17 Kasım 2012 Cumartesi

Ralph Lauren – Polo Sport (1994)



Ralph Lauren – Polo Sport (1994)  Markanın klasikler arasında yerini almış erkek parfümü.

“Bronx’ta geçen çocukluğum boyunca, dünyayı bir pencereden izledim. Ama bu pencere basket oynadığımız okulun arka bahçesine bakan pencere değil, rüyalarıma açılan pencere idi.”

Bu ilginç anekdot ne yazık ki bana ait değil. Çünkü çocukluğum Bronx’ta geçmedi. Kravat tasarımı ile başlayan bir hikayeye sahip Ralph Lauren. Ve onun tüm dünyada milyonlarca insanın kullandığı Polo yaka tişörtleri. Hangimizin Polo yaka bir tişörtü yoktur ki? Ya da olmamıştır?

“Otantik ve ikonik Polo, modern görünüşlü yaşam biçiminin orijinal sembolüdür. Ivy League klasik ve eskilerden kalma İngiliz erkek giyimini, kent stili ve Amerikan spor görünümü ile birleştiren Polo spor kıyafetleri ve ısmarlama kıyafetleri, stil sahibi, belirli bir zamana ait olmayan ve tüm erkek jenerasyonları için eşsiz bir görünüm sunar.”


İşte Ralph Lauren, Polo markasını böyle tanımlıyor kendi sitelerinde. Kentli, orta-üst gelir düzeyine sahip, şık, stil sahibi ve biraz züppe.

İyi de bu tanımlara uyan çok fazla kişi çıkacak mıdır? Ralph Lauren’in dünya çapında başarı kazanan kıyafet tasarımlarını düşündüğümüzde sanırım karşılığı var bu kriterlerin.

Artık her modacının yapması şart olan parfümler konusunda ise ne durumda acaba Ralph Lauren? Parfüm dünyasının klasiklerinden birisi olan çam ağacı temalı yeşil şişeye sahip Polo, aynı tişörtleri gibi öncü bir rol oynamış diyebiliriz. Bugün hala en çok satanlardan olan Polo’nun çok başarılı erkek parfümü, markanın da iddialı olduğunu gösteriyor bize. En azından parfümler arenasında.


Markanın eski tarz parfümleri ülkemizde çok bilinmiyor. Oysaki parfüm severler gayet yakından takip ediyorlar. Mesela Ralph Lauren’e ait Monogram diye bir parfüm duydunuz mu? Ya da Chaps, geçtiğimiz aylarda incelemesini verdiğim Crest, Safari veya Tuxedo. Evet ülkemiz insanının sadece Ralph Lauren’in belirli parfümleri ile ilgilenmesi ilginç. Oysa bu markanın 1970’lerden itibaren önemli klasiklere imza attığını sanırım çok azımız biliyor. Yani bugün popüler olan Polo Blue yada Polo Black gibi parfümler, buzdağının sadece görünen yüzü.

Bugün ise değişik bir yerde duran arkadaşlardan birisine göz atacağım. Çünkü Polo Sport için “geçiş dönemi parfümlerinden” diyebilirim. Nereden nereye geçiş diye soracaklara hemen cevap vereyim. Eski tarz şiprelerden, 1990’ların ortasından itibaren modern kokulara geçiş. Ve Polo Sport tam da 1994 yılında ileriye doğru atılmış bir adım bence. Çünkü markanın 1990 ve öncesindeki parfümlerine pek benzemiyor. Onlardan daha modern ve yenilikçi. Ama tabiki o zamanın şartlarında. Bugün için değil.


Polo Sport’un meşhur şişesini bilmeyen çok azdır sanırım. Üzerindeki Amerikan bayrağına gönderme yapan arması ve yuvarlak mavi şişesi aslında bize içindeki sıvı hakkında ipucu da veriyor.

Gerek ismindeki “Sport” vurgusu gerekse mavi bir şişeye sahip olması deniz veya su tabanlı bir koku ile karşılaşacağımızın habercisi adeta. Fragrantica’da aromatik yeşil olarak sınıflandırılmış. Bence de doğru. Hatta küçük de bir ekleme yapayım kendimce. Aromatik yeşil-akuatik-ozonik diyorum. Hadi bakalım.

Lafı daha fazla uzatmadan geçelim kokumuza. İlk sıkıldığında beni aromatik yeşil meyveler, biraz deniz esintisi, muhtemelen Calone kimyasalı, ferah nane ve buruk turunçgiller karşılıyor. Yine bir “Dejavu” yaşıyorum. Çok tanıdık bir koku. Acaba nereden hatırlıyorum. Polo Sport’un üst notaları standart bir akuatik koku ile gerçekleşiyor. Biraz Givenchy – Insense Ultramarine etkisi, biraz Davidoff – Cool Water esintisi, hatta hafiften Polo Blue havası. Bu tür deterjan veya çamaşır yumuşatıcısı benzeri kokular pek ilgimi çekmiyor. Açılışını çok sevdiğimi söyleyemem.


Orta notalarından itibaren bu akuatik hava devam ediyor. Fakat etkisi biraz düşüyor. Onun yerine bir parça lavanta, az da olsa menekşe, biraz deri (açıklanan notalarında yok ama deri olduğunu düşünüyorum), aromatik yumuşak baharatlar (zencefil olabilir) ana ekseni oluşturuyor. Bence başlangıcından daha sevilebilir ama harika değil. Son kısımda ise odunsu notaların hakimiyeti var. Yani klasik bir erkek parfümü kapanışı. Alt notaları da beni benden alamadı.

Polo Sport, döneminin önemli parfümlerinden birisiydi. Cool Water ile birlikte ferah deniz/okyanus esintili parfümlerin örneklerindendi. İlk çıktığında büyük başarı yakalamıştı muhtemelen. Ama bugün kokladığınızda çok özel ve ilginç gelen bir tarafı yok. İlerleyen yıllar içerisinde Polo Sport’a benzeyen bir çok parfümün piyasaya sürülmüş olması onun geri planda kalmasına neden olmuş diye düşünüyorum.


Bence başlangıcı çok rafine değil. Sıradan bir akuatik gibi davranıyor açılışında. Orta kısım neyseki daha ilginç ve zengin. Ama yine de kendime yakın bulamadım. Son kısmı ise eh işte. Sanırım parfümün en beğendim tarafı orta notaları.

Polo Sport yapaylık sınırında dolaşan, ferah deniz teması, erkeksi çiçekler ve yeşil meyveler etkisinde. Çok kaliteli değil. Ralph Lauren’in daha eski kaliteli parfümleri düşünüldüğünde hayal kırıklığı yaratabilir. Sanırım geçiş dönemi parfümü olması, kalite anlamında da düşüşün bir sebebi. Ralph Lauren’in hiçbir yeni parfümünün büyük başarılar elde edememesi ise ayrıca irdelenmesi gereken bir durum.


Şimdi Polo Sport bence otuz yaş altındaki genç arkadaşları hedefliyor. Bazı yorumcuların dediği gibi akşam spordan çıktıktan sonra, günlük kullanımda ya da deniz kenarında kullanılabilecek vasat bir parfüm. Bence denemeden almayın. Hata biraz abartarak Chanel – Bleu’nun nostaljik bir versiyonu diyesim geliyor. Eski anıları canlandırmak için bire bir Polo Sport.

Luca Turin’in kitabında Polo Sport’a beş üzerinden dört yıldız verilmiş ve lavantalı ananas olarak sınıflandırmış. Bence üç yıldızdan daha fazla bir not abartılı olur.

Parfümün tasarımını Michael Kors – Michael For Men, Calvin Klein – CK One gibi başarılı işlere imza atmış Harry Fremont yapmış. Ayrıca bir çok ana akım marka içinde parfümler tasarlamış Fremont. Yani oldukça deneyimli bir burun dersek yanlış olmaz.


Kalıcılığı ve fark edilirliği ortalama oldu. İlkbahar-yaz mevsiminde kullanmak daha uygun olacaktır. Genç arkadaşlara tavsiye ederim. Üst yaş grupları için çok uygun olmayabilir.

Artıları:
+ Orta notaları fena değil.
+ Döneminin önemli parfümlerindendi. Sadece bunun için bile denenebilir.

Eksileri:
- Açılışı başarılı değil.
- Geneline hakim olan çamaşır yumuşatıcısı kokusu ilgimi çekmedi.
- Bir şişesi alınacak kadar başarılı olduğunu düşünmüyorum.

Koku Güzelliği:10/6

13 Kasım 2012 Salı

Serge Lutens – Gris Clair (2006)



Serge Lutens – Gris Clair (2006)  Markanın lavanta temalı parfümü.

Renklerin insan hayatındaki önemi ile ilgili bir sürü çalışma ve araştırma yapıldığına eminim. Dünya çapındaki bilim insanları aklımıza bile gelmeyecek yada “ne gerek var şimdi bunu araştırmaya” diyebileceğimiz şeylerin peşinden gidiyorlar. Belki de batı uygarlığının, doğu uygarlığına teknolojik olarak bu kadar fark atmasının sebebi budur. Her şeyi araştırmak.

Gri renginin sizin üzerinizde nasıl bir etki yaptığını düşünün. Bana sorarsanız sisli, puslu, hüzünlü, karamsar, donuk ve sıkıcı bir renk. Nedense aklıma hep hapishaneler geliyor gri deyince. Ya da devlet daireleri. Griyi bir ülkeye benzetmek istesem kesinlikle İngiltere derdim. Belki havanın çoğunlukla kapalı veya gri olduğu Almanya.

Açık kül renginin adı olan gri Fransızca’dan Türkçeye yerleşmiş muhtemelen. Gerçi ingilzcesi de Grey. Gri’nin Fransızcası ise gris’miş. Bugün yazacağım parfüm olan Gris Clair’in anlamının “açık gri” olduğunu öğrenmiş bulunuyorum. Zaten şişesinin içindeki sıvının da gri olması tesadüf değil.


Serge Lutens’in çok ünlü veya öne çıkabilmiş bir parfümü değil Gris Clair. Fakat böyle olması onun başarısız olduğuna kanıt olamayacaktır tabiki. Bakalım Gris Clair bana neler hissettirecek.

Parfümümüz odunsu çiçeksi misk olarak sınıflandırılmış. Başlangıcı bana çok tanıdık geldi. Keskin, baskın ve erkeksi lavanta hemen ilk saniyelerde burnunuza hücum ediyor. Yapaylık yok diyebilirim. Lavantayı çok sevmediğim için kendime yakın bulamadım üst notalarını.

İlerleyen dakikalarda lavanta biraz geri çekiliyor gibi olsa da hala ana öğe. Bu kısımda lavantanın o keskin aroması yerini odunsu notalara bırakmaya çalışıyor. Sanki biraz da tütsü var. Dikkati çeken şey ise orta notalardan itibaren kokusu oldukça tatlılık barındırıyor. Başlangıcı daha kuru diyebilirim. Orta notalarını beğendim. Son kısımda ise tatlılık biraz daha artıyor. Neredeyse şekerli bir hale geliyor Gris Clair. Sanki vanilyamsı bir tatlılık. Muhtemelen tonka fasulyesi. Biraz da amber. Alt notaları da güzel diyebilirim.


Şimdi efendim Gris Clair aslında basit bir arkadaş. Markanın diğer derin ve ilginç parfümlerinin yanında çok öne çıkmamasını anlıyorum. Lavanta, odunsu notalar ve tonka fasulyesinden ibaret desem yanlış olmaz. Başlangıcındaki keskin erkeksi lavanta pek bana göre değil. Neyseki orta kısımdan itibaren daha farklı bir karaktere bürünüyor. Zaten orta notalardan sonra da hiç değişmiyor. Yani kokusunu ikiye ayırmak mümkün. İlk kısım gerçekçi bir lavanta, ikinci kısım ise odunsu notalar ve vanilya benzeri tonka fasulyesi.

Parfümün açılışı bana ünlü klasiklerden Caron Pour Homme’u anımsattı. Hatta bire bir aynı diyesim geliyor. Fakat Caron Pour Homme çok fazla değişmiyor genel olarak. Gris Clair ise Caron Pour Homme’un daha giyilebilir ve modern hali diyebilirim. Başlangıçtaki lavanta daha sonra geri plana geçiyor. Aralarındaki farkı böyle anlatabilirim.

Gris Clair güzel ve modern bir lavanta-tonka fasulyesi yorumu desem yanlış olmaz. Harika mı? Tabiki değil. Ama benim gibi lavanta ile arası hoş olmayan birisinin bile hoşuna gitmesi yeterli. Diğer harika Serge Lutens’ler kadar etkileyici olmasa da başarılı bir kokuya sahip. Eğer oldukça tatlı bir lavanta parfümü arıyorsanız buyurunuz buraya.


Lavanta merkezli parfümler bence kullanması ve sevmesi zor arkadaşlar. Çünkü çok keskin ve baskın bir kokusu var lavantanın. Ayrıca herkesin sevebileceği gibi de olmuyor lavanta kokuları. Daha çok erkek parfümlerinde kullanılıyor. Lavanta merkezli parfümlerin en büyük sorunu erkeklerin kullandığı “traş köpüklerine” benzeme olasılığı. Mesela Caron Pour Homme bana o hissi vermişti. Gris Clair’in de başları biraz traş köpüğünü andırıyor. Neyseki sonrasında lavantanın etkisi kademeli olarak azalıyor. Daha dumanlı odunsu notalar ortaya çıkıyor. Bu anlamda başarılı diyebilirim. Fakat bir şişesini alır mıyım? Sanmıyorum.

Gris Clair, Eau de Parfum konsantrasyonunda. Bu durum kalıcılığına olumlu yansımış. Teninizde bir günden fazla rahatlıkla hissediyorsunuz. Sonbahar-kış döneminde kullanmak için uygun. Bence baskın lavanta yüzünden erkek kullanımına yakın. Bir kadında nasıl duracağını pek kestiremiyorum. Serge Lutens’in neredeyse bütün parfümlerine imza atmış önemli burunlardan Christopher Sheldrake tasarlamış Gris Clair'i.

Artıları:
+ Orta notalarından itibaren gayet güzelleşiyor.
+ Serge Lutens kalitesi hissediliyor.
+ Kalıcılığı gayet iyi.

Eksileri:
- Başlangıcını pek sevemedim.
- Yüksek fiyatı. Ayrıca Türkiye’de bulmak mümkün değil.

Koku Güzelliği:10/7

10 Kasım 2012 Cumartesi

Amouage – Lyric Man (2008)



Amouage – Lyric Man (2008)  Markanın erkek parfümlerinden.

Beyaz renklinin anlamı: Masumiyet, saflık, sadelik.
Sarı renklinin anlamı: Neşe, memnuniyet, dostluk.
Turuncu renklinin anlamı: Büyülenmek, şevk, istek.
Eflatun renklinin anlamı: Büyük sevinç, hayranlık.
Pembe renklinin anlamı: Minnettarlık, hayranlık, taziye.
Kırmızı renkli anlamı: Aşk, şehvet, tutku.

Sanırım neden bahsettiğimi anladınız. Tarihi binlerce yıl öncesine kadar uzanan bir çiçek gül. Güzel görüntüsü ve benzersiz kokusu insanların bu çiçeğe olan tutkusunu bir nebze açıklıyor. En bilineni ise aşkı simgeleyen kırmızı gül kuşkusuz.

Böylesine bir çiçeğin parfümlerde kullanılmaması düşünülemez. Hatta ilk modern parfümler zamanında bile gül temalı kokulara yer verilmiş. Yani gül kokusu uzun yıllardır parfümlerde kullanılıyor.


Gül sadece doğu toplumlarında değil, Asya kültüründe ve Avrupa ülkelerinde de yetiştiriliyor. Ve bu durum onun evrensel yönünü de bize gösteriyor. Nedense gül kokusunun ağırlıklı olarak kadın parfümlerinde kullanılmasını hiçbir zaman anlayamamışımdır. Çünkü doğu toplumlarında (Orta doğu, Arap yarımadası ve Anadolu) gül kokusunu erkeklerin sıkça kullandığı biliniyor. En basitinden cami önlerinde satılan hacı yağlarının en tercih edileni gül yağı değil mi? Gül kolonyalarını misafirliğe gittiğimizde bize sunmazlar mı? Yaşlı amcaların camiye gitmeden önce sakallarına sürdükleri gül kokularını bilmiyor muyuz? İyi de neden gül teması kadın parfümlerinde daha çok kullanılıyor. Ve neden gül parfümleri “kadınsı” olarak nitelendiriliyor?

İşte bugün farklı bir gül kokusu yorumuna göz atacağım. Arap parfüm sanatının gururu olan bir marka Amouage. Umman kraliyet ailesinin resmi markası olması ve üretiminde yüksek kaliteli malzemelerin kullanılması takdire şayan diyebilirim. Tabiki bir Arap parfüm evinin gül merkezli kokuya imza atmaması olacak şey değil. Amouage’da bu konuda boş durmamış ve Lyric serisini piyasaya sunmuş. Lyric Man kendi sitelerinde baharatlı oryantal olarak sınıflandırılmış. Gayet doğru bir tanımlama bence de.


Lyric Man’i ilk sıktığımda burnuma yumuşak ve doğal bir gül kokusu geliyor. Yüksek sayılabilecek bir dozda safran hissediyorum. Açıklanan üst notalarında bergamot ve misket limonu var. Ben ikisine de rastlamadım. Başlangıcı fena değil. Safran gülden daha baskın bence açılışında. Fena değil. Orta notalara geçildiğinde safran etkisini kaybediyor. Aynı gül teması üzerine bu sefer yumuşak baharatlar ekleniyor. Baharatlar derin ve zengin bir his vermiş gül ile birleşince. Çok doğal kokuyor orta notalar. Bence nefis bu kısım. Alt notalarında ise baharatların hakimiyeti biraz azalıyor. Onun yerine tütsü geliyor. Biraz da misk hissediliyor. Gül çok basın haliyle. Hala çok doğal ve güzel Lyric Man.

Parfümümüz gerek şişesinin renginden gerekse resmi tanıtımlarından anlaşılacağı üzere gül merkezli. Çok doğal, yüksek kaliteli, modern, rafine, derin, romantik, gizemli ve biraz mistik. Amouage parfümlerinde rastladığım “hacı yağı” etkisine burada çok yer verilmemiş.


Lyric Man’ın ana ekseni baharatlı, safranlı gül diyebilirim. Tabiki Amouage kalitesini de unutmayayım. Ama gül parfümlerinin bir sıkıntılı yönü de birbirlerine çok benzeme olasılığı. Bilindiği gibi gülün çok baskın ve yoğun bir kokusu var. Onun için bir çok gül parfümü size aynı gelebilir başlarda. Lyric Man’i geçtiğimiz haftalarda denediğim Le Labo – Rose 31’e biraz benzettim. Ama bence Lyric çok daha başarılı ve derin. Etkileyici ve üst düzey. Adeta kraliyet ailesinin bir üyesinin taşıyabileceği gibi. Amouage bu anlamda çok başarılı bir parfüme imza atmış.

Şimdi Lyric Man’ın eleştirilen taraflarından birisi kadınsı olduğu yönünde. Bence çok kadınsı değil. Evet bir kadın kullansa ona da uyacaktır yoğun gül sayesinde. Ama bir erkek de rahatlıkla kullanabilir.


Diğer kafama takılan şey ise parfümün biraz düz çizgide kalması. Çok büyük değişimler göstermiyor. Başlangıcından sonuna kadar hemen hemen aynı aroma burnunuza geliyor. Diğer notalar adeta yardımcı oyuncu. Modern bir kokusu var. Eskilerden kalma bir hali yok. Romantik bile diyebilirim.

Test sürecinde Lyric Man’i hem kıyafetlerime hem de tenime bol bol sıktım. Şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki tam bir ten parfümü. Ten üzerinde çok derin, lüks, soğuk ve etkileyici oldu. Kıyafet üzerinde sulandırılmış misk ve gül karışımı bir kokuya dönüştü. Onun için mümkünse tene sıkın.


Lyric Man diğer Amouage’lar gibi Eau de Parfum (EDP). Kalıcılığı çok iyi. Fark edilirliği başlangıcında çok yüksek. Sonra normale dönüyor. Otuz yaş ve üzerindeki erkeklere tavsiye ederim. Bence sonbahar-kış mevsiminde kullanmak için daha uygun.

Parfüm yazarı Luca Turin, Lyric Man’i odunsu gül olarak sınıflandırmış ve beş üzerinden dört yıldız vermiş. Ayrıca herkese tavsiye etmiş.


Artıları:
+ Orta kısmı harika.
+ Yüksek kalitesi ve rafineliği etkileyici.
+ Derin ve gizemli doğası için bile denenebilir.

Eksileri:
- Biraz düz çizgide ilerliyor.
- Çok yüksek fiyata sahip olması sebebiyle ulaşmak oldukça zor.

Koku Güzelliği: 10/8.5  

5 Kasım 2012 Pazartesi

Cartier – Pasha de Cartier (1992)



Cartier – Pasha de Cartier (1992)  Markanın eski tarz erkek parfümlerinden.

Çalışma Şekli: Otomatik.
Kasa Tipi: Beyaz Altın.
Kordon Tipi: Timsah Derisi.
Kalibre: 8.000
Çap: 42 mm.
Kalınlık: 8 mm.
Cam: Safir.
Kadran: Gümüş.

Evet itiraf ediyorum. Saatler konusunda çok bilgili ve ilgili değilim. Oysaki saat, aksesuarlar içinde belki de en önemlisi. Şık bir kıyafeti tamamlayan ve pekiştiren yegane öğe. Hatta günlük veya spor giyimin bile havasını değiştirebilir güzel bir saat. Malum cep telefonlarının yaygınlaşması ile birlikte sanırım insanlar artık saat takmaktan da vazgeçiyorlar. Ama kolunuzda duran hoş bir saatin yerini tutabilir mi? Tabiki hayır.


Parfüm Merakı sayfasını yazarken bende sizler gibi yeni yeni şeyler öğreniyorum. Yukarıda yazdığım özellikler anlaşılacağı üzere bir saate ait. Cartier’in Pasha isimli saat serisinin hikayesi 1930’lu yıllara kadar uzanıyormuş. Cartier, bir Fas paşası için tasarlamış bu saati. Bu paşamız suya girdiğinde etkilenmeyecek bir saat istemiş. Ve Cartier markası da dünyanın ilk gerçek anlamda “su geçirmez saatini” Pasha ismi ile üretmiş. Paşa’nın asker olması sebebiyle savaşlarda ve zor koşullarda kullanılabilecek bir saat olması düşünülmüş. Pasha saatlerinin ilk üretimlerinin üzerlerinde koruyucu bir metal kafes bulunuyormuş. Tabiki zamanla bu kafes artık konulmaz olmuş.

Görüldüğü üzere Cartier’in Pasha parfümü ismini markanın bir saatinden almış. Dünya mücevher sektörünün en önemli oyuncularından olan Cartier, parfümlere yabancı bir isim değil. Bir çok parfüme imza atmış durumdalar. Pasha de Cartier ise markanın biraz geçmişte kalmış eserlerinden birisi. Kendi sitelerinde aromatik fujer olarak sınıflandırmışlar. Ayrıca erkeksi bir eğrelti otu kokusu olduğunu vurgulamışlar. İlk sıktığımda ferah sayılabilecek bir nane ve turunçgiller beni karşıladı. Mentollü bir açılışı var Pasha’nın. Doğal olarak üst notalar kısa bir süre sonra etkisini kaybediyor. Yani nane-turunçgil aroması çok fazla etkinliğini koruyamıyor. Başlangıcı doğal ama pek bana göre değil.


Orta notalarda parfümün fujer karakteri ortaya çıkıyor hemen. Aromatik otlar, lavanta ve baharatlar merkeze yerleşiyor bu kısımda. Fakat oldukça “eski ve erkeksi” diyebilirim. Yani günümüzün modern parfümlerine pek benzemiyor Pasha. Baharat derken muhtemelen kişniş. Fakat çok keskin değil. Gayet aromatik bir halde. Orta notalarındaki lavantayı pek kendime yakın bulamadım.

Son kısımda yine kokusu değişiyor. Aromatik baharatlara bu sefer deri ve silhat (paçuli) ekleniyor. Bu kısımda lavanta geri planda kalmış. Alt notaları da doğal ve şık ama yine bana göre değil.

Pasha de Cartier 1980’lerin zengin, detaylı aromatik fujerlarına bir gönderme gibi. Üst, orta ve alt nota geçişleri ustaca. Yapaylığa rastlanmıyor. Zorlama bir kokusu yok. Ne istediğini bilen bir karakteri var. Ve de kimi hedeflediğini…


Parfümümüz oldukça erkeksi yapıda. Belli bir yaşın üzerindeki erkeklere seslendiği çok açık. Fazla tatlılık bulunmuyor. İyi dengelenmiş bir arkadaş. Eğer Yves Sait Laurent – Jazz, Ralph Lauren – Safari gibi parfümleri seviyorsanız denemenizde fayda var. Hatta bence bu iki parfümden çok daha başarılı ve rafine. Amaaa…

Şimdi bu tür erkeksi, beyefendi, tozlu, eski ve nostaljik kokan parfümlerle aram pek iyi değil malumunuz. Onun için Pasha de Cartier’i hiçbir zaman alıp kullanmayacağım. Hayatımın parfümü de olamayacak. Belki yaşımın 40’ı geçtiği yıllarda düşünebileceğim bir seçenek. Eğer bu tarz parfümleri seviyorsanız denemenizde fayda var. Muhtemelen seveceksiniz.


Pasha de Cartier’i ünlü burunlardan Jacques Cavallier tasarlamış. Luca Turin ise beni yine şaşırttı. Pasha’ya beş üzerinden sadece bir yıldız vermiş. Ve hiç beğenmemiş. 1992 yılında piyasaya sürüldüğünü düşünürsek formülünde küçük değişiklikler yapıldığını rahatlıkla düşünebiliriz.

Başlangıçtaki nane patlaması dışında genel olarak zayıf bir parfüm. Tene yakın kalıyor. Kalıcılığı ise fena değil. Çok sıcak yaz günleri dışında her zaman kullanılabilir. 30 yaş ve üzerindeki erkeklere tavsiye ederim. Denemeden almayınız. Herkesin sevebileceği gibi bir arkadaş değil.

Artıları:
+ Belli bir yaşın üzerindeki erkekleri memnun edebilecek kokusu.
+ Yoğun bir yapaylık barındırmıyor.

Eksileri:
- Başlangıcı pek bana göre değil.
- Biraz fazla eski moda kokuyor.
- Farkedilirliği zayıf.

Koku Güzelliği: 10/6.5