Serge Lutens – Borneo 1834 (2005) Markanın
uniseks olarak sunulan parfümü.
Her ne kadar lisans eğitimimi tarih
alanında yapmasam da özellikle yakın dönem Avrupa tarihine meraklıyım
diyebilirim. Çünkü günümüzde yaşadığımız ve dünyayı şekillendiren olayların
tamamının sebeplerini yakın tarihte bulabiliriz. Sadece bulmak da yetmez.
Olayları inceleyip, analizini de yapmalıyız. Ancak bu şekilde anlamlı sonuçlara
ulaşabiliriz.
Rönesans
ve reform hareketleri, pusulanın keşfi, uzun yolculuklara dayanıklı gemilerin
yapılması ile Avrupa devletlerinin dünyaya açılmaları, yeni sömürge alanları
aramaları yakın dönem tarihinin kırılma noktaları diyebiliriz. Yeni bulunan
kıtalar ve coğrafi keşifler, Avrupa ülkelerinin buraları sömürgeler haline
getirmeleri ile sonuçlanmıştı. Bu bakir ve el değmemiş coğrafyalardan Avrupa’ya
akan değerli madenler (altın, gümüş, bakır, bronz), ipek, baharatlar büyük bir
zenginleşme ve sermaye birikimi meydana getiriyordu. Avrupa artık kabına
sığmıyordu. Şu bir gerçek ki on dokuzuncu yüzyıl, Avrupa kıtasının çok öne
çıktığı bir zaman dilimiydi.
Bu
zenginleşmeyle birlikte dünya ticareti Avrupalı ülkelerin eline geçmeye
başlamış ve özellikle Güney Doğu Asya ile yoğunlaşmıştır. 1800’lü yılların
başında Asya’dan Avrupa kıtasına bir çok ticaret malı geliyordu. Bunların en
önemlileri ise ipek, şal, halı ve kilimlerdi. Daha önce bu kadar yüksek
kaliteli tekstil ürünleri ile karşılaşmayan Avrupa aristokrasisi tarafından
adeta kapışılıyordu ipek. 1834 yılında ise rastgele gelişen ilginç olay, dünya
parfüm endüstrisinin de dönüm noktalarından birisi olacaktı.
Ticaret
yapmak amacıyla Doğu Hindistan taraflarına giden Avrupalı gemiciler, buralardan
aldıkları yüksek kaliteli ipekleri, zengin müşterilere satmak için geri dönüş
yapıyorlardı. Fakat ortada büyük bir sorun vardı. Bu değerli kumaşlar uzun gemi
yolculukları sırasında, rutubetli gemi depolarında güveler ve diğer haşereler
tarafından yenilip, kullanılamaz hale geliyordu. Bu soruna Asyalılar basit bir
çözüm buldular. Uzun yıllardır bildikleri ve kullandıkları bir bitki olan
paçuli (silhat/tefarik) sorunu halledivermişti. İpek, kaşmir, halı, kilim gibi ürünlerin
içlerine paçuli yaprakları koyuyorlar yada paçuli yağı sürüyorlardı. Hatta bu
sebeple İngiltere’de paçuli kokmayan şal, halı, kilimler yerli üretim oldukları
gerekçesiyle ciddiye alınmaz, muhakkak paçuli kokan Asya kumaşları tercih
edilirdi.
Paçuli
yağı keskin, tuhaf kokusu ile böcek ve haşereleri kumaşlardan uzak tutuyordu.
İşin ilginç kısmına gelelim. Avrupa kıtası paçuli bitkisi ve paçuli kokusu ile
ilk defa bu şekilde tanışmış oldu. Bugün bir çok parfümde sabitleyici olarak
kullanılan paçulinin kokusu tozlu, küflü ve sevmesi zor diyebilirim.
“İyi
de bu bilgileri bize neden verdin Parfüm Merakı” derseniz cevabı sanırım
anladınız. Çünkü bugün inceleyeceğim Serge Lutens parfümü, 1834 yılında Avrupa
kıtası ile ilk defa buluşan paçuliye bir gönderme. Zaten kokusu ağırlıklı
olarak paçuli etkisi altında Borneo 1834’ün.
Uzun
zamandır merak ettiğim parfümlerden birisiydi Borneo 1834. Yurt dışı kaynaklı
parfüm platformlarında hakkında çokça konuşulan, övgüler yağdırılan, tavsiye
edilen bir arkadaş. Anlaşılacağı üzere bu durum benim merakımı biraz daha
kamçıladı. Serge Lutens markasına özel ilgimin de olduğunu düşünürsek, mutlaka
denemem gereken parfümlerden birisiydi Borneo 1834. Ve yine şanslıyım ki bu
parfümü buldum ve kullanıyorum.
Parfümümüz
markanın resmi sitesinde “La Peau du Bois / A Touch of Wood” serisinin bir
üyesi olarak lanse edilmiş. Fragrantica’da ise odunsu oryantal olarak
sınıflandırılmış. Borneo 1834’ün başlangıcı anlatması zor bir koku ile
gerçekleşiyor. Hemen karar vermek istemiyorum. Bekliyorum. Orta notalara geçene
kadar düşünüyorum. Neye benziyor, neye benziyor… Sanırım hiçbir fikrim yok. Parfümün
üst notaları karanlık sayılabilecek bir yapıda. Zihnimde eşleştirebildiğim tek
benzer koku ıslak veya rutubetli bir tütün. Ama tütün ne resmi açıklanan
notalarında var, ne de parfüm hakkında yazılanlarda mevcut değil. Belki kakule.
Yada kafur. İsim koymak zor. Üst notalar benim için gizemini koruyor. Şimdiye
kadar rastladığım bir koku değil. Fakat hoşuma gittiğini söyleyemem.
Bir
süre sonra orta notalara geçiliyor. İşte karşılaşma şerefine nail oluyorum paçuliyle.
Malum Borneo 1834 bir paçuli parfümü. En azından bize öyle sunuluyor. Buradaki
paçuli oldukça tozlu hatta kirli bile diyebilirim. Çok alışık olunmayan bir
kullanım. Thierry Mugler – A Men’deki gibi bol tatlılık barındıran bir paçuli
değil. Gayet efendi, ciddi, resmi. Tatlılık neredeyse yok. Hatta küflü bir his
bile veriyor zaman zaman. Sanki küflenmeye yüz tutmuş bir ağaç gibi. Açıkçası
paçuli kokusu ile aram çok iyi değil. Fakat buradaki kullanımı başarılı.
Son
kısımda ise benim için bomba patlıyor. Kocaman bir sürpriz var. Orta kısımdaki
tozlu-küflü paçuli neredeyse kayboluyor. Onun yerine oldukça tatlımsı bir
paçuli, neredeyse hayvansal bir vanilya (tuhaf bir şekilde Guerlain – Jicky’e
benzettim.), karamelize edilmiş ve yumuşatılmış bir kakao geliyor. Aman Allah’ım.
Ne harika, ne enfes bir kapanış. Bu parfümü birçok kişinin çikolata ile
özdeşleştirmesini şimdi anlıyorum. Fakat buradaki çikolatamsı his, çok rafine,
saygılı, asla zıpır değil. Kendinden emin ve lüks. Rahatlıkla söyleyebilirim ki
parfümün en güzel yeri alt notalar benim için.
Serge
Lutens – Christopher Sheldrake parfümü olan Borneo 1834’ü değerlendirmek için
bir kere denemek asla yeterli olmaz. Bizi yanlış yollara sürükleyebilir. Onun
için bu parfümü incelerken her şeyimle ona konsantre oldum. Aklıma yazmaya
çalıştım. Zihnimi ona açtım. Ve farklı denemelerim sonucunda ilginç bir durumla
karşılaştım.
İlk
denememde gerek başlangıcındaki o garip kokuyu, gerek orta notalarındaki sevmesi
zor paçuliyi hiç beğenmedim. Son kısmını kendime daha yakın buldum. Yani genel
olarak olumsuz bir izlenim bıraktı bende. Fakat böylesi iki büyük üstadın
parfümünün içine girmeye çalıştım. Onu anlamaya, alt metinlerini okumaya gayret
ettim. Serge Lutens gibi bir filozof, bu parfümle bize ne anlatmaya çalışmış
diye düşündüm. Ama bir sonuca varamadım.
Farklı
günlerdeki diğer denemelerimden sonra ne durumdayım diye kendimi geri çekip
sorgulama yaptım. Başlangıcını hala sevemedim/kabul edemedim. Orta
notalarındaki tozlu paçuliye saygı duydum. Alt notalarındaki kakao-çikolata-vanilyamsı
tatlı paçuliye ise hayran kaldım. İşte benim için özet bu.
Öncelikle
teknik açıdan bakalım ve analizi derinleştirelim. Borneo 1834 kompleks bir
yapıya sahip. Modern parfümlerin sahip olmaları gereken “Üst-orta-alt notalar”
kuralını çok iyi yerine getiriyor. Üç katmanlı bir parfüm. Her katman kendi
içinde farklı ve muhtemelen bize bir şey anlatıyor. Yani tek düze bir kokuya
sahip değil. Her an değişime uğramaya hazır. Bu anlamda başarılı.
Diğer
yanı ise akor geçişleri sorunsuz. Rahatsız edici bir yanına rastlamadım üst
notaları dışında. Hiçbir koku öne çıkmaya çalışmıyor. Uyumlu, sakin, karanlık,
ne mesaj vermek istediğini biliyor. Saldırgan değil.
Başka
bir konu ise notaların kullanımı. Üst notalarındaki ıslak tütün-küflü baharatlar
benzeri kokuyu bir çok kişinin sevebileceğini düşünmüyorum. Ama yine de
benzerine rastlamak zor. Orta notalarındaki tozlu paçuli izlenimi veren koku
ise 2005 yılında ortaya çıkarılmış bir parfüm için eskilere gönderme gibi. Çok
modern bir tarzı yok paçulinin. Tatlılık barındırmaması ise şaşkınlık verici. Böylesi
algıları zorlayan paçuli kullanımı cesaret ister. Serge Lutens – Christopher
Sheldrake ikilisi bu anlamda risk almışlar. İyiki de böyle yapmışlar. Son
kısımdaki tatlı kakao-çikolata kokusu biraz Thierry Mugler – A Men’in başındaki
koyu çikolatamsılığı hatırlatıyor. Ama çok benzemiyor. Tamamen kendine özgü ve
şık.
Serge
Lutens’in denediğim en etkileyici parfümleri sırasıyla Chergui, Fille en
Aiguilles ve Ambre Sultan üçlüsü. Fakat Borneo 1834 çok sevdiğim Lutens’ler
arasına girecek kadar ilgimi çekmedi. Zaten genel olarak sevmesi ve
kabullenilmesi zor bir yapıya sahip. Onun için denemeden almak bence büyük
risk.
Bazı
yorumcular Borneo 1834’ü “Ya sev ya nefret et” tarzında demişler. Fakat bende
tam tersi bir his uyandırdı. Bu parfüme ne aşık oldum, ne de nefret ettim. Sanırım
“Araf”’ta kaldım. Çünkü başlangıcındaki garip kokuyu ve normalde hiçbir zaman
tercih etmeyeceğim orta kısmındaki paçuliyi aklıma getiriyorum. Son kısmını ise
müthiş bulduğumu saklayacak değilim. Buyurun siz karar verin bakalım.
Borneo
1834’ün kokusu bana şunları hatırlatıyor: 19 yüzyılın ortalarında kocaman
yelkenlerini açmış ve rüzgarı tam arkasına almış, Doğu Hindistan kıyılarına
yanaşan İngiliz Kraliyet ailesine ait geminin depolarını hayal ediyorum.
Karanlık, rutubetli, tozlu ve pis kokulu. İngiliz mürettebat yol boyuncu içki
içmekten hafif çakırkeyif. Geminin kaptanı gece saatlerinde yaklaşmakta
oldukları bu ülkeyi düşünüyor güvertede. “Ne işim var burada” derken buluyor
kendisini. Ama bu seferden kazanacağı binlerce sterlin aklına geliyor hemen.
Tam bir İngiliz soğukkanlılığı ile yarın teslim alacağı ipek kumaşları
düşünüyor. Hiçbir şeyin ters gitmemesini umuyor.
Parfüm
yazarı Luca Turin Borneo 1834’ü “sanal çikolata” olarak tanımlamış ve beş
üzerinden dört yıldız vermiş. Parfümün tasarımını ünlü parfümör Christopher
Sheldrake yapmış. Genel olarak bir çok kişi kokusunu Chanel – Coromandel’e
benzetmiş. Bunu da küçük bir not olarak ekleyeyim.
Eau
de Parfum (EDP) konsatrasyonuna sahip. Uniseks olarak piyasaya sunulsa da bence
erkek kullanımına biraz daha yakın. Koyu, derin ve karanlık tarzı sonbahar-kış
kullanımının daha uygun olacağını bize fısıldıyor. 25 hatta 30 yaş üzerindeki
arkadaşlara tavsiye ederim.
Artıları:
+
Son kısmı nefis.
+
Eğer kakaolu paçuli kokusu arıyorsanız mutlaka deneyin.
+
Kalıcılığı gayet iyi.
Eksileri:
-
Başlangıcı da ne öyle!
-
Sevmesi zor, riskli bir parfüm.
-
Her yerde bulmak zor. Fiyatı yüksek.
Koku
Güzelliği: 10/7