16 Aralık 2012 Pazar
Koku (Büyü - Sihir - Mucize Üçlüsü)
Koku (Büyü - Sihir - Mucize Üçlüsü)
Pek değerli parfüm severler.
Bir gün üniversitede kimya bölümünde eğitimini sürdüren Batuhan Ceylan bana e-posta aracılığı ile ulaştı. Kendisinin de bir parfüm sever olduğunu, amatör anlamda araştırmalar yaptığını ve yazdıklarını blogumda yayınlamak istediğini söyledi. Bir parfüm severi nasıl geri çevirebilirdim ki?
Fakat içerik anlamında Parfüm Merakı'nda değil de diğer blogum olan http://parfumhaberleri.blogspot.com'da yayınlayabileceğim yazısını.
Bu anlamda Batuhan Ceylan gibi parfüm sever arkadaşlarımın yazılarını diğer blogum olan http://parfumhaberleri.blogspot.com'da yayınlamayı düşünüyorum.
Böylece çok daha etkileşimli bir siteye sahip olabiliriz. Ayrıca sadece benim değil başka parfüm severlerinde fikirlerini özgürce yazabileceği bir platform oluşturabiliriz. Eğer böyle düşünceleriniz olursa bana e-posta adresimden ulaşabilirsiniz. Belli bir düzeyin üzerindeki yazılarınızı mutlulukla yayınlayabilirim.
Keyifli okumalar.
15 Aralık 2012 Cumartesi
Gucci – Nobile (1988)
Gucci – Nobile (1988) Markanın klasikler arasında yer alan erkek parfümü.
İster küçümseyin ister burun kıvırın. Fakat
bir yorumcunun dediği gibi Brut parfümü, belki de farkında olmadan çığır
açmıştı. Aromatik fujer kavramının en önemli temsilcilerinden olan Brut,
kendisinden sonra gelecek parfümlere ışık tutmuş, yol göstermişti. Parfüm
üreticilerinin çoğu ise bu yola karşı çıkmadılar. Oradan yürüdüler.
İyi de bu nasıl oldu. Aslında çok da
şaşılacak bir şey değil. Çünkü 1960’lı yıllarda kaç tane parfüm üreticisi marka
vardı ki? Şimdiki gibi her önüne gelenin parfüm çıkarttığı yıllar değildi
1960’lar. O zaman küçük bir hatırlatma yapayım dönemin popüler parfümlerini:
Guerlain – Habit Rouge
Guerlain – Chamade
Chanel – No.19
Christian Dior – Eau Sauvage
Christian Dior – Diorling
Yves Saint Laurent – Rive Gauche (Woman)
Yves Saint Laurent – Y
Guy Laroche – Fidji
Lancome – O de Lancome
Hermes – Caleche
Aramis Classic
Estee Lauder – Estee
Diptyque – L’Eau
Rochas – Monsieur
Creed – Irisia
Creed - Epicea
Paco Rabanne – Calandre
Nina Ricca – Capricci
Yukarıdaki arkadaşlar 1960’ların popüler
parfümleri arasında gösterilebilir. Hadi bu markalara 9-10 tane daha ekleyelim.
İşte koca on yılda piyasaya çıkan parfüm sayısı. Oysaki 2012 yılında sadece
niche markalar bile daha fazla parfüm piyasaya sürmüştür. Çok satan ana akım
markaları (Calvin Klein, Hugo Boss vb.) saymıyorum bile.
Diyeceğim o ki bugün marketlerde ve
eczanelerde bile satılan Brut, aslında aromatik fujerların atalarından birisi
sayılabilir. Brut’ün etkileri Azzaro Pour Homme, Chanel – Antaeus, Paco Rabanne
Pour Homme, Pierre Cardin Pour Monsiuer, Guy Laroche – Drakkar Noir gibi
klasiklerde görülebilir. Hatta hafiften de olsa 1980’li yılların sonuna doğru
uzanmış olabilir etkisi. Belki de Gucci’ye bile ilham kaynağı olmuştur.
Oysaki 1980’ler Gucci ailesi için çok da
iyi geçmiyordu. O yıllarda vergi kaçırma ve cinayet davaları ile zor günler
geçiriyordu aile fertleri. Sanki rüzgar tersine dönmüştü. Zaten çok geçmeden
Gucci markası ailenin elinden tamamen çıkacak ve Ortadoğu merkezli bir yatırım
şirketine geçecekti.
Zor geçen 1980’li yıllarda Gucci’nin
saat ve el çantası alanında önemli atılımlar yaptığı görülüyordu. 1988 yılında
piyasa sürdüğü kırmızı renkli tenis ayakkabıları ise kimsenin dikkatinden
kaçmamıştı. Sanırım Gucci o yıllarda elitlerin sporu olarak kabul edilen tenise
“bende buradayım” diyerek göz kırpıyordu. Tam da aynı yıl Gucci’nin parfüm
birimi yeni bir eserin tanıtımını yaptılar. Parfümün ismi İtalyanca’da “asil,
soylu” anlamına gelen Nobile olarak belirlenmişti.
Aromatik fujer olarak sınıflandırabileceğimiz
Nobile’ın açılışı eskilerden gelen lavantamsı bergamot ile gerçekleşiyor. Yine
bir dejavu hissi. 1980’li yılların keskin ve erkeksi parfümlerinin tıpkısı,
aynısı. Ralph Lauren – Safari, Guy Laroche – Drakkar Noir ve Loewe Esencia’yı
andırıyor üst notalar. Biraz tozlu, buruk ve nostaljik. Nobile’ın açılışı pek
bana göre değil.
Daha sonrasında hafiften bir dönüşüm
geçiriyor kokumuz. Lavantamsı bergamotun yerine limon, aromatik otlar ve çam
ağacı geliyor. Aslında limon, yeşil erkeksi çiçekler ve çam kombinasyonu
diyebilirim. Erkeksi, çok doğal ve harika. Nobile’ın orta notaları oldukça
etkileyici. Rahatlıkla söyleyebilirim ki parfümün en güzel yeri burası. Bana
biraz Penhaligon’s’un Blenheim Bouquet’ini hatırlattı. Parfümün ismi neden asil
anlamına gelen bir kelimden seçilmiş şimdi anlıyorum.
Son kısım ise tipik bir ferah fujer.
Artık klasik haline gelmiş deri, meşe yosunu, silhat (paçuli) imzasını atıyor. Deri ön planda diyebilirim. Bana çok uymasa da diğer eski tip rakiplerinden daha rafine ve başarılı.
Nobile bence oldukça ferah sayılabilecek
bir arkadaş. Fakat günümüzün akuatik, ferah kokuları ile karıştırılmasın.
Ağırlık yeşil erkeksi çiçekler, limon, bergamot, lavanta ve deri de. Zengin,
kaliteli ve erkeksi. Akdenizli ve İtalyan erkeği havasını taşıyor adeta. Geneli
itibariyle eski koktuğunu kabul etmek gerek. Zaten onun da çok modern ya da
sıra dışı olayım diye bir gayreti yok. Döneminin koku karakteri ve trendini
yansıtıyor. Modern parfümler gibi bolca tatlılık barındırmıyor. Ciddi ve
aristokratik.
Bence Nobile diğer eski tip aromatik
fujerlardan kullanması ve sevmesi daha kolay yapıda. Tam bir erkek parfümü. Saf
ve katıksız. Safari, Jazz ya da Drakkar Noir’i düşündüğümüzde Nobile hepsinden
birkaç adım önde. Gerek koku güzelliği gerekse sevilebilirlik anlamında. Ama
benim için hala fazla eski, fazla fujer ve fazla nostaljik.
Nobile’ı geçtiğimiz haftalarda yazdığım
Loewe Esencia ile Drakkar Noir’in karışımına benzetiyorum. Esencia’nın yeşil
çiçeksi tarafını almış. Drakkar Noir’in ise çam, silhat ve deri kısmını almış
gibi.
Ne yazık ki Nobile’in üretimi
sonlandırılmış durumda. Yani artık bulmak çok zor. Bulunsa bile çok yüksek
fiyatlara satılıyor. Neyseki böyle bir klasiğin son zamanlarına olsa da
yetişebilmiş durumdayım. Bu anlamda kendimi şanslı hissediyorum. Bir devir daha
kapanmış gibi görünüyor artık. Yazık…
Parfümümüz dört mevsimde de
kullanılabilecek gibi. 30 yaş ve üzerindeki arkadaşlara tavsiye ederim.
Artıları:
+ Orta notaları çok iyi.
+ Kalıcılığı yüksek.
+ Erkeksi ve rafine bir parfüm
arayanlara hitap ediyor.
Eksileri:
- Başlangıcını çok sevmedim.
- Eski tarzı herkesin hoşuna
gitmeyecektir.
- Sonlanan üretimi nedeniyle ulaşmak
zor. Fiyatı yüksek.
Koku
Güzelliği:10/7
12 Aralık 2012 Çarşamba
L’Artisan Parfumeur – Vanille Absolument / Havana Vanille (2009)
L’Artisan Parfumeur – Vanille Absolument / Havana Vanille (2009)
Curriculum Vitae. Bu iki kelime sizde
hiçbir çağrışım yapmadı mı? O zaman kısaltması olan CV desem? Hani artık en
büyüğünden, en küçüğüne kadar her firmanın işe alım sürecinde neredeyse kutsal
metin muamelesi gösterdikleri şey.
Sürekli aklıma takılan şeylerden birisi
de şu CV işi. İnsanların bütün hayatlarını bir sayfalık beyaz kağıda
sıkıştırıp, daha sonra elden ele, bilgisayardan bilgisayara dolaşan hayat
kesiti.
Hatta kimi “uzmanların” CV’nizi nasıl
daha da süsleyip püsleyeceğinizi anlatmaları komedinin bir tarafı. Diğer
tarafta ise eline bir tomar CV alıp da onların arasından koyun seçer gibi
davranan şirket yetkilisinin durumu. Oysaki gidilen görüşmede size şöyle
hafiften yukarıdan ve ukalaca bakan işe alım elemanı, daha geçen sene aynı
odada başkalarının karşısında kendisini beğendirmek için olmadık meziyetlerini
anlatmaya çalışıyordu. Be mübarek ne çabuk unuttun geçen seneyi. Aynı odada
başkalarının karşısında işe alınmak için çırpınmalarını.
Artık bir komedi ve tiyatro haline
dönüşmeye başlayan şirketlerin işe alım süreçleri beni oldukça eğlendiriyor. Uyduruk
bir şirkette işe girebilmek için bile yurt dışından bire bir kopyalanan zeka
testlerinden tutun da benim en sevdiğim sorular olan ve çok ciddi bir surat
ifadesi ile sorulan “5 yıl sonra sonra kendinizi nerede görmek istiyorsunuz
yada peki neden bizi tercih ettiniz” klişeleri.
Türkiye’nin en çok okunan parfüm
inceleme sitesi olan Parfüm Merakı aracılığı ile söylemek istiyorum ki; sevgili
şirket işe alım insanları. Lütfen artık bu iki aptalca ve sıkıcı soruyu
sormayın insanlara. Belki birileri burada okuyup daha yaratıcı ve zekice
sorular düşünmeyi akıl edebilir. Hadi madem düşünemiyorsunuz o zaman hep
yaptığınız gibi bari yurt dışında bu konu hakkında yazılan kitaplardaki
soruları kopyalayıp sorun. İnsanları da bu eziyetlerden kurtarın.
Buradan anlaşılacağı üzere CV ile
insanları işe alma komedisine tamamen karşıyım. Oh be yazdım da kurtuldum.
İçimde kalmamış oldu. Ama bugün bahsedeceğim parfümün tasarımcısının gerçekten
de etkileyici bir öz geçmişi var. Görmezden gelinemeyecek kadar parlak. Size bu
adamın daha önce imza attığı işlerden bahsetmek isterim. Bir baş parfümörden.
İşte onun bazı eserleri:
Acqua di Parma - Colonia Assoluta
Acqua di Parma - Cipresso di Toscana
Comme des Garcons - Mint
Comme des Garcons - Calamus
Comme des Garcons - Harrisa
Comme des Garcons - Sequoia
Comme des Garcons - Avignon
Comme des Garcons - Cinnamon
Comme des Garcons - Peppermint
Comme des Garcons - Rhubarb
Eau
d’Italie - Baume du Joge
Eau
d’Italie - Bois d’Ombrie
Eau
d’Italie - Jardin du Poete
Eau
d’Italie - Paestum Rose
Eau
d’Italie - Sienne L’Hiver
Frapin
- 1697
MDCI
Parfums - Chypre Palatin
Penhaligons
- Amaranthine
Penhaligons
- Eau Sans Pareil
Penhaligons
- Esprit du Roi
Penhaligons
- Orange Blossom
Penhaligons
- Sartorial
Açıkçası
hepsini yazmaya üşendim. Ayrıca Lalique, St Dupont, The Different Company, Givenchy,
Escada, Christian Dior, gibi markalara parfümler tasarlamış. Ünlü niche marka
L’Artisan Parfumeur’un neredeyse bütün parfümlerine imza atmış bir adam.
Karşımızda Bertrand Duchaufour.
Sanırım
tam da bu noktada böylesi bir kariyeri göz ardı edemeyeceğim. Ki benim ne
haddime böylesine bir ustaya ukalalık etmek. Parfüm yazarı Chandler Burr bile
onun için “ O yaşayan bir parfüm üstadıdır” diyorsa bana sadece saygı duymak
kalır. Ama bakalım bugün saygı duyulucak bir Bertrand Duchaufour parfümü ile
karşı karşıya mıyım? İşte bu soru kafamı kurcalarken Vanille Absolument ile
tanışma şerefine nail oluyorum.
Vanille
Absolument, L’Artisan Parfumeur’un yeni sayılabilecek parfümlerinden birisi. Markanın
Les Voyages Exotiques serisinin bir üyesi. Fragrantica’da oryantal vanilyalı
olarak sınıflandırılmış. İlk piyasaya sürüldüğünde Havana Vanille olan ismi
nedense birden bire Vanille Absolument’e çevrilmiş. Yani ikisi de aynı parfüm. Görürseniz
şaşırmayın.
Parfümün
açılışı oldukça tatlı bir çikolata-kek-karamel ile gerçekleşiyor. Bana hemen
şeker bayramlarında büyük marketlerde açılan şeker-çikolata standlarında
satılan ortalama kalitedeki çikolataları hatırlattı. Hani şu ısırınca içinden
karamel çıkan çikolatalar. Neden böyle bir izlenime kapıldım bilemiyorum. Şimdiye
kadar denediğim en gourmand açılışlardan birisi. Tam bir yiyecek kokusu.
Kimileri başlangıcını bal kabağına benzetmiş.
Bir
süre sonra orta notalara geçiliyor. Koku karakteri radikal bir değişiklik
geçirmiyor. Fakat o çok tatlı vanilyamsı koku biraz daha güzelleşiyor. Ve
odunsu notalar ekleniyor. Bu kısım başlangıcına göre daha sevilesi. Fakat hala
bu parfümle ilgili içim rahat değil. Son kısımda yine büyük değişiklik görünmüyor.
Bu yumuşak ve yanık vanilya kokusuna baharatlar ekleniyor. Muhtemelen
karanfil-tarçın ikilisi. Son kısım en sevdiğim tarafı diyebilirim.
Anlaşılacağı
üzere parfümümüz vanilya merkezli. Zaten isminden bile kendisini açık ediyor.
Markanın sitesinde bol bol vanilya vurgusu var. Sanırım L’Artisan, rakiplerinin
vanilya temalı parfümlerine bir cevap vermek istemiş bu arkadaş ile. Kendi
sitelerinde içki (rom) vurgusu da yapılmış. Ama bence Vanille Absolument yoğun
bir içki kokusuna sahip değil.
Parfümümüz
başından sonuna kadar yanık şeker yada karamelize edilmiş vanilya kokuyor
dersem yanlış olmaz. Başlangıcındaki o kek kıvamındaki vanilyayı hiç sevmedim.
Ki vanilyalı parfümleri seven birisi olarak. Bence açılıştaki vanilyanın biraz
ayarı kaçmış. Sonrasında daha yumuşuyor kokusu. Fakat sonlarına kadar çok
hoşuma giden bir tarafı olmadı Vanille Absolument’in. Neyseki son kısım biraz
durumu kurtarmış. Ama parfümü bir bütün içinde değerlendirecek olursam çok
güzel kokuya sahip diyemem. Evet modern bir vanilya parfümü. Ama hem düz
çizgide ilerliyor hem de kalite anlamında iyi işaretler vermiyor. Biraz sıkıcı
bence. Hatta zorlama bile olmuş.
Bazı
yorumcular kokusunu Tom Ford’un vanilya merkezli nefis parfümü Tobacco
Vanille’ye benzetmiş. Bence aralarında çok büyük benzerlik yok. Belki sonları
biraz benziyor olabilir. Tobacco Vanille çok daha güzel ve kaliteli bir
vanilya-tütün kombinasyonu.
Oysaki
oldukça merak ettiğim parfümlerden birisiydi Vanille Absolument. Denemek için sabırsızlanıyordum.
Yani küçük bir hayal kırıklığı oldu. İlgimi çeken bir tarafını sizinle
paylaşayım. Markanın kendi sitesinde çok şekerli bir parfüm olmadığını iddia
etmişler. Bence başlangıcı kesinlikle çok tatlı ve bayık. Sanırım tanıtım
yazılarını yazan kişi bu parfümü hiç denememiş. Daha derin, zengin ve ilginç
bir parfüm beklerdim gerek L’Artisan’dan gerek Bertrand Duchaufour’dan. Bence
bir şişesi alınacak kadar başarılı değil. Yine de son karar sizin.
Vanille
Absolument, Eau de Parfum (EDP) konsantrasyonunda satışa sunulmuş. Fark
edilirliği yüksek değil. Kalıcılığı iyi. Uniseks olarak düşünülse de bence
kadın kullanımına daha yakın. 15-30 yaş arasındaki arkadaşları hedefliyor gibi
bir hisse kapılıyorum. Tam bir sonbahar-kış parfümü.
Artıları:
+
Son kısmı gayet güzel.
+
Genel olarak insanların sevebileceği gibi bir izlenim bıraktı bende.
Eksileri:
-
Başlangıcını sevmedim.
-
Vasat bir vanilya parfümü.
-
Yüksek fiyatı.
Koku Güzelliği:10/6
8 Aralık 2012 Cumartesi
Van Cleef & Arpels – Midnight in Paris (2010)
Van Cleef & Arpels – Midnight in Paris
(2010) Markanın yeni erkek parfümü.
İsmi
"Aşıklar Şehri" olarak geçen Paris sizin için ne çağrıştırıyor? Ya da
daha doğru bir soru olarak Paris ile ilişkiniz var mı? Herhangi bir bağ
kurabiliyor musunuz? Sizin için ne ifade ediyor? Yoksa hiç bir anlamı yok mu
Paris'in sizin zihninizde? Acaba Paris gece mi yoksa gündüz mü daha güzel?
Paris'in her sokağının ya da caddesinin özel sanatsal bir formu var mı?
Bu
sorulara cevap olarak, edebiyatla arası iyi olanların aklına ünlü yazar Ernest
Hemingway'in en başarılı yazılarının yer aldığı kitap olarak değerlendirilen
"A Moveable Feast" geliyor mudur? Resim sanatı ile içli dışlı
olanların zihnine izlenimcilik akımının en önemli ressamlarından Claude
Monet'in tablolarına ilham veren Paris olarak yer etmiş midir? Sinema severler,
Audrey Tautou'nun Paris sokaklarında geçen ve dünya çapında tanınmasını
sağlayan o harika "Amelie" filmini unutmazlar kesinlikle. Müzik
severler ise büyüleyici sesiyle Edith Piaf'ı hatırlatan ve bu aralar Je Veux
isimli şarkısı ile herkesi kendisine hayran bırakan ZAZ isimli gencecik bir
kızı hatırlatmamı isteyeceklerdir. Heykel sanatının meraklıları ise dünyanın en
ünlü heykellerinden olan Rodin'in "Düşünen Adam"'ına hayran
olduklarını söyleyeceklerdir. İşine aşık bir mimar ise Versailles Sarayı'nın
mimari öğelerini ve müthiş bahçe düzenlemesini atlamamıza kızacaklardır.
“Ve
biliriz ki bu soğuk, vahşi ve anlamsız evrende Paris diye bir yer var.” (Woody
Allen’ın Midnight in Paris filminden bir replik)
İnsanların
yaşadıkları ya da yaşama hayali kurdukları şehirleri yüceltme isteği sanırım
yüzyıllardır süren bir gelenek. Paris için yazılmış şiirler. Paris için
yazılmış kitaplar. Paris için çekilmiş filmler. Paris için yapılmış tablolar.
Paris için söylenmiş şarkılar. Paris’te yaşanmış aşklar. Ve Paris için yapılmış
bir parfüm.
Gerçi
çok ilgisi yok ama Midnight in Paris ismini duyduğumda 2011 yılı yapımı Woody
Allen'ın filmi aklıma geldi. Ve uzun zamandır ertelediğim bu filmi sonunda
seyredebildim. İşin ilginç tarafı Woody Allen'ın filminin ismi de Midnight in
Paris. Her zamanki gibi garip sayılabilecek bir Woody Allen filmiydi. Hatta
fantastik bile diyebilirim. Ama bahsedeceğim parfüm 2010 yılında piyasaya
sürülmüş. Yani bu filmden bir esinlenme olabilmesi mümkün gözükmüyor. Demek ki
sadece isim benzerliği.
Çünkü
parfümümüz Woody Allen’ın filminden değil, Van Cleef & Arpels’in saat
koleksiyonu olan Midnight in Paris serisinden esinlenmiş. Bilindiği üzere Van
Cleef & Arpels bir mücevher markası. Aynı Cartier gibi. Zaten parfümlerine
isim verme anlamında aynı yolu seçmişler. Yani bir saat serisinin ismini
parfüme vermek. Bu durum bence çok anlaşılabilir. Çünkü bu markalar parfüm
değil mücevher veya lüks tüketim markaları. Ve çıkardıkları parfümleri de bu
anlamda kullanmaları onların açısından mantıklı. Dikkat edilirse Midnight in
Paris isimli saatin renkleri ile parfümünün şişesi aynı. Sadece bu durum bile
etkileşimden söz etmemizi olanaklı kılıyor.
Midnight
in Paris parfümü ilk çıktığında oldukça heyecan yarattı diyebiliriz ana akım
markaların arasında. İddialı konsepti, çok güzel şişesi ve bolca reklam
kampanyaları ile rakiplerine göz dağı vermişti adeta. Bakalım kokusu nasıl bu
arkadaşın. Kendisine verilen paraları hak edebilecek gibi mi? Yoksa
beklentilerimi karşılamaktan uzak mı?
Markanın
resmi açıklaması şöyle:
“Van Cleef & Arpels’in saat koleksiyonundan
esinlenilerek yaratılmıştır. Şişenin yüzeyi gece karanlığını anlatan koyu mavi
renktedir. Paris’te sihirli bir akşamı anlatır… Modernizm ve gücün sembolü
niteliğindedir. Modern ve benzersiz. Güçlü ve yoğun, ışıltılı ve göz alıcı.
Midnight in Paris, ferah, aydınlık bir deri ile çiçeksi notalara sahip modern
bir parfümdür.”
Markanın Haute Perfumerie serisinin bir
üyesi olan Midnight in Paris’in, deri, tütsü, amber, müge ve tonka fasulyesi
ağılıklı olduğu vurgulanmış. İlk sıktığımda karşıma oldukça tatlı bir koku
çıkıyor. Açıkçası hiç şaşırtmadı beni bu durum. Çünkü 2010 yılında piyasaya
çıkıpta tatlı kokmayan kaç tane parfüm var ki?
Başlangıcında tatlı limon, biraz
turunçgiller ve tatlı baharatlar sizi karşılıyor. Muhtemelen kakule baharatlı
kısmı oluşturuyor. Açılışı fena değil. İlerleyen dakikalarda tatlı baharatlara
yine tatlı deri ekleniyor. Biraz plastiğimsi bir his veriyor. Zaten bu parfümü
bir çok kişinin Bulgari – Black’e benzetmesi bu yüzden. Orta notaları çok
ilginç değil açıkçası. Bu kısımda biraz da tatlı badem hissediyorum alttan
alta. Uzun zamandır badem kokusuna rastlamamıştım bir parfümde. Sürpriz oldu
benim için. Son kısım olan alt notalara gelindiğinde aynı koku karakteri devam
ediyor. Bu sefer yapay sayılabilecek bir amber baş role geçiyor. Tatlı
baharatlar ve deri hala hissediliyor. Bence en başarısız yanı son kısmı. Yani
özetle: Tatlı kremsi turunçgiller, tatlı baharatlar, deri ve amber.
Midnight in Paris’i daha ilk denememde
çok yakın bir arkadaşım ile yolda yürürken karşılaşmış gibi oldum. Son yıllarda
artık mecburiyete dönüşmüş olan tatlı baharatlı, vanilyamsı deri parfümlerine Van
Cleef & Arpels’de kayıtsız kalamamış. Bence bu parfüm YSL – La Nuit de
L’Homme ile Paco Rabanne – One Million’un karışımı gibi. Kendisini
konumlandırdığı yer burası anlaşılan. Yeni nesil, bol tatlı sıradan
parfümlerden birisi.
Midnight in Paris, parfüm sektörüne
hiçbir yenilik katmayan, tamamen çok satılma ve popüler olma hedeflerini güden,
vasat kalitede, onlarca örneğine rastlanabilecek bir arkadaş. Yaratıcılık yok. İlginç
bir tarafı yok. Risk almak yok. Bol bol 15-25 arası genç erkeklere satılma
amacı var. O kadar.
Evet ilk başlarda bu tür tatlı
baharatlı-deri kokuları ilginçti. Ama artık neredeyse her marka birbirinin
benzeri bu tür kokular piyasaya sürmeye başladılar. Ve artık işin tadı kaçmaya
başladı. Biliyorum bu bir trend. Muhtemelen önümüzdeki yıllarda bol bol bü tür
parfümler önümüze gelecek. Ama bari biraz ilginçlik falan katın. Yahu bu kadar
da birbirinin aynı parfümler üretilmez ki.
Midnight in Paris çok kötü bir parfüm
değil. Ama hiçbir farklı tarafı da yok rakiplerinden. Onu bir adım öne
çıkarabilecek yanı bulunmuyor. Alıp kullanmak için de bir sebep göremiyorum.
Bir çok yorumcu kokusunu Bulgari –
Black’e benzetmişler. Yahu siz Black’in o nefis kokusuna kurban olun. Bence ne
kalite olarak ne de koku güzelliği olarak birbirine yakın değiller. Black bu
parfümü öyle bir tokatlar ki ne olduğunu bile anlayamaz. Başka yorumcular da
Giorgio Armani – Code For Men’e benzetmişler. Tatlımsı baharat kısmı biraz
benzese de Code çok daha derin ve gizemli. Hele ki Dior Homme Intense’e
benzetenlere ise bir şey söylemeye bile gerek duymuyorum. Dior Homme Intense
nerede, Midnight in Paris nerede…
Midnight in Paris’i denemeden önce
hakkında epey şey okumuştum. Hatta onun için biraz da merak etmekteydim. Ama
benim için hayal kırıklığı oldu. Bence almadan önce mutlaka deneyin. Bir kere
deneme yanıltıcı olabilir. Çünkü başlangıcı fena değil. Üst notaların büyüsüne
kapılıp yanlış bir seçim yapmanızı istemem. Fakat kabul etmeliyim ki harika
görünen bir şişesi var.
Midnight in Paris’i iki versiyonu var.
EDT ve EDP. Benim denediğim EDT olanıydı. Fakat bir çok yorumcu EDP olanının
daha güzel olduğunu belirtmiş. Belki ileri de elime geçerse onu da yazarım.
Parfümü ünlü burunlardan Olivier Polge
ve ismi pek duyulmamış Domitille Berthier tasarlamış. Erkek parfümü olarak
piyasaya sunulmuş olsa da bir kadın rahatlıkla kullanabilir. Yani uniseks
kullanıma daha yakın duruyor. Tam bir sonbahar-kış parfümü. 15-25 yaş arası
genç arkadaşlara uyacaktır. Üst yaş gruplarına tavsiye etmem.
Artıları:
+ Başlangıcı fena değil.
+ Bir çok kişinin sevebileceği, modern
parfüm trendlerine uygun kokusu.
Eksileri:
- Sonları başarısız.
- Kalite anlamında vasat.
- Hiçbir yenilik vaat etmeyen, tam bir
“piyasa” kokusu.
Koku
Güzelliği:10/6
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)