13 Kasım 2012 Salı

Serge Lutens – Gris Clair (2006)



Serge Lutens – Gris Clair (2006)  Markanın lavanta temalı parfümü.

Renklerin insan hayatındaki önemi ile ilgili bir sürü çalışma ve araştırma yapıldığına eminim. Dünya çapındaki bilim insanları aklımıza bile gelmeyecek yada “ne gerek var şimdi bunu araştırmaya” diyebileceğimiz şeylerin peşinden gidiyorlar. Belki de batı uygarlığının, doğu uygarlığına teknolojik olarak bu kadar fark atmasının sebebi budur. Her şeyi araştırmak.

Gri renginin sizin üzerinizde nasıl bir etki yaptığını düşünün. Bana sorarsanız sisli, puslu, hüzünlü, karamsar, donuk ve sıkıcı bir renk. Nedense aklıma hep hapishaneler geliyor gri deyince. Ya da devlet daireleri. Griyi bir ülkeye benzetmek istesem kesinlikle İngiltere derdim. Belki havanın çoğunlukla kapalı veya gri olduğu Almanya.

Açık kül renginin adı olan gri Fransızca’dan Türkçeye yerleşmiş muhtemelen. Gerçi ingilzcesi de Grey. Gri’nin Fransızcası ise gris’miş. Bugün yazacağım parfüm olan Gris Clair’in anlamının “açık gri” olduğunu öğrenmiş bulunuyorum. Zaten şişesinin içindeki sıvının da gri olması tesadüf değil.


Serge Lutens’in çok ünlü veya öne çıkabilmiş bir parfümü değil Gris Clair. Fakat böyle olması onun başarısız olduğuna kanıt olamayacaktır tabiki. Bakalım Gris Clair bana neler hissettirecek.

Parfümümüz odunsu çiçeksi misk olarak sınıflandırılmış. Başlangıcı bana çok tanıdık geldi. Keskin, baskın ve erkeksi lavanta hemen ilk saniyelerde burnunuza hücum ediyor. Yapaylık yok diyebilirim. Lavantayı çok sevmediğim için kendime yakın bulamadım üst notalarını.

İlerleyen dakikalarda lavanta biraz geri çekiliyor gibi olsa da hala ana öğe. Bu kısımda lavantanın o keskin aroması yerini odunsu notalara bırakmaya çalışıyor. Sanki biraz da tütsü var. Dikkati çeken şey ise orta notalardan itibaren kokusu oldukça tatlılık barındırıyor. Başlangıcı daha kuru diyebilirim. Orta notalarını beğendim. Son kısımda ise tatlılık biraz daha artıyor. Neredeyse şekerli bir hale geliyor Gris Clair. Sanki vanilyamsı bir tatlılık. Muhtemelen tonka fasulyesi. Biraz da amber. Alt notaları da güzel diyebilirim.


Şimdi efendim Gris Clair aslında basit bir arkadaş. Markanın diğer derin ve ilginç parfümlerinin yanında çok öne çıkmamasını anlıyorum. Lavanta, odunsu notalar ve tonka fasulyesinden ibaret desem yanlış olmaz. Başlangıcındaki keskin erkeksi lavanta pek bana göre değil. Neyseki orta kısımdan itibaren daha farklı bir karaktere bürünüyor. Zaten orta notalardan sonra da hiç değişmiyor. Yani kokusunu ikiye ayırmak mümkün. İlk kısım gerçekçi bir lavanta, ikinci kısım ise odunsu notalar ve vanilya benzeri tonka fasulyesi.

Parfümün açılışı bana ünlü klasiklerden Caron Pour Homme’u anımsattı. Hatta bire bir aynı diyesim geliyor. Fakat Caron Pour Homme çok fazla değişmiyor genel olarak. Gris Clair ise Caron Pour Homme’un daha giyilebilir ve modern hali diyebilirim. Başlangıçtaki lavanta daha sonra geri plana geçiyor. Aralarındaki farkı böyle anlatabilirim.

Gris Clair güzel ve modern bir lavanta-tonka fasulyesi yorumu desem yanlış olmaz. Harika mı? Tabiki değil. Ama benim gibi lavanta ile arası hoş olmayan birisinin bile hoşuna gitmesi yeterli. Diğer harika Serge Lutens’ler kadar etkileyici olmasa da başarılı bir kokuya sahip. Eğer oldukça tatlı bir lavanta parfümü arıyorsanız buyurunuz buraya.


Lavanta merkezli parfümler bence kullanması ve sevmesi zor arkadaşlar. Çünkü çok keskin ve baskın bir kokusu var lavantanın. Ayrıca herkesin sevebileceği gibi de olmuyor lavanta kokuları. Daha çok erkek parfümlerinde kullanılıyor. Lavanta merkezli parfümlerin en büyük sorunu erkeklerin kullandığı “traş köpüklerine” benzeme olasılığı. Mesela Caron Pour Homme bana o hissi vermişti. Gris Clair’in de başları biraz traş köpüğünü andırıyor. Neyseki sonrasında lavantanın etkisi kademeli olarak azalıyor. Daha dumanlı odunsu notalar ortaya çıkıyor. Bu anlamda başarılı diyebilirim. Fakat bir şişesini alır mıyım? Sanmıyorum.

Gris Clair, Eau de Parfum konsantrasyonunda. Bu durum kalıcılığına olumlu yansımış. Teninizde bir günden fazla rahatlıkla hissediyorsunuz. Sonbahar-kış döneminde kullanmak için uygun. Bence baskın lavanta yüzünden erkek kullanımına yakın. Bir kadında nasıl duracağını pek kestiremiyorum. Serge Lutens’in neredeyse bütün parfümlerine imza atmış önemli burunlardan Christopher Sheldrake tasarlamış Gris Clair'i.

Artıları:
+ Orta notalarından itibaren gayet güzelleşiyor.
+ Serge Lutens kalitesi hissediliyor.
+ Kalıcılığı gayet iyi.

Eksileri:
- Başlangıcını pek sevemedim.
- Yüksek fiyatı. Ayrıca Türkiye’de bulmak mümkün değil.

Koku Güzelliği:10/7

10 Kasım 2012 Cumartesi

Amouage – Lyric Man (2008)



Amouage – Lyric Man (2008)  Markanın erkek parfümlerinden.

Beyaz renklinin anlamı: Masumiyet, saflık, sadelik.
Sarı renklinin anlamı: Neşe, memnuniyet, dostluk.
Turuncu renklinin anlamı: Büyülenmek, şevk, istek.
Eflatun renklinin anlamı: Büyük sevinç, hayranlık.
Pembe renklinin anlamı: Minnettarlık, hayranlık, taziye.
Kırmızı renkli anlamı: Aşk, şehvet, tutku.

Sanırım neden bahsettiğimi anladınız. Tarihi binlerce yıl öncesine kadar uzanan bir çiçek gül. Güzel görüntüsü ve benzersiz kokusu insanların bu çiçeğe olan tutkusunu bir nebze açıklıyor. En bilineni ise aşkı simgeleyen kırmızı gül kuşkusuz.

Böylesine bir çiçeğin parfümlerde kullanılmaması düşünülemez. Hatta ilk modern parfümler zamanında bile gül temalı kokulara yer verilmiş. Yani gül kokusu uzun yıllardır parfümlerde kullanılıyor.


Gül sadece doğu toplumlarında değil, Asya kültüründe ve Avrupa ülkelerinde de yetiştiriliyor. Ve bu durum onun evrensel yönünü de bize gösteriyor. Nedense gül kokusunun ağırlıklı olarak kadın parfümlerinde kullanılmasını hiçbir zaman anlayamamışımdır. Çünkü doğu toplumlarında (Orta doğu, Arap yarımadası ve Anadolu) gül kokusunu erkeklerin sıkça kullandığı biliniyor. En basitinden cami önlerinde satılan hacı yağlarının en tercih edileni gül yağı değil mi? Gül kolonyalarını misafirliğe gittiğimizde bize sunmazlar mı? Yaşlı amcaların camiye gitmeden önce sakallarına sürdükleri gül kokularını bilmiyor muyuz? İyi de neden gül teması kadın parfümlerinde daha çok kullanılıyor. Ve neden gül parfümleri “kadınsı” olarak nitelendiriliyor?

İşte bugün farklı bir gül kokusu yorumuna göz atacağım. Arap parfüm sanatının gururu olan bir marka Amouage. Umman kraliyet ailesinin resmi markası olması ve üretiminde yüksek kaliteli malzemelerin kullanılması takdire şayan diyebilirim. Tabiki bir Arap parfüm evinin gül merkezli kokuya imza atmaması olacak şey değil. Amouage’da bu konuda boş durmamış ve Lyric serisini piyasaya sunmuş. Lyric Man kendi sitelerinde baharatlı oryantal olarak sınıflandırılmış. Gayet doğru bir tanımlama bence de.


Lyric Man’i ilk sıktığımda burnuma yumuşak ve doğal bir gül kokusu geliyor. Yüksek sayılabilecek bir dozda safran hissediyorum. Açıklanan üst notalarında bergamot ve misket limonu var. Ben ikisine de rastlamadım. Başlangıcı fena değil. Safran gülden daha baskın bence açılışında. Fena değil. Orta notalara geçildiğinde safran etkisini kaybediyor. Aynı gül teması üzerine bu sefer yumuşak baharatlar ekleniyor. Baharatlar derin ve zengin bir his vermiş gül ile birleşince. Çok doğal kokuyor orta notalar. Bence nefis bu kısım. Alt notalarında ise baharatların hakimiyeti biraz azalıyor. Onun yerine tütsü geliyor. Biraz da misk hissediliyor. Gül çok basın haliyle. Hala çok doğal ve güzel Lyric Man.

Parfümümüz gerek şişesinin renginden gerekse resmi tanıtımlarından anlaşılacağı üzere gül merkezli. Çok doğal, yüksek kaliteli, modern, rafine, derin, romantik, gizemli ve biraz mistik. Amouage parfümlerinde rastladığım “hacı yağı” etkisine burada çok yer verilmemiş.


Lyric Man’ın ana ekseni baharatlı, safranlı gül diyebilirim. Tabiki Amouage kalitesini de unutmayayım. Ama gül parfümlerinin bir sıkıntılı yönü de birbirlerine çok benzeme olasılığı. Bilindiği gibi gülün çok baskın ve yoğun bir kokusu var. Onun için bir çok gül parfümü size aynı gelebilir başlarda. Lyric Man’i geçtiğimiz haftalarda denediğim Le Labo – Rose 31’e biraz benzettim. Ama bence Lyric çok daha başarılı ve derin. Etkileyici ve üst düzey. Adeta kraliyet ailesinin bir üyesinin taşıyabileceği gibi. Amouage bu anlamda çok başarılı bir parfüme imza atmış.

Şimdi Lyric Man’ın eleştirilen taraflarından birisi kadınsı olduğu yönünde. Bence çok kadınsı değil. Evet bir kadın kullansa ona da uyacaktır yoğun gül sayesinde. Ama bir erkek de rahatlıkla kullanabilir.


Diğer kafama takılan şey ise parfümün biraz düz çizgide kalması. Çok büyük değişimler göstermiyor. Başlangıcından sonuna kadar hemen hemen aynı aroma burnunuza geliyor. Diğer notalar adeta yardımcı oyuncu. Modern bir kokusu var. Eskilerden kalma bir hali yok. Romantik bile diyebilirim.

Test sürecinde Lyric Man’i hem kıyafetlerime hem de tenime bol bol sıktım. Şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki tam bir ten parfümü. Ten üzerinde çok derin, lüks, soğuk ve etkileyici oldu. Kıyafet üzerinde sulandırılmış misk ve gül karışımı bir kokuya dönüştü. Onun için mümkünse tene sıkın.


Lyric Man diğer Amouage’lar gibi Eau de Parfum (EDP). Kalıcılığı çok iyi. Fark edilirliği başlangıcında çok yüksek. Sonra normale dönüyor. Otuz yaş ve üzerindeki erkeklere tavsiye ederim. Bence sonbahar-kış mevsiminde kullanmak için daha uygun.

Parfüm yazarı Luca Turin, Lyric Man’i odunsu gül olarak sınıflandırmış ve beş üzerinden dört yıldız vermiş. Ayrıca herkese tavsiye etmiş.


Artıları:
+ Orta kısmı harika.
+ Yüksek kalitesi ve rafineliği etkileyici.
+ Derin ve gizemli doğası için bile denenebilir.

Eksileri:
- Biraz düz çizgide ilerliyor.
- Çok yüksek fiyata sahip olması sebebiyle ulaşmak oldukça zor.

Koku Güzelliği: 10/8.5  

5 Kasım 2012 Pazartesi

Cartier – Pasha de Cartier (1992)



Cartier – Pasha de Cartier (1992)  Markanın eski tarz erkek parfümlerinden.

Çalışma Şekli: Otomatik.
Kasa Tipi: Beyaz Altın.
Kordon Tipi: Timsah Derisi.
Kalibre: 8.000
Çap: 42 mm.
Kalınlık: 8 mm.
Cam: Safir.
Kadran: Gümüş.

Evet itiraf ediyorum. Saatler konusunda çok bilgili ve ilgili değilim. Oysaki saat, aksesuarlar içinde belki de en önemlisi. Şık bir kıyafeti tamamlayan ve pekiştiren yegane öğe. Hatta günlük veya spor giyimin bile havasını değiştirebilir güzel bir saat. Malum cep telefonlarının yaygınlaşması ile birlikte sanırım insanlar artık saat takmaktan da vazgeçiyorlar. Ama kolunuzda duran hoş bir saatin yerini tutabilir mi? Tabiki hayır.


Parfüm Merakı sayfasını yazarken bende sizler gibi yeni yeni şeyler öğreniyorum. Yukarıda yazdığım özellikler anlaşılacağı üzere bir saate ait. Cartier’in Pasha isimli saat serisinin hikayesi 1930’lu yıllara kadar uzanıyormuş. Cartier, bir Fas paşası için tasarlamış bu saati. Bu paşamız suya girdiğinde etkilenmeyecek bir saat istemiş. Ve Cartier markası da dünyanın ilk gerçek anlamda “su geçirmez saatini” Pasha ismi ile üretmiş. Paşa’nın asker olması sebebiyle savaşlarda ve zor koşullarda kullanılabilecek bir saat olması düşünülmüş. Pasha saatlerinin ilk üretimlerinin üzerlerinde koruyucu bir metal kafes bulunuyormuş. Tabiki zamanla bu kafes artık konulmaz olmuş.

Görüldüğü üzere Cartier’in Pasha parfümü ismini markanın bir saatinden almış. Dünya mücevher sektörünün en önemli oyuncularından olan Cartier, parfümlere yabancı bir isim değil. Bir çok parfüme imza atmış durumdalar. Pasha de Cartier ise markanın biraz geçmişte kalmış eserlerinden birisi. Kendi sitelerinde aromatik fujer olarak sınıflandırmışlar. Ayrıca erkeksi bir eğrelti otu kokusu olduğunu vurgulamışlar. İlk sıktığımda ferah sayılabilecek bir nane ve turunçgiller beni karşıladı. Mentollü bir açılışı var Pasha’nın. Doğal olarak üst notalar kısa bir süre sonra etkisini kaybediyor. Yani nane-turunçgil aroması çok fazla etkinliğini koruyamıyor. Başlangıcı doğal ama pek bana göre değil.


Orta notalarda parfümün fujer karakteri ortaya çıkıyor hemen. Aromatik otlar, lavanta ve baharatlar merkeze yerleşiyor bu kısımda. Fakat oldukça “eski ve erkeksi” diyebilirim. Yani günümüzün modern parfümlerine pek benzemiyor Pasha. Baharat derken muhtemelen kişniş. Fakat çok keskin değil. Gayet aromatik bir halde. Orta notalarındaki lavantayı pek kendime yakın bulamadım.

Son kısımda yine kokusu değişiyor. Aromatik baharatlara bu sefer deri ve silhat (paçuli) ekleniyor. Bu kısımda lavanta geri planda kalmış. Alt notaları da doğal ve şık ama yine bana göre değil.

Pasha de Cartier 1980’lerin zengin, detaylı aromatik fujerlarına bir gönderme gibi. Üst, orta ve alt nota geçişleri ustaca. Yapaylığa rastlanmıyor. Zorlama bir kokusu yok. Ne istediğini bilen bir karakteri var. Ve de kimi hedeflediğini…


Parfümümüz oldukça erkeksi yapıda. Belli bir yaşın üzerindeki erkeklere seslendiği çok açık. Fazla tatlılık bulunmuyor. İyi dengelenmiş bir arkadaş. Eğer Yves Sait Laurent – Jazz, Ralph Lauren – Safari gibi parfümleri seviyorsanız denemenizde fayda var. Hatta bence bu iki parfümden çok daha başarılı ve rafine. Amaaa…

Şimdi bu tür erkeksi, beyefendi, tozlu, eski ve nostaljik kokan parfümlerle aram pek iyi değil malumunuz. Onun için Pasha de Cartier’i hiçbir zaman alıp kullanmayacağım. Hayatımın parfümü de olamayacak. Belki yaşımın 40’ı geçtiği yıllarda düşünebileceğim bir seçenek. Eğer bu tarz parfümleri seviyorsanız denemenizde fayda var. Muhtemelen seveceksiniz.


Pasha de Cartier’i ünlü burunlardan Jacques Cavallier tasarlamış. Luca Turin ise beni yine şaşırttı. Pasha’ya beş üzerinden sadece bir yıldız vermiş. Ve hiç beğenmemiş. 1992 yılında piyasaya sürüldüğünü düşünürsek formülünde küçük değişiklikler yapıldığını rahatlıkla düşünebiliriz.

Başlangıçtaki nane patlaması dışında genel olarak zayıf bir parfüm. Tene yakın kalıyor. Kalıcılığı ise fena değil. Çok sıcak yaz günleri dışında her zaman kullanılabilir. 30 yaş ve üzerindeki erkeklere tavsiye ederim. Denemeden almayınız. Herkesin sevebileceği gibi bir arkadaş değil.

Artıları:
+ Belli bir yaşın üzerindeki erkekleri memnun edebilecek kokusu.
+ Yoğun bir yapaylık barındırmıyor.

Eksileri:
- Başlangıcı pek bana göre değil.
- Biraz fazla eski moda kokuyor.
- Farkedilirliği zayıf.

Koku Güzelliği: 10/6.5

1 Kasım 2012 Perşembe

Yves Saint Laurent – Opium Pour Homme (1995)



Yves Saint Laurent – Opium Pour Homme (1995)  Markanın erkek parfümlerinden.

Modern anlamdaki parfümlerin, çok uzun sayılamayacak tarihi içinde kült haline gelmeyi başarmış kadın parfümleri muhakkak ki mevcut. Evet Parfüm Merakı sitesinde ağırlıklı olarak erkek parfümlerini yazıyorum. Ama yeri geldikçe kadın parfümleri hakkındaki düşüncelerimi de söylüyorum. Çünkü hayat sadece beyazdan ya da siyahtan ibaret değil. Yani sadece erkek parfümlerinden bahsetmek hiç de adil olmaz.

Büyük başarılara imza atmış birkaç kadın parfümü geliyor aklıma hemen. Gucci – Rush, Christian Dior – Dune, Lancome – Hypnose, Calvin Klein – Euphoria.

İlginç olan ise bu başarılı kadın parfümlerinin isimlerinin sonuna “Pour Homme veya For Men” konularak erkek versiyonları çıkarıldı. Ama hiçbiri kadın versiyonlarının başarılarını yakalayamadı. Çünkü onlar gerçek bir fikrin ve buluşun eseriydiler. Çünkü onlar orijinaldiler. Çünkü onların genetiği gerçekti. Çünkü onlar safkan kadın parfümü olarak üretilmişlerdi. Çok tutan bir parfümün ticari uzantısı kokulardan değillerdi.

Bu tür parfümlerin en göze çarpan örneklerinden birisi de Opium. İlk olarak 1977 yılında kadın parfümü olarak piyasaya sundu Yves Saint Laurent. Baharatlı oryantal olarak sınıflandırılan Opium’un kadın parfümü, ilk çıktığı dönemlerde büyük ilgi çekmişti muhtemelen.

Zaten parfümün ismi bile kışkırtıcıydı. “Afyon” anlamına gelen ismi, Opium’un etrafında her zaman bir “acaba” sorusunu aklına getirdi insanların. Ve ilginç şehir efsaneleri oluşturuldu. Çünkü 1977 yılında çıkarılan bir parfüme “hafif uyuşturucu” olarak tanımlanan bir ismin verilmesi sanırım çok normal karşılanmamıştır. Tam da burada duyduğum küçük dedikoduyu da vermem gerek. Yves Saint Laurent’in hayatının bir kısmında sıkça uyuşturucu kullandığını biliyoruz. Opium isminin belki buraya bir gönderme olduğunu düşünebiliriz.


Gelelim kadın parfümü klasiklerinden olan Opium’dan on sekiz sene sonra, aynı isimle 1995 yılında çıkarılan erkek kardeşine. Opium Pour Homme ilk çıktığında isminin de etkisiyle sesini duyursa da ilerleyen yıllarda biraz geri planda kalmış gibi duruyor. Benimde merak ettiğim parfümlerden birisiydi. Bakalım bu arkadaş ile anlaşabilecek miyiz?

Opium Pour Homme aynı ablası gibi baharatlı oryantal olarak sınıflandırılmış. İlk sıktığımda keskin ve yoğun sayılabilecek bir koku üzerime geliyor. Başlangıcı ilginç karanlık meyveler, biraz tütün benzeri tema ve anason ile gerçekleşiyor. Açıklanan üst notalarına bakıyorum. Siyah kuş üzümü ve yıldız anason görünüyor. Bu tatlı meyvelerin sebebi muhtemelen siyah kuş üzümü. İçki benzeri koku ise yıldız anasondan geliyor olabilir. Fakat bence biraz sigara dumanı benzeri tütün kokusu da var. Parfümün açılışını gayet başarılı buldum.


Bir süre sonra orta notalara geçildiğinde bu tatlı, karanlık, derin meyveler ve anason kokusu kalmıyor. Onun yerine baharatlar ve odunsu notalar baş role geçiyor. Karanfil, tarçın, biber ve karabiber olabilir. Fakat kötü haber bu baharatlar ve odunsu notalar çok yapay kokuyor. Oldukça metalik ve bence kalite anlamında başarısız. O güzel başlangıçtan sonra bu yapaylık tam bir hayal kırıklığı oluyor.

Son kısımda parfüm yine radikal bir değişim geçiriyor. Bu seferde yapay baharatlar ve odunsu notalar ortadan kayboluyor. Alt notalarında hayvansal sayılabilecek bir vanilya merkeze geçiyor. Çok güzel ve lüks. Nefis bir kapanış yapıyor Opium Pour Homme.


Opium Pour Homme beni ikilemde bırakan, şaşırtan parfümlerden birisi oldu. Başlangıcı çok güzel. Orta notaları kötü. Sonları ise harika. Gelin şimdi siz karar verin güzel mi değil mi diye.

Parfümün başlangıcı bana çok sevdiğim bir kokusu olan Jacques Bogart – Bogart Pour Homme’u hatırlattı. Biraz da Thierry Mugler’in yurt dışında büyük ses getiren içki temalı limitli üretim parfümü A Men Pure Malt’a benzettim. Son kısımdaki şık vanilya kullanımında ise Caron – The Third Men ve Guerlain – Jicky havası sezdim sanki.

Opium Pour Homme’u deneyen ya da kullanan bazı kişiler onun içki temasına sahip olduğunu söylemiş. Bence de haklılar. Parfümün genel aurası etrafa içkimsi bir hava veriyor. Sanırım bu durumu yıldız anason sağlıyor. Ben sıcak içki temasını beğendim. Daha çok viski-likör gibi bir hali var diyebilirim. Ama baskın koku hiçbir zaman içki-alkol değil. Asıl olarak kuş üzümü, baharatlar, anason ve vanilyadan oluşuyor ana kompozisyon. Genel itibariyle tatlılık mevcut kokusunda. Neyseki ayarı kaçmamış bir tatlılık söz konusu.


Şimdi iyi de Opium’un orta notalarındaki metalik yapaylık da neyin nesi. Yani Yves Saint Laurent gibi bir marka nasıl böyle bir duruma izin vermiş. Bence bu durum reformülasyon ile ilgili olabilir. Muhtemelen ilk formülasyonu böyle değildi. Küçük bir değişiklik ile orta kısım bu hale gelmiş olabilir.

Farklı bir deneyim oldu Opium benim için. İyi ki kullanmışım. Zigzaglar çizen bir arkadaş. Başları güzel, ortaları kötü, sonları ise çok iyi. İnsan böyle bir parfüme karşı nasıl bir not verebilir ki.

Parfümün 1995 yılında çıktığını düşünürsek 20 yaşına yaklaşıyor. Ona rağmen çok modern bir kokusu var. Günümüzün modern baharatlı oryantallerine iyi bir örnek diyebilirim. Ama bir şişesini almaya değer mi? Sanırım hayır.


Opium Pour Homme’u ünlü burunlardan Jacques Cavallier tasarlamış. Parfüm kritikçisi Luca Turin ise kitabında beş üzerinden sadece iki yıldız vermiş ve odunsu aromatik olarak sınıflandırmış. Bol baharatlı, sıcak vanilyamsı kokusu yaz mevsiminde kullanmaya çok uygun görünmüyor. Sonbahar-kış mevsimleri için fena bir seçenek değil.

 Artıları:
+ Başlangıcını beğendim.
+ Sonları gayet başarılı.
+ Kalıcılığı fena değil.

Eksileri:
- Orta notalarını beğenmedim.

Koku Güzelliği:10/7