Encounter'ın. Orta notalarına geçildiğinde ise işin rengi değişiyor. Burada başlangıçtaki meyve-baharat kısmı kalmıyor. Ortaya çok yapay, plastiğimsi, metalik odunsu notalar çıkıyor. Biraz da yapay amber hissediyorum. Fakat yapay odunsular her zaman baskın. Orta notalarını sevmedim ne yazık ki. Son kısmda ise kokusu büyük değişim göstermiyor. Aynı yapay odunsu notalara bir parça silhat (paçuli) ekleniyor. Fakat hiç ilgi çekici değil. Böylece tenden ayrılıyor.


Şuna eminim ki Encounter yapay odunsu notalar üzerine kurgulanmış. Ana öğe her zaman odunsular. Muhtemelen sedir ağacı. İkinci ağırlıklı koku ise baharatlar. Başlangıçtaki baharatlar muhtemelen kakule-tarçın. Orta notalarda ise biber eşlik ediyor odunsulara.  Başlangıcındaki mandalina-baharat birlikteliği ne güzelken, orta notalar büyük bir hayal kırıklığı benim için. Sonları da aynı şekilde vasat.

Açıklanan notalarında iki ayrıntı dikkatimi çekti. Birincisi üst notalarında Rom, orta notalarında da konyak olması. Şimdi bu iki içkiye bakıp da Encounter'ın yoğun bir alkol kokusuna sahip olduğunu sanmayın. Eğer içki kokusu varsa da çok sınırlı. İkinci olarak da alt notalarında öd ağacı görünüyor. Ben öyle yoğun bir öd ağacı kokusu alamadım. Ana akım markalarda pek alışık değiliz zaten öd kullanımına. Hele ki bir Calvin Klein parfümünde çok zayıf ihtimal.

Encounter, yumuşak, cansız, biraz melankolik, zayıf, kendisini göstermeyi pek sevmeyen tarzda. Tene yakın kalıyor. Kıyafete sıktığımda da hiç etkili olamadı. İlk bir saat biraz kokusunu alıyorsunuz. Sonra neredeyse yok gibi. Bu anlamda da başarısız.

Modern, yeni nesil metalik odunsular barındıran, alt yaş gruplarını hedefleyen, parfümlere yeni giriş yapan deneyimsiz kişiler için tasarlanmış izlenimi veren, kalite hissiyatı az, ticari bir koku dersem sanırım iyi bir özet yapmış olurum.
 

Geleyim acı gerçeklere. Ah be Calvin Klein. Biliyoruz. Aslında yapabilirsin. Elinde çok büyük maddi kaynakların var. En iyi parfümörlerle çalışabilir, ortalama üzeri malzeme kullanımı ile başarılı kokular üretebilirsin. Fakat bu vasat parfüm üretme inadını niçin gösteriyorsun anlayabilmiş değilim.

Tamam sen dünya markasısın. Ürettiğin parfümler herkese hitap etmeli. Çok satmalı. Karlı olmalı. Ama Encounter gibi bir parfümü de bizim karşımıza çıkarma bari. Yani o kadar da değil artık. Amatör bir parfümör bile odunsu notaları bu kadar yapay kullanmaz. Başlangıcına modern turunçgiller ile baharatları ekleyerek bizi kandırabileceğini düşünüyorsan çok yanılıyorsun. En azından beni kandıramazsın.

Parfümün tasarımcıları çok önemli işlere imza atamamış Honorine Blanc ve Pierre Negrin. Encounter'ı sonbahar-kış mevsiminde kullanmak daha uygun. 18-30 yaş arası erkekleri hedeflediğini düşünüyorum. Kalıcılığı ortalama, fark edilirliği ise zayıf. Zaten bir çok yorumcu da bu durumdan şikayet etmiş. Denemeden sakın almayın.

Artıları:
+ Başlangıcı güzel.

Eksileri:
- Orta kısmından itibaren hissedilen yapaylık rahatsız ediyor.
- Son  kısmı da vasat.
- Metalik odunsu notalar ve plastiğimsi amber hiç bana göre değil.
- Fark edilirliği zayıf.
- Kalite hissiyatı yok.

Koku Güzelliği:10/4