Bond No.9 – Bleecker Street (2005) Markanın
uniseks olarak piyasaya sürülen parfümü.
Ne kadar tuhaf bir şey. Gözle görülemeyecek
kadar küçük bakterilerin, virüslerin ve sporların insan bedenindeki etkisi ne
kadar da büyük olabiliyor. Oysaki 1.80 cm boyunda hiçbir ciddi sağlık sorunu
yaşamamış bir insanı o küçücük bakterilerin yatağa düşürmesi ve bazen alt
etmesi küçük çaplı bir mucize değil de ne?
Anlaşılacağı üzere her normal insan gibi
mevsim geçişi denilen zaman diliminde ufak çaplı hasta oldum. Grip, öksürük,
hapşırık ve diğer bilimum atraksiyonları yaşadım. Ama en çok beni üzen ise
parfüm meraklısı dostların şöyle bir araya gelip, örgütlenmesi ve bana kargo
ile de olsa içeriğinde tarçın, kekik, zencefil, bal olan bitki çaylarından
yollamamaları oldu. Hatta bir kap sıcak çorbayı kapıp, evin kapısına dayanmayan
blogumun okuyucularını şiddetle kınıyorum :)) Eee kolay değil öyle. Hem her gün Parfüm Merakı şu parfümü de yaz,
bunu da isteriz diyerek beni istek şarkılar okuyan Mustafa Keser’in yerine
koyacaksınız. Hem de bir kap çorbayı çok göreceksiniz :))
Oysaki parfüm sever vicdanlıdır, kadir
kıymet bilir, kötü gün dostudur, kedi severdir (bunun konumuzla pek ilgisi
olmasa da yazmak istedim), düşene bir tekme de ben atayım demez, başımızın tacı
kadınlarımızı bıçaklamaya kalkmaz onları korur kollar, iş arkadaşının kuyusunu
kazmaya çalışmaz. “Parfüm Severin Manifestosunu” yazmak gibi bir niyetim yok.
Sadece unutulmaya yüz tutmuş bazı değerlerimizi hatırlatayım dedim.
Bu kısa hastalık sürecinde dükkanı kapatmış
durumdaki burnum nihayet kendisine geldi. Ve asıl görevine geri döndü. Peki
“dönüşü muhteşem mi oldu” diyecek olursanız karar sizin. Çünkü bugün başka bir
Bond No.9 parfümü Bleecker Street’e yer vermek istedim.
Newyork merkezli niche parfüm evi yine bizi
şaşırtmadı ve bir parfümüne daha şehrin bilinen sokaklarından olan Bleecker
Street’in ismini vermiş. İyi de bu Bleecker ismi nereden gelmiş? Karşıma şans
eseri çıkan bir kaynakta bu sokağın tarihinin on altıncı yüzyıla kadar
gittiğini okuduğumda oldukça şaşırdım. O tarihlerde sokağın olduğu yerler tütün
tarlasıymış. Burası daha sonraki yıllarda Greenwich Village olarak anılır
olmuş. 1800’lü yılların başında ise bu bölge Bleecker ailesinin eline geçmiş.
Ve ismi o zamanlardan itibaren hiç değişmemiş.
Bugün Newyork şehrinin Manhattan bölgesine
bağlı bir sokak Bleecker. Modern Amerika’da yeri ünlü bir cafe ile anılıyor
adeta. Bob Dylan, Jimi Hendrix, Bruce Sprigsteen, Kool & the Gang, Bill
Cosby gibi önemli isimlerin çıkış noktası olan “Cafe Wha?” bu sokaktaymış.
Bana bıraksanız laf daha da uzayacak. Onun
için dönelim bizi ilgilendiren kısma. Bleecker Street, markanın
"Downtown" serisine mensup bir arkadaş. Kendi sitelerinde şöyle
tanımlamışlar parfümlerini: “Sanat, moda, baştan çıkaran, tatlılığın sıvı formu.”
Kendi sitelerinde odunsu oryantal gourmand
olarak değerlendirilmiş. Fragrantica’da odunsu oryantal olarak
sınıflandırılmış. Bence yeşil odunsu da denebilir. Parfümün açılışı keskin ve
parlak bir yeşillik ile gerçekleşiyor. Çimen mi desem, aromatik otlar mı desem,
metalik turunçgiller mi desem. Hatta meyveler? Belki de hepsi var. Biraz
ortalama, parlak, metalik ve bolca yeşil kokan bir başlangıcı var Bleecker
Street’in. Creed – Gren Irish Tweed’e benziyor diyebilirim. Aynı “ yeşil ve
ekşi” his ikisinde de var bence.
Orta notalara geçildiğinde parfümün genel
karakteri çok değişmiyor. Aynı yeşil ve erkeksi çiçek etkisi devam ediyor.
Ağırlık menekşede. Fakat bu arada az da olsa baharatlar ve odunsu notalar
ekleniyor. Çok başarılı bulmasam da kötü eğil orta kısmı. Son kısımda ise
radikal bir değişim gözleniyor. Ferah, yeşil kokan erkesi çiçekler ve menekşe
adeta ortadan kayboluyor. Yerine yapay bir amber geliyor. İşte parfümün en
sevmediğim yanı burası oldu. Yani özetle: Ferah, ekşi çimen, yeşil aromatik
otlar, metalik menekşe, odunsu notalar ve amber.
İyi
de Parfüm Merakı kokusu nasıl bize ondan bahset diyeceğinizi tahmin ediyorum. O
zaman şöyle söyleyeyim. Eğer Green Irish Tweed gibi yeşil ve ekşi kokan
çiçekleri seviyorsanız tavsiye ederim. Parfümün bence alt notalarına kadar
hakim olan öğesi metalik bir menekşe ve yeşil kokan çiçekler. Bu tarz
parfümleri çok sevmediğim aşikar. Yapaylık hafiften hissediliyor. Ama parfümü katleden cinste
değil. Bence akuatik bir yanı bile var Bleecker Street’in. Sanki bir göl
kenarında yürürken burnunuza gelen nilüferlerin kokusu gibi. Ama tam anlamıyla
deniz gibi tuzlu kokmuyor. İlginç bir kokusu var. Aynı şişesi gibi yeşil
kokuyor. İlk denediğimde hiç sevmemiştim. Ama bir süre kullanınca o kadar da
kötü olmadığın düşünmeye başladım. Fakat bir şişesini alacak kadar da beğendiğimi
söyleyemem.
Kimi yorumcular kokusunu Carolina Herrera –
212 Men’e kimleri de L’eau d’Issey Pour Homme’a benzetmiş. Bir başkası ise
Creed’in meşhur parfümü Green Irish Tweed’den bahsetmiş. Bence Creed dışında
diğer ikisine de çok benzemiyor. 212 Men’in o ferah, metalik yeşil kokan
çiçeksi tarafını almış. L’eau d’Issey Pour Homme’un ise erkeksi çiçeksi-odunsu
kısmına benzemiş. Fakat Green Irish Tweed’e bence de epey benziyor. Farkı
burada menekşenin daha büyük bir rol oynaması. Son kısımdaki amber kullanımını
da unutmayalım.
Şimdi efendim garibime giden bir durumu
anlatayım. Bazı parfüm bloglarında Bleecker Street’in oluşturulma fikrinin
nereden çıkmış olduğuna dair bilgiye rastladım. Markanın kurucusu ve sahibi
Laurice Rahme bu parfümün oluşturulmasında Amerika’daki ünlü fırın zinciri “Magnolia
Bakery”deki keklerden ilham almış. Ve böylece Parfümör Dave Apel kek gibi kokan
bir parfüm üzerinde çalışmış. Bunun içinde ağırlıklı olarak tarçına benzeyen
vanilya ve diğer tatlı notalar üzerinde durmuş.
Şimdi yukarıdaki olayı okuyan bir çok kişi,
kek gibi kokan, bolca tatlılık barındıran vanilyalı-baharatlı bir parfüm
sanabilirler Bleecker Street’i. Fakat durum hiç de öyle değil. Bir kere bence
kesinlikle gourmand tarzında değil parfümümüz. Vanilya neredeyse hissedilmiyor.
Tersine ferah, yeşil, erkeksi çiçekler ve amber merkezli. Hatırı sayılır derece
de odunsu notalar. Yani kek gibi kokuyor diyemem.
Bleecker Street harika bir parfüm değil.
Ama çok kötü de değil. Vasat diyebilirim. Tek şanssızlığı benim pek sevmediğim
“yeşil ve ekşi” kokan gruptan olması. Ayrıca markanın geçtiğimiz aylarda
denediğim parfümü Riverside Drive’ı andırıyor. Muhtemelen ikisindeki menekşe
kullanımı beni böyle düşünmeye sevk etti.
Markanın diğer kokuları gibi Bleecker
Street’de Eau de Parfum (EDP) konsantrasyonunda. Uniseks olarak sunulmuş olsa
da bence erkek kullanımı için daha uygun. Soğuk kış günleri dışında her zaman
kullanılabilir. 25 ve üzeri yaşlardaki arkadaşlara tavsiye edebilirim. Parfümün
tasarımcı ise David Apel.
Luca Turin ise beni yine şaşırttı. Bleecker
Street’e en düşük notu olan bir yıldız vermiş ve hiç beğenmemiş. O kadar kötü
olmasa da bence de daha iyi seçenekler vardır bu kategoride.
Artıları:
+ Başlangıcı idare eder.
+ Orta notaları fena değil.
+ Kalıcılığı iyi.
Eksileri:
- Son kısmını sevmedim.
- Çok fazla çekici bir tarafı olmayan
kokusu.
- Fiyatı çok yüksek.
Koku Güzelliği:10/6.5