8 Ocak 2013 Salı

Givenchy – Xeryus (1986)



Givenchy – Xeryus (1986)  Markanın klasikler arasında yer alan erkek parfümü.

“………
Deniz doğru özlü Nereus'u yarattı:
En büyüğüdür o bütün çocuklarının,
babacan tanrı derler ona,
çünkü hem dürüst, hem yumuşak huyludur,
doğruluktan hiç ayrılmaz düşünceleri,
hep doğruluktan, iyiden yanadır.
………”   (Theogonia, 233 v.d.)

“………
Ulu anası bir çığlık attı, başladı inlemeye,
denizin dibinde ne kadar Nereus kızı
tekmil tanrıçalar sardı çevresini, varsa...
Glauke vardı, Thaleia vardı, Kymodoke vardı,
Nesaie, Speio, Thoe, gök gözlü Halie,
Kymothoe, Aktaie, Limnoreia,
Melite, İaira, Amphithoe, Agaue,
Doto, Proto, Pherousa, Dynamene,
Deksamene, Amphinome, Kallianeira,
Doris, Ponope, ünlü Galateia,
Nemertes, Apseudes, Kalianassa,
Klymene, İaneira, İanassa,
Maira, Oreithuia, güzel örgülü Amatheia,
denizin dibinde daha ne kadar Nereus kızı varsa
doldurmuşlar gümüş ışınlarla mağarayı,
hepsi de durmadan dövüyorlardı göğüslerini.
………”    (İlyada, XVIII. Bölüm, 38 v.d.)

                                          Bernini'nin dünyaca ünlü heykeli Persephone'nin Kaçırılışı.

Yukarıdaki iki metinden hiçbir şey anlamamış ve şaşkın şaşkın bilgisayar monitörüne bakan değerli Parfüm Merakı okuyucuları. Emin olun yalnız değilsiniz. Duygularımız karşılıklı…

Üniversite yıllarımızda hepimizin çekindiği yada “az not verir” dediğimiz hocalarımız olmuştur. Bunun öğrenciler arasında uydurulmuş bir mit olup olmadığını fazla düşünmeden, o hocaların seçmeli derslerini almamaya özen gösterirdik açıkçası. Ha belki doğruluk payı da vardır. Bu kadar kişi aman dersini almayın dediğine göre…

İşte Yunan Mitolojisi dersi de bizim için böyle riskliydi diyebilirim. Aslında Yunan Mitolojisi çok ilginç bir konu. Eski Yunanlıların pagan kültürünün anlaşılması için eşsiz bir kaynak. Çünkü Yunan Mitolojisinde onlarca hatta yüzlerce Tanrı mevcut. Sadece Tanrılar ile bitmiyor. Bu Tanrılar sürekli birbirleriyle olup, yeryüzündeki insanlara olmadık eziyetler yapıyorlarmış. Bazen bunların hiçbir sebebi de olmuyor. Savaş tanrısı, şarap tanrısı, aşk tanrısı, bereket tanrısı, deniz tanrısı, fırtına tanrısı, hatta tanrıların kralı Zeus ve diğerleri.

                                                                   Botticelli - Venüs'ün Doğuşu

Şu bir gerçek ki bugünkü Avrupa medeniyetinin Antik Yunan’dan oldukça etkilendiği aşikar. Kültürel, düşünsel hatta mimari anlamda Avrupa uygarlığının temellerini oluşturuyor Antik Yunan kültürü. Onun içinde Avrupalı parfüm üreticilerinin bazı kokularına Yunan Mitolojisinden isimler seçmesi çok yadırganmamalı. Ben bunu bir anlamda tarihlerine ve kökenlerine sahip çıkmak olarak da görüyorum. Yani bizim pek yapmayı beceremediğimiz şeyi.

Madem yeri geldi kısaca bahsedeyim. Tarihine sahip çıkmayı körü körüne “ecdat güzellemesi veya kutsaması” sanan arkadaşlara Allah akıl fikir versin. Mimar Sinan gibi dahiye en büyük hakaret onun muhteşem bir camisinin “çakmasını” Çamlıca tepesine dikmeye kalkmaktır. Rahat bırakın o mimari harikası camileri de “Sinan Usta” huzurla uyusun mezarında. Oysaki önüne gelen her boş araziye alışveriş merkezi dikmeyi ekonomik büyüme ve gelişme sanan saftiriklerde var bu ülkede. Şehirlerimiz mimari anlamda yeterince çirkin değil mi? Daha da berbat etmek için bu uğraş neden bir anlayabilsem. Neyse konumuza dönelim artık. Yoksa söyleyecek çok şeyim var bu konularda.
  
Bugün bahsedeceğim Givenchy’nin Xeryus parfümü ismini Nereus denilen bir deniz tanrısından almış. Nereus’un sözcük anlamı “akıcı” olarak geçiyor. Toprak ana Gaia’nın Pontos’la birleşmesinden oluşmuş. Ayrıca “deniz ihtiyarı” da deniliyormuş Nereus için. Elli kızı ile birlikte Ege Denizi’nde Tekirburnu açıklarındaki mağarasının içindeki, gümüş bir sarayda, altın taht üzerinde otururmuş. Kısaca Nereus’un hikayesi böyle.


Xeryus, Givenchy’nin çok popüler olmayan parfümlerinden birisi. Pi, Insense Ultramarine, Xeryus Rouge gibi çok satan popüler parfümlerin yanında Xeryus hep geri planda kalmış gördüğüm kadarıyla. Bunun sebebinin 1980’li yılların ortalarında üretilmesi ve kokusunun genel olarak çok modern olmamasına bağlanabilir. Muhtemelen de üretimi bitirilmiş durumda.

Xeryus, aromatik fujer olarak sınıflandırılmış. Açılışı 1980’ler etkisinde. Eski kokan bergamot, kolonyamsı tozlu turunçgiller ve aromatik otlar size merhaba diyor. Oldukça yeşil kokuyor desem yanlış olmaz. Başlangıcı fena değil. Sonrasında orta notalara geçiliyor. Başlangıçtaki koku pek değişmeden devam ediyor. Sadece aromatik otlar biraz daha belirginleşiyor. Yanında da çam benzeri ağaç kokusu alıyorum. Baharatlar ve erkeksi yeşil çiçekleri unutmayayım. Hala yeşil, hala eski kokuyor. Son kısımda ise klasik aromatik fujerların olmazsa olmazı meşe yosunu ve bir parça deri yüzünü gösteriyor. Gayet güzel kullanılmış burada. Hoşuma gitti açıkçası.


Karşımızda yine tipik bir 1980’ler aromatik fujerı var. Başlangıcından sonuna kadar döneminin koku karakterini taşıyor. Başlangıcındaki eski/tozlu bergamot ne kadar da tanıdık. Sanki Xeryus değil de Karl Lagerfeld – Photo, YSL – Jazz ya da Hugo Boss – Number One kullanmış gibiyim. Fakat bence üst notalar hepsinden daha başarılı.

Orta notalarda biraz baharat ve yeşil erkeksi çiçekler ile çam benzeri odunsu kokular hala eski kokuyor. Evet bir çok kişi modası geçmiş diyebilir bu tür yeşil kokulara. Ama yurt dışında çok seveni var bu tür parfümlerin. Son kısım ise tipik meşe yosunu kapanışı.

Kabul etmek gerekir ki Xeryus yaşadığımız son on yılın parfümü değil. Kökeni daha eskilere giden bir gelenek adeta. Eski, nostaljik, erkeksi ve maço. Zaman zaman sabunsu his veriyor. Bazen de aromatik otlar öne çıkıyor. Hatta deri bile kendisini gösteriyor aradan. Yani diyebilirim ki zengin bir harmana sahip Xeryus. Bu anlamda başarılı buldum.


Genel anlamda çok büyük değişiklik göstermiyor kokusu. Ana aks, yeşil, erkeksi, sabunsu bir fujer. Başlangıcındaki koku sonlara kadar küçük değişiklikler ile devam ediyor. Kafamı karıştıran taraflarından birisi bu parfümün yaz mevsiminde mi kış mevsiminde mi daha iyi sonuç vereceği. Fakat kullanım süresinde bu soğuk havalarda oldukça iyi sonuç verdiğini söylemem lazım. Sanırım yaz mevsimi için biraz fazla keskin olacak.

Xeryus olgun erkek kokusu. Hatta beyefendi parfümü. Genç arkadaşlara tavsiye edemeyeceğim. 30 hatta 35 yaş ve üzerindeki erkeklere uyacak gibi. Eğer babanıza hediye etmek isterseniz düşünülebilir.

Luca Turin, Xeryus’u çiçeksi fujer olarak sınıflandırmış ve beş üzerinden üç yıldız vermiş. Unutmadan söyleyeyim. Parfüm ile ilgili yazılanlarda en dikkat çeken durum kokusunun eski formülünün her zamanki gibi övgüler alması. Eğer bulunabilirse eski formülü alınsa daha iyi olabilir. Ayrıca popüler kardeşi Xeryus Rouge ile aralarında koku anlamında hiçbir benzerlik yok.

Artıları:
+ Her ne kadar bu tip eski kokan fujerları sevmesem de Xeryus fena bir parfüm değil.
+ Doğal harmanı ilgi çekici.
+ Erkeksi ve nostaljik parfüm arayanlar için iyi bir seçenek.

Eksileri:
- Herkesin sevebileceği gibi güvenli bir kokusu yok. Denemeden almak riskli.
- Eski tip erkeksi ve nostaljik parfümleri sevmeyenlerin hoşuna gideceğini sanmıyorum.

Koku Güzelliği:10/7

5 Ocak 2013 Cumartesi

Bond No.9 – Chinatown (2005)



Bond No.9 – Chinatown (2005)  Markanın popüler parfümlerinden.

Şu bir gerçek ki 21. yüzyılın uyuyan devi Çin, 22. yüzyılda hiç de uyumaya niyeti olmadığını her fırsatta gösteriyor. Gerek dünyanın en büyük nüfusuna sahip olması, gerekse son yıllarda yakaladığı müthiş ekonomik gelişme hızı ile artık küresel güç diyebiliriz Çin için.

Tarihi çok eskilere giden bu önemli uygarlığın ilginç de bir özelliği var. Dünyanın birçok ülkesinde Çin mahalleleri bulunması gibi. İngiltere, Avustralya, Arjantin, Brezilya, Singapur, ABD gibi ülkelerde Çin’den göç etmiş insanların oluşturdukları mahalleler sinema dünyasının bile ilgisini çekmiş. Ünlü yönetmen Roman Polonski tarafından 1974 yılında çekilen ve baş rollerinde Jack Nicholson ve Faye Dunaway bulunan Chinatown filmi, bu ismin tüm dünyada daha da tanınmasını sağladı kuşkusuz. Buna Hollywood’un gücü de diyebiliriz.


Newyork'a turist olarak gittiğinizi düşünün. İlk defa geliyorsunuz. Önce nereleri görmek istersiniz. Soho, Central Park, Brooklyn Köprüsü, Wall Street, Özgürlük Anıtı, Empire State binası, Times Square... Peki kötü koktuğu söylenen, küçücük restoranlar, açık balık pazarları (kötü kokunun kaynağı) ve sevimli hediyelik eşya dükkanlarıyla (çoğu ürünlerin kaçak olduğu söyleniyor) dolu Chinatown ilginizi çekmez mi?

Chinatown, Manhattan’ın aşağı ve doğu kısımlarında, Canal Street çevresinde yer alıyormuş. Çin mahallesi olarak da bilinen bu semt, Çin dışındaki şehirlerde bulunan Çin mahallelerine verilen isimmiş aslında. Özellikle yoğun göç alan New York ve San Francisco gibi şehirlerde büyük Çin mahalleleri bulunuyor.


Genellikle Çin'den yeni gelen göçmenler buralara yerleşiyorlar. Fakat buradaki Çin mahallesi teriminin bir de sembolik anlamı var muhtemelen. Çin mahallesi terimi aynı zamanda etnik yerleşim bölgesi de demek olabilir. Yani bir bakıma bugün çok popüler olan “öteki” kavramının karşılığı olarak düşünüyorum.

Neredeyse bütün tabelaların Çince olduğu, hatta dükkanları işletenlerin uzun yıllardır Amerika’da yaşadıkları halde İngilizce’yi zar zor konuşabilmeleri, çok dost canlısı olmadıkları bilinen esnafı, sokak standlarında özel baharatlar, tropikal meyveler, şekerlemeler ve doğu kültürüne ait tuhaf etlerin olduğu bir dünya hayal edin. Ve oranın bir parfüme ilham vermesini…


Newyork merkezli niche parfüm evi Bond No.9’ın şehrin simgelerinden olan Çin mahallesi ismi ile bir parfüm üretmesi hiç şaşırtıcı değil. Newyork’un bir çok caddesinin hatta parklarının bile isimlerini parfümlerinde kullandı Bond No.9. Şimdi de sıra Chinatown’da.

Chinatown ilgimi çeken Bond No.9 parfümlerinden birisiydi. Zaten markanın en popüler parfümlerinden kendisi. Uzun süredir denemek istiyordum ama nedense elim bir türlü ona gitmiyordu. Sanırım artık kendimi ona hazır hissediyorum. Ve bakalım beni nerelere götürecek bu parfüm.

Chinatown oryantal çiçeksi olarak sınıflandırılmış. Açılışı tatlı meyveler ile gerçekleşiyor. Açıklanan üst notalarında şeftali çiçeği var. Muhtemelen oradan geliyor meyvemsilik. Hatta kırmızı meyveler bile diyesim var. Belki de kiraz. Üst notalar biraz kadınsı, tatlı, modern, lezzetli meyveler şeklinde. Bence kötü değil.


Bir süre sonra orta notalara geçiliyor. Aynı tatlımsı meyveler hala yerlerini koruyorlar. Şeftali-kiraz benzeri meyvelere biraz yumuşak çiçeklerde ve tatlı baharatlar ekleniyor. Hatta biraz pudramsılık. Sanki iris de (süsen) var. Pudramsılık zaman zaman “makyaj malzemesi” gibi algılanabiliyor. Bu andan itibaren epey kadınsı bir kokuya dönüşüyor. Son kısımda ise meyvemsi-çiçeksi his hala var. Burada yumuşak odunsu notalar, metalik amber ve biraz da misk ekleniyor. Son kısım biraz sulandırılmış/seyreltilmiş hissi veriyor nedense. Bence son kısım en vasat yeri.

Rahatlıkla söyleyebilirim ki Chinatown çiçeksi-meyveli yapıda. Meyveler oldukça tatlı. Hatta başlangıçta karamelize edilmiş gibi. Üst notalarını sevdim diyebilirim. Lezzetli ve ağız sulandıran meyveler güzel işlenmiş. Sonrasındaki çiçekler kadın parfümü hissi vermiş. Oysaki uniseks olarak piyasaya sunulmuş. Fakat parfümün şişesinin rengi bile bize ipucu veriyor içindeki koku hakkında. Bu parfümün kokusunu bir renge benzetin deseler kesinlikle ya kırmızı yada pembeyle ilişkilendirirdim.


Chinatown ilginç bir isme sahip. Koku anlamında esinlendiği Çin kültürü ile pek bir bağ kuramadım. Ama genel olarak kokusunu beğendim. Başlangıcı harika olmasa da yüksek kaliteli. Orta kısmındaki pudramsı çiçekler ve tatlı baharatlar çok ilginç bir aura katıyor kokusuna. Tek sevmediğim tarafı ise sonları. Hele ki yapay/metalik amber. Biraz baştan savma bir hali var alt notaların.

Chinatown kim ne derse desin kadın kullanımına daha yakın. Egzotik, çekici, pembe, kadınsal ve duygusal. Sakin ve baştan çıkarıcı. Eğer kaliteli çiçeksi-meyveli bir parfüm arıyorsanız ve yüksek fiyat etiketini dert etmeyecekseniz tavsiye ederim. Onun dışında “mutlaka alın” listenizde yer alacak kadar üst düzey bir parfüm değil.

Parfümün tasarımını Robert Piquet, Comme des Garcons, Versace, Nina Ricci, Kenzo, Jean Paul Gaultier, İssey Miyake, Davidoff, Azzaro gibi markalara parfümler hazırlamış olan Aurelien Guichard yapmış.


Parfüm yazarı Luca Turin, Chinatown’ı gourmand şipre olarak sınıflandırmış ve beş üzerinden beş yıldız vererek en yüksek not ile ödüllendirmiş. Ve şunları söylemiş:

“Sevgili ve cesur Bond No.9 firması ilk ve açık ara ile şaheserini üretti. Jean Roure'un oğlu olan genç Aurelien Guichard tarafından oluşturulmuştur. O da şu ilk koklayışta hemencecik, karşı konulamaz şekilde harika olduğunu düşündüğünüz kokulardandır. Chinatown ilk anda çok tanıdık ve sürprizlidir. Sanki en sevdiğiniz aşk şarkısındaki bir sözün yeniden şiire dönüşmesi gibi, etkileyici ama aynı zamanda yazarı için bile planlamamış hissi verir. Bir diğer yandan da Chinatown; Cabochard, Givenchy III ve ilk Scherrer gibi mağrur yeşil şiprelere yani klasiklere geri dönmektedir. Bir diğer yandan da sıradışı hatta neredeyse ilacımsı bir nota olan kurutulmuş meyve kokusuna sahip olan Prunolu anımsatmaktadır ki bu baz şu an mevcut olmayan De Laire firması için Edmond Roudnitska tarafından ilk olarak oluşturulmuştur. Bu kombinasyon tehlikeli gibi görünse de mesafeli (soğuk) ile tatlılık arasında ikna edici bir denge kurmuştur tıpkı ilk bakışta cazibeli bir kişinin düşündürttüğü hoşluk ve onu tanımanın korkutucu olması gibi. Bazı kişiler onu çok tatlı bulur. Bana göre yaz mevsiminde küçük bir Fransız manavındaymışcasına yer cilası ile olgun şeftalillerin birleştiği bir nokta gibi. Güzel bir şişede, bir hazine.”


Chinatown diğer Bond No.9 parfümleri gibi Eau de Parfum (EDP). Bir erkeğin üzerinde nasıl durur emin değilim. Yine de denemekten zarar gelmez.

Artıları:
+ Başlangıcı fena değil.
+ Orta kısmı da başarılı.
+ Cazibeli ve seksi yapısı.

Eksileri:
- Sonlarını sevmedim.
- Çok yüksek fiyatı.

Koku Güzelliği:10/7.5

1 Ocak 2013 Salı

Maison Francis Kurkdjian – Absolue Pour Le Soir (2010)



Maison Francis Kurkdjian – Absolue Pour Le Soir (2010)  Markanın uniseks olarak piyasaya sunulan parfümü.

Serge Lutens – Muscs Koublai Khan
Frederic Malle  - Musc Ravageur
L’Artisan Parfumeur – Dzing!
Amouage – Gold Man
Parfumerie Generale – L’Ombre Fauve
Mazzolari – Lui
Yves Saint Laurent – Kouros
Emanuel Ungaro – Ungaro II
Givenchy – Gentleman

On binlerce yıldır insanlar ile hayvanlar arasında karşılıklı bir bağ olduğunu düşünmek mümkün. İnsan ırkı zekasını kullanabilme yeteneği ile bütün doğayı ve hayvanları egemenliği altına alabilmiştir. Yakın zamanın fikirleri en çok tartışılan düşünürlerinden Charles Darwin’de insanlar ile hayvanlar arasındaki ilişkilere geniş yer ayırmış kitaplarında. Ama en ilginç değerlendirme ise Newyork Times gazetesinden gelmiş: “İnsanlar ile hayvanlar arasındaki sevgi hem karmaşık hem de değişken. Hayvanlar bizim en yakın dostlarımız ancak aynı zamanda laboratuar deneklerimiz ve akşam yemeklerimiz.”

İnsanoğlu hayvanlarla olan ilişkisini her zaman yakın tutuyor gördüğüm kadarıyla. Kedi-köpek besleyen ne kadar çok insan vardır kim bilir. Peki insanlar hayvanlara özgü kokuları severler mi? Bu tür parfümleri kullanmaya sıcak bakarlar mı?

Parfüm dünyası ile biraz yakından ilgilenenler değişik tanımlarla karşılaşacaklardır. Bu terimler kokuları daha iyi anlama ve anlatmak için gerekli kimi zaman. Mesela baharatlı parfümler, meyveli parfümler, çiçeksi parfümler yada hayvansal parfümler…

Hayvansal parfümler demek aynı zamanda hayvansal kokan parfümler demek ile eş anlamlı. Peki bir parfüm nasıl hayvansı olabilir. Değişen bir şey yok. Parfümün içine hayvanlardan alınıp da konulan bir içerik değil bahsedilen. Yine laboratuar ortamında oluşturulmuş içeriklerin hayvansal kokular vermesini sağlamak basitçe.

Hayvansallık hissi veren parfümlerde iki önemli koku kullanımı öne çıkıyor. Birisi deri diğeri de misk. Bu iki element hayvansal kokan parfümlerin en çok başvurdukları yardımcılar denebilir. Yani genellikle “pis, zaman zaman idrar kokan, hatta dışkı gibi kokan” parfümler çok sık tasarlanmıyor. Ama üreticiler seyrek de olsa bu tür uç ve marjinal parfümlere imza atıyorlar. Örnek olarak, bildiğiniz ahır gibi kokan L’Artisan Parfumeur’un Dzing’i, Yves Saint Laurent’in edepsiz kült parfümü Kouros, hayvani kokan Givenchy – Gentleman ve diğerleri… “Bir insan neden dışkı, idrar yada kirli iç çamaşırı gibi kokmak ister” dediğinizi duyar gibiyim. Ama zevk bu. Dior Homme’u da sever Kouros’u da.


Yazımın en başında ismi geçen hayvansal veya pis koktuğu düşünülen parfümlere 2010 yılında ciddi bir rakip geldi. Hem de başarılı bir parfümör olan Francis Kurkdjian’dan. Kendi niche markası ile adından oldukça söz ettiriyor Kurkdjian. Fakat şimdiye kadar denediğim farklı temalardaki parfümlerini başarılı bulmamıştım. Daha doğrusu çok yüksek fiyat etiketlerini hak edecek kadar ilgi çekici olduklarını düşünmüyorum. Bugün ise parfüm platformlarında çok daha fazla konuşulan ve tartışılan bir arkadaşa yer vereceğim. Bakalım anlaşabilecek miyiz kendsiyle?

Absolue Pour Le Soir oryantal olarak sınıflandırılmış. İlk sıktığımda burnuma gelen kokuyu çözmekte zorlanıyorum. Bir taraftan tanıdık gelirken, diğer taraftan yabancılık hissediyorum. Sanırım keskin baharatlar (tarçın, kimyon veya karabiber), otlar ve miskin sıra dışı birlikteliği denebilir. Baharatlar ve misk ön planda. Fakat büyük bir sürpriz beni karşılıyor daha başlangıçta. Yoğun bir hayvansallık. Evet neredeyse uzun zamandır yıkanmamış kirli iç çamaşırı kokusu misk sayesinde verilmiş. Çok sevdiğimi söyleyemem. Ama saygı duyuyorum.


Absolue Pour Le Soir’in ikinci kısmına geçeyim. Uzun süren hayvansal misk ilerleyen saatlerde usulca ortadan kayboluyor. Ortaya tatlı modern baharatlar, vanilyamsı amber (bu tür amber kullanımını çok seviyorum), yumuşak odunsu notalar çıkıyor. Ve böylece devam ediyor. Şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki en sevdiğim kısım ikinci bölümü. Nefis olmuş alt notalar.

Parfümün başlangıcı olan ve 2-3 saate yakın devam eden hayvansal misk algıları zorlayan, kabul etmesi ve sevmesi zor, kafa karıştırıcı, sıra dışı. Benzerine çok rastlanacak gibi değil. Oldukça rahatsız edici olduğu bir gerçek. Fakat yurt dışındaki parfüm severlerin bu tür kokulara çok ilgili olmalarını anlayamıyorum. Evet cesur bir karar böylesi parfüme imza atmak. Zaten niche markalar dışında kimsenin uğraşmayacağı aşikar. Ama yine de başlangıcı ile orta notaları benim için fazla pis ve fazla sıra dışı. Bazı yorumcuların bu kısmı kokarcaya benzettiklerini küçük bir not olarak vereyim. Kimileri de kokusunu çok erotik ve seksi bulmuş.


Daha güvenli olan son kısım ise bence harika. Çok iyi harmanlanmış yumuşak baharatlar ve vanilyamsı amber baş rolde. Hafif tatlılık hissediliyor. Bu durum bal ile sağlanmış. Ne çok şekerli ne de çok baygın. Tam olması gerektiği gibi. Genel olarak zengin ve derin bir parfüm. İlerici ve sanatsal. Soyut ve şaşırtıcı. Bu parfümü oldukça beğendiğimi söylemem lazım. Yoksa haksızlık etmiş olurum. Hatta şimdiye kadar denediğim en iyi Maison Francis Kurkdjian parfümü oluyor rahatlıkla.

Absolue Pour Le Soir ilginç bir parfüm. Başlangıcındaki yoğun hayvansallık zaman zaman 1980 öncesinin şipreleri gibi davranıyor. Eski bir parfüm kokluyormuşsunuz hissi uyandırıyor. Ama sonları ise tamamen değişiyor. Ve çok modern bir Fransız niche parfüm kokluyor izlenimi veriyor. Kibar, asil ve rafine. Francis Kurkdjian’ın diğer parfümleri gibi. Aynı parfüm 3-4 saat arayla sizi iki farklı dünyaya götürüyor. Adeta zaman yolculuğuna çıkarıyor. Boyut değiştirmenizi sağlıyor. Ah o başlardaki kısım yok mu. Ona tahammül edebilirseniz sonlarda sizi müthiş bir sürpriz bekliyor.


Absolue Pour Le Soir uniseks olarak satışa sunulmuş. Bence de hem kadınlara hem de erkeklere uyacaktır. Fakat yoğun hayvansallık, erkek kullanımına daha mı yakın olur sorusunu aklıma getiriyor. Eau de Parfum (EDP) konsantrasyonunda. Başlangıcı keskin ve yoğun. Sonrasında tene yakın hale geliyor. Tam bir sonbahar-kış kokusu. Denemeden almanızı tavsiye etmem. Herkesin sevebileceği bir yapısı yok.

Artıları:
+ Sonlarında ortaya çıkan koku nefis.
+ Farklı ve sanatsal kompozisyonu etkileyici.
+ Sadece deneyim olması bakımından bile denenmeli.

Eksileri:
- Başlangıçtaki yoğun hayvansallık biraz fazla geldi bana.
- Çok yüksek fiyata sahip.

Koku Güzelliği:10/8

28 Aralık 2012 Cuma

Hugo Boss – Number One (1985)



Hugo Boss – Number One (1985)  Markanın eski erkeksi klasiklerinden.

Kabul etmek gerekir ki Hugo Boss’un parfümleri geniş kitleler tarafından seviliyor ve ilgi görüyor. Çok satılan listelerine giriyor. Beni en çok şaşırtan ise geçtiğimiz aylarda almış olduğum Hugo Boss – Boss Bottled’ın gördüğü ilgi oldu. Her ne kadar çok etrafa yayılan bir koku olmasa da kadınların oldukça beğenisini kazanmıştı. Ben ise kokusunu sinir bozucu ve gıcık bulduğum için elimden çıkarmıştım. Bir türlü neden bu kadar başarılı olduğunu ve çok sattığını anlayamamıştım.

Denemesem de Hugo Boss’un, Hugo (mataralı şişe olarak biliniyor), Boss in Motion, Hugo Energize, Hugo XY ilgi çeken parfümlerdi. Bu saydıklarım daha çok Hugo Boss’un yeni nesil modern parfümlerini simgeliyor. Çok satma amacı olan, pazarlama faaliyetleri iyi yürütülen, geniş kitlelerin seveceği gibi kokuya sahip parfümler diyebilirim.

Fakat Hugo Boss’un bir de çok bilinmeyen, eski, klasik parfümleri mevcut. Mesela Boss Spirit, Boss Sport ve Number One. Bu üç arkadaş Hugo Boss’un, popüler olmayan, sadece parfüm severler tarafından tanınan, eskilerde kalmış, üretimi sonlandırılmış klasikleri. Bu durumu Gucci Pour Homme II’yi bir çok kişi bilirken, Gucci Nobile’ı çok az kişinin tanıyor olmasına benzetebiliriz.

Hugo Boss’un Number One’ı tam bir 1980’ler parfümü. Zaten 1985 yılında piyasaya sürülmüş. Hiç merak etmeyin döneminin bütün özelliklerini bünyesinde barındırıyor. O zaman geçelim detaylara.


Number One’ın üretimi bitirildiği için hakkında çok fazla bilgi yok. Fragrantica’da aromatik fujer olarak sınıflandırılmış. Parfümün açılışı yine çok tanıdık. Eskilerden kalma bergamot, nostaljik turunçgiller, aromatik otlar (artemisia) ve ardıç baş rolde. Neden tanıdık dediğimi soracak olursanız. Eski tip erkeksi maço parfümlerin neredeyse aynı üst notaları. Mesela Yves Saint Laurent – Jazz veya Safari, Gucci – Nobile, Karl Lagerfeld – Photo ve daha onlarcası… Açılışında tipik 1980’lerin eski kokan erkeksi yapısı mevcut.

Sonrasında ikinci kısma geliyoruz. Burada neyseki biraz daha yumuşuyor ve sakinleşiyor kokusu. Şimdi ise yine nostaljik bir koku bizi karşılıyor. Hafif tatlı ve yumuşak baharatlar (muhtemelen tarçın), erkeksi çiçekler (yasemin, biraz lavanta, sardunya), azıcık gül. Görüleceği üzere orta kısım erkeksi çiçeklerin hakimiyetinde. Hala ciddi, olgun ve maço. Son kısımda çok büyük değişiklik göstermiyor. Belki biraz misk ve meşe yosunu ekleniyor diyebilirim. Orta ve alt notalar birbirine çok yakın. Böylece de tenden ayrılıyor.


Number One, 1980’li yıllardan ışınlanmış bir erkek figürü sanki. Günümüzün modern parfümlerine hiç benzemiyor. Eski kokan, çok erkeksi, kolonyamsı his veren, nostaljik bir arkadaş. Kokusu bana Tom Cruise’un ünlü Top Gun filmini hatırlattı nedense. Yada Bruce Willis’ın Mavi Ay’ını.

Number One benim pek hoşlanmadığım eski tip çok erkeksi aromatik fujerlardan. Benim için sevmesi ve giymesi zor. Sıkıcı, insanı bunalıma sokma eğilimli, lavanta kolonyamsı gibi. Daha çok olgun erkekleri hedefliyor gibime geldi. Babanız için düşünebilirsiniz. Takım elbise ile daha iyi uyum sağlayabilir.

Eğer erkeksi, eski tip erkek kolonyalarını seviyor ve özlem duyuyorsanız tavsiye ederim. Türkiye’de hala bazı internet sitelerinde satılıyor. Ama denemeden kesinlikle alınmaması gereken parfümlerden. Çünkü güvenli bir kokusu yok. Herkesin sevebileceği gibi değil.


Number One, dozajı iyi ayarlanırsa dört mevsimde kullanılabilecek yapıda. 30 hatta 35 yaş üzerindeki erkek arkadaşlarıma tavsiye ederim. Genç işi değil. Benden söylemesi.

Artıları:
+ Eğer birbirinin aynı tatlı ve şekerli modern parfümlerden bıktıysanız deneyebilirsiniz.

Eksileri:
- Başlangıcını pek sevmedim.
- Orta ve alt notalarına da hayran olduğum söylenemez.
- Benim için fazla erkeksi, fazla nostaljik, fazla kolonyamsı.

Koku Güzelliği:10/5.5